Arkadaşlar güzel yorumlarınız için teşekkürler, hızlıca bir bölüm yazdım. Yeni bölümleri düzenli yazmaya çalışacağım. Kendinize iyi bakın, iyi okumalar.
Selim, Cemal ve Fuat odalarına çıkmışlar ve on beş dakika sonra otelin önünde buluşmuşlardı. Park halindeki araçlardan birine bindikten sonra Tarık Kaptan'ın kaldığı otele doğru yola çıkmışlardı. Kısa bir yolculuğun ardından Tarık Kaptan'ın kaldığı otele gelmişlerdi. Arabadan inmeden önce etrafa hızlıca göz atmışlardı. Otelin kapısında kendi otellerinde olduğu gibi nöbetçi yoktu. Selim binada güvenlik zafiyeti olduğunu düşünmüştü. Her bina için bir sorumlu belirlemeleri ve bu kişinin güvenlik kontrollerini yapması faydalı olabilirdi. Bu durumu Fırat'la konuşmaya karar verdikten sonra üçü birlikte otele girdiler. Onlar içeri girince lobide oturanların bakışları onlara dönmüştü. Fuat Tarık Kaptan'ı görmüştü.
- İşte Tarık Kaptan orada oturuyor. Hadi gidelim.
Fuat önde Selim ve Cemal arkada Tarık Kaptan'ın oturduğu masaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamışlardı. Onların geldiğini gören Tarık da ayağa kalkmış ve gülümseyerek onlara doğru bir iki adım atmıştı.
- Cemal abi, Fuat abi hoş geldiniz. Nasılsınız?
- Biz iyiyiz Tarık, bak seni Selim'le tanıştırayım. Kendisi bizim bugünleri görmemizi sağlayan kişidir.
- Ne yaptın Cemal abi, utandırma beni.
- Allah'ın bildiğini kuldan mı saklayacağız evlat, bugün hayattaysak senin sayende, öyle değil mi Fuat?
- Doğru söylüyorsun Cemal.
- Anlatmanıza gerek yok Cemal abi zaten Selim Bey'i ve yaptıklarını çok iyi biliyorum. Yüz yüze tanışma fırsatımız olmamıştı o da bugüne kısmetmiş.
Tarık Kaptan ve Selim tokalaştıktan sonra Tarık Kaptan'ın oturduğu masaya oturmuşlardı. Söze Arnavut Cemal başlamıştı.
- Şimdi niye seni görmeye geldiğimizi merak etmişsindir Tarık, seni fazla merakta bırakmayalım. Evet Selim anlat bakalım.
- Tarık Kaptan duydun mu bilmiyorum geçen gece bir saldırıya uğradık. Neyse ki bu saldırıyı püskürttük ama İstanbul'un bizim için güvenli olmadığını daha iyi anladık ve Bozcaada'ya gitmeye karar verdik. Sayımız oldukça fazla bunun yanında bir sürü erzak, cephane, araç gereç vs. götürmemiz gerekiyor. Bunun için de bize büyük bir gemi lazım. Cemal abi ve Fuat abiye böyle bir gemiyi kullanabilecek bir kaptan lazım dediğimde onların aklına sen geldin. Ne dersin, bizi Bozcaada'ya götürebilir misin?
- Bu gerçekten çok iyi bir fikir, sizi elbette götürürüm. Ben feribot kaptanıyım, bizim feribotlardan biri bizim işimizi görecektir.
- Ben de öyle düşündüm kaptan, yarın sabah gelip seni alırız. Yenikapı'ya gidip feribotun durumuna bakarız.
- Anlaştık Selim, yarın sabah görüşürüz.
Selim, Cemal ve Fuat, Tarık Kaptan'la vedalaştıktan sonra otelden ayrılmışlardı. Kendi otellerine dönmeden önce güvenlik noktalarını dolaşmışlar ve nöbetçilerden bilgi alıp onları bugünlerde daha dikkatli olmaları konusunda uyarmışlardı. O gece sakin geçmiş ve sabah olunca Selim, Cemal ve Fuat otelden çıkmış ve Tarık Kaptan'ı almaya gitmişlerdi. Selim çıkmadan önce Fırat'a bakmış ve onun daha erken bir saatte çıktığını öğrenmişti. Hızlı bir yolculuğun ardından Tarık Kaptan'ın kaldığı otele varmışlardı. Kaptan onları lobide bekliyordu Selim'i görünce hemen ayaklanmıştı.
- Ben de sizi bekliyordum Selim, hemen çıkabiliriz.
- Çıkalım abi, yalnız oraya gitmeden önce uğramamız gereken bir yer var. O bölge kontrolümüz altında değil o yüzden tedbirli gitmek lazım.
Selim ve Tarık arabaya bindikten sonra Selim gaza bastı ve Fırat'ı bulmak ümidiyle Haluk'ların oteline gitti. Otele varıp kapının önünde duran İsmail'i görünce Selim rahatlamıştı. İsmail burada olduğuna göre Fırat da burada olmalıydı.
- Günaydın İsmail, ne kadar erken çıkmışsınız oğlum?
- Öyle oldu Selim abi, Fırat abi sabahın köründe kaldırdı beni, siz nereye böyle?
- Bir işimiz var İsmail, hazırlan biraz sonra çıkarız.
- Ben hep hazırım abi, zaten içerdeki ağır muhabbetten canım sıkılınca kapının önüne çıktım.
Selim otele girince Cemal ve diğerleri de arabadan inip İsmail'in yanına gelmişlerdi. Selim lobiye girince köşede oturan Fırat ve arkadaşlarını gördü. Selim onların dalmış bir şekilde sohbet ettiklerini görünce İsmail'in haklı olduğunu anlamıştı. Selim ancak iyice yakınlaşıp Fırat deyince onun geldiğini fark etmişlerdi. Fırat onu görünce bir an için telaşlanmıştı.
- Hayırdır Selim, bir durum mu var?
- Telaşlanma Fırat, size bir işimiz düştü. Yardım edebilir misiniz diye sormaya geldim.
- Ayıp ediyorsun Selim, sizi bizi mi var? Biz hep beraberiz. Nedir durum?
- Biliyorum Fırat, lafın gelişi öyle dedim. Şimdi biliyorsun, şu Bozcaada'ya gitmek için bize bir gemi lazım. Kaptanı bulduk ama gemi için Yenikapı'ya gitmemiz lazım, orası da biliyorsun kontrolümüzde değil. Beraber gidersek daha güvenli olur diye düşündüm.
- Elbette, oraya bir başınıza gitmeniz mümkün değil. Şimdi hemen toparlanıp çıkarız. Hadi arkadaşlar.
Fırat ve ekibindekiler, Fırat'ın dediği gibi hızlıca toparlanıp çıkmışlardı. Toplamda on iki kişilik bir ekip olarak Yenikapı'ya doğru yola çıktılar. Kabataş'ta kontrol noktasından geçtikten sonra hızlandılar ve yollarına devam ettiler. Yollarda zombiler görüyor ama mecbur olmadıkça müdahale etmeden yollarına devam ediyorlardı. Arnavut Cemal yola devam ederken Selim'e sordu.
- Şimdilik yollar fena değil ama inşallah Galata köprüsü üzerinde bir sorun yoktur.
- Haklısın abi, ben de orada bir problem olmaması için dua ediyorum.
Onların bu konuşmaları üzerine Fuat araya girdi.
- Merak etmeyin bir şekilde geçeriz. Fıratların bindiği kamyonet sağlam bir şeye benziyor, eminim o araç bizim geçebileceğimiz kadar bir yol açar.
Fuat'ın bu rahatlatıcı sözlerini duyduktan sonra Selim biraz daha hızlandı. Yolda bir iki küçük tehlikeyi savuşturduktan sonra köprüye ulaşmışlardı. Köprüyü geçmeden önce hangi yönün geçmeye daha müsait olduğunu anlamak için Selim ve Fırat arabadan inmiş ve dürbünlerini eline alarak köprünün üstüne bakmaya başlamışlardı.
- Sanki ters yön daha rahat gibi, ne dersin Fırat?
- Bana da öyle geldi Selim, sanırım oradan gitmemiz daha iyi olacak.
Tekrar arabalarına binip eskiden ters yön olan yola dalmışlardı. Eskiden böyle bir şey yapsalardı büyük kazalara sebep olabilirlerdi ama artık böyle bir ihtimal yoktu. Köprüyü rahat geçmişler sadece çıkışa yakın yolu kapayan devrilmiş bir otobüsü Fırat'ların kamyoneti biraz ittirerek geçebilecekleri kadar yol açmışlardı. Köprüden geçtikten sonra hızlarını arttırmışlar ve herhangi bir engelle karşılaşmadan Yenikapı'ya varmışlardı. İskelenin girişine yaklaştıklarında güvenli bir yerde durmuşlar ve Selim'le Fırat yine arabalarından inerek dürbünleriyle iskeleyi incelemeye başlamışlardı. Bir süre baktıktan sonra endişeli gözlerle birbirlerine bakmışlardı.
- İçerisi epey kalabalık, halledebilir miyiz Fırat?
- Vallahi Selim, bunların yanından geçip gideriz ama geminin içi de kalabalıksa sıkışır kalırız. Dışarıyı biraz temizlememiz şart.
- Doğru söylüyorsun, bunlar için de cephane harcamak istemiyorum ama başka çare yok.
- Öyle Selim, gitmeniz için bu gemi şart. Ama şu bizim kamyonetle halledebildiğimiz kadar halledelim, dediğin gibi boşa cephane harcamayalım.
- Hadi o zaman girelim.
Tekrar arabalarına binip iskelenin ana giriş kapısından girdiler ve kapıyı kapattılar, zombilerin girebileceği pek çok nokta vardı ama yine de en büyük kapıyı kapatmakta fayda vardı. Fırat'ın sürdüğü kamyonet zombileri altına almaya başlamıştı. Bu sahneyi gören Selim'in aklına küçükken oynadığı "Carmageddon" isimli bilgisayar oyunu gelmişti. Bilgisayar oyunu tadında bir hayat yaşıyorlardı ama oyunun zorluk seviyesi çok yüksekti.