EHVENİŞER

Bởi ZeynepDefne

3.3K 189 31

*TAMAMLANDI* Ehven-i Şer: Kötünün iyisi. 10 bölümlük kısa bir hikaye. Eslem'in Dünyasına hoş geldiniz. Xem Thêm

Cevher
Terfi
Cenaze
Terapi
Sarhoş
Sigara
Şehvet
Aşk
Son

Kayıp

257 19 4
Bởi ZeynepDefne

Tam tamına elli dört dakika geçmişti.

Elli dört dakikanın her bir saniyesi hançer gibi ciğerimi delip geçti. Uçaktan kendimi zorla atıp, bir taksi çevirmiştim.

Burcu öne, Gülçin ve ben arkaya oturmuştuk. Hemen hastanenin adını söyledim.

Isparta'dan nefret etmiştim. Daha önce hiç Isparta'ya gelmemiştim, bu şekilde de gelmemeliydim.

Camdan dışarıyı izlerken aklıma Melike geldi. Sahiden, Melike'nin haberi var mıydı olup bitenlerden?

Telefonumu çıkardığımda Melike'nin onlarca kez aradığını gördüm. Hemen onu aradım.

"Eslem Abla!"

"Melike..."

"Eslem Abla, Cevher'i arıyorum açmıyor. Çok merak ettim, annesi de açmıyor telefonunu. Sen ulaştın mı acaba?"

"Melike, ben şu an Isparta'dayım."

"Ne? Neden?"

"Cevher trafik kazası yapmış. Ne durumdalar hiç bilmiyorum..." Yeniden ağlamaya başladığım sırada kulağımdan telefonu çekip aldı Burcu.

"Melike... Dur ağlama kendine gel! Hemen uçağa bin, gel Isparta'ya... Hayır bilgi vermiyorlar... Biz birazdan hastanede olacağız. Tamam."

Telefonu kapatıp çantama koydu. Dediği gibi de on dakika sonra hastaneye varmıştık.

Ben koşarak hastaneye gittiğimde onlarda peşimden geliyorlardı. Kendimi danışmaya attım.

"Cevher Tandoğan, Ahmet Tandoğan ve Süheyla Tandoğan... Trafik kazası yapmışlar, Isparta yolunda... Neredeler?"

Kadın "Hemen bakıyorum." Diyerek bilgisayarda birkaç işlem yaptı. Ben o sırada etrafa bakınıyor, belki bir umut annem, babam ya da Cevher'i görürüm diye düşünüyordum.

"Doktor Bey şimdi geliyor, o size gerekli bilgiyi verecek."

"Allah aşkına yeter artık!" Diye bağırdı Gülçin. "Sabahtan beri bize bilgi verilecek ama kimse bir bilgi vermiyor! Şikayet edeceğim bu hastaneyi! Böyle rezillik mi olur!"

Burcu, Gülçin'i "Tamam sakin ol..." Diyerek yatıştırmaya çalışıyordu. Tam o sırada yanımıza beyaz önlüklü bir adam yaklaştı.

"Tandoğan Ailesinin yakını siz misiniz?"

"Evet, benim. Eslem Tandoğan."

Adamın yüzünde acı bir ifade belirdi. "Başınız sağ olsun."

Kulaklarım duymadı sanki. Uğuldamaya başladılar. Sanki birisi beynimde deprem ikazı veriyordu. Sirenler çalışıyordu kafamın içinde.

"Ne diyorsunuz..."

"Annenizi olay yerinde, babanızı da hastaneye gelirken kaybettik."

"Anne!" Diye bir çığlık atarak ağlamaya başladım galiba, tam hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey, yüreğime düşen o kor aleviydi. Bir diğer çığlık da babam için koptu. Kendimi yavaş yavaş dizlerinin üstüne bıraktığım sırada hem arkadaşlarım, hem de doktor beni tuttu. Birkaç saniye içinde bir tekerlekli sandalye getirildi, ben de oraya yığıldım.

Kolumda bir sızı hissettim. İğne mi yapmışlardı bana? Bedenim uyuşmaya başlıyordu. Çığlıklarım yerini acı dolu inlemelere bırakıyordu. Galiba can bedenden çıkıyordu.

Artık sadece göz yaşlarım akıyor, hiçbir tepki veremiyordum. Canım öyle çok yanıyordu ki, galiba bende ölüyordum.

***

"Peki şimdi ne olacak?"

Sesler, uğultulara karışıyordu. Duyduğum en net cümle bu olmuştu. Sesin sahibi Gülçin'di.

"Baş etmeyi öğrenecek." Bu ses de Burcu'ya aitti.

"Cevher'in durumu da çok kötüymüş. Emniyet kemeri takılı değilmiş, camdan dışarı fırlamış. Zaten bir bacağı kopmuş, doktor öyle söyledi. Allah'ım... Dayanamıyorum. Allah o kamyon şoförünün belasını versin!"

Cevher! Kardeşim! Hayattaki tek dayanağım, canımın içi... Kardeşimin durumu kötü müydü? Allah'ım ben nasıl dayanacaktım bu acıya? Kardeşimin bacağı mı kopmuştu... Benim basketbol oynama tutkusuna sahip, asıl mesleği de zaten antrenörlük olan kardeşim nasıl devam edecekti hayatına?

Gözlerimi açtım yavaşça. Burcu ve Gülçin başımda bekliyordu.

"Cevher'i görmek istiyorum." Dedim sessizce.

"Şu an göremeyiz Eslem, yoğun bakımda." Diye yanıtladı Gülçin.

"Lütfen." Dedim. "Ne olursunuz göreyim..."

"Ben bir doktora sorayım." Dedi Burcu. "Belki izin verir."

Burcu odadan çıktığında "Bacağı mı kopmuş?" Diye sordum teyit etmek ister gibi. Belki de yanlış duymuştum.

Gülçin, acı bir ifadeyle başını salladı. O an yüreğim dağıldı.

"Ben ona veririm bacaklarımı." Dedim göz yaşlarım yine akarken. "Yemin ederim veririm. O yeter ki iyi olsun."

Gülçin acı bir şekilde gülümsedi. "Biliyorum bebeğim, biliyorum."

Burcu yüzünde bir gülümseme ile odaya geldi. "Tamam! Camdan izleyebiliriz, izin verdi."

Gülçin ve Burcu'nun yardımıyla kalktım. Beni zorla sandalyeye oturttular. Odadan çıktık ve asansöre bindik.

Yoğun bakım katına geldik. Burcu hemşireye Cevher'in nerede kaldığını sordu. Bize yerini gösterdi.

Camın önüne geldiğimizde, onu gördüğümde nefesim kesildi.

Yüzü gözü yara bere içindeydi. Vücudunun her yerinde kablolar vardı. Açıkta duran kolları mosmordu... Ve en iç acısı, bir bacağı oradayken diğeri yoktu.

Elimi cama koyup "Hadi bebeğim." Diye seslendim. "Dayanabilirsin, bunu biliyorum. Seni seviyorum. Sen çok güçlü bir adamsın. Lütfen beni bırakma..."

Ne oldu bilmiyorum ama tam o anda, makineden hiç iç açıcı olmayan bir ses duyuldu. Ciyak ciyak ötmeye başladı o alet.

"Ne oluyor?" Diye sordum panikle. Benim soru sormama kalmadan bir hemşire koşa koşa geldi. İçeri girdi.

Yerimden fırladım hemen. Gülçin ile Burcu kollarımdan tuttular. "Dur Eslem, Allah aşkına dur!"

"Kardeşime ne oluyor?" Diye bağırdım. "Cevher!" Diyerek cama bir yumruk attım. "Cevher kendine gel!"

Doktor da hemen geldi ve içeri girdi. Hemşireyle hızlı bir konuşma yaptılar. Elleriyle kardeşime kalp masajı yapmaya başladığı sırada hemşire de defibrilatör aletini getiriyordu.

"Hayır!" Diye bağırdım. "Ne olur, hayır!"

Ellerine o iki kolu alıp Cevher'in göğsüne bastırdı. Birkaç saniye sonra Cevher'in bedeni yataktan ayrılıp havaya doğru kalktı, daha sonra yeniden yatağa düştü.

Aletten hala daha o ciyak sesleri geliyordu.

Ellerimi cama yaslayıp bağırarak ağlıyordum. Gözlerimin önünde kardeşim ölüyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.

Yine, yine ve yine... Her seferinde makine hiç değişmedi, o şekilde öttü.

En sonunda sustu. Makine sustu ama her şey bitti. Doktor, elindeki kolları aletin yanına bıraktı. Alnında biriken ter damlacıklarını kolundaki önlüğe sildi.

Hemşireye dönüp bir soru sordu. Hemşire sorunun cevabını saatine bakarak verdi.

Ve ben o anda, son bir çığlık atarak bugün kaçıncı olduğunu bilmediğim sinir krizini geçirdim.

Damarlarımda taşıdığım kan öyle ağır geliyordu ki bana, organlarım sanki parça parça koparak yere düşüyordu. Kanım ağır geliyordu ya... Başka bir şey diyebilir miydim? Yarı yarıya ölmüş gibiydim...

Doktor çıktığı anda fırladım. Ne yaptığımı bilmiyordum ama karşıma çıkan doktoru, hemşireyi iterek yoğun bakıma girdim.

Cevher'in yanına gidip ona sıkıca sarıldım. Hatta kardeşimin yanına uzanıp göğsüne başımı koyup kollarımı da ona sararak ağladım.

Aradan kaç dakika, kaç saat geçti bilmiyorum ama kimse bana dokunmadı. Dokunmamaları da iyi oldu.

Anne olmanın fragmanı gibidir abla olmak. Bizim gibi çalışan bir anneye sahipseniz, bu çalışan anne işinde bir numaraysa, bazen gecesini gündüzüne katarak da çalışıyorsa abla olarak siz anne olurdunuz.

Cevher doğduğunda ben altı yaşında bir kız çocuğuydum. Bebeklerimle oynamayı bırakıp Cevher'le oynamaya başlamıştım.

En yakın arkadaşlarımdan Su'yun da bir kardeşi vardı ama o kardeşini hiç sevmezdi, çocuk aklı işte... Annesi babası artık Su'ya eskisi kadar ilgi göstermediği için Su kardeşini hep kıskanırdı.

Biz de isim durum hiç öyle değildi çünkü ben Cevher'i kimseye vermezdim. Çok iyi hatırlıyorum bize misafirliğe gelen, benimle yaşta olan ya da olmayan kız-erkek çocuklarının Cevher'i sevmek istediklerinde verdiğim tepkileri...

"Dokunmayın! O benim!"

Vermezdim onu kimselere. Annem bazen çok kızardı. "Eslem, yapma ama anneciğim. Evet anneciğim o senin bebeğin ama ver de hadi arkadaşların da sevsin."

"Bana ne! Onların da annesi babası yapsın bir tane!" Diye çemkirerek Cevher'i de alıp kendimi odaya kapatışlarım...

Biraz daha büyüdüm. Artık Cevher oyun oynayabileceğim kadar küçük değildi ve bende oyun oynamayacak kadar büyüktüm.

Artık o bir oyuncak değil, benim sorumluluğumdu. Ona sabahları süt ısıtıp, tostunu yemesini sağlamak en büyük görevimdi. Okuldan geldiğimde onunla boya yapmak, en sevdiğim şarkıları ona ezberletmek en büyük gayemdi.

Annem çalıştığı için akşamları Cevher ve ben evde yalnız olurduk. O zamanlar omzuma yüklenen bu tatlı sorumluluk, beni bugünlere getirmişti.

Cevher'in uyku düzeni bozulmasın gerek onu koynuma alarak uyutuşlarım, bazen yeri geldiğinde annesinden çok benimle vakit geçirmesi...

Hem ben ona, hemde o bana çok düşkündü.

Sonra Cevher iyice büyüdü ve bende büyüdüm. On sekiz yaşına gelip kazık kadar bir adam oldu. Aşklar yaşadı, benim omzumda ağladı. Sınav stresi yüzünden bazen tüm sinirini stresini benden çıkardı, her zaman bir anne şefkatiyle anlayışla karşıladım.

O da her zaman bana "Annem duymasın ama sen bana ondan daha çok annelik yaptın, ben senin hakkını asla ödeyemem." Diyerek sığındı.

Kardeşini kaybetmenin acısını ve evladını kaybetmenin acısını aynı anda yaşıyordum.

"Abla heykelini diksek taşaklarına beton yetmez, biliyor musun?"

Ona kötü bakışlar atarken sırıtmayı da ihmal etmemiştim.

"O nereden çıktı?"

"Zekisin, çalışkansın, güzelsin, merhametlisin, her zaman benim arkamı kolluyorsun... Abla sen ne zaman evlenip kendi çocuklarını doğuracaksın?"

"Seni başımdan sepetledikten sonra Cevher."

"Ciddi misin?"

"Hayır tabi ki. Evlenmeyi düşünmüyorum."

"Yazık." Dedi Cevher.

"Niye yazık?"

"Dünya senin genlerinden mahrum kalacak da o yüzden yazık... Bu ülkede senden on tane daha olsa devrim yapardık be devrim!"

"Serseri!" Diyerek güldüm.

Aklıma gelen anılarla ağlamam daha da şiddetlendi.

Yani sen şimdi gittin, yani yoksun, 
Yani bir daha olmayacak mısın? 
Yani bir daha borç vermeyecek, 
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?

Peki, beni kim kızdıracak, 
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak
Peki, beni bu köhne dünyada 
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

















Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

30.8K 2.7K 45
30.03.2018🌹 Babasının işi nedeniyle Karabayır'da olan bir kız, yaraları derin bir üsteğmen. Peki bir gün yolları kesişirse ne olur ve bu babasının a...
SARKAÇ Bởi Maral Atmaca

Tiểu Thuyết Chung

634K 49.2K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
3.5K 336 7
"Güzel uykuların olsun Peri Kızı." Büyük Berwan Aşireti'nin Ağasının ortanca oğlu Baran Berwan. İzmir'de büyümüş Ayperi Akel. İki yıldır gizlice on...
YASAK MEYVE. Bởi Esra armağan

Tiểu Thuyết Chung

3.7K 1.2K 15
"Yaralarını sarmak isterken senin engeli halline aşık oldum. Bir gün iyileşsen beni bırakır mısın.? Ben senin yaralarını sarmak istedim, nereden bile...