BLUE / JİKOOK

بواسطة nochusmochi

13.7K 1.3K 1.3K

Park Jimin yolda gördüğü mavi saçlı çocuğa sadece 20 saniye içinde aşık olmuştu. [Anafikir bir filme aittir!] المزيد

❄~I~❄
❄~2~❄
❄~3~❄
❄~5~❄

❄~4~❄

1.9K 248 201
بواسطة nochusmochi

"Güzelliğin sancağı hala kıpkızıl duruyor dudaklarında, yanaklarında ölümün solgun bayrağı çekilmemiş oraya. Juliet, neden böyle güzelsin hâlâ?"

Gözlerim hayranlıkla rolünü mükemmel yapan tiyatro oyuncusundaydı. Fakat aklım, neden 'Romeo Ve Juliet' yerine 'Romeo Ve Julio' olmadığı için kendisiyle bir iç savaş veriyordu. Aklımda mavi kafalı bir Romeo canlanınca ister istemez gülümsedim. Fantastik olabilirdi.

Zorla da olsa düşüncelerimi Jungkook'tan ayırıp kızın dudaklarını yumuşakça öpen oyuncuya odaklandım. O sahnede beni öpen bir Jungkook hayal etmek tabiki daha hoş geliyordu fakat yanımdaki homofobik sarışın özgürce düşünmemi bile engelliyordu.

"Kusacağım hadi gidelim."

Gözlerimi devirerek ona döndüm. Parmağını boğazına götürerek yüzünü ekşitiyordu.  Namjoon da onun bu haline gülüyordu. Canım arkadaşlarım (!)

Ayağa kalkıp salondan biran önce çıkmak için sabırsızlanan arkadaşlarıma ayak uydurdum. Çıkar çıkmaz kahkahalarla oyunun -onlara göre- sinir bozucu romantikliği hakkında konuşuyorlardı.

Yoongi yanıma yaklaştı ve eliyle beyaz tişörtümün yakasından tutarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Ani yakınlık yüzünden kalbim hızla çarptı ve gözlerimi kırpıştırdım. Gözlerini kısarak kızları düşürdüğü o çapkın bakışını attı:

"Söyle bana Juliet neden bu kadar güzelsin ha?"

Şaşkınlığıma kahkaha atarak beni kendinden uzaklaştırdı ve Namjoon'un omzuna vurarak gülmeye başladı.

"Yüzündeki ifadeyi görmeye değerdi Jimin-ah."

Sarsılarak gülmeye devam eden aptal sarışına orta parmağımı göstererek okul çıkışına doğru yürümeye başladım. Bu salak espirilerin benim üzerimden yapılması artık canımı sıkmaya başlamıştı.

Çıkış kapısına doğru yürürken cebimdeki telefonun titremesiyle aynı anda telefona odaklandım.

Sunshine ~♡

Bugünkü planı iptal etmek zorundayız. Üzgünüm Jiminie~ Telafi edeceğim.

Gözlerimi telefondan ayırmadan iç çektim. Onunla takılmak bu sıkıcı günden sonra iyi gelebilirdi. Sıkıntıyla gözlerimi ekrandan ayırdım ve önüme baktım.

Gördüğüm kişiyle kalbim, bana ihanet edermişcesine ona doğru çekildi, ayaklarım yürümeyi unuttu, aklım mavi gözlerde boğuldu ve ruhum... Ruhum tekrar özgürlüğüne kavuştu.

Birkaç saniye olduğum yerde durarak hayal görüp görmediğimi kendime ispatlamaya çalıştım. Buradaydı. O gün barda saatlerce aradığım kişi buradaydı.

Elindeki sigaradan bir nefes çekerek dumanını havaya üfledi ve gözünün önündeki mavilikleri  eliyle çekti. Daha sonra ona yavaş adımlarla yürüyen bana el salladı. Birkaç saniye içinde oldu bunlar ve ben hafızama kazıdım. Aldığı nefesin bile çekici gelmesi akıl kârı değildi.

"Selam Jimin-ah."

Yine yaptı. Bardaki mükemmel gülümsemesini sundu yine bana. Ve ben o an öleceğimi hissettim.

Gülüşü benim için en acı verici hançer  darbeleriydi ama önemli değildi  çünkü intihara meyilliydim.

"Selam Jungkook fakat sen...?"

"Evet buradayım bana okulunun ismini söylemiştin hatırlamıyor musun?"

Gözlerimi hafifçe yumdum. Öyle yapmıştım değil mi? Fakat gelmesi aklımın ucundan geçmezdi. Aciz göz kapaklarımı açmaya korkuyordum. Bunun sadece mükemmel bir hayal olmasından korkuyordum.

"Sık sık ayakta uyur musun?"

Gözlerimi güzel tınıyla açtığımda hâlâ gülümsüyordu. Fakat gülüşünün yavaş yavaş solduğunu düşünürsek sanırım kaşlarımı fazla çatmıştım.

"Bana öyle bakma cidden uyuyor gibi görünüyordun." 

Yürümeye başlamasıyla bende onun yanında yürüdüm. Nereye gittiğimizin önemi yoktu. Çünkü yanımdaki beden nereye gitse hipnoz olmuş gibi onu takip edecektim.

Sonunda yeri bir örtü gibi kaplayan sarı yaprakların olduğu bir banka oturunca onu taklit ederek yanına kuruldum.

"Söylesene Jungkook hangi lisede okuyorsun?"

Dudakları kıvrıldı ve birkaç dakika önce çıkardığı defterine göremediğim bir şeyler karalayarak tebessüm etti.  Sonra güzel mavi gözlerini bana çevirdi ve ilk önce dudaklarımı inceledi.

Gözlerinin orada olduğunu bildiğimden istemsiz dudağımı dişledim. Daha sonra gözleri çeneme ve boynuma indi bir süre de sessizce orada oyalandı. Gözlerini tekrar defterine indirdiğinde dışarı sessiz bir nefes verdim.

"Ben üniversitede okuyorum Jimin."

Gözlerim açılırken bu ihtimali düşünmediğimi farkettim.

"Kaçıncı sınıf?"

"Üç."

Asla o kadar büyük olacağını tahmin etmezdim ve hafif çarpık gülüşünün bu kadar mükemmel olabileceğini...

"Ne üzerine okuyorsun?"

Gözlerini bana çevirerek gülümsedi. Sanırım her dakika bana gülümsese de buna alışamayacaktım. Defterini yavaşça bana doğru döndürerek kaldırdı. Görüş açımdan çıkan yüzü yerine defter girince biraz şikayet etsemde üzerindeki çalışma beni büyülemeye yetti.

Beni çizmişti hem de tam şuanda. Dilim tutulurken gözlerim gülümsememle kısıldı. Bu benim için yapılmış en güzel şeydi tüm hayatım boyunca.

"Güzel sanatlar okuyorum."

"Bu mükemmel!"

Kahkaha atarak aptal gülümsememe baktı. Tekrar kahkaha attı ve defteri elime tutuşturdu.

"Al o zaman."

"Ne?"

"Sende kalabilir."

Gözlerimi kırpıştırarak çizdiği resmi iki parmağımla okşadım. Bu gerçekten çok güzeldi.

"Teşekkürler."

"Sen söyle ne okumayı düşünüyorsun?"

Belirsiz hayatımda belirli olan tek şey buydu sanırım, ne okumak istediğim...

"Edebiyatı ve şiirleri seviyorum."

Biraz önce eğdiği kafasını aniden kaldırdı. Tekrar gülümsedi fakat bu sefer olabildiğince uzun sürdü. Mavi gözleri tam gözlerimdeydi bir süre bekledi sonra gözlerini gözlerimden ayırmadan beni mest eden o dizeleri söyledi:

"Ben sizi sevdim: belki bu sevda
Kalbimde sönmedi, kaldı izi"

Yutkundum. Dudaklarım tanıdık dizelerle kıvrıldı. Öyle güzeldi ki favori şiirimin bir kısmını ondan duymak... Canım yandı güzelliğine yüreğim sevgi içinde kıvrandı.

"Bu bir hüzne yol açmasın asla,
Hiçbir şeyle üzmek istemem sizi~"

Mavi gözleri deldi geçti yıllardır sakladığım beni. Gözleri beklentiyle yokladı gözlerimi. Cevap verdim bende acı çeken yüreğime inat: 

"Sessizce, ümitsizce sevdim sizi,
Çile çekerek, kıskanç ve çekingen,"

Gülümsedi ve ben kim olduğumu unuttum.

"Öyle candan, öyle içtenlikli, ki
Başkası da öyle sevsin yürekten~"

Gözleri memnuniyetle parladı. Can çekişen yüreğimde de onun gülümsemesiyle tatlı bir sızı kaldı.

Belki de etrafımda şiiri seven ilk ve tek kişiydi. Şiirin naif ruhunu hisseden tek kişi... Gözleri hâlâ gözlerimde hüküm sürüyordu. Hoş halimden şikayetçi de değildim.

"Sen de mi şiirlerden hoşlanıyorsun?"

"Güzel olan her şeyden hoşlanıyorum."

Esen rüzgar mavi tutamları gözlerinin önüne düşürdü. Elim bana ihanet edercesine hareket etti. Şu an her şeyden çok ona dokunmak istiyordum. Saçlarını okşamak... Fakat yine de tuttum kendimi.

Sonunda göz hapsini bozup ayağa kalktı. Sırt çantasını takıp omzuma dokundu ve kulağıma eğildi.

"Tekrar görüşelim."

Yakınlığından dolayı sadece kafamı sallayabildim. Benden uzaklaşmaya başladığında arkasını dönüp el salladı bağırdı:

'Hoşçakal!"

Bende el sallayıp benliğimle baş başa kaldım. 'Hoşçakal' fazla veda gibiydi. Bundan hoşlanmamıştım. Fakat bugün birçok şeyden hoşlandığıma emindim.

İstemeden ona çekiliyordu kalbim tüm benliğimi alıp kendine ait yapıyordu sanki... Ben ise bundan asla şikayetçi olacağımı düşünmüyordum. Onunlayken sanki dünyanın en doğru eylemini yapıyormuşum gibi hissediyordum.

İçimde ısrarla hayatta kalmaya çalışan simsiyah yalnızlığım bugün masmavi bir denizde boğuldu. Ve ben bugün yüzmeyi, hayatta kalmayı, öğrendim.






واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

251K 17.9K 30
Jeon Jungkook ve Park Jimin oldukça sıkı ve sevimli bir ilişkisi olan iki dosttu. İkisi de birbirine sadece arkadaş gözüyle bakıyordu. Belki de öyle...
3.6K 290 9
Vhope Jungkook'un hatrına Hobi. Hiç mi pişman olmadın? Kısa hikaye* [TAMAMLANDI] ⓚⓘⓡⓐ
27K 1.8K 30
[texting] Baekhyun: nasıl böyle birine dönüştün sana inanamıyorum, yanacaksın cehennemde Chanyeol: baekhyun bunları düşünme çünkü tanrı diye bir şey...