Turuncu Adam

By plutonalien

134K 11.5K 2.4K

"Selvi boylum,turuncu kafalım benim." More

GİRİŞ
1.Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm-Part I
5.Bölüm-Part II
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
14.Bölüm

13.Bölüm

7.7K 612 188
By plutonalien

On üçüncü Bölüm: Boş değilim hanımefendi, doluyum ben. Hem de şurada duran turuncuyla.

           

Arkadaş edinmeyi pek sevmem de, öncelerden olan bir arkadaşım, Zeynep, çok eskiden bir gün bana şöyle demişti: "Yaratılırken bize insan mı olmak istersin melek mi diye sormuşlar, insan olmayı seçmişiz."

Verdiğim cevabı dün gibi hatırlıyorum. "Bunu galiba daha beyinler montelenmemişken seçtirmişler bize. He yani diyorsun ki daha hiç yaratılmamışken bile beyinsizdik, işimiz gücümüz yok insan olmayı seçtik?"

Bu muhabbetten beridir görüşmediğimizi hesaba katarsak, kendisi bu seçiminden memnun. Ben hiçbir zaman olmadım. Yani ha ot, ha ben. İkimiz de oksijen tüketiyor, ikimizde canlılar kategorisinde olmamıza rağmen anca güneş görünce kıçımızı o tarafa çevirmeye tenezzül ediyorduk. Fark yoktu. Arada bir benim kalkıp okula gitmem gerekirken, otun öyle bir gereksinimi yoktu gerçi. Bak bu farkımızı şu an fark ettim.

Her zaman ters bir insan olduğumdan mıdır, insanların fikirlerini yargılamamak için genelini kaale almadığımdan mıdır bilmiyorum, çok nadir birilerini sever, hayatıma alırdım.

Bedirhan gibi.

Ay, örnekleme için bile olsa bir kalbim tersten atmadı değil.

Şimdi yemişim örneklemesini. Bence ilanı aşk gibi bir şey alalı daha iki dakika olduğu için kalbim ters moda geçmişti. İyi böyle, düzünün ne hayrını gördük ki biraz da tersten atsın bakalım.

"Iııh.. Bende tarçın sevmem."

Sırıtırken "Güzel." dediğinde karşılık olarak devam ettim. "Otobiyografiye gerek yok ta, bazı takıldığım kısımlar var." dedim ensemi kaşırken. "Alavere dalaveresiz hayatına girmem pek mümkün değil bence. Yani ikimize de hakaret olur bu. Tek bildiğimiz bu olunca.."

"Gereksiz bir çoğul eki?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"Gerekli bir çoğul eki." dedim bende omuzları silkerek. "Benden aşağı kalır yanın pek yok gibi. Bakma ben saf gibi yaptıklarımı gizleyemiyorum. Yoksa   bence alavere konusunda ikimiz de bir yar doç sayılırız."

"Tamam.. Eğer biraz da olsa heyecanın dindiyse diyorum.. Artık sorumun cevabını alabilir miyim?"

Hangi soru? Soru mu sormuştu ki? "Hangi soru?"

"Akasya." dedi gözlerini gözlerime sabitlerken. "Çakallık yapma."

"Cidden ben bir soru hatırlamıyorum."

"Hadi ya?" dedi yay gibi kaşları milim milim havaya kalkarken. "Yine geçici bir hafıza kaybı mı yoksa? Akasyaya döndüğünde konuşalım tekrar o zaman."

Ya bu şey değil mi ya? Savaşlarda kullanılan Kurt Kapanı tekniği? Önce saldır,sonra kaç, boş görünce yağmala. Valla bi de bana çakal diyo. Kendisi ayılıktan kurtluğa terfi ederken sorun değil, biz iki laf almaya çalışınca çakallık yapma Akasya.

"Bi işi de tam yapsan olmuyo dimi?" dedim gözlerimi devirirken. "Yok şöyle düzgün düzgün de ki Akasya ben se-"

Beni öptü.

Ya da ben onu öptüm bilmiyorum. Birimiz birimizi öptü ama o kısım şu an önemli değil. İşin garip tarafı, ben ilk defa deniz gören fil gibi şoke olurken, sanki o denizde yaşayan bir balıkmış gibi sakin durmasıydı.

Dudaklarını alnıma değdirirken "Gidiyorum şimdi ben." dedi. "Uslu bir kız ol, yaramazlık yapma."

"Sanki mümkün.." dedim istemsiz olarak.

"Nedir o mümkün olmayan?"

Kafamı sağ tarafa çevirip tekrar gözlerine baktım. "Hareket edemeyeceğimden yaramazlık yapmak.. Sanki mümkün."

Sırıtışı genişlerken "Ben güveniyorum sana." dedi. "Üçüncü dakikada eski performansına kavuşursun."

"Yani... Bence ilerde olur da.. Böyle başlarda on dakikadan azı olmaz gibi.."

Bir anda söylediğimi fark edince öyle bir utandım ki, değil üç dakika üç saniyeye kendime gelip var gücümle oradan kaçmak istedim. "Şey yani.. Başlarda derken.. Sürekli şey yapacağımız için değil de.. Şeyden ötürü.. Şey yüzünden.."

"Burada durup otuz saniyeye inene kadar denemek istemeyeceğimden değil de.." dedi turuncu sakallarını kaşırken. "Gitmem lazım."

Kafamı aşağı yukarı salladım. Bir süre daha gözlerimin içine baktıktan sonra arkasını dönünce de tekrar seslendim. "Bana bak, otobiyografiyi en kısa zamanda masamda istiyorum."

Arkasını dönmese de, gülüyor olduğunu biliyordum.

***

"Arkadaşım sen karıncasın, karıncalığını bil uslu uslu çalış dimi? O kanatları nereden buldun da geliyorsun beni yiyosun? Sinek misin be sen?!"

Kolumu kaşıya kaşıya kafeden içeri girdim. "Kanatlı karınca mı olurmuş be!! Ayıp ayıp!!"

Tezgahta duran Bedirhan hafif bir sırıtmayla "Hayırdır?" dedi. "Laf yetiştirecek insanları bitirdin de hayvanlara mı sardın şimdi?"

Kolumu kaşımaya devam ederken yüzüne bakmadım. "Yooo, laf yetiştirecek hayvanları bitiremedim ki insanlara sıra gelsin?" Kafamı kaldırıp turuncu ayıya sevimli sevimli gülümsedim. "Dimi?"

Kaşlarını çatacağını sansam da sırıtışı daha da genişledi. "Ne kadar da ırkçısın," dedi. "Sinek olunca sorun yok kanatlı karınca mı problem?"

"Karıncada kanat olur mu ya? Sinek misin sen otur oturduğun yerde git çekirdek kabuğu falan taşı. Kanadı nerden bulmuş ta gelmiş beni yiyor? Hem ırkçılıkla ne alaka? Karınca dediğin kanatsız olur."

"Sen insanları insanlar ve pilotlar olarak ayırıyor musun? Onlarında uçmaması lazım o zaman?"

"Yani şu sıcakta düşünecek başka bir şey bulamadık mı cidden?" Kollarımı birbirine bağladım. "Ayrıca bizim atamız Hazarfen Ahmet Çelebi. Niye pilotları ayırayım ki? Benim derdim karıncalar ile." Kollarımı öne doğru uzattım. "Baksana şu halime!"

"Camın açık uyuyosun dimi?"

"Tabi ki. Hatta yaz bitene kadar evdeki tüm camları komple söktürmeyi düşünüyorum."

"O zaman hem karnım doysun hem pastam dursun olmaz." Arkasını dönüp bir şeyler ile uğraşmaya devam edince tezgaha ilerleyip yüzümü ellerimin arasına aldım. Dikkatli dikkatli onu izlerken o bana bakmadan işiyle uğraşıyordu. "Gördüklerin hoşuna gitti bakıyorum?"

"Aynen. Bayağı hoşuma gitti de başkalarının gidemesin diye ne yapsam diye düşünüyordum. Alnına benim falan yazsam etkili olur mu acaba?"

Dilimi ısırıp gözlerimi yumdum hızım karşısında. Cidden Akasya az yavaş gel be. Nereden geldi bu gaz acaba? Bir taraflarına tüp falan mı taktırdın anlamadım ki?

"Iııı. Şey yani.."

Kolunu bana doğru uzatıp diğer eliyle bir şeyler yazmaya devam etti. Bir koluna baktım bir suratına. Bir koluna baktım bir suratına ve dedim ki "Kolumu alırsın demeye mi çalışıyorsun?"

Ya benim dilimi eşek arılarıyla çiftleşmiş kanatlı karıncalar soksun. Kolumu alırsın ne demek ya!! Kolumu alırsın!!

Elindeki kalemi tezgaha bırakıp bana doğru ittirdi. "Alnım olmaz da şuralara bir şeyler yazabilirsin."

Yaaaaaa.

Sen nasıl ponçik bir turuncusun ama ya!!!

Kalemi elime alıp diğer elim ile bileğini kavradıktan sonra kalemi hafif hafif alt dudağıma vurmaya başladım. "Hımmm. Ne yazsam ki?"

Önce adımı falan yazmayı düşünüp atrafilli bir A çizdim. Sonra tükenmez kalem dahi olsa, silinene kadar tüm herkesin görebileceği bir yer olduğu için bu fikrimden vazgeçip bileğine çizdiğim A'nın yanına bir B iliştirdim. Sonra A'nın ucundan pek balona benzemeyen ama balon olmasını istediğim bir ip uzatıp ucuna da bir yuvarlak çizdim. Hayranlık ile eserime bakarken sürekli bileğimde olan saç tokamı çıkarıp bileğine taktım. "Şimdi görmesinler diye şey yaptım.."

Herkes baksa benim çizdiğimi anlardı ama bileğindeki siyah ipin bir toka olduğunu sadece kızlar anlayabilirdi. Toka olduğunu anlayan kız da hayatında birisi olduğunu anlayıp bakamazdı. Gerçi bana hala alnına benim yazmak mantıklı geliyordu da, güzel suratına ayıp olmasın diye bileği ile idare ederdim.

"Görmeyeceklerse neden çizdin?" dedi gülerek.

"Sen hatırla diye." dedim.

"Unutmam."

"Alışık değilsin ya.."

"Alışık değilim. O yüzden unutmam."

Parmağım ile bileğine dokunurken gülümsedim. "Gerçi neyi unutmayacağın bile belli değil ama."

Diğer elini de tezgaha yasladıktan sonra kaşlarını kaldırdı. "Mesela.. rahat rahat bunu yapabileceğimi biliyorum artık."

"Neyi?"

Bir anda bileğini döndürüp parmağımı yakaladı. Önce serçe parmağımı tutan eline baktım sonra bakışlarımı yüzüne çevirdim. Arkadaş bu ara insanların serçe parmağımla derdi neydi acaba?

"Rahat rahat halay çekebileceğimizi mi?" dedim şaşkın şaşkın bakarken.

"Daha önce kimsenin parmağını tutmamıştım. İstediğim gibi tutabiliyorum mesela."

Diğer eli ile burnumu sıktı. "Burnunu sıkabiliyorum.."

Parmağı burnumdan çeneme doğru indi. Alt dudağıma dokunurken "Garip geliyor biraz." dedi.

Bir anda ellerini çekince boşluğa düştüm. Cidden önümdeki tezgahı tutup dengemi sağlamam gerekti. Hani ilk kez bisiklete binersiniz de  bir anda aha düşüyorum şimdi hissine kapılırsınız ya, onun gibi. "Birazdan gelirler." dediğinde neden bir anda modumuzun değiştiğini anlamış oldum. Utangaç ayıcığım benim ya!!

"Hani evlenme teklifi falan vardı, gelmediler hala?"

Bir saatliğine eve gidip gelmiştim ama ortalık garip bir şekilde bomboştu. "İptal oldu. Ayrılmışlar."

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Kesin o uyuz Havva'nın nazarı değmişti. Pis kahnem!!

"Ayy ciddi misin? O kadar sene beklersen öyle olur tabi. Sana bi şey diyim mi en temizi ne biliyo musun? Bulcaksın birini evlenceksin hemen. Valla bak ben birini bulsam öyle yap-"

Hay senin ayarsız çene bağını ya!!! Altın gününde kadınlara mı anlatıyorsun sen Akasya!! Kime anlatıyorsun bak bi bak!! Ya görmemişim gibi sanki hemen herifle evlenmek istiyormuşum gibi bir görüntü oldu şimdi.. Gerçi zaten görmemişim gibi hemen herifle evlenmek istiyordum ama şu an konumuz bu değil.

"Yani.. Ben birini bulsam öyle yapmam ama diyecektim." Yüzümü ellerimin arasına gömdüm. "Ya beni müsait bir yerde indirir misiniz?"

"Evlilik ciddi bir müessese." dediğinde gözümde eve girer girmez çoraplarını paketleyip televizyon sehpasının altına doğru basketleyen babam canlandı. Cidden bayağı ciddi bir müessese. Takım elbise falan giyiliyor onun için.

"Evlilik değil bence evlilik fikri ciddi." dedim omuzlarımı silkerek. "Yoksa aynı yatakta uyuduğun biri ile aranda ne kadar ciddiyet olabilir ki?"

Atalarımız boşuna dememiş ya. Söz gümüşse sükut altındır. Az kapa şu ağzını Akasya konuştukça batıyorsun! Altın demişken.. Acaba bizim düğünümüzde kaç altın takılırdı? Direkt ev alırdık takılarla. Ya da benim çatı katında çok güzel yaşardık bence iki- HE AKASYA HE. AYNEN.

"Karar vermesi kolay bir şey değil demek istemiştim. Ama sana bir sır vereyim mi ben-"

TAM O KAPI O ANDA MI AÇILIR?!! FİLM Mİ ÇEKİYORUZ BURDA İNSAFSIZLAR!! NİYE KONUŞMANIN TAM ORTASINDA O ZIKKIM KAPI AÇILIYO!! HEMDE KAPISINDA KAPALI YAZARKEN!!

El ele bir çift içeri girince "İptal olmamış mıydı?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Görünen o ki barışmışlar."

"Bu kadar çabuk ben bile kendime küstüğümde barışmıyorum nasıl barışmışlar?"

"Gidip soracak değiliz ya Akasya. Barışmışlar işte."

"Ama çok saçma değil mi? Düşünsene şimdi evlendiler. Hemen her şeye küsüp ayrılmak mı isteyecekler?"

"O yüzden diyorsun ki hiç kavga etmeden evlenmek lazım."

"Aynen- yani aynen değil. O kadar çabuk da değil. Öyle olur mu? Olmaz."

"Bunu sonra bir konuşalım mı? Şimdi işimiz var sanırım."

Bu konu bence Karadeniz'e yapılacak HES projesi olsun. Konuşulduğu gibi bitsin. Bu konu bir daha katiyen karşıma çıkmasın. Allah'ım ağzımı falan bantlayıp mı gezsem acaba? Gerçi ağzımı bantlasam bile ben bi saçmalık yapmanın yolunu bulurdum.

"Ben gideyim de ne istiyorlarmış sorayım o zaman?"

Tamam dermiş gibi gözlerini kırpınca arkamı dönüp masaya doğru ilerledim. Yüksek sesle bir şeyler mi konuşuyorlardı kavga mı ediyorlardı bir an anlayamasam da arka cebime soktuğum ellerimi yan tarafıma sabitleyip beklemeye başladım.

"Burası bu kadar boş olmamalıydı ama!! Niye böyle olmuş ki?" diyordu kız olan.

Erkek olan "Bize ne kızım!" diye bağırdı. "İki lokma yeyip çıkıp gitcez şuradan bize ne boşsa boş!!"

Kız bir anda bana dönüp "Bakar mısın?" dediğinde gözlerimi deviresim geldi. Zaten sana bakıyorum burada dimi!!

"Bakayım?"

"Şimdi bu arkadaş anlamıyo ama.." dedi parmağı ile sevgilisini işaret ederek "Niye bu kadar boşsunuz?"

"Boş değilim hanımefendi. Doluyum ben. Bak hemde şurada duran turuncuyu görüyor musun? Onunla."

"Ha?"

"Boş değiliz yani. Niye boş olalım?

"Ben kafenin içinden bahsediyordum ama.."

Biliyorum buradan bahsettiğini de sana içerinin boş olduğunu nasıl anlatayım ben şimdi? Bak canım sevgilin evlenme teklifi edecekmiş sana diye kapattırdı burayı da. Ondan boşuz. Hadi sende yüzüğü vereceksen ver kız kendini buranın muhasebecisi olmaya adamadan. Bana sorarsan bi daha düşün derim ama gönül bu tabi.. Hıı hadi hayırlı olsun Allah utandırmasın.

Bence böyle diyemezdim. O yüzden bende şöyle dedim. "İflas ettik de, ondan."

Cidden şu ayarsız çene bağımı bir tamir ettirmem gerekiyordu. Ya da çenem ile beynim arasındaki bağlantıyı. Tamam saçma sapan durumlarda bir anda aydınlanır,kaçma yolunu her zaman bulurdum o yüzden alışkanlık olmuştu da.. İflas ettik ne demekti ya?

"Nasıl iflas? Bildiğimiz iflas."

"Yok," dedim kafamı geriye atarak. "Bilmediğimiz iflas. Böyle soğan ve hardal ile marine edip mangal ateşinde harladığımız bir iflas. Yeni menü, getireyim mi?"

"Ha?"

Bilen bilir, hayatımda uyguladığım taktikdir, İçinden çıkamadığım bir durum olduğunda karşımdakini de içeri çekerim. O yüzden bak bu kıvırma güzel oldu. Tekniği geliştirmem lazım biraz ama şimdi Allah yukarıda virajı sağlam alabildim yani.

"Yani iflas ettik derken. İflas mangalda oluyor ya? Mangalı kur, etleri pişir zor biraz. O yüzden bizde biraz kapatalım burayı da iflas menülerini halledelim dedik. O kadar lezzetli ki  yiyenin beyni iflas ettiği için adı iflas menü."

Sana bir şey diyeyim mi? Bir Kanuni bir de ben. Verseler Dünya'yı yönetirim öyle bir kafa. Helal kız sana Akasya. Beyinleri tam yaktın.

Erkek olana döndüm. Kız anlattıklarımı anlamaya çalışıp kafayı sağa sola sallarken adam gülüyordu. "Çok teşekkür ederim. Genelde o beni böyle bir duruma sokardı, ben böyle kalırdım. Kendinden daha üst rütbeyi görünce biraz devreleri yandı. Çok sağol."

"Iıı rica ederim. Ben iflas menüleri getireyim o zaman?"

"Zahmet olmazsa." dedi tekrar gülümseyerek.

Arkamı dönüp Bedirhan'ın yanına gittim. "Ne oldu?" dedi Bedirhan şaşkın şaşkın.

"İnanır mısın bende anlamadım. Bence anlatsam sende anlamazsın. O yüzden menüleri hazırla da götüreyim. Kız kıvama geldi, üzerine bi de evlenme teklifi tam misss."

Bedirhan önüme bir tepsiyi bırakınca bi tepsiye baktım bi Bedirhan'a bir tepsiye baktım bi Bedirhan'a ve dedim ki: "Bu kadar mı yani?"

"Bana da saçma geldi de.. Müşteri isteği."

Cidden ya. Biraz daha yaratıcı olur insan dimi. Hadi kola bardağına yüzük atmak daha da iğrenç neyse de.. Hamburger ve patateslerin arasında bir yüzük kutusu ne kadar çirkin görüntüdür öyle? Gözlerim kavruldu beynim eridi kulaklarımdan akacak o kadar diyorum.

"Bana biri böyle yüzük verse hamburgerin içine koyar yediririm ona. Bu ne ya?"

"Sana verildiğinde yedirirsin o zaman. Hadi götür şu tepsiyi."

Bana yüzük kutusunu atıp "Yakala." veya "Al."  dese daha mutlu hissederim. Hamburger ve patateslerin ortasında yüzük kutusu. Yazdıkça gülüyorum, o kadar komik bak.

"İşte sizin yüzünüzden evlilik teklifi etmeyi sevmiyoruz. Adam o kadar uğraşmış çocukluklarından beri geldikleri yerde kıza evlenme teklifi etmek istiyo, ama kız beğenmiyor. Yazılı verin bari nasıl teklif istediğinizi de ona uyalım."

"Yok ben hayalimdeki gibi istemem. Karşımdaki sürpriz yapsın."

Kaşlarını çatıp tepsiyi işaret ediyor. "Bu da sürpriz."

Anasını ya.

Kendi kazdığın kuyuya düşmek böyle bir şey mi oluyordu?

Çok nadir yenilgiye uğrardım o yüzden bir şok hissi geldi böyle. Tepemden aşağı buzlu su dökülmüş gibi oldum. Şimdi üzerimizde kalmasın hakkını vermek lazım. İyi kapak etti beni.

"Bak doğru dedin he.." Yüzük kutusuna baktım tekrar. "Doğru diyosun sonuçta o kadar uğraşmış.. Helal ya.." Kutuya son bir kez bakıp bakışlarımı Bedirhan'ın zafer dolu yüzüne çevirdim. "Ama böyle sürpriz olmasın!" dediğimde suratındaki zafer sırıtışı yavaş yavaş kayboldu.

Tamam, hak edene hakkını verirdim vermesine de.. Sonuçta kendi fikirlerimin kimse tersini düşündürtemezdi bana. O konuda biraz kalın kafalı sayılırım. Bir düşüncem doğruysa da benimdir yanlışsa da benimdir. İnsan dalağını beğenmeyip değiştirebilir mi mesela? Değiştiremez. Düşünceler de aynı. Karşımdakini haklı bulmam kendi düşüncemi sildiremez ya?

Tepsiyi alırken son bir kez sırıttım. "Ben ileride evleneceğim beye yazılı versem iyi olacak galiba."

Soran olursa, kız evlenme teklifini kabul etti.

Ben olsam o iğrenç görüntüye rağmen bende ederdim de, bunu da Bedirhan bilmeyiversin.

***

Uyurken az daha camdan düşüyordum.

Bu durumu daha az saçma göstermek için çok cümle aradım da, bu olayın saçma durmaması imkansızdı. Yatağım camın dibinde duruyor. Ve geceleri camım açık uyuyup çok sıcak olunca ayağımı dışarı uzatırım. Bugün az daha ölümüme uyanıyordum yani.

Bildiğin camdan iki ayağımı sarkıtmışım, nasıl bir sıcak olduğunu siz düşünün artık, iki daha öne gelsem aşağı gidicem yani. İşin kötüsü aşağı düşene kadar üç gün falan geçerdi herhalde.

Neyse,saçma sapan uyandığım bir günün ardından ilk iş olarak beş tonluk yatağı bir başıma camın dibinden çektim. Sonra banyomu edip hazırlandım. Kapıda ayakkabılarımı giyip tam merdivenlerden seke seke iniyordum ki içimden bir ses nedense Hacer teyzenin kapısında durmamı söyledi.

Gerçi içimdeki ses dediğim olay tamamen beynin priming dediğimiz hazırlama etkisi. Ya hani psikolojide olur ya, tetikleme denen şey.  Mesela "Zeki Müren de bizi görecek mi?" dendiğinde akla Vizontele gelmesi gibi. Bedirhan'ı düşünürken bir anda Hacer teyzenin kapısında onun ayakkabılarını görmem buna bağlı bir şeydi herhalde.

Yok canım, bence bu primingi falan geçti. Tamamen halüsinasyon. Yoksa Bedirhan'ın ayakkabıları Hacer teyzenin kapısına nasıl gelmiş olabilir ki?

Ya da bu ayakkabı bi Bedirhan da mı vardı canım? Belki Hacer teyzenin torunu falan gelmiştir?

Zile parmağımı bastırıp açılana kadar çekmezken ayakkabıların Bedirhan'ın olduğunu bilsem de, bağcık bağlama şeklinden tanırdım ben ayıcığımı, yine de bir umut belki onlar değildir diyordum.

Kapı açılınca mesela ablamın açacağını bilsem, yemişim Bedirhan'ı umut ettiğim şeyler tamamen farklı olurdu.

"Kız dinazor geldin mi?"

"Yok.. gelmedim. Camdan düşüp öldüm de cehenneme mi geldim diyeceğim iyi insanım ben bence cennete giderim.. Rüyam devam mı ediyor dicem.." Ablamı çimdikleyince elime vurp "Napıyosun!!" diye bağırdığına göre.. "Rüya da değil." Ekmek arası ketçap ve peynir yiyen ilkokul arkadaşımdan sonra bir diğer inanamadığım, inanmak istemediğim durumun içindeydim.

"Noluyo?"

"Hiiiç Hacer teyze seninkini apartmanın kapısında yakalamış aradı beni koş gel bi turuncu adam buldum kapıda sizin kıza ayarlayalım diye.. Ben de turuncuyu duyunca koştum geldim."

"Neden Dorde Miliç görmüş Adanasporlu musun sen? Sanane turuncudan? Allah Allah. Her gördüğün turuncu-"

Arkasından annem kafasını uzatınca öldüğüme emin oldum.

Kesin o pencereden aşağı düşmüştüm ve ölmüştüm.

Ya da şöyle diyeyim.. İnşallah o pencereden düşüp ölmüşümdür.

Continue Reading

You'll Also Like

52K 4.9K 59
Asi ve Alaz Twitter üzerinden tanışırlar.
56.4K 3.2K 22
☆"Kayla ne biçim isim Rus musun sen?" "Hatırlatma travması var"
465K 27.4K 31
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋
50.7K 3.5K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...