HAYAT

By zeynep_zey_zey

42 18 0

Ölüm mü Aşk'ı bitiren yoksa Aşk mı Ölüme fısıldayan??? More

HAYAT

42 18 0
By zeynep_zey_zey

Ölüm mü aşkı bitiren yoksa aşk mıydı ölüme sessizce fısıldayan.
Kimse bunu bilemezdi, eğer bilselerdi aşk var olur muydu?
Bugün veya yarın herkes aşkı tadacaktı.. Aynı ölümü tadacakları gibi..
Aşk ve ölüm kaçınılmaz ikili değil miydi?

Ya yaşam vaden dolar ölürsün ya da aşkı bulup mutlu olursun ama çoktan ölmüş olursun.

İşte Hayat'ın hikayesi de burada başlıyor..

Hayat doğduğunda ailesi "biz bakamayız" diyerek yurda vermişlerdi.

Gökyüzü mavisi o gözleri ile herkesi kendine hayran bırakıyordu. Yüzünden gülücükler eksik olmuyordu. Böyle şirin bir bebeğe verilecek en uygun isimdi Hayat..
Müdür Hayat'ı kucağına alıp
"Yüzünden bu gülücük hiç eksik olmasın" dedi Hayat'ın yaşayacağı acılardan habersiz..
"Adın gibi Hayat dolusu bir kız olursun inşallah" dualarla kulağına ismi fısıldanmıştı ama unutulan bir şey vardı. Kaderi çoktan yazılmıştı Hayat'ın..

Böyle tatlı bir kızın evlatlık alınmaması mümkün değildi. Zengin bir aile tarafından evlatlık alınmıştı. Müdür mutluydu "tam da Hayat'a göre bir aile" diye düşündü her şeyden habersiz.

Hayat 18 yaşına geldiğinde ailesi ona evde büyük bir parti verdi.
Üniversiteli bir genç kız olmuştu sonuçta, artık arabası ile istediği her yere gidebilecek, eve istediği saatte gelebilecek kimseye hesap vermeyecekti.
Doğum günü pastasını üflemeden bir dilek tutması gerekiyordu.
Başını havaya doğru kaldırıp masmavi gözlerini kapattı.
"Allah'ım senden tek isteğim var" dediğinde yüzünde bir tebessüm oluştu.
"Aşk istiyorum. Gerçek aşk istiyorum. Bunun için herşeyden vaz geçebilirim. Lütfen duy sesimi."
Dilek dilemişti ama yanlış dilemişti.
Sesi duyulmuştu yanlış dileği ile beraber..

Pastasını kesmek için bıçağı eline aldığında masanın sallandığını fark etti, çerçeveler bir sağa bir sola gidiyordu, avizelerin boncukları birbirine çarpıyordu. Yer yerinden oynuyordu. Yer Hayat'ın ayağının altından kaydı. Hayat daha neler olduğuna anlam veremeden koca villa üzerlerine çökmüştü.

Hayat iki beton yığının arasında sıkışmıştı. Nefes nefeseydi, korku dolu gözlerinden artık yaş geliyordu. "Anne" dedi zorla, cevap alamayınca sesini biraz yükseltmeyi denedi
"Anne, annecim.." yine ses yoktu. Babasına seslendi bu sefer "babam, çok korkuyorum. Ne olursunuz ses verin" ses yoktu. O sesler bir daha olmayacaktı. Hayat tekrar takrar bağırdı "Anneeee, babaaaa" hıçkırıkları nefesini kesiyordu artık ama Hayat şansını deniyordu yinede.
Kaç saat geçmişti bilmiyordu ama ağlaması geçmemişti. Bağırmaya hali kalmamıştı artık. Ayağını oynattığında bir şeye çarptı, refleks olarak ayağını kendine doğru çekti. Eliyle yeri elledi, karanlıktan hiç birşey görünmüyordu. Dilek tutup üflediği mum ayağının ucunda duruyordu. Elini değdirdiğinde korkup geri çekti, tekrar eliyle dokununca mum olduğunu anladı.
Eline aldı bir süre susup
"Benim yüzümden" dedi.
"Hepsi benim saçma sapan dileğim yüzünden. Herşey den kastım ailem, evim değildi. Gerçek aşk istemiyorum, ailemi istiyorum ben" diye ağlıyordu. Ama bir faydası yoktu.
Çoktan dileği gerçekleşmeye başlamıştı. Ailesi artık yoktu, artık parasının da olmayacağı gibi.

İki günün sonunda baygın halde göçükten çıkarılmış hastaneye götürülmüştü.

Binlerce hatta onbinlerce insan hayatını kaybetmişti. Hayat kurtulduğu için şanslı mıydı yoksa şans onu teğet mi geçmişti?

Gözlerini açmaya çalışıyordu, ilk başlarda etrafı bulanık görse de bir süre sonra normale dönmüştü. Etrafında kaç tane yaralı insan vardı bilmiyordu tek bildiği bunlarda kendisi gibi depremzedeydi.
Oda da sessizlik hakimdi, arada burun çekme sesleri sessizliği bozuyordu. Belli ki herkes sessiz sedasız ağlıyor, kendi yaslarını tutuyorlardı.
Hayat'ın gözünde canlandı deprem anı ve sonrası..
"Annem ile babam nerede?" diye sordu kolundaki serumu yenileyen hemşireye.

Hemşirenin gözleri yaşlı ve şişti belliki o da yakınlarını kaybetmişti. Zoraki konuşarak
"Çıkartıldığın göçüğün altından bir tek sen sağ çıkmışsın. Başın sağ olsun kardeşim." deyip yanından ayrıldı.
Hayat bir umut belki diye sormuştu, cevabını bile bile. Ağlamaya mecali kalmamıştı, yorgun ve uykusuzdu.
"Anne, baba.." diyerek uykunun kollarına kendini bıraktı.

Hayat artık yalnızdı..

Depremin ardından üç ay geçmişti ama genç kızın acıları geçmemişti. Üniversitenin önüne gelip uzun uzun etrafını seyretti. Öylesine yorgun öylesine bitkindi ki üniversiteli olmanın mutluluğu yoktu.

Genç bir kız ve erkek dikkatini çekti, uzun süre onları izledi. "Nasıl bu kadar mutlu olabiliyor bu insanlar anlamıyorum" diye geçirdi içinden. Genç delikanlı Hayat'ın kolundan tutup ayağa kaldırıp dans etmeye başladı. Hayat şaşkınlıkla oğlana bakarken genç kız da yanlarına gelmiş, dansa eşlik ediyordu. Hayat aniden kendini geri çekti
öfkeyle "siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Benim annem ile babam ölmüş, siz bana dans ettiriyorsunuz" sesinin çıktığı kadar bağırarak söylemişti. Genç delikanlı ve kız şaşkınlıkla birbirlerine baktılar belli ki bu kadar çok tepki beklemiyorlardı. Hayat yere düşürdüğü çantasını alıp ilerlemeye başladı, delikanlı Hayat'ı kolundan tutup kendine doğru çevirdi, Hayat'ın gözlerindeki acıyı görmüştü, bunun için konuşmalıydı.
"Yalnız senin annenin babanın öldüğünü mü düşünüyorsun?? Benimde annem, babam, kardeşlerim öldü."

İşaret parmağı ile genç kızı gösterip
"Asya'nın da annesi ve babası öldü. Bak şurada gitar çalan kıvırcık saçlı oğlan var ya onun da öyle, şu pembe ceketli kız var ya onun da. Daha sayayım mı? Binlerce hatta onbinlerce çocuk öksüz yetim kaldı. Sen üniversiteli olmana rağmen bu haldesin 5 yaşındaki çocuklar ne yapsın, ya da daha küçükler?? Sana aileni unut demiyorum sadece ölenle ölünmez diyorum. Unutma hayat devam ediyor."
Çocuk haklıydı, hayat devam ediyordu. Mutlu olması lazımdı, ömür boyu bu halde yaşayamaz dı.
Hayat tebessüm edip "teşekkür ederim" dedi "beni kendime getirdiğin için" delikanlı gülümseyerek elini uzattı "arkadaş olalım o zaman, ben Selim" Hayat, Selim'in arkadaşlık teklifine sevinmişti, elini Selim'e uzatıp "Hayat" dedi.
"Ben de Asya" diye araya girdi genç kız.
Selim gülerek "artık çılgın üçlüyüz tamam mı?" Kızlar gülerek "tamam" demişlerdi.

Hatay'ın yüzü gülmüştü sonunda, ama sonunu bilse kabul edermiydi hiç bu arkadaşlık teklifini..

Sınav zamanı gelmişti, Salı günü hepsi beraber ders çalışmak için kütüphaneye gitmişlerdi. Hayat okullar açıldığından beri ilk defa gelmişti. Etrafını uzun süre inceledi, babasının kütüphanesi geldi aklına, o kadar çok kitabı vardı ki hemde hepsini okumuştu babası. En büyük kütüphane babasının sanardı burayı görene kadar. "Ben de babam gibi olacağım, buradaki kitapların hepsini okumaya ömrüm yetmez ama elimden geldiğince okuyacağım. Orkideleri sevdiğim kadar bu kitapları da seveceğim" dedi sessizce.
Kitaplardan gözünü çektiğinde yanındaki masaya oturan çok yakışıklı olmasa da oldukça sempatik, beyaz tenli siyah gözlü bir oğlan ile göz göze geldi. *Söylediklerimi acaba duydumu?* diye geçirdi içinden.
Genç oğlan duymuştu ama Hayat için fark etmezdi.
Başıyla selam verip
"Allah zihin açıklığı versin" dedi gülümseyerek. Delikanlı da başıyla selamı alıp "cümlemize" demişti.
Delikanlı Hayat'ın orkideleri sevdiğini kafasına kazımıştı. Belki şansım olur diye..

Hayat gözlerini delikanlı dan alıp dersine odaklandı. Saatlece çalışmasının ardından Selim ve Asya'nın " bugünlük yeter gidelim hadi" sesini duymuştu. Çalışmaktan kızarmış gözlerini kitaptan ayırıp
"Bugün duyduğum en güzel söz, haydi gidelim" diyerek masadan kalktı. Giderken yanında oturan gence selam vermeyi de unutmamıştı.
Kütüphanenin çıkış kapısına geldiğinde kendisi gibi masmavi bir göz ile karşılaştı. Kalbini eliyle tutmasa yerinden çıkacaktı belki de..
Kimdi bu gözlerin sahibi?? Dileği aklına geldi "acaba" diye düşündü. Nefes alış verişi zorlaşmıştı. Genç oğlan arkadaşlarını dinlesede gözleri Hayat'ın gözlerine değmişti bir kere..
Hayat kapıya doğru ilerlerken onları dinlemeyi de ihmal etmiyordu.
"Bölüm hocası emir verdi oğlum, her salı en az iki saat kütüphanede kitap okuyacağız"
Hayat duymuştu, beyni hayır diye itiraz etse de kalbi onu her salı buraya getirecekti.

Hayat her salı kütüphanedeydi artık. Hisleri de karşılıklıydı.. İlk zamanlar mavi gözler birbirlerine uzaktan bakarken zamanla bir bütün olmaya başlamışlardı. Artık Hayat onsuz yaşayamayacağından emindi. Delikanlı da öyle.. Ancak Hayat'ın bilmediği birşey daha vardı, Hayat gözlerini mavi gözlü yakışıklıdan alamazken bir çift siyah göz de gözlerini Hayat'tan alamıyordu. Nasılda fark edememişti Hayat, her salı gözünün önünde ona hayranlıkla bakan bu siyah gözleri..

Asya ve Selim'e sürekli Umut'u anlatıyordu. Çogu zaman sıkılsalar da belli etmiyorlardı. Sonuçta birbirlerinden başka kimseleri yokturdu. Hayat arada bir Selim ile Asya'ya
"Biz birbirimize benziyor muyuz?" diye soruyordu. "O da nereden çıktı?" dediklerinde​ de
"Hani gerçek aşıklar birbirlerine çok benzemiş ya o yüzden"
"Fazlasıyla benziyorsunuz, hatta senin tek çocuk, Umut'un da yedi kardeş olduklarını bilmesek kardeş sanırdık" diye cevap vermişlerdi. Hayat aldığı cevaptan fazlasıyla memnundu, bunun içinde sürekli bu tarz sorular sorar Asya ve Selim'i bıktırırdı.

Aradan yıllar geçmiş Hayat ve arkadaşları artık son sınıf öğrencisi olmuştu. İlk tanışmalarını dün gibi akıllarındaydı. Hangi ara üniversite son öğrencisi olmuşlardı.

Hayat yurtta yatağına uzanmış, Umut ile buluşmak için mesajlaşıyordu. Asya odaya gelip *çok bunaldım derslerden Selim'in de işi varmış, biraz kafa dağıtmaya çıkalım mı dışarıya* diye sormuştu. Ama Hayat dinlememişti bile. Tekrar sorduğunda Hayat oflayarak "olmaz, ben Umut ile buluşacağım." diye terslemisti. Asya mutsuzluğunu belli ederek
"Dün buluşmuştun, nolur bugün benimle gelsen."

Hayat öfkelenmişti "Sen beni kıskanıyorsun değil mi? Çekemiyorsun benim mutlu olmamı. Bir düş yakamdan sıkıldım senden" Dilin kemiği yok diye boşuna dememişlerdi, Hayat bir kez daha pişman olacağı ve söylememesi gereken şeyleri söylemişti.
Asya, sinirle Hayat'ın elinde ki telefonu alıp fırlattı. Sonrada hiç bir şey demeden ağlayarak oda dan çıkmıştı.
Hayat yerden parçalara ayrılmış telefonu alıp Asya'nın arkasından bağırmıştı "git, bir daha da asla gelme" diye.

Hayat yanına hırkasını alıp Umut ile buluşmak için yurttan çıkış yapmıştı. Yoldan karşıya geçtiğinde Asya'nın kaldırımda oturup ağladığını fark etti.
Her zamankinin aksine kalbi yanına git diyordu ama beyni gitme demişti. Hayat ilk defa kalbini dinlemedi. Arkasını dönüp ilerlerken
"Özür dilerim, ben gerçekten kıskanmıyorum seni hatta çok daha mutlu oluyorum. Ama bu aralar bunaldım, seninle sohbet edip gezmeyi özledim."
Asya kendini suçlu hissetmişti, bura da suçlu olanın Asya olmamasına rağmen..
Hayat arkasını dönüp Asya'nın yüzüne bile bakamamıştı, kaldığı yerden yürümeye devam etti tüm özürlülere rağmen.

Umut ile deniz kenarına oturmuşlar, çiseleyen yağmurların denize düşüşlerini izliyorlardı. Genç kız, delikanlının omzuna başını yaslamıştı. Onun varlığı huzur veriyordu genç kıza.
Delikanlı genç kızın alnından öpüp, eliyle sıkı sıkı tuttuğu elini açtı. Kızın parmaklarıyla oynarken
"Bu sene senin son yılın, ben de geçen sene mezun oldum. Altı aydır özel bir şirkette de çalışıyorum" kız başını kaldırmış Umut'un ne demek istediğini kestirmeye çalışıyordu. "Annemlere senden de bahsettim. Eğer sen de benimle aynı düşünüyorsan" cebinden bir kutu çıkartmıştı. Yerinden kalkıp genç kızın ayakları önün de diz çöküp Hayat'ın yıllardır beklediği o soruyu sormuştu
"Ben gerçek aşkımı buldum. Benimle evlenir misin?"
Hayat yerinden kalkıp çığlık atarak "evet, evet, evet milyonlarca kez eveeeet"
demişti. Delikanlının boynuna sarılıp
Bu aşkın ölene kadar sürmesini diledi kabul edileceğinden habersiz. O gün kimse bu mutluluğu bozamazdı, her şey çok güzel olacaktı.
Umut ile akşam yemeğini yiyip yurda dönmüştü. Yurt olduğundan çok daha sessizdi. Koridordan odasına doğru ilerlerken herkes kendisine bakıyordu.
Hayat ne olduğuna anlam veremese de ne olduğu umrunda değildi. Evlenme teklifi almıştı sonuçta. Odasına geldiğinde yatağında bir hediye paketi duruyordu. Paketi eline aldığında hediye paketinin üzerinde kurumus kan lekeleri olduğunu fark etmişti. Kalbi hızla atmaya başladı, paketi açacakken aradan küçük bir kart düşmüştü. Kartı eline alıp okuduğunda
"Özür dilerim kardeşim" yazıyordu.
Hediye paketini hızla yırttığında içinden telefon çıktı. Bu Asya'nın hesiyesiydi.. Telefonunu kırdığı için almış olmalıydı, peki bu kan da neydi??
Telefonu eline alıp odadan çıktı koridorda konuşan kızlara seslenip
"Asya'yı gördünüz mü?" Kızlar susup kalmışlardı. İçlerinden birisi "haberin yok mu" diye cevap verme cesaretinde bulunmuştu.
Hayat şaşkınlıkla "neyden?" diye sorduğunda yurt görevlisi nöbetçi öğretmen gelmişti. Öğretmen
"Gel odama geçelim, konuşuruz" dediğinde Hayat'ın aklından bütün kötü senoryalar geçmeye başlamıştı.
Başını hayır anlamında sallayıp
"Ben Asya'yı soruyorum. Nerede benim kardeşim" sesini yükseltmişti. Sesi duyan öğrenciler çoktan koridora toplanmıştı.
Hayat odalara tek tek girip Asya'yı arıyordu. "Asya, nerdesin? Asyaaaaa" nefesi tükenene kadar bağırıyordu.
"Asya nerede? Nolur söyleyin" Öğretmenin kollarından çekiştiriyordu. Öğretmen başını eğmiş ağlıyordu.
Selim koridorun başında belirmişti. Gözleri kızarık ve şişti. Hayat, Selim'i görünce öğretmeni bırakıp Selim'e dogru koştu.
"Selim, Asya nerede?" Selim'in hıçkırıkları ile karışmıştı Hayat'ın ağlayışı..
Selim'in dizlerinin önünde çöküp "Susma cevap ver?" diye bağırmıştı. Nolur korktuğum olmasın diye dua ediyordu içinden. Selim, Hayat'ın yanına çömelip
"O artık yok" Hayat öylece kalmıştı. Bir süre sonra sessizliğini bozup
"Ne demek yok. Yok ne demek Selim. Biz kardeş değilmiydik, neden gitmesine izin verdin." Ayağa kalkıp Selim'in kolumdan çekerek "kalk Selim, kalk. Gidip getirelim Asyamızı. Kalksanaaa" bağırmaları işe yaramıyordu artık. Selim ayağa kalkıp Hayat'a sımsıkı sarıldı.
"Onu geri getiremeyiz, o gitti bir daha gelmeyecek. Asya öldü"
Hayat'ın feryadı yurdu çınlatıyordu.
"Hayır, yaa hayıııır. Ben dedim git bir daha gelme diye. Ben öyle demek istemiştim. Yaaa Seliiim n'olursun kalk. O ölemez, beni bırakamaz"

Selim duvara yaşlanmış ağlıyordu. Hayat'a dönüp
"Sana telefon almaya gitmiş, dönüşte araba çarpmış. Ambulans geldiğinde çoktan hayatını kaybetmiş." Hayat elinde sıkı sıkı tuttuğu telefona baktı. Telefonu fırlatıp
"Ben bunu istemiyorum, arkadaşımı istiyorum. Benim yüzümden gitti. Herşey benim yüzümden" Asya ile son yaşadıklarını hatırladıkça kendini kaybediyordu. Bünyesi daha fazla dayanamayıp bayılmıştı.

Hayat bir kez daha yanlış dilekte bulunmuştu. Bu sefer daha da kötüydü. Kırgın ayrılmışlardı.. Hayat bunu ömür boyu unutmayacak kendini suçlayacaktı..

***
Asya'sız geçen günlere eskisi kadar mutlu olamasalarda zaman geçtikçe alışıyorlardı.
Hayat çektiği vicdan azabını kalbine gömmeye çalışıyordu.

Umut'un ailesi ile tanışmışlardı, ilk buluşma güzel geçmişti, sadece Umut'un ablası soğuk davranıyordu. Normaldir diyerek sorun etmedi Hayat. Belki de etmesi lazımdı..

Okul çıkışı karşısında Umut'un ablasını görünce şaşırmıştı. Kadın Hayat'ın yanına gelip ''Zamanın varsa birer kahve içelim mi?"
Hayat şaşırmıştı
"Iıı şey, yarın sınavım var. Bu sınavı verirsem mezun olabilirim"
Kadın ciddiyetini koruyarak
"On dakika olsa da yeter, malum gelin adayımızsın. Normal olarak tanımak istiyorum."
Hayat korksa da mecburen kabul etti.
Kadın kahvesinin gelmesini beklerken
"Hayat'tı değil mi?"
"E.e.e evet" ismini sormasına şaşırmıştı.
Kadın kollarını göğsünde bağlayıp
"Ailen depremde ölmüşler sanırım başın sağ olsun"
Hayat başını önüne eğip "siz sağ olun" dedi.
"Üzüldüm, kardeşin var mı peki?"
Hayat başını iki yana sallayıp "tek çocuğum"
"Anladım Hayatcım. Peki öz ailenlermiydi?"
Hayat şaşkınlıkla
"O ne demek? Tabi ki de."
"Yanlış anlama, bilirsin böyle şeyler çok rastlanılan birşey.''
"Evet efendim, öyle bir şey olsa benzemezdim degilmi aileme ancak annemle huylarımız, babamla yüz hatlarımız benziyor. Ve sayamayacağım bir çok sey de var."
Kadın söylediğine pişman olmuştu. Ailesini kaybetmiş kıza neler söylüyordu. Ama haberi yoktu Hayat'ın ailesi tarafından yıllarca kandırıldığından.
"Özür dilerim kızım, seni üzmek istemedim. Umut ile çok fazla benziyorsunuz. Bu benzerlik endişe verici"
Hayat kadının ne demek istediğini anlamamıştı.
"Evet, bu çok güzel değil mi? Gerçek aşklar böyle oluyormuş. Hem huyumuz benziyor hem fiziksel özelliklerimiz."
Kadın gülümseyip "şaşırtıcı değil mi? Ablası olmama rağmen benimle bu kadar benzemiyor."
Hayat mutlulukla "gerçek aşk" dedi tekrardan. Kadın gelen kahvesinden iki yudum içip
"Gitmem lazım" deyip ayağa kalktı. Hayat'a sarıldığında genç kız "saçım" diye inlemişti. Kadın kendini geri çekip
"Afedersin, kol düğmem takılmış olmalı"
Hayat eliyle saçını tutup "önemli değil. Görüşmek üzere" deyip ayrıldılar.
Genç kadın kafasında ki tüm soru işaretlerinden kurtulmak için Hayat'ın saçından bir tel koparmayı başarmıştı. Kendi saçından da koparıp DNA testine vermişti.

Hayat kafeden ayrıldıktan sonra soluğu Selim'in yanında almıştı. Selim her zaman ki yerindeydi. Tren raylarına yirmi metre uzaklıkta oturuyordu. Hayat'ın geldiğini görünce uzattığı ayaklarını bağdaş yaptı. Delikanlının yanına oturup
"Az önce kiminleydim tahmin et." Diye sordu. Selim gözlerini raydan ayırmadan
"Umut" diye cevap verdi.
Hayat gülerek "o kadar da buluşmuyorum bi kere"
Selim, genç kıza bakarak
"Hadi ordan, günde yedi öğün buluşuyonuz. İşin ilginç yanı Umut'u işten daha kovmadılar. Aşkın cılhını çıkardınız sizde"
Selim'in iyi birsey mi yoksa kötü birşey mi dediğini anlayamamıştı.
"Cılhını mı? O ne demek ya?"
Selim gülerek
"Ben de bilmiyorum. Bir arkadaş demişti geçen gün. Ağzıma takıldı lanet"
Hayat kaşlarını çatarak
"Bana bak küfür filansa bozuşuruz haaa"
Selim kahkaha atarak "senin kızışını sevsinler" eliyle Hayat'ın saçını karıştırdı.
Birden ikisi de durdular. Hayat gözünden akan yaşı eliyle sildiğinde Selim
"Asya nefret ederdi saçlarını karıştırmamdan. O kızsın diye bende her seferinde yapardım." Hayat gülümseyip
"Evet, sen denize girdiğinde senin kıyafetlerini alıp kaçardı. Hatta bir keresinde üzerinde sadece iç çamaşırı ile yurda kadar yürümek zorunda kalmıştın, çevredekiler seni deli sanmışlardı"
Asya ile anıları gözlerinin önünde canlanmaya başlamıştı. Saatlerce konuştular.. Bir gülüp bir ağladılar.
Selim göz yaşlarını silip
"Keşke şimdi beraber olsak." Hayat başıyla onaylamıştı keşke diye. Selim yerinden kalkıp hadi gel tren raylarını dinleyelim, biliyorsun trenin gelişini rayları dinleyerek anlaya biliyoruz. Çünkü.."
Hayat ayağa kalkıp "Çünkü ses en fazla katılarda yayılır. Eğer kulağımızı raylara dayarsak trenin gürültüsünden önce sesini duyarız. Hadi gidip dinleyelim." Hayat, Selim'den önce atmıştı kendini rayların üzerine.

Bir süre ses bekledikten sonra ses gelmeye başlamıştı. Hayat yerden kalkıp
"Yeter hadi gidelim, birazdan gelir." dedi. Selim ile beraber az önceki yerlerine geçmişlerdi.
Hayat çantasından telefonu çıkardığında 3 cevapsız arama görmüştü. Arayan Umut'tu. Arama tuşuna bastığında Selim
"Bak rayların üzerinde beyaz papatya, gördün mü? Asya'nın en sevdiği çiçek. Az önce nasıl da fark etmedim." Hayat rayların üzerine baktığında papatya filan görememişti. Telefondan Umut'un sesini duyunca tekrar telefona dönmüştü.

Bir süre sonra tren sesini duydu. Etrafına baktığında Selim'in yanında olmadığını fark etmişti. Arkasını döndüğünde Selim rayların üzerinde duruyordu. Telefonu bırakıp Selim'e seslendi. Ama Selim cevap vermiyor elinde beyaz papatya ile öylece duruyordu.
"Buraya gel, Seliiiim" Selim gülümseyerek Hayat'a baktı, işaret parmağını yaklaşan trene uzayarak ''Bak Asya geliyor." Hayat bağırarak koşmaya başladı. "Tren geliyoor, Çık oradan" Hayat'ın koşması boşunaydı. Ölüm Allah'ın emriydi, vadesi dolan gidecekti. Selim'in de son nefesiydi.. Trenin çarpması ile parcalanan bedeni etrafa dağılmıştı. Hayat sadece çığlık atıyordu. Üzeri Selim'in kanı olmuştu. Asya, Selim'i almıştı yanına. Bu sefer de Selim'in dileği kabul olmuştu, artık beraberlerdi. Hayat saatlerce çığlık attı, bıkmadan usanmadan. Ambulans gelmişti, polisler gelmişti. Umut hepsinden önce gelmişti. Ama Hayat'ı sakinleştirememişlerdi. Olay yeri inceleme Selim'in parçalarını toplamaya başlamıştı. Umut parçaları gördükçe midesi bulanıyordu. Gelen sağlık ekipleri ve polislerde öyleydi. Kenarda korku dolu gözlerle öylece oturuyordu. Herkes Hayat'a üzgün bakıyordu. Arkadaşına tren çarpmış tı sonuçta. Hayat bir süre sonra tekrar çığlık atmaya başlamıştı. "Seliiim " Saatlerdir ağlamamıştı şimdi ise kimse susturamiyordu. "Umut, Selim gitti Umut. Bıraktı beni Asya gibi. Selim gitti Umut." Umut sarılmıştı Hayat'a "Ben varım, ben buradayım. Ben seni hiç bırakmacağım. Söz veriyorum." Umut'un varlığı Hayat'a mutluluk versede onu sakinleştirmeye yetmiyordu. Selim'in parçalandığı ömür boyu unutamayacaktı aynı Asya'nın ölüm nedeni gibi. Hemşirelerin yaptığı sakinleştirici işe yaramıştı artık ağlamıyor yada bağırmıyordu sadece susuyordu.

Hayat artık daha mutsuzdu. Geceleri Selim'i görüyordu rüyasında tren çarparken ki hâlini. Çığlık atarak uyanıyordu, ama kimseye birşey diyemiyordu. Tek tesellisi Umut'un yanında olduğunu bilmesiydi. Selim'in ölümünden sonra Hayat iyice yalnız kalmıştı. Ailesinin ölümünden sonra Asya ve Selim ona çok iyi gelmişti, kardeşlerim demişti.

Kimsesizim diye düşündüğünde karşısında kendisine aşkla bakan Umut'u gördü.
Ona sıkıca sarılıp "iyi ki varsın, beni sakın bırakma" dedi. Umut, saçlarını okşayıp öptü başından "asla" dedi "asla bırakmayacağım" Genç adam Hayat'ı asla bırakmayacağını söylüyordu ama Hayat'ı kalbinin merkezine koyan ona uzaktan bakan bir çift siyah göz vardı. bu gözler asla bir başkasına bakmayacaktı..

Hayat'ı artık ölüm ayırdı Umut'tan. Öyle büyük bir aşkları vardı ki her şeye meydan okuyabilirlerdi.
Düğün tarihleri ertelenmişti, bu duruma en çok sevinen Umut'un ablası olmuştu. Bir kaç gün içinde DNA sonuçlarını alacaktı. Annesi ve babasına bu konudan bahsetmişti. Belki bizim kızımızdır, Umut'un ikizidir belki diyerek her ne kadar sevinselerde Umut'un ablası sevinemiyordu. Eğer Umut'un ikizi ise hem Hayat zarar görecekti hem de Umut.
Hayat'ı gördüklerin de öpüp kokluyorlardı, belki de Umut'tan daha fazla seviyorlardı.
Genç kız her ne olduğunu anlayamasa da o sevilmeyi özlediğini fark etmişti. Anne baba şevkati gibiydi. Bu durumdan tek rahatsız olan Umut'un ablasıydı.

Hayat evden ayrıldıktan sonra Umut'un ablasına mesaj gelmişti. Hastane sonuçların fotoğrafını yollamıştı. Kadın korkarak fotoğrafı açtığında yüzde doksan dokuz pozitif sonucuyla karşı karşıya kalmıştı. Ağlamaya başladı birden, anne ve babası yanına geldiğinde sonucu söyledi. Yaşlı kadın ve adam mutluluk göz yaşı dökerken kızları bağırıp
"Ya siz tehlikenin farkında değilmisiniz? Hayat, Umut'un ikizi ve evlenmek üzereler." Yaşlı adam ve kadın birbirlerine baktılar. Yaşlı kadın kocasına öfkeyle
"Hep senin annen yüzünden * altı tane kızın var, sonunda oğlan doğurmayı da becerdin. Bu kız olanı gidin yurda verin* demeseydi böyle olmayacaktı. Yalvardım sana veremeyelim diye ama dinlemedin."

Umut bütün konuşulanları duymuştu. "Hayır" dedi bağırarak "Hayır, Hayat benim nişanlım kardeşim değil." Kimse sesini çıkartmıyordu. Umut şaşkın ve öfkeliydi. Ne diyeceğini ne yapacağını bilmiyordu. Ablası sakinleştirip koltuğa oturtmuştu.
"Biliyorum, senin için ve Hayat için çok kötü hatta berbat bir durum. Ama siz ikizsiniz, Hayat bizim öz kardeşimiz."

Umut sinirle "yalan söylüyorsun, en başından beri istemiyordun zaten, yalan söylüyorsun" diye ağlamaya başlamıştı. Genç kadın da ağlıyordu artık.
"Yemin ederim doğru söylüyorum. Bak sonuçlar burada. Hayat'ın saç telini aldım ve benimki ile birlikte DNA testi yaptırdım. Bak sonuç burada" diyerek telefonu Umut'a uzattı. Yaşlı gözlerle sonucu okuyup sessizce odasına geçti. Şimdi ne yapacaktı? Yıllarca karısının olmasını beklediği kıza kardeşim diyemezdi.

Günlerce odasında ağlamış, ağzına bir lokma almamıştı. Hayat'a iş için acilen yurt dışında eğitime gittiğini ve telefon kullanımın yasak olduğunu mesaj atmıştı, ardından telefonu kapatmıştı. 10 günün sonunda odadan çıktığında bir hayli çökmüştü. Ablası yanına gelip
"Hayat'ın da bilmesi gerek" dediğinde
Umut başıyla onaylayıp evden çıkmıştı.

Hayat'ın yanına geldiğinde genç kız heyecan ve mutlulukla Umut'un boynuna sarılmıştı. Umut da ona sıkıca sarıldı. Hayat'sız yaşayamayacağını biliyordu. Hayat'ın sarılması kalbini hızlandırmaya yetiyordu. Şimdi nasıl söyleyecek, nasıl bu gözlere kardeş gözüyle bakacaktı? Sarıldığında gözünden bir damla yaş Hayat'ın boynuna aktı.
Hayat geç adama bakıp
"Noldu? Neden ağlıyorsun?"
Umut gülümseyerek
"Seni çok özledim aşkım" dedi.
Hayat gözünden akan yaşlıları silerek
"Ben de " dedi "ben de seni çok özledim aşkım''

Umut akşama kadar Hayat'ın sevdiği her şeyi yaptı. Gün sonunda Umut öyle bir sarıldı ki Hayat yeniden aşık olmuştu bu adama. Hayat'ın kokusunu doyasıya içine çekti, sanki bir daha görüşmeyeceklermiş gibi.. Hayat genç adamı yanağından öpüp yurda geçmişti. O öpücüğün son öpücük olduğunu bilse sevdiğini bırakırmıydı hiç..

Hayat başını yastığa koymuş Umut ile evliliğini düşünüyordu. Okul bitmişti ama evde tek kalmaya cesaret edemediği için cüzi bir ücret ile yurtta kalmaya devam ediyordu. Yakında evlenecekti sonuçta..
Eline telefonunu almış Umut ile gün boyu çekildikleri resimlere bakıyordu. Umut'u gördükçe gülümsemesi artıyordu.
Telefonun aniden çalması ile korkup yere düşürdü. Yattığı yerden elini uzatarak telefonu aldığında yabancı bir numaranın aradığını görünce yattığı yerden doğruldu.
Bu saatte arayanın kim olduğunu merak edip açtı. Konuşmadan telefonu kulağına götürmüştü, ilk karşıdakinin konuşmasını bekliyordu. Karşıdan gelen sesi duyması ile ayağa fırladı, ayağında terlik üzerinde pijaması ile kendini sokağa atmıştı. Sessizce ağlıyor ve koşuyordu..
Yarım saate yakın koşmasının ardından kendini Hastaneden içeri attı.
Danışmada duran hemşireye "Umut" dedi. "Umut nerede?" Hemşire "Umut Saygın, şuan amaliyathanede"
Hayat yönünü amaliyathaneye çevirmişti. Vardığında Umut'un anne babası ve ablaları hepsi oradaydı. Hepsinin gözü yaşlıydı. Kenarda mavi bir çöp torbası vardı içinde de Umut'un bugün giydiği kıyafetler ama hepsi kanlıydı.
"Noldu" dedi korkuyla, sesi titriyordu artık.
Ablası ağlayarak
"İntihar etmiş"
Hayat beyninden vurulmuşa dönmüştü. ''Hayır, hayır o intihar etmez. Umut beni asla bırakmaz. Yanlışınız var sizin" dedi bağırarak ama bağırması fayda vermiyordu.
Ablası elindeki kanlı mektubu Hayat'a uzatmıştı.

Mektubu açtığında

"Ben Hayat'ı her şeyden çok sevdim. Ona aşık oldum. Şimdi karşıma geçmiş o senin ikizin diyorsunuz. Ona kardeşim diyeceksin diyorsunuz. Kardeşim demektense ona kavuşamamaktansa ölmeyi seçerim.
Hayat, seni hep sevdim bunu asla unutma.."

Genç kız hayatının şokunu yaşamıştı. Etrafındaki öz ailesine bakıp
"O benim kardeşim değil, nişanlım. Duydunuz mu? Kardeş filan değiliz biz."
Amaliyathanenin kapısına vurarak
"Umuuut, lütfen duy sesimi" diye bağırıyordu. "Bu saçmalık, kötü bir şaka. Nolursun duy sesimi cevap ver." Hayat'ı kenara çekmeye çalışıyorlardı Hayat ise Umut'a seslenmeye devam ediyordu.
"Hani bırakmayacaktın beni, hani hep yanımda olacaktın?"
Hayat'ın yalvarışları boşunaydı.. Demiştim ya Hayat'ın kaderi çoktan yazılmıştı. Ağlamaları, bağırmaları, isyanları boşunaydı.
Hayat doğuştan bahtsızdı..

Amaliyathanenin kapısı açıldığında susmustu, umutla doktorun ağzından çıkacak sözcükleri bekliyordu.
"Buraya geldiğinde çok kan kaybetmişti. Elimizden geleni yaptık. Başınız sağolsun"

Hayat artık yaşayan bir ölüydü. Şimdiye kadar yeterince ağlamıştı.
Şimdi susma zamanıydı..
Sonsuza kadar.

30 yıl sonra..

55 yaşlarında ki adam her zamanki çiçekçinin önünde durup önceden ayırttığı orkideleri almıştı. Yönünü akıl hastanesine çevirmeden köşedeki bakkaldan bir zarf istedi. Cebinden çıkarttığı bir tutam kağıttan birini koparıp

"Gerçek aşk aslında bu değilmidir?
Sevipte kavuşamamak.."

Yazdıktan sonra zarfın içine iliştirdi. Akıl hastanesine girdikten sonra her zamanki o soğuk, sessiz koridordan ilerledi. 391 nolu kapının önünde durmuştu.
Gözlemleme camından içeriye baktığında kadın her zamanki yerinde oturmuş kendi kendine sallanarak dışarıyı izlediğini gördü. Eski güzelliği kalmamıştı, o mavi gözleri olmasa Hayat olduğuna bin şahit lazımdı.

Adamın siyah gözlerinden iki damla yaş zarfın üzerine düşmüştü. Gözündeki yaşları eliyle silip elindeki zarfa baktı, derin bir nefes alıp zarfı kapının altındanan içeriye attı. kadın için aldığı, gözlerinin mavisini ve saflığının beyazını temsil eden mavi ve beyaz orkideleri kapının girişine bırakmıştı.
Arkasını dönüp sessiz koridorlardan ilerlemeye başladı
Aynı yıllardır her salı yaptığı gibi...

"Allah der ki, kimi benden çok seversen onu senden alırım.

Ve ekler; onsuz yaşayamam deme, seni onsuzda yaşatırım.

Ve mevsim geçer gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur.
Aklın şaşar..
Dostun düşmana dönüşür. Düşman kalkar dost olur.

Öyle garip bir Dünya...

Olmaz dediğin ne varsa olur.

Düşmem dersin düşersin. Şaşmam dersin şaşarsın.

En garibi de budur ya;

Öldüm Der Durur Yine De Yaşarsın..

Mevlana

Continue Reading

You'll Also Like

298K 22.2K 52
WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayılmış geniş postları eğilerek aldı. Geniş...
25.4K 584 21
Abisi tarafından emanet edildiği adamın karanlık yüzüyle tanışmaya başlayan Işık kurtuluş ve onu kendi cehennemine çeken suç örgütü lideri Han Barlas...
784K 25.8K 51
"Abiler ya da arkadaşlar bu tür yaklaşımlar yapmaz sarışın." (! Reklam yapmak yasaktır.)
2M 97K 54
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir." Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi...