ŞEHRİN HAYLAZLARI

By moonlight3436

465K 40.7K 39.4K

"MADE İN MOON😎" İLK YAYIN TARİHİ:17 nisan 2016 Birinin motosikleti.. Birinin taksisi... Birinin solüsyonları... More

KAMUOYU YOKLAMASI.
Aziz... (Aklım Takıldı)
Koray (Benim Yüksek Yolum)
Uğur (Yalnızlığım, Şanssızlığım)
Muhabbetin Demi
Hayata Yeniden
Sharapova'nın Çığlığı
Karma Esintiler..
İçimizdeki Canavar..
Yeni Yüzler ve Astarları
Yüzleşme, Davet, Şehvet
Gizemli Telefon
Kesişen Yollar
Ya Sonra...
Ters ilikler Mutlu gülüşler
Rüyalar, Sorular, Yalanlar
Kaybolan Parçalar.
Sorma ne haldeyim..
Pastanın yaramaz faresi
Hatırlı Kahve
Mahremiyet
Kadın isterse
Heyecan
Etkileşim
Tamirci Çırağı
Sevince
Saklambaç
Öfke
(2. KİTAP)Yaşamla Ölüm Arasında
Uyanış
Masalın Sonu
Durgun Sular
Mahmur
Bir Sana Bir de Bana
Birader
Tamam mıyız?
_Üç Ev_
İstişare
Bir Merhaba Bir Veda
Arapsaçı
Bir Oluruz
Aşka Türlü Şeyler
Geceden Sabaha
Yüzleşme
Kırılma
Dert Gecesi
Acı Aşk
Evlat
Aşka
Git... Me
CEMO(SON 3)
FİNALDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ
FİNALİMSİ GİBİMSİ
ÖZEL BÖLÜM/ Deniz ve Mehtap

Kalleşliğin Yarası

6.6K 652 595
By moonlight3436

Sessizce kafasını yastıktan kaldıran Aziz, gözünü açar açmaz ilk yaptığı şey olan telefonuna odaklandı. Günlerdir bu hâldeydi, Mühür'den tek bir haber bile alamıyordu. İçinden bir ses sürekli bitti diyordu. Elinde olsa, o sesin geldiği yeri söküp atmak istercesine kendiyle kavga hâlindeydi. Kabullenmek istemeyen yanı neyse ki inatçıydı. Kaç kez aradığının, kaç kez kafenin kapısını arşınladığının, kaç mesaj bıraktığının hesabı yoktu. Çaresizliği büyüdükçe rakamlar önemini yitiriyordu. Her gün yeni bir umuttu.

Sarı kızını Cemo ve Cemil Usta'nın maharetli ellerine teslim etmişti. Bu yüzden de günlerdir gündüzleri taksiye çıkamıyordu. Geceleri duraktaki arkadaşlarının taksilerini alıp masrafları çıkarmak için işe çıkıyordu. Sabaha kadar çalışmanın verdiği yorgunlukla da gündüz kafasını yastıktan kaldırması neredeyse akşamı buluyordu.

Yataktan kalkıp banyoya doğru ağır adımlarla yol aldı. Beyni uzuvlarına hükmetmiyordu. Yorulmuştu. Hızlıca aldığı ılık bir duşun ardından aynanın karşısına geçti. Yüzü, önceki günlere göre daha iyi durumdaydı. Yaraları iyileşmişti, gerçi Fiko'nun bu kavga işlerindeki marifeti sorgulanması gereken detaylar arasındaydı ya neyse. Haberi kulağına geliyordu. Fiko ortalıkta deli gibi Tülay'ı arıyordu. Bir de taksiye verdiği hasarı orada burada böbürlene böbürlene anlatmayı da kendisine bir görev edinmişti sanki. Aziz bunların hiçbirini umursamıyordu. Şu an Aziz için önemli olan tek şey, taksisine ve Mühür'e bir an önce kavuşmaktı.

Üzerine birkaç parça bir şey giyinip hızlıca evden çıktı.

                                                                                          ***

"Hayırlı işler Salih abi, yaz bitti tezgâhların da neşesi gitti bakıyom... Gene kaldın mı bir portakal bir elmaya?" Tezgâha eğilmiş, kasalardaki malları düzelten Salih güçlükle belini doğrulttu.

"Her mevsimin tadı başka be Aziz'im, ne yaparsın?"

Aziz tezgâhtan bir elma alıp ısırdı. "Güzelmiş tadı, hayırdır tavla yok mu bugün, Hayri abi nerde?" diyerek karşı bakkalı işaret etti.

"Mal geldi ya arka taraftadır, çıkar birazdan..."

"Tamam, hadi bana eyvallah..." deyip gitmek üzere hareketlendiğinde, Salih onun koluna dokunup durdurdu.

"Aziz, oğlum, gerçi geçen de dedik ama hazır yalnız yakalamışken..." Salih'in sıkıntılı hâli Aziz'i şüpheye düşürdü. Gözlerini kısıp yaşlı adamın ifadesini yoklamaya başladı.

"Hayırdır Salih abi, bir durum mu var?" diye sorarken bu kuşkusu sesine de yansımıştı.

"Oğlum, işte, kusura bakma diyecektim, yani Tülay'ın lafına inandık sana bir ton afra tafra yaptık. Bağışla bizi, bilemedik..."

Aziz yüzünü ciddiyetle buruşturup geçen birkaç günü düşündü.

Tülay'ın mahalleye yaydığı dedikodudan sonra Aziz, üzerine bulaşan bu çamuru temizlemek için bayağı bir uğraş vermişti. Böyle bir şeye nasıl inandıklarına dair gönül de koymuştu ama yine de kendini ispat etmekten geri durmamıştı.

"Geçti gitti be Salih abi, can sağlığı olsun boş ver..." deyip adamı teselli etmeye çalışsa da Salih'in bundan tatmin olmadığı belliydi.

"Olur mu hiç oğlum, seni yıllardır tanıyoruz, elimizde büyüdün neticede. Böyle bir şey yapmayacağını bilmemiz gerekirdi. Ama sen de bizi anla, kızı o hâlde görünce, bir de ağlaya ağlaya Aziz yaptı bunu deyince, inandık mecburen. Kusurumuza bakma artık..."

"Tamam Salih abi uzatmayalım. Kapandı gitti o mevzu."

"Pek kapanmışa benzemiyo Aziz, Fiko her yerde Tülay'ı arıyomuş hatta geçen Tansu'yu sıkıştırmış. Bana bak, ister misin bu Fiko soluğu Bursa'da alsın."

"Aman be Salih abi bana ne, ister soluğu Bursa'da alsın ister cehennemde, ben bu saatten sonra önüme bakarım."

"İyi iyi hadi kapattık bakalım. Ha! Sahi ne oldu senin taksi, çıkmadı mı daha sanayiden?"

"Az kaldı abi, şimdi oraya gidiyom ben de hatta geç bile kaldım. Hadi tutma beni, Cemo bekliyo. Sana kolay gelsin, bana eyvallah," deyip hızlı adımlarla yola koyuldu.

Yolda yine cam da kapı da kim varsa hatırlamadan geçmedi. Tamirhanenin önüne geldiğinde taksiyi dışarıda görmesiyle biraz olsun içi rahatladı.

"Ben gelene kadar duramamışsın yine Tamirci Çırağı!" diye taksinin başında astar çeken Cemo'ya seslendi.

"Valla sen gelene kadar biraz kolaylayayım dedim abi, fena mı?"

"İyi yapmışsın iyi... Eline sağlık lan çok güzel oluyo... Ee pasta cilayı ne zaman atarız?" deyip iki elini beline koydu.

"Daha erken abi, bu gece bir dışarda kalsın kurusun, yarına inşallah."

"Eh o zaman bana da bir iş ver de böyle boş oturmayayım," diyerek kolları sıvadı.

Bir saate yakın süren işlerinin ardından nihayet sona geldiklerinde, Aziz'in çalan telefonuyla mola verdiler. Hevesle kafasını kaldıran Cemo, Aziz'e; "Mühür mü?" diye fısıldadığında, ekranda Uğur'un ismini gören Aziz, ona hayır anlamında kaşlarını kaldırıp telefonu kulağına götürdü.

Beş dakika sonra aracın başına geldiğinde, Cemo da artık işi bitirip ellerini temizlemişti.

"Hayırdır abi?"

"Yok bir şey, akşam eve çağırıyolar."

"Gidicek misin?"

"Gidicez Cemo, seninle birlikte gideceğimi söyledim."

"Abi beni hiç katmasaydın keşke."

"Niye lan? Ne oldu?"

"Ne biliyim abi yorgunum, sanki bir sıkıntı var içimde de eve gider dinlenirim diyodum."

"İyi ya işte eve gidip ne yapıcan? Otur otur iyice için sıkılıcak hadi takıl sen de, hem kafamızı dağıtırız biraz."

"İyi peki, ama önce şu kirimizi pasımızı bir temizleyelim, meydanda buluşuruz tamam mı?"

"Olur, hadi çok sallanma, ağaç etme beni."

"Ne ağacı be abi. Bu saatten sonra senden olsa olsa fırıncı küreği olur. Baksana tersinle düzün bir olmuş nerdeyse..." Cemo'nun bu sözleriyle bir anda arkasını dönen Aziz, onun keyifli kahkahalarına da denk geldiğinde her zamanki gibi onu azarlamak yerine keyfine eşlik etti.

                                                                             **

"Hadi bakalım yalnızlığımıza içelim beyler, kaldırın kadehleri haydi hoop!" diye coşkuyla kadehini havaya kaldıran Koray'ın, havuz kenarında hazırladığı masanın başında toplanmışlardı.

"Hey, ben pek yalnız sayılmam ama..." diye takılan Erim yine de kadehini kaldırıp onlara eşlik etmekten geri duramadı. Her ne kadar içinden gelmese de Cemo da onlara katılmak zorunda kaldı. Şule, şu an bu söze kadeh kaldırdığını görse kim bilir ne yapardı? Bunun düşüncesiyle muzip bir edayla sırıttı.

"Doğru, aslında bakıyorum da en iyisini sen yapıyorsun Janti, ben de eski günlerimi özlemedim desem yalan olur, bu Deniz beni alabora etti oğlum."

"Hadi canım bırak, kime anlatıyorsun? Kaç gündür hastanenin önünde kamp kurdun, bilmiyoruz sanma," diye takılan Uğur'a, Koray tatlı sert bir bakış attı ama yine de muzipliği elden bırakmadı.

"Hah! Bana diyene bakın, Hale'nin enkazının etkileri hâlâ yüzünde, bilmem farkında mısın?"

"Ah hatırlatma lütfen..."

"Sahi ne oldu o iş? Var mı bir gelişme?"

Uğur kafasını önüne eğip düşünceli bir şekilde içini çekti.

"Hayır, görüşme fırsatımız olmadı. Bu ara şirketteki işlerle fazlasıyla meşgulüm, başka bir şeyi düşünecek durumda değilim," diyerek geçiştirmeye çalıştı fakat gerilen yüz hatları masadaki herkese gereken mesajı vermişti.

"Ne yaptınız peki? Yani ortağınla..." diye sordu Aziz.

"Şirkete döndüğümüzde sinirini boşalttı tabii. Onun onayı olmadan nasıl böyle bir anlaşmaya imza attığımı, ne yapmaya çalıştığımı filan sordu."

"Bak sen düzenbaza!"

"Öyle... Üste çıkmaya çalıştı kısaca, ben de ona tüm bildiklerimi anlatıp ona seçenek sundum."

"Nasıl bir seçenek?" diye araya girdi Koray.

"Yani, ya şirkette kalır bu işlere devam edersin ya da hisselerini bana devredip defolup gidersin dedim."

Herkesin gözleri bir anda büyürken, olayları Şule'den an be an öğrenen Cemo bu duruma tepkisiz kaldı.

"Helal be!" diye bağırdı Aziz. Elini Uğur'un omzuna atıp olabildiğince sert bir şekilde sarstı.

"Dur bakalım henüz sevinmek için çok erken..." Uğur bu yakın temastan kendini kurtarıp hafifçe yana çekilince diğerleri kıs kıs gülmeye başladı. "Cemal boş durmayacak sanırım, daha şimdiden orada burada dedikodumu yapmaya başlamış. Bu Haluk Bey mevzusunun altını kurcalayacak gibi görünüyor."

"Bu herifin seninle derdi ne birader? Ne yaptın da adamı bu hâle getirdin?" diye soran Aziz'e doğru bakıp dudak büktü.

"Hiç... Belki de bir sebebi vardır ama ben bilmiyorum. Gerçi artık çok da fazla umursamıyorum. Neyse geçelim tatsız konuları da sen ne yaptın asıl onu söyle? Toparlayabildiniz mi taksiyi?"

"Toparladık toparladık, bitti sayılır..."

"Aziz, neden yardım etmemize izin vermiyorsun. Uğraşmana bile gerek yok, tek bir sözünle yeni bir taksin olabilir." Uğur'un bu sözlerine Koray da destek verdi.

"Evet, hem o Fikret mi ne, ona da gebe kalmazsın, bence boşa inat ediyorsun."

Köşeye sıkıştığını hisseden Aziz'in tüm yüz kasları gerildi bir anda. İçindeki öfkeli Aziz'i ortaya çıkarmasa bu muhabbetin biteceği yoktu.

"Of! Kapatın bu konuyu artık, daha kaç kere diyicem, bu mesele benim meselem. Hiçbirinizin bu mevzuya dâhil olmanızı istemiyom, anladınız mı? Valla gene tepemi attırıcanız gecemiz mundar olucak."

Aziz'in bu kesin tavrından dolayı masadaki itirazlar da bir bir son buldu. Onun bu sert çıkışından çekinen Koray'ın geriye doğru yaslanması Erim'e komik geldi.

"Ne gülüyorsun Janti, komik olan ne?" diye gözlerini devirip Erim'e sorduğu soru manasızdı.

"Seni bu şekilde görmeye alışkın değilim de ondan..."

Erim'in gülüşü Koray için sinir bozucu bir hâl almaya başlamıştı ki daha fazla kendini tutamayan Cemo da ona katıldı. Uğur ve Aziz de derken masada bir cümbüş baş gösterdi. Koray, Erim'e dönüp sıkılı dişlerinin arasından; "Gösteririm ben sana," diye bir tehdit savurdu fakat bu Erim'e zerre kadar bile tesir etmedi. Dakikalar böyle biraz neşe, biraz sinir harbi içinde geçtikten sonra, iyice çakırkeyif olan kafalar artık makarayı bir yana bırakıp, kendi gönül mahzenlerine kapandı. Herkes önündeki kadehin sıvısında kendi derdinin siluetini aramaya başladı. Gecenin sonuna doğru çalan telefon herkesi bir anda hareketlendirdi.

"Kimin telefonu bu?" diye soran Uğur'a;

"Benim olamaz benimkinin müziği böyle arabesk çalmaz," diye rahat bir tavırla cevap verdi Koray. Masadaki kalabalığın altına sığınan telefon belli ki Aziz'e aitti. Aziz peçetenin altından çıkardığı telefonun ekranındaki yabancı numaraya bakarken, kısılan gözlerinden şüphe okunuyordu. Onun bu hâli masadaki herkesi olduğu gibi Cemo'yu da meraklandırdı.

"Abi kim?" diye sorduğunda, bir nevi masadaki herkesin hislerine tercüman olmuştu.

"Bilmiyom oğlum, yabancı numara..." diye cevapladı Aziz.

"Hadi bakalım, ister misin Mühür olsun?" diye gülümsedi Uğur.

"Mühür neden kendi numarasından aramasın ki birader?"

"Bunun cevabını böyle telefona bakarak öğrenemezsin, aç hadi..." diye söylendi Koray. Aziz bu ısrarlara daha fazla dayanamayıp telefonu açtı.

"Efendim," diye şüpheli bir giriş yaptığında, karşıdan gelen cızırtılı seslere karşılık telefonu kulağından biraz uzaklaştırıp yüzünü buruşturdu.

"Aziz benim..." diyen sesle oturduğu yerden ayaklanıp ciddileşirken, bu hâli masadaki herkesin de aynı ciddiye bürünmesine neden oldu.

"Tülay!" diye yüksek bir tonda bağırdığında, herkes de onunla birlikte ayaklandı. "Sen beni hangi yüzle arıyosun kızım?"

"Aziz dinle bir dakika..." Tülay'ın kısık ve telaşlı sesi Aziz'i biraz olsun şaşırtsa da üzerinde fazla durmadı.

"Neyini dinliyicem lan senin, yaptıkların yetmedi mi? Sen hangi hakla Mühür'e gidersin, ne sıfatla onu üzersin?" dediğinde, karşıdan gelen hıçkırık sesleri bir an bile yumuşamasına yetmedi.

"Ne yaptıysam seni sevdiğim için yaptım Aziz, seni kaybetmemek için..."

"Bırak bu yalandan sevgi laflarını kızım, filmlerde bile kalmadı bu sözler. Sakın karşıma çıkma Tülay, yemin ediyom bu sefer millete yalan söylemene bile gerek kalmaz. Hangi cehennemdeysen orda kal, bir daha da gözüme görünme, arayıp sorma da..." İçindeki kini bir nebze de olsa boşaltabilmenin verdiği rahatlıkla telefonu kapatmak üzere kulağından uzaklaştırırken, Tülay'ın çığlık kadar keskin sesi duyuldu.

"Aziz dur! Kapatma! Fazla vaktim yok... Dinle! Söyleyeceklerim daha bitmedi..."

"Daha ne söyliyiceksin Tülay? Bitti diyom kızım, anlamıyon mu sen? Bit-ti!"

"Aziz yardımına ihtiyacım var, yapma. Senden başka arayacak kimsem yok, lütfen inan bana..." Tülay'ın ağlamasının şiddetlenmesi ve sesindeki belli belirsiz samimiyet Aziz'in dikkatinden kaçmadı. O andan itibaren etraftan gelen meraklı sesler Aziz için bir uğultudan ibaretti. Kimseyi duymuyor sadece telefondaki sese odaklı bir öfkeyi yaşıyordu. Aziz'in sessizliğini fırsat bilen Tülay bu kez konuşmasını hızlandırdı.

"Aziz, burdayım ben, mahallede. Fiko beni buldu ve geri getirdi. Dünden beri evinde zorla tutuyo..." dediğinde Aziz'in sinirleri iyice gerildi.

"İyi ya işte, tencere kapak sonunda bulmuşsunuz birbirinizi! Senin de istediğin bu değil miydi?"

"Hayır, Aziz inan ben senden-"

"Kapatıyom Tülay, boş laflara karnım tok benim. Sen de işleri daha fazla zorlaştırma."

Tülay; "Dur! Daha bitmedi, dinle!" diye bağırdığında, Aziz telefonu kulağından uzaklaştırıp bıkkın bir tavırla telefona baktı. Tülay ise kalan son cesaretiyle hâlâ konuşmaya devam ediyordu. "...Reddedilince Fiko deliye döndü, çok fena hırpaladı beni, az önce de adamlarına emir verdi, senin arabayı yakmaya gidiyolar Aziz, koş, durdur onları!"

Tülay'ın bu son söyledikleri Aziz'in damarlarında bir zehir gibi dolaşmaya başladı. Kelimeler kulaklarında uğuldarken, kendisine tutunacak bir yer aradı. Bir iki dakika sonra: " Doğru mu bunlar Tülay?" diye sorduğunda cevap gecikmedi.

"Doğru Aziz, yemin ederim, inanmıyosan git bak..."

Aziz hemen toparlanmaya başladı. Bir yandan eşyalarını toparlarken bir yandan da Tülay'a cevap yetiştiriyordu. "Bana bak, eğer yine yalan söylüyosan geçmiş meçmiş dinlemem bu sefer seni doğduğuna pişman ederim Tülay, anladın mı?" Aziz'in bu tehdidine karşılık telefonun diğer ucunda duyulan ses, "Ah! Bırak! Allah'ın cezası..." diye bağıran Tülay'ın çığlık sesleriydi. Sert bir tokat sesi duyuldu, ardından gelen Fiko'nun öfkeli sesi onu bastırdı. Sonrası ise sadece uzayıp giden bir sinyal sesinden ibaretti.

"Alo! Tülay, alo!" diye birkaç kez bağırdı Aziz, fakat artık çok geçti. Hızla sandalyesinde duran montunu giyinmeye başladığında korkuyla kendini izleyen yüzler de merakla ondan gelecek yanıtı bekliyordu.

"Abi ne oldu?" diye önüne gelen Cemo'yu görecek hâli yoktu.

"Fiko Tülay'ı buraya getirmiş, evine kapatmış Cemo."

"Ee ne var bunda? Malumun ilanı, sen neden atarlandın böyle? Bırak ne hâlleri varsa görsünler..." dediğinde, Aziz'in öfkeli bakışları onu buldu.

"Adamları taksiyi yakmaya gidiyomuş Cemo, benim hemen gitmem lazım," deyip Cemo'nun ellerinden kurtuldu.

"Ben de geliyom," diye öne atılan Cemo'yu omuzlarından tutup yolundan çekmeye çalıştı.

"Hayır Cemo, kimse gelmiyicek! Yalnız gidicem, onun derdi benimle..." diye bağırıp hızla bahçe kapısına doğru yol aldı. Tam bahçe kapısından çıkmıştı ki taksisinin artık onunla olmadığı aklına geldi. Kapıdaki Erim ve Uğur'a ait olan araçlara ve Koray'ın motoruna bakıp hangisiyle daha hızlı giderim diye kafasında ufak bir muhasebe yaptı. Kararsızlık içinde beklerken arkadan gelen sesleri duydu.

"İtiraz istemiyoruz, biz de geliyoruz!" Uğur'un kararlılığı yüzünden okunuyordu.

"Benim arabaya atlayın, daha hızlı gideriz." Erim son model Audisinin kapılarını açıp onları buyur etti.

"Hayır dedim, siz gelmiyosunuz!" diye itiraz eden Aziz'i kimse umursamadı. Uğur ve Cemo çoktan arabanın arka koltuklarındaki yerini almıştı. Koray'ın motora bindiğini gören Erim camdan kafasını sarkıtıp ona seslendi.

"Arabayla gidiyoruz Koray, bırak motoru!" diye uyardığında, kaskını takmak üzere olan Koray ona seslendi.

"Hızlı olabilirsin ama emniyet şeridini kullanamıyorsun Erim, bırak dadılığı da bas gaza hadi, kaybedecek zaman yok!"

Kimseye itiraz edemeyeceğini anlayan Aziz çaresizce Erim'in arabasına atladı. Kalkışa geçtikleri anda camdan Koray'a seslenmeyi de ihmal etmedi.

"Yanımızdan ayrılma Koray, sakın bizden önce oraya varma. Sakın!"

Gece olduğu için yolların nispeten boş olması işlerini biraz da olsa kolaylaştırmıştı. Yaşadığı yoğun strese rağmen Aziz kısalan her mesafeye şükrediyordu. Arabada büyük bir uğultu hâkimdi. Uğur sürekli her şeyin iyi olacağına dair tesellilerde bulunuyor, Cemo ise ona sakin olması ve bu geceyi kazasız belasız atlatmaları yönünde telkinlerde bulunuyordu. Aziz'inse ne bunları duyacak ne de kulak asacak hâli vardı. Kafasında bir tek taksisi bir de Fiko vardı. Fiko bardağı taşırmıştı artık. Ve ona okkalı bir ders vermenin zamanı çoktan gelmişti. Gözü bir yolda bir de yanlarında zaman zaman hız yapıp onları arkasına alan Koray'daydı.

"Bu Tıfıl bizi dinlemiyicek, önden gidip başını belaya sokmasa bari. Az biraz daha bas gaza Erim, bizden önce varmasına izin verme!" dediğinde, Erim gaza yüklenip aracın motorunu bağırttı.

"Hey yavrum be arabaya bak, yağ gibi gidiyo anasını satıyım," diye arkadan seslenen Cemo'ya Erim dikiz aynasından gülümsedi.

"İstediğin zaman alabilirsin."

Cemo öne doğru kaykılıp heyecanla aynaya baktı.

"Sahi mi? Gerçekten verir misin?"

"Tabii ki neden olmasın? Ne zaman istersen çekinme, araba emrine amade."

Hafifçe tebessüm eden Cemo arkasına yaslanırken bu arabanın içinde Şule ile yapacakları şehir turlarını hayal etti. Hemen ardından: "Hey Allah'ım! Koyun can derdinde kasap et derdinde!" diye söylenen Aziz'in sözüyle irkilip toparlandı.

"Abi ben... Azcık kafan dağılsın diye..." diye mahcupça konuştuğunda, Aziz'in paniği daha da arttı.

"Ne kafam dağılıcak oğlum, adam belki de şu an arabayı küle çevirdi, senin derdine bak." Sonra Erim'e dönüp: "Sen de biraz bas be oğlum, korkma cezan neyse veririz!" diye bağırdığında, onun bu öfkesinden nasibini alan Erim aracın son hızını zorlamaya başladı.

"Sakin ol biraz Aziz, yetişiriz, bu öfkeyle yanlış bir şeyler yapma sakın," diyen Uğur'un eli Aziz'in omzunu buldu.

Semtin sapağını döndüklerinde Koray motorun hızını arttırıp aradaki mesafeyi açtığında Aziz daha fazla dayanamadı.

"Ne yapıyo lan bu manyak? Erim bas gaza yetiş şuna!" Erim bu sözü ikiletmeyip Koray'ın geçtiği yolları hızla geride bıraktı.

Çok geçmeden tamirhanenin önüne geldiklerinde, gördükleri manzara hiç de iç açıcı değildi. Fikret'in tüm adamları taksinin etrafını sarmış, biri elindeki benzin bidonunu aceleci bir tavırla taksinin üzerine dökmeye uğraşıyordu. Erim'in arabası daha durmadan araçtan fırlayan Aziz'in gür sesi sanayinin boş sokağını adeta inletti.

"Laan!" diye bağırıp o tarafa doğru koştuğunda, önlerinde duran Koray hızla yetişip onu kollarının arasına aldı.

"Dur sakin ol, iyice işi yokuşa sürme, güzellikle halledelim," diye uyarsa da Aziz'i zapt edemedi.

"Fikoo! Neredesin lan Yavşak? Erkeksen çık ortaya!" diye bir kez daha bağırdığında, arabanın etrafındaki çemberi açan adamlar etrafa dağıldı. Tamirhanenin kör cephesinde cılız bir ışık yandı. Çakmak ateşine benzeyen ışık hareket edip yukarı doğru kıvrıldı. Nihayet yerini bulduğunda Fiko'nun yüzü ortaya çıktı. Sigarasını yakmakta olan Fiko'nun sırıtması çakmağın ateşinde esir kaldı. Yaslandığı yerden ayrılıp, elindeki çakmağın ve sigarasının ateşinin kılavuzluğunda aracın yanına doğru yaklaşırken, Aziz onun yüzündeki iğreti sırıtışı görebiliyordu.

"Geldin ha Aziz?" dediğinde, arkadaki araçtan inen Cemo, Uğur ve Erim'i de görmesiyle kaşlarını ukala bir tavırla kaldırıp kalabalığı süzdü.

"Yalnız gelirsin sanmıştım, bunlar kim? Sen de mi artık fedaiyle gezer oldun?" diye sorduğunda, Aziz onu duymuyordu, tamamen elindeki çakmağına ve sigarasına odaklıydı. Fiko araca o kadar yakın mesafedeydi ki yapacağı en ufak bir dalgınlık aracın yanıp kül olmasına sebebiyet verebilirdi.

Aziz durumu kontrol altına almaya çalıştı. "Bırak o elindekini Fiko, derdin neyse sakince halledelim..."

"Halledeceğiz Aziz, merak etme. Seve seve olmadı madem, biz de..." Fiko'nun elindeki çakmağın alevi havada bir iki kez salındığında, Aziz korkuyla bir adım öne çıkıp, "Dur!" diye bağırdı.

Fikret'in kahkahası duyuldu loş gecede.

"Nasılda korkuyosun lan! Seni bu hâlde görmek için demek ki altından bir şeyleri almak gerekiyomuş, piç! Biraz da sen kaybetmenin acısını yaşa Aziz Efendi. Ben yıllarca bu acıyla kavruldum, seni onun yanında gördüğüm her gece, her gün, her saat yandım... Biraz da sen yaşa bakalım aslanım yanmak nasılmış."

"Bitti lan, bitti. Al, Tülay da sevgin de senin olsun..." dediğinde Fikret'in damağına değen dilinden üçlü bir ses döküldü.

"Böylesi kesmez beni Aziz, istediğim bu değil..." deyip ateşi yüzüne biraz daha yaklaştırdı. O an Aziz'in kendisini görmesini amaçlıyordu.

"Aramızda gölgen oldukça ben Tülay'ı almışım, zorla yanımda tutmuşum neye yarar? Böyle olmaz, beni eskilerden bilmen lazım..." Çakmağı yüzünden çekti. Taksiye doğru yaklaştırdığında herkes put gibi durmuş o anı izliyordu.

"Aziz, sakin ol blöf yapıyor, bir şey yapamaz," diye fısıldadı Uğur, Aziz'in ensesine doğru. Aziz bu sesten biraz daha güç alıp yarım adım öne çıktı. Yan tarafta Fiko'nun adamlarına doğru usul usul giden Erim ve Koray'ı göz ucuyla gördü. Cemo ise diğer taraftan dolaşmaya niyetliydi. Hareketliliği fark eden Fikret, bir adım geri gidip çakmağı bırakmaya niyetlendiğinde Aziz: "Hayır! Sakın yapma!" diye bağırıp öne atıldı. Taksiye o kadar yakındı ki Fiko'nun bir anlık gafleti Aziz'i de alevlerin arasına hapsedebilirdi.

Sonrasında, her şey bir anda oldu. Aziz, tamirhanenin arkasından koşan Tülay'ı belli belirsiz seçebildi.

"Yapma!" diye bağıran kadının sesi kulakları tırmaladı. Ardından gelişen olaylar saliselikti. Fiko'ya mani olmak isteyen Tülay adamın üzerine doğru atladığında, Fiko'nun sigarası dudaklarından kurtulup özgürlüğünü ilan etti. Sigara yere doğru yolculuğa çıkmaya başladığında ortalık birden hareketlendi. Fiko'nun adamları Koray ve Erim'in üzerine yürürken, parlayan alevler taksiyi yutup esaretine aldı. Aziz'i tuttuğu gibi geri çeken Uğur, onu alevlerden son anda kurtarabilmişti. Birlikte yere kapaklandıklarında Aziz bir iki saniye durup alevlere teslim olan aracına baktı. Hemen sonra "Bırak!" diye bağırarak Uğur'un kollarından kurtulup ayağa kalktı.

"Su! Su yok mu lan!" diye bağırması faydasızdı. Boş sokak tüm imkânlarını kısıtlamıştı. Etrafa bakındı. Cemo iki adamın arasında yumruklarıyla boğuşurken, Erim ve Koray diğer adamlarla mücadele ediyordu. Tülay'ın kollarından kurtulan Fiko yarattığı dehşeti izlerken, korkusu gözlerinden okunuyordu. Taksiden ümidini kesen Aziz, Fikret'in olduğu tarafa doğru koştu.

"Aziz dur!" diye bağırıp arkasından gelen Uğur'un yolunu Fiko'nun adamlarından olan Adnan kesti. Gecenin karanlığında yumruk yumruğa bir savaş başladı... Kimsenin pes etmeye niyeti yoktu. Aziz öfkeli bakışlarıyla Fiko'ya doğru ilerlerken, Fiko geri geri adım attı. Yerdeki Tülay toparlanıp tamirhanenin köşesinde kendisine karanlık bir yer buldu. Nereden çıktıkları belli olmayan iki adam Aziz'in önünü kestiğinde, Aziz gözlerini bir milim bile Fiko'dan ayırmadan ikisini de birkaç tekme ve yumrukla yolundan etti. O sırada Cemo'nun sesi duyuldu.

"Abi! Dikkat!" demeye kalmadı, iki el silah sesi karanlığın ortasında yankılandı. Zaman durdu, sahne dondu. Herkes olduğu yerde kısılıp ufacık oldu. Eller kulaklara siper oldu. Aziz'in kalbi yerini yadırgadı, deli gibi atmaya başladı. Yüreğine kocaman, keskin bir bıçak saplandı. Gözlerini açtığında, Cemo birkaç adım ilerisinde yere düşmek üzereydi. Aziz için yıkım asıl o an başladı. Koşmak istedi, onu düşmeden yakalamak istedi. Boğuştuğu adamlar aman vermeyince zorla sıyrıldı. İmdadına da arkasından gelen Uğur yetişti.

"Aziz sen Cemo'ya koş, burası bende!" dediyse de faydasızdı. Cemo'nun boncuk gözleri ona bakıyordu. Aziz o anda her şeyi unuttu. Fikret'i, taksiyi, Tülay'ı, öfkesini, Mühür'ü... En önemlisi de yaşamayı...

"Erim ambulansı ara hemen! Ben adamları hallederim..." diye bağıran Koray'ı unuttu.

"Koray dikkat et, Fikret kaçıyor ben onun peşinden gidiyorum!" diyen Uğur'u unuttu.

Herkes bir parça yabancıydı artık. O, yere düşerken mesafeler ayağının altında uzadıkça uzadı. Bacaklarının hükmü yoktu. Dizlerinin üzerine çökerken bir parça etten ibaretti Aziz. Direncini yitirmiş yaşam emareleri bir bir vücudunu terk etmek üzereydi...

"Cemo, ne yaptın oğlum sen?" diye sorarken sitemi aslında Cemo'ya değil, kaderineydi.

"Abi... Abi ben... Affet..." diye kesik kesik konuşmaya çalışan kardeşinin sesini duymuyordu. Cemo'nun dirençsiz başını kollarının arasına aldı. Bakışları önce bedeninde gezindi. Neredeydi kalleşliğin yarası? El çabukluğuyla ceketini araladı. Cemo'nun beyaz gömleğindeki kanları o zaman gördü.

Sen kırmızıyı hiç sevmezsin ki oğlum, diye geçirdi içinden. Aziz için artık tüm renkler siyahtı!

Yüzünü çevirip gözlerine odaklandı. Gülüyordu Cemo... Çocukluğu gülüşüne vurmuştu sanki her bir kıvrımında o günleri haykırıyordu...

"Ah Cemo! Ah be aslanım! Neden? Neden?"

İsyanını dile getirirken her bir kelimesi alev topuna dönmüştü. Cemo'nun başını göğsüne bastırdı. Sanki bıraksa, kollarının arasından kayıp gidecekmiş gibi korkuyordu.

Bu, Aziz'in korkuyla ilk tanışmasıydı...

"Sen olsan yapmaz mıydın abi?" diye fısıldadı Cemo. Hafifçe kafasını eğip gömleğindeki kana doğru baktı.

"Konuşma lan, sus! Yorma kendini ambulans gelicek şimdi, konuşma!" dedi Aziz. Gözünden akan yaşın hesabını tutmadı.

"Gelir abi, dert etme sen..." Cemo'nun verdiği teselli Aziz'i kesmedi. Yüreğindeki acı her şeyden baskındı. İki ayrı bedende bir yaraydı artık onlar... Aziz ve Cemo... Yılların kardeşliği bir yaraya mı teslim olacaktı? Bu kadar mıydı yani gönül yolculuğu? Aziz bunu kabullenmeyi reddetti.

"Acıyo mu canın kardeşim? Az daha dayan, az daha..." dediğinde dizlerinin etrafını saran kanları anca o zaman fark etti. Cemo'nun başının altındaki elini ona belli etmeden hafifçe sırtında gezdirip diğer yarayı bulmaya çalıştı. Eli yetişmedi ne yazık ki... Zaten bugün neye yetişebilmişti ki?

"İyiyim abi, valla bak, sen rahat ol... İyiyim!" deyip nefesini kontrol etmeye çalıştı Cemo.

"İyisin tabii, daha da iyi olacaksın... Birlikte daha neler yapıcaz senle... Ambulans nerde kaldı?" diye bağırdığında, etrafta o an sözünün bir muhatabının olmamasına lanet etti.

"Abi dinle!" deyip hafifçe öksürdü Cemo. Gücünü toplamak istediği yüzünden belliydi. "Hani olur da, feleğin çarkı ters dönerse... Annem ve kardeşim sana-"

"Sus dedim sana Tamirci Çırağı, sus! Hepsi sana emanet oğlum, sen iyi olucaksın, söz! Söz verdim bak, ben hangi sözümü tutmadım şimdiye kadar? İyi olucaksın dediysem iş bitmiştir oğlum!" Sözlerini süsleyen gözyaşı Cemo'nun yanağında son buldu. Hafifçe kırpılan göz kapaklarında tebessüm vardı.

"Ben söz vermiyim abi, bilirsin sözlerimi tutamam..." Cemo ağırlaşan göz kapaklarını yarıya indirdiğinde, Aziz paniği daha da arttı.

"Cemo... Oğlum uyuma lan... Allah'ını seversen uyuma Cemo!" deyip onu sarsmaya başladı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan Cemo'nun feri sönmeye yüz tutmuş gözlerine bakıyordu. İsyanının son demlerini acıyan sesiyle buluşturdu.

"Oğlum, ne yaparım lan ben sensiz? Biterim lan! Beni böyle bir başıma, yalnız bırakma Cemo!"

Yaşadığı sarsıntıyla aniden silkelenen Cemo, kalan son gücünü de toplamaya çalıştı.

Cemo bakışlarıyla onlara doğru yaklaşan Koray ve Uğur'u işaret etti. "Yalnız değilsin bak." Aziz onun ne demek istediğini anladı anlamasına ama kabulleniş o an için Aziz'e çok uzaktı...

"Yalnızım Cemo! Sen yoksan bu boktan dünyada yalnızım, anlasana be kaz kafa! Sen varsan onlar da var Cemo, sen varsan yaşamanın anlamı var. Sen varsan Aziz var oğlum..." diye fısıldayıp dudaklarını Cemo'nun alnına bastırdı. Burnuna değen saçlarının kokusunu derin derin içine çekti. Belki bu bir sondu. Bu anı hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyecekti. Karanlık yola doğru bakan gözlerinde umuttan eser yoktu. Cemo'nun yüzündeki huzurlu tebessümü göremiyordu neyse ki.

"Ağlama abi! Seni ağlarken görmesinler," derken bir bilinmeze doğru gülümsüyordu Cemo. Dayanmak istiyordu, hiçbir şey için olmasa da Aziz için dayanmak istiyordu. Kafasını kaldıran Aziz'le göz göze geldi. Acısını belli etmek istemeyen Aziz hızla toparlandı.

"Ne ağlıyıcam lan? Ne var ki ağlayacak?" Aziz, kanları gizlemek için yumruk yaptığı elinin tersiyle yanaklarını sildi.

"Peki abi, her zaman ki gibi yine... Senin... Dediğin olsun." Cemo'nun ağzından çıkan kelimelerin mesafesi uzadıkça Aziz'in çaresizliği de büyüyordu. Yine de bunu sesine yansıtmamaya çalıştı.

"Tabii benim dediğim olucak oğlum, aramızda koskoca iki dinî dört de resmî bayram var!" Aziz, zoraki bir gülümseme bahşettiğinde, Cemo da ona moral vermek için dudaklarını zorlukla araladı.

"Kısaca..." deyip hafifçe ıkındı Cemo. Gücünün tükendiğini hissediyordu. "Kısaca... Bir yaş da desen... Olurd-" diyecek oldu, dermansızlığı cümlesini tamamlamasına el vermedi. Yaklaşan sirenlerin ışığı sokağın karanlığını aydınlatırken, Aziz umutla parlayan bakışlarını o tarafa çevirdi.

"Geldiler Cemo, iyileşeceksin, az daha dayan aslanım, geldiler bak!"

Bir duygu düştü Aziz'in yüreğine... Bir umut... Bugüne kadar ekmeğinden aşına, hüznünden sevincine her şeyini kiminle paylaştıysa, yine ona döndü yüzünü. Nasılsa o hep oradaydı ve orada olmaya devam edecekti.

"Cemo..." dedi belli belirsiz çıkan sesiyle.

Sevinçle Cemo'ya doğru baktığında, Cemo ışıklara doğru çoktan gözlerini kapatmıştı...

                                                                      ***

Continue Reading

You'll Also Like

289K 23.9K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
BİR ADIM By Kaktustugce

General Fiction

313K 29.5K 45
Hapisten yeni çıkmış bir kız... Köyde sınıf öğretmenliği yapan bir adam... Birbirinden farklı bu iki insanın bir araya gelmesinin hikâyesi.
342K 15.3K 17
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Tek derdi bir gün anne olmak isteyen 32 yaş...
4M 249K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...