never say never | dramione

By beatrisahelena

104K 5.4K 5K

Draco Malfoy yaşayan en tanımlanamaz insandı ve Hermione'nin tanımlayamadığı şeylere alerjisi vardı. ♪the fra... More

ii
iii
iv
v
vi
vii
viii
ix
x
xi
xii
xiii
xiv
xv
xvi
xvii
xviii
xix
xx
xxi
xxii
xxiii

i

12.2K 412 423
By beatrisahelena

Genç adamın huzurla kapanmış gözleri, saçlarındaki elin yumuşak dokunuşlarıyla aralandı. Her şey bulanık gibiydi, ama hissedebiliyordu. Kaşları bir an hayretle kalktı, bir kıkırtı duydu. "Hey.." dedi nazik bir ses. "Seni rahatsız mı ettim?" Sonra kendi sesini duydu. "Hayır." diye mırıldandı sersemce. "Bakışlarını görüyor musun?" Kız, başını kaldırıp etrafına kısa bir bakış attı, kıvırcık saçlarından bir tutam çocuğun burnuna değerek tebessüm etmesine sebep oldu. "Rahatsız edici." diye homurdandı kız.

"Boş versene," diye mırıldandı bir kez daha. "Onlar kimin umrunda?" Kız yine kıkırdadı. "Seni sersem." Bir kez daha tebessüm ettiğini hissetti.

***

Draco aniden gözlerini açtığında yatakhanede derin bir sessizlik vardı, dirseklerinin üstünde doğrulurken gözleri saate kaydı. Sabahın 5'inde henüz herkes uyuyor olmalıydı. Anlamsız bir homurtu çıkararak başını tekrar yastığa bıraktı.

Uyuması için geriye kalan 2 saatini değerlendirmek istiyordu, gününü boşu boşuna harcayacak kadar vakti yoktu ve odaklanması gerekiyordu. Oysa genelde uykusuzdu ve düzgün bile düşünemezken büyü yapmaya çalışması hiçbir işe yaramıyordu. Sıkıştığı kapan daraldıkça uyuyamıyor, uyuyamadıkça daha da sıkışıyordu.

Lanet bir döngüye girdiğinin farkındaydı.

Gözlerini tekrar kapattı, ama bu hiçbir işe yaramadı. Kafasını başka bir şeylere vermeye çalıştı, önceki yıllara, evdeki günlere, saçma rüyasına. Kendisini dışarıdan izliyor gibi hissettiği saçma rüyasına, ilk defa bu tür bir rüya görüyordu. Rüyalarında kim olduğunun bilincinde olurdu, kontrollü olduğunu bilirdi, oysa bu kez sadece durup izlemişti, kendisini ve bulanık diğer silüetleri.

Sessizce yatağından kalktı, üstünü değiştirip ortak salona inerken kimseyi uyandırmamaya dikkat etti. Sorulacak sorulara ya da saçma sapan bakışlara tahammül sınırı giderek azalıyordu. Sıkıntıyla derin bir nefes aldı.

*

Gryffindor yatakhanesindeyse çok farklı bir atmosfer vardı, Hermione saçlarını toplamaya çalışırken yatağında bağdaş kurmuş Ginevra'nın bezgin bakışlarının hedefiydi. Siyah tokalardan birini daha kenardan fırlayan saçlarına geçirerek nefesini üfledi. "Anlaşılan asla o düz saçlı güzel mahlukatlardan olamayacağım." Ginny'nin bıkkın bakışları sadece bakış olmaktan çıkarak hareket halini aldı, kızıl kız elini alnına vurdu. "Kendine acımayı bırak, Hermione." diye dramatikleşerek kalktı. "Aşağı inmeyi düşünüyor muyuz?"

Hermione komodine bıraktığı kitapları asasıyla çantasına yerleştirirken "Hıhm.." diye mırıldandı. Süreci hızlandırmanın yine kendisine kaldığını fark eden Ginny, Hermione'nin bavulun üstüne bıraktığı beresini kızın kafasına geçirdi; atkısını da boynuna doladı. "Tamam?" dedi sorarcasına. Onayını aldıktan sonra iki kız birlikte Büyük Salon'a indiler, Gryffindor Quidditch takımının oyuncuları en kenarda oturmuşlardı. Ginny aralarından biri olduğundan ve Hermione de maçtan önce Ron ve Harry'yi görmek istediğinden ikisi de oraya yöneldiler.

Ronald o kadar gergindi ki tabağı tamamen tertemizdi ve boştu. Beyaz tenli olmasına rağmen her zamankinden daha solgundu, ama salonda o durumda olan tek kişi Ronald değildi. Özgüvensiz ifadesi suratından okunuyordu, iyi değildi ve iyi olmak için çabalamıyordu. Aksine, Harry izin verse her an kalkıp gidebilecek gibiydi.

Hermione destek verircesine Ron'un omzuna dokunduktan sonra Harry'ye göz attı, takıma kaptanlık yaptığı ilk maç olacaktı ve parlayan yeşil gözleri oyuncuların üstünde tek tek geziniyordu. Hermione onun bakışlarının sadece Ginny'nin üstünde biraz fazla oyalandığını fark edince içten içe güldü. Bunu söylemek yerine öksürdü ve Ron'un dikkatini çekmeye çalıştı. "Hadi ama Ron." dedi nazikçe. "Bir şeyler yemelisin."

"Aç değilim." diye homurdandı kızıl çocuk. "Her şeyi mahvedeceğim."

"Hiçbir şey mahvetmeyeceğine eminim." Harry'ye baktı. "Değil mi Harry?"

"Benim yerime bir çuval koyarsanız benden iyi oynayacaktır." dedi Ron saçlarını karıştırarak, ve Harry kaşlarını çattı. "Kendine biraz güvenemez misin?" diye sordu. "Hadi ama dostum. Bugün Slytherin'i sahaya gömebiliriz, sadece yapabileceğine inan yeter."

"Ama ben umutsuz vakayım." diyen Ron'dan sonra Hermione derin bir iç çekti. "Pekala Ronald Umutsuz Weasley, ya yapabileceğine inanırsın ya da bundan sonra İksir ödevlerini kendin yaparsın." Ron'un şaşkın ifadesine güldü. "Ee?"

"Eminim ki yapabilirim." diye mırıldandı çocuk. Harry de zaferle sırıtarak Hermione'ye beğeni işareti yaptı. "Güzel taktik." Hermione bilmişçe gülümsedi.

Harry yavaşça onlara doğru eğildi. "Bu arada, Malfoy bu tarafa doğru bakıyor." Hermione gözlerini devirdi. "Harry, sence de onu takıntı haline getirmedin mi?"

"Hayır!" diye itiraz etti çocuk. "Bir şeylerin peşinde olduğuna eminim. Hermione, ona bir baksana."

"Harry.." dedi Ron şüpheyle. "O her zamanki gibi görünüyor."

"Sadece biraz daha boş bakıyor." diyerek Ron'u onayladı Hermione. "Eğer bir şeyler planlıyorsa bile maçla ilgilidir."

"Bu iyi mi?" diye sordu Ron aniden. "Kötü. Çok kötü." Hermione güldü. "Ne demiştik? Ah, iksir ödevlerin." Harry göz devirdi. "Beni ciddiye almıyorsunuz." dedi hışımla. "Ama bir şeyler çıkacak."

Hermione bu sırada Harry'nin neden bu kadar şüphelendiğini merak ederek karşı masaya kaçamak bir bakış attı. Farklı bir şey göremiyordu, Malfoy'un solgun gözleri salonun duvarlarında dolaştıktan sonra yine Gryffindor oyuncularını tarıyordu. Yapılacak maçtan önce bunun olmasının normal olduğunu düşündü. Normal olmayan bir şey göremiyordu, onun da tabağının boş olması haricinde. Ama Ron'un da öyleydi, sadece gerilmiş bile olabilirdi, Harry'nin bu kadar acayip ne gördüğünü anlamıyordu. Ama merak ediyordu, çünkü ne zaman fazla taktığını söyleseler arkadaşı kendilerine kızıyordu.

Garip olan ne görene kadar ara ara kontrol etmeye karar verdi, mümkünse göz kontağı kurmadan. Göz kontağı kurmak kızı rahatsız ediyordu, birinin karşısında böcek varmış gibi davranması kötüden ziyade garip hissettiriyordu, çünkü objektif bakılırsa Hermione bunu yapması için hiçbir şey yapmamıştı. Göz devirerek önüne döndü. Buna kafa yorması bile hataydı, çünkü Malfoy'un kafa yapısından gayet haberdardı. Kan statüsünün farklı olması gayet yeterli bir sebepti.

"Ee?" dedi arkadaşlarına aniden. "Harry, diğerlerini toplamayacak mısın?"

*

Slytherin'ler de kendi aralarında maçın kritiğini yaparken Draco boş bakışlarını duvardan çekerek çenesini eline yasladı. İnsanların problemlerine imreniyordu, hayatı hakkında fikri olmayan insanların kendisine imreniyor olmasına imreniyordu. Diğerleriyle birlikte maçı konuşacak kadar az sorununun olduğu zamanları özlemişti, küçük bir çocuk olduğu zamanları. Tam anlamıyla çocuk olamamışsa bile küçük olduğunu hatırlıyordu.

Şimdiyse çok daha farklı sorunları vardı, sorunlarla tanışmamış bir çocuk için hiç uygun olmayan sorunlar. Draco herhangi bir soruna göre büyümemişti. Çabuk büyümüştü, kurallarla, dikte edilen çeşitli fikirler, karanlık salonlarla, ama sorunları yaşamamıştı. Geçen seneye kadar en büyük sorunu Harry Potter'ın gözde öğrenci olmasıydı.

Pes ederek tabağı öne doğru ittirdi. Gözleri Gryffindor masasına değdi, gülüşen gençlere. Ne kadar farklı ama ne kadar aynı noktada parçalanan hayatları vardı aslında.

Farkları, büyüme biçimleriydi. Draco belirli tabularla büyümüştü, kan statüsünün getirdiği tabuları vardı ve yeterince şey bilmesi gerekiyordu. Henüz büyü yapabilecek yaşta değilken, büyü ne ayırt bile edemezken, büyü yapamayan ailelerden gelenlerin kötü olduğunun öğretilmesi yanlıştı, ama o bunun içinde büyümüştü. Adını sorduklarında Malfoy derdi, çünkü babası da öyle söylüyordu. Draco sadece Lucius gibi olmak istiyordu, o nedenle dediklerini eksiksiz yapmıştı.

Bir çocukluk harcamıştı buna ve hala babası gibi olabilmiş değildi, Draco Lucius kadar basit bir şekilde vicdanını geri plana atamıyordu. Yapabileceğini sanmıştı, ama açıkça yapamıyordu. Bunun yüzünden delirmek üzereydi, çünkü yapamıyordu.

Birini öldürmek insanlara sataşmaya benzemiyordu. Laf atmaya, sırf bu kurallarla büyüdüğü için bunu uygulamaya benzemiyordu. Ruhunu parçalamaktı bu, ve her şeyi elinden alınan biri olarak Draco, ruhu kendisine kalsın istiyordu. Siyah ya da beyaz, kendisinde kalmalıydı.

Bu yıla kadar neden ve kime hizmet ettiklerini sorgulama gereği duymamıştı, bu kuralları, hayatının tabularını kimlerin belirlediğini sormamıştı, çünkü böylesi kendisi için daha çok işine geliyordu. Soyadı önemliydi, kan statüsü önemliydi ve kendisi gibi olmayan herkes aşağılanmaya mahkumdu. Şimdi fark ediyordu ki kendisinin bu görevi seçmediği gibi diğerleri de bunu seçmiyorlardı, bu onları farklı kılmamalıydı. Aptalca kendisini farklı kıldığından beri, fark diye bir şeyin olmamasını ve diğerleri gibi olmayı kaç defa dilemişti kendisi bile bilmiyordu.

Bu yıl ilk kez annesine amaçlarını sormuştu, ne istediklerini, neden istediklerini. Bunu neden yaptıklarını sormuştu, başarısız olurlarsa neler olacağını sormuştu. Başarılı olmaları durumunda onlar gibi olmak istediği insanların neler kaybedeceğini sormuştu, ve kadının gözlerinin korkuyla büyüdüğüne şahit olmuştu, "Biz farklıyız, Draco." demişti Narcissa ikna etmeye çalışır bir sesle. "Biz özeliz. Müdahale edilmeye ihtiyaçları var, büyücü topluluğunun devamı ve iyiliği için."

Oysa Narcissa Malfoy oğlundan çok kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi.

Draco o günden beri bu konu hakkında konuşmamıştı, ama bu düşünmemişti demek değildi. Aksine, kafasını kurcalayan sorun ve soru yığını onu boğuyordu. Yeni oturmaya başlayan düşünceleri ile ilgili yardıma ihtiyacı vardı, bir yandan da öğretilenlerde mantık aramaya, onlara tutunabilmek için sebep bulmaya çalışıyordu ama bununla ilgili hızla kaydığını hissedebiliyordu. Konuşmuyordu, sadece söyleneni yapmaya çalışıyordu, çünkü zaten hiç kimse ne düşündüğüyle ilgili bir merak içinde değildi. Onları ilgilendiren kısım söylediklerinin yapılmasıydı.

Çok merak ettiği bir başka şey de başaramayacağından emin olan Karanlık Lord'un bu görevi neden özellikle kendisine yüklediğiydi, bunu yaparken öleceğini ya da yapamayarak öleceğini biliyordu.

Öleceğini biliyordu.

Bunun ne gibi bir etkisi olacağını sandığını anlamıyordu. Bir intikamsa eğer, başarısız bir intikam planıydı. Herhangi birinin umrunda olsaydı zaten bu durumda olmayacağının bilincinde olmalıydı.

O, hizmet için yetiştirilmişti zaten. O ölmek için yetiştirilmişti.

"Hey." dedi siyah saçlı kız yanına otururken. Düşüncelerini bastırmaya çalışarak ona döndü. "Yine dalmışsın." Başını önemsiz olduğunu belirtircesine iki yana sallarken Pansy elini uzatıp göz altlarına parmak uçlarını değdirdi, kaşlarını çattı. "Birileri yine uyumamış."

"Uykum bölündü." diye açıkladıktan sonra "Anne." diye ekleyerek kızın gülmesine sebep oldu.

Bu arada Slytherin takımı ayaklandılar, Draco da onlarla birlikte kalkarken Pansy hepsine şans diledi. Draco böyle durumlarda kıza minnettar olmadan edemiyordu, bir boşluğu kapatmaya çalıştığını biliyordu. Sıkıntıyla nefesini üfledi.

Büyük Salon'dan çıkarken bile Draco'nun kafası başka yerdeydi, odaklanmadığını fark eden kaptan Urquat Draco'nun yanına geldi. "Maç sana kaldı, Malfoy." dedi keskin bir sesle. "Snitch'i ne kadar hızlı kaparsan," Draco eliyle yakalama hareketi yapan Urquat'ı boş gözlerle izliyordu, "Bu iş o kadar hızlı biter." Ellerini çırptı. "Hadi." diye seslendi diğerlerine. "Canlanın!"

Draco onu başıyla onaylamasına rağmen gözlerini devirmeden edemedi, beklentilerden önceden çok hoşlansa da, şimdi nefret eder olmuştu. Çünkü gittikçe artan beklentiler artık birer gurur kaynağı değil de, yük gibiydi. Karşılayamadığı onca beklentinin altında eziliyordu. Yapması gereken onca şey vardı, herkes bir şeyler beklemekten çekinmiyordu ama bunların hepsini gerçekleştirmeye çalışırken kendisinden beklentilerini karşılayacak gücü bulamıyordu.

Draco'nun kendisinden tek beklentisi ruhu kendisinde kalarak hayatta kalabilmekti, bunu yapabilecek gibi görünmüyordu bile. Herkesin beklentisini karşılamak önemliydi. Sonuçta hayatta kalmasa da olurdu.

Gregory Goyle'un onu dürtmesiyle yaslandığı duvardan doğrularak takımın gerisiyle birlikte dışarı çıktı. Parıldayan güneşin ışıkları gözlerini kamaştırırken gözlerini kıstı ve eliyle engellemeye çalışarak gökyüzüne baktı. Madem yine bir beklenti vardı, umuyordu ki şansı tutardı, buna ihtiyacı vardı.

*

o kadar cringeydi ki düzenlerken kıvrandım keşke biri beni uyarsaymış🤩

Continue Reading

You'll Also Like

349K 32.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
197K 8.1K 37
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby
153K 17.3K 38
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.