BİG HERO 6 (Devam Ediyor)

Per -BayanDisney-

59.8K 2.3K 1.6K

Hogwarts'ın büyülü koridorlarında Elsa, Anna, Rapunzel, Merida, Hiccup ve Jack'in maceralarına katılmaya var... Més

-1-Başlangıç
-2-Mektup
-3-Karar
-4-Çay saati
-5-Yeni İmaj
-6-Ne?
-7-Garip Davranış
-8-Çarpışma
-9-Karşılaşma (Jelsa)
-10-Barışma
-11-Pijama partisi
--
--
--
-12-Gerekenler Listesi
--
-13-Çikolata
--
-14-Seçmen Şapka
-15-Gizemli Ses
Baykuşlar -Özel Bölüm-
-16-Kabus
-17-Bayılma
-18-Gurur
--
-Yeni Yıl-
-19-"Güven bana"
-20-Karşılaşma (Mericcup)
--
-21-Orman
-Duyuru-
-22-Düşüş
-23-Öpücük
Yazardan Ufacık Bir Not
-24-Sarılma
-25-Kıskançlık
Yeni Frozen Filmi!
-27-Gölge
-28-Quidditch Maçı
Bir Duyuru Daha
Tamam Bu Son Duyuru
-29-Final Maçı
-30-Plan
-31-O Gün
Açıklama
-32- Zarif
-33- Kukla
-34- Hapis
-35- Gerginlik
-36- Renkler
-37- Buzdan Gözler
-38- Seni Seviyorum

-26-Çarşamba

594 30 8
Per -BayanDisney-

Bölüm Şarkısı: Bruno Mars- The Lazy Song (Bu şarkı bütün yaz tembellik edeceklere gelsin)

-

Pekala, bunu öğrenmemiş gibi davran. Farkına varmamış gibi davran.

Sanki her şey bir oyunmuş ta, kazanan belli olunca bitecekmiş gibi davran.

Belle beni yemekhaneye kadar sürüklerken nasıl oldu da düşmedim bilmiyorum. Gerçekten, itiraz etmiyorum, ama bu başarımı ikinci bir pankekle kutlamalıydım.

Neyse ki yemek daha yeni başlamıştı. Belle, Ravenclaw'dan bazı öğrencilerin onu çağırması sonucu benden vedalaşarak ayrıldı ve bende uzun ince yemek masasında Rapunzel'i aradım. Onu masanın baş kısımlarında tek başına yemek yerken gördüm. Hayır, üzgün görünmüyordu. Hatta aksine, gayet neşeliydi.

Çantamı sandalyenin kenarına koydum ve Rapunzel'in karşısına oturdum. Beni fark edince "günaydın" dedi. Aynı şekilde karşılık verdim.

Unut, öğrendiklerini unut

Ellerimi birbirine sürtüp beni bekleyen leziz kahvaltıya doğru baktım. Ellerim reçellere giderken bir yandan Rapunzel'e "sabah yoktun" dedim. Bunu söylerken çoktan bıçağı elime alıp ekmeğime reçel sürmeye başlamıştım.

"İksir dersi için kitap almaya gitmiştim" dedi. Çayını içerken diğer eliyle çantasını işaret etti. Başımı sallamakla yetindim.

Ben ekmeğimi yemeğe devam ederken, pankeklere uzanmak için hamle yaptığım sırada, ilerde benim çaprazımda duran James'le göz göze geldik. Yüzü yine gülmüyordu. Bu çocuğun nesi vardı böyle? Bilmeden yanlış bir şey mi yapmıştım?

Birkaç saniyelik bakışma sonunda bakışlarımı başka yöne çevirdim ve yemeğime geri döndüm. Ben yemek yerken Rapunzel "baksana," dedi. Konuşmasıyla ona doğru baktım.

"Kabusların hakkında" dedi ciddileşerek. Merakla ona bakmaya başladım. "Bugün okuldan sonra kızlarla kütüphaneye gidelim diyorum. Belki senin için bir şey buluruz" dedi.

Normalde bunu söylediği için ona itiraz ederdim. Ama Rapunzel bende bir şey olduğunun çoktan farkına varmıştı. Onu suçlayamazdım. Neredeyse her gece kabuslar görerek çığlık atıp onu uyandıran bir arkadaşı vardı. Benim için bunu düşünmesi beni hem mutlu etmiş, hemde kendi halim için acımaya sebep olmuştu.

Hem, artık onlara gerçeği söylemenin vakti gelmişti. Bunun üstesinden tek başıma gelemiyordum artık. Yardıma ihtiyacım vardı. Onların yardıma.

Kütüphanede ki en iyi anı gözeteceğim ve onlara her şeyi anlatacağım diye düşündüm.

Pankekimi ağzıma atarken ciddi bir şekilde "pekala" dedim. Çünkü itiraz etseydim, Rapunzel'in buna karşı çıkacağını biliyordum.

"Harika o zaman" ded. ve yavaşça bana doğru eğilip elimi tuttu "Rahat bir uyku ikimizinde hakkı" dedi. Bunu söylemesiyle sırıtmama hakim olamadım.

Yemeğimi yemeye devam ederken bir yandan etrafı inceliyordum. Herkes kendi halindeydi. Kimsenin odak noktası değildim artık. Bana doğru bakan anlamlı bakışlar yoktu. Bunun verdiği rahatlık beni iyi his ettiriyordu.

Herkes kendi halinde yanındakiyle konuşuyordu. Sabah uyanamayanlar hariç tabi, elbette burada Griffindor masasındaki Anna'dan söz ediyordum. Uykusu yüzünden az kalsın elindeki bardağı üzerine döküyordu. Buna gülmeden edemedim. Merida hemen yanındaydı ve oda onun bu haline kahkaha atmadan edememişti. Hufflepuff'ta Hiccup, Kristoff ve tanımadığım iki çocukla baya koyu bir sohbet halindeydi. Syltherin'e döndüğümde ise Eugene, adının Jon olduğunu bildiğim, esmer bir çocuk, ve Jack Eugene'nin anlattığı bir şeye gülüyorlardı.

Jack.

Onu görmemle aklıma dün olanları gelmesi bir oldu. İstemsizce dudaklarımı ısırdım ve başka bir yöne bakmaya başladım. Umarım dün profesör Dumbledore herkesin hafızasını silmeden önce birisi Jack'e bir şey anlatmamıştır. Ama anlatsaydı bile Jack'in hafıza silinmez miydi? Bilemiyorum. Şuan bildiğim şey, Jack'le bugün fazla karşılaşmak istemediğimdi. Yanında saçma sapan hareketler sergilemek istemiyordum.

Başka bir yöne bakmak demişken, gözlerim Hans'a kaymıştı. Bulduğu biri kumral biri sarışın iki erkekle konuşuyordu. Ama Kristoff'lar gibi samimi değil, daha çok bir merhabalaşmak gibiydi. Ona hala sinirliydim. Nasıl sinirli olmayayım ki? Yapmadığı şey kalmamıştı.

Zihnime onu düşünmemem için bir mesaj gönderdim ve sinirle tabağıma ikinci pankeki yerleştirdim.
Syltherin masasında, Adam'ı görünce bedenimden kan çekilmiş gibi his ettim. Tüylerim diken diken oldu. İstemsizce bakışlarımı bizim masamızda oturan Dante'ye çevirdim.
Düşünme, unut. Sadece unut
Yutkundum ve elim boğazıma kaydı.
Adam ciddi bir şekilde yanındaki dört erkekle konuşuyordu. Surat ifadesi beni geriyordu. Onu bir an için bir canavarformunda hayal etmeye çalıştım. Belle'in anlattıkları, benim rüyamda gördüğüm canavarla eşleşiyordu.
Yaklaşık üç metre, boynuzlu, kahve kürklü.
Derin bir nefes alarak bu sabah yemeğimden başka bir şeye bakmamaya karar verdim ve bardağımı kafama diktim.

Biçim değiştirme dersine girdiğimizde, profesör McGonagall sıraların altına çiklet yapıştıran -sınıfın kabadayı çocuğu Zorak'ı- bir fareye dönüştürmesiyle eğlenceli geçmişti. Tabi bu bizim içindi, Zorak için değil.

Ders boyunca, Jack'le göz göze gelmemeye çalışıyordum. Yapabildiğim söylenemezdi. Ama çabalıyordum. İşe yarıyor muydu? Kesinlikle hayır.

Jack, biçim değiştirme dersinde sol arka çaprazımda oturuyordu ve istemesem de gizlice oraya bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum.

Karanlık sanatlara karşı savunma dersimiz, pekte güzel geçmemişti. Profesörün anlattıkları hem başımızı ağrıtmıştı hemde hiç durmadan ders anlatması çoğu öğrencinin -ve ne yazık ki biraz benimde- canımızı sıkmıştı. Bir de üst üstte iki ders olunca, öğrenciler iyice bunalmıştı.

Diğer derslerimizi de bir şekilde bitirmiş, ve öğle yemeğimizi yerken, o ana kadar okul için her şey normal gitmişti diyebiliriz, ama bir anda Neredeyse Kafasız Nic'in, çığlıklar içinde yemekhaneye gelmesiyle ortalığı birbirine katmıştı. İlk başta kimse ne olduğuna anlam verememişti, sonra ise Nic'in arkasında -nereden geldiğini bilmediğimiz- bir hayalet köpek sürüsünün gelmesiyle yemekhanedeki -profesörler dahil- herkesin kahkahaya boğulmasına sebep olmuştu.

Biz gülerken, Jack'in bana baktığını sonradan fark etmiştim.

İksir dersine geldiğimizde ise, profesör Madam Geny'nin gelmesini bekliyorduk. Ellerinde kitaplarla koşuşturarak sınıfa daldığında Rapunzel'e doğru eğilip "Yine bir şey unuttu galiba" dedim. Kısık sesle güldük.

Madam Geny, Kısa boylu, kısa kıvırcık saçlı, yuvarlak gözlüklü, beyaz tenli ve kırklı yaşlarda sevecen bir profesördü, onun dersinde şamata eksik olmazdı çünkü her ne kadar onu sevsek de, bazı zamanlar unutkanlaşabiliyordu. Çok neşeliydi, ama gerektiğinde çok ciddi biri olabiliyordu.

Normalde, iki tane İksir öğretmenimiz vardı. Biri Madam Geny, diğeri ise, Profesör Julie Walters'dı. Profesör Walters, diğer profesörlerden çok farklıydı. O da kısa boylu, gri saçları olan, ve omuzunda siyah bir karga olan egzantrik bir kadındı. Omuzundaki siyah karga konuşabiliyordu, hatta aslında bakarsanız baya gevezeydi. Normalde, iksir dersimize Profesör Walters'ın girmesi gerekiyordu. Ancak -nedendir bilinmez- okulun ikinci haftasından sonra, Madam Geny'le olan iksir dersimizin sayısı artmış, Proseför Walters'la olan ders saatimiz haftalık bire indirilmişti. Aslında ben bundan pekte şikayetçi değildim. Merida onun dersinde çok gergin oluyordu. Ama bu güne kadar ona nedenini sormamıştım.

Bulunduğumuz sınıf, yuvarlak kubbe şeklinde beyaz duvarları, bütün duvarları kaplayan iksir rafları, dikdörtgen masaları ve masaların üzerinde de kazanlarımız olan, ve önceki ders üçüncü sınıfların yaptığı kaynatılmış değişik bir iksir kokusu vardı.

Hey neyse, madam aceleyle kitapları masasına koydu ve karmakarışık saçlarından gözlüğünü çıkarıp bize döndü "Evet çocuklar" dedi. ellerini birbirine sürttü bir yandan. Dikkatle ona bakmaya başladık.

"Bugünkü dersimizde Şıpşık iksirini yapacağız. Bu iksirin ne işe yaradığını bilen var mı?" dedi bize bakarak. Elimi kaldırdım. Madam beni fark edince "Evet, bayan Queen?" dedi. Cevabı söyledim "şıpşık iksiri saçlar için kullanılır efendim. Saçları düzelmeyi sağlar" dedim. Ellerini birbirine çırptı ve "Çok güzel bayan Queen," dedi ve diğer öğrencilere de bakarak "bugünkü dersimizde şıpşık saç iksirini yapacağız, herkes masaların etrafında eşleşti zaten değil mi?" herkes kafasını sallayınca "Pekala, kitaplarınızın 37. sayfasını açın ve içindeki talimatlara uyarak iksiri yapmaya çalışın" dedi. Bir yandan da eteğinden bir köstek saati çıkardı "size 25 dakika veriyorum. Süreniz başladı, bakalım neler başarabileceksiniz" dedi ve kollarını birleştirdi.

Kitabı elime alıp incelerken yanımda olduğunu düşündüğüm Rapunzel'e döndüm ve "tamam, ben talimatlara bakarken, sende kazanı kaynatmaya başla" dedim. başıyla onayladığını düşündüm ve işimize döndük.

Sayfayı açtım ve içindeki gerekli malzemeleri ve nasıl hazırladığını okudum. Manolya çiçeğinin ezip suyunu çıkartmak, kelebek kanadı eklemek ve hepsini karıştırıp kaynatmak ilk aşamaydı. diğer aşamalarda eklenecek malzemeleri kaynatırken koymak gerekiyordu. Parmağımı kitaptaki satırlara gezdirdikten sonra arka sayfaya geçtim ve Rapunzel'e satırları okurken "Pekala, ilk olarak bize manolya çiçeği gerek, ve sonra da..." dedim. Bir yandan satırları okurken konuşmam yavaşlıyordu. " kelebek kanadı" dedi Jack. Kafamı bir anda kitaptan kaldırdım ve soğuk mavi gözleriyle karşılaştım.

Gözlerimi safça kırpıştırdım ve Rapunzel'i aradım. Daha az önce buradaydı. Nereye gitti bu kız şimdi? Kafamı arkaya çevirince Rapunzel'in Eugune'le eşleştiğini gördüm. Rapunzel, cidden, insan bir haber verir ben gidiyorum diye.

Görünen o ki Jack'le eşleşmiştim. Harika, çok güzel. Teşekkürler Rapunzel.

Tamam, aşırı tepki veriyorum. Rapunzel dün olanlarla ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu ve ben onu suçlayamazdım. Aramızdakileri bilmiyordu. Onu öptüğümü bilmiyordu.

Jack bana bakmaya devam ettiğinde zoraki olarak gülümsedim ve Jack "Görünen o ki birileri sevgilisinin yanında olmak istiyor" dedi Rapunzel'i göstererek. "Eşi" diye düzelttim. "Her neyse" dedi ve masaya doğru eğildi. Bu hamlesiyle dudaklarına bakmadan edemedim ve yanaklarımda sıcaklık hissettim. Tanrım! Daha onunla konuşmaya hazır değilim ki!

"Evet, haklısın" dedim ve dolaplardan manolya çiçeği aramaya başladım. O da kelebek kanadı getirdi. "Kaç kanat gerekiyormuş?" diye sordu "sadece bir" dedim. Kazanı karıştırdım ve çiçekle kanadı kazana attım. Karıştırıp diğer malzemelere geçtik.

Yirmi beş dakika geçtiğinde, Jack'le elimizden geldiğince talimatlara uyarak iksiri yapmaya çalışmıştık. Pek mükemmel değildi ama en azından çabalamıştık. Normalde kitapta yazdığına göre mor olması gerekiyordu ama bizimki pembe olmuştu. Kazanın içindeki koyu pembe sıvıyı karıştırırken, "sence nasıl görünüyor?" diye sordum. Gözlerine bakmamaya çalışarak. "Fena değil" dedi. Ben karıştırmaya devam ederken "Hangimiz içecek?" dedim. Hala elimdeki tahta kaşıkla karıştırmaya devam ediyordum. Elini ani bir hareketle kaşığa uzattı ve "Ben denerim" dedi. Kaşığı almak için dokunduğunda soğuk ellerini his ettim ve hemen ellerimi çektim. Bundan rahatsız olduğumu fark etmişti, ama bir şey dememişti.

Kaşığın içindeki sıvıya bakarak derin bir nefes aldı ve kaşığın içindekini kokladı. Burun kıvırdı ve bir anda sıvıyı kafasına dikti. Sonucunu görmek için bir kaç saniye bekledim. Jack bir yandan sırıtarak "Tadı o kadar da kötü değilmiş" dedi, gülümsedim.

Jack'in gri saçları bir anda elektriklenmiş gibi havaya kalktı ve bana doğru olaylardan habersiz bir şekilde bakarak "nasıl görünüyorum?" dedi.

Şaşkınlıktan ve ona ne cevap vereceğimi bilemezken ağzımdan fısıltı şeklinde bir ses çıktı ve "Jack..." dedim. Masum masum bana bakmaya başladı ve "Ne oldu?" dedi. Ses tonumdaki rahatsızlığı fark etmişti ve raflarda bulunan bir cama doğru baktı. Kendi yansımasına bakarak bağırması bir oldu. Ellerini saçlarının arasından geçirdi ve tabi bağırma sesinden herkes bize baktı ve sınıfı gülme sesleri bastı.

"Tamam, tamam, sakin ol" dedim. Bir yandan Madam Geny bize doğru yürüyordu. Madam ellerini belinde birleştirdi ve "Görünen o ki birilerinin iksirinde ters giden bir şey var" dedi.

Jack telaşlanarak "Madam Geny, bunu düzeltebilir misiniz?" dedi. Madam anne şevketi bir sesle "Elbette çocuğum, benimle gel, sana bir iksir hazırlayalım" dedi ve Jack'i kolundan tutarak sınıftan çıkardı. Madam Geny'nin koluna yapışmış olan Jack, kapıdan çıkmadan önce bana son bir kez baktı ve ona mahcup bir tavırla "Affedersin" dedim.

Kapının kapanma sesiyle sınıfta küçük bir sessizlik oldu, ama çok uzun sürmedi. Bir kazanın patlama sesiyle sesin kaynağına dönmem bir oldu.

Sesin geldiği yerde, Anna'yı saçı başı dağılmış bir halde görmeyi beklemiyordum. Yüzü gözü toz duman olmuş, bir yandan öksürüyor, bir yandan şaşkın şaşkın etraftaki kahkaha seslerini dinliyordu.

Sanırım iki kardeş olarak iksirde yetenekli değildik.

Okuldan sonra, kızlarla kütüphaneye gittik. Anna bir şekilde karman çorman olmuş saçlarını düzeltebilmişti ama Jack'ten haber alamamıştım. Madam Geny'nin onu düzelttiğine eminim. Yani Umarım.

Kütüphanedeki rafları inceliyordum ve kızlara seslenerek "Kızlar," dedim. Bana baktıklarını his ediyordum. Ama kafam kitaplara dönüktü ve konuşmaya devam ettim "geldiğiniz için teşekkür ederim" dedim. Merida bir anda atladı ve "Elbette geleceğiz, dalga mı geçiyorsun?" dedi ciddiyetle karışık bir sesle. Rapunzel'se gayet nazik bir sesle "Her zaman, Elsa"dedi. Anna'nın güldüğünü duyabiliyordum.

Yaklaşık yarım saat kabuslarla ilgili kitap aramakla geçirdik, uygun kitapları bulunca da, hepimiz masaya oturduk ve tek tek incelemeye başladık. Aramızda sessizlik oldu. Etraftaki tek ses kızların -daha çok Merida'nın- kitaplardan sorduğu garip soruları cevaplamam dışında.

"Elsa, yemeğine bir goblin tırnağı kaçmış olabilir mi? Burada onların hazımsızlık ve uykusuzluk gösterdiği yazıyor" dedi Merida. Büyük bir merakla.

Kafamı kitabımdan kaldırdım ve "Goblin tırnağı yediğimi sanmıyorum..." dedim ciddiyetle, "... ayrıca sorunum uykusuzluk değil, kabuslar görmek" dedim. Anlayarak kafasını yavaş yavaş salladı ve kitaba geri döndü. Tamam, bu hali biraz komikti.

Merida bir süre sonra tekrar bana döndü ve "peki ya sentor tükürüğü?" dedi. Tanrım, bu kız beni öldürecekti.

"Merida, Hogwarts'ta sentorun ne işi var?" dedim. Sırıtmama engel olamayarak. Yardımcı olamaya çalıştığını biliyordum ama bu tuhaf sorular dikkatimi dağıtıyordu.

"Tamam, haklısın" dedi ve tekrar kitaba geri döndü.

Rapunzel büyük bir dikkatle kitabına gömülmüşken "Elsa," dedi.. Hepimiz ona baktık. "Bir büyünün etkisi altında olabilir misin?" dedi. "Nasıl yani?" dedim merakla. "Bilemiyorum, anlattıklarına göre, bu normal kabuslar değil, bir tür büyü olmalı." dedi. Ve haklıydı.

"Kızlar," dedim. Onlara gerçeği anlatmanın vakti gelmişti. Bu işle artık tek başıma baş edemezdim ve yardıma ihtiyacım vardı. Rapunzel bana kütüphanede buluşacağımızı söylediğinde, onlara anlatmamın çoktan geldiğini anlamıştım.

Hepsi merakla bana döndü ve "Size bir şey anlatmam gerekiyor" dedim büyük bir ciddiyetle. Benim bu halim onları da endişelendirmişti. "Her şey buraya geldiğimiz ilk anda başladı" dedim. Bana anlamayan gözlerle bakmaya devam ediyorlardı. Anna en sonunda konuşmaya başlayınca "Ne demek istiyorsun Elsa?" dedi. Onları bu kadar ciddi görmeye alışık değildim ve olmakta istemiyordum. Derin bir nefes aldım ve "Seçmen Şapka, bendeyken bir ses duydum, zihnimin içinde" dedim. Bakışlarındaki korku ve merakı fark ediyordum. Ama lafımı kesmeyince bende devam ettim "Bana yardıma ihtiyacı olduğunu, onu oradan çıkarmam gerektiğini söyledi. Ve o gece, bana kabuslar göstermeye başladı. Ona Cadı adını verdim. Onu oradan çıkarmam için beni zorluyor ve kabuslarla beni sınıyordu" dedim. Kızlar bir süre korkuyla bakınca Anna "Neden bize daha önce bunu söylemedin?" dedi, sesinde büyük bir hayal kırıklığı vardı.

Mahcup bir sesle "Sizi bu işe bulaştırmak istemedim. Kendim halledebileceğimi düşünmüştüm. Ama yanılmışım" dedim. Anna bana baktı ve "Ah, Elsa" diyerek sandalyesinden bana doğru eğilerek elimi tuttu "Bize her zaman güvenebilirsin" dedi Rapunzel. bir anda bir şey hatırlayarak "boşver şimdi el tutmayı, sen devam et" dedi ve Anna elini geri geçti.

"Cadı'yı her gece bir aynanın içinde görüyorum. Üzerinde siyah bir pelerin var ve başını kapatıp kendini gösteriyor, yüzünü hiç göremedim. Aynanın içinde duvara zincirlenmiş şekilde duruyordu. Ve her gece kabuslarımda daha da güçsüz düşüyordu. Bana ben ne kadar kendimi kaybedersem, kendisinin o kadar güçleneceğini söyledi" dedim ve yüzlerini incelemeye başladım. Hepsi kafasında dediklerimi tartıyordu.

"Onun isteklerini reddettiğim için, bana ceza olarak kabuslar gösteriyordu. Her gece sizin ölümlerinizi seyretmek zorunda kaldım" dedim bir solukla.

Merida merakla "Kehanet sınıfındaki bayılman da mı Cadı yüzündendi?" dedi. Kafamı sallamakla yetindim.

Ortamda derim bir sessizlik oldu ve Rapunzel bu sessizliği bozunca "Bu işi halletmeliyiz" dedi sesinde kahraman edası vardı. "Halledebiliriz" diye düzeltti Anna. Gözlerimin dolmasına karşı koyamadım. "Kızlar..." dedim. Görüşüm bulanıklaşırken "Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim!" dedim. Onlar hayatıma girmeseydi eğer, şuanda rezil halde olurdum. Onları tanıdığım için kendimi çok şanslı his ediyordum ve bu arkadaşlığın hep sürmesini istiyordum. Ellerimle yüzümü kapattım. Kızlar konuşmaya başladı "Avv, yapma hadi" dediler ve sandalyenin yere sürtme sesini duydum. Hepsi bir anda yanıma geldiler ve bana sarıldılar. "Dostlar ne içindir" dedi Merida. Gözyaşlarımı daha fazla tutamadım ve gözlerimden akmasına izin verdim ve onlara sıkı sıkı sarıldım.

Uzun bir sarılmadan sonra, Herkes yerine geçti ve konuşmaya devam ettik. "Bu konuyu yarın daha ayrıntılı bir şekilde konuşuruz, akşam yemeği saati geliyor ve ben kurt gibi acıktım" dedi Anna bir yandan karnını tutarak. Bende o sırada göz yaşlarımı silmiştim.

"Yarın, aynı saate, burada" dedi Rapunzel, bir patron edasıyla. Hepimiz onayladıık.

Anna "diğerlerine söyleyecek miyiz?" diye sordu. Merida "Elbette söyleyeceğiz" dedi. Rapunzel "Onların da yardımına ihtiyacımız olabilir, ama şimdilik, bu sır dördümüz arasında kalmalı" dedi bana bakarak, bende "tamam" dedim.

"Bayanlar" diyen bir sesle arkamı döndüm. Bu Jack'ti. Yine.

Saçlarını düzeltmeyi başarmıştı ve durumu gayet iyi görünüyordu Rapunzel "Frost, nasıl gidiyor?" dedi neşeyle. Az önceki lider ses tonu, yerine sevecen bir kızın ses tonunu almıştı.

"İyi, gayet iyi" dedi elini ensesine koyarak. Sonra bana bakmaya başladı. Bende ona doğru döndüm ve "Bak Jack, saçını bozmak istememiştim. Gerçekten" dedim. Sırıtmaya çalışarak "yo, yo, sorun değil. Düzeldi zaten" dedi. Sonra ses tonunu değiştirdi ve "Elsa, biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Yüzüm alevler içine girdi. Kızlara doğru onaylar mı diye döndüm. Özellikle Anna'ya doğru baktım. Rapunzel ve Merida muzip bir şekilde sırıtıyorlardı ve elleriyle git işareti yapıyorlardı. Anna'ya doğru onaylıyor mu diye baktım. Gülümsedi ve kaşlarını yana atarak 'git hadi' işareti yaptı. Jack'i gördüğü rüya yüzünden sevmediğini biliyordum. Ve böyle bir tepki vermesini beklemiyordum. Anlayışla karşılayınca Jack'e dönüp "Olur tabi" dedim ve bizimkilerin yanından ayrılıp, kütüphanenin başka bir yanına geçtik, rafların arasında duruyorken ona, utançla "Benle konuşmak istediğin şey nedir?" dedim.

"Aslında, durum şu ki..." dereken bir anda sözünü kestim. "Bak, gerçekten kızmadın değil mi?" dedim endişeyle. "Tanrım, Elsa sorun yok dedim ya" dedi.

O konuşmaya başlıyorken "Bak Profesör Dumbledore..." derken ben onun omzunun arkasında bir hareketlilik fark etmiştim. Bu yüzden dediklerine tam konsantre olamadım. Kızları rafların arkasında gizlenerek bizi izlediğini fark edince ne yapacağımı bilemedim. Aslında onlara baktığımı anlayınca hemen kafalarını çekmişlerdi ama Merida'nın kızıl kabarık saçları onları hemen ele vermişti. Bir şey fark etmemiş gibi davranarak Jack'e döndüm.

"... Bu yüzden birlikte olmamız gerekiyor" dedi. Ben onun söylediklerine tam konsantre olamadığım için, son söylediklerine ne tür bir anlam çıkaracağımı bilemedim ve anlık bir patlamayla "Ne?!" dedim.

Kafası karışmış Jack "Sen beni dinlemiyor musun?" dedi. Afallayarak sesime bir inandırıcılık katmaya çalıştım ve "b-ben, sadece dikkatim dağıldı" dedim. Artık ne kadar olduysa oda.

Bir gariplik olduğunu anlayan Jack arkasına dönüp etrafa bakmaya başladı. Kızlar, ne olur gözükmeyin diye dua etmeye başladım o sırada. Yüzüm utançtan kızardı.

Bir şey fark edemeyince, "Her neyse" dedi ve bana doğru dönüp masum gibi gözükmeye çalışan suratıma bakmaya başladı. Mahcup bir sesle "Lütfen söylediklerini tekrar eder misin?" dedim.

Kafasını yana doğru attı ve derin bir nefes alıp söze yeniden başladı "Profesör Dumbledore, dün ki kavga yüzünden gücümün kontrolünü kaybettiğimi, bu yüzden seninle okuldan sonra alıştırma yapmam gerektiğini söyledi" dedi. Ona anladığımı gösteren bakışlar attıktan sonra "seninde güçlerin hakkında sorunlar yaşadığını söyledi, ikimiz için de bu iyi olurmuş, bu yüzden birlikte olmamız gerekiyormuş" dedi. Sözünü düzelttim "eskiden sorun yaşardım, artık kontrolüm altında" dedim. Kaşlarını çatıp merakla "Nasıl çözebildin peki?" dedi.

Gözlerimi kırptım ve "Sevgiyle" dedim.

Sonra bir kaç saniyelik sessizlik oldu, utandığım için, kafamı raflardaki kitaplara doğru çevirdim. Oda başka bir yöne doğru bakmaya başladı. Sessizliği ilk ben bozdum "Eğer, Profesör Dumbledore bunu istiyorsa, elbette yaparım" dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verdi ve "Tamam o zaman, yarın saat altıda?" dedi. Bir yandan geri geri yürümeye başladı yavaşça. Ellerimi ona gösterecek şekilde tuttum ve "Oldu, saat altı" dedim içten bir gülümseme yapmaya çalışarak.

Arkamı dönüp gidecekken bir anda geri döndüm ve gitmek üzere olan Jack'e dönüp "Yarın olmaz!" diye bağırdım. Bağırmamla arkasını döndü ve "Nedenmiş?" dedi merakla. Yutkundum ve "Yarın önemli bir işim var" dedim. Ona henüz anlatamazdım, diğerleriyle birlikte öğrenmesi gerekiyordu. Daha erken değil.

"Peki ya çarşamba?" dedi. Ellerimi şaklattım ve büyük bir rahatlamayla "Evet, evet çarşamba, mükemmel!" dedim. Garipseyerek "tamam, çarşamba o zaman" dedi. Büyük bir gülümsemeyle "evet, çarşamba" dedim bir yandan onun yaptığı gibi geri geri yürümeye başlamıştım.

"Çarşamba?" dedi gitmeden önce son kez

"Çarşamba." diye cevapladım.

Rafların oradaki dönemeçleri geçince, kendimi raflara dayadım ve derin bir nefes aldım. Kalbim küt küt atıyordu. Kendimi toplamaya çalışıp kızların yanına doğru ilerledim. Benim geldiğimi görünce işleri varmış gibi davranmaya başladılar. Rapunzel masanın üzerindeki kitapları okumaya başladı. Anna raftaki kitapları inceliyormuş gibi davrandı ve Merida'da Elinde bir kitabı ters tutup yürüyerek okuyormuş gibi davranmaya başladı.

Kollarımı birbirine bağladım ve ciddi bir tavırla "Gerçekten mi kızlar?" dedim tek tek hepsini inceledim. Bir şey anlamamış gibi birbirlerine baktılar ve Rapunzel Merida'nın ters kitabını fark edince "Merida!" diye uyardı. Neyi yanlış yaptığını anlamayan Merida "Ne?" diye bağırdı. Yaptığı yanlışı fark etmesi bir kaç saniyesini aldı.

Kızlarla bir anda kahkahayı bastık.

Kütüphane görevlisi bir anda yanımıza geldi ve bize bağırdı. Ondan özür diledik ve masadaki yerlerimize geçtik.

"eee," dedi Rapunzel ellerini birbirine kenetledi ve çenesini oraya koydu. Anna "Ne konuştunuz" dedi. Yüzlerinde muzip bir sırıtış belirdi.

Ona konuştuklarımızı anlattım.

Merida ve Rapunzel aynı yavaş moda birbirine döndü ve şeytani bir bakış attılar birbirlerine sonra bana doğru döndüler ve Rapunzel "Bu bir randevu mu?" dedi.

Yüzüme alevler hücum etti ve "Hayır" diye itiraz ettim. "Sadece birlikte çalışacağız" dedim. Merida bana dönüp "Tabi tabi 'çalışmak'" dedi. Elleriyle tırnak içinde ifadesi yaptı.

Onlara kızarak baktım "Lütfen abartmayın" dedim.

Anna'ya bakmaya başladım, Merida ve Rapunzelin aksine ilk defa ciddi bir şekilde bakmaya başladı ve aynı ciddi ses tonuyla "Elsa," dedi. Onun konuşmaya başlamasıyla gözler ona doğru çevrildi.

"Bak, Jack konusunda" dedi "Hatalı davrandığımın farkındayım ve hepsi benim aptal paranoyamdı," dedi. Konun nereye gitmeye başladığını kestirmeye çalıştım "Yani diyeceğim, beni asla yüzüstü bırakmayacağının farkındayım ve" dedi ellerini ellerime kenetledi ve "Eğer aranızda bir şey olacaksa, sizi sonuna kadar destekleyeceğim" dedi.

Şaşkınlıkla ona doğru bakmaya başladım ve "Aramızda bir şey yok ve, olmayacakta" dedim. Aklıma dün olanlar gelince de daha ne kadar kızarabileceğini bilmediğim suratıma yeni bir kırmızı tonu daha eklendi.

"Elsa, utanma, ve unutma, senin her zaman yanında olacağım" dedi.

Ona içten bir gülümseme yolladım.

Karnından sesler gelince "Tanrım açlıktan öleceğim" dedi ve ayaklanarak yemekhaneye gitmeye başladık.

Benim bu sahip olduğum bu arkadaşlık, umarım herkese gelir. Çünkü biliyordum ki, onlar olmadan bunu atlatamazdım.

Onlar benim ailemdi. Ve ailemi yeniden kaybetmek istemiyordum.

Onlar benim yeni başlangıcımdı.

Continua llegint

You'll Also Like

30.3K 7.8K 19
"ben seninle sarsılmak istiyorum."
90.7K 5.7K 34
Malfoy ve Black iki ezeli rakip ve birbirlerinden nefret eden iki küçük çocuktur. Black'in 4. Sınıfta Harry'nin yerine arayıcı olmasından sonra Malfo...
52.6K 2.7K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
betty Per ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby