GÜN IŞIĞI ESİRİ.

By sedfay

23.2K 7.9K 1K

Bir terslik vardı. Etrafta sadece ormanın ruh titreten uğultusu vardı. Damarlarımda ki kan, bu denli ıssızl... More

TANITIM
BÖLÜM 2 : "soğuk bedenin sıcak enkazı"
BÖLÜM 3 "şehrin ışıkları "
BÖLÜM 4 " Gecenin esirleriyiz"
BÖLÜM 5 " karanlığın ateşi"
BÖLÜM 6 "Savaş artık tek kişilik değil "
BÖLÜM 7 "Biz beş kişiyiz belaya direnen beş kişi. "
BÖLÜM 8 "Yeni mi doğdum yoksa ölüm mü, aşk mı bilmiyorum. "
SPOİ

BÖLÜM 1 : ORMANDAKİ GİZEM

1.9K 965 127
By sedfay

""Gecenin güzelliği yıldızlarsa madem, insan sesi niçin dönüşemiyor yalnızlığa ?"


BÖLÜM 1

Rüzgârın çıkarttığı esinti saç diplerimi sertleştiriyordu. Havanın verdiği mayhoşlukla başıma önüme eğip birsüre durdum. Rüzgarın soğuk esmesi, bedenimi titretirken gördüğüm manzaranın keşfine çıkmıştım bile. Rüzgârın ulaştıklara yere doğru kaydı gözlerim, ulaştıkları yerleri serinletirken sıcak esmesi, yemyeşil ormanın altını kaplayan kahverengi topraklar, ağacın altındaki çimenlerin üstünde biten o güzel kokan çiçekler...Doğa bunun adı ve ben tamda keşfedilmeyen güzelliklerin ortasına düşmüş, masalın tam da ortasında gibi hissediyorum kendimi. Ama bir yandan da ürkütücü esinti, bedenimi kaplarmışcasına titriyorum.

Beyaz spor ayakkabılarımı elime alıp toprağa bastığımda, tüm olumsuz etkenleri toprağa aktarmayı başarmanın hazzını yaşıyordum. Tam da şuan. Havanın kararmasına ramak kala görünen günbatımını karşıma almam, bütün bedenimin o çoşkuyu tatmasını istememle son buldu. Kendimi şarj etmek üzere, bastığım toprağın eşsizliğine kapılmıştım.

"Alya, burası çok korkutucu değil mi ya eminmiyiz buraya gelmek istediğimizden. " Başını diğer tarafa çevirdi ve gözlerini kısarak baktı. Sonra birşey kokluyor gibi burnunu çekerek yüzünü buruşturdu. Buket iki eliyle kolumu sıkıca kavrarken, kötü enerjisini bana da aktarmayı başarmıştı.

"Evet birazdan ağaçlar felan canlanacak " ben birşey demeye kalmadan başıma ağrılar girercesine çıkan akın'ın incelttiği sesiyle, bir anda telefonu yere düşürmeme neden oldu.

"Ya Akın! " Diye sinirle bağırırken, telefonumu yerden alıp buket'in koluna girdim. Ne yalan söyleyeyim ben de biraz korkmuştum buradan.

"Kötü kokuyor ,"dedi tıslar gibi...

"Ne?" diyerek telaşlı bir şekilde başını salladı akın.

"Havada kötü kokular var ! Koklayın." Diye yüzünü buruşturmaya devam etti. Evet tıslar gibi konusuyordu. Sesi coşkulu ve korkuluydu. Onun bu hallerine tanık olurken akınla birbimize bakıp buketi şöyle bir süzdük. Sanki birşeyler olacağının habercisiydi söylediği sözler.

"Kağan hadi abi indirelim şu eşyaları daha çadır kuracağız. " barış eline aldığı kamp çadırlarını yere koyarken, onun otoriter sesi kabul görünce hepimiz sustuk.

"Hadi birazcık yürüyelim barışla kağan buraları halleder" akın, arkasına dönüp bağıra bağıra konuşarak laf sokuşturmuştu aklınca. Kağan ve barış sessizliğini kırıp dudaklarını aralayınca, akın'ın yüzündeki korku ifadesi biraz önce söylediği sözüne bir kılıf uydurmaya çalışıyor gibiydi...


"Çadırları sen kuracaksın. Buraya gelirken arabada hava atıyordun çok güzel çadır kuruyorum diye! Biz daha bir halt ettiğini göremedik" kağan yansıyan ışıktan eliyle yüzünü korurken, akın'a gözlerini dikmiş, gerginligi yüzüne vurmuş bir halde ona bakıyordu.

"Bence tüm malzemeleri akın indirsin, çadırıda akın kursun" hafif tebessümle akına döndüğünde, yüz ifadesi değişmişti anında. Şimdi barış'ın bu sözüne gevşemiş, keyiflenmiş görünüyordu.

"Evet çadırı güzel kurduğum doğru".

Yanımızdan uzaklaşıp onlara doğru yaklaşıp küçücük harflerle "abi sırf kızların yanında rezil olmayayım diye söyledim ben onu. Benim çadırla ilgili en iyi anım çadırı kurarken arasında kaybolmam bunu sizde biliyorsunuz " dedi. Ah aptal şebek bizim duymadığımızı sanıyordu ama ne yazık ki, ne kadar uzakta olursa olsun sesindeki volm oldukça gürdü.

Şimdide haksız olmasının vermiş olduğu keyfin şımarıklığını yaşıyordu.

"Ne yani yolda söylediğin herşey yalanmıydı." Barış'ın akınla alaycı konuşması hepimizi güldürürken, akın ise kaş göz işaretiyle sus diyordu barış'a.

"Ya ona yalan demeyelim küçük bir şakaydı sadece " hepimiz odaklanmış onun şebek hallerine katıla katıla gülmekle meşguldük şuan.

"Birkaç sene sonra hepimiz içimizdeki birbirimize olan sevgimizi hiç kaybetmeyelim. Söz verelim ve her sene belirlediğimiz bir günü burada geçirelim "

"Bugün olsun, her sene olsun " dedi akın.

Ellerimizi üst üste koyup söz verdik. Dostluğumuz ömür boyu, hatta öbür dünyada da sürecekti. Tarih 3 Haziran 2018 idi. Günlerden pazar...

Barış'ın ıslık sesiyle ona baktım.


Islık sesindeki sert rüzgar, saçlarımın kıpırdanmasına sebep oldu.

"Neyse hadi bir an önce toparlanalım akşam olmak üzere indirelim şunları hava kararmadan " barış bir anda gülmeyi kesip eski sert yüz ifadesini almıştı bile.

Buketle kendi eşyalarımızı alıp ağaçların gölgesine koyduk. Akın da, barışla bereber bagajdan aldıkları çadırı kurmaya çalışıyordu. Kağan ise buket'in yanağına bir öpücük kondurup, bagajın kapısını kapattı. Malum bu iş erkek işiydi, elimizi hiçbirşeye vurmadan onların çadırı kurmasını bekliyorduk. Akın'ın çadırı kurarken ki halleri karşısında gülmekten katıldığımız da, ona güldüğümüz her dakika onun bize küsüp sonra tekrar barışmasına şahit olurken, keyifli bir zaman geçiriyorduk. Yaklaşık yirmi dakika sonra çadır, bu efsane üçlünün çabalarıyla kullanıma hazır hale gelmişti.


Ormanın görüntüsünü yakından keşfetmeye cok az kalmışken, akının hareketliliğiyle ona döndük.

"Oh be sonunda "derin bir nefes alıp verirken, akın'ın çadırı kurduktan sonra ki sevinç dansını kesinlikle görmeniz gerekti. Resmen dans etmiyor ormanı titretiyordu.


Başlarımızı gün ışığından koruyacak şekilde, bedenlerimiz dairesel bir biçimde yan yana sıralanmış, merak içinde akının havlu kağıttan koparıp aldığı bir parça kağıdı eline alışını izledik.

"Akın abi napıyorsun? " Barış kahkalar eşliğinde akına gözlerini dikerken, kağan yerlere yatmış akını izliyordu. Bukette akın'ın dans edişine eşlik ediyordu. Hepimiz kahkahaya boğulurken buketle dansını bitirip kağan'ın kollarına teslim etti. Akın'ın koşarak bana doğru gelişini izlerken buldum kendimi.

"Ya Akın! napıyorsun ezildim burada kalk üstümden"dedim üstüme düşen akın'a. Onu üstümden atıp ayağa kalktım. Bana doğru inatçı gülümsemesine katlanamayıp bir tane yapıştırdım koluna.

"Acıdımı "diyerek, yeni doğmuş köpek yavrusu bakışı attı.

"Canım çıkıyordu neredeyse... ciğerlerim hava almayı kesti akın! "dedim sinirle. Gözümü akından alıp barış'a çevirdim. Rüzgarın uğultusu doluyordu kulaklarına birde ayaklarının altındaki yemyeşil çimenlerin üstünde, kaya kadar dik duruyordu.

"Sen ne gereksizsin "dedi sinirli yüzüyle tıslayarak.

"Oğlum atlayacak başka birini bulamadın kızın zaten bir sıkımlık canı var " diye mırıldandı kağan.

Akın şimdide kağana doğru koşunca ikiside birbirlerine sarılmış bir vaziyetteydiler. Simsiyah gözlerini irice açmış bakarken, dudaklarındaki ifadenin alay mı yoksa gülümsememi olduğunu anlayamamıştım.

"Şimdide beni öldürmeye niyetin var heralde"dedi akının eli onun tüm bedenini sarmışken .

"Lan oğlum çok yakıştınız be birbirinize " hafif kahkaha atan barış küçük bir dal parçasını üzerlerine fırlattı. Buket işaret parmağını kaldırıp tehdit eder gibi salladıktan sonra ,"Bir de sen dene istersen barış "diyerek akınla kağanı işaret etti.

"Yo yo hayır ben hiç bozmayayım aralarında ki ilişkiyi " ela gözlerine derin bir tebessüm oturdu.

"Valla üstümden bir yük kalktı kardeşim "dedi sevimli yüzüyle barışa bakan akın.

Ardından kağandan kaçmanın gururuyla barışa koştu. Barış çivilenmiş gibi donkaldığında, dördümüzün gözlerinde de aynı ifade vardı. Sonra hepimiz birbirimizden güç almak istercesine kollarımı birleştirip sarıldık.

"Hadi bir hamak kuralım sallanırız " diye bağırdı akın.

Bu müthiş fikir bizimde hoşumuza gitmişti. Hamak kurmak için arabanın bagajından halatları alıp seçtiğimiz iki ağaca bağlamaya başladık.

Hamağı ağaca bağlarken, buket'in bu tuhaf görünümünün altında yatan sebebten dolayı kıvrandığını görünce arabanın arka tarafına çekip, "ne oluyor buket " diyerek kaşlarımı kaldırdım.

"Sanki birşeyler olacak gibi bir his var içimde " sesindeki endişe giderek artırıyordu ve bu durumdan bende rahatsız olmuştum.

"Ne yalan söyleyeyim bende hiç sevmedim ama, gördüğün üçlü burayı pek sevdi. Yapacak birşey yok " tesselilerimle onu rahatlatmaya çalışırken, benim içimi huzursuzluk kapladı biranda.

Buket'in üzerindeki siyah elbisenin rengi yüzüme yansır gibi oldu, kahverengi gözlerine düşen kuşkuyla gözleri dolmuştu.

"Off neyse yokluğumuzu farketmeden gidelim hadi yanlarına " diyerek temkinli bir tebessüm yayıldı yüzüne.

"Canım sen git ben arabadan birşey alıp geliyorum "dedim biranda, ama arabadan birşey almayacaktım. Sadece onu yanımdan göndermek için bir bahane uydurmuştum.

Kendimi dinlemek istiyordum aklımca, oysa kendini kendine açıklayamacak kadar yıpranmış bir beden taşıdığımı, duygularımın düz bir çizgiye dönüştüğünü biliyorum. İçimden kopan her yaprak beynime sonra düşüyordu. Sadece beynimin bana oynadığı oyunu dinginleştirmeye çalışıyorum. Bunun içinde yalnız kalmaya herşeyden çok ihtiyacım var.

Telefonu kapatıp kırmızı kapşonlu trençkotumun cebine koydum ve biraz daha onlara gözükmeden yalın ayak yürümeye devam ettim. Gün batımı kendini gösterirken derin bir nefes alıp olduğum yerde gözlerimi kapattım. Kafamdaki düşüncelerden arınıp biraz olsun temiz bir nefese ihtiyacım olduğunu hissettim. Etraf kararmaya başlanmıştı bile, rüzgarın esmesiyle beraber yaprakların çıkarttığı uğultulu ses içime korku verirken, ormana göz gezdirdiğimde etrafta tek bir insan olmayışının sıkıntısı kapladı bedenimi. Biraz daha ilerledim ve bir ağacın gölgesine oturdum. Yanıma aldığım suyumdan bir yudum almak istemiştim ama bir iki damla kaldığını görünce şişeyi yaslandığım ağacın yanına bıraktım.

Ayaklarıma batan sert toprakların verdiği tahrişle ayakkabılarımı giyip tekrar yürüdüm. Yaklaşık bir saat onbeş dakika boyunca yürümenin verdiği yorgunlukla kendimi çimenin üstüne atmam bir oldu. Ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarımı sıvazlamaya başladım acısını hissederek. Koyu karanlıktan gelen börtü böcek sesleri beni ürkütsede, biraz dinlenmeye ihtiyaçım vardı.

Ağacın gölgesine kıvrılmış uyumaya hazırlanırken buldum kendimi. Telefonu elime aldım kapalı olan telefonumu açınca, şarjımın yüzde iki olduğunu gördüm. Neredeyse epeydir yürüyorum ve geri dönmeye hiç halim yoktu. Geride bıraktığım dörtlü, onlara bunu yaşatmak istemezdim. Bedenimin yorgunluğu beni uyutmaya çalışsa da uyumamak için direniyordum. Buket meraktan deliye dönmüştür, barış çıldırmıştır, diğerleri ise çoktan beni aramaya başlamıştır. Telefonumun çıkarttığı sesle kapattığım gözlerimi açtım. Ekrana gelen bildirimlere tam bakacakken telefonum kapandı.

Uzun süre homurdandıktan sonra geldiğim yönü bulmaya çalıştım ama, heryer birbirine benzediği için yolumu kaybettiğimi anladım.Hava tamamen kararmıştı. Karanlığı verdiği korku bedenimin her zerresindeydi. Etrafta kimsenin olmayışı ve derinliklerden gelen uğultulu sesler bedenimi titiretiyordu.


Arkamdaki suyun ağır sesinin yerine coşkuyla akmaya başladığında, ruh halim hiç olmadığı kadar sıkıntılıydı. Kendime itiraf edemesemde bu defa korkuyordum. Fırtınanın beni dehşete düşüren uğultusu , ormanın karanlık loş havası zaten yeterince korkuma sebep olurken, şimdi birde akbaba sesleri çıkmıştı.


Birkaç adım ileriden gelen ayak seslerini duyup sesimi duyuramama ihtimaline karşı el kol işaretlerimle kendimi göstermeye başladım.

Hiçbir ses duymadan çalıların kesik kesik kırılan parçalarının çıkarttığı ayak seslerini duymam, bir ihtimal beni kurtarmaya gelen arkadaşlarım olduğunu düşünsemde bu kararımdan vazgeçtim. Çünkü onlara dair ne bir ses ne de bir işaret vardı. Gittikçe kızaran yüzüme aldırmadan elime aldığım odun parçasıyla kendimi korumaya aldım.

Arkamdan gelen bir kıpırtı....

Aramızdaki mesafelerin azalış sesleri!

Arkamı döndüğümde koruluğun üzerinde hareket eden bir gölge sıradan gelmemişti gözüme. Bir hayvanın gölgesi olamazdı, yakından gelen bir hayvan sesi yoktu. Üstelik ağaçların içinden gökyüzüne yükseliyormuş gibi görünüyordu. Nitekim saniyeler sonra koruluğun biraz üzerinde gölge seyrekleşti sonra parçalanırmış gibi oldu ve en sonunda yok oldu.

Bu tuhaf görüntüye bir anlam veremezken birkaç adım yürüyerek görünen gölgenin olduğu yöne doğru gittim.

Koşar adımlarla dönmeye hazırlanırken bakışlarım bu defa ormanın içinden gelen ince ip gibi yoğun bir dumana takıldı . Yaklaşık beş dakika olduğum yerden hiçbir yere kıpırdamazken dumanın yok olduğunu gördüm.





Sonrası, zifiri karanlıktı.






^^^


Sizde arkasından gelen seslerin bir zebaniye ait olduğunumu düşündünüz ?

Belkide bir zebaniye aitti yada onları tamamen karanlığa hapsedecek kişiydi.

Belkide hiçbirisi!


Sosyal medya 👇

https://www.tumblr.com/blog/birseslenisinbitishikayesi

Continue Reading

You'll Also Like

189K 9.3K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
191K 11.5K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.1M 15.9K 39
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...