Beyaz Gece

By hatice0055

19.4K 932 320

" Beyaz geceye kanlar damlıyor, görüyor musun? " diye sordu. " Görüyorum! " dedim, geceyi boyayan kan gölü b... More

Beyaz Gece
-1- " MS "
-2- " Parti "
-3- " Çöp "
-4- " İntikam "
-5- " Randevu "
-6- " Tokat "
-7- " Mercan Aren "
-8- " Karar "
-9- " Evlilik "
-10- " Zafer-i Gözyaşı "
-11 - "Unut "
-12- " Hezaren "
-13- " Şarap "
- 14 - " Ay "
-15- " Kavalye "
-16- " Balo "
-18- " Koruma "
-19- " Nefes "
-20- " Silah "
-21- " İlk Kan "
-22- " İtalya "
-23- " Gizli Kadın "
-24- " Baskın "
-25- " Yasak"
-26- "İki Yabancı "
-27- " Karşılaşma "
-28- " Mercan'ın Gerçekleri "
-29- " Esaret "
-30- " Mühür "
-31- " İntihar-ı Kadın "
-32- " Cehenneme Meftun "
-33- " Gözyaşlarıyla Kemikleri Sızlatan Adam "
-34- " Sırtını Ezbere Bilirim "
-35- " Cehennemin Dar Ağacı "
-36- " Saudade "
-37- ' Gitme '
-38- " Başka Bir Çiçek "
-39- " Son Mektup "
-40- " Kalbe Nakşedilen Çiçek "
-41- " Arşıâla "
-42- " Firar "
-43- " İade-i İlk Kan "
-44- " Mezar "
-45- " Katledilen Dolunay "
-46- " Abis "
-47- " Final "

-17- " Kader "

311 17 6
By hatice0055

Altuğ'un arabasından inmek üzere çantamı ellerim arasına alıp koltuktaki yatar konumumdan toparlanarak dikleştim, Hare omzunda ağlamama sessizliğiyle saygı duyarak izin vermişti, omzumu bir an bile bırakmadan saran elleri güvenle sarmalamıştı. Beni bu gece o izbe yerde bulduğu ve o halimi tek bir insanın dahi görmesine imkan vermeden oradan beni uzaklaştırdığı için ona minnet doluydum; bir kez daha dostluk tarafından şanslı olduğumu hatırlatmıştı.

" Bıraktığın için teşekkür ederim Altuğ. " Sesimi bulmakta zorlanıyordum, mırıltıyla konuşabildiğimde Altuğ'un yol boyunca gözlerini ayıramadığı dikiz aynasına gözleri tekrar kaymış endişeli bakışları üzerimde sabitlenmişti. İçten içe ettiği küfürlerini algılarla duyabiliyordum sanki.. Gözleri ateş saçıyordu, Aden'in bu kadar ileriye gidebileceğini kimse tahmin edemezdi kendini suçlu görmemeliydi. Onu telkin edemedim, henüz daha kendime çeki düzen verememiş duyduklarımın ağırlığından kalkamamışken ona yardımcı olamazdım. Üstelik Aden onun en yakın arkadaşıydı, Adenle aramızda ne geçerse geçsin şimdiye kadar dostluklarına zarar gelmemişti, o dostluğu yıkabilecek cümleler sarf edemezdim. Bu onun kararıydı, kendisi düşünmeliydi.

Yan tarafımda kesik bir soluk sesi yükseldiğinde yorgun bakışlarımı Hare'ye çevirdim, kapanmak için savaşan göz kapaklarıma direnirken kısık gözlerimin ardından pınarlarındaki yaşı tutmakta zorlanıyor olduğunu görmek canımı acısını ikiye katlamıştı. " Ağlama Hare, bir şey yok iyiyim. " Kesik kesik nefesimin izin verebildiği kadarıyla onu sakinleştirmek ve inandırmak için uğraştım, dudaklarıma gülümseme yerleştirmek istediğimde dudaklarım yırtıldı adeta.

" İkra izin ver bu gece yanında kalayım, yalnız atlatma bu geceyi lütfen? Ne olduğunu bilmemek zaten çıldırtıyorken evde senin ne halde olduğunu bilmeden başımı yastığa koyup uyuyamam İkra, sana yalvarıyorum? " Korku dolu gözleri bir an olsun üzerimden ayrılmaksızın yüzümün her bir santimini endişeyle inceliyordu. Aden beni öldüreceğinin fermanını okuduktan sonra hiçbir şey yokmuşcasına balo alanına dönmüş ve beni soran Hare'ye yerimi söylemişti, tabii Hare beni ağacın altında yere çökmüş sessizce ağlar halde bulmayı beklememişti. Ona bir şey anlatamamıştım henüz, dilim Aden'i daha fazla kelimelere dökmek istemiyordu. Hare yine de anlamıştı bu durumda olmamın nedeninin baş kaynağının kim olduğunu, sorgulamamıştı, Altuğ'u arayıp yanımıza gelmesini istemişti ve sonrasında orayı Altuğ'un kucağında terk etmiştim.

" Evdekilerin haberinin olmasını istemiyorum Hare, lütfen beni anla. Bu gece git, yalnız kalmak bana çok daha iyi gelecek inan bana. " İkna etme çabalarım Hare'nin buruk gülümsemesini gözler önüne sermişti, Altuğ huzursuzca iç çekmişti. Başını olumlu anlamda salladı. " Sen nasıl istersen İkra, ama sabahın ilk ışıklarında geleceğim yanına haberin olsun. " Elimi tutup güç vermek istercesine sıktı.

" Olur, " sessizce fısıldadım. Altuğ'un uzattığı ıslak mendil paketiyle yüzümdeki gözyaşlarımın tesiriyle berbat hale dönüşen makyajı temizledim yavaş ve sessizlikle, ikisi de beni izliyordu. Yüzümdeki kızarıklar için hiçbir şey yapamayacaktım, bu kadar toparlanabilmem bile beklediğim bir şey değildi. Küçük bir gülümsemeyle Hare'nin yanağına küçük bir buse bıraktım, Altuğ'un omzuna dokundum; vedalaşmanın ardından kapıyı açıp ılık esen rüzgarın yüzüme vurmasına izin verdim.

Bahçenin kapısından içeriye girip demir kapıyı kapattığımda gitmelerini işaret ettim, daha fazla beklememelilerdi. Hare cama yapışmış halde elini salladığında kolumu kaldırabildiğim kadarıyla elimi salladım ve araba uzaklaşırken elim havada öylece boşluğa sallandı.

Kapının önüne geldiğimde evin tüm ışıklarının sönmüş olduğunu fark ettim, saat gece yarısına geliyordu ve ailemin tüm fertleri uyumuş olmalıydı. Zili çalmam onların uyanması demekti, çantamda anahtarıma bakındığımda telefonumdan başka hiçbir şeyin olmamasıyla karşılaşmam bir kez daha öfkeyle isyan etmeme neden oldu.

Ayaklarım bahçeye götürdüğünde bedenimi bahçe takımının ikili koltuğuna bıraktım kendimi, dizlerimi karnıma doğru çektiğimde bu küçük alana sığabilmeyi başarmıştım. Güldüm, kıkırtılarım kulağıma acı veriyordu. Gözümden bir damla yaş süzüldü, ağlamam yüzüme yayıldıkça iğne batma etkisi yaratıyordu.

Bu nasıl bir savaştı ki öyle, tek ölen ben olacaktım?

Bu soru zihnimi kurcalayan tek soruydu, boşluğa düşmeden çepeçevre ruhumu sarıyordu ıssız ızdıraplı cevabı.

Aden bölgesinde savaşta  kaybetmek yoktu, İkra Derin zaten ölü olarak karşısında duruyordu.

İnleyerek yüzümü buruşturdum, tam bitti derken her şey yeniden başlıyordu. Elime yüzüme bulaştırdığım bazı konular vardı ve bunların ne olduğunu bilmiyordum bile! Gerizekalı! Sevdiğini düşünmemi istemiyor bir de! Sevmiyorsan niye yakamı bırakmıyorsun? Ah tabii, bedenimi istiyordu sadece;özlemişti(!) Ondan başka kimsenin olmayan bedenin başkalarıyla birlikte olma ihtimaline çıldırmış olmalıydı. Hatırladığım sözlerle delirmişcesine kahkaha attım.

" Senin başkalarıyla yan yana olmanı istemiyorum, sen benimdin ve benim olarak kalacaksın! "

Tabii ki! Aden Eserin İkra Derin'i parmağının ucunda oynatmaya, istediği yöne çekip itmeye alışkındı ve  şimdi o alışkanlığının devamını getirmek istiyordu ama öyle bir dünya yoktu! Ben onda hiç var olmamışlığımla beraber çoktan gitmiştim. En fazla birkaç hafta daha bedenimi özlerdi, başkalarından kıskanırdı. Sonrasında hayatının geri kalanını, kulüplerden her gece başka kızlarla çıkış yaparken yakalandığı kameralara poz vererek geçirmeye devam ederdi.

" Evet! " Yüksek sesle bağırdığımda elimi ağzıma kapattım, kimseyi uyandırmak gibi bir planım yoktu bu halimi görmemelilerdi. " Sadece birkaç hafta sonrasında normal yaşantısına dönecek ve beni de nefesimi de rahat bırakacak! "

Kendimi boş mu dolu mu ayırt edemediğim cümlelerle telkin edip inandırarak sakinleştirirken ansızın gürültülü boğaz temizleme sesiyle yattığım koltukta sıçradım. Evin tüm ışıkları hala kapalıydı ve kapı da kapalıydı. Tuttuğum nefesi bırakarak elimi göğsüme bastırdığımda bu kez gıcırdayarak kapı açılma sesi kulaklarımı doldurdu. Gelen sesi takip eden gözlerim aşina olduğu yan bahçeye dönerken iki bahçeyi birbirinden ayıran demir parmaklıkların ortasında yer alan geçişi kısa yoldan sağlayan kapının önünde Mercan heybetiyle boy gösteriyordu.

Gözlerimi kırpıştırdım, hayal görüyor olmalıydım. Elimi gözlerime bastırıp yaşları sildiğimde bakış açım netleşmişti, hala Mercan'ı görebiliyordum. Gerçek miydi? Ne arıyordu orada, üstelik bana neden bakıyordu?

" Gelebilir miyim? " İçimdeki tüm buzları eriten, sıkıntıyı söküp alan ses tonuyla mest olup bambaşka bir havaya hapsolmuşken konuşamadım. Küçük yerde sığabilmek için iki büklüm olduğum bedenimi hareket ettirmekte zorlanırken yere düşme tehlikemi de göz önünde bulundurarak göğsüme kadar indirdiğim başımı sallamakla yetindim. Gelebilirdi sakıncası yoktu, bu beni ilk kez enkaz altında görüşü olmayacaktı. Görmeye alışmış olduğu İkra Derin'dim onun için ziyadesiyle her görüş alanına girdiğimde ağlayarak buluyordu beni..

Nefesimi tutmuş küçük adımlarla yavaş yavaş bana doğru yaklaşmasını izlerken yaklaştıkça onu daha iyi görebiliyordum. Benden farklı bir hali yoktu. Yüzü ıslanmış, burnu ve gözleri kızarmıştı. O da ağlamıştı.

" Sen de benim gibi uyumak için bahçeyi tercih etmeye mi başladın? " Stabil tutmaya çalıştığı ses tonu irrite etmişti, o neden ağlamıştı? Tişörtü ıslanacak kadar çok ağlayacak nedeni neydi? Hezaren için mi dökülmüştü gözyaşları?

Önüme kadar geldiğinde başımı kaldırmış yeniden dolan gözlerimle onu izliyordum, mavilikleri maviliklerime değdiği anda kemiklerime ansızın bir acı saplandı. Elimi ağzıma kapatıp sıkıca dudaklarımdan çıkacak iniltiyi ellerim arasında yok ederken, acı yerini sızlamaya bıraktı. O sırada Mercan koltuklara oturmak yerine eğilip tam önüme yere oturmuştu, yüzü yüzümle karşı karşıyaydı.

" Ağlamışsın? " Boğuk çıkan sesi gözlerimde tutmakta olduğum yaşların firarına yardımcı olurken parmağımı kaldırıp yüzüne doğru tuttum.

" Sen de ağlamışsın? " Hıçkırarak kesik bir nefes aldığımda boğazım acımıştı. Sorduğum soru yüzünde acıyla bir gülümseme peydah etti, eli yüzüme dokunduğunda yanağımın ısısının değiştiğini an be an hissedebiliyordum.

" Bence ikimiz bu gece yeteri kadar ağlamışızdır, bak ben de ağlamıyorum sil artık gözyaşlarını, sabaha erdiğinde gözlerinde var olacak ağrılardan başka bir yararı olmayacak; ne sana ne de bana? " Sakinleştirici, ilgiyle yaklaşan tavrı dumura uğratırken eli ıslak yüzümde dolaştı. Gözyaşlarımı silen adamın yan komşumun olacağı kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. O çok iyi bir insandı, kısa süreli tanışıklığımızın içinde onun yardımseverliği ruhumu okşamayı başarmıştı. Her şeyin yanı sıra ilk günlerdeki uzaklığı gün geçtikçe yakınlaşmaya dönüşüyordu, teklifli konuşmayı bıraktığını bu haldeyken bile göz ardı edemiyordum.

" Haklısın galiba, " diyerek onu onayladığımda gülümseyerek başını salladı. Arkasına dönüp evime doğru baktığında gözlerini kısarak bakışlarını tekrar üzerime çevirdi. " Ailen çoktan uyumuş gibi görünüyor anahtarın yanında mı? " Kaşları çatıldı, düşüncelerini tahmin edebiliyorum. " Yoksa daha önce olan durum tekrar mı ediyor? " Soru dolu bakışları altında kaşlarımı kaldırdım, nikah gününde eve kabul edilmediğim anı ima ediyordu. Olumsuzca iki yana salladım başımı, yanlış anlamasını istemiyordum.

" Hayır, anahtarımı evde unutmuşum ve bu haldeyken onların uyanmasını göze alamadım. " Kısa soluklu açıklamam doğrultusunda bakışları yumuşamıştı, anlayışla gözlerime bakıyordu. Elini uzattı, tutmamı istercesine baktığında elimi elinin arasına bırakmaktan başka çarem yokmuş gibi hissettirirken elimi tutmasına izin vermiştim. Ayağa kalkarak beni de uzandığım koltuktan doğrulttuğunda yaptığı ilk şey derin bacak dekoltemi kapatmak olmuştu, elbisenin eteğini tenimin üzerine çekiştirdi. Bu hareketi taşkınlıkla güven doldurduğunda içime büyük gülümsememe mani olamamıştım. " Teşekkür ederim. "

Kısa bir süre sessizlik aramızda matem tuttuğunda ayakta dikiliyor ne yapacağını bilemez ifadesiyle sağına soluna bakınıyordu. Onu izledim, endişeli bakışlarının yanı sıra içten içe merak dolu olduğunu özümseyebiliyordum. Aklının bir köşesinde mutlu ayrıldığım eve ağlayarak dönmüş olmam yer ediniyor onu kurcalıyordu, sormayı tercih etmemesi şu anlık benim için en iyisiydi ve o bunun bilincindeydi.

" Burada uyumak senin için zor olacaktır, " Düşünceli sesi düşüncelerime çeltik attığında inceleyen bakışlarım önüme düşmüştü, bahçede uyumak benim içinde pek ideal değildi. " Evine girmelisin, ne halde olursan ol o kapıyı çalmalısın. " Konuştuğundan oldukça emin tınısı içimi gıdıklamıştı, haklıydı ama kapıyı anne veya babamdan birinin açabilme ihtimali başımı ağrıtacak raddede korkutuyordu.

Sözünü dinledim, başımla onu onayladım ve ayağa kalktım. Bir şey söylemeden birkaç adım atıp ona sırtımı döndüğümde sözleriyle duraksadım. " Yarın saat kaçta uyanırsan uyan seni kahvaltıya bekliyorum, gelmek ve dertleşmek istersen kapım sana açık olacak. "

Kemiklerimin bu adamın ses tonuyla alakalı ne gibi bir problemi vardı? Naiflikte sınır tanımayan bu yumuşak dokulu ses kemiklerimi yerinden oynatırken bedenime uyguladığı acı veren basınç nedendi?

Onu cevaplamadım, henüz teklifini algılayabilmiş bile değilken beynim bambaşka dünyalara giriş yapmış olur olmadık düşünceleri su yüzüne çıkartıyordu. Bu doğru olmayan yüz kızartıcı düşüncelerin gereksizlik payı ona karşı utanç duymama neden oluyordu, dost olma yolunda bir adım atan adama dostluk adımlarıyla karşılık vermeliydim. İkra Derin beynindeki zıt iki çatışmayı sonlandırmalıydı, bunun bir kazananı olmayacaktı!

Sessizce adımlarımı çimen üzerinde koşarcasına sürdürürken çok geçmemişti ki demir kapının kapanma sesi kulaklarıma dolmuştu, beklemeden gitmeyi seçmişti. Niye beklesindi ki zaten, ona bir cevap dahi vermeyen kadını? Gitmekte haklıydı.

Tozlu raflara itinayla yerleştirdiği üzüntülerimi yeniden içimde yeşerttiğinde rahatsız bir soluk alarak hayıflandım, varlığıyla bedenime zarar veren bu adamın tek bir sözüyle durulmam inanılır gibi değildi. Bunu nasıl başarıyordu? Yaptıklarından, bana hissettirdiklerinden bir haber miydi göründüğü gibi, yoksa ifadelerini gizleyebilen bir adam mıydı ayırt edemiyordum.

Zili çaldım, tek duam ailemden herhangi birinin bu kapıyı açmamasıydı. Bekledim, kapı açılmadı. Bir kez daha çaldım titreyerek, korkunun yanı sıra bedenim şiddetle tepki veriyordu. Uzun süren süre zarfı içerisinde bekledikçe dizlerimin bağı çözülüyordu, kapıyı açan hala yoktu. Bir kez daha çalamazdım, bu kez herkes uyanabilirdi. Elimi üzerine kapattığım zilden çekerek kabullenmişlikle arkama döndüm, bahçede uyumaktan başka çarem kalmamıştı.

" İkra Hanım? " Bir adım atmıştım ki evimizin çalışanının sesini duymamla gözlerimi açarak tekrar kapıya doğru döndüm. Şükürler olsundu ki duam kabul olmuştu!

" Sessiz ol, " Parmağımı hızlıca dudaklarımın üzerine bastırırken ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdim. Bana şaşkınlıkla bakan kıza karşılık veremezken kapıyı sessiz olmaya çalışarak yavaşca örttüm. " Anahtarımı almayı unutmuşum, seni bu saatte uyandırdığım için özür dilerim. Bu durumumdan kimseye bahsetme lütfen, olur mu? "

Yüzüme korku filminden fırlamış karaktermişim gibi bakarken başını onaylarcasına salladı, en azından bu konuyu halletmiştim. Onu kapının önünde öylece bırakırken hızlı adımlarla merdivenleri arşınladım, bir an önce odama girmeliydim.

Odamın kapısını kilitlediğim gibi elimdeki ayakkabıları gelişi güzel fırlattım, elbiseyi hiç beklemeden üzerimden sıyırıp atarken saatler önce  nasıl bir heyecanla giydiğimi düşünmem yeniden hüzün bulutlarının yağmaya başlamasına önayak olmuştu. Burnumu çekerek gözlerimi sertçe ovaladım, Mercan'ın da dediği gibi bu gece yeterince gözyaşı dökmüştüm.

Kısa bir duşun ardından yüzümü temizlediğimde tuvalet ihtiyacımı da giderdikten sonra tekrar odama geçtim. Bir şort ve tişört giyindiğimde uyumak için hazırdım. Tüm ışıkları söndürdüğümde adımlarım yolundan şaşmış pencerenin önüne götürmüştü bedenimi... Perdenin ardından küçük bir alan açtığımda kendime, bu kez kesinlikle görünmek gibi bir aptallık yapmayacaktım.

Bahçede yoktu, gözlerim her bir noktayı ince ince arasa da onu görememiştim. Evinin tüm ışıkları da kapalıydı. Ya eve girip uyumuştu ya da başka bir yere gitmişti. İçimdeki sıkıntıyla perdeyi rahat bırakıp yatağıma ilerledim, bananeydi!?

Kendine gel İkra! Her gece yan komşunu dikizlediğin yetmezmiş gibi bir de göremeyince sıkıntılara düşüyorsun, bu yolun sonu nereye varacak düşün?

Düşünmedim, bir saniyemi bile düşünmek için ayırsam içinde boğulurdum bunun farkındaydım. Bu yolun sonunda varacağım bir yer tahmin dışımdaydı, ironi olan ise aslında böyle bir yol yoktu; olabilir miydi? Hayır olamazdı, olmazdı.

/

Güne puanım gözlerimi açar açmaz hissettiğim uyuşmalar ve iğne batmalarıyla sıfırdı. Koca bir sıfır! Başımı yastıktan ayırmak istemesemde doğrularak kalktım, henüz uykumu alamamış olmakla beraber bedenim isyan bayrağını çekmişti. El ve ayak parmaklarımı hareket ettirerek kaslarımın çalışmasını sağlarken tutulmuş boynumla yüzümü buruşturdum, bir tutukluğum eksikti! İnleyerek nefesimi bıraktığımda dün gecenin götürülerine boyun eğip ayaklarımı yataktan sarkıttım, komodinin üzerine bırakılmış büyük kağıt dikkatimi çektiğinde uzanarak elime aldım.

" Günaydın, tünaydın ya da iyi akşamlar İkra! Günün hangi saatinde uyandığını bilemiyorum.. Söylediğim gibi günün ilk ışıklarında evinin önünde aldım soluğu, saatlerce beklememe rağmen uyanmadın. Annen fazlasıyla endişeli halimden işkillenmeseydi uyanmanı bekleyecektim ama annenin sorularına daha fazla sessiz kalmaya dayanamayıp kaçtım. Seni çok merak ediyorum, başın uyurken kötü kalmış boynun fena tutulacak gibi görünüyordu kas gevşetici al hemen sonra da beni ara. Öpüyorum seni, yanındayım ve bu konuyu geride bırakman için elimden gelen her şeyi yapacağım bunu aklından çıkarma sakın!

- Hare "

Güne başladığım ilk dakikalarda böylesine mutluluk ve güven veren notla karşılaşmak gözlerimin dolmasına sebep olmakla birlikte yüzümde geniş bir gülümsemeye yol açmıştı. Hare başıma gelebilecek en güzel insan, hayatımda olan en doğru arkadaşımdı. Kağıdı komodinin üzerine geri bıraktığımda ne yapacağımı düşündüm, Mercan dün gece kahvaltıya çağırmıştı ama ne kadar ciddiydi ölçemiyordum. Günün hangi saatinde uyanırsam uyanayım kahvaltıya bekleyeceğini söylemişti, duvarda asılı olan saat öğleden sonra ikiyi geçiyordu. Beklemiş olabilir miydi? Bu saate kadar aç kalmış olamazdı değil mi?

Kararsızlık içerisinde düşüncelere kapıldığımda ayağa kalkmış yatağımın önünde bir ileri bir geri yol gidiyordum, gitmem ya da gitmemem ne kadar doğru olabilirdi bunu bilemiyordum ama davete icabet etmek gerekirdi değil mi? Söylediği gibi beni kahvaltıya bu saate kadar bekliyorsa şayet onun aç kalmasına daha fazla göz yumamazdım, buna hakkım yoktu.

Hare'ye iyi olduğuma dair kısa bir mesaj açtığımda Mercan'a kahvaltıya gideceğimi ve döndüğümde ona haber vereceğimi belirtmiştim, akşam bize geldiğinde her şeyi konuşabilirdik... Verdiğim kararla daha fazla zaman kaybetmemek adına hızlı hareketlerle banyoya girmiş ihtiyaçlarımı giderdikten sonra giyinmek için odama geri dönmüştüm. Siyah dar bir kotun üzerine askılı V yaka dantel detaylı üst giydiğimde, gece duştan sonra kurutmadığım hafif kabarmış birbirine karışan saçlarımı tarayarak evcilleştirdim. Sıfır makyajla gitmeyi tercih etmediğimden dolayı makyaj masama aynanın karşısına geçtim, yüzüme ince yapılı satin bitişli fondöten ve şeftali tonunda allık uyguladıktan sonra hazırdım.

Odamdan çıkıp aşağıya indiğimde annemin evde olmadığını öğrenmek işime gelmişti, yan komşuma kahvaltıya gittiğimi duyması biraz abes kaçabilir ve tepki almama neden olabilirdi. Spor ayakkabılarımı giydikten sonra evden çıktığımda hızlı adımlarla demir kapıya ilerlemiş yolu uzatma gereğinde bulunmadan bahçenin ortasından Mercan'ın bahçesine geçiş yapmıştım, koşar adımlarla ilerlerken heyecanıma mani olamıyordum.

Kapıyı tereddüt etmeden çaldığımda kapının önünde bekliyormuşcasına saniyesinde açmıştı. Beni gördüğüne inanamayan bakışlarıyla karşılaştığımda tüm direncimi kaybetmiş omuzlarımı salmıştım, beklemiyor muydu? Ama bekleyeceğini söylemişti?

" Hoşgeldin, geçsene içeri? " Kendi içimde boğuşurken nefes nefese konuşmuştu, kapının önünden çekildiğinde geçmem için elini kaldırıp işaret etti. Gülümseyerek başımla onayladığımda eğdiğim başımı kaldırmadan utancımla içeriye girdim, ardımdan kapı kapandığında gürültüyle yutkundum. Pişmanlık gün yüzüne çıkmış boğazımı sarmıştı, evimde oturup akşamı etmek şimdi daha cazip geliyordu kulağa ama iş işten geçmişti.

" Bu taraftan lütfen, " diyerek önüme geçip yol gösterdiğinde benden önce giden adımlarını takip ettim sesimi çıkarmadan, mutfağa girdiğimizde hazırlanılmış masayla karşılaşmam bir nebze de olsa içimi rahatlatmış kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Açılmış servislere dokunulmadığını fark ettiğimde henüz kahvaltı yapmadığını görmek düşüncelerimdeki haklılık payımı onaylamıştı, bu saate kadar gerçekten beklemişti.

" Dün gece cevap vermeden gittiğinde geleceğini pek düşünmemiştim, yine de kahvaltıyı hazırlayıp bekledim. Saat geçtikçe gelmeyeceğine emin olmuştum, bu nedenle kapıdaki ifadem için kusura bakma lütfen seni görünce şaşırdım. " Uzun soluklu açıklaması bittiğinde kapıdan  girerken üzerime giyindiğim rahatsızlık hissi kendini yerden yere vurmuş küçülerek yok olmuştu.

Gülümseyerek başımı iki yana salladım. " Sorun değil, haklısın tabii biraz geç kaldım kahvaltı davetine asıl sen kusuruma bakma uykuyu fazla kaçırdığımı uyanınca fark edebildim. Bekleyeceğini söylediğinden ötürü bu saatte de olsa geldim, görüyorum ki kahvaltı yapmamışsın?" Masayı işaret ederek konuşmamı bitirdiğimde başını eğerek gülümsedi, onayladığında ona gülümsemeyle eşlik ettim.

" O zaman daha fazla bekletmeyelim istersen masayı, sen de acıkmış olmalısın? " Sandalyesini çektiği sırada kaşlarını kaldırarak tekrar bana doğru döndü. " Aslında pancakeler soğumuştur, dilersen hemen tekrar yapabilirim? "

Bu tavrına ve düşüncesine karşılık sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdiğimde mahcup bir ifadeyle yanıtladım. " İnanın hiç gerek yok, lütfen daha fazla zahmet etmeyin. "

Emin olamayan bakışları masada ve benim üzerimde bir süre mekik dokusa da kararlı bir ifadeyle sandalyeyi çekip oturmam onun da kabul etmesine neden olmuş ve karşıma oturmuştu. Masada yok yoktu, bir erkeğe göre böylesine hem görsel güzelliğiyle göze hitap eden hem de çeşitliliğiyle mideye hitap eden bir masayı hazırlamak takdire şayandı. Mercan, tanıdıkça gözümde daha da özelliklerle donanıyordu.

" Kahve ya da çay, ne istersin? " Ne yapacağını bilemeyen heyecanlı ve eli ayağına dolaşan hareketleriyle kıkırdadım, ilk defa misafir ağırlayan biri gibiydi. " Çay alabilirim. " Dudaklarımdan silinmeyen bir gülümsemeyle onu izlediğimde iki bardak çayla masaya tekrar dönmüştü, bir bardağı eğilerek önüme bıraktığında hissettirdiği yakınlıkla gerilemiştim. Bir kemiğimin daha kırılması bir fersah uzaklığındayken buna izin veremezdim, yakınlıktan kaçınmalıydım.

" Afiyet olsun, " diyerek yerine oturduğunda teşekkür ederek tabağıma çok yiyen bir insan görüntüsü vermemek adına birkaç dilim salata, domates ve pancake aldım. Mercan ise benim aksime tabağını omlet, kızartmalar ve böreklerle doldurmuş, hızlıca çiğnemeyi uzatmadan ağzında yuvarlıyordu.  Kıtlıktan çıkmış gibiydi ve bu halinden kendime suçluluk payı çıkarmam gerektiğini biliyordum.

" Boğulacaksın. " Kıkırdayarak uyardığımda çilek reçelini sürdüğü pancakeini keserken eli hareketsiz kaldı, o sırada iki saniye önce ağzına attığı böreği çiğnemekten geri kalmadı. Önce bana bakıp sonra bakışlarını tabağına doğru indirdiğinde utanmasını beklemiyordum, yanaklarında hafif bir pembelik belli belirsiz baş gösterdiğinde dudaklarını dişleyip güldü. " Bu kadar acıktığımı açıkçası ben de fark etmemiştim. "

Güldüğümde gülümsemesi genişledi, başımı iki yana salladım. Ne ara bu kadar samimi olmuştuk birkaç gün öncesine kadar teklifli konuşan yan komşum Mercan Aren'le farkına varamamıştım, çok çabuk gelişen hayatımdaki yeniliklere yetişemiyordım ama Mercan'la gelen yeniliklerden şikayetçi olan bir yanım yoktu üstelik teklifli konuşmalarından son derece müzdaripken böyle senli benli rahat diyaloglar içerisinde bulunmak daha iyi gelmişti.

Kahvaltı ufak tefek konuşmalarla geçtiğinde inanılmaz zevk almış ve yediklerimden ziyade sıcak kahvaltı masasıyla ruhum toklukla kalkmıştı masadan. " Ellerine sağlık, her şey çok güzeldi. " Elimdeki çatalı bıraktığımda sandalyede arkama yaslandım, gerçekten her şeyi çok güzel yapmıştı. Eli lezzetli ve becerikli bir adam olduğu su götürülmez bir gerçekti.

" Afiyet olsun, pek bir şey yediğin söylenemez ama sanırım cidden her şey güzeldi! " Kendini öven tavrı egoistlikten çok çok uzaktı, egoistlik olarak algılanabilirse de bu onun hakkıydı; yerinde ve dozunda olan egoistlik göze batmamalıydı. Ona katıldığımı belirten baş hareketiyle gülümsediğimde ayaklanarak masayı toplamaya girişmişti, yardım ederek kısa sürede masa toplandığında bu kez kahve yapmaya başlamıştı.

Mutfak tezgahının önündeki yüksek sandalyelerden birine oturduğumda tezgahın üzerine bıraktığımız bulaşıkları yardım teklifimi kesin bir dille reddederek bulaşık makinasına yerleştirmişti. Hızlıydı ve eli bu işe yatkındı, birkaç dakikada her şeyi hallettiğinde kahve makinasında hazır olmuş kahveyi iki fincana doldurdu. Kahve için teşekkür ederken karşımda tezgaha dirseklerini dayayarak kahvesini içen bu adamı yalnızlıkla baş başa bırakan kadını sorgulamaktan geri kalamıyordum. Evet biliyordum, kimsenin hayatına ne karışabilirdim ne de burnumu sokup kurcalayabilirdim ama içimde kendini didik didik yiyen sorularu susturamıyor bir cevap aramaktan kaçamıyordum.

Beni ilgilendirmeyen konuları düşünmeyi acilen bırakmalıydım!

" Dün gece, " Mercan'ın dudaklarının aralandığını gördüğümde algılarımı açarak ona dikkat kesilmiştim, tane tane konuşuyor nefes alma işini sanki bilerek uzatıyordu. Amacı beni ölçüp tartmak, vereceğim cevaplardan çok tepkilerimden aydınlanmak istiyor gibiydi. " Senin için mutlu sonlanacak gibi görünüyordu. " Yargılayan bakışları bir an olsun gözlerimden çekilmediği gibi titreyen kirpikleri bağdaşıklık yaparak titrememe neden oluyordu.

Neden böyle bakıyordu? Suçlayıcı, kınayıcı ve tatmin olmayan bakışlarının nedeni neydi? Anlamıyordum, o beni tek bir bakışla anlayabiliyorken ben onu satırlarca anlatsa dahi anlayamıyordum.

" Bunu sana düşündüren neydi? " Ilımlı olmaya çalıştığım ses tonumla onu rahatsız etmeyi amaçlamıştım, umursuz olağan konuşmalarım karşımdaki insanı susturma özelliğine sahipti. Düşünen ifadesi gölgelendiğinde avuçlarının arasında sardığı fincanı dudaklarına yöneltti, sıcaklığından etkilenmeden içtiğinde diliyle dudaklarını temizlemişti.

" Bilemedim, " diyerek omuzlarını silktiğinde fincanı tezgahın üzerine bıraktı, parmağını fincanın kulbunda gezdirirken tek kaşı itinayla havalanarak bakışlarını çevirdi. " Eski nişanlın ile beraber olduğun için olabilir, giderken mutlu ve özenilmiş şıklıkta görünüyordun? "

" Mezuniyet balom için hazırlanmıştım. " Kendimi savunma moduna almıştım, Aden için hazırlandığımı düşünmesi kötü hissettirmişti. Dün akşam ki tavrının nedenini anlamış gibiydim, arabanın içinden ikimizi izlemesi bu yüzdendi. Aden ile yeniden barıştığımızı düşünmüştü ve bu düşüncesi hala daha geçerliydi. Aksini iddaa ediyordum fakat bunu ispatlayabilmek onun gözünde çok zordu, gördükleri daha kanıtlayıcıydı.

Kim olsa aynısını düşünürdü!

Aklım benimle oynarken sakinleşmeye çalıştım, nefeslerim istemsizce hızlanmıştı. Karşısında elim ayağım birbirine dolanabileceğim son kişiydi. Kaşları bilmişlikle havalandı, rahat tavrının altında başka duygular yatıyordu ama gizlemesini çok iyi biliyordu. " Kavalyen olarak Aden'i seçtin? " İnanamazcasına konuştuğunda bu durumdan irrite olmuş hali vardı, kendi çapında hesap sorma dünyası kurmuştu ve uyguluyordu.

Onu mu seçmeliydim?

" Bir nedeni vardı, " diyerek işin içinden sıyrılmak istediğimde buna izin vermedi.

" Elbette vardır, yoksa neden seni öldürme teşebbüsünde bulunan bir adamla baloya gidersin ki? " Ağzımdan laf alma çabası devam ediyordu, nedenini direkt sormak yerine kelimeleriyle oyun çeviriyordu. Başımla onayladım, konuşarak onun karşısında çırılçıplak kalmak istemiyordum her şeyimi öğrenebilirdi lakin bu felakete neden olabilirdi bazı şeyleri bilmemesi onun adına en iyisiydi.

" Sonrasında ne oldu? Sana ne yaptı da o halde eve döndün? " Cevabını alamadığı soruyu kapatmak isteyen tavrı gözümden kaçmamıştı, konunun daha derinlerine önemli noktalarına parmak basıyordu. Beni merak etmesi, öğrenmek istemesi zihnimde gariplikle karşılanıyordu.

" Aynı Aden desem sorunun cevabını almış olur musun? " Tam olarak açıklama beklentisi içinde olduğunun farkındaydım, ona Aden'in cümlelerini yeniden hatırlayarak nakletmekten kaçınmaktan geri kalmadım. " Olmam, " dedi daha fazlasını duymak istediğini belirterek, çok saf bir durumun içerisinde olmadığımın bu kadar anlaşılması canımı sıkmıştı.

" Beni kimseyle paylaşmama derdinde, yeniden onunla olmamı teklif etti ve reddettiğimde ondan uzakta yaşamamı emretti. " İstediği cevabı verme kararında fütursuzca mırıldandım. " Sanırım canımı seviyorsam, ondan ve bilhassa benim için hazırladığı ölümden kaçmalıyım. "

" Seni öldürebileceğine inanıyor musun? " Sesi yüksek çıkmıştı, bu kadar sinirlenmesini beklemiyordum. " Ondan korkmanı ben söyledim, ama ölümden asla korkma! " Keskin bir dille uyarısı titrememe neden olmuştu, kararan gözleri gözlerimi deldiğinde bakışlarını ani hareketle önüne eğdi. " Seni koruyacağıma emin olabilirsin İkra, ona boyun eğme sakın. Ağabeylerine hatta anne ve babana haber vermeni bu durumu açıklamanı söylemiştim görüyorum ki hala tek başına olmakta kararlısın? "

" Annemin yanımda olacağını düşünmüyorum, babamın öğrenmesi pek iyi olmayacaktır ve ağabeylerim bunu duyarsa Aden'in yaşama ihtimali sıfırlanacaktır! Sen olsaydın bunları göze alır mıydın? " Soru dolu bakışlarım ona teyit etmediğinde kelimelerimin ona işlediği söylenemezdi.

" Uçurumdan itilmek üzeresin ve sen seni itenin düşmemesini düşünüyor haldesin! Bu sence ne kadar doğru? " Sorduğu soruyla beynim tepe taklak olmuştu, söylediklerinde haklıydı evet ama anlamadığı bir şey vardı; ben kimsenin buna Aden bile dahil benim yüzümden ölmesine izin veremezdim.

" Birinin benim yüzümden ölmesi daha mı doğru? " Hızımı alamadan yükseldiğimde bir anlığına bakışları durulmuştu, omuzları düştü; onu kırdığımdan haberdar değildim ama bazı suçluluk hissettiği noktalara ayak bastığımı anlamakta zorlanmamıştım. Toparlanarak eski ifadesine büründü. " Ortada biri ölecekse bu katil ruhlu insan olmalı İkra, ama ben şu an ölümden bahsetmiyorum. Demir ve Bulut'u yatıştırmak senin elinde, sadece senin yanında durmalarının gerektiğini anlatmak istiyorum. Aden seni yalnız ve kolay maktul olarak görmemeli, anlıyor musun? "

Sözleri ilmek ilmek işlenirken beynimde başımı salladım, beni korumaya çalışan yardım eli uzatan adamı anlayışla karşılıyordum. Söylediklerinde haklıydı, ailemin tüm fertlerine açıklamasam da Demir ve Bulut'la konuşmalıydım onların beni Aden'e karşı korumasına ihtiyacım vardı. Burnumu dik tutmam benim için çare değildi.

" Anlıyorum, dediklerinde haklısın onlarla konuşacağım. " Emin olmak istercesine baktığında gözlerimi uzun süre kapalı tuttum, içinde olduğum durum o kadar ağlanılasıydı ki içimde bir omuz bulup günlerce ağlamak isteği doğuruyordu.

" Güçlü dur İkra, güçlü durmak seni hayatta hep bir nefes daha ileriye götürecek bunu aklından çıkarma! " Ders veren edada söylendiğinde bu kez ona sorgulayarak bakan bendim, hep benden konuşuyorduk hiç kendine bakmıyordu. " Aklımdan çıkarmayacağım! " demekle yetindim.

Sessiz kaldığında bu konunun kapanmasına sevinmiştim, içimi karartıyordu. Elimden gelse Aden'i hayatımda hiç var olmamış, film şeridimde hiç yer almamış gibi yaşamaya devam ederdim lakin buna izin verilmiyordu. Aden hayatımdan çıkmak, yok olmak yerine beni yok etmeyi tercih ediyordu. Bu çok saçmaydı, o hasta olmalıydı. Bir insan neden bir insanı ondan başka kimseyle olmaması için öldürmeyi tercih ederdi ki? Bu nasıl bir düşünce, zihniyetti? Böyle düşünen insanların nesli tükenmeliydi, bu dünyadan silinmelilerdi!

" Kahven soğuyor İkra? " Mercan'ın sesini duyduğumda bakışlarımı kahve fincanıma çevirdim, içmeyi unuttuğumu yeni hatırlıyordum. Mahcup bir gülümsemeyle fincanı dudaklarıma götürdüğümde soğumuş olan kahveden bir kaç yudum aldım, soğuduğundan dolayı tadı değişmişti yüzümü buruşturmama mani olamadığımda kıkırtısı kulaklarımı doldurdu. " Devam etmek zorunda değilsin İkra, yenisini yapabilirim? " Olumsuzca başımı iki yana salladım, yeterince benim için zahmete girmişti. " Sorun değil, ben soğuk kahveyi daha çok severim. " Yalan! İnandı mı? Tabii ki hayır, çocuk yok karşımda!

" Sen anlatsana biraz? " Yüz ifadesi değiştiğinde gerilemeden edemedim, bunu kim olarak istemiştim? O benim yan komşumdu, samimiyete dönen yakınlığımız onun bana kendini açacağı anlamına gelmiyordu. Ama o benim hakkımda bilgi sahibiydi? Ben kendimi ona açmışken, uzattığı elini kabul edip tutmuşken onunda bana aynı yaklaşımda bulunması gerekmiyor muydu?

" Ne anlatmamı istiyorsun İkra? " Doğal bir gülümsemeyle konuştuğunda kendi kendime hallenerek çelişkiler içerisindeki kavgama son verdim, sanırım düşündüğümün aksine bana karşı dışa dönük biri değildi. " Bilemedim, " derken tıpkı az önce onun yaptığı gibi omuzlarımı silktim. " Beni bu kadar düşünürken güçlü olmamı söylerken sen neden hayata karşı güçsüz duruyorsun, bunu merak ediyorum? " Fincanda kalan kahveyi bir yudumda bitirdim, tezgaha geri bıraktım. Cevabını delicesine bir merakla bekliyordum, belki açık konuşmayacaktı kaçmayı tercih edecekti bilmiyordum ama susmasını istemiyordum.

" İçimdeki tüm acılarım ve yaslarımla beraber belki seni yaşatmak için gönderildim, nereden bilebiliriz İkra? " Yumuşak tonu boğazımı gıcıklatırken sözleri soğuk duş etkisi yaratmıştı, algılarım kapanmıştı hiçbir şeyi anlamıyordum. O devam etti. " Ben güçlüyüm İkra, benim yaşadıklarımı bir insanın daha yaşamasına izin vermeyecek kadar güçlüyüm. Sen karşı duramazsın, bedenin acının karşısında duramayacak kadar ürkek bu kilometrelerce öteden hissediliyor farkında değilsin. "

Uzun soluklu açıklamasından ne anlamam gerekiyordu, bilmiyordum. Anlamsızlıklar içerisinde ona bakmaya devam ettiğimde gülümsedi, dudaklarının kıvrımlarında bu kez acıya şahit olabilmiştim; bu kez dediği gibi tüm yasıyla karşımdaydı. " Aklın karıştı değil mi? " Başımla onayladım, dilimi yutmuş gibiydim. Sorduğum sorunun böyle derin bir cevapla yanıtlanacağını tahmin edememiştim. " Boşver İkra, ben anlaşılabilir bir adam değilim aklını sorgulama. " Bir kez daha başımla onayladım onu, kelimelerine itaat etme dürtüsü nereden gelmişti hiç bilmiyordum.

" Kim tarafından gönderildin? " Aslında tek ilgilendiğim, merak ettiğim cevap buydu o kadar konuşmasının içinde beni soyutlayan bu soruydu. Onu kim göndermiş olabilirdi ki, beni daha öncesinde tanıdığını sanmıyordum evlenip taşındığı bu eve Hezaren ile gelmişti ben onun için piyangodan çıkmıştım; bela gibi!

" Kim bilir, Tanrı bir araya getirdi belki ikimizi? Kimse kimsenin hayatına boş yere uğramaz değil mi İkra, sen benim dersim dahası sınavımsın bunu zamanla göreceğiz? Sorgulamayalım, her şey olması gerektiği gibi oluyor şu anda bazen kaderin yolumuzu çizmesine izin vermeliyiz sen de izin ver! "

Öylece ona bakıyordum, kelimelerini özenle seçtiği o kadar belliydi ki bazı şeyler için beni inandırmak istediği açıktı. Kader... İkimizi neden bir araya getirmek isteyebilirdi ki? Biz birbirimizin hayatına hangi neden doğrultusunda uğramıştık? Bu misafirlik ne kadar sürecekti? Ne zaman birbirimizin hayatından gidecektik? Sonucunda ne gibi dersler alacaktık?

Ve birbirini tırmalayan düzinelerce sorular dönüp dolaşıyordu zihnimde, aklımın en ücra köşelerinde çığlıklar sorularımı yanıtlar gibiydi; çığlıkları susturamadıkça nefesim kesiliyordu.

" Gitmeliyim, arkadaşım Hare gelecekti beni evde bulamazsa gidebilir. "

Oradan, onun yanından, evinden gitmek için aklıma ilk gelen bahaneyi atmıştım ortaya. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi, ne söyleyeceğimi bilemez halde daha fazla onun karşısında duramayacağımı hissettiğimde onun cevap vermesini beklemeden sandalyeden kalkmış hızlı adımlarla mutfak kapısına ilerlemiştim. Arkamdan gelmesini istemiyordum, geldi. Dış kapıyı açtığımda adımlarımı durdurdum, öylece gitmem saygısız bir hareket olacaktı.

" Teşekkür ederim, güzel bir kahvaltıydı. " Başımı ona çevirmeden konuştuğumda kapının kolunu tuttu, yanımda ve yakınımdaydı; soluklarım hızlanıyordu. " Ben teşekkür ederim geldiğin için, güzel bir sohbetti. " Tek düze yanıtladığında başımı eğdim selam vermek anlamında, nasıl veda edeceğimi çözememiştim. Sessiz kalmayı tercih edip kapıdan çıktım.

" Görüşmek üzere, " diye mırıldandı ardımdan, dönüp onu cevaplamadım. Görüşeceğimiz kesindi, bir kere yollarımız kesişmişti. Beni asıl irrite eden, ondan kaçmaya zorlayan bu yolların asla ayrılmayacağının çığlığını atan aklımdı. Midem bu çığlığa gülümsemişti, kalbim ise tökezlemişti, beynim çoktan bu çığlıkla donanmıştı, bedenim titriyor ve terliyordu. Dilimden dökülenler kaderin ağlarını örmeye yönelik ilk adımını atmıştı.

Görüşmek üzere Mercan.

///

Bölüm sonu! Hikaye İkra ve Mercan ikilisine ağırlık bastığında bölüm daha uzun sürüyor ve ben yazdıkça daha fazla yazıyorum. Nihayetinde bu bölüm de böyle bitti. Beğendiniz mi? Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen😊

Hikayenin gidişatı, karakterler ve kurgu hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum benimle paylaşır mısınız?

Yeni bölümde görüşmek üzere hoşçakalın!

Continue Reading

You'll Also Like

748K 31.1K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
1.8M 79.8K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
696K 13.9K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
5.6K 1.4K 16
Çocukken yaşadığı felaket ile İstanbulu yıllar önce terk eden Meleğ'in hayatı , yağmurdan korunmak için girdiği yıkık dökük bina da Adı bile korkm...