SOĞUĞUN YANGINI

By yagmuroyku

8.6K 2.9K 5.4K

Turuncuya sevdalı iki ateş yandı. Biri kızıllığını buladı turuncuya. Biri mavisini akıttı lavlarına. ... More

Soğuğun Yangını.
1.BAŞLANGIÇ
2.ELDİVEN
3.SICAK
4.TURUNCU
5.ULUDAĞ
6.BİSTRO
7.ÇEKİM
8.YEMEK
9.ÖLÜM
10.DEĞİŞİM
11.PLANLAR
12.ŞEFKAT
13.GERÇEKLER
14.ENGELLER
15.BÜYÜ
16.DOLUNAY
18.KASIRGA
SOĞUĞUN YANGINI 1 YAŞINDA!
19.YANIK
20.YIKINTI
21.DÖKÜNTÜLER
22.FİNAL
Teşekkürler.
SOĞUĞUN YANGINI
SOĞUĞUN YANGINI 2 YAŞINDA!
SOĞUĞUN YANGINI 3 YAŞINDA!
SOĞUĞUN YANGINI 4 YAŞINDA!

17.TEKLİF

181 45 161
By yagmuroyku


Bölüm Şarkısı:
Nilüfer - Mor Menekşe

İyi okumalar!

Ona duyduğum aşk, bir parazit gibi bedenimi ele geçirmişti. Kalbimi daimi çalışır bir şekilde kullanıyor, içinde amansız hastalıklara neden olacak türden yaralar açıyordu. Acıyor, parçalanıyor ve durulmaz bir nehir gibi içime kan akıtıyordu.

  Kalp, kanı devir daim yaptırırken damarlarımın zedelendiğini hissediyordum. Buna rağmen o acıyı soluyor, içime çekiyor, yutuyor ve kanımı ele geçirmesine izin veriyordum. Sanki biri kesik atsa şu halsiz bileklerime, görecekti acı içinde çırpınan kutsal adını.

Benim dilim onun için o iki kutsal kelimeyi solumaya tutsak edilirken dudaklarının, o etten iki yanardağın arasından çıkan volkan beni darmaduman etmişti. Lavları ruhuma saldırıya geçerken acı çekmemem gerektiğini kendime hatırlatıyordum.

Biliyordum, baş ağrısı çekecekti uğrumuza ama değmez miydi bu aşk dolu savaşa?

Sağ elim bileğimi terk etmek istercesine yanağına tutundu. Yavaş ve narin dokunuşlarla okşarken kocaman gülümsemem bize sunulan kadere ihanetti.

Olsundu, ihanete bir ihanetle karşılık vermek dik duruşumuzu kuvvetlendirecekse üstesinden gelebilirdik elbet.

  Her geçen gün sızısı daha çok artacaktı belki de. Lakin sonunda geçeceğini ve bunu beraber yeneceğimizi biliyordum.

''Seni seviyorum, soğuğun yangını.'' dedim yanağını okşamaya devam ederken. O, bana özel kılınmış en değerli taştı. Pahasız değerleri bulunan bu taşların bulunduğu madenden kalbime yerleştirilirken en nadide araçlar seçilmişti.

Dudaklarım dudakları ile bir bütün haline gelirken çalan telefonu ile çekilmek zorunda kaldık. Kısık sesli bir küfür mırıldanırken elini arka cebine atıp telefonunu çıkarttı.

''Yaman arıyor.'' Başımla açmasını onayladığımda aramaya yanıt verip telefonu hoparlöre aldı.

''Ay çöreğim, yengem yanında mı hala?'' dediğinde göz deviren Kamer'e bakıp kıkırdadım. Aralarındaki sıcak bağa hayranlık duyarken bu tabirlerle eğleniyordum.

''Buradayım.'' Bakışlarımı Kamer'den çekmeksizin konuşurken elini kalbine yaslayıp 'buradasın' diyerek dudaklarını kıpırdattı. Jesti üzerine bakışlarım duygu yüklü olurken Yaman bir şeylere engel olma konusunda gayretliydi.

''Şimdi ikinizden çok büyük bir yardım isteyeceğim. Ben bir karar aldım. Hayatımda aldığım en çılgın karar olabilir ve bunu gerçekleştirirken yanımda olmalısınız.'' Kamer, ciddi bir moda bürünüp bakışlarını telefona yöneltti.

''Seni dinliyoruz kardeşim.'' Yaman, hafifçe boğazını temizlediğini belirten sesler çıkarttı. Ardından bombayı patlattı.

''Helin'e evlenme teklifi edeceğim.'' Şokla gözlerim aralanırken Kamer pek de şaşırmışa benzemiyordu. Yüzüne yerleştirdiği sırıtışla keyfinin yerine geldiğini anlamak zor olmadı.

''Sonunda. Peki, biz nasıl yardımcı olabiliriz?'' diye sorduğunda şoktan henüz kurtulamamıştım.

''Ayçiçeği tarlası olan bir yer bulmamız lazım. Tahmin edersiniz ki lisede coğrafyam pek iyi sayılmazdı.'' Kaşlarım hayretle havaya kalkarken düşünce tarzının inceliğiyle gülümsedim.

''Ona evlenme teklifi edeceksin!'' Sonunda heyecanımı dile getirmişken gülümsememi tutamıyordum. Kamer halime sırıtırken omuz silkip kazağımın bileğime gelen kısımlarını çekiştirdim. Tavana odaklanıp isteğine göre bir yer düşünmeye başlasam da en az onun kadar kötüydü coğrafya bilgim. Soru sorar şekilde Kamer'e baktım. Kendinden emin bir şekilde gözlerime baktığına göre onun bu konuda bize yol göstereceği bilgiler olabilirdi. Bu iş iyice heyecanlı olmaya başlamıştı. Helin'in cevabını bilsem de ilk defa yakın bir arkadaşımın başına gelecek olan bu çılgın teklife karşı heyecanımı bastıramıyordum. Yaman ile beraber gerilmiş sayılabilirdim.

''Aslında Silivri tarafında olması gerek. Güneşli bir gün seçebilirsin.'' Kamer'in ortaya attığı fikirle ellerimi çırparken Yaman da rahatlamışa benzeyen bir ses çıkarttı. ''Cuma günü gün batımına doğru düşünüyorum. O gün ses sınavı var. Okul çıkışı buluşur çıkarız. Ben Barut'a da haber veririm.'' Telefonu hiçbir şey söylememize izin vermeden suratımıza kapatınca kıkırdadım. Ses tonundan bile içindeki heyecan gün yüzüne çıkıyordu. Ayrıntıları her ne kadar merak etsem de Beste'nin çıkış saatinin yaklaştığını fark edip mutfağa geçtim. Servis onu bırakacaktı ne de olsa. O gelene kadar yiyecek bir şeyler hazırlayabilirdim.

Malzemeleri tezgaha çıkartıp tahtanın üzerinde mantarları doğramaya başladım. İşittiğim ayak seslerinden Kamer'in mutfağa yaklaştığına kanaat getirip yutkundum. İşime devam ederken ayak sesleri arkama kadar ulaştı. Ardından Kamer hemen yan tarafıma geçip tezgaha yaslandı. Kollarını göğsünde bağlayıp beni izlediğini göz ucuyla görebilmiştim.

Tencereye doğradığım mantarları döktüm. Diğer malzemeleri de hızlı bir şekilde doğramaya devam ederken hala izlendiğim düşüncesiyle gerildim.

''Kes şunu.'' Dişlerimin arasından konuştuğumda ikazım onu hiç de etkilemişe benzemiyordu. Yavaş bir şekilde elini yüzüme yaklaştırıp saçlarımı gözümün önünden çekti. Bileğimdeki lastiği bir çırpıda çıkartıp kendi bileğine taktı. Ardından arkama geçip saçlarımı tepeden bir atkuyruğu yaparak topladı. İnatla kabaran saçlarımı narin dokunuşlarıyla yatıştırdı. Burnunu saçlarımın arasında hissedince iç çektim. Ani bir hareketle beni kendine döndürdüğünde elimdeki bıçak tahtaya düşmüştü. Aralanan dudaklarıma keskin bakışlarla baktığı sırada hamlesini yapamadan zil sesi duyuldu. Aynı anda başına giren ağrıyla tezgaha vurduğunda tedirgin bir şekilde baktım.

''İyi misin?'' Büyü olayı yüzünden olduğunu düşünerek gözlerine baktığımda baş onayıyla kapıyı işaret etti. ''Sen kapıyı aç. Gerisini ben hallederim.'' Tereddütle baktığımda tekrar kapıyı işaret etti. ''Hadi.'' Omuz silkip aklımın onda kalmasına engel olamadan hole ilerledim. Kapıyı açıp servis şoföründen Beste'yi teslim alıp çantasını, ayakkabısını ve montunu çıkarttım. Kucağıma aldığımda bunu bekliyormuş gibi boynuma sarıldı. Hareketine karşın tebessüm ederek odasına ilerledim.

''Kamer ağabey mi geldi abla?'' dediğinde başımla onaylayıp odasına girdim. Onu yatağa bırakıp eşofmanlarına bakındığım sırada bana yardımcı olup yerlerini gösterdi. Hızlı bir şekilde üzerini giyinmesine yardımcı olup ayağına puf şeklindeki ev botlarını giydirdim.

''Hava soğuk prenses.'' Saçlarını da onun istediği şekilde toplamamın ardından elimden tutup heyecanla mutfağa indirdi. Kamer'i görünce heyecanla ona doğru koştu. Kamer, bu halini yadırgamadan kucağına aldığında tencerenin ocağın üstünde pişmekte olduğunu gördüm.

Bakışlarımı onlara çevirip huzurla iç çektim. Tahmin ettiğimden daha iyi anlaşıyorlardı ve Beste'nin Kamer'den kopamaması beni biraz tedirgin ediyordu. Sevecen haliyle herkesi kendine hayran bırakan küçük kız kardeşim aynı zamanda dünyanın en inatçı insanına dönüşebiliyordu. Sürekli Kamer'in yanımızda olmasına alışırsa onu hiç göndermemesinden korkuyordum. Yapardı da. Onu tanıyorsam anne ve babamın kafasının etini yiyerek isteklerini yaptırırdı. Lakin henüz ilişkinin başında olduğumuzu bu küçük hanıma anlatmak pek zor olacağa benziyordu.

''Yemek yedikten sonra bana gitar çalacak mısın Kamerciğim?'' Hitabı karşısında gözlerimi büyütürken Kamer sırıtıyordu. İkisinin de bakışları doğrudan beni bulduğunda Kamer'in nispet yapar gibi bir hali vardı. ''Çalarım tabii ki prenses.'' Yanağını sesli bir şekilde öptüğünde bu görüntü karşısında hem mutlu olup hem de bozulmuştum. Salona doğru hırslı adımlarla ilerlerken arkamdan kıkırtılar eşliğinde güldüklerini işittim. İstemsiz bir tebessüm dudaklarımda konum alırken hemen yüzümü asıp kanalları değiştirmeye başladım. İçeriye geldiklerini adım seslerinden duysam da dönüp bakmadım. Yanıma oturan Kamer, Beste'yi de kucağına almayı unutmamıştı.

''Ne güzel ikili oldunuz siz öyle ya?'' diye bozulduğumu belli etsem de Beste halinden memnundu. Beni kıskandırmaya anlaşmış gibi bir halleri olsa da sesimi çıkartmadım.

''Kıskanma abla.'' Kaşlarımı çatıp bakışlarımı ikisinin de üzerinde gezdirdim. Ardından 'hıh' şeklinde bir sesle mırıldanıp bakışlarımı televizyona döndürdüm. Takılmamam cabasıydı! Beni umursamadan sohbet etmeye başladıklarında zar zor odağıma televizyonu aldım.

Aslına bakarsak, onun özüme karıştığı gibi aileme karışmasını da seviyordum.

Beste'nin yorgunluğu ve açlığı birleşince yemek masasına oturduk. Servisleri hızlı bir şekilde yaptığımda Kamer uyuşukmuşum gibi hissettiriyordu. Sanki gözleri üzerimdeyken hareket etmem mümkünmüş gibi! Nefes aldığıma dua etsindi.

Yemeğin ardından odaya çıkan Kamer ve Beste'nin eğlendiğini gelen gülüşme seslerinden anlayabiliyordum. Gitar çaldıktan sonra onu uyutma görevini üstlenmiş ve beni koca salonda yalnız başıma bırakmışlardı. Oysaki gitarının nahoş sesini almak gece uykumun peri masalına dönmesine sebebiyet verebilirdi.

Bu gece birlikte, benim yatağımda uyuyacaktık.

Gerçeğin içime nüfus etmesi ürpermeme sebep olurken yerimde duramayarak ani bir atakla ayağa kalktım. Elimle yüzüme yelpaze yaparken tek başıma delireceğimi düşünerek Beste'nin odasının yolunu tuttum.

Odanın önüne geldiğimde aralık kapıdan onları izlemeye başladım. Sırtımı kapının pervazına yasladım. Kamer, Beste'yi sıkıca sarmış uydurduğu bir masalı anlatıyordu.

"Bir varmış, bir yokmuş. Mavi bir gitarın tellerinin arasına kurulmuş buzullar ülkesinin yaşlı mı yaşlı bir kralı varmış. Saçlarına kırağılar düşmüş bu kral, tahtı devredeceği oğlunu gözleme almış. Halkın sıkça bahsettiği ve uzak durduğu bu prens buzullar ülkesinin anlamına uygun bir karaktere sahipmiş. Küçük çocuklara anlatılan korku masallarına konu olacak kadar buz yürekliymiş lakin kötü bir kalbi yokmuş. İnsanlara kötülük yapmaktansa onlarla bir arada bulunmamayı kendine öğütler dururmuş. Bir gün kral bu durumun farkına varınca halkını yönetebileceğinden emin olmayan bu prensi düşünmesi için dağların ardına yollamış. Buzullar ülkesinin en soğuk kısmına çıplak ayaklarını basa basa gitmiş prens." Beste, yeni duyduğu bu masalı büyük bir merakla dinlerken ürpermiş gibiydi. Ne zaman ilgisini çeken bir şey olsa bilmiş sorularını ardı arkası kesilmez bir şekilde sıralamaya bayılırdı. Bu sefer sessiz kalıp heyecanını mimikleriyle yansıtması beni de şaşırtmıştı.

"Dağların ardını aşınca karşısına çıkan elma yanaklı kıza hayranlıkla bakmış prens." Beste'nin sabredebilmesi anca bu kadar sürmüş olacak ki ilk sorusuyla karşı karşıya bıraktı.

  "Elma yanaklı mı? Yanakları nasıl elma olmuş ki?" Kapı aralığından izlediğimi fark etmeyen Kamer, yüzündeki tebessümle Beste'nin saçlarını okşadı. "Buzullarda yaşayan kızların yanakları elma olurmuş. Ne diyordum? Hah, prens elma yanaklı kızı görür görmez kalbindeki buzların kırılan sesleri taa buzullar ülkesine kadar gitmiş. Kız, prensin varlığından habersiz yanaklarını saklamaya çalışırken prens birkaç adımda ona yaklaşmış. Ona adını sormuş, kız ay parçası kadar güzelmiş. Elma yanaklı kız adını bahşetmemekte ısrarcı olup kaçmış prensten, yanaklarını kurtarma derdindeymiş. Prens de gitmiş peşinden, bırakmamış onu." Derin bir iç çekti. Beste'nin başına küçük bir öpücük kondurup üstünü örttü. Yavaşça yataktan kalkarken Beste elini tutup durdurdu.

"Ama elmalardan yerse prens, kız ölmez mi?" Küçüğümün sorduğu soruya karşın gülümserken Kamer hiç beklemediğim bir cevapla beni şaşırttı.

"Prens yaşayabilmek için kızı öldürmez. İstediği tek bir ısırıkta aşkı tatmak miniğim." Saçlarını okşayıp odadan çıktığında göz göze geldik. Şaşırmamasından burada olduğumu fark ettiğini anlamamı sağlamıştı. Gülümseyişlerimiz birbirine karışırken odama adımladık. Beraber uyuyacaktık. Beraber, aşkı tadacaktık.

Yazardan Anlatım:

Mersa şarkısını söyleyen en yakın arkadaşını beklerken haliyle heyecanlıydı. Oturduğu koltuğa sırtını yaslarken yerinde duramayacağına dair inancı tam olsa da birazdan sahneye kendisinin çıkacağının bilincinde dışarıya uzun bir nefes üfledi. Arkadaşının odanın kapısından içeriye girdiğini gördüğünde rahat bir ruh haline bürünüp ayaklandı. Yanına gidip heyecanını henüz yenmiş arkadaşına sarıldı.

"Sonunda bitti. Şarkı söylerken bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim." Mehir'in sırtını sıvazlayan Mersa, aslında arkadaşının ne kadar iyi söylediğini biliyordu.

"Çok güzeldi kuzum, her zamanki gibi. Şimdi sıra bende ha?" Kıkırdayıp arkadaşına sıkıca sarıldı. Kollarını ayırdıklarında heyecandan elleri titriyordu.

"Jürilerden ikisi Kamer ve Barut olunca telaş yapmamak elde değil. Nasıl bakıyorlar görmelisin." dedi gözlerini kırpıştıran Mehir. Bu Mersa'yı daha da telaşlandıracak bir durumdu doğrusu. Arkadaşının yanından zar zor ayrılıp sınavını geçmesi gerektiği sahneye ilerledi.  Jüri koltuğunda oturan Barut'u görmesi nefesinin kesilmesine sebebiyet verirken kendinden emin bir hale bürünüp mikrofona uzandı. Önceden çalıştığı şarkıya başlarken gözlerini gözlerine kenetledi.

"Akşam oldu, penceremde
  Yorgun rüzgar esiyor, geçiyor
  Renkler suskun
  Bir mahsun mor menekşe
  Ağlıyor mu ne?

  Akşam oldu, penceremde
  Yorgun rüzgar esiyor, geçiyor
  Renkler suskun
  Bir mahsun mor menekşe
  Ağlıyor mu ne?

Gölgelerin kollarında
Hatıralar halka halka
Ben ona tutsak.

Nerde nerde en son çizgi nerde?
Nerde nerde çarem nerde?"

Şarkı biter bitmez titrek bir iç çekti. Daha önce bu kadar zorlandığımı hiç hatırlamıyordu. Kasvetinin bu kadar yoğun olacağını nereden bilebilirdi ki? Jüri kendi aralarında notuna karar verirken kısa bir selam verip içeriye gitti. Mehir kuliste yoktu. Masaya yavaşça yaslanıp saçlarımı düzeltti. Aynadan gördüğü yansımayla arkasını döndü. Gelen Barut'tan başkası değildi.

"Senin sesinde ruhuma dokunan tınılar var." Yaklaşıp ellerini birbirine sürttü. Ufak bir tebessüm Mersa'nın dudaklarına yerleşirken bulaşıcıymış gibi aynı tebessüm onda da yerini almıştı.

"Teşekkür ederim, bunu umarım notuma da yansıtmışsındır." Dişleri dudaklarının arasında yerini aldığında gülüşüne odaklandı. Bazı şeyleri aşmış olduğunu şu an daha net idrak edebiliyordu. Korkular hala vardı fakat ödünç verebileceği bir şans vardı avuçlarının içinde.

"O konuda hiç şüphen olmasın. Çıkalım mı? Yaman'ı sakinleştirmek zordur heyecanlandığı zaman." Arkasını dönmüş, gitmeye hazırlanıyordu. Mersa'nın suçu olduğunu bildiği bu geri çekilmelerini düzeltmek için can atacağını kim bilebilirdi ki?

"Barut." Sesiyle onu durdurduğunda ellerini ceplerine sokup Mersa'ya döndü. "Hım." Yanına yaklaşıp elini omzuna koydu. "Bize verebileceğim ödünç bir şansım var." dediğinde kaşları hayretle havaya kalktı.

"Sen... Emin misin?" Başını yavaş yavaş salladığında şaşkınlığından taviz vermiyordu. Mersa, parmak uçlarında yükselip yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Ardından elini uzatıp birkaç adım ileriye gitti. Eğer elini tutarsa kabul etmiş demekti.

Arkasını dönüp yüzüne baktığında gördüğü sahici mutlulukla gülümsedi. Elini tutup Mersa ile ilerlerken aslında aşılacak birçok yolun sözünü vermişti.

Mehir'den Anlatım:

Yaman'ın arabasına yaslanmış, Helin'in dersinin bitmesini bekliyorduk. İki araba halinde dağılmaya karar vermiştik. Kamer, arabasının önünde Mersa ve Barut ile koyu bir sohbete dalmıştı. Helin'in henüz nereye gideceğimizden haberi yoktu yalnızca öylesine bir geziye çıkacağımızı biliyordu. Sigara içen Yaman'ın yan profiline bakarken ne kadar heyecanlı olduğunu bilmeden yaptığı mimik hareketlerinden anlayabiliyordum. Hayatlarına yön verecek en önemli olaylardan birini yaşayacaklardı az sonra. Mersa yanımıza geldiğinde Yaman arabasından çıkarttığı kamerayı uzattı.

''Mersa, olabildiğince gizlen çekerken. Eminim o da isteyecektir o anın görüntüsünün elinde olmasını.'' Mersa kamerayı alır almaz çantasına yerleştirdi. Başını onaylarcasına sallarken hala tam olarak teklifin nasıl olacağını bilmiyorduk. Sanırım biz de o anı yalnızca videodan izleyenlerden olacaktık. 

''Şu anı bir an önce atlatmazsak heyecandan birilerini yumruklayacağım.'' Yaman stresli bir şekilde kapıya döndü. Dersin bitmesine az kalmıştı ve bizim bile heyecandan ellerimiz buz tutmuştu. Barut'un bizim arabaya bindiğini görünce Kamer'in çağrısını fark ettim. Baş onayı verip Yaman'a döndüm. Dost bir biçimde sarılıp omzuna vurdum.

''Git ve al bizimkini.'' Göz kırpıp arabaya ilerlerken arkamdan gülüştüklerini hissettim. Mersa da onların arabasıyla gidecekti. Planın kusursuz olması için elinden geleni yapan Yaman, kendinden emin bir şekilde sevgilisini bekledi.

  Sonunda Helin kapıdan görününce Yaman'a doğru ilerleyip yanağını öptü. Mersa benim ardımdan binmişti arabaya. Ufak bir sohbet eşliğinde Yaman ve Helin de yerlerini alınca Kamer arabasını çalıştırdı.

''Ben bile heyecanlandım sanırım. Bu ilişkinin başından beri şahit olanlardan biriyim ve destek olduğum şeyin erken olduğunu bile fark etmedim.'' Barut sıkıntılı bir şekilde iç çekerek konuştu. Kamer dikiz aynasından onu onaylar biçimde baktı. ''Umarım bir pürüz çıkmaz, mutlu olmayı hak ediyorlar.'' Gergince konuşmalarını dinlerken sessiz kalmayı tercih ettim. Yaklaşık bir buçuk saatlik yolumuz vardı. Başımı cama yaslayıp radyoda birbirinin peşi sıra çalan parçaları dinleyerek yolu izledim.

Ayçiçek tarlalarının bulunduğu yerde arabayı durdu Kamer. Yaman, Helin ve Mersa arabadan indiğinde Helin anlamsız bakışlarla etrafına bakıyordu. Mersa bir bahane sunmuş olacak ki onlardan ayrılıp gidecekleri yönün biraz ilerisinden girmişti tarlaya. Yaman'ın usulca elini Helin'e uzattığı gördüm. Bakışlarında yoğun hisler vardı. Helin bekletmeden elini tutup peşinden giderken uzaklaşmalarını bekledik. Görüntüleri ufaldıkça biz de çıktık arabadan. Yaslanıp beklemeye başladık. Bu konuda benim kadar Barut ve Kamer de zorlanıyordu. Alttan Kamer'e baktığımda hızla belimden tutup kendine çekti. Başıma çenesini yaslayıp sıkıca sarıldığında baştan aşağıya ısındığımı hissettim. Öyle ne kadar kalmıştık, kim bilir?

Yarım saat kadar sonra şok içinde elindeki kamera ile gelen Mersa'ya kaşlarımı çatarak baktım. Ondan yaklaşık beş dakika sonra da önde sinirli bir Yaman'ın peşi sıra gelen Helin ile hepimiz hareketlendik. Beklenmedik bir durumun bizi beklediğinden emindim. Yaman'ın sinirden kudurmuş yüz ifadesine bakılırsa hiç de hoşuna gitmeyen bir sonuçla karşılaşmıştı. Sahi, teselli edilmesi zor, yıkık dökük bir enkazın bizi karşılayacağını nereden bilebilirdik ki?

Sosyal Medya Hesaplarım:

İnstagram: dilaraoykuyagmur

Twitter: yagmuroykuay

Continue Reading

You'll Also Like

7.8K 586 29
Bitmiş miydi? Bu kadar mıydı aşkımızın süresi? Bana deli diyorlardı, delirmişsin diyorlardı, hayata dön o gitti diyorlardı. Gitmemişti ki, o burdaydı...
266K 1.5K 4
Ben Elif; Kimden oldum,kimden doğdum bilmem.Hayata yenik başladım belki ama yılmadım,yorulmadım.Beni bırakan ailem yerine ben kendi ailemi kurdum.Ail...
502K 30.1K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.
TAKINTI By ❦

Teen Fiction

2.4M 44.8K 44
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...