OLVİDAR (Unutmak) -TAMAMLANDI-

By alldeadylost

199K 28.5K 14K

Bir hastalık ansızın sizi uykuda yakalayıp öylece yaşamınızı anlamsızlığa boğabilir miydi? Peki anlamsızlıkta... More

Tanıtım.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
Karakter Tanıtımı.
5.Bölüm
6. Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
Tanıtım Videosu.
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
- Final -
Uzun Bir Aradan Sonra Merhaba!

37.Bölüm

2.5K 375 150
By alldeadylost

Bölüm Müziği :  Arctic Monkeys - Mardy Bum (Acoustic Instrumental)


4 Gün Sonra

Yiğit'ten

4 günlük sabaha kadar süren provaların ardından sonunda yazdıklarımdan ikisini seçip şarkı haline getirebilmiştik. Sadece Teoman değil tüm grup arkadaşları bu konuda yardımcı olmuşlardı. Sonuç olarak beni en şaşırtan şey ise kabuğumu kırıp şarkı söylemeyi başarabiliyor olmamdı. Evet gençken bir rock grubum vardı, bateriden bass gitara kadar gerekli tüm enstrümanları çalmayı biliyordum ama iş mikrofona gelince hep oranın bana uygun olmadığını söyleyerek geride duruyordum. El becerime güvenim sonsuzdu ama şarkı söylemek beni geriyordu. İlk başlarda yine aynı şekilde düşünüp geri dursam da Teoman bunu benim yapmam gerektiğini söyleyip ısrar edince başka bir yolum kalmamıştı. Başlarda çekingen daha sonra ise kendimi müziğin akışına bırakarak rahatça kelimelerde dolaşmaya başlamıştım.

Şimdi bu 4 günün sonunda tüm grup olarak yorgunduk ama hazırdık. Küçük stüdyoda herkes uykulu gözlerle sessizliğe gömülmüşken dingin bir ses tonuyla sessizliği bozdum,

"Teşekkür ederim çocuklar, gerçekten çok iyi şeyler çıktı."

"Sesinin bu kadar iyi olduğunu bilsek Teo'dan önce seni alırdık be Yiğit." dedi gülerek Timuçin.

Teoman ciddi olmayan bir şekilde yan tarafında yayılmış olan Timuçin'e ayağı ile bir tekme salladı.

"Hadi lan oradan." diye söylendi.

"Nasıl sinirlendi bak bak." dedi Timuçin.

"Abi o değilde daha kaç ay önce sen bu adamla ölümüne dövüşmemiş miydin ya? İkinizde ne haldeydiniz, şimdi ne haldesiniz." dedi Umut.

Topluca bir gülüşme geçti.

Teomanla göz göze geldik, haklılardı. Aylar önce Mira için birbirimizi hastanelik edene kadar dövmüş şimdi ise Mira beni affetsin diye iş birliği yapıyorduk.

"En iyi aşklar kavgayla başlarmış." dedi Teoman gülerek.

"Tabi biz onu dostluklar diye düzeltelim yine de o kadar düşmedim, Mira'nın üstüne sen hiç iyi gitmezsin." dedim.

"Maalesef benimde Ceren'e bir evlilik sözüm var yani avucunu yalarsın Yiğitciğim." dedi.

Tekrar gülmeye başladık.

Ardından yerimde biraz dikleştim.

"Doğum günü mekanını ayarladım, açık havada olacak. Sen konserine çağırıyor gibi çağırırsın Teoman, açık havada olacak falan dersin reddetme şansı bırakmazsın. Tüm ekipman kurulacak, önce normal doğum günü sürprizi gibi olacak. Sanki sahneye de siz çıkacakmışsınız gibi. Ardından ben çıkacağım sahneye. Sonrasını artık durum belirleyecek, Mira'nın tepkisine göre." dedim iç çekerek.

"Merak etme, oraya kadar hiçbir sorun çıkmayacak. Güven bana." dedi Teoman.

"Birde şu günlük durumu var, Berke annesini o şerefsizlere gitmeye ikna etmeli."

Ceza evine telefonla ulaşarak çok önemli olduğunu belirterek Aslı'dan günlüğün dışının nasıl olduğunu öğrenmiş ve Berke'ye de söylemiştim. Ama henüz böyle bir fırsat olmamışa benziyordu.

"Evet, çok az süre kaldı. Bugün arayarak son kez şansını denemesini söylerim." dedi Teoman.

Son kontrollerin ardından herkes evine doğru dağıldı, hepimizin dinlenmeye ihtiyacı vardı. Ruhsuz otel odam da beni bekliyordu.

***

Mira'dan

Tartıdaki kiloma bakarken suratım düşmüştü, bu ara o kadar iştahsızdım ki kısa sürede verdiğim 5 kilo da bunun göstergesiydi. Tartıdan inip vücudumdaki değişime bakmak için etrafımda bir o tarafa bir bu tarafa dönerken Berke'nin sesi ile sıçradım.

"Anneee!"

"Efendim, korkuttun beni!" dedim gülerek.

"Napıyoysuun." dedi şirin şirin.

"Hiç, senin babanla konuşman bitti mi bakalım? Ne diyor?"

"Öyye napıyoysun diyoy işte, bana yeni dinozoy almış."

"Öyle mii? O zaman bir daha ki gidişinde yeni bir dinozorun daha olacak ha?" dedim saçlarımı taramaya geçerken.

"Evet, annee şey diycektim."

"Söyle bakalım, ne isteyeceksin? Bu bir şey isteme ses tonun."

"Linalara gidelim mii?"

"O da nereden çıktı? Hem bugün hafta sonu, başka planları vardır."

"Yokmuuşş, Puffy ne kaday büyümüş görürüz. Hem onun PlayStation 4'ü varmış!"

"Sen nereden biliyorsun planlarının olmadığını?"

"Kendi söyyedii."

Saçlarımı taramayı bırakıp ona dönerek önünde diz çökerek onunla aynı boya geldim.

"Anneciğim Lina'nın seni davet etmiş olması yetmez ki, hafta sonu ailelere özel zamanlardır. Emre abinin belki işi vardı, müsait değildir. Öyle pat diye gidilmez." diyerek açıklama yaptım.

"Sor o zamaan!"

Güldüm,

"Olur mu öyle? Zorla davet ettiriyor gibi olur o zamanda."

Berke dudak büktü.

"Dudak bükme minik kuşum, hem bak Karamel'in tüm bebeklerini sahiplendirdiğimiz için o da üzgün.O yüzden onu evde bırakırsak daha çok üzülür.Onu biraz gezdirirsek belki mutlu edebiliriz?"

"Pekiy." dedi ve banyodan çıktı.

1 saat kadar sonra son güzel havaların tadını çıkartmak için sahile yürüyüşe inmiştik, Karamel mutluluğunu kuyruğunu sallayarak gösterirken Berke'nin suratı bir o kadar asıktı.

"Hadi ama Berke, hava çok güzel hem bak Karamel ne kadar mutlu." dedim.

"Ama ben değiyim."

"Pekiii, şuradan bir pamuk şeker alsak?"

"Omaz."

Bu hareketlerine anlam veremiyordum, kaşlarım çatıldı.

"Bu kadar çok mu PlayStation oynamak istiyordun? Eğer öyleyse maaşım yattığında söz sana almak için araştıracağım."

"Ama ben şimdi istiyoydum!"

İşte şimdi disiplinli anne moduma geçmek zorundaydım, çünkü her ılımlı yolu denemiştim.

"Her istediğimiz her zaman olmuyor Berkeciğim." dedim.

Berke'nin yüzünde hala bir yumuşama yoktu.

Bir banka oturmuş dinlenirken telefonum çalmaya başladı, arayan Emre idi.

"Efendim?"

"Merhaba Mira, nerede kaldınız?"

"Şey anlayamadım?" dedim şaşkınlıkla.

"Lina Berke ile konuşmuş, bugün geleceksiniz sanıyordum."

İnanamaz gözlerle Berke'ye döndüm. Berke anlamış olacak ki bakışlarını kaçırdı.

"Berke mi aramış?" dedim teyit etmek ister gibi.

"Evet, beni aradı senin telefonundan Lina'yı istedi. Haberin var sanıyordum. Sanırım pot kırdım."

"Hayır benden habersiz aramış,kusura bakma Emre. Planınızı bozmadı umarım."

Gerçekten sinirlenmiştim, Berke bu sefer sınırı aşmıştı.

"Yok yok, lütfen Berke'ye kızma. Çocuk o, görüşmek istemiştir."

"Benden izinsiz olmamalıydı, tekrar kusura bakma Emre. İyi hafta sonları."

"Gelmeyecek misiniz? Lütfen üzme çocuğu Mira."

"Bazı şeylerin onun istediğinde olamayacağını öğrenmesi gerek."

"Pekala, sen bilirsin. Fikrin değişirse haber ver lütfen."

"Lina'yı öp benim için". dedim ve telefonu kapattım.

Önce derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

"Berke, ne zamandır telefonumu izinsiz kullanıyorsun?"

Berke başını önüne eğdi,

"Bak anneciğim, bana önceden sormuş olsan böyle sorun olmazdı değil mi? Bizi geleceğiz sanmışlar bekliyorlarmış. Ya başka planları varken bozmuşlarsa? Ayıp değil mi?"

"A-ama annnee ben yaynız kalmak istemiyoyum!"

Birden ağlamaya başladı,

"Berke, ağlama neden ağlıyorsun şimdi? Ne yalnız kalması?"

"Sadece ikimiziz! Ailemiz yoyyk!"

O an kala kaldım, yüzüme bir tokat gibi çarptı küçücük ağzından çıkan kelimeler.

"Ne demek ailemiz yok Berke, biz birbirimizin ailesi değil miyiz? Hem bu dediklerinin onlara gitmekle ne alakası var?"

"Vay işte!"

Lina'nın da ailesinin boşanmış olması ona kendini yakın hissetmesini sağlıyor olmalıydı, belki de onun yanında diğer çocuklarla olduğundan daha rahat hissediyordu. Bu yüzden miydi? Acaba ona çok mu yüklenmiştim?

İyice yanıma çekip kolumun altına aldım ve başını öptüm.

"Biz yalnız değiliz, hem babanla her istediğinde görüşebileceğini de biliyorsun."

Sessiz kalmayı seçmişti, bir süre anne oğul ve dizimizin dibinde yatan Karamel ile deniz manzarasını izlemeye bıraktık kendimizi.

"Acıktın mı?" diye fısıldadım kulağına.

Başını olumlu anlamda salladı,

"Hamburgere ne dersin?"

Hafifçe güldü,

"Oluy."

Sesime enerji vererek aynı sırada ayağa kalktım,

"Hadi o zaman hamburger yemeyee!"

***

Hamburger yerken bugün babasında kalmak istediğini söylemesi üzerine Teo'yu arayıp uygunsa ona bırakacağımı haber verdim. Onay aldıktan sonra doğruca Teo'nun evinin yolunu tuttuk. Berke şimdi daha neşeli gözüküyordu, biraz olsun içim rahatlarken bir yandan da bu konuya böyle üzülüyor olması canımı çok yakmıştı. Ama ona belli etmemek için elimden gelen şebekliği yapıyordum.

Teo'nun evine vardığımızda kapıya kadar Berke ile beraber çıktım. Kapıyı açan Ceren'in arkasından Teo göründü.

"Hoş geldin dinozor terbiyecisi!" diyerek kucakladı Berke'yi.

Ceren nazikçe "Merhaba Mira." diyerek selamladı beni.

"Merhaba, nasılsınız bakalım?" dedim gülümseyerek.

"İyiyiz, bu ara Teo yoğun biraz yarın konseri var. Kesinlikle gelmelisin, çok güzel bir yerde olacak." dedi.

"Öyle mi? Venüs'ten başka bir yer ha?" dedim Teo'ya dönerek.

"Evet, açık hava konseri gibi olacak daha samimi biraz bohem bir havada tabii. Seni arayacaktım bende bugün, yarın seni alırız." dedi.

Düşünür gibi yüzümü buruşturdum. Pek konser havasında değildim, nasıl ekebilirim diye düşünüyordum.

"Şey, biraz hasta gibiyim de. Başka zamana olursa o zaman kesin gelirim ama." dedim.

"Anneeğ! Hayıy! Bak çok güzey olacakmışş!"

Berke'yi aynı gün tekrar üzmek mi? Pek göze alabileceğim bir şey değildi.

"Evet Mira, naz yapma hadi. Yarın akşam üstü 4 gibi falan beraber geçeriz konser alanına." diye ısrar etti Teo.

Kedi gibi bakan Berke'ye daha fazla dayanamayıp, "Peki." dedim ve ekledim,

"Bilseydim böyle yoğun olduğunuzu bugün Berke'yi bırakmazdım. Dinlenmeniz gerekecektir yarın için, Berke bugün benimle kalsın."

"Hayır, hayır. Bize enerji verecek, için rahat olsun." dedi Ceren içtenlikle.

Her ne kadar içim rahat etmese de karşı çıkamayıp tek başıma evin yolunu tuttum.

***

21 Eylül - Mira'nın Doğum Günü

Yiğit'ten

Sonunda o gün gelmiş, hayatımın dönüm noktası saydığım anlara az bir saat kalmıştı. Teoman gece beni aramış, Berke'nin Emrelere gitme planını Mira'nın nasıl bozduğunu anlatmıştı. Bir yandan Emre'ye gitmek istememiş olması deli gibi mutlu ederken bir yandan o günlüğe ulaşamamış olmak bugünkü planımın büyük bir kısmının eksik olmasına neden olmuştu. Ama her şeye rağmen Berke'nin bu kadar uğraşmış olması bile yaşına göre çok iyi bir performanstı ve bunu Mira'ya kanıt olarak anlatabilirdim.

Güne sabahın 08.00'da başlamış buz gibi bir duş almış ve özenle boyun tarafımdaki düzensiz sakalımı tıraş ederek düzeltmiştim. Önce beyaz tişörtün üzerine lacivert bir ceket denemiş fakat fazla resmi göründüğüne karar verip ceketi çıkarmış sadece beyaz tişörtle kalmaya karar vermiştim. Bu da altımdaki kumaş pantolon yerine kot pantolon giymem demek oluyordu. Bu kadar spor giyinmeye alışık olmadığım için tereddütte kalsam da kötü görünmediğinden de emindim.


Bir türlü aynanın önünden ayrılamıyor, tekrar tekrar kendimi kontrol ediyordum. Sonunda doğru karar verdiğime ikna olup doğum günü mekanının son kontrolleri için saatler önceden yola çıktım. Her şeyin eksiksiz olmasını istiyordum. Teo'yu bile defalarca aramış, ekipmanın eksiksiz kurulması için kuran kişiyle iletişimde kalıp kontrol etmesini istemiştim. Düşünmekten en çok kaçtığım şeyse tüm her şeye rağmen Mira'nın beni görünce kötü bir tepki verebilme ihtimaliydi. Bunu kaldırabilir miydim bilemiyordum.

Mira'dan

Gece evde tek başıma olduğum için uyku tutmamış üst üste 3 film izleyerek neredeyse sabahlamıştım. Bu da öğle saatlerinde ancak uyanmama neden olmuştu, uykulu uykulu saatin kaç olduğuna bakmak için tek gözümü aralayıp elime telefonumu aldığımda dolan bildirim kutuma anlam veremedim. Yatakta hafifçe doğrulup bildirimlere tıkladığımda hepsinin doğum günü kutlama mesajları olduğunu fark ettim. Tarihe gözüm kaydığında içimde buruk bir his oluştu. Doğum günümün gelip çattığının farkında değildim, zaten en son hatırladığım doğum günü anımda yıllar evveldi.

Kendimi tekrar yatağa bırakırken "Bugünün benim için hiçbir önemi yok." diye mırıldandım. Biraz daha uyusam fena olmazdı, canım hiç yataktan çıkmak istemiyordu. Kendimi halsiz hissediyor olmamın sebebi gece kendimi uykusuz bırakmamdan ötürü müydü yoksa küçük bir depresyonun içinde miydim bilemiyordum.

Bu düşüncelerle tekrar uykuya daldığımda bu kadar fazla uyuyabileceğimi ben de tahmin etmemiştim. Telefonum çalıyordu ve arayan kişi Teo'ydu. Saat işe 15:20 idi! Dün 16.00 gibi geleceğini söyleyen Teo'nun telefonunu sesimin uykulu çıkmamasını dileyerek açtım.

"Efendim Teo."

"Mira? Uyuyor muydun yoksa?"

Sesimin açılmasını sağlamak için hafifçe öksürdüm.

"Biraz içim geçmiş, ama hemen hazır olurum." dedim.

"İyi misin? Hasta falan mısın?"

"Biraz halsiz gibiyim, ama sorun yok uyku iyi geldi. Nasıl bir şey giyeyim? Komik durmak istemem." dedim hafifçe gülmeye çalışarak.

"Rahat, açık renkli bir elbise olabilir. Bohem bir konsept olacak, ama sen kendini nasıl rahat hissedersen."

"Tamam ben hemen hazırlanıyorum, gelince görüşürüz." dedim ve telefonu kapattığım gibi lavaboya koştum.

Kendi kendime hızlı olmayı tekrarlarken hemen bir duş alıp aynanın karşısına geçtim, saçlarımı kurutmaya ancak vaktim vardı, bu da şekillendirmeyi es geçeceğim anlamına geliyordu.

Dolaptaki askılara tek tek bakarken beyaz renkli omuzları düşük dantelli elbiseyi üzerime tuttum, fena görünmüyordu. Denedikten sonra verdiğim fazla kilolardan geniş duran belini kahverengi ince bir kemerle ayarlamaya çalıştım. Gözlerime koyu bir far sürüp dikkati sadece gözlerime yoğunlaştırdıktan sonra hafif bir allık ve ruj sürdükten sonra hazırdım.

Teo'nun arayıp geldiğini söylemesi ile ayağıma kahverengi sandaletlerimi geçirip evden çıktım.

Teo 'nun arkadaşından aldığı arabanın ara koltuğuna geçerek önde oturan Ceren'le Teo'ya selam verdim. Ardından da yanımda oturan Berke'yi koklayarak öptüm.

"Bekletmedim değil mi?"

"Hayır, bizde yeni geldik." diye cevapladı Teo.

"Anneciiiim doğum günüyn kutlu oysuun!"

Berke arkasında sakladığı çiçekleri kucağıma bıraktı.

"Bunlar ne kadar güzeller, teşekkür ederim!"

"Ben kendim topyadımm." dedi sevinçle.

"Çok teşekkür ederim." diyerek yanağını sevdim.

"Doğum günün kutlu olsun Mira." dedi Ceren arkasını dönerek ve Teo devam etti,

"Biz hediyemizi arabadan inince vereceğiz."

"Ya, teşekkür ederim. Bu konser bana hediye sayılır." dedim gülümseyerek.

Uzun süren yolculuğun ardından yeşilliklerle çevrili bir yere gelmiş ve Teo'nun arabayı park etmesi ile geldiğimizi anlamıştım. Arabadan peşi sıra indikten sonra Ceren seviçle etrafında döndü, çocuk ruhlu bir kızdı.

"Hava çok güzel!" dedi neşeyle.

"Evet, resmen temiz hava aldığımı hissettim." diyerek hak verdim.

"Bu arada çok güzel olmuşsun Mira," dedi gülümseyerek.

"Sen de öyle, açık renkler içinde görmee pek alışık değilim ama yakışmış." dedim.




"Teşekkür ederim." dedi cıvıldayarak.

"Kızlar sohbetiniz bittiyse artık içeri geçelim mi?" diye seslenen Teo'ya dönerek haklı isyanına karşı çıkmadan çiçekli kapıya doğru ilerledik.




"Gerçekten çok hoş olmuş." dedim kapıyı göstererek.

"Evet, güzel bir organizasyon." dedi Teo.

Teo'yu takip ederken balonlarla süslü bir yoldan ilerlemeye başlamıştık. Berke sevinçle etrafta koşturuyordu.




Geniş bir alana geldiğimizde tüm ağaçların süslendiğini, ışıklandırıldığını fark ettim. Ben etrafı incelerken Teo bilgi vermeye başladı.

"Konser alanına şu an giremiyoruz, ama sizi şöyle alabiliriz." dedi.

Gösterdiği tarafa baktığımda yüzümde bir gülümseme oluştu,

"Burası çok şirin."

Minderlerden birine yerleştim, bir yanıma Ceren diğer yanıma Berke geçti. Ben manzaraya dalarken Teo'nun yokluğunu sahne ile ilgilenmeye yormuştum. Fakat Teo elinde doğum günü pastası ile geldiğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. Üçü birlikte doğum günü şarkısı söylemeye başladılar ve gözlerim dolarak elimle ağzımı kapattım.

"Hadi Mira, dilek dile!"

"Evet aynnee!"

Gözlerimi kapatıp en içten dileğimi içimden diledim "Artık hatırlamak, ve mutlu olmak istiyorum..."

Derin bir nefes alıp tüm mumları üfledim. Tek tek hepsini öptükten sonra hediyelerini gecenin sonunda vereceklerini söyleyen Teo Ceren çiftine gözlerimi devirdim.

"Ne hediyesi, bu yaptığınız bana en büyük hediye. Onca işinizin arasında bunu düşünmeniz bile çok ince, dakikalar sonra konseriniz var." dedim gülerek.

"Ve işte tam da bu yüzden sizi anne oğul biraz yalnız bırakmamız gerekecek, çünkü yapmamız gereken son kontroller var." dedi Teo.

"Tabi tabi, biz buradayız." dedim ve ortamın keyfini çıkararak beklemeye başladım.

Yiğit'ten

Mira pastasını üflerken gizlice uzaktan izlemiş, o gülümsedikçe aylar sonra içimdeki o ölü Yiğit'i diriltebilmiştim. Plan güzelce işliyordu, Mira hala bu organizasyonun sadece onun için olduğunun farkında değildi. Mekanın boş olmaması için de Teo ve benim iş yerinden olan bir kaç arkadaş grubumuzu çağırmıştık. Ayrıca Teo'nun annesi Oya hanım ve benim babamda olacaktı. Tüm bunlar bir yana babamın burada olacak olması da beni geriyordu.

Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Normal dinleyici gibi gelen arkadaş gruplarından hariç olan Mete ve Selim ilk olarak benim yanıma uğramış, güvenlik açısından son bilgileri vermişlerdi. Magazini kesinlikle istemiyordum bu yüzden Türkiye'de olduğumu bile sır gibi gizli tutmuştum.

Küçük piknik masalarının olduğu mekanın tam karşısına kurulan küçük sahneye son kontrol için gittim, onay vererek herkesin yerlerine geçebileceklerini söyledim. İşte dakikalar sonra Mira'nın karşısına çıkacağım an gelmişti.

***

Mira'dan

Havanın kararması ile dinleyiciler gelmeye başlamışlardı, Teo beni en son alacağını çünkü en ön masanın düzeninin diğer masalara göre olacağını söylemiş ve gitmişti. Üstüne üstlük Berke'de peşine takılmış, tek başıma kalmıştım.Birkaç dakika sonra etrafta kimse kalmamıştı tam merakla ileriye doğru ilerleyecekken kendi adımı duymamla şaşkınca etrafa bakınmaya başladım

"Mira, seni bekliyoruz."

Ses hoparlörden geliyordu, merakla ışıklı yola ilerlemeye başladım.

Yolun sonunda süslü bir piknik alanını anımsatan yere vardım, etrafa bakınırken sonunda gözüm sahne ile buluştu.

Karanlık sahne benim bakışımla birden aydınlandı ve gözlerim onun gözleri ile buluştu. Aylar sonra karşımdaydı...

Ve başladı...

Çağan Şengül - Bir Deli Hasret

Sen eskiden güzel bakardın gözlerime.
Sen eskiden anardın beni kurduğun her cümlede.
Şimdi içi boş bir rüya bıraktın ellerime.
Kaçamadım, kurtulamadım.
Hayalin her zaman peşimde.
Sesini duymaya ihtiyacım var,
Bu deli hasrete itirazım var.
Sesini duymaya ihtiyacım var,
Bu deli hasrete itirazım var.
Sen beni severdin eskiden,
Sen beni duyardın eskiden,
Şimdi sağır bir kalp,
Yağan bir aşk deniz gibi tam üstümde.
Ben tek sağ kalan,
Solumda var şarapnel.
Sesini duymaya ihtiyacım var,
Bu deli hasrete itirazım var.
Sesini duymaya ihtiyacım var,
Bu deli hasrete itirazım var.

İlk başta heyecandan dolayı kulaklarımın uğuldamasıyla hiçbir şey anlayamazken, daha sonra sözlerine kulak verdiğimde ister istemez kendimi ona doğru yürürken buldum. Tam gözlerimin içine bakarak bitirdiği şarkının ardından ne yapacağımı bilemeyerek etrafa bakındım.

"Bitmedi, bunu da dinlemelisin Mira. Sonuna dek." dedi hipnotize eden bir ses tonuyla.

Ve o ses tekrar kulaklarıma dolmaya başladı,

Paper Rockets - The Reason (Hoobastank Acoustic Cover)

I'm not a perfect person
Ben mükemmel bir insan değilim

There's many things I wish I didn't do
Pişman olduğum çok şey var

But I continue learning
Fakat öğrenmeye devam ediyorum

I never meant to do those things to you
Asla bunları sana yapmak istemedim

And so I have to say before I go
Ve bu yüzden gitmeden önce söylemek zorundayım kii

That I just want you to know
Sadece bilmeni istiyorum

I've found a reason for me
Kendim için bir sebep buldum

To change who I used to be
Eski beni değiştirmek için kendime bir sebep buldum

A reason to start over new
Her şeye yeniden başlamak için bir sebep

And the reason is you
Ve sebep sensin

I'm sorry that I hurt you
Seni incittiğim için üzgünüm

It's something I must live with everyday
Bu her gün birlikte yaşamam gereken bir şey

A reason to start over new

Yeni bir başlangıç için bir sebep

I wish that I could take it all away
Keşke hepsini dindirebilsem

And be the one who catches all your tears
Ve keşke tüm göz yaşlarını silen kişi olabilsem

That's why I need you to hear
Bu yüzden bunu senden duymaya ihtiyacım var

I've found a reason for me
Benim için bir sebep buldum

  And the reason is you
Ve sebep sensin

Ortam tekrar sessizliğe büründüğünde yavaş ama güçlü şekilde tekrar edilen alkış sesi yankı yapmaya başladı, merakla başımı çevirdiğimde gördüğüm silüet ile şaşkınlığa uğradım.

Emre'nin burada ne işi vardı?

"Şerefsiz! Senin burada ne işin var!" Yiğit'in bir anda değişen yüz ifadesi ve saldırmasın diye kolundan tutan Teo görüntüsüne anlam vermeye çalışırken Emre'nin sözleriyle bakışlarımı ona çevirdim.

"Güzel organizasyon, iyi planlamışsın. Oo Kenan bey bile burada demek, teşrif etmişsiniz Kenan bey!"
Yutkundum, yanlış bir şeyler vardı.

Emre'nin bakışları bana döndü.

"Çok güzelsin Mira, her zaman olduğu gibi." dedi kendi kendine konuşur gibi.

"Bırak Teoman!"

Teo'nun kollarından kurtulan Yiğit birden arkama geçerek kollarımın üzerinden bedenimi sardı. 

"Ondan uzak dur Emre." sesi itaatkar bir tondaydı.

Ne olduğunu anlamıyordum, gözlerimi kırpıştırdım. 

"Burada ne işin var Emre." diye mırıldandım.

"Teoman Berke'yi götür." 

Yiğit etrafa direktif verirken sırtımı dayadığı göğsü semsert olmuş, sinirle gerilmişti. 

Emre'nin arkasında beliren iki adam tam Emre'ye hamle yapacakken birden durdular, sanırım Yiğit durmalarını işaret etmişti.

"Herkesi kaçırabilirsin Yiğit, ama sen ben ve Mira burada kalacak." dedi Emre korkusuzca.

Herkes yavaş yavaş ortamı terk ederken gerilmekten midem bulanmaya başlamıştı. 

"Baba git, her şey kontrolüm altında."

Gitmemek için direnen Kenan bey oğlunun sözleri ile istemeye istemeye yürümeye başladı. 

"Evet, neredeyse biz bize kaldık. Ha ne diyordum? Çok güzel bir sürpriz olmuş Yiğit. Mira'ya her şeyi unutturur eminim ki. Değil mi Mira?"

Derin bir nefes aldım,

"Sen kimsin!" diye adeta çığlık attım. 

"Mira sakin ol." diye kulağıma fısıldayan Yiğit'in aksine Emre kahkaha attı. 

"Yiğit, aradığın bir şey varmış. Kuşlar söyledi..."

Ceketinin iç cebinden çıkardığı tanıdık gelen o defteri bize doğru sallamaya başladı.

"Ah Yiğit... Tekrar Aslı'ya güvenerek aptallığını tescilledin. Ama zaten ulaşsaydın da okuyamazdın, çünkü güzel Mira bunu kendi sembolik alfabesi ile yazmış." 

Gözümün önünde salladığı bebek mavisi renkli günlük zihnimde bir şeyleri uyandırırken başım dönmeye başladı,

"Gü-günlüğüm." diye kekeledim.

Ani bir duygu dalgası ile daha fazla dayanamayarak bedenimi Yiğit'in kollarına bıraktım. 

***

Merhaba OLVİDAR ailesi!

Uzzzuun ve heyecanlı bir bölümle tekrar buluştuk!

Umarım şarkı sözlerini es geçmeyip hepsini okumuşsunuzdur ^^ 

Kör bir düğüm ile başladığımız hikayenin düğümleri teek teek çözülürken artık sona gerçekten yaklaşmaya başladık... 

Bundan sonraki bölümü ne kadar süre sonra yazabilirim henüz kestiremiyorum, çünkü tatile gitme gibi bir durumum var. 

Fikirlerinizi, tahminlerinizi yorumlarınızda benimle buluşturursanız çok mutlu olurum.

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur!

Continue Reading

You'll Also Like

932K 51.6K 40
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
4.9M 230K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
393K 22.3K 37
#Wattys2018 Son Listesi'nde! Herkes tarafından saygı gören bir asilzadenin kimsenin var olduğundan haberi olmadığı kızı... İlk deneyiminden sonra aşk...
1.7M 110K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...