Merhaba, şarkıyı açıp okursanız sevinirim. 👆
Keyifli okumalar...
BÖLÜM 7
"Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. "
3 ay sonra...
17 eylül 2018
Üç ay... günler, haftalar, aylar geçti. Üç ay oldu belayı üstümüzden atalı yaklaşık üç ay. Tam üç ay boyunca binlerce insan çabaladı bizim için. Barış hapisten çıktı, ve şehrin ışıkları tekrar yandı. Suçsuzlar suçsuzluğunu kanıtladı. Suçlular ise cezalarını çekmeye başladı.
Sanki yeni doğmuşum küçük bir kızın ellerini tutar gibiyim, ama tuttuğum elleri birbirine sıkıca kenetlediğimden bırakamıyorum. Bakıyorum etrafa, kendimi görmek istiyorum ama aynaları görmüyorum. Sanki aynaları yok etmişler , kendimi görmeyeyim diye aynalar yok olmuş. Odamın ışığını açtığımda gardırop aynasından kendime baktım. Sanki hep dünyadaymışım ama her gecen gün ölüyorum. Gözlerim önü morlaşmış, saçlarım darmadağınık. Üzerimizden belayı atalı üç ay olmasına rağmen hala o günün izlerini taşıyorum vücudumda. Kollarımda ki morluklara baktım, izleri hala duruyordu. Barış cezaevinden çıktığında, tüm olanları öğrendiğinden beri hep hayalkırıklığı yaşıyorum. Bir süredir benimle konuşmuyor oluşu beni bu hale getirdi aslında. O gün tek başıma karakola gittiğimi kimseye söylemediğimden o dörtlü benimle bir süre konuşmadı. Barış ekremi öğrendiğinde deliye dönmüştü. Haklıydı... haklıydılar. Diğer üçlü kızgın olsada onlardan ayrı bir gün bile yaşayamazdım. Kızgınlıkları benimle konuşmalarına engel olmadı. Ama barış, konuşmamayı tercih etmişti, öylede yaptı.
Yatağımın yanındaki komidinin üzerinden telefonumu aldım Saate baktığımda 5:45 'ti. Bedenimin yoğunluğuyla tekrar uzandım yatağıma, cenin pozizyonu alıp kapattım gozlerimi. Bir oda düşünüyorum düşümde. Karanlıkda, aydınlık değil. Gözlerim kamaşıyor ama duymuyorum, koku almıyorum. Düşe kalka seçiyorum etrafımı. Gözlerim görmüyordu o an. Sonra bir bahçedeyim, etrafta rengarenk çiçekler var. Birbirinden güzel çiçekler şarkı söylüyordu adeta, dans ediyordu yaprakları usul usul. Biraz süzülüyorum çiçeklerin arasından, şebboyların kokusu geliyor burnuma. Biraz daha ilerleyince begonviller görüyordum, sonra ortancalar, küçükten büyüğe doğru sıralanmışlar. Rengarenk bir görüntüleri vardı. Çimenlerden papatyalar çıkmıştı. Begonyalar, sardunyalar her yerde. Sakız sardunyalar kaplamış her tarafı, biraz ileride her renkten yıldız çiçekleri vardı. Bir çiçek bahçesiydi burası, derin bir nefes alıp tüm çiçeklerin eşsiz kokusunu içime çektim.
Sonra tüm bu ambiyans bir anda alarm sesiyle bozuldu. Telefonu elime aldığımda watsap'a girdim. Gelen mesajlara baktığımda akın'ın beş dakika önce " ikinizde hazırlanın onbeş dakikaya kapının önündeyiz " mesajını okudum.
Bu gün okulun başlangıcının birinci günü. Tüm tatil boyunca birsürü şey yaşamıştık. Bir sürü olay, birsürü korku dolu günler... Ve artık yeni bir başlangıcın adımını atacağız. Beş bela avcısı bugün yeni güne uyandı ve yeni hayatına giriş yapacak. Yepyeni bir sayfa, geriye dönük tek bir anı bile yok artık. Geçmişe dair tüm dolu sayfaları yırtıp boş sayfalara, yeni maceralar, yeni yaşanmışlıklar eklenecek. Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. Bugün yeni bir gün, başlangıcın ilk adımı.
Yatağımdan gözlerimi ovuşturarak kalktığımda hızlı adımlarla buketin odasına gittim.
"Buket hadi kalk onbeş dakikamız var. Bizi almaya geliyorlar!" Dedim bağırarak . Mırıldanarak yatağında doğruldu, sonra yavaş adımlarla kalkıp telefonunu aldı eline.
"İyide saat daha altı, erken değilmi?" dedi uykulu gözlerle küçük panda gibi suratıma bakarken.
"Bilmiyorum, akın mesaj atmış onbeş dakikaya oradayız hazırlanın diye"
"Evet kağan da bana yazmış ".
Buket kalkıp yatağını düzenlendiğinde, o sırada bende lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Sonra elime tarağı alıp karman çorman olmuş saçlarımı taramaya başladım. Hiç uğraşamayacaktım, saçlarımı apar topar tarayıp yukarıdan at kuyrugu yaptım. Gardırobuma goz gezdirdiğimde, koyu kot pantolonumu ve bebe mavisi kapşonlu sweatshirt alıp giydim. Sonra, çantamı alıp oturma odasına geçtim. Yaklaşık on dakika sürdü hazırlanmam. Dayanamayıp buketin odasına gittim.
"Hadi buket ne yapıyorsun, gelecekler şimdi. " Dedim dolabın yanındaki ayıcığı üzerine atarken.
"Bakıyorum da pek bir heyecanlandın." Ne yalan söyleyeyim heyecanlanmıştım . Çünkü bir haftadır barışı görmüyorum. Özlemiştim onu, ben onu o benimle konuşmazsa bile çok özlüyorum. Her geçen gün daha çok artıyor ona olan özlemim.
"Of buket daha saçını bile yapmamışsın."
"Yaparım şimdi "
"Zaten bende saçlarımı dolaşıklığını açamadım, baksana şuna kabarık kabarık " dediğimde ufak bir kahkaha attı.
"Hadi gel saçlarını yapalım. Barışın karşısına böylemi çıkacaksın şu haline bak, gelirlerse gelsinler biraz beklesinler ." Dediğinde yanına gidip saçlarımı yapmasına izin verdim.
"Çokmu kötü olmuş "
"Şimdi daha güzel olacak " saçlarımı tarayıp yukarıdan daha güzel bir at kuyruğu yaptı. Saçımı bitirdikten sonra ışık hızıyla aynaya bakmadan çıktım odadan . Sevmiyordum saçlarımla fazla oynanmasını.
Salona gidip bukete son sesimle " çabuk ol " diye bağırdım.
Telefonumun titreşimiyle hemen elime aldığım telefonun mesaj bölümünü açtım.
(bilerek adının yanına gülücük koydum çünkü akını her yazdığım zaman yüzümde gülücükler oluşuyor. O yüzden rehberde de öyle kayıtlı. )
AKIN 😂 = Kapının önündeyiz çıkın.
Alya: tamam çıkıyoruz şimdi.
"Buket hadi kapıda bizi bekliyorlar!" dediğimde koşar adımlarla kapının önünde beliren bukete baktım.
"Bakıyorumda ayakların birbirlerine dolaşıyor, kağanı çok özledin heralde " dedim biraz önce söylediği lafına karşılık.
" Evet " dedi şirince gülümserken.
Çantalarımızı alıp kapıdan dışarıya çıktığımızda tam kapının önünde zile başar haldeki akınla burun burana çarpıştık.
"Ya akın "
"Ya kızım sende niye kapıyı açarken önüne bakmıyorsun"
"Senin kapının önünde olduğunu nerden bilebilirim " dedim mızmızlanırken. O sırada buket kahkaha atarak yanımızdan geçerken " şebek " dedi akına ve kağanın yanına doğru gitti. Bende dış kapıyı kapatıp akına çaktırmadan göz kırptım. Barış gözükmüyordu arabada.
" seninki gelmedi " dedi kısık sesle.
"Neden niye gelmedi. Okula gelmeyecek mi, nereye gidecek? Hay allah ne işi varki, yoksa... " derken lafı ağzıma tıktı.
"Ya tatlım bir susarmısın. Senin biraz çenen açılmış mı ne ?" dedi dudağının kenarı hafif kıvrılırken.
"Of akın ya, istemiyorsan konuşmam. "
"Tripte atmaya başlamışsın."
Gözlerimi devirerek kağanın arabasına bindim. Arabayı yeni almıştı. Yeni arabasına ilk defa biniyordum.
"Güzelmiş " dedim arabaya gezdirdiğim gözlerimi kağana çevirdiğimde
"Teşekkur ederim, İlk siftahı siz atıyorsunuz. " deyince gülümseyerek devam etti " yeni oyuncağımız " dedi. Hafifçe gülümsedim.
" Barış nerede "
"Çok özledin biliyorum ama, biraz işleri var o okula sonra gelecek." Diye atladı akın . Neden bunu kapının önünde söylemedi de şimdi söylüyordu diye düşünürken, beni merakta bırakması hoşuna gidiyordu. Gözlerimi bu defa kocaman açtım akına, suratında sinsice bir gülümseme yerleştirmiş ne var der gibi bakıyordu.
" yok meraktan.." biranda ağzımdan çıkan lafla kafamı önüme eğdim.
" kahvaltı yaptınız mı " diyordu kağan bukete.
" Hayır daha yeni kalktık, apar topar üstümüzü giyindik sonra siz geldiniz " dedi.
" Biz de yapmadık. Hadi kahvaltı yapalım sonra geçeriz okula " diyordu kağan.O sırada yanıma doğru sokulan akına baktım.
"Kızdın mı? " sessizce konuştuğunda gözlerimi devirdim.
"Neden daha önce söylemedin de arabada söylüyorsun rezil ettin beni " dedim huysuzca.
"Ya kime rezil oldun bize mi " durdum öylece, doğru ya birtek onlara rezil olduğumda kendimi kötü hissetmem. Çünkü onlar artık benim ailem.
"Sana kızınca kızgınlığım çok çabuk geçiyor . Aniden birşey söylüyorsun gülüyorum, trip atmama bile fırsat vermiyorsun... " dedim hafif gülümseyerek.
"Iyimiyiz"
"Iyiyiz" dediğimde göz kırptı.
"Barışı görünce daha iyi olacaksın." deyince aklıma gelen ilk şey barışın nerede olduğuydu.
"Biliyormusun" dedi kısık sesle akın," ben ilk defa barışı böyle görüyorum. İlk defa bir kıza güzel bakıyor."
Kalbim çarpıyor, avuçlarım terliyor, yanaklarım kızarıyor…Göz bebeklerim büyüyor adını duyunca, O yanımda değilken panikliyorum. O yanımda olunca gözlerimi ondan alamıyorum. Hastalanmış gibi hissediyorum. Bir dakika geçikse bile nerede olduğunu merak ediyorum. Sanki yanımda değilken başına bir şeyler gelecekmiş gibi oluyor. Bu aşk, ve ben galiba barışa deli gibi aşığım.
Bunları akından duyuyor olmam benim için çok önemli. Çünkü yıllardır barışla beraber olan onlar. Küçüklüğünden tutunda büyümesinin her aşamasına kadar hep yanında, beraber olan onlar. Neden bunları kısık sesle konusuyoruz bilmiyorum ama benim barışa olan hislerimin hepsi farkında.
"Biliyormusun akın, barışı ilk gördüğümde daha tanışmamışken bu adam beni sever dedim. Yani, güzel sever dedim."
Biranda tüm gözler bana döndüğünü hissettim. Galiba bağırarak konuşmuştum.
"Kim güzel seviyor " dedi kağan dikiz aynasından bana bakarken.
"Hiç.." dedim utanarak.
" Ee, nereye gidiyoruz "Akın utandığımı görünce hemen konuyu değiştirdi.
"Bu saatte açık restorant varmı bilemiyorum. Aklında biryer varsa söyle " dediginde kısa süreli bir düşünceden sonra akın, " bence bu saatte açık bir yer yoktur. Okula gidelim kantinden birşeyler alırız " diyordu, bende bu fikrine katılarak " bencede direk okula gidelim" dediğimde buket ve kağanda onayladıktan sonra direk okula sürdü arabayı.
Yaklaşık on dakika sonra okul kapısından bahçeye giriş yaptık. Okul binasına baktığımda bu okula geldiğimiz ilk gün geldi aklıma. O heyecan artık yoktu sanki içimde, biraz dinginleştim sanki yaşadıklarımdan sonra, biraz olgunlaştım. Durdum birkaç saniye, beynimde oluşan sorulardan bir şekilde kurtuldum. Arabadan indiğimizde bahçede kendimizden emin bir şekilde okul binasına giriş yaptık. Koridora gözlerimi gezdirdiğimde tek tük öğrenci topluluğu vardı.
" Biz kantine gidip birşeyler alalım siz sınıfa geçin. "
"Tamam" dediğimizde merdivenlerden yavaşça çıkmaya başladık. 12 /A yazısını gördüğümde sıkıntıyla iç çektim. Bir yıl daha büyüdük, koskaca bir yılı daha arkamızda bıraktık.
"Hiç özlememişim okulu " dediğinde hafifçe sırıttım.
"Hatırlıyor musun, ilk geldiğimizde nasıl heyecanlanmıştık. Elimiz ayağımız titriyordu. "
O sırada sinif kapısından içeriye girdik. Cama bakan en arka sıraya geçip oturduğumda bukette tam önümdeki sıraya oturdu.
"Gözlerimiz direk bu üçlüye kaymıştı. " dedim oturdugum yeri gostererek, "Tam bu sırada barış, yanında kağan oturuyordu. Senin olduğun yerde de akın " dedim o anı hatırladığımda. Hafifçe gülümsedi.
" Evet o anda kağanı görünce aşık olmuştum." Dediğinde gözlerimi devirdim. "Sende barışa hayran hayran bakıyordun hiç öyle devirme gözlerini "
" Şş.. sussana duyacaklar şimdi" o sırada kapıda beliren kağan ve akın yanımıza geldi. Kağan buketin yanına oturduğunda akın da benim yanıma oturdu.
"Biz bunları aldık ama başka birşey isterseniz alabilirim. " dedi kağan "yo hayır gerek yok yeriz " dedim.
"Bak bu senin sevdiğin çikolata al bakalım " akının elinde uzattığı çikolatayı aldım, " teşekkür ederim " dedim hafifce gülümseyerek.
"Barış nerede kaldı " sessizce akına sorduğumda telefonunu cebinden çıkartıp mesajlara girdi. Barıştan gelen mesaji gösterdi.
Barış : Beş dakikaya oradayım. Alya yanınızda mı?
İçimde bir kıpırtı oldu o an, benimle konuşmasa bile merak ediyordu. Düşünsenize barış beni merak ediyordu. Sanki yıllar sonra ilk defa görecektim onu. Altı üstü bir hafta görmedim ama, sanki bir yıldır görmüyormuş gibi geliyordu.
"Siz orada fısır fısır ne konuşuyorsunuz " dedi buket, kağanla konuşmasını bitirdiğinde.
"Siz fısır fısır konuşunca biz size soruyormuyuz ne konuşuyorsunuz diye? " karşılık verdi akın.
"Ama biz sevgiliyiz belki özel birşey konuşuyoruz "
Akın o anda sustu, bana baktı ve sonra bukete baktı. "Mesala siz kız kıza konuşunca ..." deyince konu gitgide uzuyordu.
"Tamam akın çenen düştü yine " dedim konuyu kapatmak için.
"Kantinde bir kızla konuşmuş onu anlatıyordu " dedim akına göz kırparken.
Tekrar kulağıma eğildiğinde, "nerden bildin gerçekten konuştum bir kızla." O bunu söylerken şaşkınca ona baktım.
"Gerçekten mi "
"Evet"
Akına gülüyorken, o an kapıda barış belirdi. Bir akına bir barışa baktım. Şimdi ise tamamen barışa bakıyorum.
Kalbim çarptı, avuçlarım terledi, yanaklarım kızardı.Göz bebeklerim büyüdü. Barışın yüzünde gezdirdim gözlerimi, kimseye bakmıyor öylece kapıda dimdik duruyordu. Elinde telefonla birşeylerle uğraşırken kafasını kaldırdı. Göz göze geldik bir an, sonra gözlerini kaçırdı benden. Sert yüz ifadesiyle dimdik yürüyordu yanımıza doğru. Kimseye bakmıyordu. Kalbimin atış şekli değişiyordu o yaklaştıkça. Haddinden fazla atmaya başladığında, biranda kalbime götürdüm ellerimi.
Akın barışın geldiğini görünce yanımdan kalktı. İki ön boş sıraya geçecekken barış "otur " diyerek emir verdi. Akın tekrar yanıma oturduğunda barış ise boş sıraya oturdu. Yüzüme bile bakmıyordu. Söylemiştim ya hani hayal kırıklığıyla doluyum diye, şimdi bir yenisi daha eklendi.
Buket, akın, kağan, hepsiyle konuştuğunda gözleri beni görmüyordu. Nasılsın bile demiyordu. Kağanla konuştuktan sonra önüne döndü, kafasını tek bir noktaya sabitlediğinde buket arkasına döndü.
"Üzülme " dedi. Nasıl üzülmeyecektim, beni görmüyor oluşunu nasıl kabullenecektim ki.
"Hala konuşmuyor benimle " dedim onlara.
"Haklı degil mi ?"
"Haklı.." dediğimde kırık kalbimle geriye yaslandım.
O sırada sınıfa gezdirdim gözlerimi herkes sırasında oturmuş hocanın gelmesini bekliyordu.
" Günaydın " diyerek içeriye giren edebiyat hocası hemen lafa girdi.
"Öncelikle hepinize merhaba, biraz hızlı konuşmak zorundayım biraz işlerim var. Bu sene farklı değişiklikler yaptık . Müfredat daha iyi, çeşitli etkinlikler düzenledik. Umarım bu yıl çok verimli bir yıl olur. Derse hemen başlamak istemiyorum. Bugün ilk gün olduğu için serbestsiniz arkadaşlar. "Dediğinde tüm sınıf rahatlamış bir haldeydi.
"Benim kütüphanede biraz işlerim var sessizce beni bekleyin. On beş dakika sonra yanınızdayım" deyince mırıldanmalar başlamıştı çoktan.
"Arkadaşlar ses yapmayalım lütfen, ben şimdi gidiyorum ses yapmayın."
Büyük bir memnuniyet içerisinde gülümsedim. Akın ve buket bana dönüp, "oh be zaten hiç gelmemeliydik okula" dedi akın.
Gözümü önümde oturan buket'e çevirdim ve Akın sevinçten havalara uçuyordu. Bugün kantinde olanları anlatmaya başladı akın bize.
"Tam kapıdan giriyorum kız çıktı bir anda karşıma. Böyle sarışın mavi gözlüydü..." diyordu akın.
Yine herzaman ki gibi kantinde kızlardan birine yürüdüğünü ve kızın tokat atıp gittiğini anlattı. Buketle gülmekten karnımıza ağrı girdiğinde barışa baktım bir saniyeliğine. Surat ifadesi ciddiydi, biz akına katıla katıla gülerken barış ifadesiz akını dinliyordu.
Zilin çalmasına on dakika vardı. Bende on dakika boyunca, barıştan gözlerimi ayırmadan onu izledim. O kağanla birşeyler konuşurken onu izlemek çok güzeldi. Çok güzel gözüküyordu, hafif terlemiş, dağılmış saçları arasında o ela gözleri parlıyordu. Ben ona bakarken bir anda bana döndü, kısa süreli baktı. Onun gözlerine dalıp gittiğimden gözlerimi çekmeme fakit bulamadan akın,
"İyimisin "dedi donuk bir sesle.
"Evet " diyebildim kısık çıkan sesimle.
Onun ela gözlerine biraz daha bakabilmek için elimden geleni yaptım. Nihayet zil çaldı, herkes sınıftan çıkınca bu beş kişi aynı yerlerinde durdu.
Akın yanımdan kalktı, buket ve kağan da oturdukları yerden. Ben hala oturuyordum yerimde, barışta.
"Biz biraz dışarıya çıkıyoruz geliyor musunuz?" Derken akın, çaktırmadan bana göz kırptı.
"Ben sınıftayım siz çıkın " dediğimde barış sıkıntıyla nefes vererek yerinden kalktı. O an kendimi bir tuhaf hissettim. Sanki beni artık istemiyordu. Yanında olamama ona bakmama bile tahammülü yoktu. Yüzüme bakmıyor, sorularıma cevap vermiyordu.
Akın kötü olduğumu görünce barışın yanına giderek kulağına eğildi. Birşeyler söylüyordu barışa. O an barış iç çekerek arkasına döndü ve yerine tekrar oturdu.
"Konuşmak istiyorum."
"Konuş" dedi kafasını sabitlendiği yerden. O kadar sertti ki onunla konuşmaya çekiniyordum istemsizce. Ne söyleyeceğimi bilemeyişimle bir an duraksadım. Ardından o asker adımlarıyla yerinden kalktıp yanıma yaklaştı tam önümde durdu.
"Bende seninle konuşmak istiyorum aslında. Neden, neden bana anlatmadın "Dedi. Bunu beklemiyordum, bir an olduğum yerde afalladım. Gözleri gözlerimdeydi. Gözümün içine sorgularcasına bakıyordu.
"Ben özür dilerim " diyebildim o an. Söyleyecek çok şey vardı belki ama, onun karşısında tek tercihim susmaktı. O kadar ofkeliydiki gözlerinden ateş çıkıyordu.
"Bunun farkında olman ne güzel. Hatanı anladığına sevindim, umarım birdaha tekrarlanmaz." Sınıfın içinde bir ileri bir geri yürümeye başladı sinirden. Sonra o yarım kalan sözlerine tekrar devam etti.
" Birdaha bizden birşey saklamazsın. Ama şunu bil ki özür dilemen hiçbirşey ifade etmiyor." derinleştirdiği gözleriyle yanıma yaklaştı ve bastıra bastıra konuştu. Bir an onu öyle görünce titreme sardı bedenimi.
"Be..." derken sözüm kesildi. Gözlerini şuan sinirden etrafta gezdiriyordu.
"İstersen fazla uzatma. Yoksa şuan benden duyacakların seni üzebilir. "
Gözleri yüzümü süzerken ayaklarımın titrediğini hissettim. Ama bu titremem korkudan değil öfkedendi. O an sustum birşey konuşmadan öylece hareketlerini izledim. Ben sustukça oda susuyordu, artık hiç birimiz konuşmuyoruz.
Konuşmamızın üstünden tam onbeş dakika geçti. Akın, Buket ve kağan sınıfa geldi, o sırada onlarla beraber diğerleride , sonra hoca sınıfa girdi. Ben ise barışın bana söylediklerini aklıma kazıyorum. Barış'ın söyledikleri kulağımda teker teker yankılanıp bana işkence çektirircesine vurguluyordu. "Yoksa şuan benden duyacakların seni üzebilir". Daha ne kadar üzebilirdi ki, bakışlarıyla yüzümün her zerresine acı çektirirken onun beni üzmesi nasıl olabilirdi. "Üzmek" nasıl bir kavramdı. Gerçekten soruyorum üzmek, üzülmek neydi. Artık bunların hiçbirini artık beynim algılamıyordu.
Tüm gün, barışın o asık suratıyla karşı karşıyaydık hepimiz. Akın dışarıya çıkıp kafeye felan gidelim demişti arabadayken, ama şuan ne kafeye gidecek nede insan sesi kaldıracak halim vardı. Eve gidip direk yatma isteği kurcalıyordu beynimi. Tabi birde Barış.
Tam yatağıma uzanacakken kapı zili çaldı, odamdan çıkıp kapıya doğru yürüdüğümde kapıda bir tane çiçek vardı. Birisi kapıya çiçek bırakmış. Buket çiçeği aldı ve üstündeki notu okumaya başladı.
Notta;
"akşam yemeğine ne dersin güzellik "
"Yemeğe mi çıkıyorsunuz " dedim donuk suratımı tebessüme bıraktığımda.
"Evet" diyordu çiçeği koklarken.
"Sen bütün gün barış modundan çıkamadın alya. Sen de bizimle gel. Biraz kafanı dağıtırsın " dediğinde gözlerimi yere indirdim.
"Hayır siz gidin benim hiç keyfim yok, gün boyu yeterince suratımızı çektiniz zaten."
"Peki, nasıl istersen. O zaman ben hazırlanmaya gidiyorum. Sen de sıkma canını, herşey yoluna girecek merak etme" yanağıma öpücük kondurup odasına çıktı.
On dakika sonra kapı zili caldı. Buket hazırlanırken kapıyı ben açtım kağana.
"Hazır değil mi daha " dedi hafifce gülümseyerek.
"Birazdan gelir, gelsene."
O sırada buket geldi. Çok güzel görünüyordu. Kırmızı askılı elbise ona çok yakışmıştı. Kağan elinden tutarak buketin koluna girmesini sağladı.
"Görüşürüz."dedi gülümseyerek kapıdan çıktıklarında.
"Görüşürüz geç kalma."
Odama gidip yatağıma uzandım. Gözlerim istemsizce kapanıyordu . Yavaş yavaş kendimi uykuya bıraktım.
Ve bu yol hiç bitmiycekmiş gibi. Umudum gölgemle cebellesiyor saatlerce, benliğim kulağımın dibinde ic sesimle savaşıyor.Zihnimle bedenimle alışveriş ediyor. Hiç bitmeyecekmiş gibi oluyor bazen. Hep acı çekecekmişim gibi geliyor. Barışa hep uzak kalacakmışım gibi...
...
Bu bölüm biraz sakın olsun istedim. Çünkü 6 bölümdür hep aksiyon hep bir dram yaşıyorlar. Artık barış ve alya konuşmalarını daha sık göreceksiniz.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
NOT;
Bu satırlar sizin içinizde olan savaşın izdiham duygusu, bu nedenle kendinizi nasıl bir fanusun içine koyduğunuza bakın ve hayatınızı yaşamaya değer kılanların yanında, güvende hissedeceğiniz insanlarla birlikte kaliteli yaşayın. Başınıza ne gelirse gelsin sizi asla bırakmayacak her anınızda size destek olacak insanları seçin. Yaşamınız sizin elinizde büyüyen küçük bir dokunustur. Bu dokunusla hayatınızı şekillendirin. Birgün bu satırları okuyacaksınız belkide okuyorsunuz. Size diyeceğim oku ki, kendiniz için kendinizle savaşmanız lazım.
Benimle kalın...💫
...