UNUT ONU KALBİM +16

Autorstwa tutkulukalem

7.6K 259 106

Emre merakla gözleri kısılıp duruşunu ciddileştirdi. "Sen bakire misin?" Kız soluksuz halde yüzüne baktı. Old... Więcej

Kalbim sende kalmasın...
Yeni bölüm hakkında

HÜZNE İLK ADIM

2.2K 112 28
Autorstwa tutkulukalem

           Belkide kader sınıyordu hak ediyordu onlar aşkı...

Yere döşenen samanların üstüne atılmış muşamba ve onun üstüne sıcak tutsun diye atılan eski, parçalanmış halı... Kerpiç duvarın çatlamış kireç sıvasına çatlamış iri bir çivi, üstüne asılmış eski bir kalbur, gıcırdayan tahtadan yapılmış eski bir makat ve üstündeki hastanın ağrılarıyla çökmüş gibi duran yayları gevşemiş eski kanepe... Yine poşetle kaplanmış ve soğuğu engellenmiş cam... İç gererek baktığı eve muhtaçtı...

Her gece çığlık eşliğinde uyanmıştı genç adam... Her gece kızın çığlıklarından sonra yorganı başına çekip hıçkırarak ağlamasını dinlemişti. Derdi neydi? Onu böyle üzen, insanlardan uzaklaştıran, ürkekleştiren neydi? Ona neden ağlayacak bir hüzünle bakıyordu annesi... Kederli kederli neden başını sallayıp arkasından hep dua ederek gözlerini kapatıyordu?

Sobanın üzerinde kaynayan güğüm sallanınca içinde kaynayan sular dışına sıçradı ve cozurdayarak sobanın üzerine düşüp patladı.

Burada durmak, mezarda kalmak gibiydi. Tek bir oda... Radyo yok, televizyon yok, yaşlı kadının yorgun olduğu zamanlar –ki bu çoğu zaman oluyor- sohbet yok.

Bazen öyle sessiz oluyordu odanın içi, sanki bir mağarada tek başına gibi hissediyordu adam kendini. Cemre ruh gibiydi, yaşlı kadın yemek yemeye kalktığı an bile yorgun düştüğünden uyuya kalıyordu.

Kar yağışı dineceğini hızını iyice arttırdı, öyle ki ayaklanan Emre ne zaman dışarı çıksa büyük bir hayal kırıklığı ile eve geri döner olmuştu. Bir fare gibi kapana kısılmaktan nefret etse de elinden bir şey gelmiyordu. Tipinin dinmesi gerekiyordu. Antibiyotik kullanmadığından dolayı yarası mikrop kapmış, ara ara ateşi yükselmiş, günlerce baygın yattığında ona hayalet kız bakmıştı.

Cemre sessiz bir kızdı, ya da ona karşı mı öyleydi bilmiyordu. Üzerinde eski ama temiz elbisesi, başına sımsıkı sardığı rengi solmuş yazması, yeşil gözlerine çöreklenmiş ürkeklik ve hüzün... Kazara yerinden kalksa korkuyla sıçrayarak bir adım geriliyordu, ağzını açacak olsa anında put kesilip dikkate duruyordu. Üstelik sesini duymak için sadece kulağına bir mikrofon takman gerekirdi, kız annesi bile tek tük kelime konuşuyor, ondan uzak duruyor, kazara bakacak olsa yüzünü yere eğip, en uzak köşeye geçerek oturuyordu. Ara ara Kur'ân-ı Kerim okuyor, vakit şaşmadan namazını kılıyor, bir kere of bile demeden annesine ve ona bakıyordu.

Bir şifacı azmiyle yarasını lapa karışımı bir şeyle sarıyor, ateşlendiğinde başında sirkeli sularla bekliyor, karnını doyuruyor ve ihtiyaç gidermek için dışarı çıktığında o soğukta tuvaletin kapısında bekleyip iyi olduğundan emin olmaya çalışıyordu.

Günler geçmek bilmezken birkaç defa daha ateşi çıkmıştı ve onun kar masajı ile çabucak atlatmıştı.

Sonradan Maral Hanımdan öğrenmişti ki Cemre'nin onu parçalanan aracın içinden tek başına kurtardığını, yarasını sarıp tedavisi yaptığı, yarasındaki mermiyi çıkarıp yarasını dağladığını ama başkasına haber vermediğini çünkü o zaman müthiş bir kar yağışı başlamıştı... köyden biraz uzakta kalan evleri yüzünden de yardım alamadığından kendi başlarının çaresine kendileri bakmışlardı...

Bugün Emre iyice düzelmişti, bugün kar durursa köye inip yardım istemeyi düşünüyordu. Kafasında binlerce soru, merak ve kaygı gezinirken gözleri bir göz odanın içinde sessizce dolaşan kıza kaydı. Ahırdan gelmiş üzerindeki kalın eski kıyafetlerini çıkarıyordu usulca.

Emre ayaklandı, yaşlı kadın öksürük krizine girince Cemre'e atılamadan su dolu bardağı uzattı. Cemre bir an duraladı elinde hırkasıyla. Emre yaşlı kadının yerine yaslanmasına yardım ederken, "Hep böyle sessiz midir?" diye sordu.

Yaşlı kadın ağlamaklı bir halde üzerine yorganını çekerken, "Annesini ve babasını kaybettiğinden beri, yani o olaydan ve..." derken kız elinde çorbayla yanlarına dönünce sustu.

"Annesini ve babasını mı?' diye düşünen Emre şaşkınca genç kıza baktı.

Annesini ayarlayan ve kucağına çorbasını veren Cemre tekrar köşedeki yerine gidip ekmek için hamur yoğurma hazırlıklarına başladı.

"Ben sizi annesi sanıyordum?" diye şaşkınca bakan Emre'ye yaşlı kadın gülümsedi. "Ben babaannesiyim oğul."

"Anne diyince sandım ki..." dedi Emre iç gererek. "Okula gitmiyor mu?"

"Ne okulu oğul..." dedi yaşlı kadın. "Biz aç karnımızı doyuramıyoruz, üstelik ben yatalağım... En yakın köy desen ne kadar uzakta... Mıhtar ve köylü destek için bir koyun bir de buzağı vermişti bize, buzağı büyüdü inek oldu, koyunda doğurdu şükür. Cemrem peynir, tereyağı neyin yaparak aç komuyor bizi. İlaçlarıma sağ olsun devlet el atıyor ama karnımızı doyuracak ihtiyacımıza zor yetiyor kazancık. Köy yerinde herkes kendisi yapar ihtiyacını, bizim peynire müşteri çıkacak ta..."

"Pazar falan yok mu? Hani öyle şeyler olur satmak için."

Yaşlı kadın kızına baktı. "Kurda kuzu mu teslim edem oğul, anası yatalak, kız muhtaç olunca aç kurtlar kokuya gelir. Bir somun ekmeğimiz olsun yeter, Cemrem göze batmasın yeter ki."

"Ama okula gitmeliydi."

"Okula da gitmeliydi, güzel giyinip huzurla büyümeliydi, annesi de olmalıydı babası da hatta gardaşları da öldürülmemeliydi elbet ama istediğin olmuyor işte bazen. Kader."

"Devlet okumayı mecburi yaptı."

"Sen nerede büyüdün oğul, bizim buralarda onun yaşındaki kızların kucağında bebek olur ama oyuncak bebek değil essahtan bebek." Sonra sertleşti yüzü sesi de gibi. "İte uğursuza yem etmeyeceğim onu, söz verdim Allah'a, ne olursa olsun gönlünün sevemeyeceğine vermeyeceğim. Dağ başında bir ceylan, ağzı sulanmış bir kurt sürüsüyle baş edemez... Varsın gözden ırak kalsın ama huzurla yaşasın. "

Sanki konuştuklarını duymuyor gibi sessizdi Cemre. Hamuru yoğurup uyutmuş ve sobanın başına geçmişti. Bugünkü taze çorbasını zehen dedikleri temiz ama eski kaba aldı. Aynı sessizlikte elindeki tepsiyi Emre'nin yanına koydu.

"Teşekkürler Cemre, sen yemeyecek misin?" diye sordu genç adam gülümseyerek. Bu kıza minnettardı, canını borçluydu. Onu ölümlerin elinden çekip almamıştı sadece, yaşına, gücüne yaraşmayacak bir iradeyle onu buraya kadar taşımıştı. Üstelik hiç mecbur değilken iyi olmasına rağmen hizmetini yapmaya devam ediyordu. Sustu her zamanki gibi Cemre, sanki sağırdı onu duymuyordu, kördü görmüyordu. Kız annesini doyurmuş, ona yemek getirmiş ama her zamanki gibi kendisine bir şey hazırlamamıştı.

"Cemre abin sana soru sordu kızım, cevap versene." dedi ağzını silen yaşlı kadın.

Tepsiyi alan Cemre babaannesine ters bir bakış atarak yeniden işinin başına döndü. Emre sıkıntı içinde solurken zihni kurtulacağı günün peşine düştü ve tahmini doğru çıktı. Kar ertesi gün durdu. Yaşlı kadının elini öpüp helallik alırken, "Sizin için yeniden geleceğim ve doktora götüreceğim sizi." dedi minnetle. Bu tek göz oda, üflesen yıkılacak eve son kez baktı.

"Benim derdime derman yok oğul, ben iki gün yatak, üçüncü gün kara toprak dileğindeyim. Tek gailem kızıma daha fazla yük olmamak ama... Ama?"

İşte o ama? İnsan acılar içinde kıvranınca bir tek ölmek isterdi ama bu yaşlı kadın ölmekten değil de ölüp yetimini tek başına koymaktan korkar haldeydi. Yaşlı kadının gözleri bir deri bir kemik kalan torununa kaydı. İyi beslenemiyordu, yaşadıklarının ağırlığı yüzünden yetmişlik nine gibi davranıyordu. Günden güne susuyordu mesela. Üstelik son yaşananlardan sonra kabusları geri gelmişti, o şerefsizin yaptığı gözdağı kızı günden güne iğne ipliğe çevirmeye başlamıştı.

"Allah'ım senden başkasında çare aratma, göz ucuyla olsa bile harama baktırma. Sen koru emanetimi, sana emanet gözümün nuru, el açıp derman aratma."

Sabırsızca hazırlanan Emre inatla gelip onu doktora götüreceğini söyleyerek kapıya yanaşırken, sessiz kıza döndü minnetle. Kapının girişinde durmuş, çökmüş elmacık kemiklerine oturan mor halkalı yeşil gözleriyle, ona baygın bir yorgunlukla bakıyordu. Ellerini önünde saygı ile bağlamış, mesafesi yine öne serilmişti. Sanki ufak bir kıza değil de, yetmiş yaşında bir nineye bakıyordu Emre, kız ruhu gibi enkaz duran bedeniyle ona yaşının çok sonrasını gösteriyordu.

"Her şey için teşekkürler Cemre. Sana can borçluyum, minnetimi ne yapsam ödeyemem. Hakkını helal et olur mu?"

Kız mahcupça gözlerini yere eğip başını salladı usulca ve ilk defa yüzünü kaldırıp bir şey diyecekmiş gibi baktığı an da, Emre kaşlarını kaldırarak bekledi gelecek soruyu.

Rengi solmuş gözlerine karın aydınlığı vurdu kızın, soğuk yanığını olmuş pürüzlü yüzünde umutla parlayan bakışlar ürkekçe kalktı yüzüne.

"Bir şey mi diyeceksin?" diye sordu Emre, içinden hissetmişti.

Kız utançla başını eğdi yeniden, başını iki yana salladı. Emre cüzdanından çıkardığı numarasının yazılı olduğu kâğıdı uzatırken genç kıza "Bu benim numaram. Başın sıkışırsa ya da bir şeye ihtiyacın olursa ara, nerede olursam olayım gelirim. Çekinmeden ara olur mu?" diye güvence verdi.

Kız kağıda bakınca ürkekçe, Emre eline uzandı ama kız korkuyla geriye çekilip panikle soluyunca "Al bunu lütfen." diye tatlıca buyurdu. "Kaç gündür yanınızdayım sana zarar verecek en ufak bir hareketim oldu mu? Kötü davrandım mı?" diye sordu.

Soluk soluğa duran kız başını salladı olumsuz anlamda. "O zaman benden korkma olur mu? Ne zaman ihtiyacın olursa gelirim, araman yeterli."

Ürkek kız biraz tereddütten sonra kâğıdı aldı, gülümsedi adam. "Biliyorum yaptığın şeyin karşısında teşekkür hafif kalacak ama sana minnetimi nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum."

"Yolun açık olsun evlat." dedi yaşlı kadın geride bakarak.

Elini öpüp hakkını aldığı kadına gülümsedi Emre, "dilerim sağlığınıza tez zamanda kavuşursunuz. Allaha emanet olun?" dedi garip bir hüzünle.

"Senin de oğul." dedi yaşlı kadın, gidemiyordu adam garip bir tutumla. Sanki ayakları yere çalışmıştı, sanki bedeni bağımsızlaşmıştı. Oysa en çok istediğiydi gitmek ama garip bir tutumla ayrılamıyordu. "Vefa borcu dedikleri bu olsa gerek." dedi içinden.

Ve daha fazla içeri soğumasın diye kapıyı kapatan kız adamın gidişine bakmadı. Emre yüzüne kapanan kapıya titredi, garipti. Sanki hayatına bir kapı kapanmış başka bir kapı açılmış gibiydi.

Cemre sırtını yasladığı kapının önünde dururken garip bir tutumla, şaşkınca elindeki kâğıda bakıyordu. Farkında değildi ama yüzünde garip bir gülümseme belirdi. Dalgınca başını kaldırıp baktığında, babaannesinin gözlerinde bilmiş bir parıltı gördü. Derhal elindeki kâğıdı indirip, kendine geldi.

Emre suratına kapanan kapıya gülümserken iç gererek montunun şapkasını başına çekerek, yarısına dikkat edecek şekilde yürümeye başladı. Köy yürünerek gidilmeyecek kadar uzak değil demişti yaşlı kadın, yarım saate donmazsa varacağını belirtmişti.

Dediği gibi yarım saate kalmadan köye ulaştı. Muhtardan yardım isteyerek araç ayarlandı. Üstelik kaza yaptığı arabası kara gömüldüğü için görünmüyordu ama iyi durumda da değildi. Yola çıkıp eve vardığında asıl kızılca kıyamet kopacak, bunca zaman ortadan kaybolduğu için azarı yiyecekti. Özellikle annesi kesin kafayı yemişti ve babası iki haftadan fazladır haber alamadığı için çıldırmış olmalıydı. Ablasını, kardeşini, teyzesini ve amcasını hatta dayısını saymıyordu bile... Emre eve gittiğine sevinmek yerine bir an geriye dönüp o sessizliğe gömülmenin ailesine vereceği hesaptan daha çekilir olduğunu düşünerek iç gerdi...

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

768K 19.8K 81
Herkesin korkulu rüyası olan Yer altının en büyük mafyası yer yüzünün hakimi sadist sinir hastası piskopat bir adamın bir kıza aşık olması Ve haya...
2M 90K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
832K 35.2K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
157K 10.8K 8
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.