İkizlere Bakıcı Aranıyor! |Kİ...

By butterfly_6

7.1M 182K 15.9K

"Bazen kendini bulmak için sevdiklerini kaybetmen gerekir." "Bazı günleri asla yaşamamış olmayı dilerken bazı... More

❄️0.1 | KİTAP HALİ İLE KARŞINIZDA!
❄️0.2
❄️0.3
❄️0.4
❄️0.5
❄️0.6
❄️0.7
❄️0.8
❄️0.9
❄️1.0
❄️1.1
❄️1.2
❄️1.3
❄️1.4
❄️1.5
❄️1.6
❄️1.7
❄️1.8
❄️1.9
❄️2.0
❄️2.1
❄️2.2
❄️2.3
❄️2.4
❄️2.5
❄️2.6
❄️2.8
❄️2.9
❄️3.0
❄️3.1

❄️2.7

119K 4.9K 740
By butterfly_6

Keyifli okumalar dilerimm!

Hastanenin soğuk koridoruna yaslanmış çaresizce beklerken buraya nasıl geldiğimi ya da bu gücü kendimde nasıl bulabildiğimi bilemiyordum.

Barlas'a ne kadar çok ihtiyacım olduğunu hissederken aramalarıma dönmediği için ister istemez endişelenmiştim. Muhtemelen her zamanki gibi yüzümü görmek ve sesimi duymak gibi eylemlerden uzak duruyor ve bana olan nefretini tüm açıklığıyla belli ediyordu. Oysaki elimi tuttuğunda yanımda olduğunu sanıyordum ama ortadaki tek gerçek herkese oyun oynuyor oluşumuzdu.

Üzerimdeki hırkaya biraz daha sıkı sarıldım ve boş bakışlarım yerde gezinmeye devam etti. Hissettiğim soğuktan çok içimdeki korku ile titrememi durduramazken gözyaşlarımı durduramıyordum. Bakışlarım yukarı kayarken bir anda uzaktan bana doğru gelen biriyle kesişti.

Bir an için onun hayal falan olduğunu düşünsem de bulanık gören gözlerimle yaklaştıkça yüzünü daha da net bir hâl almaya başladı. Ayağa kalkıp boş koridorda ona doğru hızla koştum ve sıkıca sarıldım.

Olmak istediğim yer burasıydı.

Kafamı göğsüne sığınmak istercesine koyarken burnuma gelen koku ile kaşlarım çatıldı. Bu kokunun Çağla'ya ait olduğuna emindim çünkü kadın eve geldiğinde üzerine parfüm kutusunu boşaltıp gelmişti. Bana sarılmayan kollarla ve parfüm kokusuyla umutsuz bir şekilde başımı hafifçe geri çektim.

İfadesiz yüzü boş boş bakarken rengi solmuş tenini yeni fark etmiştim. Tam yere düşecekken tüm gücümle tutup onunla birlikte dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Başı dizlerimin üzerindeyken ne olduğuna anlam veremiyordum. Kendi tişörtüme bulaşmış kan lekesine bakarken üzerindeki siyah kazağa kayan gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Kazağı kaldırınca gördüğüm kesik ile bağırmaya başlamıştım.Üzerimdeki beyaz kazakta yer edinmiş kırmızı kan lekelerine bakarken hipnoz olmuş gibiydim. Yaşadığım korkuyu tarif edemezdim.

Bir tarafta babam bir tarafta sevdiğim adam vardı. Daha durumları nasıl onu bile öğrenememişken kalan son gücüm ile yoğun bakımın önündeki annemin yanına gittim.

"Anne."

Titreyen ve kısık sesimi duyduğuna emindim ama yüzüme bile bakmıyordu. Ellerimdeki kurumuş kanı umursamadan eline uzanmıştım ki hızla ellerini çekti.

"Sen de böyle yaparsan ben ne yaparım anne. Anlatmama izin ver gerçekten düşündüğünüz gibi değil."

"Bize söylemeyerek en büyük hatayı yaptın zaten. Şimdi bir de o adamla burada bulunman bir şeyleri iyi değil daha da kötü yapar. O yüzden git Doğa."

"Yüzüme bile bakmayacaksın mısın? Oysaki beni en iyi sen tanırsın. Kötü bir şey yapmayacağımı bilirsin ama öyle olsun. Ben yine de hiçbir yere gitmiyorum."

Lavaboya doğru yürürken daha ne kadar gözyaşı dökebilirim diye düşünüyordum.

Dur artık be Doğa. Kes şunu lanet olsun kes!

Ellerimi 5 belki de daha fazla durmaksızın yıkarken biri musluğu kapattı.

"Doğa yapma böyle ablacığım. Şu an sadece doğru zaman değil. Şu hâline bak. Eve git hadi."

Hızla başımı hayır anlamında sallarken yanından geçip Barlas'ın odasına doğru ilerledim. Doktor kesiğin ufak olduğunu fakat uzun süre böyle kalıp çok kan kaybettiğini söylemişti. Yani durumu ciddi değildi fakat sabaha kadar uyuyacaktı. Odaya girmeme izin verdiklerinde yanına oturup onu izlemeye başladım.

"Yanımda olmana ihtiyacım vardı fakat bu şekilde değil... Seni o hâlde görmek daha çok kalbimi acıttı. Çaresizlik içinde o anı görmek üstelik önce babam sonra sen... "

"Bir an aklımı kaçıracağım sandım. İnan bana kendim vurulduğumda bu kadar korkmamıştım çünkü geride kalanlar acı çeker ve benim için acı çekecek biri yoktu. Ben acı çekmekten çok yoruldum o yüzden iyileşsen iyi olur huysuz. Daha sana sormam gereken bir hesabım var."

Oturduğum koltukta uyuyup kalmışken içerideki hemşirenin sesi ile uyanıp anında "O iyi mi?" diye sordum.

"Gayet iyi. Derin bir yara değildi ama dikiş attık. Dikkatli olduğu sürece bugün bile taburcu edilebilir."

"Teşekkürler. Peki, size bir şey daha sorabilir miyim?"

"Tabii."

"Babam... Yoğun bakımdaydı. Rica etsem durumunu öğrenebilir misiniz? Ailem benimle konuşmuyor da."

"Bilgileri kim olduğunuzu bilmeden size vermem yasak bu yüzden sistemden kontrol ettirmeliyim. İsminiz neydi?"

"Tabii ki bakabilirsiniz. Doğa Demir... Pardon Doğa Karahan."

Çantadan çıkardığım kimliği uzattığımda aldı ve "Sizin için bir deneyeyim," diyerek odadan çıktı.

Oturduğum yerde hâlâ soyadıma alışamamış olmamı sorgularken dakikalar sonra odaya tekrar gelen hemşire ile heyecanla yerimden kalktım.

"Kalp krizi geçirmiş ama erken müdahâle sonucu şu anda durumu iyi. Hatta normal odaya alınacakmış."

Kimliğimi uzatıp çıkıp giderken yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım. Barlas'ın yarasına gün içinde sürekli bakılmıştı fakat henüz hiç uyanmamıştı. Akşama doğru uyanacağı varsayılırken babamın odasını öğrenmiş kapısının önündeydim. Aralık kapıdan bizimkileri izlerken iyi olduklarını görmek içimi rahatlatmıştı. Babamın yanına tekrar gidip kötü olmasına neden olmak istemiyordum o yüzden tekrar Barlas'ın yanına dönüp camdan dışarıyı seyretmeye başladım.

Şimdi ne olacaktı?

Annem ve babam beni dinlemezken durumu nasıl izah edecektim?

Ya da Barlas zor anımda beni bırakıp neden o kadının yanına gitmişti?

"Doğa..."

Duyduğum ses ile hızla arkamı dönerken ona ne kadar sinirli olsam da şu anki önceliğim iyi olmasıydı. Yanına doğru adımlarken "Uyandın," dedim.

"İyi misin?"

Bana sorduğu soru ile kaşlarım çatılırken "Hastane yatağında yatan sensin. Sen iyi misin?" dedim.

"Nasıl göründüğünün farkında mısın?"

Hayır anlamında başımı sallarken "Nasıl göründüğümü umursayacak vaktim olmadı," dedim.

"Baban nasıl?"

"İyiymiş. Eminim beni görmediği sürece iyi olacaktır. Ayrıca hastanelerden nefret ediyorum."

"Gidelim öyleyse," derken kalkmaya çalışıyordu.

"Orada dur bakalım! Doktora sorayım."

"İyiyim ben. Hem kötü hissetsem söylerdim değil mi?"

"Emin değilim. Söyler miydin?"

"Üzerimi giyinip geliyorum," dediğinde zaten istediğini yapacağını bildiğimden ısrar etmedim ve "Peki huysuz," diyerek gitmeyi kabullendim.

"Şunu söylemekten vazgeç. O kelimeye seni de alıştırdığı için sanırım ilk işim Ayaz'ı pataklamak olacak."

Ben çıkış işlemlerini halledip taksi çağırmışken Barlas aşağı inmişti. Üzerindeki kazağı görünce unuttuğum şey aklıma geldi.

"Ah! Aptal kafam giyecek bir şeyler getirmeyi nasıl unuturum," derken kafama vurdum.

"Bir şey olmaz gidelim hadi."

Tereddüt ile hastaneden çıkarken ayaklarım geri geri gidiyordu. Bizimkilerin yanına gidemeyeceğimi bildiğimden gelen taksiye binip eve gidene kadar susmuştum. Barlas yol boyunca telefonuyla uğraşmıştı ve yüzündeki ciddi ifadeden yine bir şeyler olduğunu tahmin edebiliyordum. Evin bahçesine girerken kızlar üzerimdeki kan lekesini görmesin diye montumun fermuarını yukarı doğru iyice çektim. Eve girince var olan sessizlik ile duraksadım.

"Kızlar nerede?"

"Ayaz'a onları kendi evine götürmesini söyledim çünkü seni böyle görseler emin ol bir şeyler olduğunu anlarlardı."

Yanımdaki aynaya dönüp bakarken ne demek istediğini anlamıştım.

"Haklısın sanırım."

"Sen duş al ve dinlen. Benim bir işim çıktı."

"Nereye?" diye soruyordum ki çıkıp gitti.

Yine bir işi vardı ve beni yalnız bırakıp gitmişti. İçimden hiçbir şey yapmak gelmezken beynimdeki durmak bilmeyen ağrıyı ise görmezden gelemiyordum. Üzerimi değiştirmeye üşenip salondaki kanepeye kendimi bırakırken bire süre sonra uyuyamadığım için başımın ağrısı daha da artmıştı.

Uyumamı sağlayabilecek bir çözüm olarak aklıma Barlas'ın tişörtlerinden birini almak geldi. Odasına gidip elbise dolabının kapağını açınca etrafı saran koku ile başım döndü. Belki de dolabın içine oturup kapağını kapatıp orada yaşamalıydım. Kesinlikle saçmalıyordum.

Saçma düşüncelerimden arınmaya çalışırken kasa tarzı kapağı yarı açık olan ahşap dolap gözüme çarptı. İçinde ne olduğunu merak ederken kapağı tamamen açtım. Milletin dolabında hazine kasası olurken Barlas'ın dolabında içki zulası vardı.
Düşünmeden şişelerden birini alıp yere oturdum ve yatağa yaslandım. Şişeyi bir anda kafama dikip içmeye başlarken yanan boğazım ile zaten hazır olan gözyaşlarım akmaya başladı.

Yapmadığım şeylerle yargılanmaktan, yanlış anlaşılmaktan ve sevilmemekten bıkmıştım.

Evet, sorunum buydu.

Şişeyi tekrar başıma dikip neredeyse yarısına gelmişken hava almam gerektiğini düşünerek ayağa kalktım. Dolaptan onun gömleklerinden birini alıp yalpalayarak bahçeye çıktım. Nefes alamıyordum kalbimdeki acı her nefes alışımda daha da derine batıyordu. Gözyaşlarımdan bulanık görürken kendi kendime konuşuyordum.

Neden kimse yanımda değildi?

"Nefes alabilirim... Çatı... Evet çatı!"

Bahçede bırakılmış merdiveni duvara dayayıp zar zor çatıya çıktım. Barlas'a ihtiyacım vardı ama o yine mi o kadının yanına gitmişti?

Gökyüzüne bakarken bahçeye bir anda giren araba ile bakışlarımı oraya çevirdim. Farlar gözümü kamaştırırken arabadan inip bana doğru yaklaşan Barlas'ı görünce el salladım.

"Doğa ne işin var orada? İn aşağı ya da inme dur ben geliyorum!"

"Hanginiz beni almaya gelecek?"

"Ne?"

"İki tane Barlas var ya hangisi diyorum. Ayrıca binlerce yıldız var sen de gelsene. Her şeyin aksine çok güzeller."

"Hangi akılla içtikten sonra çatıya çıktın veya oraya nasıl çıktın anlamıyorum ama olduğun yerde dursan iyi olur. Ayrıca içkiyi nereden buldun?"

"İçki zulandan."

"Yani yatak odama izinsiz girdin."

"Evet. Beni kovacak mısınız? Bunlar iyi hissettiriyor ama hiçbir şeyi değiştirmiyor," derken elimdeki şişe ellerimin arasından kayıp aşağı düştü.

"Hadi gel benimle."

Merdivenden inmeye çalışırken belimden sıkıca kavramıştı. Ayağım kayacak gibi olunca daha da sıkı tuttu.

"Şu elindeki gömleği bırakıp merdivene daha sıkı tutunmaya ne dersin?"

"Olmaz. Böyle yanımdaymışsın gibi tamam mı?"

"Zaten yanındayım Doğa."

"Yanımda olmadığın zamanlar daha çok ama."

Çatıdan indikten sonra beni yatağıma yatırıp gitmişti. Dönen başımı umursamadan ayağa kalktım ve yalpalayarak odasının önüne gelip kapıyı araladım.

Arkası kapıya dönükken üzerinde tişört yoktu ve kanayan yarasını aynadaki yansımadan bulanıkta olsa görebiliyordum. Muhtemelen beni indirirken dikişleri açılmıştı. Odaya girip kapıyı sessizce kapattıktan sonra yanına geldiğimi fark etmemişken yarasına bakan bakışlar bir anda aynada benimle kesişti.

"Uyumadın mı sen? Aslında başka ne çılgınlık yapacağını merakla bekliyordum ama yanıma gelmeni beklemiyordum."

Yanına yaklaşıp hafifçe karnına dokununca irkilerek kolumu bir anda tuttu ve uzaklaştırdı.

"Benden hep nefret mi edeceksin?" diye çaresizce sordum.

Ailem yüzümü bile görmek istemezken herkesin bana sırt çeviriyor olması canımı acıtıyordu. Hani içince bir şey hissetmeyecektim. Peki, neden canım daha da çok acıyor ve kalbim şu an yerinden çıkacakmış gibi atıyordu?

"Bunları konuşmanın artık bir anlamı yok zaten ayrılmamıza kısa bir süre kaldı. Gidip uyusan iyi olur."

Arkasını tekrar bana dönerken gitmek istemiyordum. Ayna ile arasına geçerken elim tekrar yarasına gitti.

"En azından pansuman yapmama izin ver. Benim yüzümden oldu."

"Doğa sana git dedim değil mi?" derken aramızda mesafe kalmayana kadar adımladı. Bulanık da görsem güzel kahveleri gözlerime bakarken nefesimi tutup beklemeye başladım. Sırtım ayna ile buluşurken kalp atışlarımı hissedebildiğine emindim. Sadece gözdağı vermek için bu kadar yakınımda olduğunu biliyordum ama kendime engel olamayıp sarılmak için kollarımı tam uzatmışken bir anda geri çekildi. Oysaki sadece burada olduğunu, yanımda olduğunu bilmek istemiştim.

"Herkes bana sırtını dönerken sen de döneceksin öyle mi? Sen belki benden hep nefret edeceksin ama ben ne hissediyorum biliyor musun? Ben seni seviyorum Barlas Karahan."

Beynimin içinde dönüp duran cümle bir anda hayat buldu ve dudaklarımdan döküldü. Bu gerçekti sarhoş olmamla falan alakası yoktu ama bir anda gelen bu cesareti tabii ki de kafamın güzel olmasına borçluydum. Bu kelimeyi söylediğim için pişman olup olmayacağımı ben de bilmiyordum ama şu an içimdeki rahatlamayı size anlatamazdım.

Damarlarımdaki kanın akışını hissederken kalbim yerinden çıkacak diye korkmaya başladım. Sertçe yutkunup ne yapması gerektiğini bilemez gibi etrafa bakındı ve konuşmaya başladı.

"Sarhoşsun ve doğal olarak saçmalıyorsun Doğa. Sabaha unutursun git uyu artık."

"Söylediğimi saçmalık olarak mı görüyorsun? Hadi diyelim tüm söylediklerimi tüm yaptıklarımı unuttum ya buradaki... O da unutur mu?" derken kalbimi gösterdim. Aradaki sessizlik ne kadar devam etti bilmiyordum ama dayanacak gücüm kalmamıştı.

"Daha ne kadar sürecek bu nefret? Seni sevdiğim için yaptım, öğrendin işte. Seni kaybetmekten korktum... O kadına dönmenden o kadar korktum ki sana söyleyemedim."

Sustu. Muhtemelen benim de son sözcüklerimdi.

"Verecek bir cevabın da mı yok? Peki Barlas. Bu kadar oyun yetmiştir sanırım. Benden nefret eden insanlarla dolu bir şehirde neden hâlâ bulunduğumu ben de bilmiyordum ama anlamamı sağladın... Gideceğim."

Arkamı dönerken yüzümdeki gözyaşlarını elimin tersiyle sildim. Açıkçası hangi ara ağlamaya başladığımı bile bilmiyordum. Merdivenlerin başına gelince gözümün önünde bulanıklık ile beliren bir sürü basamağa baktım. Tam adım atacakken belime dolanan kol ile güçsüz bedenimin tüm yükünü ona vermeye hazırdım.

"Gidemezsin."

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Yorum ve beğenilerinizi esirgemezseniz sevinirim.❤️

Continue Reading

You'll Also Like

4.6K 255 27
UYARI❗❗❗ İLK KİTABIM FAZLASIYLA ACEMİYİM BİRAZ UTANÇ VERİCİ OLABİLİR ***** Dünya Maral, annesiyle beraber kaldığı o evi geçindirmekle uğraşan, bir y...
Haz By 🍀

Romance

279K 3.8K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
23K 3.2K 54
Bilinmeyen numara| Neclaaa Siz| Ne var lan Bilinmeyen numara| Yan sınıftaki Begümün hoşlandığı biri var mı Siz| Bilmiyom kereviz sapı Bilinmeyen numa...