MAVİ KUBBELER : Yalnız Prens...

By Humeyra2882

691K 60.9K 8.9K

#Wattys2018longlist 05/01/2018 Bilim kurgu #1 Dünya tamamen değişmişti. Savaşlar, kaos, atom bombaları ins... More

''Prens kendini kuleye hapsediyor''
BÖLÜM 1 ''Mavi Kubbeler''
BÖLÜM 2 ''O Benim Saklı Cennetim*''
BÖLÜM 3 ''Umut''
BÖLÜM 4 ''İlk Kez''
BÖLÜM 5 ''Başlangıç''
BÖLÜM 6 ''Kütüphane''
BÖLÜM 7 ''Kalbimin Alex kıyısı''
BÖLÜM 8 ''Labirent''
BÖLÜM 9 ''Yandım ve Kül oldum''
BÖLÜM 10 ''Ve Gizli Bahçesi''
BÖLÜM 11''Cennet ne? ''
BÖLÜM 12 ''Tavşan''
BÖLÜM 13 ''Geçit''
BÖLÜM 14 ''Kara kaplı defter ve yüzük''
BÖLÜM 15 ''Veda''
BÖLÜM 16 ''Gözlerin Her Şeyi Anlatıyor ''
BÖLÜM 17 ''Korkum Onu Kaybetmek''
BÖLÜM 18 ''Belki Bir Gün''
BÖLÜM 19 ''Vurgun''
BÖLÜM 20 ''Huzur''
BÖLÜM 21'' Alex'in Plan Kırıntıları''
BÖLÜM 22 ''Doğu''
BÖLÜM 23 '' Çilek Reçeli ''
BÖLÜM 24 ''Yolculuk''
BÖLÜM 25 '' Kızıl Altın ''
BÖLÜM 26 '' Hastalık ''
BÖLÜM 27 '' Dördüncü Aşama:Panzehir''
BÖLÜM 28 '' Plan Değişti''
BÖLÜM 29 '' Kök ''
BÖLÜM 30 ''Vicdan Azabı''
Bölüm 31 ''Muhafız''
Bölüm 33 ''Gri Kubbeler ''
Bölüm 34 '' Kalp''
Bölüm 35 '' Konsey''
Bölüm 36 '' Gözyaşı''
Bölüm 37 ''Soylunun Kızı''
Bölüm 38 ''Ev''
Bölüm 39 '' Defter''
Bölüm 40 '' Geri Dönüş''
Bölüm 41 ''25 temmuz, 2889 ''
Bölüm 42 ''Hissiz''
Bölüm 43 ''Sürgün''
Bölüm 44 '' Winter Caddesi''
Bölüm 45 '' Düşüş''
Bölüm 46 ''Bisiklet''
Bölüm 47 ''Peri masalı''
Bölüm 48 '' İntikam ''
Bölüm 49 '' İmza''
Bölüm 50 '' Taht ''
Bölüm 51 '' Söz''
Bölüm 52 ''Mucizem''
Bölüm 53 ''Yalnız Dağ Zindanları''
Bölüm 54 ''Final''
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Duyuru
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5
Yeni Hikaye geliyor !
Beyaz Kubbeler
Özel Bölüm 6
Özel Bölüm 7
Selam!

Bölüm 32 '' Savaş Başlıyor''

7.9K 762 75
By Humeyra2882

Geri dönmemiz  ilk gelişimize göre hızlı ve kolay olmuştu.Neredeyse bir buçuk günde hedefimize ulaşmıştık.Tabii terimsel olarak kolay ve hızlıydı ama sinir sistemim için aynı şeyi söyleyemeyecektim . Elena ile Fiona'nın tartışmaları tüm bu yolculuğu mahvetmişti.Sürekli birbirlerine iğneleyici bakışlar atıp laf atmışlardı. Her ne kadar kavga etseler de fark ettiğim başka bir şey vardı aralarında, sanırım birbirlerinden nefret etmiyorlardı sadece öyle gibi göstermeye çalışıyorlardı. Nedenini pek anlamasam da umursamadım. Elbet bir gün anlatacaklardı. 

 Onun dışında Alex tamamen iyileşmişti, yüzünde ki kırmızılıklar tamamen geçmiş eski gücüne kavuşmuştu. Hatta eskisinden de sağlıklı gözüküyordu, o kadar yol yürümemize rağmen o hala sapasağlam ayaktaydı. Hiç nefes nefese kaldığını görmemiştim. Ayrıca yüzü hep gülüyordu, sanırım kulübemize geri döndüğümüz içindi. 

Şimdi ise şaşkınca karşımızda duran kulübemize bakıyorduk. Hava şartlarından yıkılan çitler gitmiş yerine sapasağlam ve özenle maviye boyanmış çitler gelmişti. Çitlerle birlikte ahşap pencere kapakları da maviye, duvarlar yeniden krem rengine boyanmıştı. Hemen dibinde ki saksılarda temizlenmiş ve yerine mavi, sarı ve kırmızı çiçekler ekilip sıralanmıştı.

 Oradaki tek değişiklik bu değildi, kulübenin önünde ki eski bank yerine iki kişinin sığabileceği kadar büyük,sallanan bir bahçe bankı koyulmuş ve çit içerisinde ki otlar güzelce temizlenmişti. Bunu Mark'tan başkası yapmış olması imkansızdı. İçimde oluşan mutluluğu nasıl dışa vuracağımı bilemedim. Burası tıpkı ev gibi olmuştu, tamam zaten evdi ama sanki şimdi daha çok bizim gibi duruyordu, mutlu, huzurlu bir yuva gibi.

''Vay canına, bu Fionalar'ın yüzyıllar öncesinden kalma kulübesinden çok daha güzel'' dedi Elena çitlere doğru yürürken. 

Fiona derin bir nefes alıp ''Onunla aynı fikirde olacağım aklıma gelemezdi ama burası muhteşem''dedi sakince.  

Hafifçe gülüp Alex'e baktım, gözleri kulübenin etrafında dolaşıyordu. Tıpkı benim yaşadığım mutluluğu yaşıyor gibiydi hali.Ona baktığımı anlamış gibi kafasını bana çevirdi, dudakları hafifçe yukarı kalkıktı. Bakışıyla kalbim kulaklarımda atmaya başlamıştı, haftalardır yanımdaydı ama hala ilk gün ki gibiydi  hislerim, asla değişmemişti ve değişmeyecekti.

''Sana da şey gibi geldi mi... Ev gibi? '' Sorduğu soruyla kalbim tekledi, Tanrım gerçekten de onu çok seviyordum. Yavaşça kafa salladıktan sonra ona doğru yürüdüm ve elini tuttum ''Sanırım Mark'a gittikçe borçlanıyoruz''

''Evet, bana baya bir borçlandınız ama bunu telafi edebilirsiniz?'' Arkamızdan gelen sesle aniden kafamı çevirdim. Mark sol omzuna attığı büyük bir dal parçasıyla ormanın girişinde durup yüzüne yapıştırdığı gülümsemesiyle bize bakıyordu. Alex hızla yanına doğru gitti ve elini uzattı, Mark Alex'in uzattığı eli sıktı ve ''İyi ki geldiniz, yoksa onca şey boşa gidecekti'' dedi elini kulübeye doğru uzatarak ardından Elena ve Fionaya çarptı gözü. ''Ama yalnız gelmemişsiniz'' diye fısıldadı.

Birkaç adımda yanına gidip hafifçe sarıldım ve ''Çok teşekkür ederim Mark, hayatımda gördüğüm en güzel ev'' dedim içtenlikle. Ardından  arkamda tedirgince bekleyen kızlara doğru kafa sallayıp ''Onlar dostlarımız Mark, Doğuda çok yardımcı oldular'' dedim. 

Mark yavaşça kafa sallayıp '' Çok şanslısınız Nina buradayken yemem için bir şeyler hazırlamıştı ve her ihtimale karşı fazla fazla koydu, neden sofrada konuşmaya devam etmiyoruz?'' diye sorunca güldüm ve birlikte kulübeye doğru yürümeye başladık.

Kulübeye girmeden Mark'ı Fiona ve Elena ile tanıştırdık ardından içeri geçip çantalarımızı odaya koyduk. Mark sadece dış tarafı tadilat etmemiş iç tarafa da el atmıştı. Yerde ki eski halılar yerine yenileri gelmişti. Ayrıca iç tarata güzelce boyanmıştı. Şaşkınlığımı atınca ''Mark bu kadar uğraşmana gerek yoktu'' diye fısıldadım. Hafifçe hayır anlamında kafa sallayıp ''Oldum olası tamirat işlerini severim, eğlenceli oldu benim için'' dedi ve banyoya doğru yürüyüp ''Buraya elektrikle çalışan bir mekanizma koydum. Elektriği güneşten alıyor, artık su ısıtmanıza gerek yok'' Banyoda duvara sabitlenen duş başlığına ardından biraz uzağına monte edilen su ısıtıcısına kaydı gözüm, su ısıtıcısının kenarından birkaç kablo tavana doğru çıkıyor ardından kayboluyordu, nasıl yapmıştı bilmiyorum ama bir yolunu bulmuştu. Gözümde kahramandan farksızdı şuan.

Mutfağa gidip Nina'nın gönderdiği çorba ve tavuk yemeğini ocakta ısıttık ardından salonda yer alan masaya temiz bir örtü serip üzerlerine beş tabak koyduk. Mark'ın getirdiği üzüm suyunu da dolaptan çıkarıp beş bardakla birlikte masaya koyduk, ardından yemeğe başladık. İlk birkaç dakika yediğim yemeğin lezzetiyle mest olmuştum, annem duymasın sanırım Nina kadar mükemmel bir aşçı yoktu.

''Neler oldu anlatın bakalım'' diye sordu Mark yavaşça. Alex hafifçe öksürüp bana bakınca söze girdim ve ''Doğuya gidip kitapları yerlerine teslim ettik'' dedim yavaşça. Kızıl hastalıktan bahsetmeyecektim, endişelenmesini istemiyordum.

Mark hafifçe kafa sallayıp ''Gerçekten saraya girebilmenize çok şaşırdım'' dedi düşünceli bir tavırla. Derin bir nefes alıp ''Fiona ve abisi önceden saray okulunda eğitim görüyorlardı. Abisi girmeme ve çıkmama yardım etti'' diye cevap verdim sorusuna. Eric olmasaydı şimdi burada olamazdık ya da Alex yaşıyor olmazdı.

''Peki, abisi nerede?'' diye sorunca hikayeyi kızıl hastalık kısmı hariç anlattım. Eric'in kızıl hastalığın formülünü bildiğini söylemekten kaçınmadım, sonuçta o artık saray doktoru elbette bilmesi anormal değildi. Birkaç soru ardından konuyu değiştirdik ve başka şeylerden konuşmaya başladık. Jason beni ve Alex'i özlemiş ama  ona veda etmeden ayrıldığımız için bize kızgındı. Uzun bir konuşmanın ardından sofrayı kaldırdık ve bulaşıkları hallettik.

''Cass?''

 Elenanın sitemkar seslenişi sonucu yatak odasına yürüdüm ve ''Efendim?'' diye cevap verdim. Kollarını göğsünde birleştirmiş Fiona ya doğru bakıyordu.

 ''Biz nerede yatacağız acaba?'' diye sordu. 

Ani gelen soruyla bir süre kala kaldım. Gerçekten nerede yatacaklardı? Kulübe bir oda ve salondan oluşuyordu. Şöyle bir etrafa baktıktan sonra ''Siz ikiniz burada yatarsınız bizde içeride ki üçlü koltuklarda yatarız'' diye cevap verdim. Elena gözlerini kocaman açıp ''Bunla aynı yatakta yatmam ben'' diye söylenmeye başladı.

Fiona hafifçe kahkaha attı ve ''Yerde yatarsın o zaman!'' diye cevap verdi. Elena kızgın gözlerini bana dikince ''Orası sizin sorununuz'' dedim ve odadan kaçtım.

Gözüm dışarıda konuşan Alex ve Mark'a takıldı. Yavaş adımlarla yanlarına gittim, yanlarına varınca susup bana baktılar bir süre.  

Alex ''Mark birazdan yola çıkacak'' dedi yavaşça. Kaşlarımı çatıp ''Neden kalmıyorsun?'' diye sordum. Mark derin bir nefes alıp '' Sabahtan beri buradayım ve neredeyse hava kararacak, akşam yemeğine yetişmezsem Nina beni öldürür'' dedi yavaşça. Saçlarını karıştırıp ''Ayrıca...'' dedi ve sustu. Bu hareketi hiç hoşuma gitmemişti. Neler oluyordu?

''Mark ne oluyor?'' deyince Alex kolumu kavradı. Ona doğru dönüp üzgün bakan gözlerine çevirdim bakışlarımı. İçimde oluşan tedirginlik nefesimi kesmişti, bu bakışı biliyordum. Birazdan duyacaklarım hiç mi hiç hoşuma gitmeyecekti.

''Ben artık gelemeyeceğim Cass'' dedi Mark yavaşça. Gözlerimi kocaman açıp ona baktım, ne demek gelemeyeceğim. ''Ne demek oluyor bu'' diye fısıldadım. Neden bizi terk ediyordu?

''İşler çok karıştı hem de fazlasıyla'' Geveleyip durması beni daha da fazla sinir ediyordu. Sert bir nefes çektim içime ve ''Lütfen doğru düzgün anlat şunu '' dedim hızla.

Mark gözlerini benden kaçırıp Alex'e ardından yeniden bana çevirdi. ''Sanırım savaş başlıyor'' dedi yavaşça. Duyduğum kelimeler kalbime bir balyoz gibi çarptı. Bu beklediğim bir şey değildi, hem de hiç.

'' Ava kalesinde üç Krallığa ait kitaplar bulunmuş, bu anlaşmayı bozan bir durum, üç Krallıkta Batı'ya savaş ilan etti.'' Diye bitirdi cümlesini. Gözlerimi Alex'e çevirdim, üzgün ve kızgındı ama hala ayakta duruyordu. Bu yüzden bende duracak ve ona destek olacaktım.Yere yatıp ağlamanın sırası değildi, o işi tek başıma kaldığım zaman yapacaktım.

''En kötüsü de...'' dedi yavaşça. Daha ne kötü olabilir diye düşünürken duyduklarım ile daha da kötüsünün olabileceğine karar vermiştim.

''Kral kütüphanecileri başka Krallıkların kitaplarını çalıp saraya sokmakla suçladı, bununla beraber hepsi tutuklandı '' dedi ve derin bir nefes alıp ''Bir kişi hariç, diğer üç Krallık son kişinin yakalanmasını bekliyor. Ardından cezaları belirlenecek'' dedi. İşte şimdi mahvolmuştum, olay yine benim üzerime kalmıştı!

Alex iki kolumu da tutup beni kendine çevirdi ''Sana bir şey olmasına asla izin vermemi gerekirse Babamla konuşurum'' dedi. Korku dolu gözlerimi Alex'e çevirip '' Hayır, seni anında öldürür'' dedim hızlıca. Onu tehlikeye atmaktansa ölmeyi tercih edebilirdim.

''Çalınan kitaplar savaşın başlaması için bir bahane sadece, asla durmayacaklar, Doğu tıbbi malzeme için, Güney ise Kızıl panzehir için savaşacak. İki Krallıkta bunlara sahip olmak istiyor.''

''Belki vazgeçirebiliriz ha?'' diye sordum, bu saçma bir soruydu biliyorum ama ne yapabilirdim?

Mark yavaşça kafa sallayıp ''Belki Doğu'yu arkadaşınız Eric sayesinde durdurabilirsiniz fakat Gri kubbelerin Prensi Logan Kızıl hastalığa yakalanmış yani Güney istediğini alana dek durmaz. '' Tenim ürpermişti birden. Alex o hastalığı daha yeni atlatmıştı.

Mark konuşmadığımızı görünce ''Bu yüzden bir süre buraya gelemem, inanın gelmek isterdim ama savaş başlarsa Nina ve Jason'u tek başlarına bırakamam'' Hızla kafa sallayıp kendimi topladım ve ''Sen bizim için çok şey yaptın Mark, daha fazlasını isteyemeyiz'' dedim ve ona doğru bir adım atıp sıkıca sarıldım. Onu özleyecektim hem de fazlasıyla.

Alex 'de Mark'a veda etti ardından Mark  küçük Patpatına binip bizden uzaklaştı. Beynimde dönüp dolaşan tilkiler yüzünden kaşlarım çatılmış öylece bekliyordum. Yapmak için kendimi ikna etmeye çalıştığım şey ise korkudan öldürüyordu beni. Düşüncelerimden Alex'in sesiyle sıyrıldım.

''İyi misin?'' diye sordu.

 Evet, anlamında kafa sallayıp ''Güney kitapları nerede?'' diye sordum. Alex hafifçe kaşlarını çatıp ''Artık kitapları bırakmaya gerek yok Cass, bir önemi kalmadı'' dedi, beni ikna etmeye çalışır gibiydi ses tonu. Hayır, anlamında kafa sallayıp ''Onlara geri vermeliyiz belki o zaman saldırmaktan vazgeçerler ya da ne bileyim Eric bizim arkadaşımız Kızıl Panzehirle onları bizimle anlaşma yapmaya ikna ederiz'' dedim hızla. Alex bir an düşünüp '' Evet kızıl Panzehir işe yarayabilir'' dedi. Ondan onay alınca içeri doğru yürüdüm ve kitaplara doğru yöneldim. Aklıma gelen birkaç plan vardı ama Alex bunu bilmeyecekti, öğrenirse asla izin vermezdi çünkü.

Geçen saatler içinde Güney kitaplarını araştırmıştık. Bu kitaplar Güney Krallığının altın ve kömür madenlerinin yerini gösteriyordu. Altın çok değerli olmasa da kömür bizim için çok değerliydi. Ayrıca Güney kitaplarının arasında bulduğumuz maden ocaklarının haritası da işimize yarayacağı kesindi. Maden ocakları birbirine bağlı tünellerden oluşuyordu ve şansımıza kömür madenlerinin tünelleri orta yerde birleşip sarayın hemen bitişiğine kadar uzuyordu, buda bize gizli gizli girmek için avantaj sağlıyordu.

Her şeyi ayarladığımızda saat sabahın dördüydü. Elena ve Fiona somurtarak aynı odaya girip yatmışlar,biz ise yastıklarımızı ve çarşaflarımızı alıp üçlü koltuklara kurulmuştuk. Benim için zor olmazdı burada uyumak ama Alex gibi uzun boylu biri baya zorlanacaktı.

''Yarın sabah yola çıkmalıyız'' dedim yavaşça. Alex hafifçe kafa sallayıp ''Fiona ve Elena da gelecek mi?'' diye sorunca ''Hayır onları tehlikeye atamayız'' diye cevap verdim. Alex ''Haklısın'' diye cevap verdikten sonra yavaşça yatağından kalkıp yanıma geldi ve '' Biraz temiz hava almak ister misin?' diye sordu.

Gülümseyerek uzattığı eli tuttum ve beni ayağa kaldırmasına izin verdim '' Çok iyi olur'' diye cevap verdikten sonra birlikte dışarı çıktık ve Mark'ın bizim için yaptığı ve üzerine birkaç sünger attığımız salıncağa oturduk. Alex kolunu arkamdan uzatıp beni göğsüne yatırdı. İçimde oluşan huzur ile hafifçe iç çektim. Ay hala yeryüzünün aydınlatıyordu, etrafımızı saran çiçek kokuları ve nehrin hafif sesi huzura bir adım daha yaklaştırdı bizi. Şuan sanki hiç sorunumuz yok gibi geliyordu bana. Sanki Batı değil tüm Krallık peşime düşmemiş gibiydi. Derin bir nefes alıp düşüncelerimden sıyrıldım. Şuan kötü şeyler düşünmek için doğru zaman değildi.

''Mark nasıl getirdi bunu o küçücük patpatla?'' diye sordum şaşkınca. Alex hafifçe gülüp ''Parçalayarak getirmiş ardından burada birleştirmiş'' dedi yavaşça. Gülüp göğsüne daha da sokuldum. Neden bu kadar ilgileniyordu bizimle? Belkide Nina'nın Alex'e olan sevgisindendir. Sonuçta annesinin yardımcılığını yapmıştı ve Alex'i çocukluğundan beri tanıyordu.

''Cass, nasıl yapıyorsun?'' diye sordu Alex. Sorduğu soruyla hafifçe afalladım.  ''Neyi?'' diye sorunca hiç bekletmeden ''Benim yüzümden başın belaya girdi ama sen buna rağmen hala benimlesin ve hala gülümsemeye devam ediyorsun'' dedi yavaşça.

Hafifçe doğrulup sağ elimle çenesini okşadım ''Hiçbir şey senin yüzünden olmadı Alex, kendini suçlayayım deme'' dedim ve biraz öne doğru uzanıp çenesine küçük bir buse kondurdum. ''Gülebiliyorum çünkü sen yanımdasın'' diye fısıldadım.

 Alex hafifçe gözünü kapatıp bekledi ardından '' Her gün kendime soruyorum sana olan aşkım daha ne kadar artabilir diye ve sen bir şey yapıp beni kendine daha da çok bağlıyorsun'' diye fısıltıyla karşılık verdi. Elini yavaşça kaldırıp tıpkı benim gibi çeneme koyup ''Keşke daha farklı bir şekilde tanışma fırsatı bulabilseydik. Kimseden korkmak zorunda kalmadan yaşadığımız bir anda'' dedi. Cümlesiyle birlikte aklıma reenkarnasyon ile ilgili dediği şey aklıma gelmişti. O zaman onu sadece ağacın tepesinden izliyordum, ona en fazla o kadar yaklaşabiliyordum ama şimdi yüzüne dokunup gözlerine bakıyordum.

Hayat çok garip bir şeydi, en çok istediğim şeyi yıllarca arzuladım hemde olamayacağını bile bile ve birden bir şeyler oldu ve istediğim şey altın tepsiyle bana sunuldu. Hiç düşünmeden aldım ama onunla birlikte bir sürü belada geldi başıma.Şikayetçi değildim, en başa geri dönsem ve başıma gelecekleri bilsem, hiç düşünmeden yeniden alırdım o tepsiyi. Alex buna değerdi.

Alex ''Ne oldu?'' diye sordu birden, sanırım dalmıştım. Hafifçe gülümseyip ''Hiçbir şey '' dedim ve göğsüne yeniden kuruldum. Alex kollarını iki yanıma sarıp beni kendine daha çok çekti ve saçıma küçük bir öpücük kondurup yanağını başıma yasladı. 

Sırf bu an için her şeyi göze alabilirdim ve alıyordum da.Onu uzaktan görebilmek için üç yılımı ağaç tepesinde geçirmiştim ben ve şimdi yanımdaydı, nasıl almazdım? Dediğim gibi Alex buna değerdi ve o beni istemeyene kadar yanından ayrılmayacaktım. Belki yalanımı öğrendiğinde beni asla affetmeyecekti, bu yüzden şuanı iyi değerlendirmeliydim.


Umarım beğenmişsinizdir.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum,teşekkürler.

Continue Reading

You'll Also Like

YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

174K 16.4K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
2.3K 1K 6
Tamamen karanlıkda olan bir kızın hayatı tesadüf ile hayatına giren dörd kişi tarafından aydınlanır. İlk kez gerçek arkadaşlara sahip olan kız İlk za...
11.2K 4.8K 36
Ve bir mavi kelebek, Son kez çırpacak kanatlarını papatyasıyla vedalaşmak için. Son kez öpecek onu ve diyecek ki fısıltıyla; Kime açarsan aç, Kimde...
8.8K 1.2K 31
"uyanmak için zamana ihtiyacın var. bunu yapabileceğini biliyorsun, öyleyse yapabilirsin de. hikayen ne, sabah parıltısı?"