İçgüdü

By MrsAuthor_99

120K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

27. Bölüm

1.3K 127 4
By MrsAuthor_99

Fleurie- Love and War

Uzun zamandan sonra içime sinen bir bölüm oldu, iyi okumalar...

Hatıralarım yeniden birer birer su yüzüne çıkıyordu. Acele etmeden fakat bir o kadar da acı verecek şekilde...Keşke anılar için de yerdeki tozları kanepenin altına doğru süpürüp görünmemelerini sağlamak gibi bir yol bulabilseydim. Fakat anıları silmenin beyin travması geçirmekten başka bir yolu yoktu ve vampir olduğum düşünülürse, bu imkansızdı.

Anastasia geri döndüğünden beri geçmişimin parçaları bir bir yerine yerleşiyor ve birkaç adım geriye çekilip baktığımda gördüğüm kocaman bir tablo oluyordu. Bu yüzden beynimi meşgul etmek için yapmayı en iyi bildiğim şeyleri yapıyordum: Dövüşmek ve kan içmek.

İçeriye sızan güneş ışıkları ve karşımda sıkıldığı her halinden belli olan kardeşim...Onu daha şafak sökmeden uyandırıp sıkı bir eğitime sokmam dışında her şey normaldi.

Anastasia çok zayıftı ve yalnızca büyüyle vampirleri alt etmesi olanaksızdı. Çünkü vampirlerin çoğu bunun için çözümler bulmuştu bile. En azından kanını kurutmalarını engellemeye yetecek kadar dövüş yeteneği kazanmalıydı. Ve bu konuda hiç acımam yoktu.

"Devam et." dedim keskin bir sesle. Anastasia yüzünü buruşturarak yerdeki tahta çubuğu eline aldı. Alex'in haberi olmadan bodrum katını bir tür ringe çevirmiştim ve Alex bunu gördüğünde sesini çıkarmamıştı. Evet, garip bir şekilde Alex Laurent yaptığım bir şeye itiraz etmemişti. Birkaç gündür onu doğru dürüst gördüğüm söylenemezdi ki aramızda geçen son konuşmadan sonra böylesi çok daha iyiydi. Alaycı ifadesini ve mükemmel yüz hatlarını görmeye hazır olduğumu sanmıyordum.

"Sert olmaktan çekinme." dedim saçımdaki tokayı sıkılaştırırken. "Vazo değilim." diye ekledim ve duvara dayadığım çubuğu yeniden elime aldım.

"Evet vazo değilsin, ablamsın." dedi Anastasia hayretle. "Bunu nasıl sana saplamamı bekliyorsun?" diye ekledi elindeki çubuğu havada sallarken.

Güldüm. Kardeşim gerçekten çok merhametliydi. Fakat bu merhameti düşmanına göstermemeliydi. Bunu da ancak tek bir şekilde sağlayabilirdim: En yakınına dahi merhamet etmemeyi öğreterek. Elimdeki çubuğu sıkıca kavradıktan sonra Anastasia'ya bir bakış attım. Kardeşim hala güvensiz görünüyordu.

"Ne olursa olsun gözlerini gözlerimden ayırma." dedim hafifçe eğilirken. Saldıracağımı anlamış olmasını umuyordum fakat kardeşimin yüzünde buna dair bir ifade yoktu. Daha çok tek görevi elindeki çubuğu tutmakmış gibi bir hali vardı. Ona doğru atılıp çubuğun elinden düşmesini sağladığımda korkuyla çığlık attı. "Anastasia, saatlerdir buradayız ve halen bir gelişme yok. Ne zaman bana karşı koymayı düşünüyorsun?" diye çıkıştım ve derin bir nefes aldım.

Elimdeki çubuğu sinirle yere attıktan sonra saçımdaki tokayı koparırcasına çıkardım. "Biliyor musun?" dedim elimi saçlarımın arasından geçirip saçlarıma şekil vermeye çalışırken. Anastasia'ya bakmıyordum. "Karşında ben olmasaydım çoktan ölürdün."

Bir anda büyük bir kuvvetle savrulmama ve sırtımın duvara çarpmasına kadar her şey normaldi. Hızın etkisiyle başımı da çarpmıştım. Başımın arka tarafında anlık bir sızı oluştu ve çok az kan çıktı. Elimle saçımdaki kanı sildikten sonra ayağa kalktım. Anastasia'dan böyle bir hamle beklemiyordum. Onu kızdırmış olmalıydım. "Beni fazla hafife alıyorsun." dedi kardeşim kendinden emin bir tavırla. Bunu büyüyle yapmış olması adil değildi.

Çünkü ben büyü yapamıyordum.

"Bu adil değildi." dedim düşüncelerimi dile getirerek. Anastasia histerik bir kahkaha atınca ona arkadan bir gülme sesi daha eşlik etti. Sesin geldiği yöne döndüğümde gözlerim Alex ile buluştu. Kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde kapının girişinde duruyordu. Yüzünde her zamanki alaycı sırıtışlarından biri vardı. Ayrıca üzerine giydiği koyu yeşil gömlek gözleriyle bütünleşmişti.

"Bence onu ısırmalısın." dedi Alex sırıtmayı bırakıp. Aynı zamanda odanın içine doğru birkaç adım atmıştı. Bakışlarımı ondan çekip kardeşime döndüm, Anastasia bir süre Alex'e doğru baktıktan sonra hızlı adımlarla odadan çıktı. "Neden buradasın?"

Bu soruyu Alex'e bakmadan sormuştum. Sesime bıkkın bir ton vermeye çalışmıştım fakat başarılı olduğum konusunda şüphelerim vardı. Alex bir süre cevap vermedi fakat yürüdüğünü adım seslerinden anlamıştım. Nihayet önüme geldiğinde keskin bakışlarını yüzüme dikti ve "Aynı evde yaşadığımız düşünülürse bu soru biraz anlamsız, hayatım." dedi neşeli bir sesle.

Alex Laurent, neşeli. Vay be.

Abartılı şekilde gözlerimi devirmeme engel olamadım. "Birincisi, bana hayatım demeyi kes." dedim Alex'in bakışlarına karşılık verirken. Bu tepkim Alex'in sırıtışının genişlemesinden başka bir etki yaratmamıştı. "İkincisi, aynı evde yaşıyor olmamız her dakika birbirimizi görmek zorunda olduğumuz anlamına gelmiyor." diye devam ettim ve bakışlarımı gömleğine doğru çevirdim.

Alex nazik bir hareketle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırınca ürperdim. Nefesi boynuma çarpıyordu. Ve bu, kalp ritmimin düzensizleşmesine neden oluyordu. "Eğer gerçekten beni görmek istemiyor olsaydın şu anda kardeşinin yanında olurdun." dedi Alex fısıldamaya yakın bir ses tonuyla.

Gözlerimi kocaman açarak yüzüne doğru çevirdim. Fakat Alex oldukça ciddi görünüyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum, beni yine hazırlıksız yakalamıştı. Dudaklarımı hafifçe aralayarak bir şeyler söylemeye çalıştım ancak tek yapabildiğim yutkunmak oldu. Birkaç adım geriye çekildiğimde Alex kıpırdamadı. Fakat keskin bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Alex yere fırlattığım tahta çubuğa uzandı ve çubuğu çevik bir hareketle ellerinin arasına hapsetti. Kaşlarımı çatıp onu izlerken ne yaptığını çözmeye çalışıyordum. Kısa bir süre sonra Alex bana bir bakış attı ve yerdeki diğer çubuğu işaret ederek:

"Bakalım benim hakkımdan gelebilecek misin?" dedi muzip bir tavırla. Seslice nefesimi verip kollarımı göğsümde buluşturdum. "Bunu zaten yapmıştım." diye mırıldandım havalı olduğunu düşündüğüm bir tavırla. Alex gömleğinin kollarını kıvırırken dişlerini göstererek gülümsedi. "O zaman damarlarında köpek kanı dolaşıyordu, hayatım."

Hemen ardından bana kaçamak bir bakış attı. Beni kışkırtmaya çalışıyordu ve başarılı olmuştu da. Odanın diğer köşesine gidip yerdeki çubuğu aldıktan sonra Alex ile aramda çok da fazla olmayan bir mesafe bırakana dek yürüdüm. Alex her adımımı izliyordu, durduğumda gözlerimiz kısa bir anlığına buluşmuştu. Elimdeki çubuğu iyice kavrayarak sağlamlaştırdım. Alex her hareketimi dikkatle izliyordu. Fakat bakışlarından ne zaman saldırıya geçeceğini anlamak güçtü. Alex Laurent'in bir diğer özelliği de buydu.

Asla ne zaman atağa geçeceğini bilmiyordunuz.

Alex çevik bir hareketle çubuğu ortadan kırıp parçalardan birini bana doğru fırlatana kadar öylece dikiliyordum. Omzuma giren tahta parçası birkaç adım gerilememe sebep olurken Alex aynı yerinde duruyordu. "Sayılmaz. Dalgındım." diye mırıldandım omzumdaki tahta parçasını çıkarırken. Hala birkaç küçük kıymığın kaldığını hissediyordum fakat bir önemi yoktu. Bakışlarımı Alex'e çevirdiğimde Alex omuz silkerek karşılık verdi.

"Dalgınlık büyük bir taviz."

Alex yine bilge rolüne bürünürken bacaklarımı esnettim. Bu sefer onun boş anını yakalayacaktım. Bu yüzden bakışlarımı gözlerinden çekmedim. Alex'in yüzünde her zamanki kibirli ifadesi açıkça seçilebiliyordu.

Elimdeki çubuğu yere fırlatıp Alex'e doğru atıldım ve yere düşmesini sağladım. Bu esnada elinde tuttuğu çubuğun yarısını kırmayı başarmıştım. Alex sert bir şekilde yere düştüğünde sırıttım. Bacaklarımı iki yanında açarak kalkmasını engelledim. Yüzüme Alex gibi kibirli bir ifade kondurmaya çalışarak ona baktığımda kaşlarını çatmış beni izliyordu.

"Haklısın." dedim çubuğun ucuyla oynarken. "Dalgınlık büyük taviz."

Alex'e kaçamak bir bakış attığımda sırıtarak karşılık verdi ve daha saniyesinde bacaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Sırtım soğuk yerle buluştuğunda kısa bir anlığına nefesim kesilmişti. Birkaç saniye içinde rolleri değişmiştik. "Hiçbir zaman erken sevinme. Hele karşındaki Alex Laurent ise." dedi Alex ve birkaç adım geri çekildi. Alex'in kendinden başka biri gibi bahsetmesi gözlerimi devirmeme neden oluyordu. Gözlerimi kısa bir anlığına kapatıp derin bir nefes aldım. Her seferinde beni alt edecek bir yol bulması sinirlerimi bozuyordu.

Gözlerimi araladığımda Alex sağ elini uzatıp beni yerden kaldırdı. Bozulduğumu belli etmemeye çalışıyordum fakat karşımda Alex gibi bir ifade ustası varken işim biraz zordu. Bu yüzden olabildiğince ona bakmamaya çalışıyordum. Elimi saçlarımın arasından geçirip saçlarıma şekil verdiğim sırada Alex benden birkaç adım uzaklaşmıştı. "Vera burada olduğumuzu biliyor."

Alex'in sesi duraksamama neden olmuştu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde gözlerimiz buluştu. "Çok yakında ortaya çıkacağına eminim." diye ekledi Alex gömleğinin düğmelerini açarken. İstemsizce bakışlarımı kaçırdığımda Alex tepki vermedi. Bunun yerine gömleği üzerinden çıkardı ve hemen yanına düşecek şekilde serbest bıraktı. "Ne yapıyorsun?"

Sesim fısıldar gibi çıkmıştı. "Bunu görüyor musun?" diye sordu Alex sorumu umursamadan. Sol göğsünün hemen üzerinde bir yılan gibi kıvrılarak devam eden yarayı işaret etmişti. Yara bir tür hayvan darbesine benziyordu. Onu daha önce de üstsüz görmeme rağmen bu yarayı ilk kez fark ediyordum. Alex nefes aldıkça derinin yarılan kısmı açılıp kapanıyordu. Garip bir şekilde bu görüntü midemi bulandırmıştı. İşaret parmağımı yaranın en derin yerine, Alex'in kalbinin üzerine, koyduğumda Alex acıyla yüzünü buruşturdu. "Bunu annen mi yaptı?"

Cevabını bildiğim bu soruyu sorarken en az Alex kadar gergindim. Yine de bir tarafım bunu yapanın annesi olmadığını söylemesini istiyordu. Bir annenin daha ne kadar kötü olabileceğini bilmek istemiyordum. Alex bir süre bakışlarıma karşılık verdikten sonra yerdeki gömleğine uzandı ve düğmeleri hızlı bir şekilde iliklerken bana bakmadan konuştu:

"Annem bunu tamamlamak için geliyor." 

Continue Reading

You'll Also Like

7.3M 167K 15
Dilsiz bir kızın kalbi tüm kötülükleri kendisine çekiyordu. Hiçbir kalp bu kadar değerli olmamıştır. Yeşil, Ötanazi Okulu'na sürgün edildiğinde o yıl...
Düş Rengi By desiore

Mystery / Thriller

78.6K 6.3K 28
Her şey, ikizlerden birinin bir bara girmesi ve bu bardan çıktıktan sonra hayatlarının değişmesiyle başlıyor. Birbirinin zıttı ikiz kardeşler...H...
120K 8.4K 74
Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek en kötü ceza mı? Peki ya cevap bir camın...