POBEDA

By oliveandturtle

450K 39.7K 26K

İpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünya... More

Nefretin Başlangıcı
Özel Sebepler
Asla Asla Deme
Doğa Yürüyüşü
Darmadağın
Eğitilmez
Şarkı Listesi (YB Değil)
İddia
İntikam Planı
Oyun
Elma Bahçesindeki Ev
Kapı
Sorgulamalar
Düğüm
Karar
Sude'nin Gözyaşları
Utancın Külleri
Yaşattığının Bedeli
Seçilen Taraflar
Fırtınalı Bir Gece
Kendinden Vazgeçmek
Pobeda'nın Öncesi
Zirvede Bir Gece
Kaç Ya da Savaş
Elif'in Gözyaşları
Israrlı Bir Telefon
Bugün Çok Geç
Deniz Feneri
Zayıf Nokta
Bir Nikah Bir Cenaze
Yemin
Gidebilmek
Eninde Sonunda
Billie Jean
Veda
Eşik
Korkuları Aşmak
Köprü
Solstis
Pobeda I
Adalet Terazisi
Tarafsız Bölge
Oyun Dışı
Pobeda 2 (1. kısım)
Pobeda 2 (2. Kısım)
Son Oyun

Domino Taşları

7.9K 799 356
By oliveandturtle

Şarkı: Dua Lipa - Garden

Merhaba, kısa bir bölüm olacak. İş yoğunluğu ve mevsim geçişi beni çok vurdu, ayağa kalkmaya çalışıyorum. Biraz beklettim o yüzden kusura bakmayın 🤕 Sonraki bölümü olabildiğince çabuk yazacağım 🤧🤒

Karanlık yurt odasında tek başıma oturmuş, boşluğa bakıyordum.

İçim talan olmuş bir şehrin terkedilmiş meydanları kadar boştu.

Yalnızlık serinletmeyen bir rüzgar gibi esiyordu, estikçe yakıyor, esiyor, yakıyor esiyordu.

Dakikalar mı geçmişti o gittiğinden beri, saatler mi? Bir türlü ağarmayan gün yüzünden anlayamıyordum.

Kimse tüm geceyi kollarında geçirdiğim adamın kokusu hala üzerimdeyken onu yüreğimden nasıl söküp atacağımı öğretmiyordu. Hafızamın sıcak kumlarında kayıp gitmesinler diye anılarımı aklımda tutmaya çalışıyordum. Gözlerimin önünde peş peşe anılarla birlikte güzel yüzü canlanıyordu. Karlı bir günde evinde mahsur kaldığımdaki gülüşü, bir sabah kapıyı açtığındaki uykulu suratı, konu Tunç'tan açıldığındaki suratsız suratı, dans gecesinden döndüğümüz geceki öfkeli suratı. Ve bakışları... yurdun önünde çikolata verirkenki utangaç, okul kulübünde ders anlatırkenki özgüvenli, Teoman konserinde beni sorguya çekerkenki ukala, dedesinin evinde çocukluğundan bahsederkenki kırılgan ve bedeni bedenimin üzerindeykenki tutkulu bakışları.  Şimdi bir de bu bakışlara, ayrılmak istediğimi söylediğim andaki o boş, ifadesiz, tepkisiz bakışı eklenmişti.

Ne biçim bir vedaydı bu? Nasıl bu kadar tepkisiz davranabilmişti anlayamıyordum. Sessizliğin içinde uzunca bir süre hiç bir şey yapmadan oturdum.

Bakıyor gibiydim ama göremiyorum. 

Boğulur gibiydim ama nefes alıyordum.

Yaşıyor gibiydim ama...

Bir ara akıl edip de saatime baktım. Pazar sabahı olduğunu göz önünde bulundurarak, normal insanların uyandığı bir saate kadar bekledikten sonra Kaya abiyi aradım. Ona planımdan vazgeçtiğimi söylemek ve bu oyuna kesin olarak son vermek istiyordum.

Fakat insan planlar yapar, Tanrı gülermiş.

"Çok şaşırttın beni İpek. Ofisime geldiğin gün döktüğün gözyaşlarını unutmadım hala. Kararlı olduğuna inanmıştım. Bu kadar kolay vazgeçeceğin hiç aklıma gelmezdi."

"Sorularımın cevabını kimseye zarar vermeden bulmak istiyorum artık."

"Değişen ne peki? Atlas'a olan hislerin mi? Baban hala ölü, bir mezarı bile yok."

"Kaya abi lütfen." dedim boğazımda düğümlenen yumruyu yutkunamayarak. Bu ne büyük bir çukurdu ki içimdeki, ne atsam dolmuyordu. Kaya abi katıydı.

"Ne yazık ki karar değiştirmek için çok geç İpek'cim. Ok yaydan çıktı." diye kestirip attı.

"Ne demek istiyorsun? Benim kararım kesin."

"Senden de benden de çıktı artık. Zamanında benim davama bakmış olan avukat arkadaşımla görüşmüştüm senin için. Savcılığa dilekçe yazıp gönderdi bile. Soruşturma yeniden açılacak. Sadece bu da değil, bahsettiğimiz evrakları ele geçirmek üzere Kenan Dorukan'a yakın biriyle iletişime geçtim. Birden fazla insan var işin içinde. Sadece sen ve ben değiliz."

"Neden yaptın böyle bir şeyi? Ben sadece sana güvendim. Başkasından isteseydim, başkasına giderdim."

"Balık tutmak istiyorsan ıslanmayı göze alacaksın ve Kenan Dorukan epey büyük bir balık."

"Kaya abi neden?" diye söylendim bir kez daha, sinir harbi içerisindeydim. Yerimde oturamıyor, odanın içinde dört dönüyordum. "Çok zor duruma soktun herşeyi. Bu belli ki benimle ilgili değil, sen kendi hırslarını katıyorsun."

"Öyle ya da böyle aynı taraftayız."

"Bu şekilde değil. Kenan Dorukan'ı bitirmenin yolu başka insanlara zarar vermekten geçmemeli. Önce cevaplarımı almak istiyorum ben."

"İpek geç bunları. Vazgeçmişsin sen çoktan. Ben de sana mümkün değil diyorum. Mümkün olsaydı da vazgeçmemen için ikna ederdim seni. Kenan Dorukan'ın babanın ölümüne etkisi nedir bilmiyorum, Atlas'ın suçsuz olup olmadığını da. Suçsuzlarsa bu yolun sonunda gerçek ortaya çıkacaktır. Böylece kimseyi suçsuz yere ateşe attığına dair endişelenmene gerek kalmaz. Ama ya suçlularsa? Ceza almalarını istemeyecek misin? Duygusal hislerini bir kenara bırakmak zorundasın. Olaya maddi açıdan bakarsak, Kenan yüzde yüz suçlu. Bana yaptığının aynısını size de yaptı. Ölmüş babanı dolandırdı ve usulsüz şekilde şirketin tamamını ele geçirdi. Bu yolun dönüşü yok İpek, bu yolda birlikte ilerliyoruz. Herkes cezasını çekecek."

Kaya abi söylediklerinde kendince haklıydı. Fakat onun yöntemleri farklıydı, bir süre önce ben de onun gibi düşünmüştüm ama kararımı değiştirmiştim. Karar değiştirmek neden bu kadar imkansız karşılanıyordu? Kenan Dorukan umrumda değildi. Ben Atlas'ın benden nefret etmesini istemiyordum, dürüstçe konuşmak istiyordum herşeyi.

İçimden bir ses onun babamın ölümü konusunda masum olduğunu söylüyordu. Sekiz yıldır babasıyla zorunluluklar dışında görüşmezken, maddi konulardan habersiz olabilirdi. Dürüstçe sorarsam anlatacağına inanıyordum. Ama bu şekilde arkasından iş çevirdiğimde ben de ellerimi diğer herkes kadar kirletmiş oluyordum. Halihazırda yanlışlar yapmıştım zaten. Bedelini kalbimle ödüyordum. Sorun değildi. Biz diye bir şey olamazdı zaten de insan hiç değilse alçalmamalıydı. Bir gururu olmalıydı.

"Sen ister savcılıktaki dilekçeyi geri çek ister çekme. Atlas'la konuşup ona dürüstçe soracağım herşeyi." dedim.

"Atlas'ı konuşturabilirsin. Eğer sana bir şeyler itiraf etmek isterse eder ama ona kim olduğunu açıklayamazsın İpek."

"Kaya abi!"

"Yapamazsın. Eğer yaparsan, Atlas iyi ya da kötü bu olayın peşine düşecektir. Babasını korumayı seçebilir. Sen de bu esnada benim dahil ettiğim aracı kişiyi yakarsın. Kimseye zarar vermek istemediğini söylerken, umduğundan çok kişiye zarar verirsin. Bir şeyler harekete geçti. Sana dahi anlatamayacağım şeyler var."

"Neler oluyor? Ne demek bütün bunlar?"

"Kenan Dorukan'dan intikam almak isteyen birden çok kişi var ve sen tek bir taşı devirerek tüm taşları harekete geçirdin."

İçinde bulunduğum karanlığın çerçevesi büyüdükçe kaygım artıyordu.

"Kim bu aracı kişi? Madem Kenan Dorukan'a yakın sana niye yardım ediyor?"

"Bana değil bize yardım ediyor İpek. Sana yardım ediyor. Fakat ne o senin kim olduğunu biliyor, ne de sen onu bileceksin. Evet, bu kişi Kenan Dorukan'a yakın ama şöyle diyelim; bana daha yakın ve her zaman kendi adına doğru zamanın gelmesini bekliyordu."

"Hiçbir şey anlamıyorum. Sana olan güvenimi alaşağı ettin."

"Ani duygusal değişimler yaşıyorsun. Biraz sakinleş. Tekrar aynı paydada buluşacağımıza inanıyorum. Benimle ilgili güven duymayacağın bir konu yok. Üçüncü şahıslarla seni muhatap etmememin sebebi herkesin iyiliğini gözetmem. Daha önce de söylediğim gibi, babanın hatırasısın sen benim için. Sana bir zarar gelmesine izin veremem. Anlatmadıklarımın ardındaki tek sebep bu."

"Ama elimi kolumu bağladın bu şekilde."

"Hayır, tam aksine. İstediğini yaşamakta özgürsün. Atlas'a kim olduğunu açıklamadığın sürece hiçbir sorun olmayacaktır."

Fakat beni köşeye sıkıştıran tam olarak buydu.

Telefonu kapattığımda huzursuzdum. Çaresiz bir şekilde kuyruğunu kovalayan kedi misali dönüp duruyordum. Bu huzursuzluğa son vermenin bir yolu olmalıydı. Okulu bırakıp Antalya'ya dönmek olasılıklar listemin en başındaydı.

Ta ki...

**************

Aydınlanmayan gün geceye dönerken dışarıda sağanak yağmur yağıyor, şiddetli gök gürültüsü yurdun camlarını kırarcasına sarsıyordu. Çocukluğumdan beri gök gürültüsünden korkardım. Odada yalnız kalmaktan nefret ediyordum. Koridora çıktığımda tek tük insan gördüm. Zaten kalabalık bir yurt değildi bizimki, haftasonları daha da sakinleşiyordu. Herkes dışarılarda bir yerlerdeydi. Sedef'i aradım o da geceyi bir sınıf arkadaşında geçireceğini söyledi. Yalnız olacağım kesinleşince, soğuk koridorlarda dolaşmak yerine hiç değilse sıcak olan odaya döndüm. Bilgisayardan bir belgesel açtım. Dakikalardır izlememe rağmen hiç kafamı veremiyordum. Uyumayı denedim, gök gürültüsünün sesi tüm sesleri bastırıyordu.

Şimdi Atlas'ın yanında olsaydım, diye düşündüm. Düne kadar olabilirdim. Herşeyi kendi ellerimle katletmiştim. Tam şu anda kim bilir nerelerdeydi? Beni hiç düşünüyor muydu? Aklına geldiğimde onun da içi sızlıyor muydu? Göz pınarlarıma usul usul taşındı yaşlar. Doldukça doldum düşünceden. Önce sessiz sessiz, sonra içimi çekerek, acıyarak ağlamaya başladım. Başka bir umut olmayışına, bitip gidene, haketmediğimi bilsem de mesaj bile atmayışına ağladım.

Madem o kadar güçlüydü hisleri, madem herşey yeniydi onun için de, neden diye neden hiç sormamıştı?

Nasıl bu kadar duygusuz kalabilmişti? Siyah bir vizörün ardında veda bile etmeden çekip gitmişti.

Dışarıda bir motor sesi duyar gibi oldum, içimden geçenlerden ötürü hayal ettiğimi sandım. Yeniden şimşek çaktı, gelecek gürlemeyi beklerken gayri ihtiyari camdan dışarı baktım. Yağan yağmurun altında gördüğüm motora inanamadım. Ben şaşkınlık içinde cama çıkıp hayal görmediğime emin olmaya çalışırken o da kaskını çıkardı. Aramızdaki onlarca metre mesafeye rağmen, tam karşımdaydı. Yurdun önünde, her zaman durduğu yerde, sokak lambasının hemen altındaydı. Bir süre boyunca birbirimize baktık. Yağmurun hiç acıması yoktu. Dayanamadım. Elime bir şemsiye aldım ve yanına gitmek üzere camdan uzaklaştım. Koşarak indim katları. Kısa süre sonra ben de aynı yağmurun altındaydım.

Yaklaştıkça daha iyi farkettim, sağanak yağıştan göz gözü görmüyordu. Üstü başı tam anlamıyla sırılsıklamdı. İkimizi de altına sığdıracak mesafeye kadar yaklaştıktan sonra şemsiyeyi açtım.

"Neden geldin?" diye sordum.

"Gidiyorum şimdi." dedi.

"Onu sormadım. Neden geldin?"

"Öylesine geçiyordum buradan."

"Bu yağmurda mı?"

Cevap vermedi. Tam o esnada, yakınlara bir yere şimşek düştü. Gelmekte olanın korkusu yüzüme yansımış olmalıydı. Çok geçmeden yeri göğü inleten sesle birlikte sıçradım.

"Korkuyorsun." diye mırıldandı.

"Çocukluktan kalma bir huy."

"Hadi içeri gir. İçerisi güvenli. Ben gidiyorum zaten." dedi.

O kadar saçma bir diyalogdu ki bu dayanamadım.

"Atlas aklında bir şey varsa söyle." diye yakındım.

"Bir şey olması mı gerekiyor?"

"Bilmiyorum. Buraya kadar gelen sensin."

"Öylesine geçiyor olamaz mıydım?"

"Öyleyse neden durdun?"

Yüzünü hafifçe eğdi. Saçlarından yüzüne dökülen birikmiş yağmur tanelerine içim giderek baktım. Çok ciddi bir ifadeyle içini çekti ve itiraf etti,

"Seni görmek istedim."

Bu iş gittikçe zor bir hal alıyordu. Dudaklarımın kenarını kemiriyordum. Ben baktım. O baktı.

"Dayanamadım." dedi sonunda. "İstediğim cevabı vermeyeceğini biliyorum. Soru sormak değil istediğim. Aklımdan atamadım bir türlü, sadece seni görmeye geldim."

"Ne duymak istiyorsun?"

"Beni terketmenin gerçek sebebini."

"Söylerdim sorsaydın. Sormadın."

"Söyle öyleyse."

"Farklıyız birbirimizden. Benim sorum-"

Sabır umarcasına gözlerini kapayıp açarken aynı anda elini dudağımın üstüne koyarak susturdu.

"İşte bunu kastediyordum. Ben bunları duymak için gelmedim. Saatlerce anlatabilirsin biliyorum. Benim hayat şartlarımla seninkinin farklı olduğundan, bursunu kaybetmemek için çok çalışman gerektiğinden, derslerinin ağırlığından, ailevi sorumluluklarından, iki işte birden çalıştığın için bir ilişkiye ayıracak vaktinin olmadığından uzun uzun bahsedebilirsin. Ama saydığın sebeplerin hiçbiri gecenin bir yarısı seni uykundan sıçratıp panik atak krizini tetiklemez." Elini yanağımda gezdirdi. "Dokunduğum yer yanarken, tenin bana olan hislerini gizleyemezken, benden kaçıp gitmeni açıklamaz." Ürpererek geri çekildim. Gözlerim yeniden yaşlarla dolmuştu ve tam şu anda önünde cam bir bebek gibi kırılıp parçalara ayrılmak istemiyordum. Bir kez daha içini çekti. "Bir şey var seni alıkoyan, keşke anlatsan."

"Üzgünüm." dedim. "Böyle olmasını istemezdim."

"Sana anlattıklarım yüzünden mi?"

"Hayır."

"Hep aklındaydı belki de ama sana kendimi açtığım anda kesin olarak bitirmeye karar verdin."

"Hayır öyle olmadı."

"Öyleyse ne?"

Sustum.

"Başladığımız günden beri aslında kendini hiç bırakmadın. Ben konuştukça sen sustun. Tıpkı şu an olduğu gibi. Bir şey var seni benden alıkoyan her yolu denesem de o engeli geçemiyorum. Sanki bir dağın ardındasın, sesleniyorum ama ulaşamıyorum."

Ne kadar doğruydu söyledikleri. Ne kadar haklıydı. İçim ona erirken ben hep ayak sürüyordum.

"İstesem öğrenirim. Benim olmana engel olan bu şey her neyse öğrenirim. İçimde çok güçlü bir istek var buna dair. Ama tutuyorum kendimi. Dürüst olmayı senin seçimine bırakmak istiyorum. Hep zorladım şu ana kadar seni. Bu kez zorlamayacağım."

Yaşlar gözlerimde ısrarla tutunuyor, irade gücüyle dökülmüyordu. İçimde biriktirdiklerimden dağ olurdu benim. Acılarım temelde tek bir kaynaktan başlıyor, büyük bir akarsuyun kolları gibi içimde binbir yöne yayılıyor, tüm ruhumu kaplıyordu. Özellikle şu anda, bütün kalbimle anlatmak isterken anlatamıyordum. Fakat suskunluğumla onu daha fazla kışkırtmak da istemiyordum. Gerçeği söyleyemiyorsam ne söylediğimin bir önemi yoktu. Yine de gerçeğe en yakın sözcükleri seçmeye çalıştım.

"Kalbini kırmak istemiyorum." dedim. Kafası karışmış bir ifadeyle baktı yüzüme.

"Ne demek bu?"

Morali bozuk, kaşları çatıktı. Ağzımdan çıkanların ne kadar yıpratıcı olacağını bilsem de, gerçeğin peşine düşmemesi için bir kerede kesip atmam gerekiyordu. Çünkü artık daha da açık ve net bir şekilde görebiliyordum; kaçıp gidecek olursam Atlas peşimden gelirdi. Yerimde kalmam, güçlü olmam, herşey yolundaymış gibi umursamaz davranmam gerekiyordu. Zor günlerin içinde büyürken, annemi üzmemek için herşey yolundaymış gibi davranmaya alışkındım ben. Bir kez daha aynı rolü yapmak fazla zor olmadı.

"Sana dair hislerim olduğunu düşünmekle hata ediyorsun. İki gece önce anlattıkların yüreğime dokundu. Dağılmış bir ailenin çocuğu olarak anlayabildiğim yönler vardı anlattıklarında. Seninle birlikte duygulandım ben de. Panik atağım ise ailevi sebeplere dayanıyor, büyütülecek bir şey değil. Yani o gece anlattıkların yüzünden değildi bitmesini isteyişim. İnanmadığın tüm sebeplerim gerçek olmakla beraber ben bir türlü ısınamadım bu ilişkiye. Olmadı yani olmayacağını da biliyordum en baştan. Söylemiştim sana anlamak istemedin. Hepsi bundan ibaret."

Yüzü bir kez daha ifadesizliğin perdesiyle örtülürken, ne düşündüğünü anlayamayarak korktum. Eğer ikna edememişsem, daha fazla içimde tutamayıp dökülmekten korktum.

Beni endişelere sürükleyen bir suskunluğun ardından nihayet kafasını salladı.

"Anlıyorum." dedi. "Kalbimi kırmanı ben de istemem tabi."

Bir gök gürültüsü eşliğinde kendi kalbimin kırılışının sesini duydum.

"İyi oldu konuştuğumuz. Konuşamadan bitmesi sağlıklı olmazdı." dedim.

"Çok sağlıklı oldu." dedi yüzüme bakmayarak. Motorla uğraşıyormuş gibi yaptıktan sonra motoru çalıştırdı. Gitmek üzereydi artık son anlardı. "Şey demek lazım öyleyse, kendine iyi bak?"

Durumla dalga geçebiliyor oluşuna buruk şekilde gülümsedim. 

"Öyle denir herhalde. Okulda görüşürüz."

Bir insanın bir insanı sevmesi kendi sorumluluğundaydı. Bir insanın bir insanı sevememesi ise suç sayılmazdı. Gerçek öyle olsaydı tabi. Ama öyle olmamıştı.

"Görüşürüz." dedi, o da gülümsedi.

Öyle bir gülümsemeydi ki, içimde kelebekler canlandı bir kez daha, biliyorum anlamsızdı, ölümcül bir hastalığa yakalandığını bilirken bile mutlu olmak gibiydi. Öyle bir gülümsemeydi ki, mutlu ölmek gibiydi.

Aklıma bir şiiri getirdi.

Seversin dünyayı doludizgin.

Ama o bunun farkında değildir.

Ayrılmak istemezsin dünyadan.

Ama o senden ayrılacak.

Yani sen elmayı seviyorsun diye

Elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık

Yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Bekledi bu kez gidişimi. Sırılsıklam ıslandığı yağmura rağmen, şemsiyemin ardında adım adım ondan gidişimi izledi. Anladığını sandı.

Kabullenirdi belki de, başkasını severdi. Belki benim sandığımdan çok daha kolay olurdu, çok daha çabuk olurdu belki, çok daha güzel severdi. Ama biliyorum ki kimse beni onun sevdiği gibi güzel sevemezdi.

El sallamadım veda ederken. Korunaklı şemsiyemin altında bir damla yağmur yağmazken üstüme, gözlerimden akan yağmurları o hiç görmesin diye el sallamadım.

Sadece yürüdüm ve gittim.

Bölüm sonunda size bir soru sormak istiyorum; Kenan Dorukan'ı bitirme planının içine üçüncü bir şahıs katıldı. Ne İpek onu tanıyor, ne de o İpek'i diye söylendi. Acaba gerçekten öyle mi?

Continue Reading

You'll Also Like

28.6K 2K 25
"Saatler ve haftalar işlemez aşkın gövdesine, hatta taşırlar onu kıyametin eşiğine" demişti Shakespeare. Zamanı ve mekanı aşabilecek kadar kuvvetli o...
959K 56.7K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
294K 18.7K 48
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
348K 29.1K 32
Ay'a Sığınan Meftun II Gül'ün hikayesi. 26 Mart 2018. 00.59