KÜFÜR YOK!

By S-Mare

5.7M 417K 220K

*Tamamlandı* "Sence bizden bir cacık olur mu?" dediğimde önce bana öylece baktı, sonra kahkahalarla gülmeye b... More

1• 'Küfür Yok!'
2 • 'Terlik Mağduru'
3 • 'And the Tişört goes to...'
4 • 'Bakalım Nereye Kaçacaksın?'
5 • 'Tanıştırayım, Seri Katil Asiye'
6 • 'Fosilleşmiş Doğa Artığı'
7 • 'Astım değil, Çay Krizi'
8 • 'İkiniz Uslu Uslu Takılın'
9 • 'Aşırı Şiddet'
10 • 'Anne Sorunu'
11 • 'Kaçış'
12 • 'Benim Suçum Değildi'
13 • 'Sherlock Holmes'
14 • 'Araştırılacaklar Listesi'
15 • 'O Kız Benim Gözetimimde'
16 • 'Şutgirl'
17 • 'Denizleri Aş Da Gel!"
18 • 'Şefkatli Dokunuşlar'
19 • 'Önemli Konuşma!'
20 • 'Seni Öperim!'
21 • 'Çakma Kara Murat'
22 • 'Çok Konuşuyorsun!'
23 • 'Emin misin?"
24 • 'Hoşlanıyorum!'
25 • 'Kaza Nasıl Oldu?'
26 • 'Sırlar ve İtiraflar'
27 • 'Çatlak Kaynana!'
28 • 'Ceza'
30 • 'Gelsin Goller!'
31 • 'Dokunmasın!'
32 • 'Gitti!'
33 • 'Koca'
34 • 'Beni Bırakırsan Eğer...'
35 • 'Tehdit'
36 • 'Flash Mob'
37 • 'Dayı'
38 • 'Garip Teklif'
39 • 'Kız İsteme'
40 • 'Ev-len-dum!'
41 • 'Bal-Ayı'
Final • 'Babaoliysan!'
BvŞ ve Diğerleri

29 • 'Sürpriz'

122K 8.8K 2.8K
By S-Mare

Multimedya: Barış Akarsu | Sevdim Seni Bir Kere (Ah ah mekânı cennet olsun. Çok severdim)

Keyifli Okumalar...

🍀
Esra Yağmurlu

"Ya beni bir dinleseniz." diye bağırıp tepemde dikilen ikilinin konuşmalarını susturmaya çalışsam da çabalarım nafileydi. Domuzların domuzu sevgilime dolma yaparken zaten yeterince yorulmamışım gibi bir de bu ikiliyle uğraşıyordum.

"Hayır, anlamıyorum," dedi Elif. "Yani bu kadar da salak olamazsın derken nasıl gidip de Azman'la sevgili olursun aklım almıyor."

"Demek ki o kadar salakmış," dedi Gül işaret parmağını dudağına bastırıp düşünürmüş gibi.

"Herif azılı çapkın kızım. Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?" diye devam etti Elif.

Onlar yine hararetli bir tartışmanın içine girerken "Her şeyi öğrendi," diye bombayı bıraktım. İkisi de aynı anda sustu.

"Her... Her şeyi derken?" dedi Elif en sonunda tereddütle.

"Deniz'le olanları."

"Her şeyi mi?" dedi Gül şaşkınlıkla. "Nasıl?"

Onlara bugün olanları kısaca anlattığımda ikisi de tek kelime etmeden beni dinledi. Hatta konuşmam bittiğinden sonraki bir kaç dakikada bile ikisi tek kelime etmedi.

"Gercer denen şerefsizi öldüreceğim," diyen Elif'in öfke dolu sesiyle sessizlik bozuldu.

"Yani Azman hiçbir şey sormadı ve seni sevdiğini mi söyledi?" dedi Gül hayret içinde.

"Aynen öyle," dedim.

"Bu çok... garip," diye mırıldandı.

"Yoksa seni yine tehdit mi etti?" diye atıldı Elif.

"Hayır, söyledim ya. Soru sormayı bırak bahsini bile açmadı bir daha."

"Aklında kesin bir hinlik vardır. Ona güveniyor musun cidden?"

Dirseklerimi mutfak masasına dayayıp çenemi birleştirdiğim ellerimin üzerine koydum. "Saçma gelecek ama inanıyorum. Beni seviyor mu sevmiyor mu bu kadar hızlı emin olamam ama bana tek soru sormadı. Geçmişinle değil geleceğinle ilgileniyorum dedi. Bu çok güzel değil mi?"

"Aa! Bu iyice aşk böceğine bağlamış," dedi Gül hayretle.

"Kızım manyak mısın sen?" dedi Elif. "Bunun açıklaması şu: Geleceğinin içine de ben sıçacağım. Sen ne saf bir şey çıktın ya."

Sandalyeyi itip ayaklandım. "Beni bilirsin Elif. Bende onunkine sı-"

"Kod 22," dedi Gül anında telefonun ekran kilidini açarak. Elinden telefonu kaptım ve, "Demedim bir şey kızım." dedim dişlerimin arasından. "Hem senin daha mühim meselelerin yok mu? Mesela Burak isminde yağız bir delikanlı meselesi."

Gül'ün yüzü kızarırken "Ha o mesele!" dedi Elif tek kaşını kaldırarak. "Sıra sende. Dökül çabuk. Yoksa Esra'nın dayağından bir porsiyonda sana söylerim."

"Elif şey..." diye Gül gevelemeye başlamıştı ki fırsattan istifade aradan sıvışıp odama kapandım. Günün yorgunluğu omuzlarıma binerken uyuma eylemi hiç bu kadar güzel gelmemişti. Gözlerimin kapanmasıyla uykuya eş zamanlı bir giriş yaptım.

🍀🍀🍀

Diğer güne farklı bir başlangıç yapmamıştım. Hatta sevgilim denen hıyar her fırsatta kapımda bitmesine rağmen son derse kadar ne arayıp ne de sormuştu. Sadece okula giderken kapıma yeni bir telefon bırakmıştı. Allah'tan eski telefonumun aynısıydı da ses çıkarmamıştım. Sanırım o da pahalı bir şey alırsa kafasına fırlatacağımı anlamıştı. Gerçi son dersin bitimine doğru bana selamsız sabahsız bir mesaj atıp onu kampüsün 2. kapısında beklememi söylemişken bunu hala yapabilirdim. Yarım saattir buz gibi havada bu herifi bekliyordum çünkü.

Onun siyah arabasını kapının önünde görünce yerimde kıpırdandım. Siyah arabanın yolcu koltuğu tarafındaki filtreli cam açılınca onu her zamanki sırıtan ifadesiyle gördüm. "Atla!"

Atla mı? Tövbe estağfurullah!

Hani nerede aşkım? Nerede canım, bir tanem, sevgilim? Çiçek çikolata nerede ulan? Sevgililik denilen mecra bu kadar mı düşmüştü yani?

Birden gaza gelen iç sesime durumu çiçek çikolataya bağladığı için bir alkış gönderdim. Ama Atla nedir ya? Kanka karşılaşması gibi...

"Asi hadisene!" dediğinde gözlerim kısıldı. Ulan seninle sevgili olan aklıma tüküreyim ben...

Arabaya yaklaşıp açık cama eğildim. "At teper seni inşallah ve ayrıca seni terk ediyorum domuz herif."

"Ne?" diyen gözleri ardına kadar açılırken arkamı dönüp kaldırım boyunca yürümeye başladım. Araba kapısının açılıp kapanma sesinde sadece saniyeler sonra kolumdan tutup tango yapar gibi çevrildim. Şimdi baktığım yüzün bir önceki halinden eser yoktu. Kaşlar çatılmış dişler kenetlenmişti.

"Ne demek seni terk ediyorum?" dedi kollarımı belime dolayıp her an kaçacakmışım gibi davranarak.

"Evet, terk ediyorum. Bir yerlerim dondu seni beklerken be! Domuzluğun da cabası. Açım ben, aç aç! Seni beklerken güvenlik kulübesindeki çocuğu kemiriyordum az kalsın."

Öfkeli ifadesini silip yine sırıttı. "Beni kemirebilirsin. Zevk duyarım."

"Sapık domuzun tekisin," demiştim ki hızla dudaklarıma bir öpücük kondurup geri çekildi. "Ne yapıyorsun be?" dedim etrafı göz ucuyla yoklarken.

"Çemkirirken çok güzel oluyorsun kızım," dedi aynı sırıtışla.

"Yumruk atarken de çok güzel oluyorum. Göstermemi ister misin?"

"Daha evlenmeden şiddete başladın. Ne yapacağım ben seninle?" dedi ciddi bir ifade takınarak.

"Seninle evlenmeyeceğim oğlum. Söyledim ya. Ben seninle gönül eğlendiriyorum sadece."

"Ne arsız çıktın sen be! İnsan bari yüzüme söylemez."

Omuz silktim. "Gerçekleri bilirsen umutlara kapılmazsın diye düşünüyorum. Haksız mıyım?"

"Yanılıyorsun," dediği an belimdeki elleri beni çekip kendine yasladı. "Ben damatlık siparişini verdim bile. Annem de dünden razı zaten. Eğer benimle evlenmezsen annenleri arar, bana kaçtığını söylerim."

"Sana kaçmak mı? Hayal kurma bence," dedim eğlenen bir sesle. Birden beni kucakladığında yine hazırlıksız yakalanarak bir çığlık attım. "İyi alıştın sen ya?" diye bağırdım. Etraftaki tüm gözler bizdeyken bizim sınıfın haset kızlarından bir kaçını da gördüm. Fısır fısır konuşmaya başlamışlardı. Utandım, sonra aman boş ver dedim kendime. Artık kimin ne düşündüğünü takmayacak, sadece kendi mutluluğuma bakacaktım.

Arabaya yürürken Azman güldü. "Bana kaç ya da ben seni kaçırayım."

Kollarımı boynuna dolarken "Kaçır beni yiğidim," dedim. Duraksayıp şaşkınlıkla aralanan gözlerini bana çevirdi. Boynuna doladığım kollarımla onu kendime çekip bu kez de ben onun dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. Yutkunurken iyice şok oldu. "Senden iyiden iyiye korkmaya başladım Asim," dedi kalakalmışken. Ay, ne güzelde Asim diyor ya. "İyice arsızlaştın sen."

"Körle yatan şaşı kalkarmış yavrum," deyip yanağından makas aldım bu kez.

"Yavrum mu?"

"Eh! Hadi ama, dondum diyorum. Bin şu arabaya da nereye gideceksek gidelim."

Aynı kalakalmış haliyle daha fazla konuşmadan arabaya yürüyüp beni yolcu koltuğuna oturttu. Kendisinde sürücü koltuğuna geçtiğinde arabayı çalıştırdı ve ısıtıcıyı açtı. Ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalışırken "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Sürpriz!" dedi gözlerini yoldan ayırmadan.

"Bir ipucu!"

"Hımm!" diyerek dudaklarını birbirine bastırdı. "Güzel anlar geçireceğimiz bir yer..."

Kaşlarım çatıldı. "Sizin ev dersen seni vururum. Annene daha fazla madara olma eylemine iştirak etmeyeceğim."

"Ha, annem olmasa geleceksin yani?"

"Nasıl da istediğin gibi anlıyorsun seni adi piç."

"Ağzın çok bozuk sevgilim ama istersen düzeltebilirim," dedi ve bana dönüp öpmek ister gibi dudaklarını büzdü.

"Önüne bak sapık herif. Geberteceksin ikimizi de."

"Hiç yapar mıyım öyle bir şey? Sen bana lazımsın," deyip arsızca göz kırpınca yanaklarıma kan hücum etti. Yok Allah'ım, mümkün değil ben bu adamla aşık atamıyorum.

Yarım saattik yol boyunca didişmemiz sonucu araba bir barın önünde durdu. Gözlerim yine istemsizce kısılırken dudaklarımdan bir "Hasbiptir!" küfür sansürü ait olduğu yere doğru süzüldü. Son gece kulübü maceramız gözümün önüne gelince bir sansürlü küfür daha hızla peşinden geldi. "Lan getire getire beni yine bir bara mı getirdin?"

"Bir kerede itiraz etme be!" dedi ve arabanın kapısını açıp indi. Ardından benim kapımı da açıp kolumu kavradı ve beni dışarı çıkardı. Girişe doğru beni çekiştirirken ona direnmeye çalışıyordum. Son maceramızda yaşadıklarım malumken ben artık tövbeliydim böyle mekânlara. "Bırak be! Girmem ben oraya!"

"Amma huysuzsun," dedi ve beni sırtına attı. Bağırıp beni indirmesini isterken o kalabalığı yara yara sanki un çuvalını fırın deposuna götürür gibi yürümeye devam etti. En sonunda ayaklarım yere bastığında sanki saatlerdir koşuyormuş gibi nefes nefese kalmıştım.

"Ulan ben senin babanın şarap çanağına..." diye küfürleri dizdirmeye başlamıştım ki biri alelacele yanımızda bitti. Hayatı 2x hızına mı almıştım? Ne olduğuna akıl erdiremiyordum bir türlü.

"Akın bey biraz gelir misiniz?"

Azman bana baktı ve "Uslu dur! Geliyorum birazdan," deyip adamla birlikte ortalıktan kayboldu. Ağzım hayretle açılmışken ardından bir süre bakadurdum. Lanet gelesice, beni bir başıma bırakıp gitmişti ya hayret bir şey! Geçen sefer de böyle yapmıştı bu manyak. Acaba bugün başıma yine bu herif yüzünden ne uğursuzluklar gelecekti?

Ayaklarımı sürüye sürüye kızgın bir boğa gibi bar taburesine oturdum. Barmen bir şey içip içmediğimi sorarken onu da tersledim ve etrafıma bakınmaya devam ettim. Sıcaktan hararet basınca ve bu lanet herif öfkeden beni deliye çevirince çocuktan bir su istedim ve Azman'ı gözlerimle aramaya devam ettim. Barmen masaya suyu bırakınca bardağı alıp başıma dikledim. "Oh be!" diyerek serinlediğimde yanıma ne ara geldiğini bilmediğim bir çocuk, "Sanırım o benimdi," dedi.

Koyu sarı saçları ve açık mavi gözleri vardı. Kemikli bir yüzü olmasına rağmen bu ona sert bir hava vermemişti. Aksine bu hatlar ve hafif yanık ten ona daha karakteristik bir güzellik vermişti. Fazlasıyla yakışıklı olduğunu kabul ediyordum. Hele de sesindeki hafif aksan onun kesinlikle genç kızların gözdesi olmasına yeter de artardı. Muhtemelen turist olmalıydı.

Elimin tersiyle ağzımı silip "Su mu?" diye çıkıştım. "Şimdi bir bardak su için kavga mı edelim canım kardeşim? Sen ne olsun istiyorsun?"

Çocuk şaşkınlıkla bana baksa da "Yenisini isteyeyim madem," dedi uysal bir kedi gibi. "Afiyet olsun size."

"Sağ ol," dedim yarım ağız.

"Yenge!" diyerek sondaki e'yi fizana kadar uzatan görümcemin üzerime atılmasıyla neredeyse oturduğum bar taburesinden yeri boyluyordum.

"Ahtapotgirl geri çekil," dedim onu şiddetle iterek. "Ağabeyin bile böyle sarılmıyor ya."

Pişkin pişkin güldü. "Sarılmaz tabii, onun aklı hep başka bir yere çalışır."

"Amma açık sözlüsün aşkım," diyen ses az önce yanlışlıkla suyunu arakladığım çocuktu. Demek ki bu yakışıklı turist bizim görümcenin manitasıydı. Turnayı gözünden vuranlarda bugün kim var, bilin bakalım.

"Ups!" dedi Tuana hala bana bakarak. Sonra başını çocuğa çevirip masumca sırıttı. "Senin için fesat Nick. Ben yengemin güzelliğine dalmasından bahsediyordum." Sonra çocuğu öyle bir öptü ki kendimi ellerimle gözümü kapatırken buldum.

"Vay be!" diyen ecnebiboy bile buna hayret etmiş gibiydi. "Ağabeyin bizi böyle görürse sonumuz kilisede papazın önünde biter."

"Yanlış," dedim ellerimi gözümün önünden çekerken. "Muhtemelen size Pierre Loti yakınlarında manzaralı bir arazi satın alır."

"Ah! Oraya gitmiştim," dedi Nick. Sonra gözleri kısıldı. "Bir dakika orasının etrafı mezarlık değil miydi?"

Görümcem hemen müdahale edip elini omzuma attı. "Yengem latife yapıyor." Kulağıma eğilip "Ya yenge korkutmasana çocuğu," diye hayıflandı.

Nick ise, "Yengen neden senin halanı taklit ediyor?" diye sordu.

Tuana yapma bir kahkaha patlattı. Öyle ki yüksek müzikte bile sesi duvarlarda yankılandı. "Şaka yapıyor demek istedim canım. Latife halamla bir ilgisi yok." Bana dönüp "Söylediğim şeyleri bazen anlamıyor ya, illet oluyorum," dedi dişlerinin arasından.

"Onu bunu bırak da ne işin var burada Tuana?" diye sordum.

"Ha!" dedi sanki birden bir aydınlanma yaşar gibi. Sonra ceplerini yokladı ve bir kutu çıkarıp bana uzattı. "Nice mutlu yıllara yenge."

Kutuyu elinden alırken hala ona bakıyordum. "Yılbaşı çekilişi yapıldı da benim mi haberim yok? Ne şimdi bu?"

Anlamayarak bana baktı. Sonra dudaklarına vurup hızla kutuyu elimden aldı. "Az önceki şeyler hiç yaşanmadı. Yoksa Akın sürprizini bozduğum için beni öldürür."

"Sürpriz mi?" dedim birden heyecanlanarak.

Tuana bu kez daha sert bir şekilde dudaklarına vurdu. "Sürpriz falan demedim ben. Sürprizi unut. Doğum günü sürprizi falan sanıyorsan yanılıyorsun."

"Tuana ağabeyinin tüm kumaşını pazara çıkardın," dedi Nick gülerek.

"İplik o, iplik!" dedi Tuana artık gergince sırıtırken.

"Bugün benim doğum günüm mü?" dedim şaşkınlıkla. Ben doğum günlerimi hiç unutmazdım ki. Hatta bir hafta önceden kimse unutmasın diye çalar saat gibi aynı şeyi ötüp dururdum. Hediyelere bile karıştığım olurdu, öyle değişik bir insandım. Telefonumu çıkarıp tarihe baktım. Kasım 18... Harbiden unutmuştum. Azman sağ olsun hayatta yapmayacağım şeyleri bana yaptırmakta bir numaraydı.

Tuana yerinde zıplayıp bir süre kendi kendine ve düşük çenesine sitem etti. Sonra da Nick'i çekerek yanımdan uzaklaştı. Onun gidişiyle tam etrafıma bakıp Azman'ı arayacaktım ki müzik sesi birden sustu. Herkes dans etmeyi bırakıp bir yöne dönmeye başladı. Ben de merakla baktıkları şeyi görmek için döndüm. Sahne kısmı aydınlatılmış ve benim domuz sevgilim elinde eskitilmiş tarza sahip bir gitarla orada oturuyordu. Arkasında ise küçük bir orkestra vardı. Ona bakınca gülümsedi ve o an kalbim tekledi. Bana... Bana şarkı söyleyecek olamazdı. Allah'ım onun bu özgüveninin bir gün başımıza bela olacağını biliyordum. Yaka paça atacaklardı buradan şimdi bizi.

Yine de yerimden kımıldayamadım. Bırak onu engellemeyi şu an öylece ona bakıyordum. Tıpkı diğer kızlar gibi... Hayran hayran bakanlar, salyaları akanlar, ah çekip fısıldaşanlar...İçimdeki Hannibal şu an hepsini kesip doğramayı hesaplıyordu. Hayır, bu herif ne halt etmeye oraya çıkmıştı? Sanki best model of the Azmanland...

Ey insan evladı, sendeki bu yakışıklılıkla ben seni yanımda nasıl gezdireceğim? Bir de gülümsüyor hala. Gülümseme Allah'ın cezası! Ben de eğer Asiye'ysem yanımda bundan sonra kahverengi koli bandı gezdirmeyen namertti.

Gitarın tellerinde elini sürttüğün an barmenden alelacele bir soğuk su istedim. Azman yavaş yavaş gitarı tıngırdatmaya başlarken hazırlıklı olmak için küçük bir yudum aldım ve bardağı düşürmeden bara bıraktım. Orkestra da ağır ağır devreye girerken onun gözleri benimkilerden bir an ayrılmadı ve şarkıya giriş yaptı.

"Sevdim seni bir kere
Başkasını sevemem,"

Oha! Sadece iki sözle şu an bayılabilirdim. Bir de, ya bu herif bu kadar güzel şarkı söyleyerek ne yapmayı planlıyor? Kesin katil olacağım.

"Deli diyorlar bana
Desinler değişemem
Desinler değişemem"

Yeter tamam sus! Allah'ım bana jest yapacak diye kızların radarına yakalanıyor. Ne yapsın bu zavallı kulun Asiye? Sahneye atlayıp 'Annen seni bar köşelerinde şarkı söyleyesin diye mi büyüttü' diye mi bağırsın? Neden sesi bu kadar güzel? NEDEN?

"Daha yolun başındasın
Değişirsin diyorlar
Oysa sana çıkıyor
Bildiğim bütün yollar"

Saçlarını yolacağım! Evet, o havalı, şampuan reklamından çıkmış gibi duran uzun saçlarını yolacağım. Bundan sonra oynayacağı tek film Kıskanç kızın gazabı adlı kısa film. Ya da seri de olabilir.

"Sevgi anlaşmak değildir
Nedensiz de sevilir
Bazen küçük bir an için
Ömür bile verilir"

Mesela şu an! Bu mekân kıskançlıktan gözü dönen Asiye'nin katliamına tanıklık edecek birazdan.

"Sevdim seni bir kere
Başkasını sevemem
Deli diyorlar bana
Desinler değişemem
Desinler değişemem."*

Gözlerini bir an benden ayırmazken müzikle biten son sözleri içime işledi. Ben az önce bir şeyin planlarını kuruyordum ama... Aman neyse!

Azman sandalyeden kalkarken alkış tufanı havada uçuşuyordu. O ise onun yürüyüşüyle açılan kalabalıkta bana doğru geliyordu. Gözlerimi ondan çekmeden aceleyle tezgâhtaki su bardağını tekrar kavradım ve bu kez günlerce çölde susuz kalmış gibi bir dikişte tüm suyu mideme gönderdim.

Azman gelip tam önümde durdu ve bir kutu çıkarıp bana uzattı. "Doğum günün kutlu olsun sevgilim."

Bardağı tezgâha bırakıp kutuyu titreyen parmaklarımla kavradım ve yavaşça açtım. Su damlası figürlü sade ama çok güzel bir kolyeydi bu. Kolyeyi zincirinden tutup çıkarırken içinde gerçekten sanki denizi barındırır gibi parlak taşın içindeki mavilik dalgalandı.

Azman elimden kutuyu alıp tezgâha bıraktı ve kolyeyi de elimden aldı. Arkama geçip saçlarımı bir omzumda topladı ve kolyeyi boynuma takarken kulağıma fısıldadı. "Tıpkı sana benziyor. Duruluğuyla göz alıcı olsa da her an hırçınlaşabilecek bir deniz."

Sonra tekrar karşıma geçip tepkisiz yüzümü inceledi. Yüzü düşerken "Beğenmedin mi?" diye sordu kırgın bir çocuk gibi.

İstemsizce ellerim o an yakalarını kavradı ve onu kendime çektim. "Ne halt yiyorsun lan sen?" dedim sesimi kısık tutmayı başararak.

"Ne?" dedi şok olarak.

Etrafıma baktım ve "Görmüyor musun?" dedim. "Tüm kızlar sana bakıyor. Bana bak oğlum, şunu önce bir netleştirelim. Sen benimsin."

Şok olmuş yüzü yine o bilindik sırıtışı takındı. "Kıskanç sevgilim benim." Aniden sırıtışı silindi ve kaşlarını çatıldı. Burnunu bir koku almak ister gibi bana yaklaştırıp havayı içine çekti. "Sen bir şey mi içtin yine?"

Sanırım az önceki hareketlerimi alkol almama yormuştu. Beni sarhoş edip başımı döndürenin o güzel sesi olduğunu elbette ki bilmiyordu. "Hı! Galiba," dedim ben de, az önce deliye dönen sanki ben değilmişim gibi ağzımı yayarak konuşarak.

"Galiba mı?" Oyunbaz bir şekilde omuz silktim. "Ne içtin peki?"

Düşünürmüş gibi yaparken dudaklarımı büzdüm. Kaşları daha da çatıldı. "İçtiğin şeyin ne olduğunu bilmiyor musun?"

Bir dakika! Ya bu konuşma bir yerden tanıdık geliyor ama nereden?

Düşüncelere dalmışken onun sesiyle kendime geldim. "Boş ver!" dedi ve benim ellerim hala yakalarındayken onun elleri belimi sardı. "Belki de ne içtiğini yine kendim öğrenmeliyim." Son cümlesinden sonra az önce utandığım Tuana&Nick öpücüğünden bile daha ateşli bir şekilde beni öptü ve ben bu kez ellerimi gözlerime siper bile edemedim.

•••

Selamlar,

Her gün aktif olan yazar da kimmiş?

Aaaa benmişim 🤭

Dün Revolver'a bugün de Küfür Yok'a bölüm atarak benden aktifi mezarda diyorum. Mezar'ı da ben yazmıştım değil mi? Her şeyi de yazma be kızım demeyin, yazacağım 😂

Neyse...

Lafı uzatmadan... Revolver'a gelin, gelirken de Uzay'lıya uğrayın!

Reklamlar bitti lljkl

Yorumlamayı ve yıldızlamayı unutmayın

Der ve Sibelashi kaçar...

Ha Mühür'de raflara geldi bu arada lkjlkl

Der ve öyle kaçar 💃

Instagram: e.s.mare

Continue Reading

You'll Also Like

40.9K 4K 26
Telefonum her titrediğinde korku zincirime bir halka daha ekleniyordu. Kırmızı Kutu |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.
636K 32.4K 38
Şapkadan tavşan bile çıkaramayan cadıların oluşturduğu bir meclis ne kadar sağlam ve de güçlü olabilirdi ki ? Tabiki de gülünçlüğü kadar sağlam ve...
982 268 9
"Kadın Vampirden korkardı, Adam ise Vampirin ta kendisiydi..." #vampirler 1. Sırada
1.8M 129K 81
"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varolu...