SAHİP

By kahvelikitap

206K 6.4K 621

Öfkesi, merhametini bir kalkan görevi görerek gizliyordu. O öfkenin ta kendisiydi. Ve, bundan daha fazlası.. More

1 - ''BODRUM''
3 - ''FIRSAT''
4 - ''DAVET''
5 - ''SARIŞIN''
6 - ''SIFIR''
7 - ''KAÇIŞ''
8- ''GERÇEKLER''
9 - ''KORKU''
10 - ''SARHOŞ''
11 - ''TEKRAR''
12 -

2 - ''RAHİBE''

21.8K 655 45
By kahvelikitap

Düşüncelerim birbirine çarpıp daha da karışık bir hal alıyordu. Biraz önce olan şey gerçekmiydi yoksa bilinçaltımın bana oynamış olduğu bir oyun muydu?

Tabii kide gerçekti ve ben şuan son model bir arabanın içindeydim. İçim korkuyla dolarken başıma daha kötü ne gelebilir diye düşünmeden edemedim. 

O lanet yerden kurtulmam gerekirken daha da lanet bir yere düşüyordum ve bana zarar verebilecek birinin kollarına koşuyordum. Durumun ciddiyeti beni daha da irkiltirken dudağım yukarı doğru kıvrıldı. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Duygularımı bile yönetecek halim yoktu ve düşünmekten yorulmuştum.

O kadar ısrara ve bağırışa rağmen kendi savaşımda yenilmiştim. Bu şımarık ''çocuğun'' bana sahip olmasına izin vermektense Gökhan'ın bodrumunda kilitli kalmayı tercih ederdim. 

Bu lanet herif beni nereye götürüyorsa oraya gittiğimde sakin kafayla yeni bir plan kurabilirdim. Bu herşeyin sonu demek değildi. Bu kadar acıya bir hiç için katlanmamıştım ben. 

Arabanın camından dışarıyı izlerken ön tarafta arabayı kullanan Rüzgar'ı görmezden gelmeyi denedim. Başarısız olunca boğazımı temizledim.  Şansımı denemekten zarar gelmezdi. ''Beni nereye götürüyorsun?'' 

Cevap gelmeyince sıkıntıyla iç çektim. Beni satın almıştı ve özgürlüğüm su gibi ellerimden kayıp gitmişti. Gerçi bir özgürlüğe sahip olup olmadığım tartışılırdı. Polise ulaşmamın yolu yoktu ve bu şeye katlanacağımı sanıyorsa yanılıyordu. En azından nereye götürüldüğümü bilmeye hakkım vardı. 

''En azından bir cevabı hak ediyorum.'' 

''Hak etseydin bir cevap alırdın, şimdi kapa çeneni. Sinirimi bozuyorsun.'' aynadan gözlerimiz buluştuğunda gözlerinin öfkeyle yanıp söndüğünü gördüm. Çabuk sinirlenen biri olduğu her halinden belliydi. 

Öfkeyle alt dudağımı dişledim. Ona kusmak istediğim onca şey olmasına rağmen sessiz kalarak kollarımı göğsümde buluşturup yolun devamında dışarıyı seyrettim. Görkemli bir villanın önünde durunca onun evi olduğunu anladım.

Rüzgar arabayı durdurdu ve kolunu koltuğun arka kısmına yaslayarak bana döndü. 

''İn.'' diye emir verdi.

Suratımda bir mimik bile oynamamasına dikkat ederek ifadesiz kalmayı sürdürdüm. Beni satın alarak ne kadar büyük bir hata yaptığının farkında değildi. Kolay lokma değildim ve buradan çıkıncaya kadar öyle olmayı sürdürmem gerekiyordu. Aksi takdirde kurtulma çabalarım hiçliğe karışıp yok olacaktı.

''İn dedim.'' sesi tehlikeli bir hal almıştı.

Arabadan hızla inip kapımı açtı. ''Seninle mi uğraşacağım lan ben?'' o an dudağımı silen Rüzgar'ın aslında var olmadığını fark ettim. Bu sadece 1 dakikalık bir jestti.  Öyle biri yoktu ve asla gerçek olmayacaktı. Düştüğüm durum için kendime lanet ettim.

Kolumu sıkıca kavrayıp beni arabanın içinden zorla çıkardı. Bir an tökezleyip düşecek olsamda kendimi toparladım.  

Evin kapısından içeri girdiğimizde büyüklüğü karşısında gözlerim kamaşsa da sessizliğimi korudum. Tekrar kollarımı göğüsümde buluşturup pozisyonumu aldım.

''Yürü.'' diye ikinci bir emir gelince denileni yaptım.

Yavaş adımlarla yönlendirildiğim yöne ilerledim. 

Hiç birşeyin eskisi gibi olmayacağını bilmek bir yandan huzur verici, bir yandan rahatsız ediciydi. Eski derken eskiden bahsediyorum. Annemden, küçük evimizden, aşina olduğum minik yatağımdan. Sabahları kahvemiz eşliğinde yediğimiz tostlarımızdan. Şüphesiz onunda en mutlu olduğu zamanlar onlardı. Endişe edecek o kadar şeyimiz varken 15 dakikalık bir süre içerisinde mutlu olabiliyorduk ve bu bana güç veriyordu. Şimdi nereden güç alacaktım? Bay bencilden mi?

Düşüncelerime kahkaha atmamak için dudağımı ısırarak Rüzgar'ın beni yönlerdiği merdivenlerden inmeye başladım. Bir an duraksasamda güçlü eller anında belimden itmeye başlamıştı.

''Devam et.'' 

Gözlerimi devirerek son merdiveni de indim. Beyaz renki kapının  önünde durunca etrafıma bakındım. Bu kattaki tek odaydı ve bodrum gibi gözükmesine rağmen şaşırtıcı derecede temiz gözüküyordu.

Odanın kapısını yavaş hareketle açtı. Kolumu sıkıca tutup beni içeri sokup kapıyı arkamızdan kapadı.

Odanın içi boş denecek kadar az eşyayla doluydu. Odadaki tek pencerenin önünde çift kişilik bir yatak, yanında ise bir komidin bulunuyordu. Onun dışında büyük bir dolap sağ duvarı tamamen kaplıyordu. Sol tarafta tek bir kapı olduğunu gördüm ve lavabo olmasını diledim. Oda ne küçük ne büyüktü ama 1 saat kadar önce bulunduğum bodrumu hatırlayınca cennete girmişim gibi bir his tüm bedenimi sardı ve ben memnun ifademi gizlemeye çalıştım. 

Kaç kat indiğimizi biliyordum ve şimdiye kadar sadece bir hizmetliyle karşılaşmıştım. Buradan kaçma ihtimalim daha kolay bir hale gelirken Rüzgar'ın sesi beni düşüncelerimden sıyırdı.

''Dolapta sana uygun kıyafetler var.'' odanın ortasına yürüyerek tekrar bana döndü. ''Bu odadan çıkmayacaksın demiyorum, çıkamazsın. Duydun mu beni?'' tehlikeli sesinden biraz olsun etkilenmemiştim. 

''Ben kimseden emir almam.'' dedim sert olmasını umduğum bir ses tonuyla. Bu konuda biraz çalışmam gerekicekti anlaşılan.

Ses tonum onu güldürdü. Neredeyse içten bir gülümseme gibiydi. Fakat daha sonra gözlerindeki karanlık ifadenin geri döndüğünü, tüm bedenini ele geçirdiğini hissettim. Öyle ki suratı ruhsuz bir şekilde benim suratıma baktı ve aramızda 1 metre kalacak şekilde bana yaklaştı. 

''Alıp almaman umurumda değil. Beni çok hafife alıyorsun yavrum.'' elleriyle kendini gösterdi. Bu ani hareketi karşısında afallasamda bende ona boş bir şekilde bakmaya devam ettim. ''Beni kızdırmak istemezsin. Ciddiyim. Herhangi bir ses çıkarma girişiminde bulunup, filmlerdeki gibi bağırmaya falan kalkarsan canı yanacak olan taraf sen olacaksın. İstersen bir dene. Benim için hava hoş.''

Söylediklerine aldırmayarak yatağın üzerine oturdum. İliklerime kadar korktuğumu ona yansıtmayacak bir şekilde rahat görünmeye çalışarak bir elimi destek alacak şekilde yatağa yaslayarak arkama yaslandım. ''Bana ne yapacaksın?''

Ela gözleri bir an yüzüme bunu gerçekten sorup sormadığımı tartarcasına takılı kaldı. Daha sonra kurumuş dudaklarını yaladı. ''Bence bunun cevabını biliyorsun.'' dedi ifadesiz bir sesle.

Biliyordum. Ama dile getirilmezse gerçekleşmez diye düşünerek kendimi kandırmıştım. Tabiikide gerçekleşecekti. Beni satın almıştı, benim kitabımda öyle olmasa da onun kitabında ben onundum, onun malıydım ve daha kaç masum kızın sahibi olduğunu bilmiyordum. Benim gibi deneyimsiz biri için bir servet harcamıştı ama benden beklentisini bilmiyordum.

Bir beklentisi olmamasını diledim. O buna kalkışamadan bu cennet-cehennem arası yerden kaçmalıydım. Hemde hemen.

Destek aldığım elimi çektim. İki elimi de kucağımda buluşturup boş gözlerle ellerimi izledim. ''Buna asla izin vermeyeceğim.'' diye mırıldandım.

Bana uzaylı görmüş gibi bakarken başımı kaldırdım. Yüzündeki ifade silinirken dudağının kenarı kıvrıldı. Eğlenen ifadesi geri döndü. ''İzin istemedim.'' dedi sertçe. 

''Benden ne istiyorsun?'' dedim çaresizce. Bu sefer duygu değişikliği belirtisi gösteren bendim ve ipleri elimden hemen bıraksam da umurumda değildi. Biraz merhameti olabilirdi. Bu karanlık boş görüntünün altında 18 yaşında masum bir kıza bunları yaşatabilecek biri olduğunu bilsem de inanmak istemiyordum. Diğer tarafına ulaşmayı denemek daha mantıklıydı.

''Senden ne mi istiyorum?'' dedi inanamayarak. ''Seni istiyorum. Bu yeterince açık değil mi? Seni satın aldım. Seni o delikten kurtardım ve karşılığında bana birşey vermen gerekiyor. Bu şekilde mi teşekkür ediyorsun?''

''Şaka mı yapıyorsun sen?'' diye ciyakladım. ''Kendin söylüyorsun! Beni satın aldın!'' 

''Ee?'' zerre etkilenmemiş gözüküyordu.

Yataktan kalkıp sinirden titreyen bacaklarımla ona yaklaştım. Parmağımı onu tehdit edercesine salladım. Ela gözlerinin arkasına saklanmış dumanları görebiliyordum. ''Asla. '' dedim. ''Asla istediğini alamayacaksın.'' diye bağırdım. 

Güldü. Gülümsemesi genişledi. Kahkaya dönüştü. ''Sen kendini bir vahşi hayvan falan mı sanıyorsun cidden?''

Cevap vermeden öfkeli gözlerle ona bakmaya devam ettim.

İç çekerek kapıya yürüdü. Kendinden emin duruşu biraz olsun sarsıntıya uğramamıştı. Benden korkmasını beklemiyordum, ama beklediğim tepki bu da değildi.

''Seni bağlamamı ve ağzına bir çorap tıkmamı istemiyorsan sessiz ol.'' kapıyı sertçe açıp arkasından sıkıca kitledi. 

Odadan çıktığı anda pencereye yönelip dışarı baktım.Demirlikler görüşümü engellerken pencerenin evin arkasına baktığını fark ettim ve yerin altında olduğumu kaldırımla aynı boyda olduğumu gördüğüm zaman anlamıştım. Pencereden umudumu kesip kapıya yanaştım. İlk zorlamamla açılmayacağını anlamam bir olmuştu.

Rüzgar'ın gitmesi için bekleyen göz yaşlarım serbest kalıp teker teker tişortume akmaya başladılar. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim, bu duygu bana biraz yabancıydı. Hıçkırıklar arasında üzerimdeki eski kıyafetleri önemsemeden yatağa yürüyüp yorganı kafama çektim.

Gözyaşlarım sessiz iç çekişlere döndüğünde zaman kavramını yitirmiş gibi hissediyordum. İçeri giren güneşin miktarı güneşin yeni doğduğunu gösteriyordu. Ne kadar süre o şekilde kalmıştım? Saatlerce aralıksız ağlamıştım ama bu kadar sürdüğünü düşünmemiştim. Resmen sabah olmuştu.

Yataktan çıkıp aheste aheste lavabo olduğunu düşündüğüm kapıya yürüdüm. Kapıyı açtığımda lavabo ile karşılaştığımda sevinç gözyaşları dökmeden kendimi tutabildim. Sıcak bir duş alıp gözyaşlarının, bodrumdaki iğrenç anıların, görmek zorunda olduğum şeylerin hepsinin teker teker silinmesini istiyordum. 

Üzerimdeki eski tişort ile kotu çıkarırken bedenimin kaskatı olduğunu fark ettim. Hıçkırıklarım arasında sürekli uykuya dalmıştım ama fazla sürmeden uyanmıştım. Rahat bir uyku çekmemiştim ama ağlamak beni bir nebze de olsa rahatlatmıştı.

Geniş duşa kabine girip havanın yakıcı sıcaklığına rağmen sıcak suyu ayarladım ve buharın vücudumu dinlendirmesine izin verdim.

Uzun bir süre suyun altında kalıp kendime dinlenme izni verdikten sonra çıkıp ıslak vücudumu havluya sardım.

Bir esir olarak tutuluyordum ve zamanı nasıl geçireceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Odada zaman geçirmek için bir kitap, televizyon yoktu. Bir dergi bile yoktu.

Ama tabii, benim bir fahişe olduğum kanısına varmıştı, nasıl zaman geçireceksem geçireyim. Ben bir hiçtim.

Lavabodan çıkıp odaya adımımı attığımda ilk önce bir gölge gördüm ve irkildim, daha sonra onun Rüzgar olduğunu gördüğümde irkilmem arttı ve bir çığlık attım. Elimdeki havluyu bedenime iyice sararken tepkime şaşırmış bir şekilde bana baktı. Üzerini değiştirmiş siyah bir pantololon ve lacivert v yaka bir tişort giymişti. Takım elbise ile göründüğünden çok daha genç gözükmesine şaşırmadım. Takım elbiseli iken daha olgundu ama şimdi giydikleri daha çok kendi gibi göstermişti onu. 

Gözlerini vücudumda gezdirdiğinde yerde bir delik açılsa da içine girsem diye düşünmeden edemedim. Utançtan kıpkırmızı olduğuma emindim. Utancımı görmesi ise beni başka bir boyuta taşıyacaktı. Havluyla bir kapama girişimine daha girdim ama havlu dizimin bir karış üzerindeydi. Bacaklarım kabak gibi ortadaydı. 

Rüzgar bu çabama gülerek vücudumu işaret etti. ''Hepsi benim. Neden kapama zahmetine giriyorsun anlamıyorum.''

Ona ben bir gayım demişcesine baktım ve yanaklarımın bir ton daha kızardığını hissettim. ''Hiç biri sana ait değil.'' dedim sertçe. ''Şimdi, çıkarsan giyineceğim.''

''Hayır.'' dedi meydan okurcasına. Yayvan bir şekilde yatağa oturdu. ''Benim önümde giyineceksin.''

Güldüm. ''Anca rüyanda.'' dolaba ilerleyip iç çamaşırlarının olduğu çekmeceyi açıp ihtiyacım olanları aldım. Daha sonra raftakilerden elime geleni aldım ve hızla lavaboya yöneldim. Yan gözle bu hareketimin onu güldürdüğünü görmüştüm. İtiraz etmesine fırsat vermeden lavaboya girip kapıyı kitledim.

İç çamaşırlarını hızlıca giyip aldığım kısa şorta bakıp yüzümü buruşturdum. Bir ''fahişe'' için hazırladığı dolaptan ne çıkmasını bekliyordum ki? Şortu normal hayatımda da giyerdim, Rusya da böyle şeyler sorun kesinlikle olmazdı ama onun karşısında şortla bile durabileceğimi sanmıyordum. Bir pantalonla bile karşısında dursam kendini dizginleyemezdi bu herif. 

Kendi rahat spor ayakkabılarımı alıp ayağıma geçirdim. Saçlarımın ıslak olmasını umursamayarak sarı dalgaları açık bırakıp tekrar odaya döndüm. Rüzgar'ın hala yatağın üzerinde oturduğunu görünce ona aldırmadan yatağa girip yorganı çıplak bacaklarımı örtmesi için kullandım.

Rüzgar'ın kulağa müzik gibi gelen gülümsemesi tekrar kendini gösterdi.''Seni bir bakire sanıyordum, rahibe değil.'' 

Benden cevap alamayınca iç çekerek yataktan kalktı. Buz gibi bakışlarını bana çevirdiğinde eski haline döndüğünü anladım. Göz temasından kaçınarak öylece durmaya devam ettim.

''Kalk.'' emir kelimesi tekrar kendisini göstermişti. İn, çık, gir, yürü. Rica etse ölecekti pezevenk. ''Buradan gidiyoruz.'' 

Denileni yapıp yataktan çıktım ve ona şaşkın gözlerle baktım. ''Nereye?'' açıkcası bu can sıkıcı odadan çıkmak iyi hissettirebilirdi.

''Burada kalabileceğini düşünmüyordun değil mi?'' 

Aksine, düşünüyordum. Anladığım kadarıyla burası ailesinin eviydi ve gidebilecek başka bir yerin olması fikri aklıma gelmemişti. Bu fikir şimdi aklıma dank ediyordu. Bu kadın satın alma işini ilk defa yapıyor olamazdı. Ailesinden tabii ki saklıyordu. Böyle bir riski göze alamazdı.

''Düşünmemiştim.'' diye mırıldandım.

Bir süre anlam veremediğim bir şekilde bana baktı ve sonra birden aklına gelmiş gibi dolaptan bir çanta alıp içine rastgele kıyafetler tıkmaya başladı.

Bir an bana döndü ve göz göze gelmemizi sağladı. ''Adın ne?'' diye sordu sakince.

Ah. Adımı bilmiyordu. 

Tabii ki bilmeyecekti. Birbirimize bağırıp tehditler savurmaktan başka birşey yapmamıştık. Adımı sormaya bile fırsatı olmamıştı. Gerçi umurunda olduğunu bile düşünmüyordum.

''Irmak.'' dedim. ''Irmak Özkan.'' sesimin ifadesiz çıkmasına dikkat etmiştim.

''Rüzgar.'' oda ifadesiz bir sesle söylemişti. ''Rüzgar Avcıoğlu.''

Başımı salladım ve işini bitirmiş olduğunu gördüm. 

''Ama sen bunu zaten biliyordun.'' dedi alayla. Egoist. 

Gözlerimi devirerek cevap vermemeyi seçtim. 

Onu takip ederek bir gün bile kalmadığım küçük odaya veda ettim. Çantaya düzgün birşeyler tıkmış olmasını dileyerek merdivenlerde peşine takıldım. 

Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Ellerimi bağlayacağını, beni hergün döveceğini ve daha beni satın aldığı dakika bana sahip olacağını düşünmüştüm. Sürekli soğuk ve tersti ama ellerimi bağlamasından, beni dövmesinden ve hatta bana sahip olmasından çok ama çok daha iyiydi. Nasılsa buradan kurtulacaktım, o yüzden sorun değildi.

Merdivenler sona erdiğinde ve tekrar büyük koridora çıktığımızda iki elimi kelepçe gibi karın hizamda birleştirdi. ''Hızlı ilerle.'' 

Dediğini yaparak hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Geniş kapıdan Rüzgar'ın itişlerine maruz kalarak geçerek arabaya yöneltildim.

''Kaçmayı deneyeceğimi mi düşünüyorsun? Hemde beş parasız rezil haldeyken?''sıkıca tuttuğu bileklerimi oynattım. ''Bunlara gerek yok.''

Aslında pekala kaçmayı denerdim. Beni yakalayabilecek düzeydeydi. Uzun boyu bunun getirdiği uzun bacakları vardı. Kaslı bir vücudu olduğunu anlamamak için kör olmak gerekirdi. Onu görmesem bile bileğimi sıkış biçiminden gücünü azda olsa farkındaydım.

''İstersen bir dene.'' diye mırıldandı ama bileklerimi bırakmamıştı. Aksine daha da sıkmaya başlamıştı ve söylediğim her kelimede onu sinirlendirdiğimi görebiliyordum.

Beni sertçe ön koltuğa bindirdi ve ben daha yerleşemeden o dönüp sürücü koltuğundaki yerini aldı. Motoru seri hareketlerle çalıştırdı.

Nereye gittiğimiz hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Büyük ihtimalle diğer kızları tuttuğu bir yere falan gidecektim. Bir tür kerhane? 

Midem ağzıma gelince kusmamak için başımı arabanın camından dışarı çıkardım. Bir köpek gibi dilimi dışarı çıkarmamak için kendimi zor tutarken bu düşünce bir kez daha içimi titretti. Bir süre dışarıyı seyredip aklımı kemirip duran soru için Rüzgar'a döndüm.

''Neden beni aldın?''

Ben kendi sorduğum soruya şaşırırken o ifadesiz gözlerle yola bakmaya devam etti. Neden böyle bir soru sormuştum ki? Evet, bir süredir içimi kemirip duruyordu ama benimle konuşmak istemediğini, sessiz kalmam gerektiğini belirtmişti. Çenemi kapalı tutmam gerekirdi.

Bir süre sessiz kaldıktan sonra iç çekti. ''Bunu ne zaman soracağını merak ediyordum.'' 

Beklentiyle ona baktım. Bir kere sormuştum, geri dönüşüm yoktu ve cevabını deli gibi merak ediyordum. 

''Bir nedeni yok. O an canım ne istediyse onu yaptım. Şu an ise pişmanlığımı yüzümden okuyabilirsin.'' yüzünü bana çevirdi ve ben yine çelik gibi bir yüzle karşılaştım. 

Pişmanlıkmış. Beni bir gündür tanıyordu. Pişman olunacak tek bir tarafımı bile görmemişti. Pişman olan biri varsa o da bendim, fırsatım varken kaçmadığım için..

Araba fren yapınca durduğumuz yere baktım.  Şehrin dışına çıktığımızı görünce şaşkınca etrafıma bakındım. 

Bilinçaltım çığlıklarla buradan nasıl kurtulacağımı sorarken bana aldırmadan arabadan çıkan Rüzgar'a gitti gözüm. Mekanik bir hareketle bende arabadan çıktım.

Önünde durduğumuz basit bir ev sayılabilirdi. Tek katlı ve güzel bir bahçesi olan bir ev. Ev tabirine biraz büyük kalıyordu ama şirinliği bu konuda sıkıntı yaratmıyordu. Gözden uzak şirin bir ev. Kimsenin beni duyamayacağı bir ev..

Ürperdim.

Geldiğimiz yolu neden izlememiştim ki? Kaçmak için kıvranıyordum ama elimde hiç birşey yoktu. Bir çabada bulunmadan kaçmamın imkanı yoktu.

Beni kendime öfke kusmamdan kurtaran Rüzgar olmuştu. Sertçe beni kapıya doğru ittirdi.

''Yine daldın.'' dedi ruhsuz ama içinde biraz alay bulunduran bir sesle. ''Yürü.'' 

Dediğini yaparken sıkıntıyla iç çektim. ''Beni yine bir odaya mı kilitleyeceksin?''

''Buna gerek kalmayacak. Burada kalacağım.''

Yüzümün düşmesini engellemeye çalışırken sesimin normal çıkmasına dikkat ettim. ''Gerçekten mi?''

''O kadar sevinme bakalım. Sadece 2 gün.'' 

Evet, sevinçten ölüyorum!

Kapıdan geçerken kapının yarım olduğunu fark ettim. Bu ayrıntıya takılmayarak içeri girdim. Arkamda kaskatı bir halde durmuş olan Rüzgar'a döndüm. ''Ne?''

Birşeyin kokusunu almış gibi burnunu kırıştırdı. ''Sakın tek kelime etme. Söylediklerime uy.'' sesindeki şaşkınlığın arkasında tanımlayamadığım bir şey daha gizliydi.

Şaşkınlıkla ona bakmayı sürdürdüm. ''Ne?'' dedim. ''Neden bahsediyorsun?''

Sorumun cevabı olarak tiz bir ses girişte yankılandı.

''Rüzgar!'' 

 İlk bölüme gelen yorumlar ve votelar beni çok ama çok mutlu etti.

Multimedia da Rüzgar'ı bulabilirsiniz. Uzun bir bölüm oldu lütfen ertesi gün bana ''ybbb nerde kaldı yaaa'' tarzı yorumlar ya da mesajlar atmayın uzun uzun yayınlıyorum ve sık sık da yayınlamaya çalışıyorum. Bir sıkıntı çıkmadığı sürece 3-4 gün içerisinde yayınlıyorum farkındaysanız...

Bölüm şarkısını da dinlerseniz sevinirim. Tüm bölümü o şarkıyla yazdım ve bu şaşırtıcı çünkü ben genelde çok şarkı değiştiririm. Neyse, iyi okumalar seviyorum sizi :)

 

 

 

 

Continue Reading

You'll Also Like

196K 9.7K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
1.1M 16K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
559K 20.5K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
7.2M 417K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...