GÜN IŞIĞI ESİRİ.

By sedfay

23.2K 7.9K 1K

Bir terslik vardı. Etrafta sadece ormanın ruh titreten uğultusu vardı. Damarlarımda ki kan, bu denli ıssızl... More

TANITIM
BÖLÜM 1 : ORMANDAKİ GİZEM
BÖLÜM 2 : "soğuk bedenin sıcak enkazı"
BÖLÜM 3 "şehrin ışıkları "
BÖLÜM 4 " Gecenin esirleriyiz"
BÖLÜM 5 " karanlığın ateşi"
BÖLÜM 6 "Savaş artık tek kişilik değil "
BÖLÜM 8 "Yeni mi doğdum yoksa ölüm mü, aşk mı bilmiyorum. "
SPOİ

BÖLÜM 7 "Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. "

965 706 52
By sedfay


Merhaba, şarkıyı açıp okursanız sevinirim. 👆

Keyifli okumalar...

    BÖLÜM 7

"Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. "


3 ay sonra...

17 eylül 2018

Üç ay... günler, haftalar, aylar geçti. Üç ay oldu belayı üstümüzden atalı yaklaşık üç ay. Tam üç ay boyunca binlerce insan çabaladı bizim için. Barış hapisten çıktı, ve şehrin ışıkları tekrar yandı. Suçsuzlar suçsuzluğunu kanıtladı. Suçlular ise cezalarını çekmeye başladı. 

   Sanki yeni doğmuşum küçük bir kızın ellerini tutar gibiyim, ama tuttuğum  elleri birbirine sıkıca kenetlediğimden bırakamıyorum. Bakıyorum etrafa, kendimi görmek  istiyorum ama aynaları görmüyorum. Sanki aynaları  yok etmişler , kendimi görmeyeyim  diye aynalar yok olmuş. Odamın ışığını açtığımda gardırop  aynasından kendime baktım.  Sanki hep dünyadaymışım ama her gecen gün ölüyorum. Gözlerim önü morlaşmış, saçlarım  darmadağınık. Üzerimizden belayı atalı üç ay olmasına rağmen hala o günün izlerini taşıyorum  vücudumda. Kollarımda ki morluklara baktım, izleri hala duruyordu. Barış cezaevinden çıktığında, tüm  olanları öğrendiğinden beri hep hayalkırıklığı yaşıyorum. Bir süredir benimle konuşmuyor oluşu beni bu hale getirdi aslında. O gün tek başıma karakola gittiğimi kimseye söylemediğimden o dörtlü benimle bir süre konuşmadı. Barış ekremi öğrendiğinde deliye dönmüştü. Haklıydı... haklıydılar. Diğer üçlü kızgın olsada onlardan ayrı bir gün bile yaşayamazdım. Kızgınlıkları benimle konuşmalarına engel olmadı. Ama barış, konuşmamayı tercih etmişti, öylede yaptı.

  Yatağımın  yanındaki komidinin üzerinden  telefonumu aldım  Saate baktığımda 5:45 'ti. Bedenimin yoğunluğuyla  tekrar uzandım  yatağıma, cenin pozizyonu alıp kapattım  gozlerimi. Bir oda düşünüyorum düşümde. Karanlıkda, aydınlık değil. Gözlerim kamaşıyor ama duymuyorum, koku almıyorum. Düşe kalka seçiyorum etrafımı. Gözlerim görmüyordu o an. Sonra bir bahçedeyim, etrafta rengarenk çiçekler var. Birbirinden güzel çiçekler  şarkı söylüyordu  adeta, dans ediyordu yaprakları usul usul. Biraz süzülüyorum  çiçeklerin  arasından,   şebboyların kokusu geliyor burnuma. Biraz daha ilerleyince begonviller görüyordum, sonra ortancalar, küçükten büyüğe doğru sıralanmışlar.  Rengarenk bir görüntüleri vardı. Çimenlerden papatyalar çıkmıştı. Begonyalar, sardunyalar her yerde. Sakız sardunyalar kaplamış  her tarafı, biraz ileride her renkten yıldız çiçekleri vardı. Bir çiçek bahçesiydi burası, derin bir nefes alıp tüm çiçeklerin eşsiz kokusunu içime çektim.

Sonra tüm bu ambiyans bir anda alarm sesiyle bozuldu. Telefonu elime aldığımda  watsap'a girdim. Gelen mesajlara baktığımda akın'ın beş dakika önce " ikinizde hazırlanın onbeş dakikaya kapının önündeyiz " mesajını okudum.

  Bu gün okulun başlangıcının birinci günü. Tüm  tatil boyunca birsürü  şey yaşamıştık. Bir sürü olay, birsürü  korku dolu günler... Ve artık yeni bir başlangıcın adımını atacağız. Beş bela avcısı bugün yeni güne uyandı ve yeni hayatına giriş yapacak. Yepyeni bir sayfa, geriye dönük  tek bir anı bile yok artık. Geçmişe  dair tüm dolu sayfaları  yırtıp  boş  sayfalara, yeni maceralar, yeni yaşanmışlıklar eklenecek. Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. Bugün yeni bir gün,  başlangıcın ilk adımı.

Yatağımdan gözlerimi ovuşturarak kalktığımda hızlı adımlarla  buketin odasına  gittim.

"Buket hadi kalk onbeş dakikamız var. Bizi almaya geliyorlar!"  Dedim bağırarak . Mırıldanarak  yatağında doğruldu, sonra yavaş  adımlarla  kalkıp telefonunu  aldı  eline.

"İyide saat daha altı, erken değilmi?" dedi uykulu gözlerle  küçük  panda  gibi suratıma  bakarken.

"Bilmiyorum, akın mesaj atmış onbeş dakikaya oradayız hazırlanın  diye"

"Evet kağan da bana yazmış ".

Buket kalkıp yatağını düzenlendiğinde,  o sırada bende lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonra elime tarağı  alıp karman çorman  olmuş  saçlarımı  taramaya  başladım.  Hiç uğraşamayacaktım,  saçlarımı  apar topar tarayıp  yukarıdan at kuyrugu yaptım. Gardırobuma goz gezdirdiğimde, koyu kot pantolonumu ve bebe mavisi kapşonlu  sweatshirt alıp giydim. Sonra, çantamı  alıp oturma odasına geçtim. Yaklaşık  on dakika sürdü  hazırlanmam.  Dayanamayıp  buketin odasına  gittim.

"Hadi buket ne yapıyorsun, gelecekler şimdi. " Dedim dolabın  yanındaki  ayıcığı  üzerine  atarken.

"Bakıyorum da pek bir heyecanlandın." Ne yalan söyleyeyim heyecanlanmıştım . Çünkü  bir haftadır  barışı görmüyorum. Özlemiştim  onu,  ben onu o benimle  konuşmazsa bile çok özlüyorum.  Her geçen gün daha çok artıyor ona olan özlemim.

"Of buket daha saçını bile yapmamışsın."

"Yaparım şimdi "

"Zaten bende saçlarımı  dolaşıklığını açamadım, baksana şuna  kabarık  kabarık  " dediğimde ufak bir kahkaha attı.

"Hadi gel saçlarını  yapalım. Barışın  karşısına  böylemi  çıkacaksın  şu  haline bak, gelirlerse gelsinler biraz beklesinler ." Dediğinde  yanına  gidip saçlarımı  yapmasına  izin verdim.

"Çokmu kötü olmuş "

"Şimdi daha güzel olacak "  saçlarımı  tarayıp yukarıdan daha güzel bir at kuyruğu yaptı. Saçımı bitirdikten sonra  ışık  hızıyla  aynaya bakmadan çıktım odadan . Sevmiyordum saçlarımla fazla oynanmasını.

Salona gidip bukete son  sesimle " çabuk ol " diye bağırdım.

Telefonumun titreşimiyle hemen elime aldığım telefonun mesaj bölümünü  açtım.

(bilerek adının yanına gülücük koydum çünkü akını her yazdığım zaman yüzümde gülücükler oluşuyor. O yüzden rehberde de öyle kayıtlı. )

AKIN 😂  =  Kapının önündeyiz çıkın.

Alya: tamam çıkıyoruz şimdi.

"Buket hadi kapıda bizi bekliyorlar!" dediğimde koşar adımlarla kapının önünde beliren bukete baktım.

"Bakıyorumda ayakların birbirlerine dolaşıyor, kağanı çok özledin heralde " dedim biraz önce söylediği  lafına karşılık.

" Evet " dedi şirince gülümserken.

Çantalarımızı alıp kapıdan dışarıya çıktığımızda tam kapının önünde zile başar haldeki akınla burun burana çarpıştık.

"Ya akın "

"Ya kızım sende niye kapıyı açarken önüne bakmıyorsun"

"Senin kapının önünde olduğunu nerden bilebilirim " dedim mızmızlanırken. O sırada buket kahkaha atarak yanımızdan  geçerken " şebek " dedi akına  ve kağanın yanına doğru gitti. Bende dış  kapıyı kapatıp akına çaktırmadan göz kırptım. Barış gözükmüyordu arabada.

" seninki gelmedi " dedi kısık sesle.

"Neden niye gelmedi. Okula gelmeyecek mi, nereye gidecek? Hay allah  ne işi  varki, yoksa... " derken lafı ağzıma  tıktı.

"Ya tatlım  bir  susarmısın. Senin biraz çenen  açılmış mı  ne ?" dedi dudağının kenarı hafif kıvrılırken.

"Of akın ya, istemiyorsan  konuşmam. "

"Tripte atmaya başlamışsın."

Gözlerimi  devirerek kağanın arabasına bindim. Arabayı yeni almıştı. Yeni arabasına ilk defa biniyordum.

"Güzelmiş " dedim arabaya gezdirdiğim  gözlerimi kağana çevirdiğimde

"Teşekkur ederim, İlk siftahı  siz atıyorsunuz.  " deyince gülümseyerek  devam etti " yeni oyuncağımız " dedi. Hafifçe gülümsedim.

" Barış nerede "

"Çok özledin  biliyorum ama,  biraz işleri  var o okula sonra gelecek." Diye atladı  akın . Neden bunu kapının  önünde  söylemedi de şimdi söylüyordu diye düşünürken,  beni merakta bırakması  hoşuna gidiyordu. Gözlerimi  bu defa kocaman açtım  akına,  suratında  sinsice bir gülümseme  yerleştirmiş  ne var der gibi bakıyordu.

" yok meraktan.." biranda ağzımdan  çıkan  lafla kafamı  önüme  eğdim.

" kahvaltı yaptınız mı " diyordu kağan bukete.

" Hayır daha yeni kalktık,  apar topar üstümüzü giyindik sonra siz geldiniz " dedi.

" Biz de yapmadık. Hadi kahvaltı yapalım  sonra geçeriz  okula " diyordu kağan.O sırada yanıma doğru sokulan akına baktım.

"Kızdın mı? " sessizce konuştuğunda gözlerimi devirdim.

"Neden daha önce söylemedin de arabada söylüyorsun rezil ettin beni " dedim huysuzca.

"Ya kime rezil oldun bize mi " durdum öylece,  doğru ya birtek onlara rezil olduğumda kendimi kötü hissetmem. Çünkü onlar artık benim ailem.

"Sana kızınca kızgınlığım çok  çabuk  geçiyor . Aniden birşey  söylüyorsun  gülüyorum,  trip atmama bile fırsat  vermiyorsun...  " dedim hafif gülümseyerek.

"Iyimiyiz"

"Iyiyiz" dediğimde göz kırptı.

"Barışı görünce daha iyi olacaksın." deyince aklıma gelen ilk şey barışın nerede olduğuydu.

"Biliyormusun" dedi kısık sesle akın," ben ilk defa barışı böyle görüyorum. İlk defa bir kıza güzel bakıyor."

Kalbim çarpıyor, avuçlarım terliyor, yanaklarım kızarıyor…Göz bebeklerim büyüyor adını duyunca, O yanımda değilken panikliyorum. O yanımda  olunca gözlerimi ondan alamıyorum. Hastalanmış gibi hissediyorum. Bir dakika geçikse  bile nerede olduğunu merak ediyorum. Sanki yanımda  değilken  başına bir şeyler gelecekmiş gibi oluyor. Bu aşk, ve ben galiba barışa deli gibi aşığım.

Bunları akından duyuyor olmam benim için çok önemli. Çünkü yıllardır barışla beraber olan onlar. Küçüklüğünden  tutunda büyümesinin her aşamasına kadar hep yanında,  beraber olan onlar. Neden bunları  kısık  sesle konusuyoruz bilmiyorum ama benim barışa  olan hislerimin hepsi farkında

"Biliyormusun akın,  barışı ilk gördüğümde daha tanışmamışken bu adam beni sever dedim. Yani, güzel sever dedim."

Biranda tüm gözler bana döndüğünü hissettim. Galiba bağırarak konuşmuştum.

"Kim güzel seviyor " dedi kağan dikiz aynasından bana bakarken.

"Hiç.." dedim utanarak.

" Ee, nereye gidiyoruz "Akın utandığımı görünce hemen konuyu değiştirdi.

"Bu saatte açık restorant varmı bilemiyorum. Aklında biryer varsa söyle " dediginde kısa süreli bir düşünceden sonra akın, " bence bu saatte açık bir yer yoktur. Okula gidelim kantinden birşeyler alırız " diyordu, bende bu fikrine katılarak " bencede direk okula gidelim" dediğimde buket ve kağanda onayladıktan sonra direk okula sürdü arabayı.

Yaklaşık on dakika sonra okul kapısından bahçeye  giriş yaptık. Okul binasına baktığımda bu okula geldiğimiz ilk gün geldi aklıma. O heyecan artık yoktu sanki içimde, biraz dinginleştim sanki yaşadıklarımdan sonra, biraz olgunlaştım.  Durdum birkaç saniye,  beynimde oluşan sorulardan bir şekilde kurtuldum. Arabadan indiğimizde bahçede kendimizden emin bir şekilde okul binasına giriş yaptık. Koridora gözlerimi gezdirdiğimde  tek tük  öğrenci topluluğu  vardı.

" Biz kantine gidip birşeyler alalım siz sınıfa  geçin.  "

"Tamam" dediğimizde merdivenlerden yavaşça çıkmaya başladık. 12 /A yazısını gördüğümde sıkıntıyla çektim.  Bir yıl daha büyüdük,  koskaca bir yılı daha arkamızda  bıraktık.

"Hiç özlememişim okulu " dediğinde  hafifçe sırıttım.

"Hatırlıyor musun, ilk geldiğimizde  nasıl  heyecanlanmıştık. Elimiz ayağımız  titriyordu. "

O sırada sinif kapısından  içeriye  girdik. Cama bakan en arka sıraya geçip oturduğumda bukette tam önümdeki sıraya oturdu.

"Gözlerimiz  direk bu üçlüye kaymıştı. " dedim oturdugum yeri gostererek, "Tam bu sırada  barış,  yanında  kağan  oturuyordu. Senin olduğun  yerde de akın  " dedim o anı hatırladığımda. Hafifçe gülümsedi.

" Evet o anda kağanı görünce aşık olmuştum." Dediğinde  gözlerimi devirdim. "Sende barışa  hayran hayran bakıyordun  hiç öyle  devirme gözlerini  "

" Şş.. sussana duyacaklar şimdi" o sırada  kapıda  beliren kağan  ve akın yanımıza geldi. Kağan buketin yanına oturduğunda akın da benim yanıma oturdu.

"Biz bunları aldık ama başka birşey isterseniz alabilirim. " dedi kağan "yo hayır gerek yok yeriz " dedim.

"Bak bu senin sevdiğin çikolata al bakalım " akının  elinde uzattığı  çikolatayı  aldım,  " teşekkür  ederim " dedim hafifce gülümseyerek.

"Barış nerede kaldı " sessizce akına sorduğumda telefonunu cebinden çıkartıp  mesajlara girdi. Barıştan  gelen mesaji gösterdi.

Barış :  Beş dakikaya oradayım. Alya yanınızda mı?

İçimde  bir kıpırtı oldu o an, benimle konuşmasa  bile merak ediyordu. Düşünsenize  barış  beni merak ediyordu. Sanki yıllar sonra ilk defa görecektim onu. Altı üstü  bir hafta görmedim ama, sanki bir  yıldır  görmüyormuş gibi geliyordu.

"Siz orada fısır fısır ne konuşuyorsunuz " dedi buket, kağanla konuşmasını bitirdiğinde.

"Siz fısır  fısır  konuşunca  biz size soruyormuyuz ne konuşuyorsunuz  diye? " karşılık  verdi akın.

"Ama biz sevgiliyiz belki özel  birşey  konuşuyoruz "

Akın o anda sustu, bana baktı ve sonra bukete baktı. "Mesala siz kız  kıza  konuşunca ..." deyince konu gitgide uzuyordu.

"Tamam akın çenen düştü  yine " dedim konuyu kapatmak için.

"Kantinde bir kızla konuşmuş onu anlatıyordu " dedim akına göz kırparken.

Tekrar kulağıma eğildiğinde, "nerden bildin gerçekten konuştum bir kızla." O bunu söylerken şaşkınca ona baktım

"Gerçekten mi "

"Evet"

Akına gülüyorken, o an kapıda barış belirdi. Bir akına bir barışa baktım. Şimdi ise tamamen barışa bakıyorum.
Kalbim çarptı, avuçlarım terledi, yanaklarım  kızardı.Göz bebeklerim büyüdü. Barışın  yüzünde gezdirdim gözlerimi, kimseye bakmıyor öylece kapıda  dimdik duruyordu.  Elinde telefonla birşeylerle uğraşırken kafasını kaldırdı. Göz göze geldik bir an, sonra gözlerini kaçırdı benden. Sert yüz ifadesiyle dimdik yürüyordu yanımıza doğru. Kimseye bakmıyordu. Kalbimin atış  şekli  değişiyordu o yaklaştıkça. Haddinden fazla atmaya başladığında, biranda kalbime götürdüm ellerimi.

Akın barışın geldiğini görünce yanımdan kalktı.  İki ön boş sıraya geçecekken barış  "otur " diyerek emir verdi. Akın tekrar yanıma oturduğunda barış ise boş sıraya oturdu. Yüzüme  bile bakmıyordu. Söylemiştim ya hani hayal kırıklığıyla doluyum diye, şimdi bir yenisi daha eklendi.

Buket, akın, kağan, hepsiyle konuştuğunda gözleri beni görmüyordu. Nasılsın bile demiyordu. Kağanla konuştuktan  sonra önüne  döndü,  kafasını  tek bir noktaya sabitlediğinde buket arkasına  döndü.

"Üzülme " dedi. Nasıl üzülmeyecektim,  beni görmüyor oluşunu nasıl kabullenecektim ki.

"Hala konuşmuyor benimle " dedim onlara.

"Haklı degil mi ?"

"Haklı.." dediğimde kırık kalbimle geriye yaslandım.

O sırada sınıfa gezdirdim gözlerimi  herkes sırasında  oturmuş  hocanın  gelmesini bekliyordu. 

" Günaydın " diyerek içeriye giren edebiyat hocası hemen lafa girdi.

"Öncelikle hepinize merhaba, biraz hızlı konuşmak zorundayım biraz işlerim var. Bu sene farklı  değişiklikler  yaptık . Müfredat  daha iyi, çeşitli  etkinlikler düzenledik. Umarım  bu yıl  çok  verimli bir yıl  olur. Derse hemen başlamak  istemiyorum. Bugün ilk gün olduğu  için  serbestsiniz  arkadaşlar. "Dediğinde tüm  sınıf  rahatlamış bir haldeydi.

"Benim kütüphanede  biraz işlerim var sessizce beni bekleyin. On beş  dakika sonra yanınızdayım" deyince mırıldanmalar  başlamıştı  çoktan. 

"Arkadaşlar ses  yapmayalım  lütfen,  ben şimdi  gidiyorum ses yapmayın."

  Büyük bir memnuniyet içerisinde gülümsedim. Akın ve buket bana dönüp, "oh be zaten hiç  gelmemeliydik okula" dedi akın.

  Gözümü  önümde oturan buket'e çevirdim ve Akın sevinçten havalara uçuyordu. Bugün kantinde olanları anlatmaya başladı akın bize.

"Tam kapıdan giriyorum kız çıktı bir anda karşıma.  Böyle sarışın mavi gözlüydü..." diyordu akın.

Yine herzaman ki gibi kantinde kızlardan birine yürüdüğünü ve kızın tokat atıp gittiğini anlattı. Buketle gülmekten karnımıza ağrı girdiğinde barışa baktım bir saniyeliğine. Surat ifadesi ciddiydi, biz akına  katıla  katıla  gülerken  barış  ifadesiz akını  dinliyordu.

Zilin çalmasına on dakika vardı. Bende on dakika boyunca, barıştan  gözlerimi ayırmadan onu izledim. O kağanla birşeyler konuşurken onu izlemek çok güzeldi. Çok güzel gözüküyordu, hafif terlemiş, dağılmış saçları arasında o ela gözleri  parlıyordu. Ben ona bakarken bir anda bana döndü,  kısa  süreli  baktı. Onun gözlerine dalıp gittiğimden gözlerimi çekmeme fakit bulamadan akın,

"İyimisin "dedi donuk bir sesle.

"Evet " diyebildim kısık  çıkan sesimle. 

Onun ela gözlerine  biraz daha bakabilmek için elimden geleni yaptım. Nihayet zil çaldı, herkes sınıftan  çıkınca bu beş kişi  aynı  yerlerinde durdu.

Akın yanımdan kalktı,  buket ve kağan da oturdukları yerden. Ben hala oturuyordum yerimde, barışta.

"Biz biraz dışarıya çıkıyoruz geliyor musunuz?" Derken akın, çaktırmadan bana göz kırptı.

"Ben sınıftayım  siz çıkın " dediğimde  barış  sıkıntıyla nefes vererek yerinden kalktı.  O an kendimi bir tuhaf hissettim. Sanki beni artık  istemiyordu. Yanında olamama ona bakmama bile tahammülü yoktu. Yüzüme bakmıyor, sorularıma cevap vermiyordu.

Akın kötü  olduğumu  görünce   barışın yanına giderek kulağına eğildi. Birşeyler söylüyordu barışa.  O an barış iç çekerek arkasına döndü ve yerine tekrar oturdu.

"Konuşmak istiyorum."

"Konuş" dedi kafasını sabitlendiği yerden. O kadar sertti ki onunla konuşmaya çekiniyordum istemsizce. Ne söyleyeceğimi  bilemeyişimle bir an duraksadım. Ardından o asker adımlarıyla yerinden kalktıp  yanıma yaklaştı tam önümde durdu.

"Bende seninle konuşmak istiyorum aslında. Neden, neden bana anlatmadın "Dedi. Bunu beklemiyordum, bir an olduğum yerde afalladım.  Gözleri gözlerimdeydi. Gözümün içine sorgularcasına bakıyordu.

"Ben özür  dilerim " diyebildim o an. Söyleyecek çok şey vardı belki ama, onun karşısında tek tercihim susmaktı. O kadar ofkeliydiki gözlerinden ateş  çıkıyordu.

"Bunun farkında olman ne güzel. Hatanı anladığına sevindim, umarım birdaha tekrarlanmaz." Sınıfın içinde bir ileri bir geri yürümeye başladı sinirden. Sonra o yarım  kalan sözlerine tekrar devam etti.

" Birdaha bizden birşey  saklamazsın. Ama şunu  bil ki özür  dilemen hiçbirşey ifade etmiyor." derinleştirdiği gözleriyle yanıma yaklaştı ve bastıra bastıra  konuştu. Bir an onu öyle görünce titreme sardı bedenimi.

"Be..." derken sözüm kesildi. Gözlerini şuan sinirden etrafta gezdiriyordu.

"İstersen fazla uzatma. Yoksa şuan benden duyacakların seni üzebilir. "

Gözleri yüzümü süzerken ayaklarımın titrediğini hissettim. Ama bu titremem korkudan değil öfkedendi. O an sustum birşey konuşmadan öylece  hareketlerini izledim. Ben sustukça oda susuyordu, artık  hiç  birimiz konuşmuyoruz.

Konuşmamızın üstünden tam onbeş dakika geçti. Akın, Buket ve kağan sınıfa  geldi, o sırada onlarla beraber diğerleride , sonra  hoca sınıfa  girdi. Ben ise barışın  bana söylediklerini  aklıma  kazıyorum. Barış'ın söyledikleri kulağımda teker teker yankılanıp bana işkence çektirircesine vurguluyordu. "Yoksa şuan benden duyacakların seni üzebilir". Daha ne kadar üzebilirdi ki, bakışlarıyla yüzümün her zerresine acı çektirirken onun beni üzmesi nasıl olabilirdi. "Üzmek" nasıl bir kavramdı. Gerçekten soruyorum üzmek, üzülmek neydi. Artık bunların hiçbirini artık beynim algılamıyordu.

Tüm gün, barışın o asık  suratıyla karşı karşıyaydık hepimiz. Akın dışarıya çıkıp kafeye felan gidelim demişti arabadayken, ama şuan ne kafeye gidecek nede insan sesi kaldıracak halim vardı. Eve gidip direk yatma isteği kurcalıyordu beynimi. Tabi birde Barış.

Tam yatağıma uzanacakken kapı zili çaldı, odamdan çıkıp kapıya doğru yürüdüğümde kapıda bir tane çiçek vardı.  Birisi kapıya çiçek bırakmış. Buket çiçeği aldı ve üstündeki notu okumaya başladı.

Notta;

"akşam yemeğine ne dersin güzellik "

"Yemeğe mi çıkıyorsunuz " dedim donuk  suratımı tebessüme bıraktığımda.

"Evet" diyordu çiçeği koklarken.

"Sen bütün gün barış  modundan çıkamadın alya. Sen de bizimle gel. Biraz kafanı  dağıtırsın " dediğinde  gözlerimi yere indirdim.

"Hayır siz gidin benim hiç keyfim yok, gün boyu yeterince suratımızı çektiniz zaten."

"Peki, nasıl  istersen. O zaman ben hazırlanmaya gidiyorum. Sen de sıkma  canını,  herşey  yoluna girecek merak etme" yanağıma öpücük kondurup odasına çıktı.

On dakika sonra kapı zili caldı. Buket hazırlanırken  kapıyı  ben açtım  kağana.

"Hazır değil mi daha " dedi hafifce gülümseyerek.

"Birazdan gelir,  gelsene."

O sırada buket geldi. Çok güzel görünüyordu. Kırmızı askılı elbise ona çok  yakışmıştı. Kağan elinden tutarak buketin koluna girmesini sağladı.

"Görüşürüz."dedi gülümseyerek kapıdan çıktıklarında.

"Görüşürüz  geç kalma."

Odama gidip yatağıma uzandım. Gözlerim istemsizce kapanıyordu . Yavaş  yavaş  kendimi uykuya bıraktım.

Ve bu yol hiç bitmiycekmiş gibi. Umudum gölgemle cebellesiyor saatlerce, benliğim kulağımın dibinde  ic sesimle savaşıyor.Zihnimle bedenimle alışveriş ediyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi oluyor bazen. Hep acı çekecekmişim gibi geliyor. Barışa hep uzak kalacakmışım gibi...





 
...

Bu bölüm biraz sakın olsun istedim. Çünkü 6 bölümdür hep aksiyon hep bir dram yaşıyorlarArtık barış ve alya konuşmalarını daha sık göreceksiniz

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.







NOT;

Bu satırlar sizin içinizde olan savaşın izdiham duygusu, bu nedenle kendinizi nasıl bir fanusun içine koyduğunuza bakın ve hayatınızı yaşamaya değer kılanların yanında, güvende hissedeceğiniz insanlarla birlikte kaliteli yaşayın. Başınıza ne gelirse gelsin sizi asla bırakmayacak her anınızda size destek olacak insanları seçin. Yaşamınız sizin elinizde büyüyen küçük bir dokunustur. Bu dokunusla hayatınızı şekillendirin. Birgün bu satırları okuyacaksınız belkide okuyorsunuz. Size diyeceğim oku ki, kendiniz için kendinizle savaşmanız lazım.

Benimle kalın...💫

...

Continue Reading

You'll Also Like

453K 16.9K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
134K 3.9K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
336K 21.9K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.1M 15.6K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...