İÇTEN İÇE (TAMAMLANDI)

By ictenice

293K 14.3K 684

''Yunanlısına Eros, Romalısına Amor dediler. Ikisini de Tanrı yaptılar aşkın başına... Tanrı olmak basitti de... More

BÖLÜM1 ''UNUTTUR''
BÖLÜM2 ''YENİ OKUL''
BÖLÜM3 ''ÜÇ ÇAY''
BÖLÜM4 ''ÇIĞLIK''
BÖLÜM5 ''ÖLÜM KARARI''
BÖLÜM6 ''O ve BEN''
BÖLÜM7 ''KAHVALTI''
BÖLÜM8 ''NEZAKETEN''
BÖLÜM9 ''MARİNA''
BÖLÜM10 ''DUDAKLAR''
BÖLÜM11 ''İKARUS''
BÖLÜM12 ''İSTEK''
BÖLÜM13 ''LÜTFEN YAPMA''
BÖLÜM14 ''İLK KEZ KORKTUM''
BÖLÜM15 ''BODRUM''
BÖLÜM16 ''MOTOSİKLET''
BÖLÜM17 ''ÖLÜM, BUGÜN''
BÖLÜM18 ''ANLAŞILMAK''
BÖLÜM19 ''BORA!''
BÖLÜM20 "KÖTÜ ÇOCUK"
BÖLÜM21 "TAM ÜÇ YIL"
BÖLÜM22 "BIRAK TANIYAYIM"
BÖLÜM23 "KABUS"
BÖLÜM24"ÖLÜMÜ FARKINDA DEĞİLSİN"
BÖLÜM25 "BAR"
BÖLÜM26 ''VADİ"
BÖLÜM27 ''FAHİŞE''
BÖLÜM28 "VEDA''
BÖLÜM29 "UNUTMAYA ÇABALAMAK"
BÖLÜM30 "ÇİZİLEN RESİM"
BÖLÜM31 "MUTLULUK"
BÖLÜM32 "AGLADIM"
BÖLÜM33 "KALBEN"
BÖLÜM34 "SİZİ SEVMEKTE ÖLÜYORUM BAYIM"
BÖLÜM35 "DAKİK"
BÖLÜM36 "HER ŞEYİMLE SEVİYORUM"
BÖLÜM38 ''ONUN TÜM İLKLERİNİ BEN ALDIM''
BÖLÜM39 "GURURUM MU AŞKIM MI?"
BÖLÜM40 "ESERİM"
BÖLÜM41 "SEMBOL"
BÖLÜM42 "KORKUYORUM"
BÖLÜM43 "YANMAK"
BÖLÜM44 ''SIRDAŞ"
BÖLÜM45 "BİT-Tİ"
BÖLÜM46 "HESAPLAŞMA VAKTİ"
BÖLÜM47 ''MEKTUP'' (FİNAL)
Yazardan Not :)
DUYURU

BÖLÜM37 "SENİ SEVMEYİ SEVMİYORUM''

4.4K 253 12
By ictenice

Parmaklarımın arasındaki boşlukları, parmaklarıyla dolduruşunu seviyorum. Gülümseyerek Bora'ya baktım. Kulağıma doğru eğildi ve ''Öyle bir gülüyorsunki. Seni sevmeye mecbur hissediyorum kendimi.'' dedi. Utanarak önüme baktım. Romantik sözler en sevmediğim...

Hayatımı dışarıdan izleme fırsatını elime verseler, komedi filmi izler gibi gülebilirdim herhalde bu romantik hallerime.

Yola çıkalı on saatten fazla olmuştu ve artık otobüste olmak ve bu koltuklarda oturmak bizi fena halde yormuştu. Kapadokya yolunda geçen sefil yolculuğumuz...

Öğretmenimizin yarım saat sonra otelimize varacağımızı duyurması üzerine hepimizin keyfi yerine gelmişti.

Bora'ya dönerek ''Sana bir şey söylemem lazım'' dedim. Bora ağzını alayla bükerek ''Beni sevdiğini mi'' dedi.

''Seni sevmiyorum!'' dedim.

''Ben seni seviyorum''

''Ben de seni sevmiyorum''

''Ben seni seviyorum''

''Seni seviyorum ama seni sevmeyi sevmiyorum'' dedim somurtarak. Bora eliyle saçlarını kaşıdı ve

''Çok karışık cümleler kuruyosun. Anlamakta zorlanıyorum. Yapma sevgilim'' dediğinde elimle ağzını kapattım. Reflek olarak!

''Bana sevgilim'' deme diye tısladım.

Sinirim onu eğlendirmişti. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum. Ağzındaki elimi öptüğünde, küçük bir çığlıkla elimi çektim.

''Seni eğlendiriyorum anlaşılan'' dedim somurtarak ve cama döndüm.

''Kaç yaşındasın sen?''

''Sanane'' dedim ciddi anlamda sinirliydim.

''Sen gerçekten çocuksun'' dedi, susmayı tercih ettim ve otobüs durana kadar ikimizde konuşmadık.

Otobüs durduğunda curcuna başlamıştı. Somurtarak yerimde oturdum. Herkesin inmesini, ardından sanki felakete uğramışta yardım erzağı alıyorlarmış gibi, bir ihtiyaçla bavullarını arayan gereksizleri izledim.

''Neden böylesin?'' diye sordu.

''Bilmiyorum. Sürü halinde yapılan şeyler sinirimi bozuyor. Belki de annem beni kuzu gibi büyütmediği için, koyun gibi davranamıyorumdur''

''Değişik'' dedi Bora.

''Değişik falan değil. Topluma uyum sağlamak istemiyorum. Insanlardan hoşlanmıyorum. Toplumun bir parçası olma isteği duymuyorum!''

''Hey tamam sakin, anladım Arya. Toplum dağıldı. Eğer biraz daha burada durursak, gezi bitine kadar burada kalabiliriz.'' dedi.

**

Bora'yı en son gördüğümde sinirden köpürüyordu ve ciddi anlamda onu yarına kadar görmek istemiyordum. Yorgundum çünkü!

Önümdeki çorbaya kaşığımı daldırdım ve içmeye başladım.

Okulda ki beş kişi toplamda, tek odalarda kalacaktı. Rezarvasyonlarımızı ayarlarken, Bora ve ben ayrı katlara düşmüştük. Bora'yı sinirlendiren tabikide bu değildi. Atakan'la benim aynı katta oluşumuzdu.

Diğer üç kişi alt katta, Atakan ve ben üst kattaydım.

Bu olayın sonucunda bende sinirliydim ama sinirim Bora'ya yönelikti. Istesem Bora ile odalarımızı değiştirebilirdik ama gerek yoktu! Kıskançlık yapması sinirimi bozmuştu ve inadına Atakan'ın karşısında kalacaktım.

Oda bu yani sonuçta... Ana yemeğe geçtiğimizde, bizimkiler konuşmaya başladılar. Çok aç olduğumuz için çorbalar sessiz sedasız içilmişti.

Sueda ''İlişkide ki bencili oynuyorsun Arya. Bora gayet haklıydı.'' bir yandanda ağzına patates atmıştı.

''Gereksiz sinir...'' dedim.

Hakan lafa atıldı. ''Nesi gereksizmiş?'' ''Bora'yı koruma derneğimi kesildiniz başıma ya da Bora haklı fonu falan mı açtınız??'' dedim.

Sueda ''Arya bence, sen şımardın'' dediğinde elimdeki çatalı gözlerine sokmamak için kendimi zor tuttum.

''Herkesin anlayış derecesi farklıdır. Benim size anlatacaklarım, ancak sizin anlayabileceğiniz kadardır ve sizde bu akşam beni anlama zamanınızda değilsiniz anladığım kadarıyla. Bu yüzden ağzımı yormayacağım'' dedim.

Şunlara bak ya. Bunlar yüzünden yediğim, yemekten keyif alamıyordum. Hayatımda ilk kez böyle bir şey yaşıyordum. Sakin ol Arya! Şimdi sakince önündeki yemeğe saygı duy. Onu hisset! Bıçağımla şinitzelimin üzerine koyduğum tereyağını iyice yaydım.

Olmazsa olmaz limon suyundan da azıcık döktüm ve kalp ameliyatı yapan doktor titizliğinde, bıcağımı kullanarak şinitzeli küçük parçalara ayırdım. Ağzıma attığım parçaları tadına vararak çiğnemeye koyuldum.

Her şey o kadar güzel gidiyordu ki! Burnumda beliren kokuyla, nirvanadan aşağılara indim ve kendimi sandalyede, Bora'yı da yanımda buldum.

''Niye geldin?'' hoşnutsuz bir ses tonunda söylemiştim bu cümleyi.

''Gittiğim yerde sen yoktun ve ben seninle kavga etmeyince asabi oluyorum '' dedi ve patateslerimden birisini ağzına attı.

Sinirle tabağıma baktım; üç et parçasına üç patates şeklinde ayarlamıştım. Şimdi patateslerimden birisi eksikti. Bu terbiyesizlikti resmen. Utanmasam ağlayacaktım. Derin bir nefes aldım, sakin ol Arya!

Bir patatese daha uzandığında eline çatalımı geçirip, gözlerine dik dik baktım ''Senin yemeğin yok mu?'' dedim.

''Sen gerçekten çocuksun'' dediğinde. Çatalımı tabağıma sertçe attım ve sandalyemi iterek, hızlı adımlarla yürümeye başladım.

Arkamdan çabucak bana yetişip kolumu tutarak beni durdurdu. Tabii ki bu beni durduramazdı. Restoran bölümünden çıktım ve asansöre doğru ilerliyordum ki, o kol beni yine, öyle bir durdurdu ki..!

Bora ''Patates için bile kavga edeceksen, yok artık diyorum Arya''

''Küçümseme, patatesten bahsediyoruz'' dediğimde yüzüme öyle bir tebessümle baktı ki

''Sen gerçekten çocuksun!'' dedi gülerek.

''Bana hep çocuk diyorsun-'' diyordum ki sinirle sözümü kesti

''Sana hep çocuk diyorum çünkü; tanıdığım herkesten daha safsın, daha gerçeksin. Keşfedilmediği için temiz kalmış bir ada gibisin'' dedi ve gözlerini gözlerimden ayırıp, dudaklarıma diktiğinde bir adım geri gittim!

Bora bu davranışıma da gülerken gözüme bir görüntü takıldı.

Dört-beş yaşlarında bir çocuk! Üzerinde kırmızı bir elbisesi, altında beyaz çorap, elbisesiyle uyumlu kırmızı ayakkabılar. Uzun sarı saçları iki yanından örgü şeklinde sarkıyordu.

Küçük eli, babasının avucunda kalbolmuştu. Birlikte asansöre bindiler ve gittiler. Ben ne zaman böyle bir çocuk görsem, sevecenlikle bakamıyordum. Ben hiçbir kız çocuğuna ahh ne güzel diye bakamıyordum ya da ne kadar sevimli bir kız diyemiyordum..!

Zihnimde oluşan tek şey kendi çocukluğum oluyordu. Acaba az önce gördüğüm küçük kıza da bana yaptıkları gibi bir kötülük yapmışlar mıydı? Bu öyle bir olaydı ki... Kimin başına gelip, gelmeyeceğini tahmin edilemez bir şeydi... Belki Sueda, belki Arzu... Kim böyle bir şeyi benim yaşadığımı düşünürdü ki?

Belki Bora bile?? Olamaz mıydı? Tabi ki olabilirdi... Gözlerim hafifçe doldu. Başımın döndüğünü hissettim.

Bora koluma tuttu ve ''Arya?'' diye sordu.

Kaybolmak istiyorum, evvel zaman içinde; evvelimi kaybetmek, kendimi kaybetmek istiyordum! Arafta asılı kalmak istiyorum! Yok olmak istiyorum.

Bora'ya hafifçe gülüyorum. Sadece çocukken güler insan, diğerleri gülmek değildir. Insan büyüdükçe komikliklere değil, acılara gülüyordu galiba. Şu anda benim gülümsemem gibi...

''Başım, başım ağrıyor. Ilaç alıp, yatıcam. Yol beni fena yordu'' yalan söyledim. Bora ''Odana kadar eşlik ediyim sana?'' dediğinde ellerimle hayır yaptım ve ''Gerek yok'' dediysemde, kolumdan sürüklenerek asansöre binmiştim.

Asansör durdu ve odamın önüne kadar geldik. Kapıyı açtım ve Bora'yı yanağından öperek içeri girdim. Kapıyı kapatıp, kapının önünde çöktüm ve göz yaşlarmın sessizce süzülmesine müsade ettim.

Gözlerimdeki yaşları silerek, oturduğum yerden kalktım. Pantolonumu çıkarıp, tayt giydim ve üzerine kısa kollu bir tişört.

Sonra ışığı söndürüp, kendimi yatağa attım; üzerime yorganı iyice çektim. Geceleri en çok çocukluğumu özlerdim!

Yine o özlemle uykuya daldım.

Koltuğun dibindeydim. İzmir'deki evimizdeydim. Küçük topumu yuvarlıyordum. Sonra ayakkabı sesleri gelmeye başladı. Arif gelecekti yanıma ve bana kötü şeyler yapacaktı. Bu sefer her şeyi biliyordum. Izin vermeyecektim bana kötü şeyler yapmasına.

Kafamı çevirip gelene baktım. Mavi gözlerini gördüm. Yanıma yavaşça geldi ve diz çöktü. Topumu alıp, eliyle havaya kaldırdı.

Ben Arif'in elindeki topa bakarken; Arif bir anda beni kucağına aldı. HAYIR! diye bağırmaya başladım. Ağlamaya başladım ama kalın kolları beni sımsıkı tutmuştu. Kollarını ittirip, yüksek sesle bağırıyordum. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Arif beni yatağa yatırıp, üstümü soymaya başladığında, daha da yüksek sesle bağırdım.

Hııhh! Boğuştuğum yorganla, gözlerimi açtım. Gerçekten ağlıyordum. Yatakta bağdaş kurarak oturdum ve gözyaşlarımı iyice akıttım. Tam unuttum, kabuslarım bitti derken, bilinç altın acımasızca tekrar yaşatmıştı bana acılarımı.

Bugün asansöre binerken gördüğüm kız yüzündendi bu kabusum. Yataktan kalktım. Içim daralıyordu. Yürümeye ihtiyacım vardı. Yürümekten ziyade, zihnimdeki düşüncelerle bu odada kalmak istemiyordum. Kafamı dağıtacak şeyler yapmalıydım.

Odanın kapısını açtığımda, anahtarını kapıya sokmaya çalışan Atakan'ı gördüğümde tüm moralim daha da kötüleşti. Tam kapıyı kapatıp, içeri girecekken

''Arya?'' dedi gözlerini kocaman açarak. Hiçbir şey söylemedim. Daha doğrusu söyleyemedim... konuşursam ağlardım çünkü...

''Sen iyi misin?'' anahtarıyla uğraşmayı bıraktı ve yanıma doğru yürümeye başladı.

Kolumu tutup, gözlerime baktığında; gözlerim daha fazla dayanamadı ve yaşlarım gözlerimi yakarak akmaya başladı.

Atakan bana sarıldı. Bana sarılması ağlamama daha fazla güç vermiş gibi hıçkırarak ağladım. Atakan beni bir yandan sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir yandan neyin var diyordu...

Hiçbir şey anlatamıyordum. Atakan beni yatağıma yatırdı. Gitmesini istemedim. Ağlama nidalarım arasından, olumsuz bir şeyler söylediğimde yanıma girdi ve bana sarıldı.

Koluyla göğsünün arasında sümüklerim, salyalarım akar bir vaziyette ağladım. Kendime geldiğimde ''Sen nerden geliyordun?'' diye sordum.

''Ben uyuyamıyorum. Bir ara bahsetmiştim'' dediğinde daha da ağladım. Ooff. Atakan'a karşı kendimi çok bencil hissediyordum. Onun kalbini kırmıştım ve şu anda onun kollarında kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Bencil sürtüğün tekiydim!

''Gözlerinde kimsenin göremediği koca bir dünya var'' dedi ve parmağıyla göğsümün üstünü göstererek ''Burada da yine kimsenin bilmediği koca bir acı...'' dedi.

Ona gülümsedim, acınası bir gülümsemeyle ''Nereden biliyorsun?'' gözyaşlarıma hakim olmaya çalıştım.

''Her suskun kadının yaraları vardır Arya'' dedi. Hala gülümsüyordum ama bu sefer gülümsememe göz yaşarımda eşlik ediyordu.

''Sen beni olduğum gibi kabul ettin, bense seni olduğun gibi reddettim. Bence sende beni olduğum gibi siktir etmelisin. Hak etmiyorum. Senin beni sevmeni, senin beni iyi hissettirmeni, senin beni anlamanı... hak etmiyorum!!'' dedim ve kafamı göğsüne gömerek daha da ağladım.

**

(Burdan sonrasını Atakan'dan)

Ona kızgındı yüreğim. Ona öfkeliydim. Şimdi ise kollarımda hıçkırarak ağlıyordu. Bu ağlayışın nedeni ne olabilirdi? Bu içten ağlayış, ancak derin bir yaranın sancısı olabilirdi...

Gecenin üçünde kırmızı ve şiş gözler bir kabus gördüğünün göstergesiydi. Of!! Benim kalbim neden ağırıyordu?

Ağlaması hafifleyince ''Sen nerden geliyordun?'' diye sordu. Bir şeyler geveledim. Söylediği cümlelerinin hiçbirini duymuyordum.

Zihnim Arya'nın acısıyla yankılanıyordu!? Onu böylesine hıçkırıklara boğan şeyin ne olduğunu bilmeyi öylesine isterdim ki? Eğer canlı bir şeyse, kalbini hiç düşünmeden söker alır; cansızca bu dünyadan o maddeyi silerdim!

Sonra bana gözyaşlarının arkasından gülümseyerek ''Sen beni olduğum gibi kabul ettin, bense seni olduğun gibi reddettim. Bence sende beni olduğum gibi siktir etmelisin. Hak etmiyorum. Senin beni sevmeni, senin beni iyi hissettirmeni, senin beni anlamanı... hak etmiyorum!!'' dedi.

O gülüşü... Sıradaki küfürüm onu hep affettiren gülüşüne gelsin. Içimde ona karşı olan tüm siniri ve öfkeyi silip almıştı bu gülüş...

Kollarımın arasındaydı. Yüzü, başımın hemen yanındaydı. Nefesini göğsümde hissediyordum. Sıcaklığını ellerimde, kolumda... Bu dünyanın en güzel hissiydi! Şu anda zaman durabilirdi. Ya da azrailden canımı almasını istemeliydim! Böyle bir şey mümkün olsa, hemen burada şu anda ölmek isterdim.

Kafasını dağıtmasını istiyordum. Uyuması gerekiyordu. Zihnimden geçenleri okumuşçasına; yavaşça kirpiklerini kaldırdı, gözlerini o yemyeşil gözlerini gözlerime dikti ve gözlerime fısıldadı

''Masal anlatsam belki uyuyabilirsin?'' dedi.

Bu onunla ikinci uyuyuşumda. Bizim mekandaki odada onunla uyuduğumdan beri, doğru düzgün hiç uyumadığımı söylese miydim ona?

Onunla uyuyup uyandığım o günden sonra, kandıramamıştım kendimi uyumak için. Şimdi masal okumasına ne gerek vardı? Nefesini dinlesem yeterdi bana.

''Artık ruhumu uyutacak bir masal yok. Zaten masalda bilmezsin sen, lanet oku bana bu gece'' dedim.

Beyaz elini yüzüme uzattı. Küçük ama ince ve zarif parmaklarını yüzümde hissettiğimde, ruhum ölümle dansa kalkmıştı!

''Lütfen, öyle söyleme; seni seviyorum ben'' dedi gözleri titreyerek bakıyordu bana.

Alnına minik bir öpücük bıraktım ve bu anın tadını çıkarırcasına ona doyasıya baktım. Kırpikleri bir müddet kırpıştı, sonra kirpikleri aşağıya düştü ve kolumu tutan eli aşağıya kaydı. Uykuya daldığını anladım.

'Kiminle istersen yat ama kimseyle uyuma' tabumu ikinci defa çiğniyordum!

Gözlerim her ne kadar bir daha elime geçmeyecek bu fırsatı değerlendirmek için çırpınsada, uykuma engel olamadım ve kollarımla onu daha sıkı sararak uyudum. Gözlerim kapalı olduğu için burnumla ve ellerimle onu hissediyordum.

Bu an varlığımın, en güzel anıydı. Görkemli finali yaşıyordum...

Continue Reading

You'll Also Like

3.9M 242K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.3M 88.8K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
5.3M 269K 80
Teninin kokusunu hissedecek kadar yakınında olsada, uzanıp dokunamazsın korkarsın yanmaktan. O ateşten kor gibi bakar gözlerine, kalbin bağlanır,dili...
2.1M 88.3K 66
©Tüm hakları saklıdnır. Sen benim cesaretimsin Arel. Sen benim, bir insanın boğulmadan önceki son çırpınışlarında hissettiği umudumsun. Keşke bunun i...