İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018

By NerayArza

419K 18.8K 6.8K

2018 HİKAYE USTALARI WATTYS KAZANANI Ruhum ruhuna çengelli bir iğne gibi batıyor, her ilmesini nakış eden bir... More

İLİKLENMİŞ RUHLAR
BÖLÜM:1 "KOR ACI"
BÖLÜM:2 "GECE"
BÖLÜM:3 "VAVEYLA"
BÖLÜM:5 "GEÇMİŞTE Kİ KAYBEDİŞ"
BÖLÜM:6 "SERZENİŞ"
BÖLÜM:7 "KÜL"
BÖLÜM:8 "KÜÇÜĞÜM"
BÖLÜM:9 "ATEŞ"
BÖLÜM:10 "KORKU"
BÖLÜM:11 "İZ"
BÖLÜM:12 "UMUT"
BÖLÜM:13 "LADES"
BÖLÜM:14 "KAN"
BÖLÜM:15 "LEYL"
BÖLÜM:16 "PİŞMANLIK"
BÖLÜM:17 "YAĞMUR"
BÖLÜM:18 "YARA"
BÖLÜM:19 "MELANKOLİ"
BÖLÜM:20 "DİLDAR"
BÖLÜM:21 "AVUÇTAKİ PAPATYA"
BÖLÜM:22 "İTİDAL"
BÖLÜM:23 "KIRIK KADEH"
BÖLÜM:24 "ACIYAN PAPATYA"
BÖLÜM:25 "IĞNENIN UCUNDAN"
BÖLÜM:26 "ACIMIN ACISI"
BÖLÜM:27 "KABZANIN UCU"
BÖLÜM:28 "SOĞUK"
Bölüm:29 "PRANGA"
BÖLÜM:30 "ÇÖKÜŞ"
BÖLÜM:31 "YAKARIŞ"
BÖLÜM:32 "RUHLARIN ÇIĞLIĞI"
BÖLÜM:33 "ÇÜRÜK KALPLER"

BÖLÜM:4 "SIZINTI"

12.7K 639 74
By NerayArza

BÖLÜM:4 "SIZINTI"

LAURA PERGOLİZİ-LOST ON YOU

Kaybolan ruhumu arıyorum, elimde kayıp ilanları. Çocukluğuma mum ışığında bakıyorum, ateşi sönük. Uzuvlarıma işlenen bir müziğe sarmalanıyorum, alıp beni götüren melankonilerde sızlayan ağrılarımı büyütüyorum.

Kelimeler sızlıyor, üşüyorum.

Evden kaçarak uzaklaştığım sabahın aydınlanmamış saatlerinde sahilde buldum kendimi. Kimse yoktu. Sadece dalgaların sesine maruz kalan kulaklarım, kokuyu ciğerlerime hapseden duygularım vardı.

Elim telefonuma gitti.

Gönderilen: Balın

Bugün okula gelebilirim de, gelmeyebilirim de. Merak etme, iyiyim.

Mesajı gönderdikten sonra telefonu cebime soktum.

Saçlarıma aşılanan rüzgar, dalgalarını hissiyatımla buluşturuyor, gözlerimi kapamamı sağlıyordu. Annemden iğrenmek istiyordum ama vicdanım devreye girerek düşüncelerimi pışpışlıyordu. Dün olan iğrenç şeyleri gözüme sermemek adına dalgaların varlığına sınadım kendimi.

Evimden kaçmıştım. Sadece saatliğine olan kaçışlarım kalbimi tekliyor ve ardından gelen kurşunu göğsüme saplıyordu.

Etrafa bakındım bir an. Gözlerim şortla koşan adama takıldığında daha da detaylı baktım. Kader bize görünmez ip mi geçirmişti? Neydi bu kadar rastlantı? Telefonu cebinde dururken, taktığı kulaklığıyla beni görmüyor, uzun, kaslı bacaklarıyla boydan boya koşuyordu.

En son saat 4'tü. Bu saatte ve bu soğuklukta koşmasına bir mana veremedim ve önüme döndüm. Dalgalara tekrar baktığımda az önce ki hissiyat kaybolmuş, yerine ona bakma arzusu devreye girmişti.

Saçmaydı. Sadece meraktan bakmak istiyordum o kadar. Banktan kalkarak, taşı elime aldım ve sektirerek denize attım. Kafamı dağıtmak isterken, daha da karmaşa bir hâl alması olacak şey değildi.

"Küçük?" Ses tınısı ruhuma çarptı ve hemen kalbimde ki oyuğa kondu.

Kafamı çevirerek ona baktım ve elimde ki taşları avcumda sıktım. Kulaklığının bir tanesini çıkarmış ve üstünde ki siyah penye, kaslarına yapışmış bir halde karşımda duruyordu.

"Im.. şey sadece hava almak istedim."

"Neden burada olduğunu sormadım," dedi soğuk havayla beraber aynı soğuklukla konuştuğunda. Nefesimi havaya üfledim, buhar gözümün önüne gelip havaya dağılırken, birşey demedim. Aklımı dağıtıyordu. Neden böyle oluyordum ki, manasızdı.

Kulaklığının teki hala kulağındaydı, saçları siyah kulaklığını örtüyordu. Adımları beni geçip çantamın olduğu banka, ayaklarını iki yana açarak oturdu. "Gelsene, durdun orada." Diye konuştuğunda, olduğum yerde hareketlenerek yanına oturdum. Aramızda ki tek mesefa yıpranmış çantamdı.

"Sabah sabah spor?" Dedim konuşmaya çalışarak. Belki de susmalıydım.

"Kendimi iyi hissettiriyor," diye konuştuğunda, çıplak bacaklarına gözüm kaydı. İnsan bu hava da donmuyor muydu? Sormak istiyordum ama beni terslemesine de gıcık oluyordum.

"Hadi, hadi konuş." Dedi donuk ifadesi hala suratındayken.

"Konuşmayacaktım ki?" Dediğimde bana öyle bir bakış attı ki, onun gözlerinde boğulacağımı hissettim.

"Hımm," dedi yüzüme daha dikkatli bakarken. "Konuşmayacaktın, ha?"

"Hım, hım." Diye sesler çıkardığımda kafasını geriye boyladı ve adem elmasını ortaya çıkartarak, manzaraya bir manzara daha kattı.

Cebinden kulaklığının diğer eşini çıkartırken, "Al," dedi ve hala kafası gerideyken, "Dinle." Dediğini yaparak elinde ki kulaklığı kendi kulağıma taktım.

Şarkıyı tekrar başlattığında, kulağıma dolan melodiyle aynı onun gibi kafamı geriye attım. Çocukluğumu kaybedişim düştü acı hatıralarıma ve alev olup tutuştu. Yerine annem geldi ve yangını büyüterek zihnimi bocaladı. Şarkı kulağımda ritmederken, kalbim fokurdadı. Heyecan değildi, başka bir tat yasaklı meyveyi dilimde büyütüyor ve beni titretiyordu.

Atıl'a kaydı gözlerim. Şarkıyla beraber sözlerini devam ettiren dudakları ve parmaklarında ki ritime baktım. Asi saçları yukarıdan aşağıya sallanıyor ve insanı büyüleyecek bir manzara sunuyordu.

"Beni süzme, şarkıya kendini kaptır." Kapalı gözlerinin ardından bu dediği ile utanmıştım ama boşvererek dediğini yaptım ve kafamı geriye atarak şarkıyı dinlemeye başladım.

Şarkı bittiğinde, kendimi boşlukta gibi hissettim. Siyah bir okyanusta, elim kolum bağlanmış ve az önce ki nakaratlara gömülmüş gibiydim.

Gözlerimi açtığımda, Atıl'ı bana bakarken yakaladım. Gözleri, gözlerime kamçılanmış ve oraya takılarak ruhumu eşeliyordu.

"Güzel şarkı," diye mırıldandığımda, kulağımdan kulaklığı alarak cebine soktu ve tekrar rahat bir şekilde oturdu.

"Yaralarını eşeleyen bir şarkıya güzel mi diyorsun?" Diye sorduğunda, ruhum benden koptu. Beynim, bu adamın zekasına hayran kaldığında, kalbimde uçuşan kanatlara gerildim. "Aptal, küçük bir kızdan ibaretsin."

"Keşke hep küçük olarak kalsaydım," dedim duru sesimle ve ellerimi birbirine sürtüp kendime ateş oldum. "Büyüdükçe, birşeyleri anladıkça canın daha fazla yanıyor."

"Kimin yanmadı ki," dedi denize bakarken. "Soksam seni şu denize, gine sönmez yangınların."

"Yeter belki de. Şu deniz kadar suyum olsa keşke," dedim, ılık nefesim bende atıyor ve sallanıyordu.

Aniden banka telefonunu ve kulaklığını koyarak ayağa kalktı. Elini bana uzatırken, "Gel o zaman," dedi sert sesiyle. "Gel de bu denizin bile yangınlarını söndüremeyecek, hatta tuzuyla yaralarını yakacağını gör." Sert sesi kalbimde attı. Elini uzattığı ele bakarken, korkum kuyumu kazmış benden önce gidiyordu.

"Yapamam," dedim korkarak. Ama o bunu aldırış etmeden beni kolumdan çekti ve ellerini belime sararak denizin dibi geldi.

Tam adım atacağı sıra, gözlerimi kapadım ve denize atılmayı bekledim ama yapmadı. "Senin için suya girip kendimi ıslatamam öyle değil mi?" Sesi boynumu yaktı. Allak bullak olan aklım, kendine gelmek için çabalıyordu.

Belimde duran ellerini ittirdim ve "Bırak." Diye sesimi yükselttim. "Sen beni karıştırıyorsun."

"Biliyorum, tıpkı benim seni gördüğüm de dağıldığım gibi." Dedi ve kulaklığı ile telefonunu şortunun cebine soktu.

"Ne dediğini anlamıyorum," dedim ona bakarak. Bilinmezliğinden içinde kayboluyordum.

"Anlayamazsın, çünkü buna izin vermem."

"İzin vermem?" Dedim onu taklit ederken."Karmaşıksın ve bu beni ürkütüyor."

Kısık kahkası sahilde yankılandı. "Ürkücek bir çok şeyin varken, neden kelimelerimden korkasın ki?" Yanıma geldi ve bir adımda ayaklarımın dibinde bitti. "Küçük."

Birşey demediğimde sessizliğimizi örten kıyı düştü. Harap olan gecenin bir şamdamını kesmiş ve karanlığımı bir başkasına armağan ediyordum.

"Okulda görüşürüz," diyerek tekrar kulaklığını takıp koşar adımlarla ilerlemeye başladı ve bir müddet sonra görünmedi.

Cümlelerinde ki manalardan habersiz çantamı sırtıma aldım. Yolda attığım taşları daha ötesine yoklarken, kafamın karışıklığını buraya bıraktım.

Telefonumu açıp baktığımda Balından mesaj vardı.

Gönderen: Balın

Yelloz karı! Sana dün olanları anlatacaktım. Okula gel!

Cebime geri koyarak, ilk gelen otobüse bindim ve okula doğru gittim.

Bahçeye adım attığım ilk an birinci dersin bitmiş ve teneffüse çıkıldığını gördüm. Balın'a bakmak için ilk kantine gittim, orada bulamayınca sınıfa çıktım.

En arkada halinden bezmiş bir şekilde telefonu çevirirken, bir anda beni görmesiyle, elini havaya kaldırıp çabuk gelmem için işaretler yapmaya başladı.

Yanına gittiğimde çantayı köşeye bıraktım ve kalorifin olduğu yere oturdum.

"Neden geç geldiğini sormadan hemen anlatıyorum. Bak şimdi," dedi elini saçlarında gezdirip bana gülerek. "Dün sinemaya gittik. Her şey iyi filan, kimse de yok sinemada. Sadece biz varız. Sinemada korku filmi." Heyecanla anlatırken, kabanınım önünü açtım. Kaloriferin yanında olunca terliyordum. "Bir baktım bu harbi mısırı havaya atıp yiyor. Sonra bana attı ben yiyorum." Biraz güldükten sonra kendimi toparlayıp, konuşmasına devam etti. "Filmin arası geldi, biz birbirimize mısır atarken, o korku filminin çığlıkları umrumuzda olmadı ya. Çıkınca ikimizde gülmeye başladık. Sonra zaten sinemanın ikinci perdesine girmeden dolaştık."

"Ne güzel işte ya," dedim ona hayıflanarak. Oysa ki ben o gün bir ton iğrenç şeyin baskısı altında kalmıştım. "Buldun senin gibi ruh eşini."

"He valla. Çok eğlendik." Tekrar aklına gelmişcesine kendi kendine güldü. "Ulan korku filminde bile birbirimize attığımız patlamış mısırlar yüzünden, filmi kaçırdık."

"Eminim ileride çok mutlu olursunuz."

Biraz utanmışcasına bakışlarını kaçırırken, "Dur daha belli bile değil ki." Diye elime vurduğunda, birden gözleri açıldı. "Eflal, senin ilk defa ellerinde ki morluklar azalmış."

Dikkkat etmediğim vücuduma Balın sayesinde dikkatimi çekmişti. Haklıydı. Ellerimde ki morluklar gözle görülmeyecek kadar azalmıştı.

"Peki ya sırtın? Orası iyileşiyor mu?" Diye fısıldayarak sorduğunda, eskiye attığım zincir bir anda kanlandı. Vücudum titredi aniden. Anılarım düştü ve yerden toplamak istemezcesine üstüne basıp, tepindim.

"Ne var sırtında?" Atıl sorduğu sert rüzgarlarının arasında esen sorusuyla başımı kaldırmadan, Balın'ın her zaman giymeyi sevdiği eteğine baktım.

"Bir şey yok," dedi Balın onu geçiştirirken.

Bana attığı sert bakışlarının izinin altında kaldım. Onun uzuvlarında hissettiğim gerginlik, kendimde de dikiliyordu. Sersemce ona baktım. Altına giydiği siyah pantolonu ve uzun siyah kazağıyla bir an kendime benzettim. Aynıydık.

Tek kelime dahi etmeden sırasına oturduğunda, Balın'nın da bakışlarını üzerimde hissettim ama bir şey demedi.

Sınıfa giren hocaya baktığımda, ilerleyen saatleri akışına gönderdim.

"Hadi kalk tuvalete gidelim," Balın ısrarla kolumu çekiştirirken, dayanamayıp yerimden kalkarak lavaboya doğru gittik.

Bir kaç kız makyaj tazelerlen, Balın da saçlarını toplamaya başladı. Aynada kendime somurtarak baktım. Mor göz altlarım ve siyah giyimimle beraber saçma bir görüntüm vardı. Karşımda ki kızlar ise kendilerine baktıkları bariz ve belliydi.

"Ah, şu okulda ki erkeklere bayılıyorum," dedi iki kız kendi aralarında konuşarak.

"Alan yürüdü kızım. Andaç ve Atıl gibi iki yakışıklı sevgilin olsa.." Dediğinde öğürmek hatta onların üstüne kusmak istedim. İki tane.. aynı anda. Çifte aldatmak gibi bir şeydi bu.

Balın dikkatini vererek saçlarını toplamış gibi yaparak aynadan onları izliyordu. "Başka adam da kalmadı okulda. Hepsinin tipi yamuk maymun gibi," Diye konuşurken, aşırı derece aşağılama içeriyordu.

"Bak bakayım fondöteni iyi sürdüm mü?" Diyerek sarı saçlı kız konuştuğunda, diğer kız başıyla onu onaylayarak tuvaletten dışarı çıkmak için kapıya yöneldiler.

Balın, "Eflal," diye sinirle soluduğunda, lavabonun kenarlarını tutarak sesli nefes verdi. "Andaç benim için daha önemli bir zirvede değil ama.." dedi ve bana dönerek, "Bunlar o kızları dövmemem için yeterli bir sebep." Diyerek kapıya yöneldi ve kızların arkasından koştu.

Arkasından bende giderken, aralarında konuşarak birbirine gülen kızlardan, sarışın olanın saçını tuttuğu gibi kendine çevirdi. "Bana bak seni yolarım kepaze!"

"Ah, noluyor be! Sen kimsin salak! Bırak saçımı!" Sarışın, Balın'ın elinden kurtulmaya çalışırken, diğer kızda benim gibi onları izliyordu.

"Balın ben karışayım mı?" Diye rahat bir edayla sorduğumda, sırtımı duvara yasladım.

"Yok, hocalar gelmeye başlarsa, sen ayırmış numarası yap yeter." Diyerek sarışın kızı aniden duvara fırlattı. Baş parmağımı kaldırarak onu onaylandığımda bu hırçın haline gülmeden edemedim. Ben onun kadar güçlü değildim ya da cesur. Öyle istediğim gibi vuramıyordum ama bu konuda Balın'ı seviyordum.

"Bana bak! Boyalı saçlarını eline verir, tek tek ağzına tıkarım gereksiz yaratık!" Diyerek kızın sırtına vurup onu yere düşürdü.

Etrafa toplanan insanlar, Balın'a bakarken, o hiç aldırış etmeden diğer kızın yanına gitti. "Sen ne orada bakıyon lan! Yatak süsleri sizi!" Diyerek hemen önünde ki kızıda saçından tutarak yere attı.

Andaç ve Atıl da kalabalığa karışırken, Açelya arkadan bağırdı. "Yürü be abla yürü! Vur yüzüne biraz daha!" Diyerek Balın'ı tastikledi.

Andaç, yerde ki kızlara vuran Balın'ı belinden tutarak, benim olduğum tarafa doğru çekerken, Atıl ve Açelya da hemen arkasından geliyordu.

"Anlat bakayım, napıyordun sen orada?" Diye Andaç hesap sorarken, Balın gözlerini kaçırdı. "Anlatsana hadi."

"Kız işte iki laf filan söyledi," dedi Balın yüzeysel olarak anlatırken. "Bende gittim dövdüm."

"Seni müdüre şikayet edicem!" Yerde ki iki kız bağırarak, ayağa kalktığında Balın da hırsla onların yanına gidecekti ki, Andaç buna müsade etmedi. "Lan yatak süsü! Bak beni getirtme oraya! O saçlarını bir taraflarına sokmadığıma dua et!" Diye bağırırken, Andaç eliyle onun ağzını tıkadı.

Atıl bu davranışlarına göz devirirken, Açelya ise bir kenarda gülüyor ve topluluğu dağıtıyordu.

"Tamam, artık sakin olsana be kızım. Perişan etmişsin zaten."

"Beter olsunlar," diyerek yüzünü kıvırdığında ben masum kedi gibi onlara bakıyordum.

"Hadi bunu anladım," dedi Andaç. "Sen niye ayırmıyorsun ki Eflal?"

"Azcık iki dövüş göreyim istedim." Diyerek dalgaya vurduğumda, Atıl ağzımdan çıkan sözlere şaşırmış olacak ki gözlerini açarak bana baktı.

"Senide görseydik ya o zaman. İki pençeni çıkartırdın." Atıl bu sözleri söylerken, gözlerimi devirdim. Sonuçta ben ne kadar kızmış, hatta sinirlenmiş olsamda bana ne etki yapardı. Zaten kimseye vurmamıştım, hayatımda hep dayak yiyen taraf olarak annemin şiddetlerine maruz kalmıştım.

"Neyse ben müdür odasına.."

"Dur," dedi Atıl önünü keserken. "Ben halledicem bu konuyu. Ama sende uslu dur." Diyerek Balın'ı uyardığında, Balın kafasını salladı.

Ders zili kulaklarımda çınlarken, Andaç Balın'a bakarak, "Uslu dur." Diyerek söylendi.

"İyi dövdün, güzeldi aferim." Diyerek Açelya ona yumruğunu uzattığında, Balında karşılık verdi. Elinde tabanca varmışcasına üflerken, "Elim temizdir." Diyerek güldü.

"Hadi bende kaçtım," diyerek o da göz önünden kaybolurken, Balın, Atıl ile benim kaldığımı görerek, "Hadi o zaman görüşmek üzere, dersleri çok severim ya. Geç kalmak asla istemiyorum." Diye ayrılırken, "Bende geliyorum." Diye arkasından takıldım.

Bir adım arkamda atan adımlar, nabzımda ki hızlanmayı tetikliyordu. Sınıfa gireceğim an kulağıma fısıldadı. "Sana vurmayı öğreteceğim." Anlamsız bakışlarımı ona sallarken, beni umursamadan sınıfa girdi.

Sınıfın uğuldayan sesleri başımı ağrıtırken, kafamı hafif bir şekilde duvar çarptım. Hoca derse girdiğinde, başımı kollarımın arasına aldım ve uykulu gözlerimle onu dinlemeye başladım.

Okul çıkışında hep birlikte çıkarken, Andaç ile Atıl bizden biraz daha uzak bir şeyler konuşuyorlardı fakat duyabilliyordum.

Andaç, "Şu saçma salak kan davası ne oldu? Halledebildin mi?" Dediğinde kalabalığın arasında onları çaktırmadan duymaya çalışıyordum.

"Ulan, geberticem o herifi. Sanki o haklıymış gibi birde üstüme geliyor ya. Şeytan diyor git.."

"Sussana. Okuldayız."

"Sen bana emir mi veriyorsun?" Atıl düz sesiyle, Andaç'a sinirlenirken, arkadan onlara bakan kızlara ters bir bakış attım.

"Yok, töbe haşa." Diyerek Andaç sersem bir şekilde söylendiğinde, Atıl kafasını sallayarak, çıkışa doğru yöneldi.

Kalabalık yavaş yavaş azalırken, hepimiz siğneye çekildik.

"Sevgili börümceğim, nereye götürüyorsun beni?" Diye Atıl'a bu cümleyi soran Andaç, gözlerini kırpıştırarak, ona baktı.

"Yavşak yavşak konuşma lan." Diyerek metalik bir sesle konuştu. "Düşün önüme mekâna gidiyoruz." Diyerek Açelya ile Andaç'a söyledi.

"Kızlar görüşürüz." Diyerek Andaç ile Açelya aynı anda söylediğinde, Balın onlara karşılık verdi.

Hâlâ önümüzde yürürken, "Ne yapacaklarını bir ben mi merak ediyorum?" Diye sordu.

"Evet," diye onu cevapladım fakat yalandı. Merak ediyordum.

"Yalancı, onları takip mi etsek?" Kafasını sağ sola çevirirken, Atıl'ın arabasına daha yeni biniyorlardı. Hâlâ vaktimiz vardı.

"Taksi!" Balın taksiyi durdururken, beni de kolumdan çekerek, arabanın içine soktu.

"Şu önde ki siyah porsche'yi takip et." Dediğinde taksi denilenin üzerine onların arkasında hizaya girdi. "Yemin ederim filmlerdekiler gibi havalı oldum." Diye konuştuğunda bana dönüp güldü.

Oraya gittiğimizde onlara görünmemiz gerekiyordu. Hala yaptığım şu olaya bir mana verrmiyordum. Neden onları takip edecektim ki.

"Balın, biz ne yapıyoruz?" Diye sormaya akıl erdirdiğimde, aptallığımı bir köşeden sallandırdım.

"Ah, Eflal Bond. Elbette takip," diye alaya vurduğun da, camdan dışarıya bakmayı kestim.

"Biz onların sadece arkadaşıyız. Neden peşlerinden gidelim ki?" Diye saf bir düşünce içinde ona baktım.

"Canım eğlenmek istiyor. Belki de bende onların gideceği mekana gidecektim? Olamaz mı?" Diye sorduğunda, manasız bakışlarımı ona yolladım.

Barların olduğu sokaklar gözüme çarparken, hâlâ burda ne işimizin olduğunu kendi kendime sordum. Siyah araba önümüzde yavaşlarken, taksi biraz daha gerisindeydi.

"Burda inelim biz." Dedi Balın, taksiyi durdururken. Taksimetre de yazan rakamı adama uzatıp, indik.

Atıl ve diğerleri hemen önümüzde durup bir şeyler konuşuyordu. Biz uzak mesafede olduğumuzdan dikkatleri çekmiyorduk.

"Balın, hadi boşver gidelim," dedim huzursuzca. Hava da kararıyordu, annemin bensiz neler yapacağı listesi epeyce kabarıktı ve ben bunları aklıma bile getirmek istemiyordum.

"He oldu Eflal. Buraya kadar onları görmeye mi geldik sadece." Diye beni tersledi. Olduğumuz yerde dururken biraz zamanının geçmesini bekledik.

Rahatsızca kıpırdanırken, başka insanlar hemen Atıl'ların önünde ki bara giriyorlardı. Hepsi kalçasında biten, belki de gözüken elbiseler giyerken, bir kez daha girmek konusunda kararsız kaldım.

"Balın, iki tane koruma var. Nasıl geçeceğiz?"

"Girmeyi kabullendiysen o iş bende." Dedi ve hemen devam ederek. "Bak mekana giriyorlar." Diyerek işaret etti.

Saçmalığım kor bir yerde yanarken, yanıp tutuşan merakım da ona odun atıyordu.

Balın önden yürürken ben arkasında ellerimi ceplerime koymuş, kendimde rahat bir tavır sergilemeye çalışıyordum.

Balın güvenlikten geçerken, ben de hemen arkasında geçmiştim. Sonuna kadar açılmış ses beni ürkütürken, bir an kulaklarımı kapama isteğiyle doldum fakat dikkat çekmemek adına ellerimi iki yanıma indirdim.

Merdivenlerden inerek herkesin dans ettiği yere geldiğimizde, büyük loca kısmında oturanlar, bizim aradığımız kişilerdi. Atıl bir bacağını, diğer bacağının üstüne atmış, ellerini iki yanda açarken, Açelya ve Andaç da önünde ki içkileri yudumluyordu.

Balın'a onların yerini gösterip, "Hiçbir halt yapmıyorlar. Boşu boşuna geldik," dedim sinirlenerek.

"Biraz eğlenmiş olucaz fena mı?" Diyerek barmenin önünde duran boş koltuğa oturdu. Ona ayakta bakarken, "İnat etme ya, hadi." Diyerek kolumdan çekiştirdi. Şu an tam onların hizasında oturmuştuk.

"Kızlar ne istersiniz?" Diye barmenin sorusu kulağımda çınlarken, onlara bakmamak için ayrı bir savaş geçiriyordum kendimde.

"Bira istiyorum."

Balın'a gözlerimi açarak baktığımda, omzuna geçirdim. "Saçmalama. Daha önce hiç içmedin. Ya seni çarparsa? Eve götüremem."

"Bugün kendimi aşmak istiyorum. Hem bir bardaktan bir şey olmaz. Ayrıca bira bu." Diyerek beni geçiştirdiğinde, ne desem dinlemeyecekti.

Etrafı kolaçan eden gözlerimle, dans eden insanlara baktım. Herkes şaşalı kıyafetleri ile ortamda sallanırken, köşelerde ise görmek istemediğim manzaralar vardı.

Balın, barmenin hazırladığı birayı önüne alıp hızla içtiğinde kaşlarımı çattım. "Ne yapıyorsun sen ya? O kadar hızlı içilir mi?" Diye bağırdığımda omzunu silkeledi ve buruşuk suratına bir yenisini daha eklemek üzere birayı tekrar içti.

Avcumun içini alnıma vurarak, buraya gelmenin bir hata olduğunu tekrardan kabul ettim. Gözlerim meraklı yanıma dayanamayarak arkasını döndü. Bizi hâlâ fark etmemişlerdi. Bu içimi bir nebze rahatlatırken, Atıl'a baktım. Elin de içki ve ağzına dayadığı sigarasıyla diğer masada ki kızların ilgisini çekiyor ve dumanı çenesini kaldırarak yukarıya üflüyordu.

Andaç ve Açelya gözlerini keskin bir şekilde açmış, kollarında ki saate bakarken neyi beklediklerini merak ettim. Zaten ne geliyorsa başıma şu saçma merakımdan dolayı geliyordu.

Balın kendini aniden dans pistini attığında, tam karşısında Atıl vardı ve onu görmesi an meselesiydi. Hızlıca, Balın'ı sahneden alacağım sırada, kolunu benden çekti. "Bırak yahu, dans edeyim de iki göbeğim erisin." Diyerek diğer kızlar gibi dans ederken, paçamızı kurtarmak adına onu çekiyordum fakat ısrarla gelmiyordu.

"Balın, sarhoş mu oldun sen!" Diyerek hırladığımda, gözlerim bir yandan da Atıl'a bakıyor ve bizi fark etmemesi için dualar ediyordum.

"Ben? Ne sarhoşu be." Diyerek kelimelerini uzattığında, kendime küfür ettim. Bu kapıdan bırak adım atmayı, bu sokaklara geldiğimiz için bile aptalın tekiydik.

Gözlerim, koyu ela gözlere çarptı ve bir süre takıldı. Başımdan inen kaynar sular, beni yerimde tutarken, adım bile atamadım. Gözlerini benden alıp başka tarafa çevirdiğinde sanki hiç yokmuşum gibi davrandı. İçimde heyecanlanan kuş, birden bire ölürken hayal kırıklığına bandı elim. Aynı şekilde gözlerimi ondan aldım ve Balın'a çevirdim.

Dansın tam ortasında bir el silah ateşlendiğinde, şaşkınlık ve korku aynı anda bedenimde fitillendi. Atıl bunu beklermişcesine arkasından silahı çıkardı. Andaç'ın elinde de aynı şekilde silah varken, Açelya da saniyeler içerisinde telefonla konuşmaya başladı.

Dans edenler dağılırken, Balın'ı elinden tutup, barmenin olduğu yere saklandık. Millet kapıya doğru hareketlenirken, siyah giyinimli adamlar çoktan girmiş ve bizim çıkmamızı engellemişti.

Balın da aynı benimle şokla gözlerini aralarken, bir yandan da gülüyordu. Salak sarhoş.

"Bakın hele üç silahşörler de buradaymış." Hiç duymadığım bir adamın sesi boş mekanda yankılanırken, korkum körükleniyordu. Olduğumuz yerde barmen bile yoktu. Herkes gitmişti.

"Seni evirerek sikeceğimi biliyor olman gerek," dedi Atıl sert sesini yükseltirken. "Üstelik beni mekanımdayken basmak?"

"Güzel yer, burayı başına yıkarken çok hoş olucak. Hem geleceğimi biliyorsundur, zeki adamsın sen." Adam gülerken, arkasından da adım sesleri işittim. Kalabalık oldukları belliydi ve bu da zincirlenen korkumu açığa çıkartıyordu.

Balın yanımda sessizce mayhoş bakarken, olduğum duruma küfürlerin bile yetmeyeceğini hissettim.

"Sen, beni yıkabileceğini mi zannediyorsun? Bu gücümle?" Sözlerinde ki ses tonu bir insanı irkitecek türtendi. Onun güçlü ve yıkılmaz oluşu bir cümlesinde bitiyordu.

"Evet, küçüklükten bu yana yatağın altından çıkmışsın." Dediğinde, hiçbir şey anlamıyordum. Tek derdim bu yerden çıkmaktı.

"Sırf seni sikebilmek için oros.." demesine kalmadan, o an kalbimi daha da hızlandıracak bir şey oldu. Olduğumuz yerde, Balın'ın hıçkırığı, Atıl'ın cümlesini keserken, bize yanaşan adım sesleriyle kalbim ağzımda atmaya başladı.

"Bak, bak," dedi Atıl ile konuşan adam. Seyrek saçları ve siyah giyinimi ile yanımızda durduğunda, Balın'a sert bir dirsek attım. O ise hâlâ sarhoşluğun etkisinde adama yorgunca bakıyordu. "Sen gel bakayım," diyerek kolumdan çekti ve dans pistinin olduğu yere sürüklüyerek, Atıl ve diğerlerinin karşısına çıkarttı.

Atıl ve Andaç küfürleri ağzından atarken, Açelya da bana anlamsız bakışlar atıyordu. "Tanıyor musunuz bu kızı, beyler?" Diye sorduğunda ikiside bir şey demedi. "Demek tanıyorsunuz."

"Devamlı olan müşterilerimi tanırım," dedi Atıl kendinden ödün vermeyerek.

Adam beni boydan boya süzerek buna inanmamışcasına, "Buraya uygun giyinmemiş bile neyden söz ediyorsun?" Dedi.

"Ne yapacaksın ki onu?" Dedi Andaç elinde ki silahın kabzasını daha sert kavrarken.

"Bu gece konuğum olabilir." Diye sakallarını yanağıma batırdığında ondan uzaklaşmak için kafamı yana eğdim.

"Siktirme lan ırzına! Bırak kızı." Atıl konuştuğunda, içimde hala kötü şeyler oluyor ve hançerlerini kalbime batırıyordu.

"Neden? Sonuçta devamlı müşterinse buraya sırf eğlenmek için gelmez, gecesi iyidir bunun," diyerek koluma dokunduğunda acıyan elimi ondan çekmek için kafamı geriye attım. Yanlışlıkla olsa da adamın burnuna gelmiş ve inleyerek geri gitmesini sağlamıştı.

Uzun koridorda Atıl'ın tarafından olan yerde daha büyük bir kalabalık olduğunda, burnuna vurduğum adam bunu fark etmiş olacak ki daha da geri gitti. "Seni yalnız olduğun zamanda yakalayacağım," diye konuştu.

"Pusumu kur, cibiletsiz!" Diyere Atıl ona yumruğunu salladığında, adamın olduğu tarafta ki kişiler ellerini silahlarına doğru götürmüş fakat Atıl'ın adamları öncelik davranarak silahları kafalarına doğru tutmuştu.

"Bir daha buraya adım atacak ol senin ağzına sıçarım! Siktiğimin kurumuş piçi!" Diyerek adama tekrar tekrar attığı darbelerde sadece onu izliyordum. Korkmuş bedenim başka hiçbir halt yapamıyordu.

"Tamam, yeter bu kadar. Çıkmamız gerekiyor," diyerek Andaç, Atıl'ı uyardığında, Atıl bir kez daha yumruk atmış ve sesli verdiği nefeslerle geriye doğru gitmişti.

Bana baktığında cehennemde ki yanan ateşi onun gözlerinde gördüm. Barmen tezgahının olduğu yere gittiğinde, yerde yatan adamı, diğer adamları alarak mekanı terk etmeye başladılar.

"Andaç," dedi verdiği sinir dolu nefeslerle. "Balın'ı al ve benim arabamın olduğu yere gel." Diyerek beni kolumdan sert bir şekilde tuttu ve dışarıya çıkarttı.

Soğuk ve gece önüme düşerken, beni siyah tanıdık arabasına bindirdi ve direksiyon başında sert nefesler alıp verdi. Biraz sonra Andaç geldiğinde, Balın'ı arkaya oturttu.

"Araban mekanın arkasında alırsın," diyerek Atıl, Andaç'a söyledi ve cevap bile beklemeden motoru son sürat çalıştırarak arabayı sürdü.

"Neden her siktiğim olayında burnun olmakta!" Diyerek gürlediğinde korkan bedenimi arkaya doğru attım.

"Balın ısrar etti," dedim yalan söyleyerek. Arkadan gelen horlama sesiyle, ona baktım. Neyse ki duymamıştı.

"O kadar mekan var, inadına mı benim yerimi seçtin?" Diyerek nefes verdiğinde, soluğumda tıkanmıştım.

"Tesadüf?"

"Başlarım tesadüfüne." Dedi direksiyonla ani manevralar yaparken. "Beni sana mı ilikledir kızım. Seni ne çok görüyorum dibimde."

"Bilmiyorum," dedim. Bende onun gibi takılıyordum. Sanki soru boşlukta bir yerlerde anlamını buluyor ama bizi açığa çıkartmıyordu.

O mekanda neden öyle bir çatışma olduğunu ve aralarında geçen konuşmayı o kadar çok sormak istiyordum ki.. ama biliyordum ki beni tersleyecek belki de karak yanıtını verecekti. İçimde doğup büyüyen merakımı, camdan dışarı atmak istedim.

Tanıdık sokaklar gözlerimi alaça ettiğinde, biraz sonra arabayı durdurdu.

"Balın," dedim önden arkaya doğru uzanarak. "Hadi kalk."

İnatla kalkmadığında kendi kapımdan çıktım ve onun kapısını açtım. Hala dürtüklememe rağmen kalkmadığında, bulduğum içi su dolu şişenin kapağını açarak suratına fırlattım.

Kendine gelirken, mayışmış halini geride bıraktı. "Başım zonkluyor lan," diye söylendiğinde ona garip bakışlar attım. "Hiçbir şey hatırlamıyorum, anasını bellediğim." Diyerek başını tuttuğunda yüzünü ekşitti.

"Kıymetli arabamdan kalkıp gidecek misin? Yoksa bunu ben mi yapayım?" Diyen Atıl sıkılmışcasına bizi bekliyordu.

"Bir tarafımın kenarı," diyerek söylendi ve koltuktan kalkarak dışarıya çıktı. Bana el sallarken, ona sinirle el salladım ve tekrar arabaya bindim.

Biraz ilersinde, bizim sokağa geldiğimizde kasvetli bir şekilde arabayı durdu.

"Başın yanacak değil mi? Gece bu saatte eve geldiğin için." Sesinde ki tını kalbimi avuçladı. Sert sesinin biraz arkasında kalarak, bana baktığında kaşları kavislendi.

"Ha..hayır." dedim kendime gelerek. "Neden yansın ki?"

"Sana kim vuruyor?" Dedi bir anda bütün hislerimi yıkarken.

Kalbimden süzülen ağır bir sızıntı vardı. Beni yakan ve kül eden yakıcı bir sızı.

"K..kimse, nereden çıkarttın bunu?" Diyerek konuştuğumda, avuçlarımı birbirine geçirdim.

"Yalancı,"dedi boğuk sesiyle. "Daha fazla beni uğraştırma. Anlat."

"Annem." Ağzımdan ona karşı itirafımı yaktım ve gökyüzüne saldım. Dayanamamış ve dökülen kelimelere artık müsade etmiştim.

"Annen mi?" Diye sordu sinirli sesini dikerken. "Sana annen vuruyor öyle mi?" Başımı salladım. "O gün seni aldığımda, yatağa seni yatırmak istediğimde nasıl kıvrandın biliyor musun? Böyle bir izi annen nasıl yaptı?" Kendiyle çelişiyor gibiydi. Buz gibi sesi beni üşütüyordu. "Bir anne okşamalı."

Ona bakmadım. Dedikleri beni derin bir sızıya götürüyor ve hatıralarıma yatırıyordu.

"Sen çok acı çekiyorsun. Bu bedene ağır gelen acılar," dediğinde ellerime baktım. Kendimle oynuyor ve onun beni yakan cümlelerinde asılı kalıyordum.

"Boşver," dedim sesimi çatlak çıkarken.

"Seni şimdi o eve bırakmam." Dediğinde bütün hislerim yanıp kavruldu.

"Gece geç saatlerde annem uyuyor. Aldığı ilaçlar onu yatırıyor," diye açıklamada bulundum.

"Ver telefonunu." Dediğinde çantamdan telefonu çıkararak ona verdim. "Bazı tuşlara zor basıyor," diye soluduğunda kafamla onu onayladım. "Numaram burada, eğer eve girdiğinde bir haltlar olursa arıyorsun."

"Bu zamana kadar hep tek başına idare ettim,"dedim telefonumu çantama koyarak. "Bundan sonrasında da kendi başımın çaresine bakarım."

"Sana dediğimi uygula," diyerek klasik emirlerinden söylediğinde arabadan indim ve evin kapısını açtığımda her zaman ki gibi arabanın sesi kulaklarımdan uzaklaştı.

Elbette onu arayıp böyle bir yüzsüzce girişimde bulunmayacaktım. Evde ki tüm ışıklar kapalıyken, salonunkini açarak aydınlattığımda ağzım aralandı ve yutkunma yetisini kaybettim.

Her yer dağılmıştı. Koltukların içinden çıkan sert tahtalar, etrafa yayılmış, küçük televizyon param parçaydı. Daha bir çok eşya bu haldeyken gözümden akan yaşa müdahele etmedim.

Annemi aradı gözlerim. Odasına girdiğimde parkede sızmıştı. İlk defa onu orada bıraktım. Köreren duygularım beni ele geçirdiğinde, orada benim gibi üşümesini istedim. Çünkü salonda ki herşeyi babam ölmedem önce zar zor almıştı. Şimdi bunları yapması haksızlıktan başka bir şey değildi.

Korkarak odama girdiğimde, korktuğumun başıma gelmesi kadar acı bir şey hissetmedim.

Atıl'ın aldığı bütün kitaplar yırtılmıştı. Genzimden yükselen hıçkırığı yalnızlığına adadım. Elime aldığım kitapların sayfası avcumda kesik kesik dururken, nefesim hızlandı. Oysaki ben bir gece onlara kıyamamış, üstüne yazı yazamamıştım.

Yerde duran tüyleri koparılmış tüy kalem düştü önüme. Hıçkırdım, yakara yakara ağladım. Elimin altında ki yırttık test kitapları dağılırken, yumruk yaptığım ellerimi parkeye hızlı hızlı vurdum. Hak etmiyordum. Bunlar başıma gelecek kadar hiçbir zaman kötü olmamıştım.

Ayağa kalktım ve bir süre sonra yatağa ölü gibi oturdum. Ayağımın altında ezilen test kitaplarını elime aldım. Parça pinçikti.

Sustum. Ne kadar ağlarsam ağlayayım, başımı okşayacak bir annem olmayacaktı.

Geceye bıraktım kendimi. Soğuk karanlığın arkasına saklandım. Korkak bir kız çocuğu..

-Y.A.A.

Continue Reading

You'll Also Like

38.4K 5.6K 106
İSTEKLERİ MESAJDAN ALIYORUM. *BAŞLANGIÇ: 10.08.2017
47.5K 2.2K 4
"Sor hadi, terörist misin de." Cam parçaları dağıldı, paramparça olan yürekler, hiçbir zaman anlayamayacakları acılara şahit oldu. "Sor bana, dağda a...
652K 22K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...
95.4K 4K 29
~Wattys 2015 Baştan Aşağı Kazananı~ Gözlerini kapat, nefesini tut... Acılarının geçmesini dile... Klonlanan bir kızın dağınık psikolojisini okumak is...