SOĞUĞUN YANGINI

By yagmuroyku

8.6K 2.9K 5.4K

Turuncuya sevdalı iki ateş yandı. Biri kızıllığını buladı turuncuya. Biri mavisini akıttı lavlarına. ... More

Soğuğun Yangını.
1.BAŞLANGIÇ
2.ELDİVEN
3.SICAK
4.TURUNCU
5.ULUDAĞ
6.BİSTRO
7.ÇEKİM
8.YEMEK
9.ÖLÜM
11.PLANLAR
12.ŞEFKAT
13.GERÇEKLER
14.ENGELLER
15.BÜYÜ
16.DOLUNAY
17.TEKLİF
18.KASIRGA
SOĞUĞUN YANGINI 1 YAŞINDA!
19.YANIK
20.YIKINTI
21.DÖKÜNTÜLER
22.FİNAL
Teşekkürler.
SOĞUĞUN YANGINI
SOĞUĞUN YANGINI 2 YAŞINDA!
SOĞUĞUN YANGINI 3 YAŞINDA!
SOĞUĞUN YANGINI 4 YAŞINDA!

10.DEĞİŞİM

324 119 168
By yagmuroyku

İyi okumalar dilerim!

Bölüm Şarkıları:

Onur Can Özcan - Yalnızlığın Ezgisi

Nil İpek & Can Kazaz - Kendi Halimde

Bir kuş ki özgürlüğüne düşkün, yakalanmış mavi göklerden kafese kapatılmış. Günlerce çabalamış hür yaşamak için, büyük bir şevkle. Hedefine kavuşma ümidiyle. Farkında değilmiş kuş, o günlerde kafesine giderek bağlandığının.

Bir gün başarmış, kavuşmuş özgürlüğüne. Lakin uçtuğu anda mavi göklere, fazla kanat çırpamadan atılan taşlarla çakılmış yere. İncinmiş kanatları. Kafesinin bu kuşu, şu kötülüklerle dolu dünyanın hiddetinden koruduğunu o an anlamış. Özgürlüğünden nefret etmiş kuş, aşık olmuş kafesine. Fakat geri dönüş yokmuş. Ne kanatları uçmasına yarıyormuş, ne de kafesi onun için orada duruyormuş.

Ben o kuştum ama özgürlüğümü o saymıştım. Kafesimi özgürlüğüm olarak görmüştüm. Kafesim bırakıp gitmişti beni.

Kamer'den iki haftadır haber alamıyordum. Tam iki hafta, on dört gün, doksan sekiz saattir toplasanız on saat zor uyumuştum. Anneannesinin ölümünün onu tükettiğini bildiğim için izin veriyordum yalnız kalmasına.

Cenazede dedemle yaptıkları konuşmadan sonra bana tuhaf bakışlarını görmüştü en son gözlerim. Bir veda bile etmeden, haber dahi vermeden gitmişti. Geri geleceğinden o kadar emindim ki arkadaşlarına haber salmıştım. Döndüğünde ilk uğrayacağı yerin bistro olduğundan emindik. Yaman ve Barut düzenli olarak bistroya gidip kontrol ediyorlardı. Bizi perişan etmişti.

Ruhumu ve kalbimi, perişan etmişti.

Çalan telefonla düşüncelerimden sıyrılırken Kamer olduğunu umarak telefonumu elime aldım. Gelen aramanın Helin'den olduğunu görünce bir umut diye düşünüp telefonu açtım.

''Kamer'den haber var mı?'' İçten çıkan sesimle konuşmaya çalışırken aynı zamanda pencerenin kenarından ayrılıp dolabıma ilerledim. Hala pijamalarımla oturuyordum ve akşam olmuştu.

''Maalesef. Ama bugün bistroda toplanalım diyoruz. Biraz kafamız dağılır. İki hafta oldu, Mehir.'' Süreyi yüzüme vurması üzerine yüzümü buruşturdum. İçimdeki umut bugün bir yerlerden karşıma çıkacağını söylese de umutlar beni terk edeli çok olmuştu. Kendimi durup dururken ümit edip yıpratmamın bir alemi de yoktu.

''Keyfim yok, siz buluşun. Hatta Mersa'yı da arayın.'' En azından o biraz olsun soluklanabilirdi dışarıya çıkıp. Şu iki hafta içinde de onunla çok görüşememiştim. Yaklaşık beş gün sonra okul başlıyordu. Kamer'in bu hafta içinde gelmesi gerekti. Mersa ile yaptığımız keşif hayali de hayal olmakta kalmıştı haliyle.

"Aa olur mu hiç öyle şey? Çabuk hazırlanıyorsun, Mehir!" Ben henüz bir cevap veremeden telefonu yüzüme kapattı. Mersa'ya kısa bir mesaj çekmemin ardından mecburi bir şekilde ayaklanıp üzerime tayt ve kazak geçirdim. Çantamı hazırlayıp aşağı indiğimde salonda oturan dedemi ve ailemi gördüm. Belki acımasızca gelecek ama dedemi aileden hissedemedim ben hiçbir zaman. Sevda Hanım'ın cenazesinden sonra bana fazla yakın davranmaya başlamıştı. Hatta Kamer yüzünden bulunduğum duruma bir hayli üzüldüğünü bile fark etmiştim. Sorgulamayı es geçip kısaca bir salona uğrama fikrimi gerçekleştirdim.

"Mersa ile bistroya gideceğiz." dedim anne ve babamı hedef alarak. İkisinin de yüzünde belirgin bir rahatlama izine rastladım.

"Biraz kafanı dağıtmış olursun böylece." Annem, her ne kadar konuyu bilmese de seziyordu muhakkak. Bazen annelerin anlatmadan her şeyi hissedebildiklerini düşünürüm. Annem bu konuda beni hiç şaşırtmayıp her zaman umduğumun çıkmasına sebep oluyordu. Olan biteni en yakın zamanda ona anlatıp danışmalıydım. Evet, bunu yapacaktım.

"Size iyi akşamlar, geç kalmam." dedim ve Beste'ye öpücük gönderip çıktım evden. Taksiyle gitmeyi makul bularak durağı telefonumla aradım. Dönüşte kanımda az miktarda alkol oranı olacak olsa da riske atamazdım.

Bistronun önünde inip içeriye girdim. Hafif ritimli bir müzik ruhumu doldururken Mersa'nın da içinde bulunduğu masaya gittim.

"Selam." Mersa'nın tam yanına otururken endişeli bakışları beni turladı. Masadakilerin yüzü gergin ve mahçup bir hal alırken aynı gerginlik bana da yansıdı. ''Sorun ne?'' dediğimde Barut çenesiyle tam arka tarafımı gösterdi. Bar tarafının olduğu yere doğru kafamı çevirdiğimde onunla karşılaştım.

Kamer, buradaydı.

Bacaklarım benden komut beklemeden bedenime ayağı kalkmasını emrederken Kamer, elindeki viski bardağını masaya bıraktı. Zeynep'in bakışları Kamer ve benim aramda turladı. Koşmamı engelleyemeden Kamer'e doğru ilerlerken oturduğu sandalyeden kalkıp beni kollarının arasına aldı. Kollarım belini sararken başımı göğsüne yasladım. Gerçekliğini kabullenmek ister gibi yüzünde gezdirdim bakışlarımı. Alnıma uzun bir öpücük kondurup burnunu saçlarımın arasına gömdü.

"Geldin." dedim çatlak sesimle. O kadar çok özlemiştim ki onu... Kokusunu ciğerlerime doldurduğumda başımın üstüne dudaklarını bastırdı.

"Acı çekmene izin veremem." Kendi kendine anlatmaya çalışır gibi bir hali vardı. Başımı kaldırıp ne demeye çalıştığını çözmeye uğraşsam da anlam veremedim. ''Anlayamadım?'' dedim belirsiz bakışlarımı yüzünde gezdirirken. Gergin çene kasları kaşlarımı çatmama sebebiyet verirken dudaklarını tekrardan başımın üstüne bastırdı. ''İzin vermeyeceğim.'' Dişlerinin arasında konuştu. Ardından bakışları ileriye çevrildi. Seri bir hareketle beni bırakıp gördüğü şeye doğru atıldı. Yumruğunun tene çarpma sesiyle başımı arkama çevirdim.

Umut, oradaydı.

Kamer'in yumruklarının gazabına uğrayan oydu.

''Pezevengin döllediği! Ne yüzle geliyorsun lan sen buraya?'' Yaman ve Barut koşar adım yanlarına yaklaştı. Mersa endişeli, gergin gözleriyle bana bakarken yanlarına ulaşıp çocukların ayırmaya çalışmalarına yardımcı oldum. Barut, Kamer'in kollarını geriye doğru tutmuştu. Zapt etme çabası hüsranla sonuçlandı. Kamer omuzlarını silkeleyip elinden kurtuldu ve Umut'a tekrar yapıştı. Umut'un karşılık vermeleri önemini yitirdi. Bir anda neden böyle bir kavga çıkmıştı anlamıyordum. Kamer'le henüz tamamiyle hasret gidermemiştim bile.

  Yaman ve Barut'un Umut'u alıp dışarı atmalarını izledim bir süre sonra. Bu sırada Kamer delirmiş gibi davranıyordu. Bistronun duvarına sertçe yumruğunu geçirdiğinde elinin sızısını hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Yanına gidip duvarda asılı kalan yumruğunu avuçlarımın arasına aldım. Parmak boğumlarını teker teker öptüğümde sinirlerinin yatışmasını biraz olsun yüzünde hissederken gülümsedim. Bir elimi yanağına koyup yavaşça okşadığımda mimik oluşmasa da yüzünde, gözlerindeki ışıltıyı tebessüm olarak algılamak istedi yüreğim.

"Sorun ne, buz mavisi?" Çene hatları elimin altında yumuşadı. Kafasını kaydırıp avucumun içine sürttü dudağını. Ardından minik bir öpücük bahşetti avuç içime. Mekana kısaca göz gezdirip kulağıma eğildi. "Yalnız kalabileceğimiz bir yere gidelim." dedi yanağındaki elimin parmaklarını, parmaklarıyla kavrarken. Oturduğumuz masaya doğru ilerlediğimizde herkesin endişeli bakışları devam ediyordu.

"Konuşmamız gerekenler var. Sonra size katılırız." Kamer, kısaca bilgilendirmesinin ardından benimle beraber bistrodan çıktı. El ele süren kısa yürüyüşümüzün ardından çimenlik bir alanda durduk. Çimenlerin arasında ilerleyip orta bir yere oturduğumuzda etrafa göz gezdirdim. Burası rüyamdaki yere fazlasıyla benziyordu. Kaşlarımı çatıp Kamer'e bakışlarımı döndürdüm. Gergin gözüküyordu. Eline kenetlenmiş elimi bırakmadan diğer elimi de boşta duran eliyle kenetledi. Ona dönük bir şekilde oturuyordum. Buz mavileri, Türk kahvelerime değiyordu. Evet, Mersa göz rengimi böyle isimlendiriyordu.

"Öncelikle sana anlatmam gereken birikmiş çok şey var. Aramızda yaşananların sağlığı açısından şu anda yalnızca birini anlatabilirim. Sana karşı ne kadar mahçup olduğumu anlatamam. Cenaze günü dedenin anneannem hakkında anlattıkları, ardından anneannemin hatıralarını yazdığı defterini bulup okumam sonucunda hüznün yerini öfke ve endişe aldı. Yanıbaşında büyüdüğüm kadının asıl yüzünü görseydim inan en başından çözüm yolları bulurdum. Akıl alması güç fakat bir o kadar da gerçek olaylar. Yalnızca şunu anlamanı istiyorum Mehir. Gerçekten bana karşı en ufak duygu besliyorsan bil ki, çok acı çekeceğiz." Soluksuz bir şekilde konuşmasını dinlerken hislerimi gözden geçirdim. Ufak tabiri küçümseyici geliyordu hislerimi adlandırırken. Çok başka hissediyordum, Umut'a hissetmediğim kadar başka. Bambaşka.

Ay ışığı harelerini aydınlatırken, buz mavisi ay ışığının kırık beyazıyla sevişti.

"Sana seçenek sunuyorum. Bu gerçeği senden bir süre saklamak zorundayım. Nasıl bir şey biliyor musun? Anneannem öldü ve acısına üzülemeden sırtıma sapladığı bıçakların yeri sızladı. Melodi, ya adı konacak bir ilişkiye benimle başlarsın. Ya da acısız ve bensiz bir hayata gözlerini açarsın. Benimle olursan ikimiz de yanacağız ama bir yolunu bulup her şeyi yok etmeye çalışacağım. Aynı acıları ben de yaşayacağım ama bilmelisin ki acı çekecek olsam da vazgeçmeyeceğim senden." Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Dudaklarım aralansa da konuşacak gücü kendimde bulamadım. Gözlerimi kırpıştırıp gözlerinin içine baktım. Orada saklı bulutlar vardı.

"Sen kararını düşünürken anneannemin dedenden, yani senden aldığı intikamı anlatacağım. Öncelikle sormam gereken bir şey var. Umut'a çok mu aşıktın?"

"Öyle sanıyordum, seni tanımadan önce. Sanırım benimki aşk değildi. Yalnızca sevgiydi. Yoğun bir sevgi, karşılıksız... İnsan ömründe bir kez aşık olurmuş. O yüzden Umut'u kanayan yaram, eski sevdam olarak nitelendirebilirim." Aldığı yanıttan memnun olmuş bir yüz ifadesine büründü. Yanaklarımda olan ellerini belime götürüp beni kendine çekti. Başımı göğsüne yaslarken iç çekti.

"Anneannem sayesinde tanımışsın Umut'u. Biz o zamanlar ortaktık ailesiyle. Senin hayatına girip acı çektirerek çıkmasını istemiş. İntikamı başarıyla sonuçlanmış. Umut, ona ayak uydurmuş. Bakma bana öyle, benden anneannem böyle bir şey istemedi. İstese de Umut gibi vicdansız olup hayatını mahvetmezdim. Bak, sana karşı hislerim olduğu için acı çekmene göz yummak istemiyorum. Senden de vazgeçemem. Sana sadece şunun sözünü verebilirim. Asla Umut gibi olmayacağım. Çok canım yansa da bırakmayacağım seni. Biliyorum, hazmetmek çok zor. Bize yaptığı şey daha kötü ama düzelteceğim. Bunun da sözünü veriyorum sana. Şimdi kararını bekliyorum. Bizi şimdi, hemen burada bitirirsen sana karşı çıkamam." Öğrendiklerimle şok bir vaziyette Kamer'e baktım. Yaşadıklarımın üstüne bu daha da kaldırılamaz bir itiraf olmuştu. Dedem aldattığı için miydi bana olan bu kini? Bu kadar çok mu yaralanmıştı dedem yüzünden?

Düşünmeme gerek yoktu. Umut'ta çektiğim acılar için pişman değildim hiç. Lakin şu anda pişmanlık bütün vücudumu ele geçirmişti. Önüne geçip bir yumruk da ben atmak istedim suratına. Emindim ki Kamer intikamımı ondan alırdı.

Peki ya üstüne Kamer'in bana verdiği sözler? Onu tabii ki de bırakmazdım. Ona dönülmez bir şekilde bağlandığımı fark ettim. Bana olan biteni anlatması için zaman tanıyacaktım, bunu hak ediyordu. Her ne kadar acı çekecek olsam da istiyordum adımızın konmasını.

"Kararım kesin, senden vazgeçmem." Buz tutmuş ellerimi avuçlarının arasına alıp avuç içime sıcak nefesini üflerken dudakları kıvrıldı. Ardından ciddi bir yüz ifadesine bürünerek avuç içimi nefesiyle ısıtmaya devam etti.

"Bizim için sıcak diye bir kavram olmayacak. Bunu sakın aklından çıkarma. Soğuk için yaratılmışız biz. Aramızda sıcak olan tek kavram, kalbimizdeki soğuğun yangını olabilir ancak. Ötesi yok." Göz bebeğinden kendimi görebiliyordum. Gözlerime odaklandım göz bebeklerinden. Aramızdaki bu saf duyguyu yansıtan o bakışı buldum. O bakışta güneş battı, ay doğdu. Kapkaranlık ufkun ortasında yerini aldı, bir daha yok olmamak üzere. Bundan sonra onun gözlerinden görebileceğim tek aydınlık, yakamoz olabilirdi. Çünkü bizim için sıcak diye bir kavram yoktu. İçimin ürpertisiyle bakışlarımı ondan kaçırdım. Hava hiç bu kadar soğuk, soğuğun yangını ise hiç bu kadar ateşler içinde bırakmamıştı ruhumu. Tükettiğimiz yerden yeniden doğuyor, eridiğimiz yerden yeniden buz tutuyorduk. Oluşan sarkıtların kalbimize batacağını bile isteye tutuşturduk yüreğimizi. Ve geride bıraktığımız her şeyi. Ötesi yok.

El ele yürüdüğümüz sokak fazlasıyla ıssızdı. Bu sokağın her ne kadar sahile çıktığını bilsem de çıkmaz bir yoldaymış gibi ürperdim. Kamer'in eline sıkıca tutunmam üzerine 'bir sorun mu var' der gibi baktı gözlerime. Başımı hızla iki yana sallayıp sahile doğru yol aldı. Issızdı sahil.

"Verdiğin karardan pişman olursan..." Sözünü hemen kestim. Devam etmesine izin veremezdim.

"Pişman olmayacağım, kararımdan dönmem. Bu konu hakkında konuşmayacağız."

"Hayır konuşacağız. Konuşmamız gereken bir mesele." Başımı iki yana sallayıp elini bıraktım ve önünden yürümeye başladım. Peşimden geldiğinde kendimi ona doğru çevirdim, dudaklarım aralandı. Umut, korkuyla damarlarımda seyiriyordu. Yoksa beni bırakmak mı isteyecekti?

Maileri kalbimde göz kırptı.
Harelerindeki son ifadeyi büyük bir soğukkanlılıkla okuyabiliyordum. Gittikçe derine saplanan kirpiklerinin uçları umudun sonunda düğüm olacaktı. Hoşnutsuz bir şekilde dişlerini sıkışını izledim. Çenesi boyunca kasılan damarlarının içinde akan kanda belki de bir umudun yitirilişi seyiriyordu. O son düğümün de bağlandığını hissettiğimde boğazımda saf bir pıhtı oluştu. Yutkunamadım, soluğumu güçlükle alıp vermeye çalıştım.

"Seni bırakacağım filan yok. Pişman olup acı çekmen ürkütüyor yalnızca. İnadınla bir yere varabileceğini mi zannediyorsun, Eronat? Cürmün üstüne yıkılan o koca kayaları taşıyamayacak kadar küçük." Sıktığı yumruğunda gerginleşen damarlarının mavi ve kırmızı çizgilerini takip ederken bir adım attım. Geçmişime atıyordum belki de bu adımları, bir daha aynı hataları yapmamak için bedenimi ileri sürüklüyordum. Ruhum olduğu yerde attığım adımları izlerken çığlık çığlığa bir can çekiş içerisindeydi. Adımlarım ayak uçlarında son bulduğunda kafamı kaldırıp buğulu mavilerine baktım. Bakışlarının sertliği
soğuğun yangınını gün yüzüne çıkarıyordu. Hem yakıyordu içimi, hem üşütüyordu.

"Pişman olmayacağım, bu konuda konuşmama hususuna değinirsek... Vazgeçmemi bekleyemezsin. Üstüme yıkılan o kayalar da olsa, yerin dibinden bir çukur kazarak yine sana ulaşırım." Kasılan çene hatlarında bakışlarım gezindiğinde ne kadar inat ettiğimin bir önemi yoktu. Cesaret, yeniden toprakla kavuşan birkaç çiçek tohumuydu. Sözcüklerim su misali filizlendiriyordu o çiçekleri. Ve çiçekler göğsümden onun göğsüne dallarını sarkıtıyordu. Uçlarındaki çağlalar büyümek için iznini istiyordu.

"Ne söylersem söyleyeyim kendi bildiğini okuyacak kadar bilmişsin öyle değil mi?" Dudağında acı bir tebessüm oluşurken umudun yanardağı lavlarını üzerimize yağmur edasıyla püskürtmeye başladı. Aynı tebessüm benim dudaklarıma da yansırken sancağı kalbinin en üstüne dikmiş olduğumdan emin olarak aynı tebessümü göz bebeklerime yerleştirdim.

"Ben senin nefesini ensemde hissettim, bundan kurtuluşun yok artık." Belime sarılan kolları bir sarmaşık misali beni sararken denizin kıyısına getirdi. Ay ışığı tam bize vurduğu sırada dudakları dudaklarıma kavuştu.

Kalbim, bu zelzele yüzünden darmadağın atarken dudakları baskısını sürdürdü. Ellerim boynuna tutunurken dudaklarımı yavaşça araladım. Vakit kaybetmeden alt dudağımı esir aldığında anın büyüsüne kapılmış, bir ilkin daha ellerimden kayıp gitmesini izlemeye koyulmuştum. Zar zor toparlanıp kendime geldiğimde ben de Kamer'in üst dudağını esir almıştım. Bir süre sonra dudaklarımızın birleşimi Kamer'in alt dudağımı dişlerinin arasına alıp çekiştirmesiyle son buldu. Nefes nefese gözlerinin içine baktığımda alnıma derin bir öpücük kondurup başımı göğsüne yasladı.

"Ben bu sözünden sonra ölsem bırakmam seni." dedi saçlarımın arasına gömdüğü dudaklarıyla. Halimden hoşnut bir mırıldanmanın ardından başımı göğsünden kaldırıp bakışlarımızı kesiştirdim. "Bırakma." Elini tekrar tuttuğumda bana ayak uydurup peşimden geldi.

Bistroya dönüş yaptığımızda sıcak bir ortam bizi karşıladı. Barut ve Mersa müzik bilgililerini yarıştırıyordu. Yaman ve Helin ise... Helin başını Yaman'ın omzuna yaslamış onunla sohbet ediyordu. Yanlarına oturduğumuzda bütün gözler bize çevrildi.

"Bugün sahneniz yok mu sizin?" dedim Yaman'a bakarak. Başını iki yana sallayıp Kamer'i işaret etti. "Yeni geldi ay çöreğim, bir süre dinlensin. Ben de fıstığımla ilgileneyim." Helin'in başına öpücük kondurduğunda Helin, dişlerini göstererek gülümsedi. Durumundan hoşnut ve uyku mağduru gözleriyle Yaman'a baktı. "Oğlum bak bazen kafana karamel döküp ısırasım geliyor." Hallerine sırıtıp Kamer'e baktığımda o da bana bakıp sırıttı.

"Yeni olaylardan haberiniz yok tabii sizin." dedi kırık duygularını bastırmaya çalışarak. Mersa'nın meraklı bakışları beni incelerken omuz silktim.

"Ne çeviriyorsunuz siz, iki gözüm?" Mersa, tam gözlerimin içine bakarak sormuştu bu soruyu. Tam yanımda olmasını fırsat bilip kollarımın arasına aldığımda meraklı bir halde olsa da ses etmeyip kollarını belime sardı.

"Ciddi bir ilişkiye başlarken sizlerin de desteğini istedik." dedi Kamer muzip bir ifadeyle konuşup. Mersa alttan alttan bana gülümseyen yaşlı gözlerle baktığında anlamayan bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Masadan tebrik nidaları yükselirken aklım Mersa'daydı.

"Ne oldu limanım?" Çatlak çıkan sesim aynı zamanda endişe de barındırıyordu. Yutkunup kollarımdan çıktı ve kulağıma eğildi.

"Sonunda mutlu olacaksın. Bu bir dost için ne kadar güzel bir duygu biliyor musun? Bilirsin tabii, gel kollarıma!" dedi bu sefer de o beni kollarının arasına alırken. Ah bir bilsen be iki gözüm. Diye geçirdim içimden. Ah bir bilsek, ne kadar yanacak canım. Ama sen varsın ya yanımda, en azından sığınacak bir limanım var baş ucumda.

Sosyal Medya Hesaplarım:

İnstagram: dilaraoykuyagmur

Twitter: yagmuroykuay

Continue Reading

You'll Also Like

183K 11K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
2.7K 140 8
Babasının kumar borcunu ödemek için kendisinden 35 yaş büyük adamla zorla evlendirilmeye çalışılır karşısına çıkan ailesiz adam anlaşmalı evlil...
140K 7.3K 42
Üniversite için herşeyim hazırdı,ailemi bırakmak dışında... Kankam ile ev tuttuk,herşey normaldi, , kapkaça uğramam bile... Sera vardı,Sevda suktanım...
1.3M 88.7K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...