İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
9. Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

14. Bölüm

1.5K 127 6
By MrsAuthor_99

Bölüm şarkısı: Eurielle- Carry Me

Güneş doğduğunda kaybolan tek şey karanlık değildir. Karanlık beraberinde yıldızları da götürür. Herkes aydınlığa kavuşmak ister fakat kimse bunun için ödeyeceği bedellerden bahsetmez. Oysa her şeyin bedeli olduğu gibi aydınlığın da bir bedeli vardır ve bu bedeli de yıldızlar öder.

İçinde bulunduğum şu anki durum artık beni ürkütmüyordu. İlginç bir şekilde kaderimi kabullenmiştim. Dünyaya geliş amacım Alex'in adımlarına ayak uydurmakmış gibi tüm ciddiyetimle yürümeye devam ediyordum. Gittiğimiz yeri bilmiyordum,tahmin yürütmek ise boşunaydı.

Dünyadaki ve yaklaşık beş yüz elli yıllık hayatımın son dakikalarını işlediğim günahları düşünmek ve Tanrı'ya yalvararak geçirmek çok daha mantıklı geliyordu. Fakat hayatım boyunca bir kez bile af dilememişken şimdi bunu yapmak nankörce olurdu.

Alex adımlarını hızlandırınca nöronlarım beynimi harekete geçirdi ve kendimi ona uydurmak zorundaymış gibi adımlarımı hızlandırdım. Nerede olduğumuzu bilmiyordum, etrafta arada bir görünen birkaç ağaç dışında pek bir şey yoktu. Bu gece rüzgar yoktu bu yüzden etrafta duyduğum tek şey böceklerin vızıltılarıydı.

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda milyonlarca yıldızın bana göz kırptığını gördüm. Birazdan olacakları biliyormuş gibi, aceleyle yanıp sönüyorlardı. Fakat birden yıldızlar ters döndü ve kendimi çimenlerin üzerinde buldum.

Bileğimde oluşan anlık sızıdan bir taşa çarptığımı anlamıştım. Alex'in beni tutan elini hissetmiyordum, ben düşerken bırakmış olmalıydı. Başımı kaldırıp ona doğru baktım. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Gözleri ay ışığından dolayı birer yıldız gibi parlıyordu ve gariptir ki Alex'in yüzünde beklemediğim bir sakinlik vardı. Hemen sonra hızla yanıma geldi ve kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Bacaklarım kalkmayı reddediyordu, Alex'in beni tutan eli olmasa yeniden çimenlerle buluşmam saniyeler alırdı.

Alex'in yüzünün yarısı ay ışığıyla aydınlanıyordu. Ona ilk defa bu kadar yakından bakıyordum ve bir ayrıntıyı atlamaktan korkar gibi inceliyordum. Kirpiklerinin düzenli aralıklarla buluşması, nefes alıp verdiğinde çıkan ses ve çenesinde seğiren kaslar...Bu gece belki de ilk kez gözüme o kadar çekici gelmişti ki yüzüne bakmayı bırakmayı unutmuştum. Belki de bu çekicilik üzerindeki ölümcül havadan geliyordu. Kim yakışıklı bir katil tarafından öldürülmeye karşı koyabilirdi ki ?

Kendimi, başımı Alex'in göğsüne yaslamış şekilde yürürken buldum. Normalde yaptığım şeyden iğrenirdim fakat bu gece öyle hissetmiyordum. Belki de bir düşman tarafından değil de bir dost tarafından öldürülmeyi kendime yakıştırdığım içindi. Nedenini ben de bilmiyordum.

Alex kısa bir an duraksasada bir şey söylemedi. "O şeye gerçekten ihtiyacım vardı." diye mırıldandım. Gözümden yuvarlanan bir damla yaş kazağındaki ipliklerin üzerinde asılı kalmıştı. Alex birkaç adım daha attıktan sonra durdu ve beni kendinden uzaklaştırarak karşıma geçti. "Neden?"

Bu soruyu buz gibi bir ses tonuyla sormuştu. Sesinde yargılayıcı bir hava yoktu, daha çok beklenti vardı. "Bana seni öldürmemem için bir sebep ver." diyor gibiydi. Bakışlarındaki yumuşak hava da bunu doğruluyordu. Aramıza giren uzun sessizlikten sonra "Kardeşim için." diye yanıtladım. Yolun sonuna gelmişken yalan söylemek anlamsız gelmişti. Alex'in dudakları şaşkınlıkla aralandı ve Alex bunu gizlemeye çalışmadı. "Fakat artık bir önemi kalmadı." diye devam ettim ve yeniden adımlarımı hızlandırdım. Alex bir şey söylemedi fakat ayakkabılarından gelen düzenli ses beni takip ettiğini bilmemi sağlıyordu. Şimdi rolleri değişmiş gibiydik, sanki birazdan belki de bininci cinayetini işleyecek olan katil bendim. O ise yaptığı onca şeyden sonra hala masum olduğuna inanan kurbandı. Birbirimizi kandırmaktan başka bir şey yapmıyorduk aslında. Ne o masumum diyebilirdi ne de ben.

Evanla buluşmak üzere anlaştığımız ağacın önüne geldiğimizde Alex önüme geçti ve beni durdurdu. Kısa bir süre sonra Evan'ın iğrenç yüzü ağacın arkasından göründü. Yüzünde zafer kazanmış gibi bir ifade vardı. Birkaç adım önümüzde durdu ve bana küçümser bir bakış attı. "Seninle karşılaşacağımı biliyordum Alex." diye mırıldanıp ufak bir kahkaha attı. Kahkahası yankılanarak tekrar kulaklarıma ulaştığında yüzümü buruşturdum.

Evan yanıma geldi ve beni kolumdan tutup ağaca doğru ittirdi. "İntikamımı almama yardım ettiğin teşekkür ederim." Evan'ın Alex'e söylediği şey kaşlarımı çatmama neden olmuştu. Alex bakışlarını kısa bir anlığına bana çevirdikten sonra başını sallamakla yetindi. Evan bana doğru döndüğünde bahsettiği intikamı anlamıştım.

Bakışlarımı Alex'e doğru çevirdim. Hala oradaydı ve bana bakıyordu. Gözlerinde bir ifade aradım fakat tamamen boştu. Beni burada Evan ile bırakıp gidecekti demek, bu onun beni öldürmesinden bile kötüydü. Artık yıldızlar bile göz kırpmıyordu bana. Tüm dikkatlerini üzerime çevirip heyecanla parlıyorlardı. Alex birkaç dakika sonra bakışlarını benden kaçırdı ve geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladı. Adımları az önceye göre yavaştı, bir an için yaptığı şeyin Evan'ı kandırmak için olduğunu ve beni kurtaracağını düşündüm. Fakat böyle bir şey olamayacağını biliyordum. Evan'ın yanında kalmaktansa Alex tarafından öldürülmeyi yeğlerdim. Bu yüzden Evan'ın dalgınlığından yararlanarak yüzüne bir tekme attım ve Alex'in arkasından koşmaya başladım. Fakat Evan tahminimden çok daha çabuk toparlanmıştı. Üzerime atlayıp beni toprağa yapıştırdığında çırpınmaya başladım. Evan bir yandan beni bastırırken bir yandan da ellerimi bağlamakla meşguldu. İpin bileklerimi yakmasından iplerin büyülü olduğunu anlamıştım. Aksi halde kolyem boynumdayken böyle bir şey olması mümkün değildi.

"Alex, lütfen!"

Korku dolu sesimle gitmekte olan katilime seslendikten sonra beklentiyle ona baktım. Fakat Alex birkaç saniyelik duraksamanın ardından yoluna kaldığı yerden devam etti. Geri dönmeyeceğini adım kadar biliyordum. Fakat ondan başka yardım isteyebileceğim kimse yoktu. Hemen ardından kolumda ince bir sızı hissettim. Damarlarım yanıyordu. Tekrar ona saldırmayayım diye Evan önlemini almış olmalıydı. Acı tüm vücuduma yayılırken Evan beni yüzüm gökyüzüne bakacak şekilde çevirdi ve kolumdan tutup sürüklemeye başladı.

Gözlerimdeki damarlar acıya dayanamayarak birer birer patlıyordu ve kanım gözlerimi kırmızı bir örtüyle örtüyordu. Görüşüm kaybolurken gördüğüm son şey kanlı bir dolunay olmuştu. Anastasia'yı kurtarmak için tek şansım olan dolunay...

Yaşayıp yaşamadığımı ya da bunun gerçek olup olmadığını anlayamıyordum. Hissettiğim müthiş soğuk ve düzenli aralıklarla damlayan suyun sesi bir mağarada olduğum izlenimi veriyordu.

Gözlerimi biraz açılmaya zorladığımda az önceki kadar kötü durumda olmadığımı fark ettim. Vücudumda dolaşan son kan beni iyileştirmiş olmalıydı. Etrafı inceleyince aslında bir mağarada olmadığımı fark ettim. Burası daha çok bir morga benziyordu. Tepemde yanıp sönen florasanın çıkardığı vızıltı ve damlayan su sesinden başka bir ses yoktu. Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde damlayan şeyin aslında su olmadığını gördüm. Benden birkaç metre uzakta bir kan gölünün ortasında yatan küçük kızın boynundan hala kan akmaya devam ediyordu. Vücudumdaki tüm kaslar gerilmişti. Kaç gündür beslenmemiştim fakat o yine de bir insandı. Zaten Evan'ın onu yanıma koymasının sebebi buydu.

Aklımı kaçırmamı istiyordu.

Yavaşça kızın yanına yaklaştığımda gözleri açıktı fakat ölümün o boş ve anlamsız bakışlarına sahipti. Kanının bir kısmı pantolonumu ıslatmıştı. Bu kız kim olabilirdi? Görünüşe göre yeni ölmüştü fakat dün gece benden başka bir kız yoktu. O an aklıma gelen şey gözlerimin büyümesine sebep olurken kızın bileğini çevirdim ve düşündüğüm şey olmamasını umdum.

Fakat ne yazık ki kızın bileğinde Yunan harfleriyle "Vera" yazıyordu. Bunu görmek kalp atışlarımı hızlandırırken Evan içeri girdi. Yüzünde iğrenç bir sırıtış vardı ve durumumdan oldukça hoşnut olduğunu belli ediyordu.

"Burada yalnız kalmanı istemezdim." dedi başıyla Vera'yı gösterirken. "Kardeşini kurtaramayacak olmana üzüldüm." diye devam etti. "Sen kardeşlik hakkında ne bilirsin ki!" diye bağırdım. Sesim beklediğimden de güçsüz çıkmıştı ve boğazımda bir yanma hissetmiştim.

Evan'ın yüzündeki sırıtış silinmişti, sinirlendiğini çenesinde seğiren kaslardan anlayabilmiştim. Nedense bu, aklıma Alex'in dün geceki yüzünü getirmişti. Evan dizlerinin üzerine oturarak gözlerimizi buluşturdu ve "Benim de bir kardeşim vardı." dedi. Yanıma gelip saçlarımı eliyle kavradıktan sonra "Sen öldürmeden önce." diye devam etti ve beni hızla mermer zemine ittirdi.

Başım zemine çarptıktan kısa süre sonra alnımda hafif bir sızı hissettim. Vücudumda kalan son kan damlacıkları mermer zemine damlayıp ince birer yol oluşturuyordu. Nedense bu görüntü midemin bulanmasına neden olmuştu. Kendimi daha önce bu kadar güçsüz hissetmemiştim. Yerden kalkmak bir yana, başımı bile kaldıramıyordum.

Ayrıca öldürdüğüm ilk ve son insanın Evan'ın kardeşi olması kadar trajik bir şey olamazdı. Bunun acısını yüzyıllardır içimde taşıyordum zaten. Fakat Evan bana karşı kullanabileceği tek kozu ortaya sürmekten bir an bile geri kalmıyordu. "Bana yaptığın şeyden pişman olduğunu söyle ki seni hemen öldürmeyeyim." dedi Evan emir veren bir ses tonuyla. Onun bu tavrı sinirlenmeme neden olmuştu. Deli gibi pişmanlık duymama rağmen "Umrumda değildi." dedim.

Beynim yine o geceki görüntülerle bana işkence yapmaya başlamıştı ve gözlerimden akmak için birbirleriyle yarışan gözyaşlarımı tutmakta zorlanıyordum. Evan bir süre tepki vermedi fakat onu sinirlendirdiğimi biliyordum. "Asla pes etmezsin değil mi?" dedi uzun bir sürenin sonunda. Sesinde Alex'in sinirlendiğinde takındığı tavra benzer bir ton vardı. "Yolun sonunda olduğunu bildiğin halde geri çekilmeyi bir kere bile düşünmüyorsun." Bir eliyle çenemden kavrayıp beni ona bakmaya zorladı. "Çok yazık..."

Bunu yapacak kuvveti nereden buldum bilmiyordum fakat Evan'ın yüzüne tükürmeyi başarmıştım. Evan bunu bekliyor gibiydi, yaptığı tek şey yüzünü silmek oldu. Onun bu tavrı korkmama sebep olmuştu. Fakat Evan yüzüne alaycı bir ifade yerleştirdi ve ayağa kalktı. "Düşündüm de..." Bir süre etrafı inceledikten sonra devam etti. "Burada seninle bir süre eğlensek fena olmaz." Yüzüne yerleştirdiği iğrenç sırıtıştan beyninin içinde neler döndüğünü anlamak zor olmamıştı. Göğsüme tekme atarak geriye düşmemi sağladıktan sonra tekrar konuştu. "Sana kolay bir ölüm vereceğimi sanmamıştın değil mi?"

Başımı mermere çarptığım için olsa gerek, Evan'ın son söylediklerini hayal meyal duymuştum. Vücudumda bir tane bile kan damlası kalmadığı için bayılıp bayılmamak arasında gidip geliyordum. Bu gidişle yarına çıkamayacaktım. Bir kaçış yolu bulmalıydım fakat beynim çalışmayı reddediyordu. Tek düşünebildiğim kan içmem gerektiğiydi. Böyle bir imkanım olmadığından beynimi farklı şeyler düşünmeye zorladım.

Alex'in yaptığı şeye hala inanamıyordum. Beni, beni öldüreceğini bildiği bir adama teslim etmişti. Üstelik kendi elleriyle! Yaptığı şeyden pişmanlık duymak bir yana umurunda olduğunu bile sanmıyordum. Kim bilir şu an kaçıncı cinayetini işliyordu ? Adam akıllı yaptığı tek şey buydu zaten. Sahip olduğu tek duygu buydu. Bedeni öldürme içgüdüsüyle kavruluyordu. Acıdan besleniyordu ve en kötüsü de doymak bilmiyordu. Sırf keyfi için kan akıtmaktan bir saniye bile geri kalmıyordu. İçimde Alex'e karşı bir nefret filizlenmeye başlamıştı. Çok öncesinde filizlenmeye başlaması gereken bir nefret...

Morgun kapısının gıcırtısını duyduğumda hala yerdeydim, hafifçe yana kayarak Evan'ın ne yaptığını görmeye çalıştım. Elinde bir kan torbası tutuyordu. Ona baktığımı görünce hızla yanıma geldi ve yanımda diz çöktü. "Beslenme zamanı!" Bunu söylerken oldukça eğleniyor gibiydi. Kanın bu kadar yakınımda olması kaslarımın yay gibi gerilmesine sebep olmuştu. Torbadaki kırmızı sıvının mükemmel kokusu tüm duyularımı açıyordu ve vücudumdaki her hücre kan için yanıyordu. "İstemiyorum." Bunu fısıldar gibi söylemiştim. Evan güldü.

"Gözlerin istiyor gibi." deyip kan torbasını havaya kaldırdı. Torbanın üst kısmında küçük bir delik açtıktan sonra sırıtarak bana döndü. Yere oturup beni yanına çektikten sonra kan torbasını dudaklarıma değdirdi ve "İç." dedi emir veren bir ses tonuyla ve bana bakmaya başladı. Torbadaki kanın insan kanı olduğu aşikardı. Ne pahasına olursa olsun içmemem gerekiyordu. Fakat bir damla kan tadı alınca tamamen kapalı olduğunu düşündüğüm dudaklarımın aslında biraz açık olduğunu fark ettim.

Evan bana güldükten sonra çocuğuna yemek yedirmeye çalışan bir anne gibi "Biraz daha Alexandra. Biraz daha." dedi. Sesinde alaycı bir ifade vardı. "Sana bunu ödeteceğim." dedim mırıldanır gibi. "Yanlış cevap." dedi Evan ve kan torbasındaki deliği iyice açtı. Daha sonra çenemden tutup dudaklarımı açmamı sağladı ve torbadaki kanın bir kısmı boğazımdan yuvarlanmaya başladı.

Evan'a karşı koymaya çalışıyordum fakat o benden çok daha güçlüydü. Buna kan içme arzusu da eklenince savaşma gücüm kalmamıştı. Bunca yıldan sonra insan kanı içmek tarif edilemez bir histi. Yeniden doğmuş gibi hissediyordum. Fakat vicdanım bana yaptığım şeyi hatırlatarak acı çekmemi sağlıyordu. Son bir hamle olarak kanın bir kısmını kusmayı başarmıştım. Evan yaptığım şeye oldukça kızmıştı. Beni hızla yerden kaldırıp oradaki bir tahta sandalyeye bağladıktan sonra eğilip gözlerimin içine baktı ve kan torbasını göstererek "Bunun için bana yalvaracaksın." dedi.

Dudaklarımın kenarından akmaya devam eden kan pantolonumu ıslatıyordu. Evan morgun kapısını büyük bir gürültüyle kapattıktan sonra kilitledi. Perişan halde olmama rağmen bu beni gülümsetmeye yetmişti. Evan benden hala korkuyor olmalıydı. Korkmalıydı da. Çünkü bu gece buradan ne pahasına olursa olsun kaçacaktım.

Continue Reading

You'll Also Like

5.4K 453 42
İnsanları denek olan kullanan bilim adamı yanlış adamı esir almıştır. Kendi eliyle bir canavar yaratmıştır. Bir mafya bu canavarı esir alıp aşık olmu...
2.3M 220K 31
"Hoşuma gidiyorsun ama seni öldürürüm."
69.9K 3.4K 75
Çıldırmıştı gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüştü öyle ki kolay kolay korkmayan ben bile korkudan bayılmamak için zor tutuyordum kendimi En so...
35.6K 3.6K 83
Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmesini isteyen, hepsinden de fazla uçmasını...