GECE'NİN MAVİ PALETİ

By nytris

328K 27.4K 16.8K

Sonra gece üstümü örttü, yıldızlı gece göğüne benzeyen gözlerine bakmaya fırsat bulamadan. More

GECE GÖZLÜ OĞLAN
GÖKKUŞAĞI KIZ
KUMARBAZ
KALP ATIŞLARI
UMURSAMAZ
YARIŞ
SAÇLARINDA GECEYİ SAKLAYAN KIZ
Gizemli Ressam
Wattys
GECENİN ÖRTTÜĞÜ KIRIKLAR
YILDIZLARIN GETİRECEĞİ DİLEK
SONSUZLUK KADAR YAKIN
KORKAĞIN YALANLARI
SARSILAN DUVARLAR
OYUN
NEFESSİZ
İDDİA
DÜŞÜŞ PART 1
DÜŞÜŞ PART 2
Sonun Başlangıcı Part 1
Sonun Başlangıcı Part 2
Elveda
Seni Beklemek Part 1
Seni Beklemek Part 2
Vazgeçiş Part 1
Bakışlar Part I
Bakışlar Part 2
BENİM CEHENNEMİM
BİR YILDIZIN HİSSETTİREBİLECEKLERİ
ARKADAŞTAN DAHA FAZLASI
BİR BAŞKASININ GÜNEŞİ
SON SAVAŞ
SON SAVAŞ PART II
NEFESİMİ KESEN SEN

GÖKYÜZÜNDEKİ TEK YILDIZ

13K 1.3K 1.2K
By nytris


7

Cümleler susup yerini kelimelere bıraktığında, kelimeler susup yerini nefeslere bıraktığında, nefeslerde susup yerini sessizliğe bıraktığında, ben buradaydım.

Ben hep buradaydım.

Bu dipsiz kuyuyu andıran çöküşümde, bu sonsuzluğa uzanan sessizlikte, hep buradaydım. Yaşamım, sağır bir insanın yaşamına benziyordu. Oysa ben sağır olmadan tatmıştım sessizliği.

Sessizliği, annemin soğuk bakışlarından, babamın boğazında düğümlenen kelimelerden tatmıştım.

Oysa ne güzel olurdu, onun ağzından dökülecek cümleleri duymak.

Bir sürü ses.

Etrafımda bir sürü ses vardı. İnsanların bağrışmaları, tezahüratları, arabanın motorundan ve tekerleklerinden çıkan sesler, Vincent'ın açtığı bangır bangır çalan müzik.

Birde kalp atışlarım.

Kalp atışlarım, oldukça gürültülü bir şekilde kulağımda uğulduyordu.

Sessizlikten yaratılmış bir insan için, bunca gürültü çok fazlaydı.

Sessiz bir dünyam vardı benim. Kimse benimle pek konuşmaz, bende odamdan pek çıkmazdım Tek duyduğum, öğretmenlerin sesi ve sevdiğim şarkılar olurdu. Bundan hoşlanmıyor değildim.

Ama sessiz bir dünya, aynı zamanda yalnızlık anlamına geliyordu.

Yüzünüze bir bir kapatılan kapılar, sizi öylece ortada bırakan insanlar, uğradığınız hayal kırıklıkları ve daha niceleri.

Yıllardır sessiz bir şekilde donakalmış olan dünyam, Vincent'ın dönmesiyle bir kaosa bürünmüştü.

Bir kaosun içinde yaşarken ne yapardınız?

Ya kendinizi o kaosa bırakırdınız ya da akıntıya kapılmamaya çalışırdınız.

Sanırım benim durumumda çok geç kalınmıştı.

Çünkü çoktan onun çekimine yakalanmıştım.

Beni öylesine çekiyordu ki kendisine, güneşe uçan İkarus gibiydim.

Ama İkarus'un sonunu, herkes bilirdi değil mi?

Keskin bir virajda, direksiyon aniden kırıldığında hızlı bir nefes aldım ve kafamı pencereye çarpmamak için tutundum.

Vincent bir kahkaha attı.

"Eğleniyor musun Gece?"

Midem bulanıyordu. Eğlendiğim söylenemezdi. Vincent yarış başladığından beri, ölmek istermiş gibi sorumsuz bir şekilde sürüyor, arabayı oradan oraya atmakta hiç çekinmiyordu.

Batı'nın bizi geçmesine hiçbir şekilde izin vermiyor, sanki arkamızda cehennem zebanileri varmış gibi davranıyordu.

Gözlerindeki çılgınca bakışa baktım. Bu iyi değildi. Bu Vincent değildi.

Cevap vermediğimi duyduğunda sırıtarak konuştu.

"Ben çok eğleniyorum. Sanki uzun zamandır ilk defa nefes alıyorum."

Şaşkınlıkla ona baktım. Bu da ne demekti böyle? Vincent'ı değiştiren bir şeyler olduğunu biliyordum ama, gerçekten o kadar kötü müydü?

Bilmiyordum.

"Uzun zamandır ölüme ilk defa bu kadar yakınım mı demek istedin?"

Bu, onu güldürdü.

Gülüşü, kulaklarımda bir meleğin kahkahası gibi canlanırken derin bir nefes aldım. Tek yapabildiğim buydu. Onun dalgalarında boğulmamak için, kafamı suyun dışına çıkarabildiğimde, derin nefesler almam gerekiyordu.

Ona kapılmış olan bedenim, artık yüzemeyecek kadar derinlerdeydi.

Batı'nın arabası hızla yanımıza yaklaşırken, Vincent yayvan bir şekilde sırıttı ve gözleri kısıldı. Etrafına üşüşen karanlık havaya baktım ve sebebini merak ettim.

Ne oldu Vincent?

"Ölüme daha yakın olduğum zamanlar olmuştu."

Hızla ona döndüm. Daha ne kadar tehlikeli işlere bulamış olabilirdi? Neler yapmış olabilirdi? Böylesine dipsiz bir kuyuda yaşamak için, ne yapmış olması gerekirdi?

Korkuyordum.

Aptal kalbim, onun için korkuyordu.

"Neden?"

Fısıldadığımda, sesim arabanın motorunun gürültüsünde kaybolup hiçliğe karıştı. Tıpkı diğer kelimelerim gibi, o da yok olmuştu. Böylece ben, sağırlar müzikaline ilk sıradan bir bilet almış oluyordum.

Biliyordum, ben yüksek sesle konuşan biri değildim. Ama buna rağmen, duyulmayı hak edemez miydim?

Ellerinin direksiyonu sımsıkı kavradığını ve parmaklarının bembeyaz kesildiğini fark ettim. Beni duymuş muydu? Bilmiyordum. Ama az sonra konuştu. Sesinde beni boğmaya yetecek kadar ızdırap vardı, ve ben, öyle kolayca boğulmazdım.

"Pişmanlık nasıl bir histir bilir misin Gökkuşağı Kız?"

Onu duydum, sözcükler kulaklarımdan içeriye doldu. Ama anlamadım. Oysa ben her zaman, onun bir bakışında yatan binlerce anlamı çözebilmekle övünmüştüm.

Karşımdaki bu boğulan adam, benim tanımadığım biriydi.

Pişmanlık.

Kulağa oldukça basit geliyordu, ama yapabileceklerini hiç tatmamıştım. Tatmayı da hissetmiyordum. Hayatımda yeterince kötü duygu vardı. Pişmanlığın, bunlardan biri olmasına niyetim yoktu.

"Hayır, bilmiyorum." Fısıldadığımda, dudaklarına ufak bir gülümseme yayıldı.Bu gülümsemenin anlamı, diğer şeyler gibi gizliydi. Gözlerim, o gülümsemede takılı kaldı ve anı dondurdu.

Bu anı, tekrar tekrar çizebilmek için sakladım.

Ta ki, ölümsüzleşene kadar.

Onu şimdiden, tuvalin üstünde görebiliyordum. Gözlerindeki o pişmanlık, dudaklarındaki o gizemli gülümseme. Biliyordum, çok şey anlatıyordu ama, anlayamıyordum.

"Hiçbir zaman öğrenmemeni isterim Gece."

Gözlerimi sımsıkı kapattım ve bu ana tutundum. Benim iyiliğimi istediği bu ufacık ana.Çünkü biliyordum ki, çok azdı bu anlar. Bana azıcıkta olsa değer veriyormuş gibi davrandığı bu anlar, çok nadirdi.

Onları kucaklamaya çalışıyordum. Bütün duyularımla onları özümsemeye ve bedenimde sonsuza kadar saklamaya çalışıyordum.

Böylece sonsuzlukta benimle birlikte kalabilirlerdi.

Yanımızda Batı'nın hızlandığını fark ettim. Vincent yavaşça gülümsedi. İleri doğru baktım. Yol uzadıkça uzuyordu ama bir virajın daha yaklaştığını görebiliyordum. Bu seferki, daha keskindi.

Nefesimi tuttum.

"Yavaşlayacaksın değil mi?"

Virajdan bahsediyordum. Bu hızla o virajı alabilmemizin imkanı yoktu. Ama bu Vincent'ın umurunda değil gibiydi. Parmaklarımı korkuyla koltuğuma gömdüm. Korkuyordum çünkü biliyordum.

Yavaşlamayacağını biliyordum.

Viraja yaklaştıkça, Batı'nın tereddüdünü, Vincent'ın kararlılığını hissettim.

Yavaşlamayacaktı.

"Kazanmak için hızlanmalısın."

Sonra, beni nefessiz bırakarak daha da hızlandı. Araba viraja gitgide yaklaşırken bir şey fark ettim.

Korkuyordum.

Ölmekten korkuyordum.

Bunu ilk defa net bir şekilde fark ediyordum. Her zaman ölmek istemediğimi, ama ölmekten de korkmadığımı düşünürdüm. Çünkü beni buraya bağlaaycak bir şey olmamalıydı değil mi? Yaşasam da olur, ama eğer ölürsem, büyük bir sıkıntı yaratmaz diye düşünüyordum.

Peki şimdi, neden ölmekten korkuyordum.

Araba hızla kayarak ve tekerleklerden korkunç bir ses çıkartarak viraja girdiğinde bir çığlık atıp savruldum ve ellerimle koltuğu kavramaya çalıştım.

Vincent bir kahkaha attı. Gözlerinde delilik pırıltıları oynaşıyordu. Korkarak ona baktım. O değildi gördüğüm, bir yabancıydı.

O meleksi çocuk, gerçekten ölmüş müydü?

İçinde bir yerlerde bulmaya çabaladığım o küçük çocuk, tamamen yok mu olmuştu? Benim çabam, tamamen boş yere miydi?

Biliyordum, eğer birilerine anlatsam, bana böyle davranan birinin yanında kalmaya devam ettiğimi söylesem, muhtemelen deli olduğumu düşünürlerdi.

Ama sevgi basit değildi.

Onu seviyordum ve sevdiğimiz insanlar için çabalamamız gerekirdi. Vincent pişmanlıktan bahsetmişti, ondan vazgeçip, daha sonra pişmanlıkla yanmak istemiyordum.

Buna katlanamazdım.

Bu yüzden o çocuğu bulana kadar, onun bana yaptıklarına katlanacaktım.

Çünkü çok ağır değildi, bunu kaldırabileceğimi biliyordum.

Ben ağlamazdım, böyle basit bir yük, beni yıkmaya yetmeyecekti.

Dünyaları sırtında taşıyan bir insana, ufak bir yük verseniz bu onu yıkmazdı. Basit gelirdi. Biliyordum.

Benim için böyleydi.

Ellerim koltuğu sımsıkı kavramışken araba savrulup ilerlemeye devam etti.

"Eğleniyor musun?"

Vincent bağırdı. Batı çoktan arkamızda kalmıştı. Düz yola geldiğimizde, yarışı kazanacağı kesinleşmişti. Bitiş noktasını geçtiğimizde arabayı hızla durdurdu ve öne savruldum.

Önüme gelmiş olan saçları öfkeyle çektim ve dönüp ona baktım.

"Geri zekalının tekisin Vince!"

Tek kaşını kaldırdı ve sırıtarak bana baktı.

"Ama hala bu geri zekalının yanında oturmaya devam ediyorsun."

Buna söyleyecek söz bulamadım. Çünkü haklıydı ve bundan vazgeçmeyecektim. Onun yanında durmaya devam edecektim, ta ki hiç umut kalmayana kadar.

Yapabileceğim başka bir şey yoktu.

Amaçsız hayatımda, en azından bir amacım olmuş olurdu.

Arabanın kapısını açıp hızla indim ve yere bastığımda derin bir nefes aldım.

Bugünde ölmemiştim.

Harika.

Başım dönerken sendeledim ve sersemlemiş adımlarla yürüdüm. Akın boş bakışlarla ileride duruyordu. Sırıtarak yanına ilerledim. Yanında durduğumda ona bir omuz attım.

"Bir araba kaybettiniz."

Omuz silkti. "Aptal arabalar ya da para umurumda değil."

Tek kaşımı kaldırıp başımı yana eğdim.

"Ya bir anda gerçekten çok iyi bir oyuncu oldun ya da bunu gerçekten umursamıyorsun."

Bana dik dik baktı.

"Öğretmenimi öldürsem kaç yıl yatarım?"

Uzanıp saçlarını karıştırdım.

"önemli olan hapis değil, ruhum sonsuza kadar sana dadanır."

Güldü.

Bu gülüşü, ilk defa gördüğümü fark ettim. Gülüşü, yüzünde gökyüzündeki yıldızlar gibi parladığında, şaşkınlıkla ona baktım. Sonra dudaklarıma bir gülümseme yayıldı.

Onu umursamamam biraz zor olacaktı.

Bir kol omzuma dolandığında ve görüşüm kapandığında, şaşkınlıkla döndüm. Garip görünüşlü sırıtan bir çocuk bir kolunu benim omzuma, diğer kolunu Akın'ın omzuna atmıştı.

Yayvan bir şekilde sırıtırken mırıldandı.

"Selamlar."

Akın'la birbirimize garip bakışlar attık.

"Sen kimsin anasını satayım?"

Akın söylendiğinde, ağzımdan ufak bir gülme kaçırdım. Çocuk sırıtarak konuştu.

"Beni tanımamanız gerçekten üzücü. Oysa aynı okula gidiyoruz. Üstelik ünlü biriyimdir ben."

Ona dik dik baktım. Nereden çıkmıştı bu deli? Sanki başımda yeterince deli yokmuş gibi?

Harika.

Kolundan kurtulduğumda Akın'da kurtulmaya çalıştı ama çocuk onu bırakmadı. Akın korkmuş gözlerle ona bakarken gözlerimi devirdim.

"Neyinle ünlüsün acaba? Gevezelikle falan mı?"

Çocuk kırgın bakışlarını üstümde gezdirdi.

"Hayır, arkadaş canlılığımla. Okuldaki çoğu insan benimle arkadaştır. Siz iki sessiz ve dertli insanı bir süredir izliyorum ve sizi izlemek bile ruhumu tüketti diyebilirim. Bende bu yüzden yaşamınıza biraz ışık getireyim dedim. Karşınızda Arda. Karanlığın korkulu rüyası, arkadaşların en iyisi ve kötü gün dostu!"

Gösterişli selamını bitirdiğinde ona bakakaldım. Ona böyle bakmak bile, beni yoruyordu...

Böyle insanlar gerçekten de var mıydı?

Akın'la birbirimize baktık.

"Kaçalım mı?"

Akın hızla atıldı ve kolumu tutup çekiştirmeye başladı.

"Koş! Koş! Koş!"

Bir kahkaha atıp peşine takıldım. O beni çekerken, uzun süredir ilk defa kahkaha attığımı fark ettim. Oysa beni güldürebilen yegane kişi Vince'ti.

Sonra yıldızların altında koştuk. Kolumu tutan eli, elime inmişti. Vincent haricinde hiç kimseyle el ele tutuştuğumu hatırlamıyordum. Onu da daha küçükken yapardık.

Ama Akın'ın elini tutmak, iyi hissettiriyordu.

Sanki, arkadaşımmış gibi...

Başımı hızla salladım. Umursamak yoktu. Umursamamalıydım.

Bir kişiyi umursama izni vermiştim kendime, ve o beni bırakmıştı. Geri döndüğündeyse, onu hiç umursamamış olmayı dilememi sağlamıştı.

Ama buna rağmen, onu sevmekten alıkoyamıyordum kendimi.

"Sence kurtulduk mu?"

Akın etrafına bakınırken elimi elinden çektim ve derin bir nefes aldım. İstemesem bile, duvarlarımın etrafıma kapandığını hissedebiliyordum.

Bu bir alışkanlıktı. Kendimi uzaklaştırmak. Dünyadan soyutlamak.

Çok uzun zaman boyunca görmezden gelinmenin bir sonucuydu bir nevi.

İlgi için çabaladıkça, daha da berbat bir hale düşmüştüm ben.

"Evet. Buralarda değil gibi."

Akın derin bir oh çekti. Onu anlayabiliyordum. O Arda denen çocuk, bizim gibi değildi. Biz, birbirimizi anlayabiliyorduk. Sessizlik istiyorduk ve umursamamak istiyorduk.

Acı çekmek istemiyorduk.

Oysa Arda, korkusuz birine benziyordu.

Acı çekmemiş birine benziyordu.

Birini kaybetmemiş, kaybetme korkusuna yakalanmamış birine benziyordu.

Korkusuz insanlardan korkuyordum. Onları anlayamıyordum. Onlar benden çok farklıydı ve beni ürkütüyorlardı.

Etrafıma bakındım. Başka insanların arasına karışmıştık ve Vincent'ı görebiliyordum. İleride bir kızla konuşuyordu. Kız flört edercesine koluna dokunup geri çekildiğinde derin bir nefes aldım.

Bu görüntüye alışkındım.

Eskiden beri hep bu şekildeydi. Bunu biliyordum.

"Batı'nın yanına gitmeliyim. Sonra görüşürüz Gece."

Ona baktım. Onunla tanışalı henüz çok zaman geçmemişti. Buna rağmen, şimdiden değişmeye başlamış gibi görünüyordu.

Ben çok iyi bir öğretmendim!

Başımı salladım.

"Görüşürüz Akın."

O gittikten sonra, bir süre orada dikildim. Vince'in yanındaki kızın gitmesini bekliyordum ama kızın buna pekte niyeti yok gibiydi.

Biliyordum.

Öfkelenmemem gerekiyordu. Bu görüntüye çok uzun zaman önce alışmıştım. Ancak şimdi alışkanlığımı kaybetmiş ve bu duruma yeni bir gözle bakmaya başlamış gibiydim.

Neden böyleydi?

Anlayamıyordum.

Derin bir nefes alıp umursamamaya çalıştım. Umursamamam gerekiyordu.

Daha fazla yerimde durup izleyemeyeceğime karar verdiğimde yanlarına doğru sakin adımlarla yürüdüm. Vincent'ın yanında durduğumda, kız şaşkın bakışlarını üstümde gezdirdi.

Yayvan bir şekilde sırıtıp "Selam." Diye mırıldandım.

Umursamazlık, benden bir parçaydı.

Biliyordum, bir tarafım gerçekten umursamazdı ama, çoğu zaman ortaya çıkmıyor gibiydi.

Çoğu zaman, rol yapmak zorundaydım.

Önceden, sadece Vince'in yanında olsa bile kendim olabiliyordum. Aptalca rollere bürünmeme gerek kalmazdı.

Şimdi öyle değildi.

Her an, her saniye başka biriydim. O kadar çok bürünmüştüm ki başka kılıklara, kendi benliğimi hatırlayamıyor gibiydim.

Kız bana garip garip bakarken sinir bozucu bir ses tonuyla konuştu.

"Selam, sen kimsin?"

Dudağımı büzdüm ve bir saniye için düşündüm. Kimdim ben? Kendimi ne oalrak tanıtmalıydım? Vince artık arkadaş bile olmadığımızdan kesinlikle emin gibiydi.

Arkadaş bile olmayan iki insan için çok fazla zaman geçiriyorduk.

Çoğu zaman onun peşine takılan kişi benmişim gibi hissetsem bile, aslında o da sürekli yanıma geliyordu.

Bunu anlamıyordum.

Ağzım açıp soruyu geçiştirmeyi düşünürken Vincent kolunu omzuma attı ve beni göğsüne bastırdı. Çenesini başımın üstüne koyarak konuştu.

"O çok özel biri."

Kızın gözleri büyürken, benim gözlerimin onunkinin iki katı olduğundan emindim.

Hayır, gerçek değildi. Bunu gerçekten kastetmediğini biliyordum.

Büyük ihtimalle sadece kızdan kurtulmak için böyle bir şey demişti.

Ama kalbim neden bunu bilmeme rağmen hızla atıyordu?

Bir saniyeliğine gözlerimi kapadım ve derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Gözlerimi tekrar açtığımda, kız öfkeyle söylenerek uzaklaşıyordu. Vincent gülerek kollarını belime doladı ve sıcaklığı beni içine çekti.

Yüzünü omzuma gömerken sessizce konuştu.

"Ne düşünüyorsun Gece?"

Başımı gökyüzüne kaldırdım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Yıldızlar, bu gece oldukça net görünüyordu. Hava bulutsuzdu ve şehrin dışındaydık. Işık kirliliği olmadığında, çok daha güzellerdi.

"Ne zaman bir yıldızın kayacağını merak ediyorum."

Güldüğünü duydum. Garip bir gülmeydi ama bu. Ne ifade ettiğini çıkaramadan tekrar konuştu.

"Demek hala bir yıldızın kaydığını göremedin."

Nefesim kesildi.

Hatırlıyordu.

Gitmeden önce yıldızlara ne kadar takıntılı olduğumu, nasıl sürekli bir kere bile yıldız kayması göremediğimi söylediğimi hatırlıyordu.

İlk görüşte beni bile tanıyamayan bir insan, böyle bir şeyi neden hatırlıyordu.

Göğsümün ortasındaki kocaman yükü hafifletmeye çalışarak derin bir nefes aldım.

Ne düşünmeliydim?

Vincent, sana ne oldu?

Gözlerimi kapattım ve kulağımın dibindeki nefesini dinledim. Neden arkadaş olamıyorduk tekrar? Bu kadar zor olmamalıydı.

Neden eski günlerimize dönemiyorduk?

İkimizin de çocuk olduğu, masum ve kırılgan olduğumuz zamanlara.

Nefesini dinlemeye devam ederken sormak istedim. Nasıl bir pişmanlıktı yaşadığı? Neden böyle bakıyordu gözleri?

Başımı önüme eğdim ve kendime lanet ettim. Neden soracak cesaretim yoktu? Neyden korkuyordum? Duyacağım şeylerden mi, yoksa hissedeceklerimden mi?

Belimdeki elleri hafif bir tempo tutmaya başladığında, gözlerim hızla açıldı.

Neden Vincent?

Neden bu hareketi bile hatırlıyorsun ama benimle konuşamıyorsun?

Bu hareketi ona, sıkıntıda hissettiği zamanlarda yapardım, peki neden şimdi, bunu yapıyordu?

Neden şimdi bunu hatırlıyordu?

Hatırlamamalıydı.

Arkadaş bile değildik.

Ama biliyordum, neye mal olursa olsun onu tekrar arkadaşım yapacaktım.Gözlerinden o bakışı silemesem bile, en azından ışığını geri getirecektim.

Tekrar parlayacaktı Vincent.

Biliyordum.

Tekrar parlayacaktı.

Çünkü her şeye rağmen, o görebildiğim tek yıldızdı.

******************************************************************

Merhabaa :)

Çoooook uzun bir zaman sonra bölüm yazabildim. 

Neden bilmiyorum bu hikayeye bölüm yazmak benim için çok zor, ne zaman yazsam oldukça üzgün bir ruh haline bürünüyorum.

Sizin içinde okuması zor mu? 

Bir dahaki bölüm bu kadar gecikmeyecek ama hemen geleceğini de söyleyemem. 

Ama bölüme belki 1000 yorum alsam, o zaman daha çabuk gelebilir ♥

Olur mu?

Bu arada geçen gün Kafes'te canlı yayın yapacağımdan bahsetmiştim ama bağlantıda sorun olduğu için yapamadım, çok özür dilerim. 

En yakın zamanda yeni bir tarih belirleyeceğim.

Sizi çoook seviyorum ♥

Continue Reading

You'll Also Like

116K 8K 73
Geveze bir cüce, ketum bir büyücü. İkiz dünyadan gelecek binlerce yaratığa karşı şansları olacak mı sizce? Yüce Elf Diyarı ordularıyla onlara katılac...
1.4M 54K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
34.6K 8.7K 129
🍃The Luzia Design🍃 •İstek Alımları Açık•
1K 316 12
Her hikayenin bir başlangıç noktası vardır ve her başlangıç noktası, başka bir hikayenin sonunu taşır. Ayın kızıla vurduğu, insanların derin uykuda...