Porn Link 2 | Jikook

By ddevonneily

474K 40.7K 64.8K

Yağmurlar sahiden de, Olmasaydı eğer Hasret kalır mıydı güneşe insan? -------------------------------- #3 Po... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
umut şimdi, hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız

-15-

12.6K 1.2K 2.3K
By ddevonneily

"Çekim bitmiştir, dağılabilirsiniz."

Yönetmenin komutuyla boğazını sıkan kravatı gevşetip derin bir nefes aldı. Yine yoğun bir yayın olmuştu.

Kahve olması gereken suyundan bir kaç yudum aldıktan sonra gözlerini yumdu ve oturduğu sunucu koltuğunda arkaya yaslandı. Kalkmaya mecali kalmamıştı.

"Hadi Jungkook! Bu gece burda mı yatacaksın yoksa?!"

Namjoon'un ona seslenmesiyle huysuz bir mırıltı çıkardı. Olduğu yerde mayıştığı için kalkası gelmiyordu. Göz kapaklarının üstüne yük binmiş gibiydi sanki, bir anda uykusu gelivermişti. Omzuna dokunan eller ile artık kalkması gerektiğini farketti. İş çantasını masanın altından alıp oldukça rahat olan sunucu koltuğundan kalkarken bir yandan ıslık çalıyordu.

"İşler giderek yoğunlaşıyor..."

Namjoon sıkıntıyla nefes verdi. Jungkook'un aksine uzun yıllardır burda çalışıyordu ve çok daha stresli dönemleri olmuştu, bu yüzden alışıktı fakat Jungkook'un bünyesinin zarar görmesini istemezdi.

"Bundan daha zor yayınların olacak, toparla kendini."

Jungkook ruhsuzca gülümsedi. Elbette bunun düşündüğü kadar kötü olmadığını, çok daha zor zamanların geleceğinin farkındaydı. Set tuvaletine doğru ilerleyip kapıyı ittirdi. Biraz yüzünü yıkarsa kendine gelebilirdi.

Akan sıcak suyun soğuması için yeterli bir süre bekledikten sonra, avcuna doldurduğu suyu yüzüne çarptı. Soğuk su göz kapaklarına değdiğinde istemeden titremişti. Suyu kapatıp aynaya baktı. Uykuya muhtaç gözleri ve saatlerce yayın yapmaktan dağılan saçları pek iyi bir manzara değildi. Ellerini saçlarına geçirip olabildiğince düzeltmeyi denedi. İlk yaptığı gibi olmasa da, az önceki halinden daha iyi görünüyordu. Dişlerini göstererek gülümsemeye çalıştı. Eh, biraz oluyordu. Jimin'in karşısına bu gülümsemeyle çıkacağı için dikkatli olmalıydı. Yorulduğunu görürse, üzülebilirdi.

Saatlerce konuşmaktan dolayı çatallanan sesini bir kaç kez öksürerek düzelttikten sonra tuvaletten çıktı. Namjoon stüdyoyu kapatmak için onu bekliyordu.

"Jin bile senden önce çıktı!"

Jungkook gözlerini devirdi. Birde saat tutuyorlardı. Stüdyodan çıkmadan önce Namjoon'a dil çıkardı. Namjoon elindeki su şişesini fırlatacakken kaçmayı başarabilmişti. Kendi kendine kıkırdadı.

Hava tahmin ettiğinden daha soğuktu, ısınma amacıyla ellerini birbirine sürttü. Gün batımından sonraki saatler keskin bir soğuk kaplıyordu etrafı. Bunu umursamamaya çalışarak yürümeye devam etti. Kendisi gibi işten çıkan mesai arkadaşlarına arada kısa selamlar veriyordu. Temiz havayı derince içine çekti, yorgunluğunun yavaş yavaş azaldığını ciğerlerine dolan oksijen sayesinde farkediyordu. Cebinde titreşen telefon ile duraksadı. Jimin'in aradığını tahmin etmiş ve ekrana bakmadan aramayı cevaplamıştı.

"Alo?"

Tahmin ettiği gibi, arayan kişinin Jimin olduğu cips paketi hışırtılarından belliydi. 

"Goloyor moson Jongkook?"

Jungkook gözlerini devirdi. Hiç bir şey anlamamıştı.

"Ağzındakini bitir öyle konuş."

Bir kaç saniye bekledikten sonra karşı taraftan nihayet ses gelmişti.

"Geliyor musun?"

Saatine baktı. Arayacak kadar geç kaldığını sanmıyordu.

"15 dakikaya ordayım, pencerelerin kapalı ve kapının kitli olduğuna emin ol. Seni seviyorum ve görüşürüz!"

Telefonu aceleyle kapattıktan sonra hızlı adımlarına devam etti. 15 dakikayı aşarsa Jimin kafasından teoriler üretmeye başlayacaktı, hızlı olması gerekiyordu. Üşüyen ellerini ceketinin cebine sokup adımlarını hızlandırdı. Bir an önce eve gidip onu görmek istiyordu. Müzik seslerinin kulağına doluşmasıyla gözlerini sesin geldiği yöne çevirdi. Burada bir gay bar olduğunu yeni farkediyordu. Berbat bir içki kokusu vardı, sigara dumanlarından içerisi belli olmuyordu. Sarhoş insanların midesini yere boşalttığınıda hesaba katınca yüzü istem dışı ekşimişti. Hafif adımlarla geri geri yürüdü. Buradan uzak durması iyi olurdu.

"Ne bakıyorsun süt çocuğu?!"

Barın girişinde duran iri adamın ona seslenmesiyle bakışlarını ona çevirdi. Sinirle kaşları çatılmış, çenesi gerilmişti.

"Ne dediğini sanıyorsun?"

Adam barın güvenliğinden sorumlu gibi görünüyordu fakat aynı zamanda sarhoşun teki olma ihtimali de vardı. Onun üzerine doğru yürümeye başladığını farkedince, inatla sırtını dikleştirdi. Sinirden çenesi kasılıyordu.

Tahmin ettiği gibi adam yakalarını kavramak için yeltendiğinde güçlü elleri hızla ittirip suratına sert bir yumruk geçirdi. Yapılı beden kendini geri atmış, tek eliyle acıyan yanağını tutmaya başlamıştı.

"Piç herif!"

Tekrar yaklaşıp bu sefer Jungkook'un karnına dirseğini geçirmeye çalıştı. Jungkook refleksleri sayesinde darbeyi yavaşlatsa da boşluğuna geldiği için nefesi kesilmişti. Eğilip derin nefesler almaya çalıştı. Barın içinden bir kaç kişi başlarına toplanmıştı. Yediği darbe yüzünden acıyan karnını umursamadan derin nefesler alarak doğruldu. Aldığı her nefes, resmen ciğerlerine işkence ediyordu.

Bazıları adamın yanağıyla ilgilenirken, geriye kalan kesim Jungkook'a yardım etmeye çalışıyordu. Önüne uzatılan el ile odağını onunla kavga eden adamdan çekip eli uzatan kişiye dikti. Tanımıyordu.

"Loş sokak lambasının yansıdığı bu kirli kaldırımda yatmak yerine elimi tutmaya ne dersin?"

Öylece bakmanın bir yararı olmayacağının farkındaydı. Çekingen bir tavırla, uzatılan eli tutup ayağa kalktı. Adamın vurduğu yer hala acıyordu. Bir yandan karnını tutarken, nefesini düzene sokmaya çalıştı. Kalbi fazla adrenalin ve sinirden deli gibi çarpıyor, acıyan bölgeleri yürürken onu zorluyordu. Yardım eden adam hala tanıdık gelmiyordu. Keskin yüz hatları ve diğerlerine göre daha yuvarlak gözleri vardı. Beyaz teni ve siyah saçlarının zıtlığı ona ayrı bir çekicilik katıyordu.

Barın içine girdiklerinde yüzünü buruşturdu. Her yerde yiyişen insanlar görmek onun için pek iyi bir manzara değildi. Burnuna dolan içki ve sigara dumanı kokusunu umursamadan adamın ona işaret ettiği bar taburesine oturdu. Gergince etrafı izliyor, adama bakmamaya çalışıyordu.

"Taemin."

Adamın konuşmasıyla irkildi.

"Ha?"

"Adım Taemin."

Sormadan önlerine konan içkilere şüpheyle bakarken, zorla gülümsedi.

"Jungkook."

Taemin, elindeki içkiyi Jungkook'un bardağına tokuşturduktan sonra göz kırptı;

"Memnun oldum, Jungkook."

Uzun zamandır içki içmiyordu, onu kırmamak için bardağı dudaklarına götürdü. Acı tat dilini es geçip boğazından aşağı doğru kaydığında yüzünü ekşitmişti. Surat ifadesini gören Taemin sırıttı;

"İlk içişin sanırım, huh?"

Jungkook bitirdiği bardağı elinde salladı;

"Hayır, sadece uzun zamandır içmediğim için tuhaf geldi."

Ortamın gürültüsüne hala alışamamıştı, kulağı deli gibi uğulduyordu. Taemin başını salladı. Aklına bir fikir gelmişti.

"Shot oyununa ne dersin?"

Jungkook alayla güldü;

"Hadi ama, o kadar zamanım yok."

Siyah saçlı, kaşlarını alayla havaya kaldırdı. Sadece biraz eğlenmek istiyordu.

"Korkuyorum desene sen şuna!"

Jungkook, onun ne yapmaya çalıştığını tam olarak anlayamamıştı. Sadece surat ifadesine bakılırsa, eğlenmek istiyor gibi bir hali vardı. Kendisini hafife alması içindeki hırsı beslerken, anlık cesaretle başını salladı.

"Pekala, ben varım."

Taemin sevinçle ellerini çırptı. Barmene bir tepsi içki getirmesini söyledikten sonra Jungkook'u süzmeye başladı.

"Dışardan bakılınca hiç buralarda takılan biriymiş gibi görünmüyorsun."

Jungkook gülümsedi;

"Benim buralarda geçen hayatım, 3 yıl öncesine ait."

Hayatında Jimin henüz yokken, barlardan çıktığı yoktu onunda. Buralarda sabahladığı günlere dönüp baktığında zamanın ne kadar hızlı geçtiğini farketmişti.

Önlerine konan tepsiye ifadesizce bakmaya başladı. Taemin onun önce başlaması için elini uzattığında, içlerinden rastgele bir bardak seçip tek dikişte içmişti. İkinci bardağı olduğu için o kadar acı gelmemişti. Boş bardağı tekrar tepsiye bıraktıktan sonra, Taemin'in içişini izlemeye başladı.

Başta gayet sakin giden bu oyunda işler giderek tuhaflaşmaya başlıyordu. Jungkook eve gitme saatini tamamen unutmuş gibiydi. Kendini içtiği sıvıya, barın loş ortamına ve kazanma hırsına kaptırmıştı.

"Gözlerin solmaya başladı, pes mi ediyorsun yoksa?"

Bu adam sinirlerini bozmaya başlamıştı. İçki yüzünden çalkalanan midesini umursamadan bir bardak daha dikti. Kulağı uğulduyor, kusacak gibi hissediyordu.

Barmenin ikisini gizlice izlediğini farketmişti, belki de bu onu ileri gitmeye zorluyordu. Başı öyle dönüyordu ki, ağzından çıkan kelimelerin mantıklı olup olmadığını bile bilmiyordu.

"B-ben p-pes et-mem!"

Kelimelerinin arasına kaçan hıçkırıkların bile farkında değildi.

"Çoktan kaybettin Jungkook, şu haline bak."

Dudaklarına çarpık bir gülümseme yerleştirdi;

"Kayıp mı etmişim ben?"

Taemin bıkmış bir suratla başını salladığında kaşlarını kaldırdı;

"Aa! K-kayıp etmişim."

Oturduğu yerden ayağa kalkmaya çalıştı. Ayakları uyuştuğu için hareket edemiyordu ve bu durumda dengeyi sağlamak bir hayli zordu.

Sendeleyerek yerden çantasını aldı. Saate bakmış fakat akrep ve yelkovanı karıştırdığı için kaç olduğunu anlayamamıştı.

"Niye ayaklandın Kookie?"

Jungkook etrafına bakındıktan sonra sorar gibi başını iki yana salladı;

"Ben.. bana mı d-dedin?"

Hıçkırıkları arasından konuşmak onu bir hayli zorluyor gibiydi. Kendi sorduğu soruya cevap beklemeyip, bir sürü sarhoş insanın arasından geçip burdan çıkmaya çalıştı. Boğucu ortamın başını daha çok döndürdüğünü hissediyordu.

Çarpıştığı bedenler arada kolunu tutuyor ve onu bırakmamak için ısrar ediyordu. Bir şekilde kurtulacakken, boynunda hissettiği yabancı dudaklar ile titremeye başladı.

Tanımadığı bir adam, onu öpüyordu.

"Bırak beni..."

Sesini yeterince güçlü çıkaramıyordu. Zayıf tını, gürültülü müzikle karışıp öylece yok oluyordu.

Derisinin üzerinde keskin dişler hissettiğinde, tanımadığı adamı güçsüzce ittirdi. İttirmesinden değilde kendini geriye atmasından olsa gerek, adam onu bırakmıştı.

Bir kaç kişinin elini kalçasında hissetmeye başlamıştı. Engel olmaya çalışsada çok kalabalık olduğu için birinden kurtulunca bir diğeri tacize başlıyordu.

"Ama bu kötü bir şey, popomu ellememelisiniz!"

Arada elindeki çantanında çekiştirildiğini hissediyor fakat onu sıkı tutmaya özen gösteriyordu.

"Güzelim, seni rahatlatmamı ister misin?"

Kulağına fısıldayan yabancı genci ittirmeye çalıştı fakat o kadar kalabalıktı ki, onu ittireceğim derken başka birisini ittiğinin farkına varamamıştı. Islak dudaklar kulak memesine dokunmaya başlayınca yüzünü buruşturdu. Bir an önce buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydı. Kalçasındaki eller yavaş yavaş aletine giderken, kendini öne attı. Boğazına kadar yükselen acı sıvı onu zorluyordu.

"Bir gece için ne kadar istiyorsun?"

Şişman, ter ve bira karışımı kokan orta yaşlı bir adamın ona seslenmesiyle adımlarını hızlandırdı. Ne kadar hızlı yürümeye çalışırsa çalışsın yer ayaklarından kayacak gibi oluyor, sürekli sendeliyordu.

"Sıkı deliğinin kalınlığımı sarması için tüm paramı verebilirim."

Aynı kalın tını bir kere daha ona seslendiğinde, hızla kapıyı kavradı ve kendisini dışarı attı. Temiz havayla buluşur buluşmaz dizleri üzerine çöküp midesindeki her şeyi çıkarmaya başlamıştı. Vücudu tir tir titrerken, öylece durup bu iğrenç sürecin bitişini bekledi. Ağzında oluşan berbat tada yüzünü buruşturduktan sonra, titreyen bacakları üzerinde doğrulmaya çalışmış fakat başarısız olmuştu.

Etraftaki kimsenin ona yardım etmek ister gibi bir hali yoktu. Gay bardan çıkan sıradan bir sarhoş gibi görünüyordu dışardan. Çantasını kaptırmadığına şükrettikten sonra, zorlukla ayağa kalkıp beyninde zar zor canlanan yolda yürümeye başladı. Taemin'in neden yanında olmadığını bilmiyordu, aklına gelen tek ihtimal onu tek başına bırakıp barda eğlenmeye devam etmiş olmasıydı.

Zar zor yürümeye çalışarak evine doğru gitmeye başladı. Her an düşüp bayılacak gibi oluyordu. Etraftaki insanlar ona iğrenir gözlerle bakıyor, çocuklu aileler çocuklarını ondan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Nedenine anlam veremedi, daha yürüyemeyen bir adam nasıl çocuklarına zarar verebilirdi ki?

Tüm bunları düşünürken yürüdüğü yola bakmadığı için yerdeki çıkıntıya takılmıştı. Vücudu devrilecekken son anda ayağını öne attı. Başını iki yana sallayıp yürümeye devam etti. Bu gece ölmeden eve gidebilmek istiyordu sadece.

Onu süzen insanları umursamamaya çalışarak evlerinin olduğu sokağa ulaşmayı başarabilmişti. Böyle bir kafaya rağmen evin yolunu bulabilmesi bile büyük bir başarıydı. Binaya baktığında, salonlarının ışığının açık olduğunu farketti. Demek ki Jimin henüz uyumamıştı.

Aralık bırakılan apartman kapısından içeri girip, merdivenlerden düşe kalka çıkarak kendi katlarına ulaştı. Kapı zilini bile göremiyordu. Jimin'in bu saatte uyumayacağını bildiği için kapıyı tıklattı. Gücünü ayarlayamamış olmalıydı ki apartmanda yüksek ses yankılanmıştı.

"K-kimsin?"

Karşı taraftan cılız bir ses gelince, aptal gibi gülümsedi;

"Kim olmamı istersin?"

Jimin, ses tonundan gelen kişinin Jungkook olduğunu anlamıştı. Hızla kapıyı açtı. Yüzü sinirden kızarmıştı.

"Bu hal ne Jungkook! Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin?!"

Aklına bir sürü ihtimal gelmişti, ağlamaktan gözlerinin etrafında halkalar oluşmuş, endişesi yüzünden kemirdiği dudakları yara içinde kalmıştı.

Jungkook, tüm bunları göremeyecek kadar sarhoştu.

"Gece gece bağırma bana be!"

Burnuna dolan koku yüzünden yüzünü buruşturdu;

"İçmişsin..."

Azar için bir kere daha ağzını açacakken, boynundaki izleri görünce duraksadı.

"S-sana inanamıyorum."

Anında dolan gözleri ile öylece morluklara bakıyordu. Gözyaşları birer inci tanesi gibi gözlerinden yuvarlanırken, ona boş boş bakan bedeni güçsüzce ittirdi, sanki etkisi olacakmış gibi. Beynine dolan ihtimaller boğazını sıkıyor, sesli hıçkırıklar kaçırmasına sebep oluyordu.

"Bunu bana nasıl yaparsın?!"

Ağlamaktan dolayı sesi titrerken, gerçekten bayılacakmış gibi hissediyordu. Jungkook ne olduğunu anlamamıştı, karşısındaki manzara onun için saçmalıktan ibaretti.

"N-ne zır-valıyorsun?!"

Jimin başını iki yana salladı. Yumruğunu sıkmaya başlamıştı.

"Sen adi bir orospu çocuğusun."

Jungkook, lafın sebebine değil sadece lafa odaklanmıştı. Sinirle gözleri açılırken, karşısında ona bakan bedene sert bir tokat geçirdi. Jimin şokla yanağını tutarken, yanağının acısından çok kalbinin acısı yakmıştı canını.

3 yıldır, ilk defa ona el kaldırmıştı.

Elleri zangır zangır titrerken, kalbinin ciddi anlamda kırıldığını hissetti. Keskin bir şeyler yüreğinin tam ortasına batıyor, öldürecekmiş gibi yakıyordu canını. Tırnağı kırılsa kendine dert eden insanın, sert tokadını kendine yedirememişti bir türlü.

Onu orda öylece bırakıp, koşarak kendisini yatak odasına kilitledi. Şu andan itibaren, orda bayılıp kalsa umrunda olmayacaktı. Kırık kalbinin ağırlığı gözlerinden taşarken, biraz önce yaşadığı şeyi hiç yaşamamış olmayı diledi.

O anı yaşamış olmaktansa, ölmeyi yeğlerdi.

Continue Reading

You'll Also Like

235K 9.7K 25
Bir komutana anonim olarak mesaj atarsak en fazla nolur? ‹ ·_· › Başlangıç: 04.03.2024
123K 10.6K 22
BlackJJK : Korkuyorum, Yardım et. Kısa bir kitaptır. Okuyan, okumayan herkese teşekkürler~ YoonKook kitabıdır.
84.2K 5.4K 19
-Jikook Texting- İki kişi arasında olan kakaotalk roleplay konuşmalarıdır. -Ryusu
29.5K 3.8K 16
Yaz mevsimi bizi bir arada tutan tek bahaneydi, göz göre göre bitiyoruz şimdi.