SAHİP

By kahvelikitap

206K 6.4K 621

Öfkesi, merhametini bir kalkan görevi görerek gizliyordu. O öfkenin ta kendisiydi. Ve, bundan daha fazlası.. More

1 - ''BODRUM''
2 - ''RAHİBE''
3 - ''FIRSAT''
5 - ''SARIŞIN''
6 - ''SIFIR''
7 - ''KAÇIŞ''
8- ''GERÇEKLER''
9 - ''KORKU''
10 - ''SARHOŞ''
11 - ''TEKRAR''
12 -

4 - ''DAVET''

18.6K 518 35
By kahvelikitap

Harika ötesi yorumlarınız ve votelar için teşekkür ediyorum.. Seviyorum sizi. ^^

Irmağın giydiği elbise için: http://i.hizliresim.com/1jPGOG.jpg

Parça: Blueneck - Seven

Kesinlikle görgüsüz gözükmek listemde olan son şeydi. Ama bu gözlerimi pörtleyip, dudaklarımı şaşkınlıkla aralamama engel olmadı. Davet'in Handelerin evinde verileceğini biliyordum ama havuzlu normal bir villa bekliyordum. Bu gördüğüm bir saray gibi bir şeydi. Ağzımı kapatıp kendime Rüzgar'ın aile dostu olduğumuzu hatırlattım. Kaçmayı düşünüyorsam bu oyuna bir süre katlanmam gerekiyordu. 

Aslında bir planım yoktu. İçimden nasıl geliyorsa, şartlar neyi gösteriyorsa öyle davranacaktım. Bir plan ile kaçmamın imkanı dahi yoktu. Rüzgar son derecede zeki bir insandı ve beni şaşırtacak şeyler yapacağını biliyordum. Bu yüzden benim onu şaşırtmam gerekiyordu.

Arabadan inişimizden beri 3. tökezlemem gerçekleşirken Rüzgar homurdanarak beni kolumdan tuttu. Onu ittirmedim ya da kendim yürüyebileceğimi söylemedim. Bu benim açımdan ters bir durumdu. 

''Düştüğüm hallere bak.'' küçük bir kız gibi isyan eden Rüzgar'a bakakaldım. Burada rezil olan bendim, o değil.

Benim tabirimle ''saray''ın kapısının önünde durduk ve tüylerimin ürpermesine neden olan bir güvenlik görevlisiyle bakıştık. Rüzgar adama yaklaşıp bir şeyler mırıldadı. Benim hakkımda olduğu güvenlik görevlisi bana kaçamak bir bakış atınca anlamıştım. 

Rüzgar geri dönerek beni şaşırtan bir hareket yaptı ve koluma girdi. Ona şaşkınlığımı gizleme gereği duymadan baktım. ''Fahişelerini koluna alıyor musun?'' aynı zamanda kaşlarımı çatmıştım.

Bana alay kusan bir şekilde gülümsedi. Dişlerinin de mükemmel olduğunu fark ettim. Bembeyaz.  ''Hemen alışma. Ayrıca kendini acındırmayı kes.'' emir kokan kelimeleri sindirmem birkaç saniyemi alırken görkemli kapıdan içeri girmiştik.

Gerçekten sürekli kendimi acındırıyor muydum? Buna acındırmak denmezdi ki. Sadece gerçekleri su üstüne çıkarıyor ve onları Rüzgarla karşı karşıya getiriyordum. Ayrıca kendisi de doğru olmadığını inkar etmiyordu. Bu gerçek beni bir kere daha aşağılarken yanımıza yaklaşan çifti gördüm.

İyi giyimlilerdi ve 40'lı yaşlarında olmalıydılar. Rüzgar anında girmiş olduğu kolumu sıktı ve kendime gelmemi sağladı. ''Bunlar Hande'nin ailesi. Sorularını kibarca cevapla ve fazla konuşma. Sürekli gülümse.'' emirlerine farkında olmadan onaylarcasına başımı salladım. Kendimi itaatkar bir köpek gibi hissederken Hande'nin ailesi yanımıza gelmişlerdi bile.

Babası Rüzgar'ın elini kibarca sıkarken aynı şey annesi ile de gerçekleşti. ''Rüzgar.'' babasının tonu son derece mesafeliydi. 

Gözler bana dönünce ne yapacağımı bilemeyerek bir an ''Bu adam beni satın aldı!'' diye ciyaklamak, ardından beni kurtarmaları için onlara yalvarmak istedim. Ama Rüzgar'a olan korkum bu isteği elinin tersiyle itti ve kendime gelmem için beni çimdikledi.

''Genç bayan.'' kırmızıya boyanmış manikürlü  tırnaklar bana doğru uzandı ve gülümseyip o eli sıktım. Babası da aynı şekilde uzattığında ona da sıcak olduğunu umduğum bir gülümseme gönderdim ve onunda elini sıktım.

''Aile dostu.'' diye açıkladı Rüzgar soğuk bir sesle. Handenin ailesi ile arasının iyi olmadığı belliydi. Babasının gözleri üzerimde dans etmeye başladığında kasıldım. 

''Çok memnun olduk.'' babasının memnun sesi bir an kulaklarımın içinde tıkılı kaldı ama sonra özgürlüğüne kavuşup içerideki sıcak havayla buluştu.  Nedenini bilmediğim şeyler listesine bir madde daha eklenmişti:

Bu adamdan kesinlikle hoşlanmamıştım.

Annesi kibar bir şekilde bana gülümseyip gözlerini Rüzgar'a dikti. ''Hande seni arıyordu.'' 

Ah. 

Kaçma işini devreye sokana kadar bu yarım akıllı kızla muhattap olmak zorundaydım.

Rüzgar'ın cevap vermesine fırsat bırakılmadan tanıdık tiz ses kulaklarımıza nüfus etti ve yanımıza koşar adımlarla yanaştı. Kollarını kibar bir şekilde Rüzgar'a doladı ve bu benim kolundan çıkmama neden oldu. Yanaklarına salonda yankılandığını duyduğum bir şekilde öpücükler kondurdu. Rüzgar kaskatı bir şekilde tepkisiz kaldı. Hande beni yeni görmüş gibi gözlerini bana dikti ve bir gülümseme sundu. ''Ah! Geldiğine çok sevindim!'' kollarını Rüzgar'dan koparıp bana yanaştığında aynı gösterinin benim başıma gelmemesi için dua ettim.

Kollar boynuma sarıldı ve yanağını yanağıma sürttü. Sanırım makyajı dağılmasın falan diye yapmıştı bunu. Bilemiyordum.. Yapmacıktı..

''Anne, baba.'' ailesine başıyla resmi bir selam verirken garip bir duygu vücudumu sarıp sarmaladı. Bir insanın ailesiyle bu denli soğuk ve resmi olması ilginçti doğrusu. Elindeyken onların değerini bilememesi, ise üzücüydü.

''Gidelim.' tiz ama resmi ses bu sefer Rüzgar'a döndü ve bende onları takip etmek zorunda kaldım. Uzun kokteyl masamıza kadar Rüzgar yaklaşık 3 kere dönüp arkasına beni kontrol etmişti. Onun bu haline göz devirmiş, beni birden kaçıcak kadar salak sandığı için şaşırmıştım.

Kanepelerden birini ağzıma attım. Yanlış birşey yapmışım düşüncesine kapılmamı sağlayan Rüzgar'ın üzerimdeki garip bakışlarıydı. Ona aldırmadan alkollu içeceğimden bir yudum aldım. Midem alkolun etkisiyle yanıp tutuşurken çok iyi geldiğini fark ettim. 

''Öğürmeni falan bekliyordum.'' Rüzgar'ın sesi ona bakmam için emir veriyor gibiydi. Gözlerimi gözlerine sabitledim ve güldüm. İçten bir gülüş sayılabilirdi. ''Hayatında senin içtiğinden çok içki içmişimdir, emin ol.''

Meydan okumam karşısında kaşları keyifle yukarı kalktı ve bana çirkin bir gülümseme sundu. Çirkin değildi, daha çok arsız bir gülümsemeydi. ''Bunu ilk defa duyuyorum. İçtiğini bilmiyordum.'' kaşları bu sefer beni uyarırcasına kalkmıştı.

Bir anlık gelen meydan okumamın yalan olduğunu anlamadan önüme dönüp kirpi dedikleri şeyden bir kürdan aldım ve ağzıma attım. Acıkmıştım, doğru düzgün birşey yiyememiştim ve yemek yemeyi seven bir insandım. Bu küçük, benim çerez olarak adlandırdığım yiyecekler karın doyurmuyordu ve bu somurtmama neden oldu.

Bir süre öylece durup Hande'nin konuşma çabalarını yok saymıştım. Her seferinde bana saçma sapan sorular yöneltiyordu ve kesinlikle konuşmayı seven bir insan değildim. Gerçi sevsem bile bu kızla mümkün değildi. Kulağa çığlık gibi gelen sesi her seferinde konuşmamı engelliyor, cevapları ağzıma tıkıyordu. Bu da zaten az olan konuşma hevesimi bir balon gibi söndürüyordu.

Rüzgar'ın ailesini görmediğimiz sorusu beynimi yiyip bitirirken nerede olduklarını tekrar merak ettim. Bir planım yoktu ama yine de aklımda bir düşünce vardı. Böyle bir fırsatı azda olsa düşünmeden gerçekleştiremezdim. Rüzgar'ın ailesi gelidğinde konuşmak zorunda olacağımızı, hatta ortaya benim kim olduğum sorusu atılınca ortalığın karışacağını düşünmüştüm. Bu karmaşada Rüzgar konuya bir açıklık getirirken tuvalet izni almam hoşuna giderdi. Beni yalnız göndermeyeceğini biliyordum ama bir seçeneği yoktu. Fırsatım buydu işte. 

Ama gerçekleştirmek için doğru insanlar neredeydi bilemiyordum..

Sabırsızlığıma yenik düşüp gözlerimi Rüzgar'a diktim. Normal olmasını umduğum bir ses tonuyla ''Ailen neredeler?'' diye sordum. ''Onları bu gece göremedim.''

Hande bir an bana garip bir bakış attı ama aldırmadım. 

''Buralardadırlar.''

Rüzgar'ın bilerek onlardan kaçtığını farketmem birkaç saniyemi aldı. Salondaki büyük herkelin arkasında kalıyorduk ve heykeli geçip buraya gelmeyen kimse bizi göremezdi. Gözden uzak bir yer seçmesini şimdi anlıyordum.

Birden bunu daha önce fark etmediğim için öfkeyle dolsamda kendimi toparladım. ''Ben bir lavaboya gideyim.''

Rüzgar'ın gözleri aniden tehdit içeren cümleleri söylemek istercesine kısıldı, hemen sonra  bana ''hayır'' olarak tanımlayabileceğim bir bakış attı. Göz temasından kaçınarak onu yok saydım ve lavabonun nerede olduğunu bilmememe rağmen yürümeye başladım. Daha iki adım atmıştım ki güçlü eller kolumu kavradı ama kibarlıktan yoksun bir kavramaydı. Tuttuğu yer alevler alırken ona dönmek zorunda kaldım. 

''Beni salak mı sanıyorsun?'' diye tısladı. Aksine, çok zeki bir insan olduğunu düşünüyordum ama Hande buradayken birşey yapamacağını da biliyordum.

Ona masum bir bakış attım. ''Altıma işememi ve seni kendi ailenin davetinde rezil etmemi istiyorsan, sen bilirsin.'' omuz silkip yerime döndüm ve öfke saçan gözlerini artık klasikleşen hareketim olarak görmezden geldim.

Yanımda belirip beni tekrar kolumdan tuttu. ''Yürü.'' eller gevşedi ve ben önüne geçtim. 

Hande'ye bir açıklama yapmadan zavallı kızı orada bırakıp yürümeye başladı. Yanından ilerlerken topuklularla tökezlememeye dikkat ettim.

''Bir numara yapıyım deme, ciddiyim. Eğer 2 dakika içinde dönmezsen benden korkmaya başlasan iyi edersin.'' 

Tepki olarak merdivenlerden çıkarken sertçe koluna tutundum. Tırnaklarımı kaslı koluna geçirirken onun güldüğünü hissettim. ''Sanırım anlaşıldı. Aferin.'' 

Cevap vermedim.

Lavabo olduğunu sandığım kapının önünde durduğumuzda, o fark etmeden etrafıma bakındım. Geniş bir koridordaydık ve bizden başka kimse yoktu. Alt kattan klasik müziğin huzur veren sesini işitebiliyordum.

Kapıyı açıp içeri girdim ve kilitlendiğinden emin oldum.

Etrafıma bakınırken, gözüm küçük pencereye takıldı ama onu es geçtim. O kapının önünde dikilirken, 2. kattaki pencereden atlamamın bir anlamı yoktu.

Deli gibi kullanabileceğim birşey ararken odam kadar büyük olan lavaboda tok sesler çıkarıyordum. Sessiz olmaya çabalayarak belki ona vurabileceğim birşey bulurum umuduyla çekmeceleri karıştırmaya başladım. Bir kaç havlu ve şampuan şişeleriyle karşılaşınca umudumun suya karıştığını ve benimde onlarla boğulduğumu hissettim.

''10 saniye içinde çıkmazsan ben içeri gireceğim.'' kapı sert bir şekilde yumruklandı. Korkuyla olduğum yerde kalakalırken gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissettim ama düşmeden elimin tersiyle hepsini yerine geri yolladım. Ağlamanın sırası değildi, akıl etmeliydim. Böyle bir şansım olamayacağını akıl etmeliydim. 

Ağız dolusu bir küfürü içime tıkarak kapıyı açtım ve ela gözlerle karşılaştım. Gözleri beni delip geçerken tek kelime etmeden dışarı çıkıp merdivenlere yöneldim. Hızlı yürümeye çalışsamda ayağımdaki topuklular buna izin vermiyor, tökezlememe sebep oluyordu. Sakin bir şekilde arkamdan geldiğini hissedebiliyordum ve tek istediğim topuklularımı kafasına geçirmekti. Böylece hem bu eziyetten, hemde bu piç kurusundan kurtulmuş olacaktım.

Merdivenlerin tepesine gelmiştim ve dikkatli bir şekilde ayağımı uzattım. Topuk merdivenin yumuşak zeminine saplanırken ayağımın sağa doğru kaydığını ve diğer ayağımın boşta olduğunu hissettim. Bedenim benden bağımsız bir şekilde yere yığıldı ve yuvarlanmaya başladım.

Dünya ters dönüp düzelirken, düşüncelerimin de ters döndüğünü hissettim. Düşerken tek hissettiğim korkuydu. Bu düşüş beni öldürmezdi ama bedenim savrulurken bu düşünce bir anlığına geçip gitti. Geri gelmesini ve gerçekleşmesini diledim. Ölmek istedim. Bu aşağılanma ile yaşayacağıma, bu herifin yanında bir kukla olacağıma ölmek istiyordum. 

Ölüm.

İstemsiz olarak kollarım serbest kaldı ve ellerimin çaresizce basamağı kavramayı, kendimi yavaşlatmayı denedi. Bir umut tutunmaya çalışarak kavramaya çalıştım. Bir basamak daha inerken düşüşümün bitmesini diledim. Bedenimden son gücümü kullanarak destek aldım ve son basamağa gelmeden önce durdum. Yaşadığım şokla bir an afallasamda doğrulmaya çalıştım ve başarısız oldum. Rüzgar'ın koşarak merdivenleri aştığını ve kaskatı olmuş bir yüzle yanıma çömeldiğini hissettim.

''Salak.'' başımıza toplananları yok sayarak onların yardım isteklerini reddetti. Konuşamayacak kadar şaşkındım ve utançtan kıpkırmızı olduğuma emindim. ''Salak.'' diye yineledi ve topukluları ayağımdan çıkararak, ayaklarımı özgür bıraktı. Kollarının bacaklarımın altında yerini aldığını ve havalandığımı hissettim. Bu hareket bir an sırtıma bir sancı girmesine neden olsa da sesimi çıkaramadım. 

Şuan tek istediğim buradan gitmekti.

İnsanların endişeli bakışlarını önemsemeden kapıya doğru yürümeye başladı.

''Rüzgar!'' tiz ses arkamızdan koştururken Rüzgar cevap vermeyi reddetti. 

''Rüzgar! Bende geliyim, hastaneye götürürüz.'' topuklarının sesi salonun müziğini bastırırken gözlerimi devirdim. Bu bitkin halimle bile tiz sesi beni kendime getirmişti.

Rüzgar ona bir dizi küfür etmiş gibi Hande'ye döndü. Daha sonra öfke gözlerine daha sonra bedenine yayıldı. ''Hande.'' dişlerinin arasından konuşuyordu ve uyarı kokuyordu.

Bu tek kelime Hande'ye yetmiş gibi bir an kalakaldı, daha sonra gözleri bana takıldı. Rüzgar daha fazla duraksamadan korkunç bir hızla kapıdan dışarıya fırladı.

Bu duygu ne kadar kötüydü bilirdim. Aynı şeyi yaşamıştım ve yıkılmıştım. Sevdiğin, değer verdiğin bir insanı başkasıyla samimi bir şekilde görünce kesinlikle kıskançlık dedikleri şey devreye giriyordu ve sadece duygularınla hareket ediyordun. İçinde birşeyler paramparça oluyor, nefes alamıyormuş gibi hissediyordun. Hande'nin kıskançlığını yüzünden okuduğumda ona garip bir şekilde sempati duydum. O kendimi öldürme isteği uyandıran tiz sesine rağmen..

Arabanın kapısını tek eliyle açıp beni yavaşça ön koltuğa oturtturdu. Kendisi de yanımdaki yerini aldığında kafamı pencereye yaslayıp mükemmel suratını izleme izni aldım. Anahtarı kontağa sokarken, el frenini çekerken bile belli bir asilliği vardı. Çıkık elmacık kemikleri ona belli bir sertlik katıyordu. Hoş, zaten yeterince sert bir yapıya sahipti.

Yaptığım şey için kendime hayali bir tokat attım ve önüme döndüm. Araba şimşek gibi bir hızla park yerinden çıkarken o da bende konuşmamıştık. Sanırım bu düşme olayı beni oradan çıkarmasını sağlamıştı. Bir taşta iki kuş. Hem beni oradan çıkarmış belayı başından def etmişti, hem de beni yaralamayı becermişti. Bu işin ona garip bir keyif verdiğinin bilincindeydim.

Eve gelene kadar tek kelime etmedik. Bu sefer zonklayan koluma ve bacaklarıma aldırmadan salaklık etmeyip geldiğimiz yolu iyice aklıma kazımıştım. 

Arabadan inmeme yardım etmesine şaşırarak, koluma girmesine izin verdim. Kapıdan girerken, kafasındaki soru işaretleri canını yakıyormuş gibi bir hali vardı.

Salondaki deri koltuğa oturup düşünceli halini izledim.

''Sandığımdan daha da zekisin.'' imalı bakışlarına karşılık kaşlarımı kaldırdım. 

''Ne demek istiyorsun?''

''Düşme olayı diyorum.'' sinirle  karışık bir umursamazlıkla elini salladı. ''Hatırladın mı?''

Ona inanamayan gözlerle baktım. Bunu bilerek yaptığımı düşünüyordu! ''Bunu bilerek yaptığımı falan mı düşünüyorsun?'' 

''Düşünmüyorum.'' bana bir adım yaklaşarak benimle aynı seviyede olmak için eğildi. ''Biliyorum.''

''O zaman saçmalıyorsun demektir.'' bir sürü şey yapabilirdim, ama kendime zarar vermek kendimi onun yardımına muhtaç hissettirmek kesinlikle bu listede yoktu. Bu onun kazandığı anlamına gelirdi. Kaçmadığım sürece. ''Asla böyle birşeyi yapmam,emin ol bundan daha zekiyim.'' ona meydan okuyan bir bakış attım.

''Demek öyle.'' öfkeli bir şekilde çenesini kaşıdı ve göremediğim bir hızla bana atılarak kolumdan yakaladı. Uzun parmakları tenimi yakıp geçerken beni oturduğum yerden kaldırıp koridora sürükledi.

Kolumu kurtarmaya çalışırken bir yandan ona bağırmaya başladım. ''Canımı yakıyorsun! Bırak!'' ayaklarım çaresizce birbirine dolandı ama düşecekken bile kollar beni bırakmadı ve tekrar sürüklendim.''Bırak dedim!''

Odaya girdiğimiz anda beni güç kullanarak yatağa fırlattı. Yüz üstü yatağa savrulurken, ağzıma giren saçlar bir an afallamama neden olsada kendimi toparlayıp öfke saçan gözlerimi ona yönelttim. ''Ne?'' dedim onu kışkırtmaya çalışarak ''Bu mu yani? Koskoca Rüzgar Avcıoğlu aciz bir kızı dövücek ve sonra onu becericek mi?'' ani cesaretim karşısında yüzündeki ifade daha da sertleşti ama anlaşılmazlık da gizliydi. Onu hiç bir zaman anlıyamıyordum zaten. Bir kitap gibiydi ama tüm sayfaları boştu..

''Kapa o siktiğim çenesini. İnan bana beni sinirlendirmek istemezsin.'' tehdit kokan kelimeler..

''Zaten sinirlisin! Daha ne kadar sinirlenebilirsin bilemiyorum!'' tuhaf bir hızla yataktan indim ve karşısında dikildim. 

''Bu hiç birşey.'' dedi umursamaz bir tavırla. 

Öfkeyle nefesimi dışarı verip alev fışkıran gözlerinin içine baktım. ''Yapta gitsin.'' dedim. ''Bunun için satın almadın mı beni? Ne duruyorsun?'' öfkeyle ellerimi yukarı kaldırdım.  ''Buradayım!''

Bu cesur kelimeleri seçerken, ses tonumun ruhsuz çıkmasını ummuştum. Öyle de olmuştu, ama gözlerim yalan söylercesine yanmaya başlayınca tüm irademi kullanıp akmak için savaşan yaşları püskürttüm. Ağlamanın sırası değildi, özellikle böyle cesurca şeyler söyledikten sonra.

Dudakları alaycı bir gülümseme için kıvrıldı. Bir an kalbim tekledi. ''O kadar kolay mı sanıyorsun sarışın? Zekanı bu saçlar engelliyor heralde?'' uzun ince parmaklar saçlarımı arasına aldı. Tepki vermeden gözlerine bakmaya devam ettim. ''Sen beni istemezsen bu işten nasıl zevk alacağım?'' eğleniyor gibiydi. Değişken ruh haline şaşırmamak elde değildi.

''Bu asla olmayacak.'' dedim dişlerimin arasından.

''Evet, hepsi en başında öyle derler.'' elini umursamaz bir tavırla bana doğru salladı ve kapıyı açıp arkasına dönmeden çıktı. Kapının kilitlenme sesini duydum ve gözlerimi devirdim.

Aşağılanma, çeresizlik.

Şuanda sadece bunlardan ibarettim..

Continue Reading

You'll Also Like

25.5M 907K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1M 35.7K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
326K 21.2K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
6.8M 398K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...