Vadideki Zambak

By WattpadClassicsTR

36.6K 1.1K 269

Vadideki Zambak, ilk yayımlanışında (1836) beklenen ilgiyi görmemiş, Balzac'ın en az satan kitaplarından biri... More

SUNUŞ
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm

9. Bölüm

415 20 7
By WattpadClassicsTR


İlk Aşklar


Bu olay bir salı günü geçmişti; gezintilerimde Indre' in öbür kıyısına geçmeden pazara dek bekledim. Bu beş gün sırasında, Clochegourde'da büyük olaylar oldu. Kont, tuğgeneral belgesi, Saint-Louis madalyası, 4.000 franklık da bir onur yıllığı aldı. Lenoncourt-Givry Dükü, ayan üyeliğine atandı, iki ormanı yeniden aldı, saraydaki görevine yeniden başladı, karısı da satılmayıp imparatorluk topraklarına katılan mallarını yeniden ele geçirdi. Kontes de Mortsauf böylece Maine'ın en zengin mirasçılarından biri oluyordu. Annesi Givry'nin gelirleri üzerinden biriktirilmiş 100.000 frankı, hiç ödenmemiş olan, Kont'un da, sıkıntı içinde olmakla birlikte hiç sözünü etmediği drahomasının tutarını vermeye gelmişti. Dış yaşamla ilgili şeylerde, bu adamın davranışı çıkardan uzaklıkların en mağrurunu ortaya koyuyordu. Kont, bu paraya kendi biriktirdiklerini de ekleyerek, aşağı yukarı yılda dokuz bin lira geliri olan iki çiftliği satın alabilirdi. Büyükbabasının ayan üyeliği oğluna kalacaktı; ona, Madeleine'e zarar vermeden her iki ailenin toprak servetinden oluşacak bir majorat hazırlamayı düşündü, Lenoncourt Dükü'nün yardımıyla Madeleine hiç kuşkusuz güzel bir evlilik yapacaktı. Bu düzelmeler, bu mutluluk, göçmenin yaralarına biraz merhem sürdü.

Lenoncourt Düşesi'nin Clochegourde'a gelişi, bölgede bir olay oldu. Bu kadının büyük bir hanım olduğunu düşünüyordum acı acı, o zaman kızında duygu soyluluğunun gözlerimden gizlediği sınıf anlayışını fark ettim. Ben, gözüpekliğinden ve yeteneklerinden başka geleceği olmayan yoksul, neydim? Restorasyon'un sonuçlarından ne kendime bir pay çıkarıyordum, ne başkalarına.

Pazar günü, kilisede Mösyö de Chessel, karısı ve Rahip Quélus'le birlikte bulunduğum özel bölmeden, yandaki bir başka bölmeye doymaz gözlerle bakıyordum, burada Düşes ile kızı, Kont ile çocukları bulunuyordu. Taparcasına sevdiğimi benden gizleyen hasır şapka, hiç oynamadı, unutuluşum beni bütün geçmişten de fazla bağlar gibi oldu. Şimdi sevgili Henriette'im olan, yaşamımı çiçeklendirmek istediğim bu büyük Henriette de Lenoncourt, coşkunlukla dua ediyordu; inancı bir yıkılmışlık, bir secdeye kapanmışlık, bir dinsel heykel duruşu veriyordu duruşuna, içime işledi.

Köyün dinsel törelerine göre, ikindi ayininin pazar ayininden bir süre sonra yapılması gerekiyordu. Kiliseden çıkılınca, Madam de Chessel, komşularına, Indre ile çayırı sıcakta iki kez geçmektense, iki saatlik bekleyişi Frapesle'de geçirmelerini önerdi. Öneri memnunlukla kabul edildi. Mösyö de Chessel kolunu Düşes'e verdi. Madam de Chessel de Kont'un kolunu kabul etti, ben de kolumu Kontes'e sundum, ilk olarak böğrümde bu güzel, taze kolu duydum. Kiliseden Frapesle'e giderken, yapraklar arasından süzülen günün yolların kumu üzerinde, nakışlı ipeklere benzeyen şu güzel ışıkları oluşturduğu Saché korusunda yapılan yürüyüşte, bana şiddetli çarpıntılar veren düşünceler geldi aklıma, gururlandım. Bozmayı göze alamadığım bir sessizlik içinde atılan birkaç adımdan sonra, "Neyiniz var?" dedi bana.

"Sizin için mutlu olaylar olduğunu öğrendim," dedim. "Bütün sevenler gibi, benim de belirsiz korkularım var. Yüksekliğiniz, dostluklarınıza hiç zarar vermeyecek mi?"

"Benim mi?" dedi. "Aşk olsun! Böyle bir söz daha söylerseniz, sizi küçümsemem, bir daha anımsamamasıya unuturum."

Sarhoşlukla baktım ona, sarhoşluğum ona da geçti anlaşılan.

"Çıkmalarına kendimiz yol açmadığımız, kendimiz istemediğimiz yasaların ayrıcalığından yararlanıyoruz, ama ne dilenci ne de açgözlü olacağız," dedi, "ayrıca iyi biliyorsunuz ki, ben de, Mösyö de Mortsauf da, Clochegourde'dan çıkamayız. Benim öğüdüm üzerine, Maison-Rouge'da hakkı olan komutanlığı istemedi. Babam görevini alsın, yeter bize! Zoraki alçakgönüllülüğümüz çocuğumuza şimdiden çok yaradı," diye ekledi acı acı gülümseyerek. "Kral, yanında çalışan babama, çok sevimli bir biçimde, bizim istemediğimiz ihsanı Jacques'a vereceğini söylemiş, Jacques'ın artık düşünülmesi gereken eğitimi, şimdi zorlu bir tartışma konusu; iki aileyi, Lenoncourtlarla Mortsaufları temsil edecek. Benim bir hırsım olursa, onun için olur ancak, böylece kaygılarım çoğalmış durumda. Jacques'ın yalnız yaşaması değil, adına yaraşır bir insan olması da gerek, birbiriyle çelişen 'iki zorunluk'. Şimdiye değin, çalışmaları gücüne göre ayarlayarak eğitimiyle yalnız ben ilgilendim, ama, uygun bir öğretmeni nereden bulmalı? Sonra, ileride, her şeyin ruh için tuzak, beden için tehlike olduğu o korkunç Paris'te onu hangi dost koruyacak? Dostum," dedi coşkun bir sesle, "alnınızı, gözlerinizi görünce, yükseklerde yaşaması gereken kuşlardan olduğunuzu kim sezmez? Havalanın şöyle, bir gün sevgili oğlumuzun öncüsü olun. Paris'e gidin; kardeşiniz ve babanız sizi hiç desteklemezlerse, ailemiz, hele iş bilgisi hiç söz götürmeyen annem, hiç kuşkusuz yararlı olacaktır; gördüğümüz saygıdan yararlanın! Seçeceğiniz yolda destekten de, yardımından da yoksun kalmayacaksınız! Artık gücünüzü soylu bir hırsa yatırın."

Sözünü kestim.

"Anlıyorum," dedim, "hırsım sevgilim olacak. Tümüyle sizin olmak için buna gerek duymuyorum. Hayır, buradaki bilgeliğimden dolayı orada iyilikle ödüllendirilmek istemiyorum. Gideceğim, yalnız başıma, kendi kendime büyüyeceğim. Sizden her şeyi kabul ederdim; başkalarından hiçbir şey istemem."

"Çocukluk," diye mırıldandı, ama hoşnut bir gülümsemeyi zor tutuyordu.

"Öte yandan, ben kendimi adadım," dedim ona. "Durumumuzu gözden geçirdim, size hiçbir zaman çözülemeyecek bağlarla bağlanmayı düşündüm."

Hafif bir titreme geçirdi, bana bakmak için durdu.

"Ne demek istiyorsunuz?" dedi, önümüzden giden iki çiftin uzaklaşmasına aldırmayıp çocuklarını yanında alıkoydu.

"Peki," dedim, "sizi nasıl sevmemi istediğinizi açık açık söyleyin."

"Teyzemin sevdiği gibi sevin beni, beni onun seçtiği adla çağırmanıza izin vermekle onun haklarını size verdim."

"Öyleyse umutsuz seveceğim, tam bir bağlılıkla. Evet, insanın Tanrı için yaptığını yapacağım sizin için. Bunu istemediniz mi? Bir papaz okuluna gireceğim, papaz çıkacağım. Jacques'ı yetiştireceğim. Jacques'ınız bir başka ben gibi olacak: Politika anlayışı, düşünce, güç, sabır, her şeyi vereceğim ona. Böylece, bir kristalde bir gümüş görüntüsü gibi dinle çevrelenmiş aşkım hiçbir kuşku uyandırmadan, yanınızda kalacağım. İnsanı kavrayan, beni de bir kez yenmiş olan o ölçüsüz taşkınlıkların hiçbirinden korkunuz olmayacak. Alevde tüketeceğim kendimi, sizi arınmış bir aşkla seveceğim."

Sarardı, sonra çabuk çabuk, "Félix, günün birinde mutluluğunuza engel olabilecek bağlar altına girmeyin," dedi. "Bu intihara neden olmanın kederinden ölürdüm. Çocuk, bir aşk umutsuzluğu bir iççağrı mıdır ki? Yaşam konusunda yargıya varmak için onun girdisini çıktısını göreceğiniz günleri bekleyin; bunu istiyorum, emrediyorum. Ne kiliseyle evlenin ne de bir kadınla, hiçbir biçimde evlenmeyin, bunu size yasak ediyorum. Serbest kalın. Yirmi bir yaşındasınız. Gelecek neler saklıyor size, pek bilmiyorsunuz, Tanrım! Yoksa hakkınızda yanlış bir yargıya mı vardım? Oysa kimi ruhları tanımak için iki ay yeter sanmıştım."

Gözlerimden şimşekler saçarak, "Umudunuz nedir?" dedim ona.

"Dostum, yardımımı kabul edin, yükselin, servet edinin, umudumun ne olduğunu öğrenirsiniz. Kısacası –ağzından bir giz çıkarır gibiydi– Madeleine'in şu anda tuttuğunuz elini hiç bırakmayın."

Geleceğimle ne denli ilgilendiğini ortaya koyan bu sözleri söylemek için kulağıma eğilmişti.

"Madeleine mi?" dedim. "Asla!.."

Bu iki sözcük heyecan dolu bir sessizliğe gömdü bizi. İçlerinde silinmez izler bırakacak biçimde dolaşan kargaşalıklar sarmıştı ruhlarımızı. Bir tahta kapının karşısındaydık. Frapesle Parkı'na buradan geçilirdi. Sarmaşıklar, yosunlar, otlar, böğürtlenlerle kaplı iki harap desteğini hâlâ görür gibi olurum.

Birdenbire bir düşünce, Kont'un ölümü düşüncesi, bir ok gibi beynimden geçti.

"Sizi anlıyorum," dedim.

Hiç aklından geçirmeyeceği bir düşünceyi kendisine mal ettiğini gösteren bir tavırla, "Çok güzel," dedi.

Arılığı, tutkudan gelen bencilliğin acılaştırdığı bir gözyaşı kopardı benden. Kendi içime yöneldim, beni serbest olmak isteyecek ölçüde sevmediğini düşündüm. Aşk bir cinayet önünde gerilediği sürece sınırlıymış gibi gelir bize, oysa sonsuz olmalıdır. Korkunç bir biçimde yüreğim burkuldu.

"Beni sevmiyor!" diye düşündüm.

Ruhumun içini okuyamasın, diye Madeleine'i saçlarından öptüm. Konuşmaya yeniden başlamak için de Kontes'e, "Annenizden korkuyorum," dedim.

"Ben de," diye yanıtladı, çocuksu bir biçimde elini salladı, "ama kendisine her zaman 'Sayın Düşes' demeyi, kendisine bir şey söylerken üçüncü kişi kullanmayı unutmayın. Şimdiki gençlik, bu kibar kullanımları bıraktı, siz yeniden başlayın; benim için yapın bunu. Öte yandan, yaşları ne olursa olsun kadınlara saygı göstermek, toplumsal ayrımlara sözünü etmeden saygı göstermek öyle büyük bir inceliktir ki! Kurulu üstünlüklere gösterdiğiniz saygı, hakkınız olan saygının güvencesi değil midir? Her şey birbirine bağlıdır, her şey birbirini destekler toplumda. Rovere Kardinali ile Urbinolu Raffaello eskiden aynı saygıyı gören iki güçlü kişiydi. Siz liselerinizde Devrim sütü emdiniz, siyasal düşüncelerimizde bunun etkisini duyabilirsiniz; ama, yaşam yolunda ilerledikçe, kötü tanımlanmış özgürlük ilkelerinin halkın mutluluğunu yaratmakta ne denli güçsüz kaldıklarını öğreneceksiniz. Lenoncourt olarak, aristokrasinin ne olduğunu ya da ne olması gerektiğini düşünmeden önce, köylü sağduyum toplumların ancak hiyerarşiyle var olduklarını söylüyor. Seçiminizi iyi yapmak zorunda bulunduğunuz bir dakikasındasınız yaşamın! Kendi tarafınızı tutun. Hele," diye ekledi gülerek, "yengin çıktığı sırada!"

Derin politika anlayışının, sevginin sıcaklığı altında gizlendiği bu sözler çok etkiledi beni, kadınları alabildiğine çekici kılan bir bağlaşımdı bu; bütün kadınlar bu derin usavurmalara duygunun biçimlerini vermesini bilirler. Öyle görünüyordu ki, Kont'u davranışlarını haklı çıkarmak isteğiyle, pohpohlamanın etkilerini ilk gördüğüm anda ruhumda kaynayacak olan düşünceleri Henriette önceden sezmişti. Mösyö de Mortsauf, şatosunun kralıydı, tarihsel aylasıyla çevriliydi, gözlerimde çok büyümüştü, sonra, ne yalan söylemeli, en azından aşırı saygı diye adlandırabilecek tavırlarıyla Düşes'le kendisi arasında yarattığı uzaklığa çok şaştım. Kölenin de gururu vardır, zorbaların ancak en büyüğüne boyun eğmek ister; bütün aşkımı egemenliği altında tutarak beni titreten kişinin alçaldığını görünce kendim de alçalmış gibi oluyordum. Birdenbire içimde beliren bu duygu, yüce ruhları bir küçük adamın ruhuyla birleşmiş olan, günleri bu adamın alçalışlarını gizlemekle geçen kadınların neler çektiklerini anlamamı sağladı. Saygı, küçüğü de, büyüğü de aynı ölçüde koruyan bir settir, hiç kimse küçülmüş olmaz böylece. Düşes'e gençliğim dolayısıyla saygılı davrandım; ama, ötekiler bir düşes görürken, ben Henriette'imin annesini gördüm, saygıma bir tür kutsallık kattım.

Frapesle'in büyük avlusuna girdik, hepsi buradaydı. Mortsauf Kontu çok sevimli bir biçimde beni Düşes'e tanıttı; o da soğuk, sakıngan bir tavırla inceledi beni. Madam de Lenoncourt o sırada, kusursuz biçimde genç kalmış, büyük büyük tavırları olan, elli altı yaşında bir kadındı. Keskin mavi gözlerini, çizgi çizgi şakaklarını, zayıf, kasılmış yüzünü, saygı uyandıran, dik bedenini, ender devinilerini, kızında pırıl pırıl görülen kızılımsı aklığını görünce, bir madencinin İsveç demirini tanıyışı kadar çabuk bir biçimde, annemin de bağlı olduğu soğuk ırkı tanıdım. Dili eski saray diliydi, oit'ları ait diye söylüyor, froid yerine frait, porteur yerine porteux diyordu. Ne dalkavukça ne de kurumlu davrandım; o kadar iyi davrandım ki, ikindi ayinine giderken, Kontes kulağıma, "Kusursuzsunuz!" dedi.

Kont yanıma geldi, elimi tuttu.

"Küskün değiliz, değil mi, Fèlix?" dedi. "Birtakım taşkınlıklar yaptıysam, bunu eski arkadaşınıza bağışlarsınız. Akşam yemeğini herhalde burada yiyeceğiz, perşembe günü Düşes'in yola çıkışının bir gün öncesi için de sizi çağıracağız. Birtakım işleri bitirmek için Tours'a gidiyorum. Clochegourde'u ihmal etmeyin. Kaynanam yakınlık kurmanızı öğütleyeceğim bir insandır. Salonu Saint-Germain'e renk katacaktır. Kibar çevre geleneğine bağlıdır, uçsuz bucaksız bir bilgisi vardır. Avrupa'nın en büyük beyzadesinden en küçük beyzadesine varıncaya kadar hepsinin armalarını tanır."

Kont'un beğenisi belki de evcil dehasının öğütleri, davasının başarıya ulaşmasının yarattığı durumlarda kendini belli etti. Ne kurum sattı ne de kırıcı bir kibarlık gösterdi, yapay tavırlar takınmadı, Düşes de koruyucu havalara bürünmedi. Mösyö de Chessel ile karısı gelecek perşembe verilecek akşam yemeğini minnetle kabul ettiler. Düşes benden hoşlandı, bakışlarından da beni kızının söz ettiği bir adam olarak incelediğini anladım. İkindi ayininden döndüğümüz zaman, bana ailem hakkında sorular sordu, şimdiden dışişlerinde bulunan Vandenesse'in de akrabam olup olmadığını sordu.

"Kardeşimdir," dedim.

O zaman bir yarım sevgi gösterdi. Büyük teyzem yaşlı Listomère Markizi'nin bir Grandlieu olduğunu söyledi. Tavırları, Mösyö de Mortsauf'un beni ilk gördüğü gün takındığı tavırlar gibi nazikti. Yeryüzünün prenslerinin sizinle kendi aralarında bulunan uzaklığı gözleriniz önüne sermelerine yarayan şu yükseklik anlatımı silindi bakışlarından. Ailem hakkında hemen hiçbir şey bilmiyordum. Düşes bana babamın amcasının, adını bile bilmediğim yaşlı rahibin, kralın özel kurulunda çalışmış olduğunu bildirdi; kardeşim görevinde yükselmişti, sonra Chartres'ın daha bilmediğim bir maddesi gereğince babam yeniden Vandenesse Markisi oluyordu.

"Benim bir tek sıfatım var: Clochegourde'un kölesi," dedim alçak sesle Kontes'e.

Restorasyon'un sihirbaz değneği imparatorluk çağında yetişmiş çocukları şaşkın bırakan bir çabuklukla gösteriyordu etkilerini. Bu devrim benim için hiçbir şey olmadı. Madam de Mortsauf'un en ufak bir sözü, en basit bir devinisi, önem verdiğim biricik olaylardı. Özel kurulun ne olduğunu bilmiyordum; ne politikadan ne de kibar çevreyle ilgili şeylerden bir şey anlıyordum; Henriette'i sevmekten, Petrarca'nın Laura'yı sevdiğinden daha çok sevmekten başka hırsım yoktu. Bu umursamazlık, Düşes'in beni bir çocuk gibi görmesine yol açtı.

Frapesle'e birçok insan geldi, akşam yemeğinde otuz kişiydik. Sevdiği kadının herkesin en güzeli olduğunu, tutkulu bakışların hep ona çevrildiğini görmek, gözlerinin arılıkla saklanan ışığının yalnız kendisine geldiğini bilmek; sesinin ayrımlarını, yürekte insanların oyalanmalarına karşı yiyip bitirici bir kıskançlık duyulsa bile, görünüşte hafif ya da alaylı sözlerinde, değişmeyen bir düşüncenin kanıtlarını bulacak ölçüde tanımak bir genç adam için ne büyük bir sarhoşluktur.

Kont kendisine gösterilen özenden dolayı mutluydu, neredeyse gençleşti; karısı buna bakarak huyunun da değişeceğini umdu; ben, Madeleine'le gülüyordum, Madeleine, ruhlarının baskısı altında bedenleri zayıf düşen çocuklar gibi, içinde kötülük bulunmayan, ama hiç kimseyi esirgemeyen bir alay havasıyla dolu, şaşırtıcı gözlemlerle beni güldürüyordu. Güzel bir gündü bu. Bir sözcük, o sabah doğmuş bir umut, doğayı ışıklandırmıştı; beni böylesine neşeli görünce, Henriette de neşelenmişti.

Ertesi gün bana, "Kül rengi, bulutlu yaşamında bu mutluluk ona çok iyi geldi," dedi.

Ertesi günü elbette Clochegourde'da geçirdim; beş gün boyunca oradan uzaklaştırılmıştım, susamıştım yaşamıma. Kont, Tours'da alım sözleşmelerini yazdırtmak için daha saat altıda yola çıkmıştı. Ana ile kız arasında ağır bir anlaşmazlık konusu belirmişti. Düşes, Kontes de kendisiyle Paris'e gelsin istiyordu, orada kendisine sarayda bir yer bulacaktı, Kont da istemediği atamayı kabul ederse, yüksek görevlere geçebilirdi. Mutlu bir kadın, diye tanınan Henriette, korkunç acılarını hiç kimseye, bir annenin yüreğine bile açmak istemiyor, kocasının yetersizliğini ortaya çıkarmaya da yanaşmıyordu. Evinin gizlerini annesine sezdirmemek için, Mösyö de Mortsauf'u Tours'a yollamıştı, orada noterlerle tartışacaktı. Söylediği gibi, Clochegourde'un gizlerini yalnız ben biliyordum. Bu vadinin temiz havasının, mavi göğünün aklın taşkınlıklarını ya da hastalığın acı sızılarını ne denli yatıştırdığını, Clochegourde'da kalmanın çocuklarının sağlığı üzerine nasıl bir etki yaptığını denedikten sonra, akla uygun nedenlerle geri çeviriyordu annesinin isteklerini, Düşes, yani kızı kötü bir evlilik yaptı, diye kederden çok alçalış duyan, bir dediğinin iki olmasını istemeyen kadın da bunlara karşı koyuyordu. Henriette annesinin Jacques ile Madeleine'e pek aldırmadığını fark etti, ne korkunç bulgulama! Kızları üzerinde gösterdikleri zorbalığı onların evlenmelerinden sonra da sürdürmeye alışmış bütün anneler gibi, Düşes hiç karşılık kabul etmeyen görüşler ileri sürüyordu; kimi zaman görüşlerine razı olunmasını sağlamak için yapmacık bir dostluk, kimi zaman da tatlı dilin elde edemediği korkuyla elde etmek için acı bir soğukluk gösteriyordu; sonra, çabalarının boşuna olduğunu görünce, annemde gördüğüm alaycılığı döktü ortaya.

On gün içinde, Henriette genç kadınların bağımsızlıklarını kabul ettirtmeleri için gerekli ayaklanmaların yol açtığı bütün sıkıntıları yaşadı. Sizin anneniz annelerin en iyisi, çok şükür, bunun için bu şeyleri anlayamazsınız. Kuru, soğuk, hesaplı, hırslı bir kadınla, her an taze bir iyilikle dolup taşan kızı arasındaki bu çarpışma konusunda bir görüşe varmak için gönlümün hep onun benzeri olarak gördüğü şey, bir makinenin çarkları arasında ezilmiş bir zambak getirmelisiniz gözlerinizin önüne. Bu ana hiçbir zaman bağdaşamamıştı kızıyla; onu Restorasyon'un sağladığı üstünlüklerden yararlanmamaya, yalnız yaşamını sürdürmek zorunda bırakan gerçek güçlüklerin hiçbirini sezemedi. Kızı ile benim aramda bir küçük aşk var sandı. Kuşkularını belirtmek için kullandığı bu sözcük, artık hiçbir şeyin kapatamayacağı uçurumlar açtı.

Aileler bu dayanılmaz ayrılıkları özenle gömerlerse de girin içlerine: Hemen hepsinde doğal duyguları zayıflatan derin, iyileşmez yaralar bulacaksınız; ya da yaradılışların uygunluğuyla ölümsüzleşen, ölüme eziklikleri silinmez bir sonuç niteliği kazandıran gerçek, dokunaklı tutkular bulursunuz; ya da yüreği yavaş yavaş donduran, durasız ayrılık gününde bile gözyaşlarını kurutan, gizli kinler.

Dün üzülmüş, bugün üzülmüş, herkesten, yol açtıkları acılarda hiçbir suçları bulunmayan iki dertli melekten bile yumruğunu yemişti, kendisine hiç vurmayanı, kendisini fırtınalardan, her türlü bağıntıdan, her türlü yaradan korumak için üç katlı bir diken çitiyle çevrelemek isteyeni nasıl sevmezdi bu zavallı ruh? Bu çekişmeler beni üzüyorsa da onun yüreğime atıldığını düşünerek bazı bazı mutluluk duyuyordum, çünkü Henriette bana yeni dertlerini döktü. O zaman acı içindeki sakinliğini, göstermesini bildiği güçlü sabrı değerlendirebildim. "Teyzemin sevdiği gibi sevin beni," sözcüklerinin anlamını her gün biraz daha iyi anladım.

Düşes akşam yemeğinde sert bir tavırla, "Sizin hiçbir hırsınız yok mu?" dedi bana.

Ağırbaşlı bir bakışla yüzüne baktım.

"Madam, dünyayı dize getirecek bir güç buluyorum kendimde; ama topu topu yirmi bir yaşındayım, hem de yapayalnızım," diye yanıtladım.

Şaşırmış bir tavırla kızına baktı, beni yanında alıkoymak için, kızının bende her türlü hırsı öldürdüğünü sanıyordu. Lenoncourt Düşesi'nin Clochegourde'da geçirdiği süre, aralıksız bir huzursuzluk dönemi oldu. Kontes uygun davranmamı öğütlüyor, tatlıca söylenmiş bir sözden ürperiyordu; onun hoşuna gitmek için bir gizleme zırhı giyinmek gerekiyordu. Büyük perşembe geldi, sıkıntılı bir tören günü, her günkü oluruna bırakışın nazlanmalarına, iskemlelerini yerinde ve evin hanımını tümüyle kendilerinin olarak görmeye alışmış âşıkların nefret ettikleri şu günlerden biri oldu. Aşk, kendisi olmayan her şeyden dehşet duyar. Düşes, sarayın debdebesinin tadını çıkarmaya gitti, Clochegourde'da da her şey düzene girdi.


Continue Reading

You'll Also Like

16.1K 441 5
İngiliz centilmen Phileas Fogg, üye olduğu kulüpteki arkadaşlarıyla 80 günde dünyanın etrafını dolaşacağına dair iddiaya girer. Uşağı Parisli Passepa...
4K 181 26
Oliver Twist, yoksullar evinde dünyaya gelmiş bir yetimdir. Daha fazla yemek isteme cesareti, kapının önüne konmasına yol açar. Hayatta yapayalnızdır...
380K 7.7K 25
William Shakespear'in kaleme aldığı Romeo ve Juliet, iki düşman ailenin birbirini seven çocuklarının ölümle sonuçlanan mutsuz aşklarını konu alıyor.
1.3K 275 22
TERSTEN ÖNE DOĞRU OKURSANIZ REKLAM ÇIKMAZ. Ankette 6. sırdayız. 05.09.23 Ankette 5. sıradayız 07.09.23 karma da 1. sıradayız 07.09.23 Ankette 2. sıra...