BLUE / JİKOOK

By nochusmochi

13.7K 1.3K 1.3K

Park Jimin yolda gördüğü mavi saçlı çocuğa sadece 20 saniye içinde aşık olmuştu. [Anafikir bir filme aittir!] More

❄~I~❄
❄~2~❄
❄~4~❄
❄~5~❄

❄~3~❄

2.2K 241 171
By nochusmochi

Küçüklüğümden bu yana hafıza kaybının hep bir ödül olduğunu düşündüm. Tanrının bize armağan ettiği kötü bir ceza değil aksine acılarımızı dindirebilecek en güzel ödüldü.

Kötü bir şey yaptığımda veya kötü bir olaya şahit olduğumda, ailemle ettiğim her kavgada Tanrıdan durumun düzelmesi yerine hafıza kaybı yaşamayı dilerdim. Çünkü bana göre hatırlamamak yaşadığımız  acıları dindirmenin tek yoluydu.

17 yaşıma kadar canımı acıtan binbir türlü olay oldu. Gerek fiziksel gerekse duygusal. Ama gözlerimin onun gözlerine değdiği ilk an,  o an işte yaşadığım ruhsal acıyı bu zamana kadar asla tatmamıştım. 

Ve işte o zaman ilk defa hafıza kaybının dünyadaki en acımasız ceza olduğunu düşündüm. Mavi gözlerin gözlerimi yakıp geçtiği o anlar ne kadar canımı yakarsa yaksın vücuduma yayılan o eşsiz acıyı ilk defa unutmak istemedim. İlk defa her gün her saat hatırlamak istedim.

O anlarda loş ışık altında o acı tekrar kendini hatırlattı. Mavi gözlerin bende uyandırdığı acı, eğer gözlerimi kaçırırsam dayanılmaz hale gelecek gibiydi.

Kulağımı dolduran müzik sesi eşliğindeki iğrenç kahkaha gözlerimi mavilerden kaçırmama sebep oldu.

"Çok hoşuma gittiğini itiraf etmeliyim. Bana adını söyle."

Çarpık gülüşüyle gözlerime bakan adam burada olmanın yanlışlığını bana haykırır nitelikteydi. Onu umursamayıp tekrar balkona, mavi gözlere, baktığımda kalbim, onu burada gördüğüm zamandakinden çok daha hızlı attı.

Yoktu... Daha 2 dakika öncesinde gözlerinin içinde kaybolduğum adam şu an orada yoktu. Telaşla ayağa kalkıp etrafa baktım. Onu bir daha bulmuşken kaybedemezdim.

Kolum yapışan sarhoş beden işimi zorlaştırıyordu. Ne kadar savursamda benden ayrılmıyor sarhoşluğun etkisiyle aptalca gülüp duruyordu. Sikeyim...O mavi kafayı bulmalıydım.

"Kahretsin! Bırak şu kolumu!"

Ben şiddetle kolumu çekmeye çalışırken yapışkan adam birden ciddileşti ve kolumu hızla kendine çekti böylece aramızdaki mesafeyi en aza indirdi. Tam o anda arkamdan güzel bir tını duyuldu:

"Taehyung!"

Kolumu tutan eller gevşerken bana bakan çocuğun arkamdaki bedene gülümsediğini gördüm. Hızla arkamı döndüm ve gördüğüm mavilikle olduğum yere çakıldım. Gitmemişti. Buradaydı. Ama Taehyung diye seslendiği sarhoş çocukla alakası neydi?

Aniden yanıma geldi ve uzun ince parmaklarını koluma dolayıp beni sarhoş Taehyung'un kolları arasından kurtardı. O an ilk defa bu kadar yakından gördüğüm mavi gözlerde boğuldum. İşin tuhaf yanıysa kurtarılmak istemiyordum.

"Onunla tanışmışsın."

Mavi saçlının Taehyung'a söylediği şeyi duyunca başım döndü. Her şey o kadar karmaşık ve anlaşılmaz geliyordu ki artık duyduğum cümlelerin yanlış olduğuna emindim.

Taehyung gülerek dikeldi. Ayakta durmakta biraz zorlanıyordu. İşaret parmağı açık kahve saçlarıma dolandı. Hareketiyle tereddüt edip arkaya bir adım attım. Sırtım sert göğüse çarpınca rahatladım.

"Tam sayılmaz. Bana ismini veya kim olduğunu söylemedi." 

Gözlerini benden ayırıp arkamdaki bedene dikti.

"Fakat sen söyleyebilirsin."

"Resim kursundan bir arkadaşım. Beni görmeye geldi."

Sarhoş beden sarsılarak kahkaha attı.

"Olgun insanlardan hoşlandığını sanıyordum?"

"Hâlâ olgun insanlardan hoşlanıyorum."

Sarhoş beden gülümseyerek kafasını salladı. Nedendir bilinmez ama bir burukluk hissetmiştim. Ama umursamadım çünkü rüyalarımda seviştiğim insan şuan tam olarak yanımdaydı.

Taehyung yanımızdan ayrıldığında kalbim çoktan ona dönmüştü fakat bedenim ona dönmeye korkuyordu. Sırtıma değen beden kendini hiç çekmedi fakat gözlerim artık onu görmek için sabırsızlanıyordu. Kendimi ona çevirerek güzel gözleri inceledim.

"Ben Jungkook."

Yüzünde daha önce hiç rastlamadığım gülümsemesini sundu bana. Aynı zamanda elini uzattı. Yaptığı her hareket kendine çekiyordu beni.

"Jimin."

Tekrar gülümsedi ben de izledim. Yanımdan yavaşça ayrıldı ve az önce oturduğum sandalyelerden birine oturdu. Onu takip edip yanına oturdum. Onunla konuşma şansını yakalamışken özgür bırakamazdım.

Yanına oturunca bana baktı ve tekrar önüne döndü. Bu hareketi cesaretimi kırsa da vazgeçemezdim. Tam sohbet başlatacakken bana dönüp konuştu:

"Kaç yaşındasın?"

"17."

Tekrar güldü ve önüne konan büyük bardaktan bir yudum aldı. Gülüşlerinin anlamını çözemiyordum. Dalga mı geçiyordu, acıyormuydu anlayamıyordum.

Arkadan onun ismini bağıran bir kişiyi duyar duymaz arkasını döndü. Ona seslenen kişinin el hareketlerine kafa sallayarak bana döndü.

"Hangi lisede okuyorsun?"

Lisenin ismini söyledim. Tam ona soracakken yanımdan bir çırpıda kalkıp onu çağıran arkadaşlarının yanına gitti. Onlara bakınca kendimi yalnız hissettim. Hoseok neredeydi?

Kafamı mavi kafaya çevirip ne yaptığına baktım. Arkadaşlarıyla gülerek şakalaşıyordu. Gözlerini bana çevirdiğinde yine o derin bakışlarla karşılaştım. Fakat bu sefer kısa sürdü çünkü arkadaşlarıyla birlikte gözden kayboldu.

Onun hakkında isminden başka hiçbir şey öğrenememiştim. Daha da önemlisi onu bir daha nasıl görebilirdim? Buraya daha sık gelmeliydim anlaşılan. İç çekerek etrafa baktım. Kalabalık ortam başımı döndürüyordu. Saat de geç olmalıydı. Hoseok'u beklemeden bardan dışarı çıktım.

Bu gece kendim gibi hissettiğim nadir anlardandı. Özgür olabildiğim, korkmadığım, endişelenmediğim nadir anlardan...

********

"Dün uyumadın mı?"

Tam mavi bir rüyaya dalarken Yoongi'nin siyah sesi başlamadan biten aşk hikayemi böldü. Kafamı sıradan kaldırmadan cevapladım:

"Uyudum."

"Öyleyse kaç saat uyudun?"

Yoongi'nin ısrarcı sesi benim inadımı yenemezdi. Kafamı kaldırıp uykulu gözlerimi ona göstermek gibi bir niyetim yoktu. Yoksa bu muhabbet gün boyu devam ederdi.

"Bilmem sen sayıyor musun?"

Yoongi'nin sinirle iç çekişini duyabiliyordum. Onu sinirli görmek ben dahil herkesi korkuturdu. Ama Park Jimin'in inadıyla da başa çıkmak kolay sayılmazdı.

"Jimin neyden kaçıyorsun?"

Duygularımdan, gerçeklerden, kendimden en önemlisi doğrularımdan kaçıyorum.

"Hiçbir şeyden."

Sarışın sıra arkadaşımın sinirle bacağını salladığını hissediyordum. Belli ki kendini tutuyordu ve bu yüzden ona minnettardım.

Sadece derslerde -edebiyat dersinde- ayık olduğum bir gün de böylece sona ermişti. Arkadaşlarımın birkaç homofobik esprisi eşliğinde çıkış kapısına doğru gelmiştik. Bazen arkadaş grubumdan nefret ettiğimi kabul ediyorum.

Etrafa bakarken aniden omzuma dolanan kol beni kendine çekip kulağıma fısıldadi:

"Seninki geçiyor."

Gözlerim dehşetle açıldığında etrafta bir çift mavi göz ve bir tutam mavi saç arıyordum. Fakat bu uzun sürmedi çünkü kulağıma fısıldayan arkadaşımın Namjoon olduğunu farkettim.

"O kızdan hoşlanmadığımı daha kaç kere söylemem gerekiyor?"

Namjoon çapkın gülümsemesini bana sunarken öne eğilip tekrar konuştu:

"Jimin yapma. Kız senden deli gibi hoşlanıyor en azından kızın performansını dene."

Yandan gülüşü daha da büyürken yüzümü ekşiterek ona baktım. Etrafımda neden  doğru düzgün bir insan olmaz ki? Kafamı sağa sola sallayarak adımlarımı hızlandırdım. Karşıdan gelen Hoseok'u görünce ise yavaşlayıp el salladım. Fakat arkadaş grubumdan yükselen ses gülümseyen arkadaşımın yüzünün düşmesine sebep oldu:

"Beyler arkanızı kollayın! Yabancı bir cisim bölgemize girdi."

Elleriyle kalçalarını koruyan arkadaşlarım sabrımı zorluyordu. Etraftan kahkaha sesleri de yükselince cesur arkadaşım daha önce hiç görmediğim kadar dağılmıştı. Ama bunu görebilen sadece  bendim. Sinirle arkamı dönüp konuştum:

"Neden bu kadar acımasızsınız? Neden size hiçbir zararı olmayan birinin üstüne bu kadar geliyorsunuz?"

Yoongi'nin kaşları alayla havalandı. Gülerek kolumdan sıkıca tutup beni kendine çekti.

"Burası bir lise Jimin. Lisede böyle durumlar dünyadaki en normal şeydir. Ayrıca onunla aynı ortamda bulunmak bile bizim için bir zarar. Hatta onun ve onun gibilerle aynı havayı solumak bile..."

Nedensizce gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. En yakın arkadaşımın gözlerimin içine bakıp böyle çirkin sözler söylemesi kalbimi dağıtmıştı. Bir daha toparlanamamak üzere dağılmıştım.

*******

Karanlık odada yüzüme vuran bilgisayar ışığı ve aramayı cevaplandırmasını beklediğim arkadaşım... Yoongi ile konuştuktan sonra Hoseok'u bir daha görmemiştim. Aramıştım fakat ulaşamamıştım. Şimdi ise Skype'tan aramayı deniyordum. Fakat yine aynı sonuçlanıyordu. Pes edip kapattım.

Belki de stres atmak için dün onunla birlikte gittiğimiz bardaydı. Belki de onu kimse bulamasın diye kimsenin bilmediği bir yerde. Sanırım ben olsam 2. seçeneği seçerdim. Sıkıntıyla nefes verip yatağa uzandım. O bara tekrar gitmeliydim. Hoseok'un büyük bir ihtimalle orada olmayacağını tahmin ediyordum fakat yine de gitmek istiyordum.

Tekrar özgür hissetmek ve korkmadığım bir gece geçirmek... Tekrar onu görebilmek... Sanırım evet. Tekrar o mavi kafayı görmek için gidecektim. Onu özlüyormuydum? İnsan tanımadığı birinin varlığını özleyebilir mi?

*******

Tanıdık ıssız sokaktan dönüp barın kapısına geldim. Sakince nefes verip içeri girdim. Yine o tanıdık içki ve ter kokusu yüzüme çarptı ve başımı döndürdü. Gözlerim hiçbir şeyden etkilenmemiş olmalı ki bir çift mavi göz arıyordu.

O gece barın her yerine ayak bastım. Belki de buraya onlarca kez gelmiş insanların görmediği yerleri gördüm. Fakat onu bulamadım.

Gözlerim maviden ruhum özgürlükten mahrum kaldı o gece.

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 172 6
Rüyalarımda seviyordun beni Ben de uyanmak istemedim
76.6K 6K 31
"Bana 'sahip' deme bebeğim, ben senin sahibin değilim. Zira sen benim kalbimin sahibisin." Lunaparksız ve pamuk şekersiz, kedi çocuğun kaçırılmadığı...
8.4K 1.5K 30
Double_Kill_Prince: Bu oyuna başlamadan önce her şey o kadar kolaydı ki. [Anti_MutAnt oyuncusu öldü] [Double_Kill_Prince Double Kill yaptı] Double_Ki...
3.5K 319 16
Jungkook her yeni bir gün biricik hyung'u hakkında yeni şeyler öğreniyordu.