İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

34. Bölüm

1.2K 100 19
By MrsAuthor_99

Bölüm şarkısı: Zayn-Dusk Till Dawn ft. Sia

İyi okumalar 💜

Göğüs kafesimde devasa bir ağırlık hissediyordum. Sanki, tonlarca ağırlıktaki bir kayayı taşımak zorunda gibiydim. Her geçen saniye, kaya daha da ağırlaşıyordu ve vücudum pes etmek üzereydi.

Çok kısa bir süre sonra bu ağırlığın altında ezilecektim.

Alex'i orada tek başına bırakıp geldiğim için pişmanlık duyuyordum. Bayılıp bayılmamak arasında gidip gelirken yapılması gereken en doğru şey bu gibi görünmüştü.

Ancak kendime gelip düşündüğümden beri, pişmanlık hissi vücudumu saydam bir örtü gibi sarıyordu.

Birkaç saattir yemek masasının en ucunda oturuyor, önümdeki küçük şişeyi izliyordum. Yan tarafımda açık onlarca büyü kitabı vardı. Anastasia eve geri döndüğümüz andan beri iksiri çözümlemeyi kafasına koymuştu.

Onu uyumaya ikna etmek için saatlerce dil dökmem gerekmişti. Teo ise, bizi geri getirir getirmez tek kelime etmeden evden ayrılmıştı. Onu bulup özür dilemem gerekiyordu.

Bize ihanet ettiğini düşünüp ona ağır şeyler söylediğim için suçlu hissediyordum. Bu duygu, pişmanlıkla birleşince kalbimin alev alev yanmasına sebep oluyordu.

Odanın diğer ucunda, tüm salonu tek başına aydınlatmaya çalışan küçük bir mum vardı. Ancak yaydığı ışık yalnızca onu aydınlatmaya yetiyordu. Eğer pencereden giren Ay ışığı olmasaydı ev, dipsiz bir kuyu kadar karanlık olurdu.

Bakışlarımı karşıya çevirerek baştan sona camla kaplı duvardan dışarısını izlemeye başladım. Ağaçların yaprakları usul usul sallanıyor, kulağıma kurt ulumaları ulaşıyordu.

Dolunay devasa bir ampul gibi etrafı aydınlatıyor, salondaki eşyaların korkutucu gölgelere sahip olmasını sağlıyordu. Derin bir nefes aldım. Eve ulaştığımdan beri kaç bardak kan içtiğim konusunda fikrim yoktu.

Her bardağın bitişinde bedenim daha fazlası için kıvranıyordu ve ben de buna itiraz etmiyordum.

Yavaş hareketlerle oturduğum yerden kalktım. Onlarca kez Alex'i bıraktığım yere dönmeyi düşünmüş, onlarca kez bu fikirden vazgeçmiştim. Çünkü -ölümlü olduğu düşünülürse- Anastasia'yı burada tek başına bırakmak iyi bir fikir olmazdı.

Kardeşim ve sevdiğim adam arasında kalmaksa berbat bir ikilemdi.

Adımlarımı merdivenlere yönelttiğimde duyduğum sesle duraksadım. Bu, bir kurt ulumasıydı. Ancak o kadar yakından geliyordu ki neredeyse evin içinde gibiydi. Kalp atışlarım hızlanmaya başlarken dikkatimi yukarıya verdim.

Anastasia'nın uyuduğundan emin olduğumda salona geri dönüp pencereye yaklaştım ve gözlerimin görebildiği son noktaya kadar bahçeyi taradım. Vahşi bir hayvanın nefes alışını duyuyor gibiydim ancak hareket eden bir şey görmediğim için emin olamıyordum.

Hızlı adımlarla kapıya ulaşıp dışarı çıktım. Gecenin serinliği, üzerimdeki mor elbiseden açık kalan yerlerime çarparken temkinli birkaç adım attım. Bahçenin ön tarafında Alex'in arabası dışında hiçbir şey görülmüyordu.

Adımlarımı yan tarafa yönlendirdim. Dolunay ağaçların arasında bir görünüp bir kayboluyordu. Gözlerimle ormanın içini tararken onu gördüm. Ay ışığının altında parlamaya başlayan gözlerine karşın bedeninin büyük bir kısmı ormanın karanlığıyla bütünleşmişti.

Yine de, en az benimkiler kadar keskin dişlerini rahatlıkla görebiliyordum.

Birkaç adım gerileyip evin soğuk duvarına yaslandım. Korkunun, vücudumu ele geçirmek üzere olduğunu hissediyordum. Parmaklarım duvarın pütürlü yüzeyine sürtünürken kurt, bana yaklaşmayı sürdürüyordu.

Nihayet, ağaçların arasından çıkmayı başardığında onu tamamen görebildim. Ancak bu, sıradan bir kurt değildi. Büyüklüğü normal bir kurdun birkaç katı gibi görünüyordu.

Tüyleri de normal bir kurda göre fazla mattı. O anda onu niçin daha erken fark edemediğimi anladım. Bu, Vera'nın iksirini içen kurtlardan biri olmalıydı. Göz bebeklerim ağaçların arasında dolaşırken onlardan daha kaç tane olabileceğini düşünüyordum.

Parmaklarımı uzatıp evin duvarına yaslı halde duran küreğin sapını yakaladım. Bu sırada kurt, birkaç adım daha atarak aramızdaki mesafeyi azalttı. Hemen ardından başını gökyüzüne doğru kaldırıp kulak çınlatıcı bir ulumayla gecenin sessizliğini böldü.

Bu uluma, "Onu buldum, gelin de işini bitirelim!" anlamına geliyordu. Birazdan burasının kalabalıklaşacağından emindim. Yutkunup derin bir nefes aldım. Onunla nasıl başa çıkacaktım?

Peki ya, diğerleriyle?

Dilimi kuruyan dudaklarımın üzerinde gezdirip parmaklarımı küreğin sapına daha sıkı sardım ve bir kılıç tutuyor gibi küreği ona doğrulttum. Onu öldürmek için kalbini çıkarmam gerekiyordu ancak bu kadar kalın bir kürke sahipken bunu yapabileceğimi sanmıyordum.

Kurt, jilet kadar keskin dişlerini gösterip üzerime atıldığında küreği sağa sola savurdum. Ona isabet ettirmeyi umuyordum ancak başaramamıştım. Kurt, dişlerini bileğime geçirip beni bahçenin diğer köşesine fırlattığında acıyla inledim.

Bileğimdeki sızıya akan kanım eşlik ederken toparlandım. Üzerimdeki elbisenin eteklerini çekiştirerek ayağa kalktım ve evin girişine kaçamak bir bakış attım. İstediğim en son şey Anastasia'nın da bu olaya dahil olmasıydı.

Darbenin etkisiyle küreği bırakmak zorunda kalmıştım ve benden oldukça uzak oluşuna bakılırsa onu almam imkansızdı. Elimdeki tek silah, sivri dişlerim gibi görünüyordu. Kurt, yeniden üzerime atılıp sırtımın toprakla buluşmasını sağladığında tüm gücümle onu itmeye çalıştım.

Dişlerini boynuma geçirmeye çalıştığında başımı diğer tarafa çevirerek toprağı ısırmasını sağladım ve hemen ardından dişlerimi boynuna geçirdim. Kurt, acı dolu bir iniltiyle dişlerini topraktan çıkardı ve başını silkeleyerek benden kurtulmayı başardı.

Kan, boğazımı yakıp geçerken ağaçlardan birinin altına savruldum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Her yerim kan içinde kalmıştı. Ormanın içinden diğer kurtların ulumalarını duyabiliyordum. Sesler yavaş yavaş yaklaşıyordu.

Kurt, yavaş adımlarla bana yaklaşıp dişlerini bacağıma geçirdi ve beni bahçenin ortasına doğru sürükledi. Şimdi Ay ışığı üzerime vuruyor, bacağımdaki kan capcanlı bir şekilde görünüyordu.

Son bir hamleyle kalkmaya yeltendiğim sırada kurt, gövdemi büyük bir güçle bastırarak yerde kalmamı sağladı. Şimdi, dilimin üstünde kendi kanımın da metalik tadını alıyordum.

Kurt, Ay ışığıyla parlayan dişlerini bir kez daha gösterip az önce yapmaya çalıştığı şeyi yeniden denedi ve boynuma yöneldi. Gözlerimi sıkıca kapatarak gelecek darbeyi bekledim. Ancak hissettiğim tek şey, üzerimdeki ağırlığın gitmesi oldu.

Hızla gözlerimi açtığımda kurdun ormanın girişindeki ağaçlardan birine fırladığını gördüm. Siyah tüyleri karanlıkla bütünleşmiş gibiydi. Birer yıldız gibi parlayan gözleri olmasa orada olduğundan şüphe ederdim.

Buna sebep olan şeyi görmek için hızla doğruldum ve etrafıma bakındım. Bacaklarımda halen hafif bir yanma hissediyordum. Bu sırada, verandaya çıkan merdivenlerin önünde onu gördüm.

Alex. Geri dönmüştü.

"Alex!"

Heyecanlı sesim bahçede yankılandığında Alex, Ay ışığıyla parlayan kırmızı gözlerini kısa bir anlığına bana çevirdi. Gözlerindeki öfkeye karşılık oldukça yorgun görünüyordu. Bu sırada kurt kendini toparlayıp ürkütücü bir ses çıkararak ona doğru atıldı.

Ancak Alex parmaklarını kurdun kürküne daldırdı ve tek hamlede kalbini söktü. Kurt, acı dolu bir iniltiyle yere yığıldı. Alex kalbi, kurdun simsiyah kürkünün üzerine bıraktığında kürkün bir kısmı kırmızıya boyanmıştı.

Bu sırada koşarak Alex'in yanına ulaştım. Kollarımı ona sardığımda bana karşılık vermedi. Ben de bundan korkuyordum.

Kalbim yeniden suçluluk duygusuyla dolarken ondan uzaklaştım. Alex birkaç adım gerileyip ilk merdivene oturdu. Bayılmamak için büyük bir çaba harcıyor gibi görünüyordu.

Elbiseme dikkat etmeksizin yanına oturdum ve gözlerimi ona diktim. Bana bakmamak konusunda kararlı görünüyordu. Gözlerimi kaçırarak bakışlarımı yeniden ağaçların arasına çevirdim.

Şimdiden, sayamadığım kadar göz görüyordum.

Bunu yaptığım için kızabileceğini bilsem de yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Bir şekilde onunla konuşmam gerekiyordu. Alex kısa bir anlığına göz kapaklarını birbirine bastırdı.

"Kan içmen gerekiyor." diye mırıldandım. Buna gerçekten ihtiyacı vardı. Aksi halde birkaç dakika içinde bayılması kaçınılmazdı. Sesim ona ulaştığında Alex göz kapaklarını araladı ancak hiçbir şey söylemedi.

Dişlerimi bileğime geçirdim. Çok hafif bir yanma hissi eşliğinde kanım cildimin üzerine çıktı. Bileğimi ona uzattığımda Alex kaşlarını çatıp bakışlarını bana çevirdi.

Ona cesaret vermek ister gibi başımı salladım. Alex kısa bir duraksamanın ardından dudaklarını bileğime bastırdı. Bacaklarıma değen mermerin soğukluğu, dudaklarının sıcaklığıyla birleşince ürperdiğimi hissettim.

Alex dudaklarını çektiğinde hücrelerim, açtığım iki küçük kesiği hızla onardı. "Sadakate çok önem veririm Alexandra." Sesini duyunca bakışlarımı Ay ışığının aydınlattığı yüzüne çevirdim. Gözlerindeki kırmızı yerini yeniden yeşile bırakmıştı.

"Beni orada tek başıma bırakarak bunu zedeledin." Duymak istemeyeceğim şeyler söylemiş olsada en azından benimle konuşmuştu. Bu, kesinlikle hiç yoktan iyiydi.

Göz kapaklarımı birbirine bastırıp başımı eğdim. Yeterince suçlu hissederken ondan böyle bir şey duymuş olmak bunu daha da kötü hale getiriyordu.

Oturduğum yerden kalkıp onun da kalkmasına yardım ettim. Burada daha fazla duramazdık. Aksi halde avlanmamız kaçınılmazdı.

Alex hiçbir şey söylemeden onu yönlendirmeme izin verdi. Önce, yavaş bir şekilde verandaya çıkan merdivenleri tırmandık. Sonra, içeri girip üst kata çıkan merdivenlere yöneldik.

Bu sırada Anastasia'nın sesi duraksamama neden oldu. "Kurtlar neden bize saldırıyor?" Kardeşim, pencerenin kenarından uzaklaşıp bize doğru birkaç adım attığında derin bir nefes aldım.

Burada durup ona uzun uzun açıklama yapmak isterdim ancak Alex halen bayılmanın eşiğinde olduğu için bu, imkansızdı.

Bu yüzden yalnızca "Vera'nın işi." diyebildim. Kardeşim gözlerini kocaman açıp "Evin etrafına koruma büyüsü yapacağım." diye mırıldandı. Ona herhangi bir itirazda bulunmadım. Sürünün devamı bize saldırmak için gelirken buna hayır diyeceğimi sanmıyordum.

Anastasia'yı salonda bırakıp merdivenleri oldukça yavaş bir biçimde tırmandık. Nihayet, Alex'in odasına ulaştığımızda yatağına yerleşmesine yardım edip gözlerimi ona diktim. Bacaklarımda halen hafif bir sızı hissediyordum ancak bu, umursayacağım son şey bile değildi.

Kurt ulumaları kulaklarıma ulaşmaya devam ederken yatağın ucuna oturdum. Alex hafifçe gözlerini aralamasaydı bayılmış olduğunu düşünürdüm. Bayılmadığını görünce derin bir nefes alıp gergin omuzlarımı düşürdüm.

Hemen ardından bacaklarımı harekete geçirdim ve pencerenin yanına ulaştım. Üst katta olduğumuz için ormanın büyük bir kısmını rahatlıkla görebiliyordum. Ağaçların arasında, birer yıldız gibi parlayan onlarca göz vardı.

Ve tek umudum, Anastasia'nın yapacağı büyünün onları engellemeye yetmesiydi.

Yeniden Alex'e doğru döndüğümde bana bakmıyordu. Kanımın, onu toparlamaya yetmeyeceğini biliyordum. Çok daha fazlasına ihtiyacı vardı ancak onu burada tek başına bırakmak istemiyordum.

Çünkü bu hatayı bir kez yapmıştım.

Pencereden uzaklaşıp yeniden onun yanına döndüm. Çenesindeki sakalların bir kısmı kırmızıya boyanmıştı. Yüksek ihtimalle buna sebep olan, benim kanımdı.

Parmaklarımı, Ay ışığının parlattığı saçlarının arasında dolaştırdım. "Sanırım biraz uyusan iyi olur."

Alex, itiraz etmeden başını yastığına gömdü ve göz kapaklarını birbirine bastırdı. Bu haliyle, küçük bir çocuğu andırıyordu. Onu ilk kez gören biri, binlerce cinayet işlemiş olabileceğini aklının ucundan geçirmezdi.

Onu uyuması için bırakıp yeniden pencerenin kenarına yöneldim. Koruma büyüsü onları engelleyemezse neler olacağını düşünmek dahi istemiyordum.

Kurtlar, evin etrafında dolanıp duruyordu. İçeri girmek için hamle yapanlar ise, evin etrafını şeffaf bir fanus gibi saran büyü tarafından dışarıda bırakılıyordu. Pencereyi aralayıp parmaklarımı boşluğa doğru uzattım. Bir kalkan görevi gören yüzey hafifçe dalgalandı ve beni engelledi.

Büyü işe yaramıştı.

Derin bir nefes alıp pencereyi kapattım ve perdeyi sonuna kadar çektim. Aşağıda bizi avlamak için fırsat kollayan kurtları daha fazla görmek istediğimi sanmıyordum.

Yatağın tam karşısındaki koltuğa oturdum. Bacaklarımdaki kan, koltuğun açık renkli kumaşında hafif bir iz bıraktı. Başımı geriye yaslayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Hemen ardından gözlerimi kapattım.

Bir yerden yuvarlanıyor gibi, başım önüme düşene dek uyuduğumdan haberim yoktu. Göz kapaklarım sert bir hareketle açıldığında Alex'i gördüm. Bunu yapamayacağını bilmesine rağmen yatağından çıkmıştı.

Beynim, sinirlerimi uyarıp bacaklarımı harekete geçirdi ve onu son anda tutmayı başardım. Kolunu belimin etrafına sarıp bakışlarını bana çevirdi. "Dinlenmen gerekiyor." diye mırıldandım. Fakat o, buna niyetli gibi görünmüyordu.

"Hepsini öldüreceğim." dedi. Sesi oldukça öfkeliydi.

Onu yeniden yatağına döndürmeyi başarıp "Bu gece değil." dedim. Sesim oldukça ciddi bir tondaydı. Alex hızlı birkaç nefes alıp başını yastığına gömdü. Eh, en azından itiraz etmemişti.

Çünkü itiraz edecek durumda değildi.

Yeniden, yatağın karşısındaki koltuğa yerleşip gözlerimi ona diktim. Nöbet tutar gibi, tüm gece bunu yapsam iyi olacaktı. Çünkü Alex, az önce yapmaya çalıştığı şeyi tekrarlayabilirdi.

Boşluğa doğru "Özür dilerim." diye mırıldandım. Bunu yapmayı uzun süredir istiyordum. Nihayet, yapabilmiş olmanın rahatlığıyla koltuğa yaslandım. Oda tamamen aydınlık olmadığı için net göremiyordum ancak Alex'in gözlerini üzerimde hissediyordum.

Araya giren uzun sessizlikten sonra konuşan o oldu. "Kendini affettirmek istiyor musun?" Bunu, normal bir ses tonuyla sormuştu.

Yaslandığım yerden doğrulup "Evet!" diye atladım. Sesim heyecan doluydu. Merakla ona bakmaya başladım. Ne söyleyeceğini bilmiyordum. Gidip kurtlarla yüzleşmemi söylerse şaşırmazdım.

Alex hafifçe gülüp sağ eliyle yatağın boş kısmına vurdu. "Buraya gel."

Bu, kesinlikle beklemediğim bir şeydi. Gözlerimi kocaman açıp ona bakmaya devam ettim. Ciddi görünüyordu. Öyle olmamalıydı, değil mi?

Tepki vermem gerektiğini biliyordum ancak vücudum kilitlenmiş gibiydi. Dudaklarımı konuşmak için aralasam da hiçbir kelime çıkmıyordu. Alex seslice gülüp elini karnının üzerine yerleştirdi.

"Korkma, bayılıp bayılmamak arasında kaldığım için bu sefer uyumakla yetineceğiz."

Cümlesi kulaklarıma ulaşıp beynimde çözümlendiğinde tuttuğum nefesimi bıraktım ve bacaklarımı harekete geçirerek ayağa kalkmayı başardım. Yavaş adımlarla yatağın ucuna ulaştığımda Alex bakışlarını bana çevirdi.

"Diğerini kendimdeyken yapmayı tercih ederim."

Kalbim göğüs kafesime hızla çarparken kıpkırmızı olduğuma yemin edebilirdim. En ufak bir ima duyduğunda kızaran kızlardan değildim ancak bu sefer işler tersine dönmüş gibi görünüyordu.

Sanırım bunun sebebi, bunu söyleyenin Alex Laurent olmasıydı.

Alex sırıtmayı bırakıp daha ciddi bir yüz ifadesine büründü. "Benimle beş dakika geçirebilmek için her şeyi yapabilecek kadınlar tanıyorum. Sana, benimle uyuma fırsatı veriyorum ve düşünüyor musun?"

Derin bir nefes aldım. Ona kanımdan verdiğim için pişmanlık duymak üzereydim. Bunu yapmamış olsaydım şimdiye çoktan bayılmış olurdu ve bu anı hiç yaşamazdık!

Nefesimi seslice verip bakışlarımı ona çevirdim ve yeşil gözleriyle karşılaştım. "İyi, tamam." Eğer kabul etmemiş olsaydım dilinden asla kurtulamazdım. Hoş, kabul ettiğim için de kurtulamayacaktım.

Alex yüzüne her zamanki gülümsemelerinden birini yerleştirip biraz kaydı ve bana yer açtı. Elbisemin açılmamasına özen göstererek bana bıraktığı boşluğa uzandım ve gözlerimi tavandan aşağıya sarkan gösterişli avizeye diktim.

Kalbimin gümbürtüsü kulaklarıma ulaşıyordu ancak sakinleşmeyi başaramıyordum. Korkarım, Alex çok az bir mesafe uzağımda olmaya devam ettikçe bunu asla başaramayacaktım.

"Bazen vampir olduğundan şüpheleniyorum." dedi Alex. Kelimeleri yüzümün sol tarafına çarpmıştı. Başımı ona doğru çevirip "Neden?" diye sordum.

Birbirine bastırdığı uzun kirpiklerini aralayıp "Kalbin." dedi. "Bir vampire göre fazla hızlı çarpıyor."

Senin yanında olduğum için.

Aklımdan geçen cümleyi ona söyleyebileceğimi sanmıyordum. Bu yüzden, farkında değilmiş gibi "Öyle mi?" diye mırıldandım.

Alex gülüp "Bu konuda çalışmamız gerek." dedi. Kaşlarımı çatıp bu sefer tüm bedenimi ona doğru çevirdim. "Hangi konuda?"

Alex beni izlemeyi sürdürürken "Kalbini yerinde tutmak konusunda." diye yanıtladı. "Böyle devam ederse onu avucumda tutmak zorunda kalacağım."

Konuşmak için dudaklarımı araladığımda Alex "Ve çok fazla konuşuyorsun." dedi. "Sanırım bu konuda da çalışmalıyız."

Dudaklarımı birbirine bastırıp kelimelerimi zihnimin derinliklerine gönderdim. Alex gözlerini kapatıp "Şimdi, uyuyalım." diye mırıldandı. Bu, bir ricadan çok emir gibi görünüyordu.

Uyuyabileceğime dair şüphelerim olsa da denemeye karar verip göz kapaklarımı birbirine bastırdım. Burada, onun yanındayken güvende olduğumu hissediyordum.

Ancak yine de, yarın bizi neyin beklediğini bilmiyordum. 

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 164K 89
2019'da yazılan mektuplara 1979 yılından gelen cevaplar. İki tarih arasında köprü olan kırmızı bir posta kutusu. İki insanın manevi değişimi ve en...
113K 7.9K 47
Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen şimşekler çaktığında etrafı saran büyün...
4.3M 167K 31
*Hikayenin ilk 13-14 bölümü düzenlenmiş, gerisi daha sonra düzenlenecektir. Okurken göz önüne almanızı isterim :) * Hikayedeki kurum ve kuruluşlar ta...
4.8K 1.8K 39
Şu beden bütünlüğün içindeki, kalp denilen et parçasında sıkışıp kalmış ruhumuza ne çok duygu sığdırırız. Korku, öfke, sevgi, merhamet, acımasızlık...