GÜN IŞIĞI ESİRİ.

By sedfay

23.2K 7.9K 1K

Bir terslik vardı. Etrafta sadece ormanın ruh titreten uğultusu vardı. Damarlarımda ki kan, bu denli ıssızl... More

TANITIM
BÖLÜM 1 : ORMANDAKİ GİZEM
BÖLÜM 2 : "soğuk bedenin sıcak enkazı"
BÖLÜM 3 "şehrin ışıkları "
BÖLÜM 5 " karanlığın ateşi"
BÖLÜM 6 "Savaş artık tek kişilik değil "
BÖLÜM 7 "Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. "
BÖLÜM 8 "Yeni mi doğdum yoksa ölüm mü, aşk mı bilmiyorum. "
SPOİ

BÖLÜM 4 " Gecenin esirleriyiz"

1.1K 794 103
By sedfay


4 BÖLÜM

Sır; karanlık batak, bulutlar ise suç islemiş canavar"

Tam uçuşa hazırlanırken uçak arıza yapar ve tüm yolcular indirilir ya, iste bizim yükselişten iniş hızımız bu kadar dı. Tam adım atacakken bir anda ayağımız boşluğa düştü. Uçak biletleri iptal oldu. Hayallerimiz bir anda kağıt parçası gibi kül olup yandı.

Siz saatlerce, dakikalarca beklemek nedir bilirmisiniz? Karanlık örtülmüş üzerimize....Gecenin bu saatinde gökyüzünde bir tane bile yıldız olmayışı ne kadar tesadüf olabilir di bu ana. Bir yorgan gibi üzerimize örtülen bu kara bulutlar, bizi bir araya toplayan kaderin bir parçası mıydı ? Peki ya Acılar... daha ne kadar acı çekecektik. Bir kapının örtülüş hızı kadar dı yasamak için tutunduğumuz dünya. Kapı kapandığında, bizi dünyadan koparıp hapsediyordu zindana . Sır olmuş çekilmişiz sanki dünyadan öylesine korkunç, öylesine acı. Peki ya kara bulutlar, suç işlemiş canavar gibi ! Saatler geçer dakikalara teslim oluruz. Bes bela avcısı şimdi dakikaların esiriydi. Ve sürekli bir seye esir oluyorduk. Biz gün ışığından kacan esirleriz . Karanlığı seven, ama karanlıkta kaçan! Belki bu sefer kaçamamıştık. Felaketimiz bizi gecenin karanlığına esir etmişti . Gün ışığından uzakta ama gökyüzünün hemen altında aynı kaderi yaşıyorduk.



"Barış Soytaş, önce sizin ifadeniz alınacak. Buyrun." Ve o an, sorgu odasından içeriye girdiğinde kapıda dört beden ruh gibi sıraya dizilmiş, sorgumuzun alınacağı anı bekliyorduk. Sırayla, oyuncu değişikliği hakkı verilmiş oyuncu gibi. Dimdik duruyorduk kapanan kapının arkasında. Hayata direnmişti belki de dimdik duruşumuz.

Kaç saattir burdayız, ne kadar süredir barışı bekliyoruz bilmiyorum. Ağlamaktan mosmor olmuş gözlerim acıyorken, düşen her gözyaşım dudaklarımın arasından kayıp gidiyor. Ben barışı bekledikçe içimde kopan fırtınaları dindiremiyorum.

"Neden bu kadar uzun sürdü " akına yönelttiğim soruyla önüne eğdiği başını kaldırıp bana baktı.


"Bilmiyorum, aslında sorgunun bitmesi lazım"


"Kaç saat oldu"

"Üç saattir içeride "

"Hadi biraz dışarıya çıkıp nefes alalım " dedi kağan.

"Hayır ben gelmeyeceğim onu bırakmam " iki kafamıza hızlıca sallayarak ona baktım.


"Alya lütfen burada bekleyince elimizden birşey gelmeyecek biraz hava almaya çıkacağız." Halsizlikten şişen gözleriyle ısrar ederken, akın ayağa kalktı.

"Onu yalnız mı bırakacağız " dedim ağlayarak.

"Alya o yalnız değil. Biz burada olmasak bile o bilir bizim onun yanımızda olduğunu lutfen yapma!" dedi yalvarır gibi "biz onu düşünmüyor muyuz zannediyorsun, deliriyorum onu bu odaya getirdiklerinden beri. Ama elimizden birşey gelmiyor. O suçsuz tamam mı ve buradan ne olursa olsun çıkacak . Buradan ne olursa olsun hepimizin sorgusu bitince kurtulacağız."


Barışı arkamızda bırakmıştık. Kaç adım öteye gittim bilmiyorum ama ondan uzaklaştıkça içimde bir şeyler oluyordu. Sanki köz gibi birşey kalbime basılıyor, ve nefesim kesilir gibi oluyordu.

Koridorda ilerlerken arkamda bıraktığım panoya takıldı gözlerim. Panoda yazar Victor Hugo'nun "İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır" sözünü görüyorum. Bir başka panoda "Her temas iz bırakır" yazısını okuyorum. İstanbul Cinayet Büro'nun gerçek yüzünü anlamak için kafamdaki tüm klişeleri bir kenara bırakmam gerektiğini anladım.

Upuzun bir koridor. Sağlı, sollu odalar... Öyle bakışları kötü değil kimsenin. Hızlı hareket ediyorlar. Ne öyle masaların üzerinde yığınla dosya var ne o filmlerde gördüğümüz soruşturma panoları.

Dışarıya çıktığımızda yağmur o kadar şiddetliydi ki, gök gürültüsü eşlik ediyordu yağmurun şiddetine. Birkaç defa iç çektim. Nefes alıp verdim. İdrak etmeye çalıştım olan biteni. Biz neden buradaydık bilmiyoruz. Suçumuz ne onu bile bilmiyoruz . Geldiğimizden beri ne bir polis memuru açıklama yaptı ne de konuştu. Kimse bir açıklama yapmazken öylece bekliyorduk kimseye birşey söylemeden.

Yağmur şiddetini daha çok artırınca içeriye geçtik. Hepimizin vücudu tirtirtitriyordu. Ama bu ne yağmurun soğukluğundan, ne de üşümemizin vermiş olduğu soğukluktandı. Bu bizim birbirimize olan bağımızın soğukluğuydu . Vücudumuzun soğukluğunu geçtim, artık rüzgar bana dokunmuyor hatta hiçbirimize. Bizi kahreden şey barış'ın içeride sorguda olmasıydı. Ve saatler sonra bizim de o sorgu odasında olacağımızdı.

Bir oda mesafesi yakınlıkta ki sorgu odası içimize işleyen korkunun hızını belirliyordu.

Sonunda biri çıktı odadan. Koşar adımlarla içeriden çıkan polis memurunun yanına gittiğimizde, yüzündeki sert ifadeyle karşı karşıya kaldım.

"Alya KAYA , siz misiniz ?" Dedi gözlerime kuşkuyla bakarken.

Sessizlik...

"Size diyorum küçük hanım " tekrar o sesle doldu kulaklarıma.

"E.. evet "

"Biraz sonra sizinde ifadenizi alacağız. " deyince o an, gözlerimden bir damla yaş bıraktım dudaklarının arasına.

"Kağan, akın ve buket te siz olmalısınız ? "Dedi diğerlerine bakarken, gözlerim akına baktığında, üçününde suratı betonlaşmıstı. Buket ise ağlıyordu.

"Evet ben kağan, buda akın ve bu da buket " dedi . Hepimizin gözleri polis memurundaydı. Öylesine tuhaf bir görüntüye ve ana şahit oluyorduk ki, hayatımız boyunca unutamayacağımız bir an.

"Küçük hanımın ifadesini ben alacağım. Hemen karşı odada sizleri bekleyen polis memuru var onlarda sizlerin ifadesi alacak " dedi ve devam etti.

" Sen küçük hanım benimle geliyorsun." Deyince gözlerim yanlarından geçtiğim üçlüye kaydı. Korku dolu bakışlarımla onlara bakarken, akın kısık sesle, "ne gördüysek o " dedi ve göz kırptı.

Uzun koridordan sonra, sağ taraftaki kapıdan içeriye girdik. Telaşlı halim gözlerine batıyormuş gibi hissediyordum. İçeride iki sandalye bir masa ve birde tam masanın ortasında ses kayıt cihazı vardı . Birde içi boş şu bardağı.

"Geç otur. " dedi sertce.

Korku dolu gözlerimle polis memurunun siyah gözleri, siyah saçları ve uzun boyuna baktım. Bana öyle iğrenerek bakıyordu ki, kendimden bile şüphe etmeme yetiyordu bu bakışlar.

"Olay yerinde beşinizde aynı yerdeydiniz. Bu cinayeti içinizden birisi işledi. " dedi .

"Hayır biz yapmadık " dedim, donuk sesimle.

"Bak barış herşeyi itiraf etti. Sorgudan kaçamazsınız, bu cinayeti sizden birisi işledi. Sen işledin." Dedi.

Koskoca ormanda birtek biz mi vardık neden biz burada sorguya çekiliyorduk aklım almıyor. Tüm bunların sorumlusu kim. Bizi buraya hapseden o kişi kim di...

"Neden biz yapalım. Koskoca ormanda sadece biz mi varız. Neye istinaden burada sorguya alıyorsunuz bizi . Ortada ne bir delil ne de elinizde bir kanıt var ." Sinirle adamın yüzüne çemkirdiğimde öfkeye dönmüş gözlerimi masada duran içi boş şu bardağına çevirdim.

"Bak küçük hanım. Dün gece bir ihbar üzerine olay yerine gittiğimizde bir kadın ceseti bulundu. 1.75 boylarında, 65 kilo civarında. Maktulün üzerinde şuan bir bulguya rastlanmadı. Adli tıp raporları henüz çıkmadı . Kalbe saplanmış bir bıçak tespit edildi. Ormanda ki tüm mobese kameralarına baktık. Tüm gece büyük bir ekip bu cesetin katilini aradık ve hala devam ediyoruz. Mobese kameralarında sadece sizin görüntüleriniz var. Bu tesadüf olamaz değil mi? Gecenin bir yarısı beş kişi ormana ne için gelir ki, burası kamp alanı bile değil. Yolunuzu kaybettiniz sanırım öyle mi?" Ormanda bir ceset ve tüm kayıtlarda biz gözüküyoruz. Nasıl olur! Peki ya barışın parmak izi...

"Bu cinayeti siz işlediniz! İtiraf et, masum bir candan ne istedin. Neden öldürdün?" Sustum.

"Alya... işimizi zorlaştırıyorsun." Adamın kurduğu cümleyle önümde duran şu bardağından gözümü alıp simsiyah gözlerine baktım.

"Durum ciddi farkında değilmisin. Gece yarısı bize gelen bir ihbar sonucu olay yerine gittigimizde, bir cesetle karşılaştık. Ve tüm deliller sizi gösteriyor. Tüm kayıtlarda siz varsınız " yine sustum. Cevap vermedim.

"Bak kalbe saplanan bıçak hala bulunmadı. Olay yerinde bir sürü ekip var ve hala bir delile rastlanmadı. Tüm delileri nasıl ortadan kaldırdınız. Tecrübelisiniz anlaşılan, daha önce de cinayet işlediniz mi ?" Derin bir sessizlik.

"Şuan hepinizin parmak izleri alınıp adlı tıpa gönderilecek. Eğer parmak iziniz içinizden birinde çıkarsa hayatınız biter. Ama inan bana eğer şimdi itiraf edersen müebbet yerine, bir yetmiş yıl ceza alırsın." Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ben yapmadım. Biz yapmadık.

"Söylesene alya, nasıl yaptınız. Ya da nasıl yaptın. Arkdaşların mı yardım etti? "

Tek bir soru ! Tek bir soru sormak için araladım ağzımı.

"İhbar eden kişi kim, bunu tespit ettiniz mi ?" O simsiyah gözleri gözlerimi delercesine bakıyordu şimdi.

"Bak küçük hanım, burada soruları siz değil biz soruyoruz. Ne zannediyorsun, biz bunu düşünemedik degil mi ? Aptal olduğumuzumu zannediyorsun ? Saatlerce gözünü, içi boş şu bardağına diktin. Hiç bir soruya cevap vermedin. Genelde suçlular hep bunu yapar, hep susar. Asıl aptal sensin kimi koruyorsun barışı mı? " sustum.

"Barış'ın sorgu odasında çıkarken arkadaşlarının da sorgusu alınacak dediğimde, tek bir şey söyledi biliyor musun? "

Ne zamandır burada sorgudayım bilmiyorum. Onu seviyorum. Adını duyunca kalbimde olan kıpırdanma bile beni şuan ona sürüklüyor. Hani hayatınız boyunca mutlu olacağınız o anı yakalamaya çalışırsınız da, bir anda bir sey olur ve o an elinizden kayıp gider. Bizim de öyle olmuştu . Eğlenmeye gittiğimiz o yerde, bizi bekleyen felaket sürükledi bu duruma. Ve hayatımız şuan ellerimizden kayıp gidiyordu.

""Onada böyle sorular sormayın kaldıramaz lütfen o birşey yapmadı. " dedi ne kadar acı değil mi alya. Kıvranarak sevgilisine bunu yapmamamızı söylüyordu. Kimi koruyordu seni mi ? Sen yaptın alya, o kızı sen öldürdün. " İçimden barış dedim bir an sessizce. Tekrar barış.. tekrar barış... aklımda bir tek barış vardı. Ne bu sorgu, ne bu olay, ne bu yaşananlar . Sadece barış!

"Söylesene hadi itiraf et. Sen yaptın, sen öldürdün. Sen o bıçağı aldın kalbine sapladın. Acımadın değil mi ? Sen bir katilsin alya. Onu sen öldürdün." Sessizce içimde kopan çığlıkları dindirmeye çalışıyordum ama dindiremiyordum. Ben içimden çığlık attığımı zannederken meğerse dışımdan atıyormuşum.

"BEN YAPMADIM" dedim haykırarak, belkide tüm gücümle bağırmıştım. Delirmek üzereydim. Ellerimi başımın arasına alıp bir süre durdum. Ben yapmadım... Ben yapmadım. Onu ben öldürmedim...

Hafifçe sırıtan adama bakmamak için kendimi zor tuttum. Alay edercesine gülümsemesi sinirimi bozuyordu. Kıpkırmızı olmuş gözlerimi onun gözlerine diktiğimde, adam ayağa kalktı ve ses kayıt cihazını eline aldı. Elindeki kağıtları masanın üzerine koydu ve bir kaç saniye öylece simsiyah gözleriyle gözlerime baktı. Onun gözünde öyle aciz gözüküyordum ki, sanki bana doğru gelip sen bir katil değilsin. Ama katil olmaman senin suçsuz olduğun anlamına gelmiyor diyordu bakışları.

"Parmak izini alacaklar." Tek bir cümle ve odadan çıkış anı.

Öylece adamın kalkdığı sandalyeye bakıyordum. Ruh gibi bedenim kıpkırmızı gözlerimle. haykırıyorum içimden durmadan. Fütursuzca hapsediyorum çığlıklarımı içime. Beynime imza atıyor gibi bastırıyorum hıçkırarak ağlayışımı . Kapının arkasından gelen ayak sesleri doluyor kulaklarıma. Beş saniye sonra bir kadın polis girdi içeriye, suratıma bile bakmıyordu. Sertce parmağımı tuttu ve hiç umursamadan, elinde tuttuğu mürekkebe tüm parmaklarımı batırıp, masada duran boş bir kağıt parçasına bastırdı teker teker. Parmak izlerim alındı ve kadın polis dışarıya çıktı. Kendimle başbaşa kaldım. Deli gibi oturduğum sandalyede bir öne bir arkaya sallanıyordum . Titrek sesimi bastırdım içime. Biz yapmadık, ben yapmadım. Adamın sorduğu soru beynimi deliyordu. Sen yaptın sen öldürdün. Ben yapmadım, yapmadım.

Kaç saattir bu dört duvar arasındayım bilmiyorum. Belki üç belki dört. Sessizce uyuşmuş bedenim ve yorgunluktan kısılan gözlerim kapının arasından yayılan ışıkla kamaştı. Kapkaranlık bir odada saatlerce yalnız olmanın verdiği korkuyla, hafifçe aralanan kapının arasından bakan o simsiyah gözlerle buluştu gözlerim. Yüzündeki o sert ifade gitmiş yerine adını bile koyamadığım bir ifade gelmişti sanki.

"Özgürsün, arkadaşların seni bekliyor dışarıda." Şok içinde baktım yüzüne, kaşlarımı çattım.

"Ne oldu suçlu biz değiliz değil mi ? " titreyen dudaklarımı bastırdım. Ağlamaklı olan sesim, karşısında bu halde olmam onun umrunda bile değildi.

"Parmak izi sonuçlarınız geldi. Dördünüz hariç birinizin parmak izi rastlandı . Zaten sorgusunda da belirtmişti. Mahkemeye çıkacaksınız o zamana kadar serbestsiniz"

"Kim ?" Cevabı biliyordum. Hepimiz biliyorduk.

"Barış Soytaş. Artık katil bir arkadaşınız var ." Sessizlik .

"Çıkabilirsin" dedi kapıyı göstererek.

"Hayır, hayır. O yapmadı... Lütfen o katil değil yalvarırım o yapmaz. O yapmaz! " polisin kollarına yapışmış öylece yalvarıyordum. Tüm dünya başıma yıkılmış ve ben çaresizce ona yalvarıyordum.

"Alya, yol arkadaşını iyi seçmelisin. Bazen birlikte yola çıktığın insan mahveder hayatını . Sana diyeceğim o ki, sırf sevgin yüzünden hayatını mahvetme."

Son duyduğum ses bedenimi yere bırakmama sebeb oldu. Kapıyı araladığı yerden sıyrılıp gitti. Öylece yere çöküşümü izledim karanlık gölgemden. Öylece kalakaldım. Söylediği şey beynimde savaşlar açıyordu. Kendimi toparlayıp dışarıya çıktığımda akın ve buket'in bana doğru koşuşunu gördüm. Bir açıp bir kapanan gözlerim bu sefer karanlığa karışmış. Ne bir ses ne de bir görüntü vardı.

Gözlerimi araladığımda boş bir odadayım. Kimse yok . Yerimden kalktım ve etrafa baktım. Bir ayna ve bir yatak. Yatağın üstünde bir kağıt. Elime aldığım kağıdı hızla açtım.

Notta, " elinizi çabuk tutun çünkü bulutlar üzerinize kötülüğü örtecek. Çok tehlikeli bir yolda bir telefon mesafesi kadar yakınım. Hemen arkanız da bir adım ötede..."









.....



Selam, umarım beğenmişsinizdir.

Işte böyle başlıyor maceramız. Beş bela avcısının mücadelesi.

Tüm bunların detayları için kaç gün düşündüm bilmiyorum. Belki karanlıkta, belki sessizlikte buldum kendimi. Belkide bir şarkının tam ortasında. Ama sizinle buluşturacağım anı heyecanla bekledim. Ve artık sizlerle.





NOT : Gördüğüm kadarıyla bir bölümü okuyan en az 1000 kişi var, ama beğeni sayısı oldukça düşük. Hikayaye oy vermeniz sizin için birşey değiştirmez ama oy vererek arkadaşlarınıza önenererek "gizem gerilim " kategorisinde üst sırada, çok daha hakettiği yerlere çıkarabiliriz. Tek yapmanız gereken okuduğunuz bölüme oy vermek ve yorum yapmak, oylarınızı bekliyorum.^^


....

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 89.2K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2M 72.9K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.1M 35.7K 20
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...