Yarım Adam

By safakpala

676K 10.5K 5.4K

Kendini yontmayı unutma' der Zeus... Kendi kabuğunu kendin soyabilirsin. Kendi özgürlüğünü kendin dışarı çıka... More

1 Taştan Beşik
2. Bölüm Arama Kurtarma "Edebiyat Karavanı"
3. Bölüm Sekizinci Tepe "Kitap Nasıl Yazılır?"
4.Bölüm Çırpınış "Kitabımı Nasıl Çıkardım" Videosuyla Birlikte
6.Bölüm Yeniden Doğuş / "-12 Derecede Edebiyat Kampı Videosu"
7. Bölüm Kimsin Sen

5.Bölüm Uyanış / "Abant Yazarlık Atölyesi Kampı 1"

84.4K 1.9K 721
By safakpala

5

Uyanış

Gözlerini açtığında hiç bilmediği bir yerdeydi. "Burada ne işim var?" Çevresini inceleyerek nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Yer yatağına alelade serilmiş çarşaftaki kan lekelerini görünce "İmdat!" diye bağırarak bir sıçrayışta ayağa kalktı.

Kapıyı yokladı, kilitliydi. Kapıyı panikle yumruklamaya ve kilidi sarsmaya başladı.

"Çıkarın beni buradan."

Sesi çok cılız çıktı. Uzun süre aç ve susuz kalmıştı. Önceki sabah Fındıklı Parkı'nda içtikleri çorbadan sonra hiçbir şey yememişti.

"Orada kimse yok mu? Lütfen biri kapıyı açsın."

Cevap veren çıkmayınca iyice paniğe kapıldı. Pantolonun boyu çok uzundu ve paçaları ayağına dolaştı. Odanın içinde çaresizce koştururken neredeyse düşüyordu. Eğilip paçalarını kıvırdı. Üzerindekilerin hiçbiri ona ait değildi. Kot pantolon boldu, düşmesin diye tek elini kemerden ayıramıyordu. Kemeri en son deliğe kadar sıkmak zorunda kaldı. Gömleği erkek gömleğiydi. En kötüsü ise iç çamaşırlarının olmamasıydı. Utandı. Gece neler olduğunu hatırlamaya çalıştı.

Beni o soydu.

Öfkeden kıpkırmızı oldu. Dehşet içinde o tiksinti verici anı hatırlamaya çalıştı. Bir süre çırpınışlarına seyirci kalan İstanbul, boğulmasına ramak kala onu sudan çekip çıkarmış, kucağında taşıyarak, ağaçlık ve çalılık bir yoldan geçip bu eve getirmişti. Yarı baygın durumda olmasına rağmen tir tir titrediğini ve o anda tamamen savunmasız olduğunu iyi hatırlıyordu. Islak giysilerini çıkarmasına yardım ederken Aden'e istediği her şeyi yapabilirdi ama onu soymak ve bulduğu kuru giysileri giydirip, üstünü örterek ısınmasını sağlamaya çalışmaktan başka bir şeye yeltenmemişti. Tekrar düşündü. Her saniyesini hatırlamaya çalıştı. Evet, iç çamaşırlarını o çıkarmıştı ama kesinlikle hiç bir şey olmamış, ona dokunmamıştı bile.

Demek sonra uyuya kaldım. Peki, beni ne diye kaçırıp buraya getirdi? Tamam, kim olup olmadığıyla biraz fazla ilgilendim ama gerçek kimliğini bilmiyorum ki hem bilsem ne olacak? Böyle bir kargaşada polise gidip olanları anlatsaydım bana gülerlerdi herhalde. O halde beni neden kaçırdı?

Bu odadan bir çıkış yolu olmalı diye düşündü. Panik içinde odayı inceledi. Lamba açık bırakılmıştı. Oda genişti. Yerler ahşap, duvarlar betondu. Camdan dışarı baktı, çevre ağaçlıktı. Prens Adaları'ndan birindeydi ama hangisinde olduğunu anlaması imkânsızdı. Nefes nefese kalmıştı, durdu. Pencereyi kontrol etti. Eski zamanlarda kullanılan türde ahşap kayıtlarla bölünmüş bir pencereydi. Tüm gücüyle zorlayarak yukarı doğru kaldırıp açmaya çalıştı. Kalın çivilerle doğramaya sabitlenmişti, kıpırdatamadı bile. Camı kırmak da hiçbir işe yaramayacaktı çünkü pencere ahşap kayıtlarla bölünmüş, bir insanın ya da hayvanın sığamayacağı kadar küçük cam bölmelerden oluşuyordu. Sanki cam kırılırsa kimse içeri giremesin diye tasarlanmıştı.

Allah'ın belası beni buraya hapsetmiş.

Sinirle sağa sola vurup, tekmeler savurarak "İmdat, yardım edin!" diye bağırdıktan sonra yoruldu ve olduğu yere çöktü. Odanın duvarları bir kapan gibi üstüne üstüne geliyordu. Çaresizlikten ağlamaya başladığında bir ses duydu. Dikkat kesildi. Biri kapıdaydı. Yüreği ağzına gelmişti. Hemen arkasından anahtar sesi duydu. Ayağa kalktı. Koluyla gözyaşlarını silip kapının arkasından bir iki adım geri çekildi ve korku içinde beklemeye başladı.

İstanbul elinde bir tepsi yemekle içeri girdi. "Boşuna bağırıyorsun. Sesini duyurman imkânsız."

"Neredeyiz biz? Beni neden burada tutuyorsun?"

İstanbul duymazlıktan geldi. Tepsiyi yer yatağının karşısındaki masaya bıraktı.

Aden'in gözleri ateş püskürüyordu. "Sana bir soru sordum. Duymadın mı?" Sinirlendiğinde kalp atışları yine bozuldu. Bu ritim bozukluğu geçmek nedir bilmiyordu.

"Yemelisin. Uzun süre aç kaldın. Güçsüzleştin. Kendini toparladıktan sonra her şeyi konuşacağız."

Aden yüzünü buruşturdu. "Söylesene, derdin ne senin? Beni buraya neden getirdin?"

İstanbul pis pis sırıttı. "Burası senin yeni evin, alışsan iyi edersin. Burada hiçbir yerde olamayacağın kadar özgür olacaksın. Bunları senin iyiliğin için yaptım."

Eğlenir gibi bir halinin olması Aden'i çok rahatsız etti. "Ne iyiliğinden bahsediyorsun sen? İyilikmiş... Beni bayıltıp, elimi gözümü bağlayarak kaçırdın. Özgürlük dediğin bu mu? Denize atıp, boğulmamı seyrederek işkence ettin. Şimdi de buraya hapsedip ailemden haber almamı engelliyorsun. Söyle, bunun neresi iyilik?"

İstanbul ciddileşti. "Üzgünüm Aden. Keşke başka bir yolu olsaydı."

"Üzgünmüş." Dışarıya çıkmak için kapıya yöneldiğinde İstanbul önüne geçip durdurdu.

Aden onu bütün gücüyle itip kapıdan çıkmak istediyse de yerinden bile kıpırdatamadı. Sinirden titriyordu. "Kendini ne sanıyorsun sen? Çekil yolumdan. Beni burada tutamazsın."

"Bak Aden, beni zor kullanmaya mecbur etme. Aynı şeyleri tekrar yaşamayalım."

"Dışarı çıkmam lazım diyorum sana. Neden anlamıyor musun?" Onu aşıp kapıdan çıkamayacağını anlayınca odanın içindeki eşyaları deli gibi etrafa savurmaya başladı.

"Şımarıklık yapma. Burada olman benim suçum değil. Benden uzak durman için seni kaç kez uyardım. Bu meseleyi kurcalama, senin için kötü olur, demedim mi? Peki, sen ne yaptın? İşin peşini bırakmadın."

"Artık hakkında hiçbir şeyi merak etmiyorum. Bırak gideyim."

"Bu imkânsız."

"Senden nefret ediyorum. Kıyafetlerim nerede? Onları istiyorum."

"Kurusunlar getiririm. Sakin ol."

"Beni denize atıp öldürmeye çalışan birinin karşısında nasıl sakin olabilirim?"

İstanbul sıkıntıyla söylendi. "Sanki ben çok mu memnunum olanlardan?"

"Neden ölmeme izin vermedin?"

İstanbul hemen bir cevap vermedi. Derin ve kederli bir düşünce sarmıştı bakışlarının etrafını. "Ölmeni istediğimi nereden çıkarıyorsun? Ben yüzme bilip bilmediğini öğrenmek için seni denize attım."

Aden sanırım katıksız bir deliyle karşı karşıyayım diye geçirdi içinden. "Yüzme bilmediğimi sana söylemiştim."

"Doğru söylediğini kendi gözlerimle görmeliydim."

"Sen manyak mısın? Merakın yüzünden beni az daha öldürüyordun."

"Eğer seni öldürmek isteseydim şu an burada olmazdın. Sen beni sadist falan mı zannediyorsun? Burgazada tam karşımızda ve biliyorsun, buraya yüzerek ulaşabileceğin yakınlıkta. Yüzerek kaçma ihtimalin olup olmadığını anlamam gerekiyordu. Tabii buz gibi suda neler çektiğimi anlaman ve bir daha aynı şeyleri yaptığında başına neler geleceğini öğrenip akıllanman için de iyi oldu ama dediğim gibi amacım başkaydı."

"Karşında biri boğulurken umursamadan izleyebilecek kadar hastasın sen."

"Yüzerek kaçıp kaçamayacağından emin olmak istedim hepsi bu" diye kestirip attı. "Bu sayede bu adada seni bağlamam gerekmeyecek. Yani gece denizde ödediğin bedel sayesinde şu an rahatsın. Bunun kıymetini bil. İki kişilik küçük bir adadayız ve dört tarafımız denizle çevrili."

"İki kişilik ada mı?"

"Biliyorsun, Kaşık Adası'nda yerleşim yok. Seni gezintiye çıkarabilirim ama önce kaçma düşüncesini kafandan atman lazım."

Bir süre sessizlik oldu. Aden odanın köşesine çekilip yere oturdu ve başını iki elinin arasına alıp düşünmeye başladı. Bir an önce bu adamdan kurtulup ailesine ulaşmalıydı ama bunun bir yolunu bulamıyordu.

"Beni bırakmak zorundasın" diyerek sessizliği bozdu. "Gidip ailemi görmem lazım. O insanlara yazık değil mi? Benim öldüğümü düşünüyorlardır. Ne tür bir belaya bulaştığını bilmiyorum ama beni alıkoyarak suçunu daha da artırdığın ortada. Yoksa hapislerde çürümek mi istiyorsun? Hem sen böyle biri misin? Beni ya da kendini düşünmüyorsan bari ailemi düşün. Onların günahı ne? Beni arıyorlardır şimdi. Annem herkesi ayağa kaldırmıştır. Acilen onların yanına gitmem lazım."

İstanbul umursamaz göründü. "Böyle bir felaket yaşandı ama sen hâlâ eski hayatından bahsedip duruyorsun. Aileni, şımarık arkadaşlarını, pahalı kıyafetlerini ve özel okulları unut."

Aden duyduklarının şaşkınlığı içinde bunu nasıl bilebilir diye geçirdi içinden. "Benim özel okulda okuduğumu nereden biliyorsun?"

Küçümseyen bir ifade belirdi İstanbul'un yüzünde. "Seni devlet okullarında okutmayacaklarını tahmin etmenin nesi zor? Eğitime kadar her şeyi satın almaya çalışan bir zihniyetin ürünü olduğun ortada."

"Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun." Aden çaresizliğin verdiği bıkkınlıkla oturduğu yerde duvara biraz daha yanaştı. Özel bir üniversitede okusa da ilköğretimi devlet okullarında tamamlamıştı ve öğrenimin parayla satın alınmasından nefret ediyordu. "Bana güvenebilirsin. Hakkında şikâyetçi olmayacağıma ve kimseye seninle ilgili tek kelime etmeyeceğime söz veriyorum. Yeter ki beni bırak."

"Kendini boşuna yoruyorsun. Artık seni bırakamam. İstediğin şeyler varsa alış veriş listesi yapabilirsin. Kitap olur, özel şeyler olur. Lütfen hiç çekinmeden tüm ihtiyaçlarını söyle."

"Bu tam bir delilik!" diye söylendi Aden. "Beni burada tutamazsın."

"Asıl delilik, beni kızdıracak laflar etmen. Kitap okuyabilir, tefekkür aynalarında kendini görüp eve dönüş yolunu bulabilirsin. Eğer istersen şebeke tarafından bugüne kadar sana yutturulan her şeyi burada kusabilirsin. Tabii böylesi bir geriye dönüş yoluna girmek yürek ister. İster arınmayı seç ister bir ömür boyu sürecek olan kendine yabancılaşmayı, kararlarını sonuçlarıyla birlikte yaşayacaksın."

İstanbul kapıya yöneldi.

"Bekle. Dur. Lütfen gitme. Geri dön. Ben burada kalamam."

İstanbul odadan çıkmadan önce son bir kez dönüp "İlk günler biraz zor geçecek" dedi. "Zamanla hallolur. Olay sadece alışma meselesi."

"Sen delirdin mi? Ailem ne olacak? Daha onların durumunu bile öğrenemedim. Bari telefon açmama izin ver. Konuşmama gerek yok. İyi olduklarını duysam yeter."

"Hâlâ anlamıyorsun değil mi?"

"Neyi anlamıyorum?"

"Eski hayatın bitti. Bu senin için yeni bir başlangıç."

Kapıyı suratına kapatıp tekrar kilitlemesi Aden'i öyle öfkelendirdi ki elleri çatlayana kadar tüm gücüyle kapıyı yumrukladı. "Aç şunu Allah'ın cezası. İmdat! Yardım edin. Sesimi duyan yok mu? Lütfen biri beni buradan çıkarsın."

Pencereye gidip başını dayadı. Birden yüzünün cama yansıyan halini görünce bir adım geri çekilip parça parça camdaki aksine baktı. Şaşkına dönmüştü. Sanki başka birine bakıyordu. Saçları yapış yapış, yüzü gözü şiş, rengi bembeyazdı. Morlukların üzerinde dikkatle ellerini gezdirdi. Her yanı yara bere içindeydi. Gözlerinin altı simsiyahtı. Gücü tükenmişti. Yaslandığı duvarın soğukluğuyla ağlamaya başladı ve gözyaşlarıyla birlikte süzülerek duvarın dibine yığılıp kaldı.

Continue Reading

You'll Also Like

14.6K 1.3K 18
❝𝖹𝖺𝗆𝖺𝗇 𝖻𝖺𝗓𝖾𝗇 𝗄𝖺𝗍𝗂𝗅𝖽𝗂𝗋, 𝗒𝖺𝗌̧𝖺𝗇𝗆ı𝗌̧𝗅ı𝗄𝗅𝖺𝗋ı𝗇ı 𝗈̈𝗅𝖽𝗎̈𝗋𝗎̈𝗋.❞ ********** O geceyi hatırlıyor musun? Gece süsü meleğin...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

126K 6.2K 17
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
123K 7.4K 56
Buraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

102K 8.1K 15
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...