EFSUN HANIM

By Okuryazar_Tedi

490K 21.3K 1.4K

Öfkesi de sevdası kadar büyük ve korkunç bir kadın... İsfendiyar Konak'ının en değerli hazinesi... Antep'in k... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
DUYURU
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
DUYURU
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Duyuru
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
duyuru
Bolum 35
Bölüm 36
FİNAL

Bölüm 7

15.7K 730 47
By Okuryazar_Tedi

- Hala kinlisin, hala öfkelisin. İlk gün ki gibi içinde taşıyorsun yangınını. Ama bil ki senin acın, benim utancım Efsun. Unut artık onu, göm. Tekrar tekrar bana mezarını kazdırma. Ne olursa olsun. Sen benim karımsın. Ona göre davran.

Bedirhan büyük bir hayal kırıklığıyla odadan çıktı. Hâlbuki içini açmaya, derdini dökmeye niyetliydi. Belki anlatırsam anlar, biraz olsun öfkesini söner diye bekliyordu. Belki, olur ya... Bu sefer baktığı yerde kor bırakmazdı. Hem kendisinin hem de benim acımı dindirir diye düşünüyordu. Bırak karısı olmayı, ona dokunacağını düşünmekten bile tiksiniyordu demek. Efsun diyeceğini demişti. Abisinin kanına karşılık Bedirhan'ın canını yakmaya niyetliydi.

Efsun'un odasından çıkıp tam karşıdaki çalışma odasına girdi. Masanın karşısındaki sedire kıvrıldı. Gece boyunca düşündü. O günü, Ekber'in öldüğü günü düşündü. Daha on dokuz yaşındaydı, Ayhan'da on altısında. İki aile arasındaki kan davası uzun yıllardır devam ediyordu. İsfendiyarlar Bedirhan'ın amcası Cemşit'i öldürmüştü. Cesedini de sanki bir hayvanın leşi gibi getirip bırakmışlardı Karadağ konağının kapısına. Babasının acısı hatırladı. Hasan Karadağ adeta bir gecede on yıl yaşlanmıştı.

Bedirhan o günden sonra tam bir öfke topu gibi geziyordu. Ayhan'ın da ondan farkı yoktu. Yeni yeni babalarına işlerde yardım etmeye başlamışlardı. Ekber Bedirhan'dan birkaç yaş büyüktü. Ailesinin bütün işlerini de yürütüyordu. Hasan Karadağ'ın göz koyduğu bahçelerden birini Ekber'de almak isteyince ortalık karışmıştı. Bedirhan tam işi bağlamışken Ekber, Karadağlardan daha yüksek bir fiyat vermişti. Bahçenin sahibi de Ekber'e satmaya niyetliydi. Bedirhan ile Ekber bahçede birbirlerine girdiler. Yumruk yumruğa kavga ediyorlardı. Karadağların adamlarından biri havadisi Ayhan'a ulaştırınca Ayhan, evden silahı da alıp yola düştü.

Ayhan bahçeye vardığında iki genç adamı üstü başı kan içerisinde buldu. Güçleri tükenmişti ama kavgalarına devam ediyorlardı. Bir anda ne yaptığını bilemedi Ayhan. Çok toydu, öfkesine yenildi. Silahı çekti, tam karşısında abisiyle kavga eden adama doğru ateşledi. İlk silah sesinden sonra iki kez daha bastı tetiğe. Bedirhan önce ne olduğunu anlayamadı. Yaka yakaya geldiği Ekber, yavaşça ellerinden kayıp yere düştü. O düşerken Bedirhan onu tutmaya çalıştı. Eline bulaşan kanı, elindeki silahı hala onlara doğrultan Ayhan'ı gördü. Ekber hemen oracıkta ölmüştü. Hem de Ayhan'ın silahıyla... Ayhan yavaş yavaş yerde yatan adama doğru yürüyüp dizlerinin üzerine çöktü. Başını ellerinin arasına aldı.

- Ne yaptım ben? Ne yaptım?

Bedirhan Ayhan'ın gözlerindeki korkuyu gördü. Doğru düzgün konuşamıyordu bile. Biraz sonra Ayhan, yerinde sallana sallana ağlıyordu. Kardeşini böylece bırakamazdı. Elindeki silahı aldı, bir güzel temizledi.

- Kimseye bir şey söylemeyeceksin. Ayhan, bana bak. Duydun mu beni? Kimseye ağzını açmayacaksın. Ben halledeceğim abim. Seni kurtaracağım.

İsfendiyarların haberi nasıl aldığını bilmiyordu. Sadece onu hatırlıyordu. Ayhan'ın elinden silahı alıp gönderdikten sonra gelmişti. Daha çocuktu Efsun. On dört, on beş yaşlarındaydı. Aynı kara saçları gibi kapkara yelesi olan bir atın üzerinde geldi. Koşarak abisinin yanına ulaştı. Ağlıyordu, hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Abisinin yanına yere oturup başını dizlerinin üzerine almıştı.

- Katil! Katilsin sen, abimi öldürdün.

Bedirhan onun gözlerini görünce korktuğunu hatırladı. Dile kolay on yıl geçmişti aradan. Yıllardır kâbuslarına giren gözler, şimdi karşısındaydı. Aynı korkunçlukla hem de... Biraz olsun eksilmemişti nefreti. Efsun haklıydı. "Kocasıyım belki ama abisinin katili biliyor beni." Ona dokunamayacağını da biliyordu. Eğer o yatağa girerse sadece ikisi olmayacaktı. "Ekber'in cesedi hep aramızda yatacak." İki adım ötesindeydi, elini uzatsa elini tutabilirdi. Ama aslında öyle uzaktı ki... Aralarında yıllar, en önemlisi kan vardı. Sabaha karşı kıvrıldığı yatakta uykuya daldı.

***

Efsun'un da hali Bedirhan'dan farklı değildi. Aklı odadan çıkarken söylediklerinde kalmıştı. Efsun'un kaskatı yüreği yumuşuyor muydu? Antep'in toprağı gibi kurumuş, susuzluktan çatlamış kalbine bahar mı geliyordu? Buna izin vermezdi Efsun. "İzin veremem kara bir yılan gibi içime çöreklenmesine." Üzerini çıkarmadan yatağın üzerinde uyuyakaldı. Yine aynı kâbusu gördü. Abisini, Peyman'ı, Ahuzar'ı...

Sabah korkuyla uyandığında önce bir etrafına baktı. Her şey yerli yerinde öylece duruyordu. Kapının yanındaki pencereye doğru yürüdü. Dün gece Bedirhan'ın girdiği odaya baktı. Aşağı inmiş miydi acaba? Evliliklerinin ilk gecesiydi, ilk sabahıydı. Aile büyüklerinin yanına beraber inmeliydiler. Geri dönüp telefonunun saatine baktı. Daha çok erkendi, aşağıdan yeni yeni sesler geliyordu. "Herhalde sabahın köründe rahatsız etmezler." Daha eşyaları yerleşmemişti. Zelal Hanım'ın uygun görüp aldığı kıyafetlerden birini giyse iyi olacaktı.

Dolabı açıp karşısına geçti. Lacivert bir etek, gözlerinin rengini ortaya çıkaracak mavi bir gömlek çıkardı. Altına da pudra ayakkabılar... Üzerini giydikten sonra odadan çıktı, dün gece Bedirhan'ın girdiği kapının önünde durdu. Kapıyı çalsa mıydı?

Bir cesaret kapıya vurdu. Ses gelmeyince tekrar vurdu. Bedirhan kapının sesini duyunca kalkıp pencereden baktı. Efsun kimseye görünmeyeyim diye sağa sola bakıyordu. İster istemez bir gülümseme yerleşti yüzüne. Kapıyı açmadan biraz bekledi. Üzerini düzeltti.

- Ooo, Efsun Hanım. Yoksa fikrinizi mi değiştirdiniz?

- Ne münasebet. Ben... Aşağı beraber insek iyi olur diye geldim.

- Neden? Dün gece beni görmeye bile tahammülünüz yoktu.

- Bana bak Bedirhan Ağa. Eğer beraber inmezsek anlarlar. Sende biliyorsun ki o zaman ne senin beceriksizliğin kalır ne benim iffetsizliğim.

Efsun arkasına bakmadan odasına girip kapıyı örttü. Örtmeden az önce kapı arasından Bedirhan'ı gördü. "Sırıtıyor muydu o?" Aynalı konsolun önüne oturdu. Yüzüne baktı, yanakları al aldı. Konsolun üzerinde duran işlemeli tarağı alıp saçlarını taramaya başladı.

Bedirhan, Efsun kapıyı örtünce hemen ceketini alıp çalışma odasından çıktı. Efsun'un odasının kapısına vurdu. Gel demesini beklemeden içeri girdi. Efsun kapkara saçlarını tarıyordu, odada dağ çiçeklerini andıran bir koku vardı. "Bir gecede sinmiş kokusu."

- Siz de usul bu mu Bedirhan Ağa? Kapıyı çalsaydın bari.

- Çaldım zaten.

- Ben gel dedim mi? Ya üzerimi falan değiştiriyor olsaydım?

- Kendi odama girerken senden izin almayacağım. Üstelik karım olduğuna göre bir problem de olmazdı Efsun Hanım.

Dolabı açıp içinden yeni bir takım aldı. Efsun'un anlamsızca kendine baktığını görünce hamamın olduğu yönü gösterdi.

- Merak etme, içeride giyineceğim.

Biraz sonra giyinip geldi. Uzun boyluydu Bedirhan, hem de Efsun'a göre baya uzundu. Omuzları genişti. Simsiyah gözleri vardı, Efsun'un saçları, kirpikleri gibi. Hafif kemerli bir burnu... Esmerdi, teni biraz kavruktu. Şimdi o kavruk tenin üzerine açık mavi bir gömlek, siyah bir takım giymişti. Efsun hayran bakışlarını Bedirhan'ın üzerinden çekti.

- Hadi inelim. Sofra hazırdır.

Efsun önde Bedirhan arkada çıktılar odadan. Tam o sırada on yedi yaşlarında, güzelce bir kız Bedirhan ile Efsun'un odadan çıktığını görünce kıkırdayarak aşağıya indi. Hasan Bey ailesiyle beraber oturuyordu. Kız onların yanına yaklaştı.

- Geliyorlar beyim.

Hasan Bey, oğlunu ve gelinini görünce yüzünde güller açtı. Sofranın baş kısmında oturuyordu. Bedirhan babasının yanına oturdu. Hasan Bey Efsun'a Bedirhan'ın karşısını, diğer yanını gösterdi.

- Senin yerin burasıdır kızım.

Zelal Hanım sofranın diğer başında oturuyordu. Ayhan abisinin yanında oturmuş Efsun'a kötü kötü bakışlar atıyordu. Efsun'un yanında ise bütün sevimliliği ile Günhan... Zelal Hanım'la Ayhan Efsun'a gösterilen yerden memnun değildi. Çünkü Hasan Bey; sofrada bile yanımdasınız, kolum kanadımsınız, demeye getiriyordu. Efsun bu jesti anlamıştı. Kendisine gösterilen yere memnuniyetle oturdu.

- Sen de doldur artık çayları kızım. Bu kadar beklediğimiz yeter.

Zelal Hanım Efsun'a daha ilk günden sinsice laf sokmaya başlamıştı ya Hasan Bey'in hiç hoşuna gitmedi. Karısına "Sen ne yapıyorsun?" der gibi bir bakış attı. Zelal Hanım'ın umurunda olmadı. Sofra da suskun bakışmalar devam ederken az önce gülerek merdivenden inen kız çayları doldurmaya başladı. Sıra Efsun'un çayına geldiğinde;

- Senin adın ne? diye kıza sordu.

- Zeliş, hanımım.

- Ne güzel ismin var.

- Sağ ol hanımım.

- Ben laubalilikten hiç hoşlanmam Zeliş. Kafasını kaldırmış, kıza bakıyordu. Kız neyi ima ettiğini anladı.

- Anladım hanımım.

Bedirhan hariç sofrada kimse Efsun'un ne demek istediğini anlamadı. Güya az önce yaptığı şey için kıza gözdağı veriyordu. "Seninle çok işimiz var." diye içinden geçirdi.

- Efsun, sen otel işini ne yapacaksın kızım?

- Yarın bir uğrarım diyorum. Bugün konağı dolaşayım hem eşyalarım da yerleşecek.

- Önceden sandıkları yollasaydın biz yerleştirirdik gelin hanım.

Zelal Hanımın zehirli dili iş başındaydı. Ama Efsun'un en az kendininki kadar zehirli dili olduğunu bilmiyordu. Efsun, "Bu sefer değil, başka zaman ağzının payını veririm Zelal Hanım." diye içinden saydırıyordu. Hasan Bey önce karısına sonra gelinine döndü.

- Eşya bu, yerleştirilir Zelal Hanım. Konakta bunca adam ne için var. Sen de bu kadar erken mi başlayacaksın kızım.

- Bir haftadır yeterince aksadı zaten. İşler iyice kötü olmadan başlayayım dedim. Sonra toparlaması zor olur. Tabi izniniz olursa...

- Bunun iznini alacağın kişi ben değilim kızım. Kocan izin verirse gidersin, niye gitmeyesin?

Efsun derin bir nefes aldı, sonra da sessizce geri verdi. İsfendiyarların başıboş, hırçın kızı Efsun; bu adamdan izin mi alacaktı? Bedirhan bıyık altından sırıta sırıta Efsun'a bakıyordu.

- Yarın otele gideyim diyorum, işler çok boş kalmasın. İznin olursa...

- Yarın olsun, bakarız.

Kahvaltı yapıldıktan sonra Bedirhan Ayhan ile beraber fabrikaya gitti. Artık Ayhan'la beraber çalışıyordu. Bedirhan gelince büyük evlat olarak söz hakkı ona geçmişti. Ayhan'da bu durumdan hiç memnun değildi. Hasan Bey karısını Efsun'un üzerine gitmemesi için iyice tembihledikten sonra fıstık bahçelerine gitti.

- Gelin hanım.

- Buyurun Zelal Hanım.

- Konakta bir sürü hizmetli var. Yanına bir iki kişi al da şu eşyalarını yerleştir artık. Biz de çeyizinizi görmüş oluruz.

- Ayşe'yi yollayın bana, o yeter. Sonra da Zeliş'e dönüp, Sende gel. Bize yardımcı olursun.

- Olur hanımım.

Efsun, yanındaki iki yardımcıyla beraber çeyiz sandıklarını, kolileri bir bir odasına taşıdı. Oldum olası çeyizden hoşlanmazdı. Ama Süphan elleriyle hazırlamıştı. Örmüştü, ördürmüştü. Sandıklar açılınca iki genç kızın da neredeyse ağzı açık kaldı. Çemberler, işlemeli havlular, dikişler, nakışlar, yastık yorgan yüzleri... Hepsi de Antep işiydi. İşinin ehli kadınlar Efsun Hanım için hazırlamışlardı. Efsun bunca şeyi görünce hüzünlendi. Hepsi öyle güzellerdi ki... Yazık, gerçek olmayan bir karı kocanın odasını süsleyeceklerdi. Hepsini kızlarla beraber yerleştirdi. Sadece kitaplarının olduğu kolileri kimseye dokundurmadı. Konağın kâhyası Rüstem'den uzunca bir kitaplık istedi. İstediği gelince de teker teker yerleştirdi.

***

Ahuzar'ın gecesi Efsun'unkinden daha kötüydü. Peyman, odaya zil zurna sarhoş gelmişti. Odaya girer girmez de kızın üzerine atılmıştı. Onun sessizce ağlayan, isteksiz, soğuk halini de görünce iyice dövmüştü. Evliliğin ilk gecesinden Ahuzar'a kalan, vücudundaki morluklar bir de patlayan dudağıydı. Çocukluğundan beri hayal ederdi. Çok güzel bir gelin olacak, kendisini seven bir adamla evlenecek, sevdiği adama benzeyen çocuklar doğuracaktı. Ahuzar, güzel bir gelin olmuştu ama ne onu seven bir adam vardı ne de onun sevdiği.

Sabah kalkıp kahvaltıya indiklerinde kıyamet kopmuştu. Affan Bey oğlunun gelinine yaptığını görünce Peyman'ı kovmaktan beter etti. Oğlunun ağzının payını vermişti ama emanetini koruyamamıştı. Ya Karadağlar duyarsa, ondan da kötüsü ya Efsun duyarsa... Gelinini yanına çağırdı.

- Affet bizi kızım. Bizim densizin daha ilk günden şu ettiğine bak. Koruyamadık seni. Hâlbuki babana söz vermiştim.

- Önemli değil. Karı koca arasında olur. Biz hallederiz baba.

Affan Bey ne diyeceğini bilemedi. Peyman onu öldürse kabul etmeye hazırdı. Kızı geldi aklına. Acaba ne yapıyordu güzel gözlüsü? Efsun kimsenin kendisini bu kadar örselemesine, kırmasına izin vermezdi. Gerekirse kaçar giderdi ama kendine laf ettirmezdi. Ya bu kız? "Allah'ım, sen evlatlarımı doğruya ilet. Yuvalarını kutlu et. Yüreklerine bir nebze gam, keder koyma."

***

Efsun eşyalarını yerleştirdi, çeyizini serdi. Zelal Hanım çeyizi beğendiyse de gelinine söylemedi. Şöyle göz ucuyla bakıp gitti. Efsun atların olduğu yere indiğinde Derman Karaca'yı tımar ediyordu. Atına yaklaştı, onu sevmeye başladı.

- Kızım, nasılsın? İyi misin? Derman.

- Buyur hanımım.

- Sen nasılsın? Nereye yerleştirdiler seni? Rahat mısın?

- Rahatım hanımım. Sizin yanınızdayız ya.

- Alışacak mıyız Derman? Evim gibi değil. Sanki her an gidecekmişim gibi. Gitmeliymişim gibi. Burada durduğum her dakika abime ihanet gibi... Ölmek gibi bir şey bu. Öldüm ama hala nefes almaya devam ediyorum. Derman cevap vermedi. Karaca'da bugün biraz huysuz sanki.

- Yerini, yurdunu yadırgayan tek sen değilsin hanımım.

- Haklısın Derman. Güzel kızım, seni de kendimle beraber sürgün ettim. Kusura bakma.

Efsun o gün konağı gezdi. Kim ne yapar, kimin işi nedir onu izledi. Konağın işleyişini öğrendi. Hasan Bey'in dediği gibi bu konağa hanımlık edecekti. Bedirhan'ın karısı değildi ama Karadağ konağının hanımıydı. Akşama konağın hizmetlileri yemeği hazırlarken Efsun, avluda Zelal Hanım ve Günhan ile beraber oturuyordu. Hasan Bey, Bedirhan ile beraber eve geldi. Zelal Hanım onları karşıladı.

- Hoş geldin Hasan Bey. Hoş geldin oğlum.

- Hoş bulduk anne.

Zelal Hanım'ın hemen arkasında duran Efsun Hasan Bey'e;

- Hoş geldin beyim. Bedirhan'a dönüp, Sen de hoş geldin.

- Gel bakalım gelinim, otur şöyle. Bedirhan sen de bu tarafa geç. Zelal Hanım sen mutfaktakilere haber ver ellerini çabuk tutsunlar.

Hasan Bey, avludaki sedire oturdu, yanına da Efsun'u oturttu. Hemen yan tarafındakine de Bedirhan geçti.

- Bak kızım. Daha çok yeni, alışamadın bile biliyorum. Babanın emanetisin. Çok kıymetlisin. Ama beyin değil baban olmak isterim. Sen de bana gelin değil kız olursun. Ne dersin?

Efsun Bedirhan'a baktı. Memnun olmuş gibi görünüyordu.

- Olur efendim.

Hasan Bey başını yana düşürüp manalı manalı baktı.

- Olur baba. Ben gidip sofraya bakayım hazır mı?

- Bakıyorum çabuk alıştın gelinine. Zelal Hanım kıskanıyor haberin olsun.

- Zevzeklik etme. Efsun bana emanettir Bedirhan. O kızın bir günden güne yüzünü düşmüş görmeyeceğim. Hem bana ondan ala gelin mi var? Sen de elindeki mücevheri ziyan etme.

Sofra kurulmuş, herkes yerine oturmuştu. Efsun'da oturacaktı ki birden telefonu çaldı. İzin isteyip kalktı, Zelal Hanım söylenmeye başlamıştı. Bedirhan'ın aklı ise arayandı. "Kim ki? Bu kadar mutlu eden, neşelendiren kim?" Bedirhan çok eski bir duyguyu tadıyordu. Kıskançlık...

- Alo.

- Alo, Efsun Abla.

- Meryem, sen misin?

- Benim abla. Nasılsın? Rahatsız etmedim ya.

- Olur mu öyle şey? Çok sevindim, ben iyiyim. Asıl sen nasılsın? Nasıl gidiyor?

- Her şey çok iyi Efsun Abla. Bu aile kendi kızları bakıyorlar bana. Bugün telefon aldık da bana, ilk seni arayayım dedim.

- Çok iyi etmişsin. Okul nasıl?

- Okul çok büyük abla. Beni götürdüler, kaydımı yaptırdık. Yeni dönemde başlayacağım. Abla... Ben Melek'i de merak ettim ama arayamadım. Sen bilirsin nasıl? Annem nasıl?

Bilmiyordu. Öyle çok şey gelmişti ki başına Melek'i unutmuştu. Utandı. Emanete böyle mi sahip çıkıyordu? Yine de Meryem'i telaşlandırmak istemedi. Aklı burada kalmasın diye düşündü. Yarından tezi yok, ikisini de kontrol edecekti.

- İyi, ikisi de iyi sen merak etme. Bu senin numaran değil mi? Yarın konuştururum sizi.

- Çok sağ ol abla. Öyle özledim ki...

- Merak etme sen. Yarın görüşürüz o zaman.

- Görüşürüz abla.

Efsun Meryem'le konuştuktan sonra sofraya döndü. Zelal Hanım Bedirhan'a dönüp;

- Bedirhan, Ayhan nerede? dedi.

Zelal Hanım daha sorusunu tamamlamadan Ayhan çıkageldi. Sarhoştu. Yürümeye bile hali yoktu. Üstü başı darmadağındı.

- Buradayım ana, geldim.

- Nerede kaldın oğlum? Hihh, ne bu halin?

- Ooo, o soysuzların kızını da başköşeye oturtmuşsunuz.

Hasan Bey oğlunu ikaz etti.

- Ayhan! Ağzından çıkanı kulağın duysun. Her şeyden önce abinin karısı var karşında.

- Abimin karısı, konağın hanımı, sofrada bile yeri senin yanında. Siz burada bunu el üstünde tutarken benim kardeşim orada acı çekiyor.

Efsun daha fazla dayanamadı.

- Ne diyeceksen de. Lafı ağzında geveleme. Ne gördün, ne duydun?

- Ne diyeceksem diyeyim öyle mi? Senin o abin olacak it, benim kardeşimi dövmüş. Her tarafı morluk içinde. Bir gecede etmediği eziyet kalmamış.

Bedirhan kardeşini anlamaya çalışıyordu.

- Ayhan! Saygısızlık etme. Bu ne biçim üslup... Hem ne diyorsun sen? Doğru düzgün anlat şunu.

- Üslup öyle mi? Karın senin gözünü boyamış. Kardeşin diyorum kardeşin! Dövmüş onu şerefsiz. Gözlerimle gördüm. Her yeri yara bere içinde!

Ayhan avluda bağırarak atıldı Efsun'un üstüne. Efsun, yerinde sendeledi. Son saniyede Bedirhan tuttu onu. Ama nafile... Ayhan Efsun'a zarar vermeyi kafasına koymuştu, bir aralık bulup Efsun'a ulaşmaya çalışıyordu. Abisi engellemeye çalıştıkça daha bir kuvvetle asılıyordu. Bedirhan'ın Efsun'un önüne çektiği seti yıkmaya çalışıyordu. Efsun neye uğradığını şaşırmıştı aslında korkuyordu da. Ama belli etmedi. Bedirhan'ın hemen arkasında bir adım geriye çekilmeden bekledi. "Ne olacaksa olsun. Kimseden korkmuyorum."

- Bırak beni abi! Kardeşimi ne yaptılarsa bu da onu hak ediyor. Bırak!

- Ayhan, senin karşında çocuk yok! Sözlerine dikkat et! Yeter bu terbiyesizlik!

- Bu da o soysuzlardan değil mi? O şerefsizlerden değil mi? Kardeşimin canını yakan bunun abisi değil mi? Bırak, geberteceğim onu!

Bedirhan, son bir gayretle kardeşini yakasından tutup yere savurdu.

- O benim karım! Senin de yengen. Kılına bile dokunamazsın. Karımı sana değişecek değilim. Davranışlarına da söylediklerine de dikkat edeceksin!

Ayhan yerden ağlamaklı bir şekilde kalktı.

- Öyle olsun abi. Senin karın ama hiçbir şeyim değil. Seninle de görüşeceğiz Efsun Hanım. Bu mesele burada kalmayacak.

Ayhan arkasını dönüp giderken herkesten çok Bedirhan yıkık döküktü. Kardeşiyle ilk defa böyle kavga etmişti. İlk defa yaka yakaya gelmişti. Yerden kalkarken gözlerindeki kimsesizlik içini acıttı. Hasan Bey sinirle bağırdı.

- Herkes sofraya otursun.

Oğullarını ilk defa böyle gören Zelal Hanım, Efsun'un canını yakmaya çalıştı. Öfkesini, sinirini ondan çıkarmaya niyetliydi ama Efsun buna izin vermedi.

- Sofraya oturacak hal mi kaldı Hasan Bey? Görmedin mi oğullarını nasıl girdiler birbirlerine? Hepsi bu uğursuz yüzünden... Ayağını konağa basar basmaz evlatlarımı birbirine düşman etti. Getirmeyecektin, sokmayacaktın eve bu yılanın soyunu.

- Orada dur bakalım Zelal Hanım. Ben de güle oynaya gelmedim senin evine, oğluna. Hatırlarsan kızının canı için geldim. Bana istediğini söyleyebilirsin. Büyüğüm der, saygımdan der susarım. Ama soyuma söyletmem. Kimseye ezdirmem soyumun adını! Kimseye!

MERHABA. GÜZEL YORUMLARINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. :) UMARIM BUNDAN SONRA DA YAZDIKLARIMI BEĞENİRSİNİZ VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEZSİNİZ. :) İYİ GECELER. :)

Continue Reading

You'll Also Like

6.9K 410 46
Şair değilim bakmayın Çünkü yazılan bir yazı Bilmek ve bilmemek arasında bir çizgide ki birinin yazısı
1.8M 112K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
4M 246K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.5M 93.1K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...