SAHİP

By kahvelikitap

206K 6.4K 621

Öfkesi, merhametini bir kalkan görevi görerek gizliyordu. O öfkenin ta kendisiydi. Ve, bundan daha fazlası.. More

1 - ''BODRUM''
2 - ''RAHİBE''
3 - ''FIRSAT''
4 - ''DAVET''
5 - ''SARIŞIN''
6 - ''SIFIR''
7 - ''KAÇIŞ''
9 - ''KORKU''
10 - ''SARHOŞ''
11 - ''TEKRAR''
12 -

8- ''GERÇEKLER''

13.2K 454 18
By kahvelikitap

Geciktiğini farkındayım ama tatildeyim ve nete girmem biraz zaman alabiliyor. Umarım telafi edebilirim, bir sonraki bölüm 3-4 güne gelir diye umuyorum. 

Bu arada multimedia da bayankorkunun yapmış olduğu harika bir afiş var, kendisine çok çok teşekkür ediyorum! *-*

Keyifli okumalar, umarım beğenirsiniz. Yorumlarınız ve votelarınız beni çok mutlu ediyor, sakın unutmayın. Öpüyorum :*

8. BÖLÜM: ''GERÇEKLER''

Yaşamı boyunca sessizlik nedir bilmemiş olan insan, sessizlikten korkar. Gecenin dehşeti, karanlığından çok sessizliğinde yatar. Esiri mutsuz eden; zindan değil, özgürlüğün çınlayan ritminin eksikliğidir.    Carlos Fuentes

Aşina olduğum oda, artık küçülüp beni yutacakmış gibi bir hisse kaptırıyordu beni. Günlerdir tek kelime etmiyorduk. Sessizliği beni düşündürüyordu, düşüncelerim korkmamı söylerken ben bu sessizliği bir nedene bağlayamıyordum.

Bugün onunla geçirdiğim 9. güne giriyorduk..

9 gün.

9 gün hayatımdan eksilmişti. 9 gün kaybetmiştim, bir hiç için 9 günüm gitmişti.

Kendime daha fazla Rüzgar'ı düşünmeme emri vererek yataktan çıktım. Odadaki büyük ayna tüm kusurlarımı göstermek istermişcesine bana göz kırpıyordu. Yavaşça aynaya yaklaştım ve sıcaktan dolayı kıpkırmızı olduğumu gördüm. Yanaklarımın üzerine tatlı bir kırmızı sinmişti. Gözlerimi kırpıştırdım, bu hareket beni gözlerime bakmaya zorlarken göz altlarımın morardığını görüp aynadan uzaklaştım.

Kendime eziyet edip, ne kadar rezil halde olduğumu görmemin bir manası yoktu.

''Nasıl görünüyor görmek istiyorum, çok canı yanıyor gibiydi.'' 

''Hande.'' uyarı dolu tanıdık ses. 

Hande görüş alanıma girince aynadan bir adım daha uzaklaştım. Odaya öyle bir dalmıştı ki bu rahatsızlıkla dolmama neden olmuştu.

''Irmak!''

Ne sanıyordu bu kız, arkadaş olduğumuzu falan mı?

''Nasılsın? O günden sonra görüşemedik. Kendini iyi hissediyor musun?'' endişeli gözüküyordu. Ama ben onun Rüzgar'ı görmek için beni bahane ettiğini biliyordum. Basit bir kızdı, çözmesi kolaydı.

Kendimi gülümsemeye zorladım. ''İyiyim.''

''Morluk falan var mı? Bir doktora gözüktünüz dimi?'' gözleri benden kapıya yaslanmış bizi izleyen Rüzgar'a kaydı.

''Evet.'' dedi Rüzgar kısaca. Bu küçük yalana uymak yerine doğruyu söylemek istedim. Ama bu herifle daha fazla iletişim içinde bulunmak istemiyordum. Birbirimize bağırıcak olsak bile. ''Salona geçin.'' 

Rüzgar'ın emri üzerine benim kadar sinirlenmeyen Hande'ye kaşlarımı çattım. Biz salona geçerken Hande'nin topuklularla daha fazla dayanamadığını görüp çıkarmasını izledim.

''Anlamıyorum.'' dedi koltuğa yayılırken Hande. Rüzgar ikimizden de uzakta bir koltuğa geçip yayvan bir şekilde oturdu. ''Neden burada kalıyorsunuz?'' kaşları soru sorar bir şekilde kalktı ve ben iç geçirdim.

''Öyle gerekiyor.'' Rüzgar'ın zor tahammül ettiğini farkındaydım.

''Ne öyle gerekiyor Rüzgar?'' Hande bacaklarını ona doğru döndürdü. ''Annene sordum. Irmaktan haberi bile yok.''

Son söylediği şey ile Rüzgarla aynı tepkiyi verdiğimizi fark ettim. Tek fark ben buna sevinmiştim. Hande bir işe yaramıştı!

Rüzgar'a meydan okuyan bir bakış atmak için ona dönerken onun bana dik dik baktığını fark ettim. Şimdi ne yapacaktı?

''Hande.'' dedi uyarırcasına. Sesinin bir ton yükseldiğini seçebiliyordum. ''İşlerime burnunu sokma.'' 

''Irmak senin sevgilin mi?'' pat diye sorulan bu soru benim şok içinde gözlerimi pörtletmemi sağlamıştı, yan gözle Rüzgar'a baktım ve gerildiğini gördüm. Onun dışında tamamen ifadesizdi. 

''Hande!'' hızla yerinden kalktı ve ona doğru yürüdü. Bir an kıza vuracağını sandım ama hiç bir dokunma girişiminde bulunmadı. ''Gidiyorsun. Şimdi.'' 

Hande'nin gözlerinden yaşlar aktığını gördüğümde bir şok dalgası bedenimi yalayıp geçti, aynı zamana ona acımadan edemedim. Rüzgar'a aşık olduğu belliydi ama Rüzgar'ın başka planları var gibiydi. Böyle birine aşık olmak zor olmalıydı.

''Anlamıyorum.'' elini gözüne götürünce maskarası gözünü kapladı. Görünüşünü bir rakuna benzettim. Daha sonra bunu düşündüğüm için kendime kızdım. ''Seni seviyorum. Neden bunu görmüyorsun?''

Rüzgar ise onu duymuyor gibiydi. Bana yaptığı gibi belinden kapıya doğru ittiriyordu.

Burnunu çekerek olduğu yerde durdu. ''Bana tek bir cevap ver. O senin sevgilin mi?''

''Hande.'' uyarı dolu ses geri dönmüştü ama bu sefer daha tehlikeliydi. 

Neden sadece hayır demiyordu ki? Bu güne kadar Hande'yi onun sevgilisi sanıyordum. Oysa şimdi Hande'nin umutsuz bir aşık olduğunu görüyordum.

Kapıdan dışarı itilen Hande hıçkırıklarına ara vermemişti. Rüzgar tek kelime etmeden kapıyı suratına çarptı. Ben ise nefesimi tuttuğumu fark edip nefesimi dışarı verdim. 

''Neden sadece hayır demedin?'' dedim yerimden kalkarak. ''Bu kadar acımasız olman gerekmiyordu.''

''Eğer hayır deseydim onlarca soru sormaya başlardı.'' bana cevap vermesini beklemiyordum.

Bir an duraksadı. Sonra bir küfür savurup girişte duran dolaba bir yumruk geçirdi. Bir an olduğum yerde kalakaldım. 

''Anneme sormuş aptal orospu! Herşeyin içine sıçtı!'' ellerini saçlarının arasına geçirdi ve tellerini çekiştirdi. 

Şimdi ne yapacaksın bakalım Rüzgar Bey?

Delice kahkaha atmak istesemde bu isteği geri çevirerek odaya yürüdüm. Rüzgar'ın bir telefon konuşması yaptığını mırıltılardan anlamıştım. Onun bir duvara toslaması, beni daha mutlu edemezdi.

Kendini yenilmez sanıyordu, ben mükemmelim ayaklarına yatıyordu ama kesinlikle değildi. O da bir insandı ve bazı şeyleri hesaplayamıyordu. Hata yapabiliyordu, bu kendimi çok iyi hissetmemi sağlamıştı.

Aynadaki görüntüme geri dönüp kendimi incelemeye başladım. Bu beden asla ona ait olmayacaktı. Asla ama asla bana dokunmasına izin vermeyecektim.

''Gidiyoruz.'' kapı çarpılarak açıldı ve içeri Rüzgar girdi. ''Hızlı ol.'' 

Ah. Bide bu vardı. Sürekli kiralık katiller gibi yer değiştiriyorduk.

''Nereye?'' dedim bıkkın bir sesle.

''Bu gün burada kalamazsın.''  

'Kalamazsın.' 

Bunun anlamı benim burada kalamayacağımdı. Yani beni bir yere bırakacaktı. 

Bir bodrum olmamasını diledim. Bu sıralar yaptığım tek şey dilemekti zaten, ummak, beklemek. Bunlardan ibaret olmuştu hayat benim için.

''Ne demek burada kalamam?'' 

Tüm bu belirsizlikler bir süre sonra can sıkıcı bir hal alıyordu. Sürekli oradan oraya taşınmak, zaten yerinde olmadığını hissettiğim psikolojimi zedeliyordu. Bunu kendime itiraf etmem duraksamama sebep olurken ona öylece bakmaya devam ettim. Yorulmuştum artık. Tüm bu endişe ve acı, ruhumdaki tüm olumlu etkileri silip süpürüyordu.

''Burada kalamazsın demek Irmak. Gerizekalı annemlerle konuşmuş, bunun anlamını biliyorsun değil mi?'' kafama parmağıyla küçük bir darbe indirdi. Bu hareket kafama girmesini sağlamak içindi sanırım. Ani hareketinden irkilsemde canımı acıtmamaya çalıştığını fark etmiştim. ''Çalıştır saksıyı.''

İnsanlar bencildir. Ama Rüzgar Avcıoğlu daha da bencildir. Sürekli beni incitmekten, bana hakaret etmekten zevk alıyor gibi gözüküyordu. Bu hakaretler, bana aptal numarası yapması aslında hırslı olmayan beni ortaya çıkarıyordu. Kararlı bir insandım, kafama koyduğumu yapardım ama psikolojik olarak çökmüş hissediyordum. Küçük bir çocukmuşum gibi sürekli oyuncaklarım elimden alınıyordu..

''Buraya mı gelecekler?'' odaya doğru ilerleyen hızlı adımlarına yetişmeye çalıştım. Dolaba doğru yürüyüp içini karıştırdı. 

Dejavu.

''Evet, buraya gelecekler.'' içine kıyafet doldurduğu çantayı bana fırlattı ve ben havada yakaladım. Onu tanıdığım bir kaç gündür ilk defa bu kadar telaşlı gözüküyordu. ''Binlerce soru soracaklar, uğraşamam.'' 

''Benim kim olduğum gibi mi?'' kaşlarımı kaldırdım. 

Şu anda onu sinirlendirmek pek iyi bir fikir gibi gözükmüyordu ama elimde değildi. Tüm bu terslemeler, beni görmezden gelmeler, aşağılamalar canımı sıkıyordu. Karşılık vermek zorunda hissediyordum kendimi.

''Evet.'' dedi beni şaşırtarak. ''Senin kim olduğun gibi.''

Elimdeki çantayla onu arabaya kadar takip ettim. O kadar gerilmişti ki pişik olmuş gibi yürüyordu. Onu bu şekilde görmek bana inanılmaz bir zevk verirken gülmemek için alt dudağımı dişledim.

Arabaya yerleşirken bir kaç gün önce burada gerçekleşen olay geldi aklıma. Bir tepki göstermez, omuz silker sanıyordum. Ama o beni bir kez daha şaşırtarak ikisini de kovmuştu. 

Eh, beni ana yemekten sonraki tatlı olarak görüyordu. Kimse bana dokunamazdı, onun dışında.

''Nereye gidiyoruz?'' şansımı denemekten zarar gelmezdi. En fazla bağırırdı. Alışmıştım. 

''Bir arkadaşa.'' araba patika yola saparken bu yolda hayatım pahasına koştuğumu hatırladım. Sonra bu düşünceleri derinlere yollayıp cevabına odaklandım.

Bir arkadaşa.

Tüm bu belirsizlikler, ondan bir cevap bile alamamam normalde beni yıldırmalı, susmamı sağlamalıydı. Nedense yapamıyordum, ondan bir cevap almak için bile ona meydan okuyordum. Beni bir yere götürüyorsa, en azından nereye gittiğimizi bilmek hakkımdı. Bir cevabı hak ediyordum. Bu kadar değersiz olamazdım..

Verecek bir cevabım olmadığı için cevap vermemeyi seçtim. 

Nasıl bir arkadaştan söz ettiğini bilmiyordum.Kendisi gibi biri ise ayvayı yemiştim, orası kesindi.Zaten Rüzgar gibi birinin normal bir arkadaşı olmasını beklemiyordum. Düşüncesi bile komikti.

Dudağımı kemirirken bir yandanda dışarıyı seyrediyordum. El ele dolaşan çiftler, dolaşmaya çıkmış kalabalık aileler, sokakta top oynayan çocuklar. Garipti, hiç biri yanlarından geçen arabanın içinde bir tutsak olduğunu bilmiyorlardı. 

Bir zamanlar benim yanımdan geçen arabaları düşününce iç geçirdim. İçlerinde katiller,fahişeler,film yıldızları,hırsızlar,yalancılar,tutsaklar olabilirdi. Oysa ben onlardan biri haline gelene kadar bunu hiç düşünmemiştim.

Normal görünümlü bir apartmanın önünde durunca şaşırmadan edemedim. 

''İn.''

Dumanlı zihnimi dumanlardan arındırıp mekanik bir hareketle arabadan indim. Yüzüme vuran güneş yüzünden kısık gözlerle binaya baktım. Şaşırtıcı derecede normaldi. Fazla normal.

Apartmanın kapısından girerken Rüzgar'ı takip ettim. Gerilmiş vücudu biraz olsun düzelmiş, düşünceli hali kendini gösteriyordu. Kaşları çatıktı ve burada değil gibiydi. 

En üst kata çıkana kadar tek kelime etmedik ve direk zile bastı. Bir kaç saniye bir sessizlik oldu ama sonra kapı aralandı ve dalgalı kumral saçlar görüş alanımıza girdi.

Rüzgar ile aynı yaşta olduğunu tahmin ettiğim gencin, Rüzgar'ı görünce yüzü aydınlanmıştı.  Hemen sorna beni fark edince bana garip bir bakış atsada hemen ardından suratına bir gülücük kondurmuştu. Bu hareket beni şaşırtsa da kendimi gülümsemeye zorladım.

Biri bana gülümsemeyeli uzun süre oluyordu sanırım. Rüzgar'ın alaycı gülüşleri dışında bir gülümseme kazanamamıştım. Benim kim olduğumu biliyor muydu? Yoksa Rüzgar ona da benim aile dostu olduğumu mu söylemişti?

Kısa bir kucaklaşmanın ardından şokum ikiye katlanmıştı çünkü Rüzgar'ın gerçekten gülümsediğini görmüştüm. Gerçek anlamda, içten bir gülümseme. Tamamen doğal, zorlama değildi. Bu manzara bir an içimi sızlatsa da başımı öne eğip içeri girdim.

İçerisi de tahmin ettiğim gibiydi. Klasik bir ev, sıcacık bir yuvaydı. Dört yanımı saran karanlıktan bir anlığına sıyrılıp, düşüncelerimin eskiye gitmesine izin verdim. Annemle yaşadığımız küçük eve.. 

Düşünmeme bile izin verilmeden güçlü eller beni belimden kavradı ve sert bir şekilde ittirdi. O bunu yapana kadar girişte dikildiğimi bile farkında değildim.

Kaliteli, pahalı deri koltuklardan sonra ''düzgün'' bir koltukla buluşmak popom içinde, benim içinde sevindirici olmuştu.

''Birşey ister misin Irmak? Kahve yapabilirim sana?''

Irmak ismini duymasam bu sorunun bana yöneltiğine asla ama asla inanmazdım. Samimi mavi gözler bana dönmüş cevabımı bekliyordu. Bir an duraksasam da kendimi toparladım. Teşekkür edip birşey istemediğimi söyleyecekken araya karanlık bir ses girdi.

''İstemiyor Burak.'' Rüzgar'ın sesi çok uzaklardan geliyor gibiydi. Hala burada değil gibi gözüküyordu zaten. Benim adıma cevap vermesine şaşırmamıştım, benim aksime Burak buna şaşırmış gözüküyordu. Bana tanımlayamadığım bir bakış attı ve o da bir koltuğa yerleşti.

''Burak. Hiç bir şekilde dışarı adımını atmayacak. Gerekirse odaya kilitle ve ağzına çorap tıka.'' ben burada değilmişim gibi ela gözler Burağa yöneltilmişti. ''Umurumda değil. Senden tek istediğim bir gün. Sonra alacağım onu.''

Umurumda değil.

İçimde küçük birşey kıpraşsa da aldırmadım. 

Burak anlayışlı bir şekilde kafasını salladı. ''Tamam kardeşim, aklın kalmasın.'' uzun süredir arkadaş oldukları belliydi.

Ela gözler bana döndü. ''Kalmaz.'' 

Birden ayaklanınca içim bir panik duygusu ile doldu. Kesinlikle hiç tanımadığım birinin yanında olmaktansa, Rüzgarla kalayı tercih ederdim ve bunu düşünmüş olmak bile kendimden iğrenmemi sağlamıştı. Ama en azından bana ben bundan zevk alana kadar dokunmayacağını ima etmişti. Oysa Burak denen bu adama sırf bana iki gülümsedi, birşey isteyip istemediğimi sordu diye güvenecek değildim. 

Bundan sonra kendimden başka kimseye güvenemezdim zaten. Bu büyük bir hata olurdu.

Burak ve Rüzgar içten bir şekilde sarılırken ben gözlerimi ellerime sabitlemiştim. Daha sonrada Rüzgar tek kelime etmeden gitmişti zaten.

Bir kaç saniye sonra ellerini göğüs hizasında birleştirmiş olan Burağı gördüm. Kapıya yaslanmış beni izliyordu. Anında gerildiğimi hissettim ve rahatsız bir şekilde kıpırdandım.

''Birşey ister misin Irmak? Cevap verme fırsatı bulamamıştın.'' kafamı hayır anlamında sallayınca iç çekeren yanıma oturdu. ''Benden çekinmene gerek yok. Kim olduğunu, nerden geldiğini, herşeyi biliyorum. Lütfen, rahat olmanı istiyorum.'' 

''Teşekkür ederim.'' sesimin samimi çıkması için uğraşmıştım ama açıkcası içimden gelmiyordu.

Arkasına yaslanarak gözlerini bir yere sabitledi. ''Onun çok kötü bir insan olduğunu düşünüyorsun. Kadınları aşağıladığını, onları zevkleri için kullandığını.'' gözleri bir an için bana kaydı. ''İnkar etmiyorum, öyle.'' 

Bu itiraf beni şaşırtsa da renk vermedim. ''Siz.. uzun süredir arkadaş mısınız?'' 

''Çok uzun süredir.''

Tahminimin doğru çıkması ve en azından Rüzgar hakkında küçükte olsa birşey öğrenmek keyfimi yerine getirmişti.

''Bana ne yapacak?'' diye sordum. 

Bir an bana acıdığını gösteren bir bakış attı. Bu bakıştan nefret ediyordum, birine muhtaç olmak, birinin bana acımasını istemiyordum. ''İyi bir kıza benziyorsun. Çokta küçüksün.'' Ah, aramızda en fazla 3 yaş olmalıydı. ''Dürüst olacağım. Bir çok şey yapacak, tahminimce.'' 

Şaşırmadım. Rüzgar'ın verdiği cevap buna yakındı zaten. 

''Gitmek istiyorum.'' titreyen sesime engel olamamıştım. 

İç çekti. ''Biliyorum ve inan bana, fahişe olsanız bile bunu hak etmediğinizi düşünüyorum.''

Gözlerim öfkeyle kocaman açıldı ve ondan uzaklaştım. ''Fahişe değilim ben! Hiç bir zaman da olmadım!'' diye ciyakladım. ''Herşeyi bildiğini söylüyorsun, ama bir bok bildiğin yok!'' 

Samimi ifade yansıtan suratının önüne bunu beklemediğini gösteren bir ifade yerleşti. Mahçup bir şekilde bana uzanmaya çalıştı.

''Ben.. özür dilerim. Bilmiyordum, kusura bakma.'' gözlerinden gerçekten şaşırdığını görebiliyordum ama bir önemi yoktu. Bir fahişeye benzer yanım var mıydı cidden? İnsanlar bana bu şekilde bir etiket koymak zorundalar mıydı?

Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Burak yerinden kalkıp koridorda kayboldu ve elinde bir bardak suyla geri döndü.

''Cidden, özür dilerim.''  suyu beceriksizce uzattı. ''Bilmiyordum, seni kırmak istemedim.'' samimi ses tonu beni sakinleştirirken sudan bir yudum aldım.

Belkide doğru söylüyordu, Rüzgar'ın ona bu gerçeği söylememiş olması olasıydı. Rüzgar gizemli davranmayı seviyordu ve kimseye güvenmediği açıktı. 

''Önemi yok.'' dedim umursamaz bir sesle.

Suyu kenara bırakıp gözlerimi ondan kaçırdım. 

''Rüzgar bana ayaküstü birşeyler anlattı. Hikayeni senin ağzından dinlemeyi gerçekten isterim.'' istekli sesinin üstünü alaycı ses tonu kapadı. ''Hem, bu gece burada kalmak zorundasın. Zaman geçirmek istiyorsak sohbet etmek zorundayız. Senin içinde değişiklik olur?''

Birine güvenmek, biriyle sohbet etmek istiyordum. Bir kez olsun yıkılmaz olduğunu sandığım duvarlarımın oynamasını, yerini bir yıkıntıya bırakmasını istiyordum. Toz tutmuş hatta örümcek ağı kaplamış olan düşüncelerimin dışarıya vurulmasını, birinin onları duymasını, dinlemesini istiyordum. Bu düşünce içimi titretti.

Ona beceriksizce gülümsedim. Sanırım uzun süredir ilk defa isteyerek gülümsüyordum.

 

Continue Reading

You'll Also Like

7.2M 414K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
355K 22.8K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
137K 4.9K 32
@Magazindetoksu yeni bir gönderi paylaştı. Şok! Şok! Şok! Genç basketbolcu Çağan Akın Arsal 8 ay önce yumruk yumruğa kavga ettiği takım arkadaşının e...