Zeymirin Sonunu Bir De Benden...

By FujerFuji

1.9K 38 17

Hayir hikaye yazmaya falan baslamadim, sadece son zmanlarda fazla yiprandik ben de Dinazorun da istegi uzerin... More

Adsız Bölüm 2

BU BENİM FİNALİM

1.4K 28 15
By FujerFuji

BU BENİM FİNALİM

Hayır!!

Zeynep zeynep iyi misin aç gözlerini aç gözlerini Yetiştireceğim seni hastaneye bir şey olmayacak ölmeyeceksin! Bırakma kendini tamam mı tut tut bırakma kendini sakın sakın bırakma kendini."

"Yardım edin biri yardım etsin oğlum ölüyor hadi hadi " , haykırışlarında boğuluyordu Emir.

"Karım hamile! Kaza yaptı kanaması var! Kaza yaptı,karım hamile kurtarın onları,kurtarın onları!"

"Hadi sen dünyanın en azimli en güçlü kadınlarından birisin! Hadi yine inat et, yine iddialara gir benimle,yine kazan o iddiaları,sana söz veriyorum gideceğiz buradan yeterki oğlumla dön bana..."

Beklemenin ağırlığı hiç bu kadar ezmemişti Emir Kozcuoğlunu bugüne dek, çığlıklarında sesizleşmişti... Dünya,dünya ne zaman durmuştu? Bir kez daha allahım ne olur onlara bir şey olmasın diye geçirdi içinden ameliyathanenin kapısı açılırken...

Hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin önemi yoktu duymak istediği o kısacık cümleden başka "ikisi de iyiler"..

....

"Poyraz ölmez..."

Ciğerlerinin nefessiz kalışını hissederek attı kendini bahçeye....

Ah Muhsin Ünlünün,

"olamaz dedim son nefesini alıp da vermeyince, verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz " dizeleri geldi aklına anlamsızca. Anlamlandıramıyordu...algılama kabiliyeti yok olsun istemişti,hiçbir şey olmak istemişti, hiç olmak... Poyraz daha hiç nefes almamıştı... hiçlikte boğulmak istedi..nasıl son nefesini verebilirdi ki?hıçkırıkları ve gözyaşlarıyla isyan ediyordu hiç olmak,hiç olmak ,hiç olmak.. istedi. Tüm rasyonel bulguları bir kenara itip tekrar yaşamak istedi her şeyi, en başa dönmek...

Kaç saat geçmişti.. kaç dakika... bir önemi var mıydı? Etraf şafağın ilk ışıklarıyla aydınlanmaya başlamıştı. Güneş güneş neden doğuyor diye düşündü kendi karanlık hücresinden, güneşi batırmayı arzulayarak. Gecenin en zifiri tonuydu Emir artık, işte işte şimdi söküp atabilirdi kalbini, onu en çok hissettiği zamanda, hissettiği acının şiddetine dayanamayarak söküp atabilirdi kalbini... tıpkı onun gibi karanlığa gömülmüş olan Zeynep geldi aklına saatlerdir oturduğu banktan ayağa kalkarken. Olabildiğince güçlü durmaya çalışıyordu, peki güçlü durmasına gerek var mıydı artık? yaşayabilmek için kalpsizleşmeliydi.... hissizleşmeliydi. İşte asıl şimdi yaşıyordu kabusunu, kalan tüm gücüyle bedenini kontrol etmeye çalışıyordu, çaresizliğin yükünü omuzlamış, umutsuzluğun altında ezilmiş bir biçimde hastane koridorunda Zeynebin alındığı odaya doğru yürürken...yürüdü yürüdü...yürüdü, o yol hiç bitmesin istedi yürürken, hayatının sonuna dek o yolu yürümek ve o odaya hiç ulaşmamak.

Kapı kolunu yavaşça Çevirdi,

Zeynep uyumuyordu ama yanındaki hemşirenin dediklerini o kadar dikkatli dinliyordu ki Emir'in odaya girdiğini fark etmemişti bile... hiç beklemediği bir zeynep gördü Emir, adeta huzuru gözlerine hapsetmiş bir Zeynep...

"Bebeğin zarar görmemesi için şimdilik doktor Bey'in kullanmanızı istediği ilaçlar bu kadar" dedi hemşire...

"Bebeğin zarar görmemesi" İşte bu cümle kurulmasının hemen ardından büyütmeye yetmişti Emir'in gözbebeklerini.Merakla bakıyordu odadaki zeynep ve hemşireye "anlayamadım" derken. Sesin geldiği yöne doğru kafasını çevirdi Zeynep, sonunda gelebildi diye düşünerek.

"Poyraz zarar görmesin diye ağır ağrı kesiciler kullanmıycam..." dedi açıklık getirerek duruma, Emire hiç olmadığı kadar kırgındı, onun yüzünden yaşanmıştı tüm bunlar oğluyla hayatları tehlikeye girmişti. Onu bu sefer kolay kolay affetmeyecekti, artık her şeyden yorulmuştu, Emir asla düzelmeyecekti,verdiği hiçbir savaşın gerçek galibi olamayacaktı Zeynep...

"Poyraz zarar görmesin diye..." doğru mu duymuştu? ameliyathanenin önünden ayrıldığından beri donmuş olan kanının akışını hissetmeye başladı... aldığı oksijenin ciğerlerine doluşunu. Kalbi umudunun hafifliği ile ritmini hızlandırmıştı. "Poyraz hayatta mı?" derken. Zeynep hiçbir şey anlamamış olmasından dolayı kaşlarını çatarak bakmıştı. Hemşire ise Emire asırlar gelen sesizliği bozup bebek de anne de gayet iyiler ama bebeğin sağlığı için onları birkaç günlüğüne müşahade altında tutmamız gerekecek"dedi. Emir daha önce hiç gülümsemediği kadar kocaman gülümseyerek sağ eliyle ağzını kapattı, neredeyse sevinçten çığlık atarak "beni karımla yalnız bırakır mısınız?" dedi hemşireye dönüp. Hemşire de tebessüm edip kafasıyla onayladı Kozcuoğlunu, o kapıya doğru yönelirken Emirde koşar adımlarla oğlunun annesine Zeynep'e yönelmişti. Zeynep henüz ne olduğunu anlayamadan Emir elleriyle kafasını kavramış alnına sımsıkı bir öpücük kondurmuştu. Sol elini küçüğünün karnına götürüp burnunu saçlarına gömerek derin bir soluk aldı saatlerdir ilk kez nefes alabiliyormuş gibi çekti o kokuyu içine. Gülümsemesini durduramıyordu adeta.Mutluluğunu saklamak istemiyordu,hissettiklerini paylaşmaya ihtiyacı vardı. Ve işte Zeynep her zamanki gibi oradaydı her şeyi anlatabileceği,kendini saklamadan tüm gerçekliğiyle gösterebileceği tek kadın,tek insan,tek arkadaşı,dünyada sahip olduğu tek ailesi, tek gerçeği Zeynep...asıl yoldaşı... "Beni bırakmadın bana oğlumla döndün" derken sevinç dolu öpücükler konduruyordu küçüğünün yüzüne..."İzin vermedin Zeynep sen izin vermedin,hayatın onu bizden almasına izin vermedin"dedi sonunda durulup alnını Zeynep'in alnına dayayarak. Zeynep, bu kadar kısa sürede teslim olmamayı dilerdi ama tanıdığı sevdiği bu adamın suçluluk dolu samimiyetinde kaybetmişti kendini, gözlerini sımsıkı kapatıp sadece onun sesine bırakmıştı tüm benliğini...yanağında hissettiği her öpücüğün şevkati ile büyülenmişti adeta.

"Siz benim her şeyimsiniz bunu bu kadar geç anladığım için beni affet, beni affet küçüğüm" derken hayatında ilk defa mutluluktan ağlıyordu Emir. Kafasını geri çekip ağlamaktan şişmiş gözleri ile baktı af dilendiği kadına, Zeynep Emir'in yakarışlarının altında ezilmiş yaşadıklarının yorgunluğuyla beraber kendi gözyaşlarını onun gözyaşlarına katmıştı.. sesli harfleri uzatarak "hayır,hayır"dedi emir zeynebin gözyaşlarını baş parmakları ile silerken, "ağlamayacaksın! sen artık hiç ağlamayacaksın" eğer Emir bunları söylerken siz de orada olsaydınız sesindeki şefkati iliklerinize kadar hissederdiniz...

Ruhundaki karmaşanın etkisiyle, titreyen bir nefes aldı Zeynep "ben artık çok yoruldum"demeden önce. Bitti! artık her şey bitti dedi Emir heyecanla Zeynep cümlesini tamamlar tamamlamaz, avuçlarıyla saçlarını okşadı küçüğünün "artık savaşmana gerek,yok sen kazandın ... (suratına umut dolu bir gülümseme yerleştirip fısıldayarak devam etti ) başka bir adam olacağım, senin için,oğlumuz için ben artık başka bir adam olacağım"... anlını tekrar zeynebin alnına koydu, burnunu burnuna sürterek hasretiyle yandığı küçüğünün dudaklarına kavuşmadan önce. Gözlerini sımsıkı kapatarak öpmüştü Zeynebi ilk kez bu kadar teslim etmişti kendini, sadece benimsin diyordu adeta diliyle ağzını esir alarak, ben seninim... birbirlerini öptükçe kayboluyordu tüm ümitsizlikleri, ve renkler tekrar anlam kazanıyordu.Farid Farjad- Nefrin çalıyordu onlar birbirlerini öptükçe, kuşların sesleri duyulur olmuştu, dünya ise daha güzel bir yer... küçük çocukların savaş adı altında diktatörlerce katledilmedikleri bir yer.

"Artık bitti mi?" diye sordu Zeynep kendi sevinci ile sarmaladığı bir kıkırtı ile.

"Bitti, bitti sevgilim, artık sadece üçümüz varız" dedi Emir mutluluğun her tonunu gözlerinde yeşerterek, nihayet sevgisini kabullendiği kadının yanaklarını bir Cemal Süreyya şiirindeki öpücük hikayesini hatırlatırcasına ve dudağının değmediği teninin hatrı kalacakmışçasını öperek.

....

....

Ameliyathanenin kapısının açılma sesini duyarak açtı oda gözlerini. Tüm bunlar rüya mıydı? Peki ya araba, araba çarpmış mıydı? Dakikalar asırlar gibi geçmişti, nasıl uyurdu? Belkide haşyetten bayılmıştı (haşyet: korku ve tedirginlik hali). Ameliyathaneden çıkan doktor ona yaklaşırken ayağa kalktı, lütfen iyi olsunlar diye geçirerek içinden...////

             5 yıl sonra...

Zeynep... Zeynep

Emir gözlerini hafifçe aralayarak yatağın yanında duran saate baktı, saati görmesi ile buhranla tekrar gözlerini kapatması saliseler sürdü,

04:52 a.m.

Zeyneeeeep dedi tekrar uykuyla karışık sesiyle bağırmaya çalışarak, sırtüstü uzanmıştı ve hareket edemeyecek kadar yorgun hissediyordu kendini.

"Ne oldu" dedi Zeynep uykusu arasında.

"Ateş ağlıyor uyan" diye fısıldadı Emir yataktan kalkarken. Ateşin yatağını bebek odası yerine kendi odalarına yerleştirdiklerinden, Emirin ağlayan 6 aylık oğlunu yatağından alıp emzirmesi için yarı uykulu olan Zeynep'in koynuna uzatması çok da uzun sürmemişti. Tamda o sırada minik Poyraz kapıda belirdi "anne ben korkunçlu rüya gördüm" diyerek.///


      7 yıl önce...

Emir/Zeynep, Otel ilk gece ;

"Ya sen var ya,sen şahanesin, ben de şanslıyım tabi" dedi Zeze mutluluğunu ve heyecanını hiçbir şekilde saklamaya çalışmayarak. Zeynep'in tepkileri,şimdiye dek hep olgun kadınlarla vaktini geçirmiş olan Emiri sık sık şaşırtıyordu, henüz çocuk diye geçirdi içinden. "Hep böyle hissedecek misin?" sorusunu sordu Zeynep'in bakışlarını kontrol etmeyi ihmal etmeyerek. Işıldayan gözleri, kocaman gülümsemesi ve bütün masumiyetininin verdiği sabırsızlıkla, bu soruyu cevaplaması çokta uzun sürmemişti Zeze'nin,

"Ölene kadar"

Tıpkı, Vasconcelos'un yazdığı küçük Zeze gibi hiçbirşeyden haberi yok diye düşündü Emir, Zeynep için, belinden kavrayıp kendine doğru çekerken. Küçük oyunlarının sonu ama her şeyin başlangıcı olacak otel odasının önünde, ilk kez sadece bir an için "Ölene dek" cevabından aldığı tatmin ile öptü Zeynebi, ardından hemen oyununu devam ettirerek ekledi, "bir şey yaptın bana ne bilmiyorum aklımdan çıkmıyorsun" Zavallı aptal diyordu Emir içinden sürekli, zavallı aptal...

"Asıl sen bana yaptın, gözüm senden başkasını görmüyor, hiçbirşeyi düşünemez oldum içim içime sığmıyor." Bahsettiği aşkına zerre inanmayarak baktı Zeynep'e, onun da Nihan dışındaki diğer tüm kadınlardan farkı yoktu, bal gibi de parasından etkilenip, ona verebileceklerinin hayai ile büyülenmişti, işte şimdi kuş kafeste dercesine açtı otel odasının kapısını. Aralarındaki statü farkına rağmen bazen keyifli ve komik buluyordu Zeynep'in şaşkın hareketlerini. Onu etkilemek için konsere götürdüğü gün helikopterde ki,ilk defa lunaparka gitmiş, beş yaşındaki bir çocuğun saf mutluluğuyla, gökyüzüne karışmış İstanbul'u izleyen hali geldi aklına, tuhaf bir şekilde huzurlu hissetmişti kendisini o gün Kemal'in küçük kardeşi Zeynep'in yanında. Hatta itiraf etmesi gerekseydi Zeze'nin bu çocuksuluğunu sempatik bulduğunu söylerdi Emir. Fakat artık sıkılmıştı ve Kemal çok ileri gitmişti, o da bu saçma oyunu daha fazla uzatmayacaktı tetiğe basmanın vakti gelmişti. Aralarında geçen kısa bir sohbetten sonra Zeze'nin tedirginliğini dinleyip,belki de gitmesine izin vermeliyim diye geçirdi içinden, fakat başladığı bir işi yarım bırakmak asla onun misyonuna yakışmazdı.

"Hayatımda bu zamana kadar beni zorlamayan tek insansın sen" sözleri ile onu ikna ettiğinden emin olmuştu. Zeynep'in yüzünü avuçlarının arasına alarak "Seni öyle mutlu edeceğim ki benim küçük,güzel sevgilim." dedi kırmızı paltosunu yavaşça çıkardıktan sonra, eliyle küçüğünün ince belini kavrayıp kendine doğru çekmeden önce.

Zeynep ilk defa kendisini böylesine teslim ediyordu birine, tüm kalbiyle ona güvenerek öpücüklerine karşılık verdi sevdiği adamın. Siyah elbisesini fermuarını açarken Emir'in parmak uçlarının soğukluğu ile irkildi, Emir ise Zeynep'in tedirginliğini bakışlarından okuyabiliyordu, bir insan nasıl bu kadar akılsız olabilir diye düşündü, bir yandan kıyafetlerini çıkartmaya devam edip bir yandan da yatağa doğru ilerlerken, eliyle yavaşça diz kapağından yukarıya doğru çıktı. Zeynep hızla nefes alıp veriyordu, yatağa uzandıklarında. Kesik kesik çıkan bir fısıltı ile "ben daha önce hiç kimseyle beraber olmadım" dedi. İşte bu cümle bir an için duraklatmıştı Emiri, hayatının sonuna dek unutmak isteyeceği bu anı, aynı zamanda hayatının sonuna dek unutamayacağı bir an haline gelecekti. Durmayı hiçbir şekilde düşünmeyerek ama oldukça sakinleştirici bir ses tonuyla Zeynep'in kulağına eğilip "istemediğin hiçbirşeyi yapmayız" diye fısıldadı. Bu esnada Zeynebin gözlerini sıkıca kapattığını fark ederek, onu biraz daha rahatlatma isteği ile, "sorun yok,sorun yok, hey...hey bana bak", dedi... Zeze'nin titreyen bacaklarının durulması için, her kelimesinde duraklayarak."Her şey yolunda, sorun yok" diye yeniledi, çıplaklığını utangaçlığının arkasına gizleyerek, kollarıyla kendini saklamaya çalışan Zeynep'in , göğsünde bağladığı bileklerini yavaşça açıp, yatağın iki yanına götürerek. Ellerini zeynebin bileklerinden çekmeden devam etti konuşmasına "utanılacak hiçbir şey yok, güzelliğinden utanmamalısın" işte Emir her ne kadar sahte olsada, farkında olmayarak, kadın olmayı ilk o gün öğretmeye başlamıştı Zeynep'e. Hikayeleri o gün başlayacak ruhu çocuk Zeynep, kapkaranlık bir adamdan öğrenecekti gerçek bir kadın olmayı... sonrasındaysa gecenin her tonunu yaşayacaktı, tüm siyahları ezberleyerek...


Ateşin olduğu gece

Emir hapisten çıkalı iki hafta olmuştu 3 buçuk  yıl tam 3 buçuk yıl sürmüştü esareti. Zeynep bıkmadan usanmadan gitmişti onun yanına. İlk gidişinde, hiç konuşmadı Emir, sessizce sessizce izledi sessizce dinledi Zeynep'i. İkinci gidişinde öfkesini kusmuştu Zeynep'e, bir daha seni görmek istemiyorum diyerek.  Ama biliyordu Zeynep, eğer gitmeseydi Emirin yalnızlığıyla başa çıkamayacağını. Üçüncü gidişinde, sadece Nihan dedi Emir sadece Nihan..Nihan'ın teni Nihan'ın kokusu Nihan'ın aşkı Denizi sordu hep, o gün sen nasılsın demek yerine Denizden haber alabiliyor musun demişti Zeynep'e. Yaralar içindeki, kayıplar vermiş, kadın olmayı bu karanlık adamdan öğrenmiş Zeynep ise yutkunarak dolmuş gözleriyle cevap veriyordu her defasında. Her görüşme bitişinde "bir daha gelme" diyordu Emir, "bir daha gelme çünkü yüzünü görmek istemiyorum". Ve o masadan her defasında, bir gün Zeynep'in  gelmeyeceği korkusuyla kalkıyordu.  

Sonra, gününü hatırlamıyordu ama bir sonbahar sabahıydı, artık Zeynep gelmemeye başladığında.

...İki hafta üstüste Zeynep'i göremediğinde bir daha gelmeyecek diye düşündü "benden vazgeçti, o da benden vazgeçti", günlerce vazgeçmek kelimesinin sözlük anlamlarında koyboldu, tam iki ay tam iki ay sonra tekrar ziyarete geldiğinde onu Zeynep, bu sefer karnı burnunda değildi, yanında da Poyraz'ın yeni doğmuş bir fotoğrafını getirmişti. Emire heyecanla anlatıyordu Poyraz ile ilgili her ayrıntıyı. Emir ise onu hiç kesmeden soluksuz dinliyordu anlattıklarını, küçüğünü ne kadar da özlediğini hissederek. Görüşmeleri bitip Zeynep ayağa kalkarken Emir hislerini gizleme çabasıyla gözlerini kırpıştırıp, yüzüne donuk bir ifade yerlileştirerek "bir daha gelecek misin?" dedi Zeynep'e. Zeynep duraksayıp "gelmemi ister miydin?" dedi umudunu sesinin tınısına yerleştirerek. Emir hafifçe kafasını sağa eğip lütfedermişçesine "Poyrazı da getir", diyerek sessizce cevapladı Zeynep'i, birbirlerinin bakışlarından sözcüklerini anlamaları için konuşmaları gerekmezdi... Sesizliği ile ikinize de ihtiyacım var demişti ve bunu sadece Zeynep anlayabilirdi. Kirpiklerini sayılarına kadar bilen o kadın duyabilirdi yalnızca Emirin sessizligindeki çığlıklarının anlamını..çünkü Zeynep onu, "Tahir ile Zühre" meselesini bağırarak okurcasına sevmişti...ah ne muazzam bir aşk. Zeynep gözlerini Emirin gözlerinden hiç ayırmadan, bakışlarıyla kimsesizliğini sarmalayarak, merhameti ve şefkatini heceleyerek verdi kısacık duygu yüklü cevabını "Peki".///

Fehime Soydere, "Zeynep telefonun çalıyor" diye bağırdı titreşen telefona doğru yaklaşırken, elindeki çamaşır sepetini masanın yanındaki sandalyeye bıraktı telefonu açmadan önce. Hattın diğer ucundaki sesi duyması ile kan beynine sıçradı adeta. Annesinin, "uzak duracaksın, duydun mu beni ? Kızımdan da torunumdan da uzak duracaksın! Uğursuz şeytan kuyruğu!"diye bağırışlarını duydu Zeynep, sesin geldiği tarafa doğru koşar adımlarla ilerlerken, salona ulaştığında annesi hışımla telefonu kapatıp, sert bir şekilde masanın üzerine çarptı, "o uğursuzla görüşmeyeceksin! duydun mu beni? görüşmeyeceksin!" diye bağırdı. Zeynep, atar damarındaki kanın ısısını hissetti, gözleri karardı, tam altı aydır onu görmeye gitmemişti... sesini duymamıştı, bakışlarına bakışlarıyla bakmamıştı. İnsan özlediği için elleri titrer miydi? Çünkü elleri titremişti Zeynep'in, gözyaşları titremişti, okuduğu kitaplardaki cümleler dahil her hatıra titremişti. "Senle bunları konuştuk" diye yeniledi Fehime sert çıkışını, "kendin için değil oğlun için! duydun mu beni? Poyrazı da mahvetmesine izin vermeyeceksin!Duydun mu beni anladın mı?" .. Anne.. sesi nasıldı, kızgın mıydı kızgın mıydı bana, diye sormak istedi aslında ama gözyaşlarının sükunetine karışarak "tamam" dedi annesine, "biliyorum, biliyorum tamam".

O kadar çok anlatmıştı ki Emiri Poyraza, sevdiği adamı her özlediğinde, sevdiği adamdan olan parçalarına sığınmıştı... güneşlerine fısıldamıştı hiçbir yere sığdıramadığı sevgisini. Küçük Poyraz bahçede toprakla oynuyordu, Emir, Soyderelerin evine ulaştığında, tam altı ay, altı aydır görmemişti oğlunu. Birkaç saniyeliğine olduğu yere çivilenerek dopdolu gözleriyle izledi Poyrazı. Ne kadar da büyümüş dedi içinden, kendisini ağlamamak için zor tutup acı acı gülümseyerek Poyraz dedi evlat hasretinin titreyen sesiyle. Poyraz tanımakta zorlanmamıştı, her gece annesinin bir masalı anlatır gibi ona anlattığı babasını. "Oğlum ne kadar da büyümüşsün" dedi Emir küçük poyrazın yanına eğilirken, "kocaman olmuşsun" derken içten bir gülümseme ile alnından öptü miniğini. Baba oğul ilk kez özgürlüğün gölgesinde yan yana gelebilmişlerdi. "Baba sen benim için mi geldin"dedi Poyraz henüz tam oturmamış konuşması ile, annesinin ona söylediği cümleyi hatırlayarak .."baban senin için gelecek, o seni çok seviyor.." hem gülüp, hem de sol elinin tersiyle akan gözyaşını oğlundan gizlemek umuduyla silerken, "evet oğlum ben senin için geldim" diyebildi, "hadi bakalım gidiyoruz buradan" diye de ekledi miniğini kucağına alırken, "Dedem bana lego helikopter alacak, biliyor musun" diye başlattı Poyraz, aralarında geçecek kısa diyaloğu.

Zeynep ise sadece birkaç dakikalığına annesinin bağrışlarını duyup koşmuştu salona. Bahçeye, oğlunun yanına geri döndüğünde, Emiri, Poyrazı kucağına almış, arabasına binerken yakaladı. Hiç koşmadığı kadar hızlı koşmuştu "Emir dur!" diye bağırırken. Emir ise Poyrazı çoktan arka koltuğa yerleştirmiş sürücü koltuğuna doğru yürüyordu. Zeynep, yakasına yapışarak "alamazsın onu benden" diye haykırdı.  Emir ise, Zeynep'in omuzlarını sertçe tutup onu arabadan uzaklaşması için kaldırımın diğer tarafına fırlatırken, "onu benden kaçırdın! asıl sendin, onu benden ayıran! tam altı ay! altı ay görmedim ben oğlumu! sırf senin yüzünden, ben oğlumla geçirebileceğim tam 3 buçuk yılımı kaybettim! Sırf senin o abin yüzünden!" bunları söylerken 3 buçuk yıl boyunca geçirdiği her saatin öfkesini kusmuştu Zeynep'e, ağzından tükürükler saçarak, hiç bağırmadığı kadar bağırarak konuşmuştu. Zeynep ise "nereye götürüyorsun onu" diyebilmişti hıçkırıklarının arasında. "Senin ve üçüncü sınıf ailenin onu daha fazla kendinize benzetemeyeceğiniz bir yere götürüyorum! Poyrazla geçirdigin 3 buçuk yıllık sürenin sonuna geldin Zeynep! Ne sanmıştın, sana o altı ayın hesabını sormayacağımı mı?! O halde herzaman ki gibi yine yanıldın" tüm bunları söylerken öfkesi, kini, acısı yüzündeki çizgilerden okunabiliyordu. "Emir yalvarırım yapma" diye yakardı Zeynep tekrar. "ben onun annesiyim" Emir buz gibi bir ifade ile bindi arabaya, o kadar hırslı ve sinirliydi ki Poyraz'ın hıçkırarak ağladığını ancak arabayı sürmeye başladıktan birkaç dakika sonra fark etti, Küçük Poyraz "anne" diye bağırarak arabanın arka camından  izliyordu annesinin arabanın arkasından tüm gücü ile koşuşunu. Zeynep bir yandan ağlayarak, bir yandan koşarken, çok sert bir biçimde zemine kapaklandı. Annesinin düşüşünü  izleyen Poyraz ise avazı çıktığı kadar bağırdı babasına, "baba annem düştü! baba annem düştü!" Emir'in duyduğu bu cümle boğazında kocaman bir düğüm oluşturup, aklına kendisinin beş yaşındayken babasına, baba annem düştü diye bağırışını getirerek frene basmasına yetmişti. El frenini çekerek arabanın kapısını açtı seri bir şekilde, "arabada bekle" dedi Poyraza kapıyı tekrar kapatırken. 40 veya 50 metre kadar uzakta yerde hıçkırarak ağlayan Zeynep'e doğru yürüdü... yaşadığı duygu yoğunluğu ile ağlamamak için kendini zor tutarak yanına ulaştığında, Zeynep Emir'in pantolonunun paçasını kavrayıp, "Emir yalvarırım yapma" dedi, alamadığı nefesiyle beraber. Emir eğilip Zeynep'in kanayan koluna dokundu hafifçe, ağlamamak için kendini zor tuttan bir ifadeyle. Zeynep'in haykırışlarından çaresizliğini duyamayacak kadar çok öfkeliydi ama sesinde bir şey vardı, yakarışlarında bir sır vardı, Emiri acımasızca yoluna devam etmesinden alıkoyan bir sır. Niyeydi peki? Ya da neydi, canı yanan Zeynep'in hıçkırıklarında yok olmasının sebebi öfkesinin? Damarlarında akan kirli kanıydı Emir Zeynep'in. Tamam dedi tamam nefesi kesilmişcesine, "ağlama yeter" oysa ne kadar da özlemişti Zeynep'i Özlemenin farkında olmayarak özlemişti üstelik. Her gün kendini onu düşünürken bulup, yine her gün kendine onun Kemal'in kardeşi olduğunu hatırlatarak özlemişti. "Emir bak yapma" dedi Zeynep Emir'in yanaklarını avuçlarının arasına alıp, her zaman yaptıkları gibi alnını alnına dayayarak, "ne olur yapma bak, ben  onsuz yaşayamam ki Emir, beni öldürme ne olur beni öldürme, bak Poyraz çok küçük" dedi hıçkırıklarını sözcüklerin arasına yerleştirerek. Bir yandan da titreyen eliyle avuçlarının arasında ki yanakları seviyordu. "Tamam"dedi Emir tekrar bu sefer daha sessizce, hislerinin ağırlığı ile kaşlarını çatıp fısıldayarak. Birazcık daha sessizce bekleyip, söylemek ve söylememek arasında kaldığı o cümleyi kurdu "gelmedin... seni bekledigimi bilmene rağmen gelmedin, tam altı ay Zeynep". "Gelemedim"diye yakardı Zeynep Emir'in zar zor duyulan sesini bastırarak, gelemedim sana yemin ederim "gelemedim...bilmiyorsun Emir, bilmiyorsun".  "Sen gelmemeyi seçtin dedi emir aynı incinmiş ses tonuyla.""Bilmiyorsun, bilmiyorsun" diye yeniledi Zeynep sitemini, hasretiyle aylarca yanıp tutuştuğu adama daha fazla sokulup burnunu yaslayarak boynuna, derin bir soluk aldı. Sonra kulağına yaklaşıp devam etti konuşmasını "seni çok özledim" Emir, kulağında hissettiği Zeynep'in nefesiyle yumdu gözlerini. Ve daha fazla dayanamayıp oda yüzünü zeynebin omuzlarına gömdü,bir süre öyle bekledikten sonra kollarından tutup kalkmasına yardım etti neredeyse haşyetten bayılacak olan Zeynep'in, onunla beraber arabaya doğru yürüyebilmesi için.///

"Bir daha konuşmayacak mısın benimle?" diye sordu Zeynep ayağa kalkarken, Emir'in Poyraz ve onu getirdikleri eve geleli tam bir dört gün olmuştu. Zeynep bu defa ailesini karşısına almak istemese bile buna mecbur kalmıştı... Emir ise, o bir hafta boyunca neredeyse Poyraz'ın yanından hiç ayrılmamıştı, birkaç kez halletmesi gereken işler için evden gitmesi haricinde hep beraberdiler, kaçırdığı her anın telafi etmek istiyordu belki de. Zeynep'in ise ne yüzüne bakmıştı bu dört gün boyunca, nede hiçbir sorusuna cevap vermişti, ta ki "sadece çocuğumun annesisin o kadar diyene dek".  Tekrar yanına oturdu Zeynep Emir'in, gözlerinin içine daha önce hiç bakmadığı kadar derin bakarak,"öyle miyim" dedi. Emir ise gözlerini dahi kırpmadan baktı Zeynep'e, her zamanki gibi yüzüne yerleştirdiği okunması imkansız donuk ifadesiyle. "Tamam, peki o zaman ben gidiyorum" diyerek kalktı Zeynep ayağa. Emir ise Zeynep'i bileğinden kavrayarak, "Poyraz hiçbir yere gitmiyor dedi. Zeynep de kendisini geri çekerek, geciktirmeden verdi cevabını, "Poyraz gitmiyor zaten, ben gidiyorum, bir kaç gün daha seninle kalabilir, sonuçta babasısın. Ama artık ben bu muameleyi dayanamıyorum, hiçkimsenin hayaleti ile yaşamak istemiyorum". Zeynep'in avuçlarından kurtardığı bileğini tekrar kavrayıp kolunu tehditkar bir tavırla tutup "Bana defalarca ihanet ettin, ama herkes her şeyin bedelini ödeyecek duydun mu beni?" diyerek sitemkar bir bakış ile çıkıştı Emir. Zeynep ise kolunu hızla geri çekti, Emiri koridora doğru ittirerek ve Poyraz uyuduğu için bağırmama çabasıyla bastırdığı sesi ile devam etti, "Sen de beni her defasında kullanıp attın! Beni her defasında kandırdın! Ben hep senin yanındaydım ama hiç görmedin! sesimi hiç duymadın!" Sol yanağından akan gözyaşını hışımla silerek ağlamaklı sesiyle devam etti, "ben hala buradayım, yaptığın her şeye rağmen!..." (Emir bu esnada göğüs kafesine vuran Zeynepin ellerini onu durdurmak amacıyla, farkında olmadan ait oldukları yerde tam da kabinin üzerinde tutmuştu)

Bilinci ve kalbi sürekli çatışan kayıplarının yorgunluğu ile yıpranmış Emir, ne yapması gerektiğini bilmeyerek baktı Zeynep'e.  Zeynep ise devam etti isyanına "yetmedi mi yaptıkların, yetmedi mi emir!? Bırak bitti! Anla artık anla, savaşların tek kaybedeni sen değilsin görmüyor musun bunu ben de seninle beraber mağlup oluyorum,  Bunca zaman seni Poyrazdan uzak tutmuş olan, ne abim ne de benim! Herşey senin hırsın yüzünden! Zeynep Emir'in kollarından kurtulup çıkış kapısına doğru ilerledi, çantasını eline alıp ceketine uzandığında, olduğu yerde kafasını aşağıya eğmiş hareketsiz duran Emir seri adımlarla ona yaklaştı. Gitmesini istemiyordu aslında, çünkü sadece onun yanında kendisini melankolinin durgun kaosundan kurtarabiliyordu.  Peki neden ona bu kadar ihtiyacı vardı, neden her hissettiğinde başı dönüyordu kokusunu. Yavaş yavaş, günbegün, o kadar alışmıştık ki aşkına, Zeynebin açtığı kapıyı, Küçüğünü iki kolunun arasında esir alarak kapatırken "bekle" dedi. "Beklemeyeceğim" diyerek Emirin iki kolunun arasında, arkasını dönüp kapıyı tekrar açmaya çalıştı Zeynep, "gideceğim bırak"."Gitmeyeceksin" dedi, Zeynep'i kendine döndürüp iki kolundan tutarak kapıya yapıştırırken."Ne istiyorsun benden!? Madem beni sevmiyorsun, ben de buna daha fazla katlanmayacağım artık" dedi Zeynep fısıltısı ile bağırarak. "Ben hiçbir zaman seni sevmediğimi söylemedim" diye karşılık verdi Emir. İşte şimdi onların da birbirlerine bakarak sessizce durma zamanları gelmişti, Zeynep duyduklarının, Emir ise söylediklerinin şaşkınlığı ile oldukları yere çivilenmişlerdi. Karşı koymasına gerek var mıydı? artık direnmesini gerek var mıydı? Belkide kalbini özgür bırakmalıydı sözcüklerinde, itiraf etmeliydi, itirafını ilk kez kendi sesi ile heceleyerek duymalıydı, anlamsızca köşe bucak kaçtığı gerçeği, gerçek...gerçek neydi? O çocukluğundan beri Nih... Nihan'ı seviyor muydu ki? gözleri yanıyor ayakları titriyor elleri dünyaya tutunma telaşında kalplerindeki ağacın dalını kırıyordu, Çiğdem Sezerin cesurca yazdığı erotik dizelerindeki gibi. Gerek var mıydı tüm bu kavgalara, niyeydi bu savaş? Soluk alıp vermeden birkaç saniye daha bekledi Zeynep, şehvetin tüm vücudunu esir aldığını hissederek, "o zaman beni sevdiğini söyle" dedi, cüretkar ve tutkulu sesiyle, "beni sevdiğini söyle". Emir tenine hasret kaldığı bu kadının büyüleyici kokusuna artık karşı koyamayarak kavradı belini Zeynep'in, gözlerini kapatarak kendine doğru çekerken, özlemeye dair tüm romanları zihninden silmek istercesine, burnunu boynuna gömüp sağ eliyle kavradı küçüğünün kalçalarını, kendisine doğru bastırarak. Zeynep'in hem kalp atışları, hem de nefes alışverişleri hızlanmıştı, o kadar özlemişti ki sevdiği adamı hissetmeyi. İhtiras ile parlıyordu sesi tekrar "beni sevdiğini söyle"derken. Bir kez daha aynı cümleyi kurmak için dudaklarını araladığında, Emir adeta ruhunu ruhuna değdirircesine kavuşturmuştu, birbirlerinin tenini öpme arzusuyla kavrulan dudaklarını. Sevdiği adamın bir parçası olabilmek için kara kalem ile siyaha boyamıştı, beyaz bir sayfa olan Zeynep kendisini. Ve yine hazırdı o karanlıkta sürüklenmeye...herşeye rağmen. Emir,Zeynep'i öpmeye devam ederek geri geri attığı adımları ile yatak odasına doğru sürükledi küçüğünü. Hep merak etmişti Zeynep'in onu neden bu kadar çok sevdiğini, neden ondan hiç vazgeçmediğini, fakat oda diğer herkes gibi bırakmıştı Emiri bırakmamış mıydı? Öpüşmelerinin arasına, kesik kesik yerleştirdi Emir sitemini, " altı ay ... altı .. ay... gel..medin". Peki siz hiç Nazım Hikmet okudunuz mu? Küsmek nedir bilir misiniz, yada kimi anlatır küsmek? "Bana ihanet ettin" diye yenilediği siteminin sonrasında, Zeynep'in arkasına geçip önce boynunu sonra saçlarını koklamaya devam ederek, elbisesinin fermuarını açtığında, konuşabilmesi için boş bıraktığı Zeynep'in dudaklarından çıkacan kelimelere dikkat kesilerek çözdü sütyeninin kopçasını, ipek elbise Zeynep'in bacaklarından süzülüp yere düşerken. Zeynep ise arkasında duran Emirin, onu belinden kavrayıp kendisine doğru sarmalamış olmasının verdiği karıncalanmanın etkisinden kaşlarını çatmış, her an açılmaya hazır göz kapakları ile "Ben sana hiç ihanet etmedim" diyebilmişti... Zeynep her hatasından sonra... asla af dilememesine rağmen affetmişti Emiri,çünkü o Nazım Hikmetin şiirindeki gibi değil, İbrahim Sadrinin kaleminden çıkan, "Ben sana nasıl küseyim, İstanbul üstüme düşer. Kara köyden vapur kalkmaz. Üsküdar'da yangın çıkar, Kanar yüreği güvercinlerin, Aşk üstüne yemin etmez martıları Boğaz'ın. Poyrazı küser, lodosu esmez, yağmuru yağmaz nisanın. Ben sana nasıl küseyim, İstanbul üstüme gelir" satırlarındaki gibi seviyordu Emiri, asla karşılık beklemeyerek.

Tutku ile yutkunarak duraksaya duraksaya devam ettı "Mecbur bırakıldım... İstanbul'da değildim...Babam...yeni kalp krizi geçirmişti...Emir ben.. " Zeynep aylar süren, hasretin farklı tonları ile bezenerek yaşananları birkaç cümle ile anlatmaya çalışırken, Emir sözlerini yarıda keserek seri ve tutkulu bir hareketle kendine döndürdü Zeyneb'i, yeniden vücutlarını birbirlerine yapıştırarak. "Seni özledim" dedi Emir Zeynep'i arzuladığını alenen gösteren bir ses tonu ile ve artık sözcüklerini kontrol edemeyerek. Çocuğunun annesinin bakışlarındaki umuda teslim olup, gözlerinde haps olmaya hiç bu kadar yaklaşmamıştı daha önce.  Zeynep aldığı derin bir nefesi verirken yeniledi ısrarını yalvaran tınısıyla "Emir...beni sevdiğini söyle" Neydi her seferinde onu bu teslimiyetten alı koyan?  Bir yandan tüm bunları aklından geçirirken, Emirin de kıyafetlerinden kurtulması çokta uzun sürmemişti, banyodan içeriye girdiklerinde...

Emir Hapishanede iken yıllar gibi gelen dakikalar, şimdi saliseler gibi geçiyordu. Bu saliseler boyunca Zeynep, Emiri akan suyun şeffaf örtüsü altında hissetmiş, Aydan Yalçın ise,  "Sevgilim, sevişmek seninle, kızgın bir harman yeri,bir sarı sıcak. Korkumu öp, derinlerinde uyut beni, yaralarımı uzun bir nehirle sar" diye yazmıştı mısralarında. Dakikalar sonra artık nefes nefese kaldıklarında, ıslak ve hala şehvet kıvılcımları ile yanıp tutuşan vücutları ile çıktılar duşun altından.Emir kadınını kucaklayarak, su damlalarının yerlere dökülen inci tanelerini anımsatırcasına,etrafa saçılması eşliğinde yatağa doğru yürüdü ıslak dudakları ile ezbere bildiği Zeynep'in dudaklarını mühürlemeye devam etmeyi ihmal etmeyerek. Zeynep'i yatağa uzandırıp önce kulak arkasını öpüp sonrada Zeynep'i baştan çıkarmaya devam ederek, dünya üzerinde tanıdığı en güçlü kadına teslim olurcasına değil, aksine zafer kazanmış bir eda ile, "Seni seviyorum...hep sevdim" diye fısıldadı, ardından sevgilisinin şah damarını öperek, işte o an Cemal Safi'nin "Aşk, Tek Hece" eseri onlara adanmıştı. Boynundan başladığı minik öpücük ritüelini önce kadınının göğüslerine sonra ise bir Turgut Uyar şiirindeki gibi kadınının kasıklarına doğru devam ettirdi...sonra mı? sonra saat onikiyi geçti ve saat onikiden sonra yaşananlar bir sır gibi saklanmalıdırlar azizlerim, çünkü sabaha kadar sürerler onlar tuzlu bedenlerin birbirlerini sarmaladıkları gölgelerinde. Erotizm doğru bakış açısıyla bakıldığında sanat ile süslenebilen bir zevk silsilesidir o kadar, Zeymirin karanlığını, neden Nihan ve Kemal'in Yeşilçam'ı andıran sevdasına tercih ettiğimi ise Cahit Sıtkı Tarancıdan iki mısra ile anlatmak istiyorum.

"Alemde gündüz gönlüme işkencedir; Bence bayram ufukta gün bitincedir"

Yıllar yıllar sonra,

"Adı ne olacak?" diye sordu Zeynep

"Veda olsun" diye bağırdı Poyraz, kahkahalarının arasında mutfaktaki Annesine. "Veda mı?" diye tuhaf bir ifade ile çattı kaşlarını Zeynep. Emir Zeynebin çatılmış kaşlarını hissederek, bir yandan da omzuna çıkmış Poyrazın düşmemesi için onu sağ koluyla sarmalamış sol eliylede Ateşi gıdıklayarak, herkes bilmez ama vedanın sevgi bağı anlamı vardır, ah bu annen hiçbirşeyden anlamıyor, neyseki bana çekmişsin dedi Emir kafasını onaylamaz bir ifade ile iki yana sallayıp şakalaşarak. "Duyabiliyorum" dedi Zeze salondan içeriye girerken. "Güzel o halde tekrarlamama gerek kalmayacak" diye cevap verdi Emir ardından "geeel burayaaa" diye elinden kurtulan Ateşi yakalayarak. "Peki o zaman Ateş söylesin" , "Adı ne olsun Ateş" diye sordu Zeynep Emirin teklifi üzerine. 6 yaşındaki Ateş "Masal olsun" diye cevapladı Annesini. " Gece olsun" dedi Emir gülmekten nefes nefese kalmış ateşi artık rahat bırakıp ayağa kalkarken. "Gece" diye tekrarladı Zeze bu ismi beğenerek. "Poyraza da, Ateşe de isimlerini sen koydun, bu sefer kızımızın ismine ben karar vereceğim" dedi Zeynep elini karnına götürürken. "Tamam, aklın da var mı birşeyler?"

"Şeyyy aslında.."

"Ne söyleyeceksen söyle, hamilelik hormonlarıyla bulanan zihninde kaybolmasın" dedi bir yandan kaşlarını cesaret verircesine kaldırıp bir yandan da Zeynep ile uğraşarak.

"Annem, biliyorsun Poyraza da Ateşe de çok düşkün (devamını ise tek nefeste söylemişti) Emir annem bebeğin adı Fehime olsun istiyor."

........

EMİR ŞOK, EMİR İPTAL

SON

Biliyorum son zamanlarda çok yıprandınız, o yüzden yazıyı uzun tuttum ve ben bu finale inanmayı tercih ediyorum, akıl ve ruh sağlığınız için sizlerede aynısını tavsiye ediyorum.Kızlarının adı konusunu ise, ucu açık bir biçimde insiyatifiniz ve keyfinizin kahyasının ellerine bırakıyorum. Umarım duş seni tatmin etmiştir Dinazor. By: @BiraVerJoker
Not; beğendiyseniz sayfamda bir hikaye daha var "Beni öldürecek misin?" diye onu da bir okuyun bari 🌔http://my.w.tt/UiNb/QrenubgA7F

Continue Reading

You'll Also Like

60.9K 4.1K 24
Beni özlediğinde yıldızlara bak.
28K 2.3K 26
Gökdeniz 19 yaşında, artık yaşamak için nedeni kalmamış bir gençti. Bir gün int/har etmeye karar verdi ve bir uçurumun kenarına gitti. Orada içinden...
225K 10.2K 71
Tamamlandı Bir binbaşı en fazla ne kadar takıntılı ola bilir? Barlas binbaşı Efese ne kadar takık olabilirse...
53K 4.8K 24
"Delibal, hem şifa hem zehir."