KÜFÜR YOK!

By S-Mare

5.7M 417K 220K

*Tamamlandı* "Sence bizden bir cacık olur mu?" dediğimde önce bana öylece baktı, sonra kahkahalarla gülmeye b... More

1• 'Küfür Yok!'
2 • 'Terlik Mağduru'
3 • 'And the Tişört goes to...'
4 • 'Bakalım Nereye Kaçacaksın?'
5 • 'Tanıştırayım, Seri Katil Asiye'
6 • 'Fosilleşmiş Doğa Artığı'
7 • 'Astım değil, Çay Krizi'
8 • 'İkiniz Uslu Uslu Takılın'
9 • 'Aşırı Şiddet'
10 • 'Anne Sorunu'
11 • 'Kaçış'
12 • 'Benim Suçum Değildi'
13 • 'Sherlock Holmes'
14 • 'Araştırılacaklar Listesi'
15 • 'O Kız Benim Gözetimimde'
16 • 'Şutgirl'
17 • 'Denizleri Aş Da Gel!"
18 • 'Şefkatli Dokunuşlar'
19 • 'Önemli Konuşma!'
20 • 'Seni Öperim!'
22 • 'Çok Konuşuyorsun!'
23 • 'Emin misin?"
24 • 'Hoşlanıyorum!'
25 • 'Kaza Nasıl Oldu?'
26 • 'Sırlar ve İtiraflar'
27 • 'Çatlak Kaynana!'
28 • 'Ceza'
29 • 'Sürpriz'
30 • 'Gelsin Goller!'
31 • 'Dokunmasın!'
32 • 'Gitti!'
33 • 'Koca'
34 • 'Beni Bırakırsan Eğer...'
35 • 'Tehdit'
36 • 'Flash Mob'
37 • 'Dayı'
38 • 'Garip Teklif'
39 • 'Kız İsteme'
40 • 'Ev-len-dum!'
41 • 'Bal-Ayı'
Final • 'Babaoliysan!'
BvŞ ve Diğerleri

21 • 'Çakma Kara Murat'

115K 9.2K 4.9K
By S-Mare

Multimedya: Dua Lipa | New Rules

Keyifli Okumalar...

🍀
Esra Yağmurlu

Domuz herif beni arabaya tıktıktan sonra sesi de kesilmişti ama ben susmamıştım elbette. Ağzıma geleni saymış ve kendimi arabadan dışarı atmaya çalışmıştım. Tabii kapıları kilitlemiş olması bana sürpriz olmamıştı. Adam ne kadar manyak olduğumu biliyordu neticede ama asıl manyağın aslında kendi olduğundan haberi bile yoktu. "Allah'ın belası domuz herif!" Onuncu kez aynı cümleyi tekrarlarken Azman hiç oralı olmadan arabayı sürmeye devam etti. "Sana diyorum," dedim sesimi yükselterek.

"Farkındayım," dedi sonunda ve başını kısa bir an bana çevirdi. "Peki, sen, sana söylediğim son cümlenin farkında mısın?"

"Bok öpersin. Denersen bile seni öldürürüm."

"Bunu daha önce de duymuştum ama bak hala canlıyım," dediğinde kaşlarım çatıldı. Ne demek istemişti şimdi bu?

"Ne?"

Güldü ve "Boş ver," dedi. "Artık susup da beni dinleyecek misin?"

"Dinlemeyeceğim," dedim ve başımı yan cama çevirip kollarımı önümde bağladım. Sonunda pes edip beni bu kahrolası arabadan indirecekti.

"Beni indiğim dağ başındakiler dinler öyle değil mi?" dedi alayla.

"Aynen öyle," dedim başımı çevirme zahmetine girmeden. Araba yavaş yavaş hızlanırken bulunduğum pozisyonu korumaya çalıştım, aslında çok hızlı gidiyor sayılmazdık ama hurdaya dönmüş bir arabadan sağ çıkınca normalin üstünde her hız beni korkutuyordu artık. Sonunda tedirgin olarak ona döndüm. "Ne yapıyorsun?"

"Araba kullanıyorum," dedi umursamazca.

"Farkında olman güzel. O yüzden yavaşla biraz."

"Şu kadarcık şeyden korkacak değilsin ya, huysuz!" Yine de arabanın hızı yavaş yavaş azalttı ve derin bir nefes verdi. Küfür ve hakaretlerime sonunda ara verdiğimi anlayınca, "Bak!" dedi gergin bir sesle. "Sana onları söyledim çünkü..."

Elimi kulaklarıma kapatıp yüksek sesle şarkı söylemeye başladım bu kez. Onun hakaret cümlelerini daha fazla duymak istemiyordum. Yeterince aşağılanmıştım ve tekrarına izin verecek değildim. O yüzden iyiden iyiye karanlıklaşan havada dikkatimi sokak lambalarının ışıklarına verip şarkıma devam ettim.

Ofladığını duydum sadece ve arabayı anayoldan çıkarıp bir yan yola saptı. Tam ona nereye gittiğimizi soracaktım ki vazgeçtim ve bu zamana kadar aklıma gelmemiş olan teknolojik aleti o an düşündüm. Hala şarkı söylerken ona fark ettirmeden arka cebimden telefonu yavaşça çıkarıp mesaj kısmına girdim. Elif'e konumu mesaj atacaktım. O bir yolunu bulup beni bu manyaktan kurtardı.

Ta ki telefon elimden sertçe çekilene kadar... Başımı ani bir hareketle yana çevirdiğimde "Telefon yok!" dedi Azman. Pencereyi açmasıyla telefonumu dışarı fırlatması bir oldu.

Telefonumu...
Dışarı...
Attı!

Benim telefonumu!

Sırtımdan bir ürperti tüm vücuduma yayıldı ve gözlerim ardına kadar açıldı. Adam saniye düşünmeden telefonumu dışarı fırlatmıştı. Ben bu sahnenin sadece dizilerde ve filmlerde olabileceğini düşünürdüm ama az önce birebir yaşamıştım. "Lan ne yaptın sen?" dedim şok içinde. Bozuktu mozuktu ama o benim telefonumdu. Ciğerim yanıyordu ciğerim!

"Huysuzluk yapmayıp beni dinleseydin buna gerek kalmazdı."

"Allah'ın belası, telefonumdan ne istedin?"

"Yenisini alırım," dedi yine en umursamaz haliyle. Lan sen kimsin de bana telefon alacaksın? diyen iç sesim içeride kükrüyordu adeta.

Yemin ederim utanmasam şu an sinirden oturup ağlardım. "İstediğini yap," dedim neredeyse bağırarak. "İstersen beni de dışarı fırlat ama seni dinlemeyeceğim. Anladın mı?"

Derin bir nefes alıp seslice dışarı üfledi. "Sinirlisin, anlıyorum ama sakinleşince beni dinleyeceksin."

"Bok dinlerim. Allah'ın belası domuz!"

Bu domuz herifi hayvanat bahçesinin önüne bırakıp 'Azarsa yemini azaltın!' diyerek kaçasım geliyordu.

Ağız burun dalıp o uzun saçlarını kökünden koparasım geliyordu.

Kürekle ağzına ağzına vurasım, lokal anestezi diyerek kaldırıp beynini uyuşturmadan açasım geliyordu. Olmayan beynini söküp içine saman doldurasım geliyordu.

Kalbini durdurup, '300'e şarj et!' dedikten sonra aniden makinayı kapatasım geliyordu.

Allah'ım! Hey güzel rabbim, ben bu kadar da büyük bir günah işlememiştim ki. Bu herifin beni bulması için 7 büyük günahtan birini işlemem lazımdı benim. Ben en fazla 7 küçük, miniminnacık, günah işlemişimdir.

Yine cama dönüp onu yok saymaya çalıştım. O da bir müddet sessizce ilerlemeye devam etti. Ara ara bana baktığını hissetsem de umursamadan dikkatimi dışarıya odakladım. Allah'ım ben yeni bir telefon nasıl alacaktım? İş bulmam artık kaçınılmaz olmuştu. Zira bu herifin aldığı tek bir eşyayı bile bir daha evime sokmayacaktım. Hatta eve gidince ilk işim o yatağı ve mutfaktaki masa ve sandalyeleri parçalamak olacaktı.

Toprak yola girdiğinde arabaya vuran çakıl taşlarıyla tekrar ona döndüm ve artık dayanamayarak "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Dağ başına," dedi bana yan bir bakış atarak.

"Pardon?" Oha ama artık! OHA!

"Sen söylemedin mi? Beni ancak dağ başındakiler dinler diye. O yüzden sen de beni orada dinlemek zorunda kalacaksın."

"Kafayı mı sıyırdın sen?" diye sesimi yükselttim.

"Sayende."

"Durdur şu arabayı," dedim dişlerimin arasından. Hiç oralı bile olmadı. Elim defalarca açmayı denediğim kapı koluna uzandı yine. Kilitli kapıyı tekrar açmak için zorlarken "Durdur şunu," diye söylenmeye devam ettim.

"Kes şunu Asi!" Onu dinlemeyerek kapıyı zorlamaya devam ettim. "Açamayacağını bile bile ne diye uğraşıyorsun?" Açamazsam kıracaktım. Yine de yaptığım şeyden vazgeçmeyerek kapıyı açmak için zorlamaya devam ettim. "Kes şunu!" dedi tekrar.

"Durdur arabayı!" dedim ben de yine ve lanet kapı kolunun elimde kalması pahasına daha da asıldım. Azman elimi kapı kolundan ayırmak için elini uzatmıştı ki araba bir an yalpaladı ve neredeyse yoldan çıkıyorduk. Son anda aracı toparlayabilse de ben korkuyla öylece kalakaldım.

Öfkeli bir soluk verip "Dur demiştim sana!" diye bağırdı.

"Ben..." dedim korkumdan dolayı kısık çıkan sesimle. "Sadece... Durman için..."

"Durmayacağım," diye tekrar bağırdı ve ses tonu en sonunda beni ürkütmeyi başardı. "Durmayacağım ve sen beni dinleyeceksin."

Bir an titredim. Öyle ki sanki aniden açık bir pencereden içeri sızan soğuk iliklerime işlemişti. Bir ses zihnimi ele geçirdi o an. Ve anılar... Lanet anılar yine tüm gerçekliğiyle yüzüme vurdu.

"Durdur arabayı Deniz?"

"Durdurmak mı?" dedi isterik bir şekilde gülerken. "Tek kelime etmeye hakkın yok senin."

Emniyet kemerini titreyen ellerimle en sonunda takmayı başarmıştım. "Lütfen biraz yavaşla."

"Kapa çeneni! Anladın mı? Çeneni kapat!"

"Sana ne oldu böyle?" dedim korkuyla.

"Bir de soruyor musun?" dedi hayret eder gibi. "Bu kaçıncı? Söyle hadi! İtiraf et!"

Bağırarak söylediği cümleler üzerine daha da ürperdim. "Paranoyaksın sen," dediğimde sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ama o beni duymuştu.

"Paranoyağım öyle mi?" Gaza daha da yüklendiğinde artık ne yapacağımı bilmiyordum.

"Lütfen dur artık!"

"Bundan sonra..." dedi dişlerinin arasından. "Hiçbir şey söylemeye hakkın yok. Artık ben ne söylersem o olacak. Önce senin biletini keseceğim, sonra sıra o Hakan şerefsizine gelecek. Hepsini... Hepsinin biletini sırasıyla keseceğim."

"Ne demek istiyorsun?" dedim delice bir korkuyla. Bana cevap vermedi ve dişlerini kırarcasına sıktı. "Deniz nereye gidiyoruz?"

"Kimseyi göremeyeceğin bir yere. Senin hayatında tek olacağım yere. Ben son olacağım anladın mı? Ben senin sonun olacağım!"

"Esra!"

"Esra beni duyuyor musun?"

Azman'ın sesiyle bulunduğum duruma geri döndüm. Fark etmeden sindiğim koltukta en ufak bir ses çıkaramadım. Onun gözleri ise yola değil bana odaklıydı. Aslında artık hareket etmiyorduk. Arabanın ne ara durduğunu bile anlamamıştım.

Azman emniyet kemerini çözüp bana yaklaştığında kendimi hızla geri çektim. Öyle ki sırtım arabanın kapısına sertçe çarpmıştı. O da bu hareketimden sonra şaşırarak geri çekildi ve "Özür dilerim," dedi. "Sana öyle bağırmamam gerekirdi. Sen iyi misin?"

Cevap vermeyince "Esra," dedi tekrar ve yine bana yaklaşmaya yeltendi. Ellerimi hemen kaldırıp "İ-iyiyim," dedim. "Sadece yaklaşma!"

Kaşları çatılırken "Ne?" dedi. Sonra çatılan kaşlarına kısılan gözleri eşlik etti. "Benden... Benden korkuyor olamazsın. Bak! Sana bir şey yapmayacağımı biliyorsun değil mi?" Karanlık gecede tek tük ağacın yansımasına göz gezdirdi. "Konuşmak istiyordum sadece. Sana asla bir şey yapmam. Esra beni duyuyor musun?"

Derin derin nefes alırken hala ona cevap verecek duruma gelememiştim. O da bunu anlayınca "Tamam," dedi. "Geri dönüyoruz. Seni eve bırakacağım."

Arabayı çalıştırıp bana baktı ve gaza bastı ama araç bir kaç dakika sonra ani bir sarsılmayla durdu. Arabayı tekrar hareket ettirmeyi denedi ama camlara sıçrayan çamurdan anladığım kadarıyla çamura saplanmıştık.

"Kahretsin!" diye tısladı. Arabanın koluna eli gitmişti ki bana döndü. "Ne durumda olduğumuza bakacağım. Sen burada kal." Sessizliğime karşı sesli bir soluk verdi. "Esra!" dedi yine sesini yükselterek. "Beni duyuyor musun? Burada kal."

Dudağımı ısırırken başımı salladım. O da beni kısaca süzüp arabadan indi. Şimdi ise ben açık kapıya bakıyordum, o ise arabanın tekerleklerine. Zihnim biz kütlesinin içine gitgide batıyordu. Düşünemiyordum bile. Mantığım devreye girmeden içimdeki tek kelimeye itaat ettim.

Kaç!

Ne irdeledim ne de ne yaptığımın farkına vardım. Sürücü koltuğuna geçip kendimi dışarı attığımda tek isteğim o arabaya tekrar girmemekti. Yolun aşağısındaki bayıra hızla koşarken karanlıkta düşmemeyi diledim ve arkamdan panik dolu bir sesini duydum. "Esra dur!"

Onu dinleyecek değildim. Burada uzaklaşacaktım. Ondan uzaklaşacaktım.

"Esra!" diye bağırdı yine ardımdan ama ne duraksadım ne de durup ona baktım. Peşimden geliyordu belki ama o bana ulaşamadan bir ev bulurdum. Ardımdan tekrar tekrar adımı seslenip durmamı söylerken daha da yaklaşıyordu ama birden bir küfür savurdu ve sesi kesildi. Muhtemelen düşmüştü. Buna başka bir zaman olsa gülerdim ama onun aksine koşmaya devam ettim. Bir süre sonra zihnimin açıldığını hissettim. Sanırım yavaş yavaş yaşadığım panik duygusundan kurtuluyordum. Duraksayıp ellerimi dizlerime dayadım ve artık yanımdan ayırmadığım astım spreyini cebimden çıkarıp nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Sonunda kendime gelebildiğimde doğruldum ve başımı geriye çevirdim.

Acaba geri dönüp Azman'ın ne durumda olduğuna baksa mıydım?

Bok bakardım. Allah onun belasını versin!

Etrafıma kısaca göz gezdirdim. Pislik herif harbiden dağ başında bir yere getirmişti beni. Bana bir şey yapmayacağını elbette kavramıştım, tabii bunu kavramam bana bir kilometrelik bir yola mal olmuştu ama Deniz'i hatırlamam kesinlikle beni donduruyordu. Ne düşünebiliyor ne de mantıklı davranabiliyordum. Şu an insanlıktan soyutlanmış bu yerde olmam da bunun kanıtıydı. Etrafta bırak bir ev bulmayı ağaçlardan başka bir şey bile yoktu.

Bir ışık görür gibi olduğumda tekrar koşmaya başladım. Ağaçlar son bulup kendini bir açıklığa bıraktı ve ben hemen karşımda yanan bir ateş buldum. Tabii etrafındaki üç adamı da. Şimdi mantıklı olan onlardan bana yardım etmelerini istemek olabilirdi, ellerinde tuttukları içki şişelerini görmemiş olsaydım eğer.

Adamların yüzleri bana döndüğünde önce şaşırdılar sonra birbirlerine baktılar. Ben ise aptal gibi tek elimi kaldırıp sırıttım. "Hiç rahatsız olmayın. Ben de gidiyordum."

Ayakların geri geri giderken adamlar güldü. Sonra ise biri ayaklandı. "Dur bakalım! Bu saatte..." Eliyle etrafı işaret etti. "Burada ne işin var güzelim?"

"Akşam gezisi..." dedim.

Adam güldü. "Taner Allah'tan başka bir şey istesen olacakmış."

Diğerlerinden daha iri olan adam kahkaha attı. Taner o olmalıydı. Tehlike çanları o an zihnimde çalmaya başladı ve yine aynı komut art arda aradan sıyrılıp beni uyardı.

Kaç, kaç, kaç...

Arkamı dönmemle koşmaya başlamam bir oldu ama bunca yolu koşarken bir kez bile tökezlememiş ben bir süre sonra yere kapaklandım. Toparlanmama bile fırsat kalmadan bir çift ayakkabıya bakarken buldum kendimi. Ve bir çift daha... Ve bir çift daha... Başımı kaldırdığımda bana soru soran adam sırıtıyordu. "Nereye kızım? Dur daha yeni geldin."

"Bakın!" dedim ve ellerimden destek alarak geriledim. "Kick boks biliyorum ben. İnanın bana bulaşmak istemezsiniz."

Komik bir şey söylemişim gibi üçü de gülmeye başladı. Ardından Taner denen adam kolumdan sertçe tutup beni kaldırdı. "Gece uzun güzelim. Gösterirsin marifetlerini. Acele etme."

Adamın beni tutan kolunu tuttuğum gibi arkasına çevirdiğimde bir küfür savurdu. O kadar iriydi ki elbette benden böyle bir hareket beklemiyordu. "Uzak durun!" dedim diğerlerine de. "Gebertirim yeminle."

Önümdeki ikili bir an şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonra ise daha zayıf olanı "Tamam, sinirlenme," dedi. "Bırak adamı. Sonra da ne cehenneme istiyorsan git."

Hah şöyle! Yola gelin.

Adamı sertçe itekledim ve geriledim. Şimdi yine koşma vaktiydi. Tetikte biraz daha gerileyip ardından koşmaya başladım ama çok kısa bir süre sonra birisi saçlarıma yapışıp beni geri çekti ve kendimi yerde buldum. "Sürtük!" diye tısladı Taner denen çam yarması. "Kaçacağını mı sandın?"

Ayağa kalkamadan üzerime abandı. "Kolaysa şimdi de aynısını yap."

Sırtıma batan taşlarla adam kollarımı da yere çiviledi. "Bırak lan!" diye bağırıp onu itmeyi denedim ama başaramadım.

Üzerime eğilip "Bakalım göründüğün kadar da sert misin?" diye soludu. İçki kokusu buram buram bana çarparken iğrenerek yüzümü yana çevirdim.

Arkadan yine bir gülme sesi geldi. "Taner bize de bırakırsın biraz değil mi dostum?"

Adam başını sesin geldiği yöne çevirip güldü. "Pek hali kalmaz ama idare edeceksiniz artık."

Adamın iğrenç cümleleri eşliğinde diğerleri kahkaha attı. Şu an elim kalksaydı bu adamın suratına yumruğu indirmiştim. İyiden iyiye paniklerken nefesim yine düzensizleşmeye başladı ama sakinleşip buradan kurtulmaya odaklanmalıydım.

Hala bir nebzede olsun kıpırdatabildiğim bacaklarımın yardımıyla adamın bacak arasına sert bir darbe indirdim. Adam inleyip bir küfür savururken ağırlığının hafiflemesini fırsat bilerek onu üzerimden ittim ama düşündüğüm kadar etki etmemiş olacak ki bacağımdan yakalayıp tekrar beni yere çekti ve dizlerimin üzerine otururken eli saçlarımı buldu. Koparırcasına başımı yere bastırırken "Sürtük!" diye tısladı yine. Ellerimle onu itmeyi denediğimde saçlarımı daha da çekti ve bir çığlık attım.

Kurtuluşumun olmadığını anladığımda ağzımdan tek isim çıktı. "AKIN!"

"Akın mı?" dedi üzerimdeki adam alayla. "İstersen senin için Akın da olurum güzelim."

Nefesim kesiliyordu! Allah kahretsin!

Adamın tek elin tişörtümün eteklerini bulduğunda "Akın!" diye bağırdım tekrar. Neredeydi bu lanet herif?

Geri dönüp ne olduğuna bakmalıydım. Belki de ciddi bir şey olmuştu. Lanet olsun, şu an kendimi düşünmek varken ben onu düşünüyordum çünkü kabul etmek istemesem de şu an tek kurtuluş umudum oydu. Hayır, kesinlikle onun sağlık durumuyla ilgilenmiyordum. Tamam, biraz ilgileniyordum.

Hem nefes almaya çalışıp hem de ellerimle adamı durdurmak için uğraşırken pislik herif eğlenerek gülüyordu. Gözlerim dolarken son kez şansımı deneyip "Akın!" diye bağırdım. "Allah'ın belası... Domuz herif!"

Birden adam üzerimden çekilirken "Farkındaysan..." dedi bir ses. "Bana dedi."

Sonra adamın yüzüne inen bir yumrukla adam yanıma devrildi ve Akın "Allah'ın belası domuz herif'le tanışın lan şerefsizler!" diye kükredi. Evet, gerçek manada kükredi.

Diğer iki adam şaşkınlığını atlatmış olacak ki ona yöneldiler. Ben ise... Evet, bendeniz Asiye ise soluklarımı düzene sokar sokmaz çevik bir hareketle yanımdaki adamın üzerine çıkıp suratına bir yumruk indirdim. Bileğim acıyınca salladım ama durmadım.

"Marifetlerimi merak etmiştin," dedim ve bir yumruk daha indirdim yüzüne. "Nasıl? Beğendin mi?"

Güç avantajını kullanıp beni etkisiz hale getiren o olsa da şimdi avantaj kesinlikle bendeydi. Belki biraz Azman'ın attığı yumrukla adamın beyin fonksiyonlarını kaybetmesinin de payı vardı ama biraz...

Ben şu an Wonderwoman'dım. Heheyt ulan! Yemişim Wonderwoman'ı. Zeyna'ydım ben ve şu an zililili diye zılgıt çekip etrafa o yuvarlak bıçaklardan atasım vardı. O derece gözüm dönmüştü ki sormayın. Adam derin derin nefes alırken içimdeki Zeyna'ya bir dur be bacım! dedim. Bizim adam piyasada yok!

Gözlerimi etrafta dolaştırdım ve sonunda Azman'ı buldum. Adamlardan biri yerde can çekişir gibi kıvranırken Azman diğerinin suratına güçlü bir yumruk indirdi. Oha! Ben Zeyna'ysam bu kimdi?

Kara Murat? Savulun bre adiler diye bağırırsa kesin Kara Murat!

"Ulan siz yürek mi yediniz?" diye kükredi. "O kız kim biliyor musunuz lan siz?"

Karşısındaki adam kaçmaya çalışsa da saçma bir şekilde sordu. "Kimmiş lan?"

Azman bir an durdu ve harbi harbi düşündü. "Kapı komşum lan o benim!" der demez adamın suratına bir yumruk indirdi.

Yok be! Ne Kara Murat'ı? Bu bizim bildiğimiz Allah'ın belası domuz herif Azman'dı. Kapı komşum ne be?

Üzerinde olduğum adamın durumunu analiz ettim ve yerden kalkamayacağına kanaat getirince ayağa kalktım. Hızımı alamayıp bir de bacak arasına çocuğu olmamasını kesinleştiren bir tekme geçirdim ve adamım suratının patlıcan moruna dönüşmesini izledim. "İşlev görür mü artık bilemem, ibnenin evladı!"

Azman'ın yanına koşar adım giderken diğer adam hala onunla baş etmeye çalışıyordu ama pek de şansı yok gibiydi. Hatta çok bile dayanmıştı. Azman'ın içinden böyle bir canavar çıkacağını ben bile düşünememiştim yani. Az önce kendinin iki kadı olan Taner denen şerefsizi tek yumrukla yere indirmişti herif. Şu an Hulk'a dönüşse şaşırmazdım yani.

Birden adamın elini cebine attığını gördüm ve bir şey ay ışığının yüzeyine vurmasıyla parladı. Olduğum yerde donarken adam bıçağı Azman'a doğru savurdu.

"Dikkat et!" diye bağırdığımda ise onun gözleri bir an bana kaydı. İşte her şey tam o an da oldu. Adam bıçağı Azman'a sapladı ve derin karanlıkta bir çığlık yankılandı. Benim çığlığım!

•••

Keskin sirke küpüne zarar boşuna dememişler 😁 Buradan kendin ettin kendin buldun dizelerini Akın'a ithaf ediyoruz 😂

Merhabalar canlarım,

Fırsat buldum ve bir önceki bölüm yorumlarıyla beni mutlu eden sizlere bir bölüm daha atıverdim. Bana bunlarla gelin işte, o zaman gelsin bölümler ❤

Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Yıldızlamayı unutmayın

Şurada da REKLAMLAR'a geçelim. Revolver adında yeni bir kurguya başladım, ilk bölümü de yayımda. Tüm kurguları topladığım son bölüme de ekledim, oradan da bakabilirsiniz. Sizleri orada da görmek isterim. Hızlı hızlı gelin 😘 (Profilimden ulaşabilirsiniz. Çok heyecanlı şeyler olacak. Hem de çok 😈)

Der ve Sibelashi kaçar 💃

Instagram: e.s.mare

Continue Reading

You'll Also Like

321K 20.3K 48
Ölümsüz hayatların kalıcı izlerini taşır Eğer her şeyi değiştirebilseydik gerçekten harikayı yakalar mıydık? Kusursuz olur muydu hayatlarımız? Bu...
4.8K 509 62
Belki aşk onların için bir mucizeydi. Antalya'dan İstanbul'a üniversiteye giden iki kız arkadaş burada tesadüf olarak gizemli iki kişi ile tanışırla...
78.3K 5K 200
Seni ucuz kelimelerle anlatmasınlar diye yazdığım tüm şiirler...
186K 16.4K 47
katilim olur musun, yeniden yaşamaya inat?