İçgüdü

MrsAuthor_99 tarafından

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... Daha Fazla

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

32. Bölüm (2. Kısım)

1.2K 105 21
MrsAuthor_99 tarafından

Bölüme geçmeden minik bir uyarı: Geçen haftalarda Wattpad'deki sorun dolayısıyla bildirim almamış olabilirsiniz. Önceki bölümü okumadan bu bölüme geçmeyin :D

İyi okumalar...💜

Etrafta koşturup duran hizmetliler... Loş aydınlatma, arka planda çalan hoş parçayı bastırmaya çalışan uğultu...

Gerçekten de bir partiye gelmiş olmalıydık.

Vera bizi kapıda karşılamamış olsaydı bunun gerçek olduğuna inanmakta zorlanabilirdim. Çünkü içeriye girinceye dek bunun bir tuzak olduğunu düşünmüştüm fakat kesinlikle öyle görünmüyordu.

Beni asıl şaşırtan nokta ise birbirini öldürmeye yer arayan tüm türlerin nasıl arkadaşça davranabildiğiydi. Ya hepsi rol yapma konusunda uzmandı ya da Vera gerçekten birleştirici bir güce sahipti.

İlk seçenek olmasını umuyordum, diğer seçeneğin bize faydadan çok zararı dokunurdu.

Bakışlarımı masalarda dolaştırdım, herkesin kendi türüyle birlikte takılacağını düşünürken durumun hiç de öyle olmadığını fark ettim. Öyle ki aynı masa etrafında bir kurt adam, bir vampir ve bir cadı birbirlerine saldırmadan durabiliyorlardı.

Alex ve ben salonun ortasına doğru birkaç adım atıp durduğumuzda herkes kısa bir süreliğine bakışlarını bize doğru çevirdi.

Alex'ten hoşlanmadıklarını anlamak güç değildi. Çünkü içeri girdiğimiz andan itibaren bunu yüz ifadeleriyle belli ediyorlardı. Bazıları ise hafifçe selam vermekle yetiniyordu. Bunu, ondan korktukları için yaptıklarını biliyordum.

Ayrıca gözlerin benim üzerimde olduğunu hissediyordum. Herkes, Alex Laurent'in yanındaki bu kızın kim olduğunu merak ediyor olmalıydı. Tamam, fazlasıyla gergindim.

Başımı Alex'e doğru çevirdim, etraftaki gözlerden rahatsız olmaya başlamıştım. Fakat o doğrudan annesine bakıyordu. Ona baktığımı fark ettiğini bile sanmıyordum.

Vera ise halinden oldukça memnundu. Lacivert renkli elbisesinin içinde hoş görünüyordu. Kızıla boyattığı saçlarını ufak bir topuz yapmış, topuzunun tepesine gümüş bir toka tutturmuştu.

Eline bir kadeh ve metal bir kaşık alıp kaşığı cama vurduğunda ortaya kulak çınlatacak iğrenç bir ses çıktı. Neyseki Vera bunu kısa kesmişti. Herkes merakla ona döndüğünde Vera'nın bakışları bizim üzerimizdeydi.

"Dostlarım..." Vera'nın sesi salonda yankılandığında tamamen sessizlik sağlanmıştı. Kadının yapmacık tavrı sesinden okunuyordu. Yüzümü buruşturdum.

"Çok önemli iki konuğumla tanışın. Ki çoğunuz Alex'i tanıyor olmalısınız."

Vera son cümleyi söylerken bir yandan da elindeki kaşığı hizmetlilerden birine uzatmakla meşguldü. Etraftan homurtular yükselirken Vera yavaş adımlarla yanımıza ulaşıp elindeki kadehlerden birini bana uzattı.

Kadehi parmaklarımın arasına aldığım sırada "Bu, Alexandra." diye mırıldandı ve elini sağ omzuma yerleştirdi. Dokunuşu ürpermeme neden olmuştu. "Görünüşe bakılırsa bu akşam oğluma eşlik etmeye karar vermiş."

Vera bunu imalı bir tavırla söyleyip yüzünde tuhaf bir gülümsemeyle bana doğru döndü. Fakat ben ifadesizliğimi korumaya kararlıydım. Bu sırada diğer davetliler uğultulu bir şekilde konuşmaya başlamışlardı. Yaptıkları yorumların benimle ilgili olması rahatsız hissettiriyordu.

Vera yeniden sessizliğin sağlanmasını bekledikten sonra ufak adımlarla kalabalığın arasına karışıp kadehini havaya kaldırdı ve "Dostluğumuza!" diye haykırdı. Hemen ardından herkes kadehlerinden bir yudum aldığında bakışlarımı bardaktaki sarı sıvıya çevirdim.

Görünüşü şampanyaya benziyordu. Herhangi bir tehlike olduğunu zannetmiyordum. Fakat yine de Alex'e doğru kaçamak bir bakış attım. Bardağındaki şampanyanın yarısını içmişti bile.

Onu taklit edip kadehi dudaklarıma götürmek üzere olduğum sırada Alex kulağıma "Ölmek istemiyorsan onu içme." diye fısıldadı ve kadehi kaptığı gibi arkamızdaki masaya yerleştirdi. "Ne saçmalıyorsun?" diye mırıldandım. "Seninkinde hiçbir şey yoktu."

Alex, bana dünyanın en saçma cümlesini kurmuşum gibi bakınca susmaya karar verdim. Fakat anlam veremiyordum, Vera niçin bu kalabalığın ortasında bana zarar vermek isteyecekti ki?

Bakışlarımı Vera'ya doğru çevirdim. Bizden uzakta olmasına rağmen bakışları sürekli üzerimizdeydi. Alex'in kadehi elimden alıp masaya bıraktığını görür görmez adımlarını bulunduğumuz yere doğru atmaya başlamıştı.

"Bana güvenmiyor oluşun beni fazlasıyla üzdü, oğlum." Vera'nın sesi normal bir tondaydı.

Alex alayla "Kan bağı güven için yeterli değil." dediğinde Vera uzanıp Alex'in bıraktığı kadehi parmaklarının arasına aldı ve şampanyayı bir dikişte bitirdi.

Hiçbir şey olmadı. Zehir falan yoktu yani.

"Gördüğün gibi, içkide zehir yok." Vera küçümser bir tavırla gülümsediğinde Alex de hafifçe gülümsedi. "Asıl zehir kalbinin içinde, anne."

Vera'nın gülüşü yüzüne yayıldı. "Bunu senin söylüyor olman fazla ironik, oğlum."

Bu sırada diğer davetliler o kadar sessizlerdi ki bir an için başından beri yalnız olduğumuz izlenimine kapıldım. "Sürekli şüpheyle yaşamak zor olmalı, Alex." dedi Vera elindeki boş kadehi hizmetliye uzatırken. "Rahatla biraz, ne de olsa bu bir parti."

Elini havada sallar sallamaz hareketli bir müzik salonu doldurdu. Nereden geldiğini bilmediğim renkli ışıklar insanların üzerinde yoğunlaşıp duvarlarda dans ediyordu.

Vera'nın gerçekten de barış sağlamaya çalıştığına inanmıyordum. Buna ancak eskiden inanabilirdim. Onun nasıl biri olduğunu bilmediğim zamanlarda... Fakat gerçek Vera ile tanıştığımdan beri yaptığı hiçbir şeye inanmıyordum.

Bakışlarımı Alex'e çevirdim. Kırmızı ışık, göz çukurlarında kırılmaya uğrayıp onu bir tür maske takmış gibi göstermişti. Vera yavaş adımlarla yanımızdan ayrılırken gözlerini bir an olsun annesinin üzerinden ayırmıyordu. Dişlerini birbirine bastırıyor olmalıydı, yüzü oldukça ürkütücü görünüyordu.

Fırtına öncesi sessizlik.

"Ne yapacağız?" diye sordum fısıldayarak. Sesime bıkkın bir tavır vermeye çalışmıştım çünkü burada kaldığımız her dakika daha da sıkıcı bir hal alıyordu. Bu sırada çalmaya başlayan yavaş parça ve duran ışıklar salonu romantik bir havaya bürümüştü.

Alex beni belimden tutarak salonun ortasına sürüklediğinde şaşkınlıkla onu izliyordum. Vera neredeyse birkaç adım uzağımızdayken ne yapmaya çalışıyordu? Bir elini bel boşluğuma yerleştirip diğeriyle zarifçe elimi tuttuğunda ne yaptığını anlamıştım.

Alex Laurent benimle dans edecekti.

Refleks olarak diğer elimi omzuna yerleştirdiğimde "Sen pek bir şey yapmayacaksın." dedi Alex az önceki soruma yanıt vererek. Ses tonu oldukça ciddiydi, cümlesinin sonuna doğru bakışlarını bana çevirmemiş olsaydı ben de öyle kalabilirdim.

Bu kadar yakınında olmak kalp ritmimin düzensizleşmesine sebep oluyordu. Hele bir de üzerimdeki gözleri düşününce bayılacak gibi hissediyordum.

Başka bir şey düşün Alexandra.

"Vera'ya zarar vermeyeceğiz." dedi Alex ve beni kendinden uzaklaştırarak etrafımda bir tur atmamı sağladı. Beni yeniden kendine yaslayıp elini belime yerleştirdiğinde ise "Şimdilik." diye ekleyip gamzelerini gösterecek şekilde gülümsedi.

"Ya bize tuzak kuruyorsa?" diye sordum. Ses tonum heyecanımı bastırmakta yetersiz kalmıştı. Alex bir süre gözlerini gözlerime sabitledi fakat hiçbir şey söylemedi. Sorumdan çok, bayılmak üzere oluşumla ilgileniyor gibiydi.

Nihayet, bakışlarını kısa bir anlığına etrafta dolaştırıp "İlk ve son kez, abime güvenmeye karar verdim." diye mırıldandı.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı, gerçekten şaşırmıştım. Alex'in, Teo bile olsa birine güvenebileceği aklımın ucundan geçmezdi. Bu sırada Alex uzanıp dudaklarını dudaklarımın üstüne örtünce kaskatı kesildim.

Eğer beni tutmuyor olsaydı bu sefer bayılacağımdan emindim. Bunu bilerek yapıyordu. Kendimi az da olsa ondan uzaklaştırmayı başardığım sırada "Ne yapıyorsun sen?" diye çıkıştım. Dudaklarım alev almış gibiydi.

Alex umursamaz bir tavırla "Beni dinlemiyor gibi görünüyordun." dedi. "Ben de dikkatini çekmenin bir yolunu buldum."

Kısa bir anlığına göz kapaklarımı birbirine bastırdım. "Zaten herkesin gözü üzerimizde."

Alex gülüp "Çünkü Alex Laurent burada." dedi. "Sana değil, bana bakıyorlar." dedim ve etrafa kaçamak bir bakış attım. Gerçekten de gözleri üzerimdeydi.

Alex beni taklit edip etrafa bakındıktan sonra yeşil gözlerini yeniden yüzüme çevirdi. "Çünkü Alex Laurent'in yanındasın."

Ah, hiç yardımcı olmuyorsun Alex.

Başımı yere eğdim, onları görmemek çok daha iyi gelmişti. Şu anda tek yaptığım Alex'in beni yönlendirmesine izin vermekti. Çünkü -heyecandan olsa gerek- adımlarımı doğru atıp atmadığımdan emin değildim.

O ise genelde olduğu gibi dans konusunda da iyi sayılırdı. Sanırım, rezil olmamak adına bir defalığına kontrolü ona bırakabilirdim.

Düşüncelerime fazla dalmış olmalıydım çünkü Alex elimi bırakıncaya dek şarkının bittiğinden haberim yoktu.

Salonun ortası yavaş yavaş boşalırken Alex "Annemi uygun bir yere yönlendir ve bizi bekle." diye fısıldadı. Dudaklarını kulağıma yaklaştırmamış olsaydı kalbimin gümbürtüsünden onu duymam imkansızdı.

Sesinde itiraz istemeyen bir ton vardı. Her ne kadar Vera'yı parçalara ayırmayı istesemde bunu yapamayacağımın farkındaydım.

Alex'ten uzaklaştığım sırada Teo'yu gördüm. Onun da üzerinde Alex'in takım elbisesinin neredeyse aynısı vardı. Gözleri beni bulduğunda başıyla hafifçe selam verdikten sonra davetlilerin arasına karıştı. Bakışlarımı yeniden Alex'e çevirdim ancak tek gördüğüm kocaman bir boşluk oldu.

Vera'yı bulup bir şekilde boş bir yere çekmeli ve onlar gelene dek oyalamalıydım. Bunu nasıl yapacağım konusunda bir plana ihtiyacım yoktu çünkü Vera'nın beni tek başıma yakaladığı anda dibimde biteceğini biliyordum.

Sakinleşmeyi başarıp evin diğer kısımlarına doğru küçük bir keşfe çıktım. Kalabalığı arkamda bırakmış olmak iyi hissettiriyordu. En azından sürekli göz hapsinde olmayacaktım.

Koridor oldukça uzundu ve belli aralıklarla bir yılan gibi kıvrılıyordu. İki tarafta da odalar vardı. Tüm kapılar kapalıydı. Yakınımdaki kapının kolunu çevirdim ancak tahmin ettiğim gibi kilitliydi.

Alex ve Teo artık her ne arıyorlarsa bu kapılarla uğraşmaları gerekecek gibi görünüyordu.

Çok hızlı olmayan adımlarla yürümeye devam ettim. Odaların arasındaki duvarlar değişik tablolarla süslenmişti. Bu, bir resim sergisine gelmişim gibi hissettiriyordu.

Tabloları incelemeye başladım. Çoğu, bildiğim herhangi bir ressama ait değildi. Vera bunları özel yaptırmış olmalıydı.

Ağır adımlarla yürümeye devam ederken tablolardan biri gözüme çarptı. Uzaktan gördüğüm kadarıyla bu, oldukça gösterişli bir ağaç çizimiydi ve ağacın hemen altında da boylu boyunca uzanan bir kız vardı.

Kızın sarı saçları bir türlü unutamadığım günü hatırlatmıştı yeniden. Beş yüz yıl önce hayatımı kaybedip sonsuz bir ızdıraba hapsolduğum o günü...Beynim o günün görüntülerini bir bir çıkarırken tabloya daha yakından bakabilmek için birkaç adım attım.

"Alex Laurent ile dans etmek, ha?"

Arkamdan gelen sesle adım atmayı bıraktım. Bu sesin sahibini tanımıyordum. Dönüp baktığımda gördüğüm bir kız oldu.

Güzel bir vücudu vardı, kız da bunun farkında olmalıydı çünkü dizinin birkaç karış yukarısında biten mini bir elbise giymişti. Saçları benimkine benziyordu, tek farkı onunkinin kahverengi olmasıydı.

Ayrıca onun bir vampir olmadığını kokusundan önce gözlerinden anlamıştım. Böylesine parlak gözler ancak bir kurda ait olabilirdi. Kız, birkaç adım atarak bana biraz daha yaklaştığında onu izliyordum.

"Alex'in, annesinden hoşlanmadığını duydum." diye mırıldanıp parmaklarını koridorun duvarına dayadı. "Nedenini biliyor musun?"

"Vera, anne olmak için fazla acımasız." diye kestirip attım. Burada onunla sohbet edecek vaktim yoktu. Bir an önce Vera'yı bulmalıydım.

"Bunu senden duymak beni fazlasıyla kırdı." diye mırıldandı kız. Hemen ardından bir hayalden ibaretmiş gibi yok oldu. Vera tam karşımdaydı.

Ah, kılık değiştirmiş olmalıydı. Bu büyüyü hatırlıyordum.

"Kılık değiştirme büyüsü..." diye mırıldandım. Kadının yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. "Sanırım bu büyü, her zaman favorim olarak kalacak."

Vera, yanımdan geçerken beni de sürüklemeyi ihmal etmedi. Birlikte oldukça geniş bir terasa çıktığımızda rüzgar, topuzumdan ayrılıp serbest kalan birkaç saç tutamının uçuşmasına neden oldu. "Geleceğinizi düşünmemiştim." diye mırıldandı Vera benden birkaç adım uzaklaşırken.

Hafifçe gülümsedim. "Alex böyle fırsatları kaçırmaz. Bunu sen de biliyorsun."

Vera bana kaçamak bir bakış atıp bakışlarını manzaraya doğru çevirdi. Buradan çok rahat bir şekilde okyanus görülebiliyordu. Evin bir tarafında devasa bir orman varken diğer tarafının bu denli güzel olması ilginçti.

"Evet, maalesef biliyorum." diye mırıldandı Vera. Sesinde ürkütücü bir tavır vardı.

Terasın girişine kaçamak bir bakış attım. Fakat tek gördüğüm kocaman bir boşluk oldu. Alex ve Teo niçin bu kadar oyalanmıştı? Bir aksilik olmuş olmalıydı fakat ne? Bekleyecek zaman yoktu. Vera'yı elimden kaçırmadan onları bulmam gerekiyordu.

Cep telefonumu çıkardığım sırada kadın "Bunu yapmak isteyeceğini sanmıyorum." diye mırıldandı. Ve hemen ardından beynimin içinde şiddetli bir ağrı hissettim. Sanki birisi, matkapla beynimi delmeye çalışıyor gibiydi. Bu sırada Vera telefonumu alıp terastan aşağıya attı.

Beni serbest bırakır bırakmaz dişlerimi boynuna geçirdim. Kadın, bu denli hızlı toparlanacağımı düşünmüyor olmalıydı. Vücudu kaskatı kesilmişti.

Kanı, boğazımı yakıp geçerken Vera nereden bulduğunu bilmediğim demir bir çubuğu karnımdan içeri sokarak beni durdurmayı başardı. Acıyla dizlerimin üzerine çöktüğüm sırada kanın ağzıma dolduğunu hissedebiliyordum.

Hayatlarımız bağlı olduğu için Alex her neredeyse aynı şeyi yaşıyordu. Bu durumda gelmesi imkansızdı. Bu yüzden Vera ile baş başa kalmıştım. Tek umudum Teo'nun beni bulmasıydı. Ancak bunun için vaktim yoktu. Bir yolunu bulup bu kadından kurtulmalıydım.

Çubuğu elimle kavrayıp tüm gücümle çektim. Bu çok acı veriyordu fakat bir şekilde toparlanmak zorundaydım. Çubuğu çıkarmayı başarıp yere attığımda kadının güldüğünü duydum. Gerçekten eğleniyor olmalıydı.

"Umarım seni öldürürken de böyle gülebilirsin." diye hırladım. Bu sırada hücrelerim, demirin açtığı yarayı onarmaya başlamıştı. Vera'nın kahkahası daha da çoğaldı. "Sana bu masalları Alex mi anlatıyor?"

Ağzıma gelen kanı terasın beyaz zeminine tükürüp kendimi ayağa kalkmaya zorladım. Çubuğun girdiği yerden akan kan bacaklarımda ince yollar oluşturarak aşağıya ulaşıyordu. Ayağa kalkmayı başardığım sırada yeni bir darbeyle savrulup terasın duvarına çarptım.

Bu kadının karşısında, büyü yapmasını engelleyemediğim sürece şansım olmadığını anlamıştım. Ancak içimdeki öfke dinmek bilmiyordu. Tüm gücümle ona saldırmak, hatta onu parçalara ayırmak istiyordum.

Darbenin etkisiyle kısa bir anlığına gözlerim karardı. Ayrıca kaburgalarımdan birkaçını kırdığına emindim. Akciğerlerim parçalanıyormuş gibi hissediyordum. Görüş yeteneğimin eski haline gelmesi birkaç saniye sürmesine rağmen kadın çoktan gitmişti.

Vera'yı elimizden kaçırmış olma düşüncesi dalga dalga beynime yayılırken ayaklarımdaki rahatsız ayakkabılardan kurtularak terasın demirlerine koştum. Ancak aşağıda gördüğüm tek şey parçalanmış telefonumdu. Hızla arkama döndüğümde sert bir bedene çarptım.

"Alex!"

Dudaklarımdan heyecanla çıkan bu nida evin duvarlarında yankılanıp yeniden kulaklarıma doldu. Onu karşımda görmeyi beklemediğim için epey şaşırmıştım. Bir yandan da burada olması güvende hissettiriyordu.

Bakışlarımı Alex'in, kanıyla boyanmış parmaklarına doğru çevirdim. Bunun sebebi benim dalgınlığımdı. "Saldıracağını anlayamadım." diye mırıldandım. Sesim, üzgün oluşumu yansıtıyordu. Alex başını eğerek yemyeşil gözlerini gözlerime sabitledi.

"Sorun yok Alexandra."

Hemen ardından elini uzatarak sol elimi yakaladı ve beni peşinden sürüklemeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" diye sorarken aynı zamanda rüzgarın yüzüme yapıştırdığı saçlarımdan kurtulmaya çalışıyordum. Anastasia'nın yaptığı topuzdan eser kalmamıştı.

"Teo, onu yakalamış." diye mırıldandı Alex hızla yürümeye devam ederken. Cümlesi, rahatlamama neden olmuştu. En azından onu sonsuza dek elimizden kaçırmadan önce yakalamayı başarmıştık.

Salona yaklaştığımızı belirten müzik sesi yükseldiğinde parmaklarımı Alex'in eline biraz daha bastırdım. Bundan sonra ne yapacağımızı bilmiyordum.

Birkaç dakika sonra evin bodrum katına indik, burada geniş bir mahzen bizi bekliyordu. Tıpkı Alex'in evinde olduğu gibi.

Alex demir parmaklığı itip geçmem için kenara çekildiğinde ileriye doğru birkaç adım attım. Fakat gördüğüm şey dudaklarımın şaşkınlıkla aralanmasına neden oldu. Aynı zamanda gözlerimin kocaman olduğunu hissediyordum.

Çünkü karşımda, zincirlere bağlı duran ve gözlerindeki öfke patlamasını rahatlıkla görebildiğim adam Alex'ti. Beni terastan alıp getiren adam karşımda duruyordu. Onun Alex olduğuna yemin edebilirdim.

Çünkü az önce terasta konuştuğum adam gerçek Alex değildi.

Vera. Yine kılık değiştirmiş olmalıydı.

Kadın, birkaç adım atıp yanı başımda durduktan sonra "Sevgili oğlum Teo, Alex'i yakaladı. Beni değil." diye mırıldandı. Sesindeki alaycı tavır rahatlıkla hissedilebiliyordu.

Bakışlarımı, Alex'in birkaç adım arkasında duran Teo'ya çevirdim ve ifadesiz yüzüyle karşılaştım. Mavi gözleri doğrudan beni buluyordu. Bizi kandırmış olabileceğine inanamıyordum.

Bu sırada Teo, gözlerini kaçırdı. Ve hemen ardından her şey karanlığa gömüldü. 

*********************
Bölümü nasıl buldunuz? Sizce Teo, neden böyle bir şey yaptı?

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

3.4K 525 32
Kayran beş yaşındayken Sarp ile arkadaş olur. Sarp diger cocuklardan farklıdır; hayali bir arkadaştır o. Ailesinin götürdüğü psikolog da, ebeveynleri...
35.6K 3.6K 83
Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmesini isteyen, hepsinden de fazla uçmasını...
1.8M 164K 89
2019'da yazılan mektuplara 1979 yılından gelen cevaplar. İki tarih arasında köprü olan kırmızı bir posta kutusu. İki insanın manevi değişimi ve en...
4.3M 167K 31
*Hikayenin ilk 13-14 bölümü düzenlenmiş, gerisi daha sonra düzenlenecektir. Okurken göz önüne almanızı isterim :) * Hikayedeki kurum ve kuruluşlar ta...