Druid Akademisi

By hge443

755K 49.7K 6.1K

Sirkte annesi, babası, beş kardeşi, dayısı, halası ve yedi kuzeni ile dünyayı dolaşan genç bir kız... Gezici... More

ÖNSÖZ
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11 - Macera Başlıyor
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
❗❗DUYURU❗❗
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
❗❕DUYURU❕❗
UYARI
Bölüm 28
Gizemli Mektup
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Sonsöz
Druid Akademisi: KAÇIŞ
Druid Akademisi:KAÇIŞ İlk Bölüm Yayımlandı

Bölüm 45

6K 508 153
By hge443

Sürekli hasta olarak gittiğim revire bu sefer daha kötü birşey için gidiyordum. Kendi sebep olduğum biri için. Luke için. Koşabildiğim kadar hızlı koştum. Merdivenleri öyle hızlı tırmandım ki bu kadar hızlı olabildiğimin şaşkınlığını yaşadım.

Koşarken göz ucuyla birini görür gibi oldum ama dönüp kim olduğuna bakmadım.

Revirin kapısına ulaştığımda hızla içeri girdim ve doktorun yerinden sıçramasına neden oldum. Zaman kaybetmek istemiyordum, bu yüzden kapıyı dahi çalmamıştım.

Doktor ağzını açacakken "Yardımınıza ihtiyaç var. Müdüre Cassei'nin odasında. Savaşçı Luke." diyebildim, nefes nefese kalmıstım.

Doktor hemen masasının arkasından çıktı ve yanımdan geçip merdivenlere koşmaya başladı. Bende peşinden koşup ona yetişmeye çalışıyordum ki biri kolumu tutup beni durdurdu. Kimin durdurduğuna baktığımda karşımda Savaşçı Austin'i gördüm.

"Neler oluyor?" diye sordu.

"Savaşçı Luke ba-" cümlemi bitirmeme fırsat kalmadan beni bırakıp doktorun arkasından koşmaya başladı. Derin bir nefes alıp bende koştum.

Odaya vardığımda doktor Luke'un başında kontrol yapıyordu, Austin ise olanları müdüreden öğreniyordu. Henüz beni fark etmemişlerken Luke'a yaklaşmaya karar verdim ama ikinci adımda farkedildim.

Müdüre "Sen odana git ve kimseye bir şey söyleme." dedi kesin bir dille.

Başta tereddüt etsem de denileni yaptım ve odama çıktım. Odaya girdiğimde içeride Olive'i görmek beni bir an şaşırtmış olsa da kafamdaki düşünce yoğunluğundan umursamadan masama geçtim.

Olive'in kitabının arasından baktığını hissedebiliyordum ve bu durum canımı sıkmaya başlamıştı.

Arkamı dönüp "Bir şey mi söylemek istiyorsun?" diye sordum.

Bir an şaşkınlıkla susup ardından "Evet, yani hayır." diye hafif kekeleyerek cevap verdi.

"Çekinne söyle. Seni dinliyorum." diyerek teşvik ettim.

"Aslına bakarsan var. Müdürenin odasında ne oldu diye sormak istedim." dedi.

"Eski oda arkadaşın Ally anlatmadı mı sana." bu bir soru değil bir tür sitemdi.

"Hayır. Sordum ama konuşmadı benimle." dedi başını öne eğmişti, utanıyor gibi konuşuyordu.

"Hep yanında geziyordun, samimiyetinize ne oldu?" diye sordum. Şaşırmıştım, çünkü bu Olive denen kızda Ally'nin yardakçıları gibi peşinden ayrılmıyordu.

"Biz onunla çocukluktan tanışıyoruz ama sinirli olunca hiçbir şey anlatmaz bana." dedi. Sesindeki bir şey bana aslında 'hiçbir zaman' hiçbir şey anlatmadığını söylüyordu. Ama bu Olive döküleceğim anlamına gelmiyordu.

"İyi o zaman siniri yatışınca anlatsın." dedim ve masama geri döndüm.

Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı bu yüzden birşeyler okumaya karar verdim. Masanın üstündeki kütüphaneden aldığım kitapların olduğu yığına baktım ve içinden birini alıp okumaya başladım; Yazılar,Yazıtlar. Büyükannemin gizli notlarının sırrını çözebilmeyi umuyordum.

Yemek anonsu yapıldığında hala kitabı inceliyordum. Bulabildiğim tek şey bazı yazıların düğümlü olduğu ve bazı koşulları sağlamadığın sürece göremeyeceğindi. Hatta Yüce Druid'in kitabı da bunlardan biriydi, kan ile düğümlenmişti. Kehanet yazısı da kan ile düğümlenmiş yazıtlardan biriydi.

Tamam onlar kan ile düğümlenmiş ama bu kitabın olayı ne? Eğer kan ile düğümlenmiş olsa önceden de görürdüm o yazıları ama önceden göremedim, ayrıca Büyükannemin bir Druid olduğunu düşünmüyorum. Düğümleri sadece druidler yapıyor diye biliyorum. Yine de bu işi araştırmam lazım. O kitabın sırrını çözmem lazım.

Ama önce yemek yemem lazım. Karnımın gurultusunun verdiği onayla kitabı kapatıp ayağa kalktım. Odaya bir göz gezdirdiğimde Olive'in odada olmadığını gördüm. Ben çalışırken çıkmış olmalıydı. Kitap okurken kendimi kaptırır, dünyadan kopardım adeta.

Odadan çıkıp merdivenlere giderken Aiden ile karşılaşmış birlikte aşağı inmiştik. Yemekte olanlar hakkında pek konuşmamıştık. Yemekhanede bize katılan Cedric, Aiden'la aralarında bir konuyu tartışıyorlardı. Bu sırada sabah olanlar bana günler önce olmuş gibi geliyordu. O kavga, Luke, herşey...

Aiden ve Cedric sessizleşince ortamdaki sessizlik tuhaflaşmaya başladı. İkisine de baktığımda birbirlerine ve bana bakışlar attıklarını gördüm. "Ne söylemek istiyorsunuz?" dedim sonunda.

"Hiç. Hiçbir şey." dedi Aiden.

"Aslında birşey var. Öğle yemeğinde olanlar hakkında." dedi Cedric. Aiden ona manalı bir bakış atsa da aldırmadı ve devam etti. "Nasıl yaptın? Yani ateş elementine sahipsin bu belli ama bu yaptığını daha önce hiç görmemiştim. Sanki... Sanki şey gibiydi..." doğru ifadeyi arıyordu.

"Sanki hükmetmekten fazlası vardı. Daha önce başka birinin kontrol ettiği elementi bu şekilde rahat hükmeden birini görmemiştik." dedi Aiden.

"Bazı efsaneler var aslında ama onlar... Efsane." dedi Cedric.

"Uzun yıllardır bu işi yapıyormuş gibiydin." dedi Aiden.

İkisi beklentiyle bana bakarken cevap vermeden kurtulamayacağımı anladım. "Aslına bakarsanız ilk defa böyle bir durum yaşadım. Bir anlık gelen bir yetenek gibiydi. Yani ne yaptığımın farkında bile değildim. Sadece sinirlenmiştim ve içimdeki sese kulak vermiştim o kadar." dedim dürüstçe.

Aiden ve Cedric birbirlerine bakmış sonra hararetli bir sohbete girişmişlerdi. Daha fazla dinlemek istemediğime karar vermiştim. Ayağa kalktığımda öyle hararetli konuşuyorlardı ki fark etmemişlerdi. Sessizce masadan uzaklaştım, tepsiyi bıraktım ve yemekhaneden çıktım.

Merdivenleri tırmanırken orada olduğunu unuttuğum ağrı, sancı atağına dönüşünce bir anlık felç etti beni. Merdiven trabzanına tutunup derin derin nefes alamaya başladım. Sancı bitsin diye içten içe çığlık atıyordum. Başımı öne eğip gözlerimi kapattım ve odaklanmaya çalıştım. Bağırmamak için kendimi kontrol altında tutmaya çalışıyordum.

Kulağıma mırıltıya benzer sesler geliyordu ama onların ne olduğunu çözecek havada değildim, biri omzuma dokunana kadar. Başımı kaldırıp gözlerimi açtığımda yanımda duran Austin'i fark ettim. Anladığım kadarıyla o mırıltılar da ondan gelmişti. Ama ben onu duymamıştım. "Buria? İyi misin?" dedi Austin. Konuşacak gücüm olmadığı için başımla onayladım. "Emin misin?" dedi.

Sancı yavaş yavaş dinmeye başladığında güçlükle olsada "Evet. Evet, iyiyim." dedim ve tamamen doğrulup derin bir nefes aldım.

Bana bakıp emin olmuş sonrada elini omzumdan çekip, "Bende sana geliyordum." dedi.

"Neden?" diye sordum.

"Luke ile ilgili." dedi.

Başka birşey konuşmadan merdivenleri tırmanıp onun odasının kapısına geldik. Kapıyı açıp içeri girdiğinde biran tereddüt etsemde derin bir nefes alıp bende peşinden girdim ve kapıyı kapttım. İçerideki deri koltuğa yerleşmiş olan Austin oturmam için işaret etti.

"Aranızda geçenleri öğredim. Ama pek anlam veremedim" dedi. Daha önce hiç görmediğim kadar durgun ve düşünceli görünüyordu. Kısacası olayın ciddiyeti ortadaydı.

"Ben de anlam veremedim. İç güdüsel bir şeydi." dedim.

"Elemental güçlerin bir anda ortaya çıkması ilk kez olmuyor. Bir çok kez yaşanan bir durum. Ama bu tür durumlarda genlede ilk kontrolden sonra ustalaşana kadar bir daha kontrol sağlayamazsın. Sen arkadaşına karşı savunmuşsun kendini üstüne Luke'a karşıda ustaca savunmuşsun." dedi.

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

"Daha önce zaten bu güce sahip olabileceğin düşünülüyor." diye cevapladı.

"Kimler tarafından?" diye üsteledim. Konuşma şeklinden bu konuyu birilerinin tartıştığını anlıyordum.

Konuşma boyunca başı öne eğik yere bakan Austin başını kaldırıp bana baktı ve "Konseyi toplayacaklar." dedi.

"Konsey? Sizin şu önemli bulduğunuz ıvır zıvırlar için toplanan yaşlılar değil mi?" diye sordum. Çok saçmaydı bir öğrenci için bunca zahmet. Austin başıyla onaylamakla yetindi. "Neden bir öğrenci için bunca zahmete giriliyor ki?" diye sordum.

"Normal şartlarda girilmez. Ama senin yaptığın farklı." dedi. Gözlerindeki hüzün beni tedirgin etmeye başlamıştı.

"Ne gibi bir farklılıktan söz ediyoruz." diye sordum.

"Bak bunları seninke konuşmamam lazım. Ama," düşünmek için bir süre sustu sonra "Ama senin masum olduğuna inanıyorum. Senin yaptığın Druidlerin yapabildiği bir şey değildi." dedi.

"Anlamıyorum," dedim.

"Yani şöyle ki Druidler elementleri kontrol ederler ama bu içlerinden gelen enerji ile. Kendi enerjileri ile. Senin yaptığın başka birinin enerjisini kontrol etmeye giriyor. Bizler bunu yapamayız. Her druid kendi enerjisi ile güç sahibidir. Sen hem arkadaşının enerjisini yönlendirmişsin hemde Luke'un. Hatta Müdüre Cassei seni görmüş, enerjiyi içine çekmişsin. Bizler bu şekilde şeyler yapamayız." diyerek açıkladı.

"Ben yapabildiğime göre yapabiliyormuşuz demek ki. Belki daha önce fark edememişsinizdir. Başka ne açıklaması olabilir ki?" diye sordum. Ama bir yandan da kendimle konuşuyordum. Duyduklarımdan korkmaya başlamıştım.

"İmkansız. Bizlerin içinde iyilik var başka varlıkların enerjisini kendine almak hiç bir şart altında iyi olamaz. Karşındaki ne kadar kötü olursa olsun yaşam hakkı elinden alınamaz. Bu tür güce sahip olan tek bir canlı türü var." dedi ve sustu.

"Kim? Hangi canlılar?" diye sordum. Cevap vermeyince tekrar "Kim?" diye sordum. Bakışlarını tekrar yere çevirmesinden ortada kötü birşeyler döndüğü anlaşılıyordu. "Kim!" artık cevap istiyordum.

Derin bir nefes alıp," Yeraltı Yaratıkları." dedi ve nefesini verdi.

Ben duyduklarımı değerlendiriyordum. Son aylarda yaşananlar gerçekten giderek daha tuhaflaşıyordu. Önce ailemin ailem olmadığını öğrenmiştim, sonra normal bir insan olamdığımı ve dünyanında sandığım kadar sıradan olmadığın ve şimdi bu tuhaf bir dünya için bile tuhaf olduğumu. Acaba doğru bildiğim ve gerçekten de doğru olan bir şey var mı?

"Bak Druid olduğunu biliyoruz. Auran gizleme düğümü kalktığındam beri çok açık altın rengiyle parıldıyor ama o siyah halka bir terslik olduğunu söylüyor. Ama Konsey  bu durumu çözecektir. Endişelenmene gerek yok tamam mı." dedi. Benden çok kendini teselli eder bir hali vardı.

Bir süre sessizce oturduktan sonra ayağa kalktım ve "Gitsem iyi olur." dedim. Ve hızla odadan çıkıp kendi odama tırmandım.

Bir şeyler kesinlikle yanlıştı bu gayet açık. Ama ya druidimdir ya değil. Öyle değil mi? Bu yabancı dünyaya adım attığımdan beri her şey yeterince karmaşık değilmiş gibi birde bu çıktı. Hiç bir şey bilmiyor ve anlamıyorduum. Tek bldiğim bu dünya hiç bana göre değil.

***

Aradan bir hafta geçmişti ve olanlar hiç iç açıcı değildi. Olanlardan 3 gün sonra konsey elçileri gelmiş ve soruşturma başlatmıştı. Tüm akademi diken üstündeydi. Luke'un durumunda en ufak düzelme olmamıştı. Luke'a olanlar duyulmuştu. Gerçekte ne olduğunu bilmeselerde benim yaptığımı biliyorlardı. Dersler devam etmişti ama hiç can yoktu. Herkes bana canavarmışım gibi bakıyor, benden uzak durmaya çalışıyordu. Olive, Aiden, Cedric ve Thomas hariç. Haftanın en ilginç yanı Thomas'ın ani arkadaşçıl tavırları olmuştu bence. Element kontrolü derslerinde odaklanmak yerine kafa dinliyordum çünkü güçlerim işlevsizmiş gibi yapıyordum ama içten içe yanan o ateşi hissediyordum. İki kürek kemiğimin arasındaki o sancı da dinmişti, tahminim doğruysa lazım olduğunda çıkacak bir düğüm vardı orada. Ayrıca bir haftadır devam eden Luke'u düzeltebilirim hissi devam ediyordu ama her geçen gün sanki bu ihtimal daha da azalıyordu.

Bir haftanın sonunda Konsey üyelerinin tamamı geldi. Ertesi gün yani yarın ifadem alınacak. Kısacası beni bir tür suçlu olarak görüyorlar.

Konseyin gelmesinin tek iyi yanı derslerin iptal edilmesi olmuştu ama yurt binasından çıkışta yasaklandığından hatta yatakhane katları dışında hiçbir yere gidişin izni olmaması öğrencileri huzursuz ediyordu. Bazıları yemeklerin katlara getirilip odada yiyebiliyor olmayı sevmiş olsa da genel olarak hapis hissi uyandırdığını düşünüyorlardı.

Bugün gün içerisinde Aiden ve Cedric gelmiş beni teselli etmeye çalışmişlardı. Ama inanasım yoktu. İçimdeki bir his işler kötüye gidecek diyordu.

Gece uyumadan önce ani baş ağrısı ile yerimden sıçradım. Bir süre sonrada "Buria. Buria, ben Austin. Senin yanına gelemiyorum. Güvenlik için görevlendirilmiş savaşçılar bizlerinde yukarı çıkmasına izin vermiyor. Ama yanındayım, bilmeni istedim. İyi bir uyku çek. Yarın yorucu bir gün olacak. İyi geceler." dedi Austin'nin zihnimdeki sesi.

Gece boyunca tuhaf tuhaf görüntüler görüp durdum. Sanki bir perdenin arkasından bir filmin kesik kesik görüntülerini izliyordum. Tüm gece böyle geçmişken sabaha karşı görüntüler bir anda netleşmeye başladı.

Yüzleri görünmeyen 7 siyah giyinmiş kukuletalı kişilerin oturduğu bir masa, önlerinde duruyorum. Bir şeyler konuşuluyor ama duyamayacağım yada anlayamayacağım lafar tuhaf ve kısık. Sonra iki kişi geliyor ve kollarımı tutup beni çıkarıyorlar.

Uyandığımda ter içindeydim. Gördüklerim o kadar gerçekçiydi ki sanki o beni tutan eller hala kolumdaydı. Gün henüz aydınlanmamıştı ama uykum öyle kaçmıştı ki bir daha uyuyabileceğme inanmıyordum. Sonra bir anda 'Ya böyle olursa sorgum? Ya beni bir yere kapatırarsa?' diye düşündüm. Olmayacak şey değildi sonuçta. Bir şeyler yapmalıydım.

Plan yapmaya çalışırken bir anda aklıma beni kapatırlarsa ellerine geçirecekleri eşyalarım geldi.

Kitap! Büyük annemin kitabı ne olacaktı. Yanlarda yazılanları okuyabilen birileri olursa? Saklamam ve güvende olduğuna emin olmam lazımdı. Ama nasıl?

Gizli bir yer...

Odam? Asla. İlk araştırcakarı yer olacaktır.

Kütüphane? Hayır. Tesadüfen biri bulabilir. Gizli bir yer... Gizli bir yer... Giz-

Buldum! Gizli geçitler!

Ama sorun şu ki ben sadece bir tane biliyorum. O da Austin ile uçtuğumuz yer. Autin'e ne kadar güvenebilirim ki?

Peki Aiden'ın gizli geçidi? Yerini bilmesem de Aidendan öğrenebilirim. Ama onunda aklına felan girebilirler.

Kimsenin bilmediği yada benim bildiğimi bilmedikleri bir yer lazım.

Ne deniyordu, "Tüm geçitler birbirine bağlı."  ve "İnşa edenler bir çok geçit yapmış." . Belkide ben de bir tane bulabilirim. Az zamanım var. Güneş doğmak üzere. Yukarı kat arasına yerleştirilmiş savaşılardan gizli çıkamam. Ama- Ama görünmez olursam? Austin ruhumu bile göremediğini söylemişti. Belki çözüm buydu. Tabi yakalanma ihtimalim de vardı, elimde kitapla nereye gittiğimi sorabilirlerdi. Ne diyecektim. Uyur-Kitapla Dolaşanım mı? Ama daha iyi bir seçenek olmadığı da ortadaydı.

Sessizce yataktan doğruldum ve Olive'e baktım, bazılarımızın aksine huzur içinde uyuyordu. Yataktan çıkıp dolabıma gittim ve çantamı çıkardım. İçerisine masadaki kitabımı, kitap arasında bulduğum mektubu ve Olive'e yakalanmamak için şarj edemediğim için kapanan telefonumu koyup kapattım. İçerisindeki şişeleri ve ilaçları çıkarma gereği duymamıştım. Çanta bu şekilde biraz ağır olsa da sırtıma attım. Ağırlıktan mıdır yoksa heyecanda mı bilmem karnıma bir sancı saplandı ama bunu düşünecek zaman yoktu.

Derin bir nefes alıp görünmez olmayı düşündüm. Biraz zorlanmış olsamda eskisinden daha kolay olmuştu. Çantanın da bu görünmezliğe dahil olup olmadığına bakmak için arkamı döndüm. Onun da şeffaf gibi olduğunu ve etrafında siyah halkayı görünce emin olmasam da görünmez olabileceğine karar verip harekete geçdim.

Olive odaya geldiğinden beri kapı kilitleme işini pek yapmaz olmuştuk, ayrıca şuanki güvenlik durumu nedeniyle yasaklanmıştı oda kapılarının kitlenmesi. Sessizce kapıyı aralayıp çıktım ve arkamdan çektim. Kapının gıcırdıyor olmaması çok iyi denk gelmişti.

Koridorda sessizce ilerledim. Bu saatte kimse olmaması normaldi. Merdivenlere kadar herşey sorunsuzdu ama merdivenlerde bekleyen savaşçıyı görmemle kalbimin hızlanması bir oldu. Bir an beni görüyor olacabileceğinden korksamda kendimi görmediğine dair telkin edip yanından geçtim ve merdivenleri tırmanmaya başladım. Bir sonraki kat merdiveninde de nöbetçi vardı ama hiçbir şeyden şüphelenmedi.

Tam yanından geçip uzaklaşmaya başlamışken, "Hey!" diye seslendi ve o an nefes almayı dahi unutup donup kaldım. Söyleyecek bahane bile düşünemiyordum

"Hey, Math. Acaba nöbet değişimi ne zaman?" diye devam edince öyle rahatladım ki gidip adama sarılasım gelmişti.

Arkama bir dönüp baktım ve bu kattaki nöbetçinin alt kattakine eğilip baktığını görüp fırsattan yararlanıp hızlı adımlarla koridorun sonuna ilerledim. Duvarın önüne geldiğimde bir sorunum daha olduğunu anladım. Kapı açılırsa beni fark edebilirdi. Arkamı dönüp tekrar nöbetçiye baktım. Hala alt kattaki nöbetçi ile konuşuyordu. Söylenenleri duyamayacak kadar uzaktaydım. Bir süre daha konuştuktan sonra merdivenlere yönelip gözden uzaklaştı. Bu tek şansım olabilirdi. Hemen meşaleye dönüp çiçek kabartmasına bastım ve meşaleyi çektim. Kapının tam açılmasını bile beklemeden aralanır aralanmaz içeri sıvıştım ve diğer taraftaki meşalenin çiçeğine basıp meşaleyi kaldırdım. Zamanlamam tamamen şans eseriydi çünkü kapı kapanmasıyla kitaplığın köşesinden devriye gezen nöbetçinin çıkması bir oldu.

Ses çıkarmamaya dikkat ederek hızlı adımlarla ona yaklaştım ve birkaç adım yakınında durup kenara çekilip bekledim. O önümden yürüyüp uzaklaşınca tekrar harakete geçtim ve D2 Akademi Binası bölümüne gidip Ejderha Heykelinin önüne gittim. Bu geceki kaçıncı problem hatırlamıyorum ama bir tane daha çıkmıştı, ejderha nasıl haraket edecek? Geçen sefer Austin açmıştı ve bu benim aklımdan tamamen çıkmıştı.

Düşün Buria! Düşün!

Bu kapıların bir tetikleyicisi var. Yakınlarda hiç meşale yok bu seçenek olamaz.Geçen sefer ne farklıydı? Heykel aynı duruyor gibi. Ama mecburen bir tetikleyici olmalı ve içimden bir ses ejderha üzerinde diyordu.

Ellerimi ejderhanın üzerinde dolaştırmaya başladım. İnceliyor bir tür düğme arıyordum. Bir ara nöbetçi tekrar gelmişti kitap koridorunun başına ve uzaklaşmıştı.

Yarım saatlik arayışın sonunda pes ettim sonunda. Ejderhadan uzaklaşıp ona doğru hayal kırıklığı ile baktım. 'Boşuna gelmişim buraya kadar.' dedim içimden. 'Elime geçen tek şey tuhaf bakışlı bir ejderhanın tozunu ellerimle almak oldu.' diye ekledim sinirle. Arkamı dönüp koridorun sonuna kadar yürüdüm ve nöbetçi nerede diye bakındım. Bu katın karşı tarafındaydı. Duvardan çıkmaya zaman vardı.

Sinir ve hayal kırıklığı ile meşaleli duvara ilerlerledim. İçimden 'Boşu boşuna uğraştım.' diyordum sürekli. 'Aptal Ejderha!'.

Tam elimi meşaleye atmışken bir anda bir fikirle donup kaldım.

Ejderha... Aptal... Bakışlar...Gözler...

O gözlerde bir tuhaflık vardı. İkisinin bakışı farklı gibiydi...

Gelen fikrin heyecanıyla bir an nefesim tuttum ve öylece bekledim. Sonra elimi meşaleden çekip koşar adım ilerledim. Ejderhaya giderken bir yandanda nöbetçiye baktım. Eğer tahminim doğruysa çok çok zamanım olacaktı.

Ejderhaya vardığımda hemen gidip gözlerine yakından baktım. Haklıydım! Gözlerinde farklılık vardı! Bir tanesi normal göz gibi oyulmuştu ama diğerinin göz bebeğinin içine Druid Düğümü , birbirinin üzerinde üç ay olan sembol, vardı. Kimsenin dikkat etmeyeceği kadar küçük bir ayrıntıydı. Fark edenler bile büyük ihtimalle bunun bir tür gönderme olduğunu düşünüp umursamamıştır.

Heyecanla parmağımı göze bastırdım. En başta kıpırdamayınca biran hayalkırıklığı yaşadım ama sertçe bastırınca göz az birşey içine girdi ve Ejderha hareket etmeye başladı. Bir adım geri çekilip sağa dönmesini bekledim ve içeri girdim.

Zafer heyecanını yaşarken hevesim kursağımda kaldı. Kapıyı geri kapatmam lazımdı ve nöbetçinin gelmesine az kalmıştı. Ayrıca içerisi sadece kütüphaneden gelen loş ışıkla aydınlanıyordu. Birçok şeyi akıl edemediğim gibi fener almayı da akıl edememiştim.

Karanlıkta göz gezdirirken meşale tarzı birşey arıyor ve bir umut kapatma mekanizmasını bulurum diyordum. Sonra aklıma ejderhanın çok uzağında, kitaplıklara yakın bir dekoratif meşalelerden gördüğüm geldi aklıma. Hemen ejderhanın arkasından çıkıp meşaleyi yerinden söküp tekrar ejderhanın arkasına girdim. Kimse direk oraya bakmazsa meşaleyi fark etmezdi.

Peki ben bunu nasıl yakacağım? Çakmağım yok. Elimde sihirli bir değnekte yo- var! Başıma iş açan ateş! Odaknıp meşaleyi yakmaya çalıştım ve yarım dakikalık uğraş ile yaktım.

Hemen aydınlanmış duvara bakmaya başladım. Buralarda bir mekanizma olmalıydı. Gizli duvarda karşılıklı meşaleler vardı. Burada da buna benzer birşey olmalıydı. Göz? Hayır saçma. Ejderhaların arkasında neden göz olsun.

Sonra onu fark ettim, ejderhanın sırtındaki öne doğru gelmiş Druid Düğümü işlenmiş yuvarlak çıkıntı. Bu olmalıydı! Hemen çıkıntıya bastırdım ve zafer beni karşıladı. Ejderha tamamen yerine oturduğunda bile bir süre oraya baktım. Başarmıştım!

Başarmıştım!

Başarm- Hayır! Henüz yarısında bile değildim! Sırada yeni bir geçit bulmak vardı.

Bu odacıkta daga öncede bulunmuştuk. Austin o sıralar sağ duvarda bir yere basıp kapı açmıştı. O yönde merdivenler vardı ve kuleye çıkıyordu. Bu durumda benim okul binasında bir yer bulmam için ters yönde ilerlemem gerekirdi.

Sola döndüm ve meşale ışığında duvarı incelemeye başladım. Farklı birşeyler arıyordum. Bir çıkıntı, işaret, herhangi bir şey...

Hiç birşey bulamamıştım. Mantıklı bakacak olacak olursak Austin ve Luke bunca yıl bulamadıysa muhtemelen uzun süre kullanılmamıştır yada hiç var olmamıştır. Ama içimdeki hisler varlığını kabul ediyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve kendimi motive etmeye çalıştım. Tam bu sırada bir anlık görüntü geldi gözüme. Gözüm kapalı olduğundan emindim ama sanki açıkmışcasına duvarı görüyordum ve elimi duvarın sağ tarafında gezdiriyordum ve bir yerde duruyordum. Görüntü burada bitmişti.

Gözümü açıp denemekten zarar gelmez diyerek aynı yerde gezdirmeye başladım ve onu hissedince durdum. Bir tür kabartma. O kadar hafifti ki dikaatli olmasam hissetmezdim bile.

Elimi o kabartmanın olduğu tuğlaya bastırdım ve bekledim. Önümdeki duvar yıllardır orada olan bayat havayı serbest bırakarak açıldı.

Gerçekten şansım yaver gidiyordu. Kağıdan geçip küf ve bayat hava kokan koridora girdim. Açılan kapının yanında az önce bastığım tuğlanın çıkıntısını görüp tekrar bastım ve kapıyı kapattım. Koridor uzunca bir sure ilerliyor gibi duruyordu.

Koridorun sonuna kadar yürüyüp bekledim. Buralarda bir kapı daha olmalıydı. Artık anlamıştım olayı. Sembolü bul, bas, geç.

Elimi hemen duvarda gezdirip aramaya başladım ama işler sandığımdan zordu. Diğeri omuz hizamda bir yerdeydi ama bu seferkini yere yakın bir yerde bulmuştum. Bu seferki kapı aşağı inen bir merdivene iniyordu.

Merdivenleri inip sona vardığımda yine karşıma duvar çıktı.

Bir çok kapı, koridor, odacık ve merdiven inip çıkmıştım. Daha ne kadar devam etmeliydim bilmiyordum. Bu geçitlerin bir yerlere açılması gerekmiyor muydu?

Tekrar bir anlık görüntü görme anı yaşadım ve o görüntü burada durup yan duvarı aramamı söylüyordu. Ama bu sefer bu görüntü kardıma tekrar ağrı saplamıştı. Artık heyecan sancısı değil bildiğimiz bıçak saplanmış gibi bir ağrıydı. Karın bölgemde sol tarafa doğru bir sancı girmişti. Ama bununla uğraşacak zaman yoktu.

Hemen yan tarafa dönüp duvarı incelemeye başladım. Tekrar bir gizli kapı bulmuştum. Ama bu sefer küfkü ve bayat hava yoktu, hastane kokusu gibi sterilize kimyasal kokusu vardı.

Kapıdan geçtim ve bir an dona kaldım. Revirdeydim.

Bir an ne yapacağımı bilemeden öylece durdum. Beni kendime getiren sırtımdaki karıncalanma oldu ve içimdeki kıpırdanma. Sahibini özleyen bir evcil hayvan vardı sanki ruhumda.

Yürümeye başladım ve sona geldiğimde perdeleri örtülü kabinin önünde durdum. Yavaşça perdeleri aralayıp içeri girdim. Nasıl biliyordum bilmiyorum Luke'un burada olacağını önceden de biliyordum sanki.

O sinir bozucu, sinirli, sert ve güçlü adamın kablo yığınları ile yatıyor olması nedense içimi parçalıyordu. Yatağına yaklaşıp yüzüne baktım. İçimdeki o tuhaf canlı daha da güçlenmişti sanki. Tesadüf olsa gerek yanımdaki monitördeki düzenli sesde hızlandı.

İç güdüsel olarak elimi önümdeki adamın koluna uzattım ve oradaki soluk morartıya dokundum. Dokunmamla sırrımdan kollarıma hareket eden bir karıncalanma hissettim. Karıncalanma giderek acıya dönüşüyordu. Ne acı diniyordu, ne elimi çekebiliyorsum. Elektriğe kapılmış insanlar gibi hareketsiz kalmıştım. Çığlık atmak istiyordum ama bunu dahi başaramıyordum.

Acı dalgası bittiğinde sendeleyerek geriye adım attım ve olduğum yere düştüm. Elimi çektiğim o soluk morartı tekrar anlamlı bir hal almıştı, Ateş Düğümü. Yanımdaki monitördeki ses daha çok hızlanmıştı ve artık kırmızı bir ışık yanıp sönüyor alarm veriyordu.

Bir an önce buradan çıkmam gerektiğini biliyordum ama bunun için enerji bulamıyordum.

Ben bunları düşünürken alarm sesine karışan boğuk bir ses duydum. Revirin dışından geliyordu. "Doktor!" Dışarıdaki nöbetçi doktora sesleniyor olmalıydı. Ve ben burada böylece otururken görünecek olursam bu işi kimse düzeltemezdi artık.

Kendimi zorlayarak derin bir nefes aldım ve son enerjimle dahada ağırşaşmış gibi kalan çantamla ayağa kalktım ve kabinden çıktım ve perdeyi geri örttüm. Gizli kapıya doğru ilerleyip revir duvarında çıkıntı olan tuğlayı iteledim ve kapı kapanırken gizli koridora daldım.

Gizli kapı tam kapanmadan yarım saniye önce revirin kapısının açıldığını duymuştum.

Kendimi yere bırakıp nefes almaya çalışıyordum. Enerjim tükenmiş, sırtımdaki o nokta sancıyordu ve ayrıca karnımdaki bıçak sancısı artmıştı. Nefes almakta zorlanıyordum. Bu surada içeriyi duyabilme umuduyla odaklandım ama bu duvarlar ses yalıtımı işini iyi çıkaracak şekilde kalındı.

Bir süre nefes alıp enerjimi toparlamaya çalıştım. Sırtımdaki sancı dinmiş karnımdakide oldukça azalmıştı. Ayağa kalkıp koridordan devam ettim.

Gün ağarmasına çok az kalmış olmalıydı, bu da zamanım kalmadı demekti. Ama iç güdülerim bana gitmem gereken yere az kaldığını söylüyordu. Nereye gitmem gerekiyordu bilmiyordum ama!

Birkaç koridor ve merdivenin ardından yine vir duvarla karşılaştım ama bu seferkinde bir sıkıntı vardı. Hiç bir çıkıntı, sembol bulamıyordum. Dümdüz bir duvardı ama iç güdülerim gelmem gereken yer olduğunu söylüyordu.

O yer burasıydı, gelmem gereken yer. Ama neresiydi burası? Ve ben nasıl girecektim buraya?

Continue Reading

You'll Also Like

3.5K 460 24
δ "İnsan gerçek hayatından, evinden kaçamaz Melissa; o seni er ya da geç bulur." İlginç rüyalar gören Melissa, bir gün rüyasında sarışın bir kadın gö...
5.8K 354 10
⚠️Şu kitabı okumaktan vazgeçin ben gördükçe cringe koması geçiriyorum nasıl okuyabilirsiniz bunu ya⚠️ İşsizlikten yapılmıştır. Yazım, noktalama, emoj...
254K 26.9K 62
Evrenimizin oldukça genç olduğu asırlar öncesinde, Kainat'ın yüce yaratıcısı, yönetici olarak gönderdiği evrenin en güçlü varlığı olan İrisleri yarat...
60.7K 3.6K 19
Yıllar önce Düşler Gezegeni'nde bir cinayet işlendi. Doğa Krallığının veliaht prensi acımasızca öldürüldü. Neden ve kim tarafından öldürüldüğü meçhul...