SİYAHIN ÖZGÜRLÜĞÜ (TAMAMLANDI)

By burhanakgun

140K 11.2K 2.7K

Siyahtan kaçıp, beyaza sığınmak isterken arafta kalmış ruhların hikayesi. 🦉 "Kuzey, tüm bunlar kötü bir rüya... More

SİYAH
1. Bölüm: İhanet
2. Bölüm: Ölüm
3. Bölüm: Kahve
4. Bölüm: Umut
5.Bölüm: Karakol
6. Bölüm: Siyah
7. Bölüm: Berna
8. Bölüm: Güven
9. Bölüm: Hesap
10. Bölüm: Cam Kırıkları
11. Bölüm: Kütüphane
12. Bölüm: Yaşlı Bayan
13. Bölüm: Voleybol
14. Bölüm: Tepkisiz
15. Bölüm: Arzu
16. Bölüm: Gizli Numara
17. Bölüm: Kıymet & Umut
18. Bölüm: Tekne
19. Bölüm: Bay Kibirli
20. Bölüm: Dudakların Dansı
21. Bölüm: Kriz
22. Bölüm: Pijama Partisi
23. Bölüm: Zaman
24. Bölüm: Krep
25. Bölüm: Yeni Öğrenciler
26. Bölüm: Beyaz Atlı Prens
27. Bölüm: Resim
28. Bölüm: İntihar
29. Bölüm: Geçmişin Gölgesi
30. Bölüm: Galata
31. Bölüm: Yabancı Hisler
32. Bölüm: Yaralar
33. Bölüm: Aciz
34. Bölüm: Katil
35. Bölüm: Okul
36. Bölüm: Sürpriz
37. Bölüm: Yıkılış
38. Bölüm: Bahar Şenliği
FİNAL

39. Bölüm: Yanmak

2.1K 127 2
By burhanakgun

Finale geri sayım. Son 1 bölüm!

Kaza gecesiyle ilgili gerekli ifademi verdikten sonra ifademi alan polisin, "Çıkabilirsin." demesiyle ayağa kalkıp dışarı çıktım.

Babam duvara başını yaslamış bir vaziyette beni bekliyordu. Odadan çıktığımı görünce doğrulup yanıma gelmişti.

Babam, "Nasıl geçti?" diye sorduğunda sorusunu duymamış gibi davranıp karakolun çıkışına doğru ilerledim.

Tam yanından geçtiğim kapı aniden açıldığında kapı bana çarpmasın diye geri çekilmiştim. İçeriden çıkan kişinin Birkan olduğunu görünce ona bakmadan çıkışa doğru ilerlemeye devam ettim.

Karakoldan çıktıktan sonra babamın arabasına şöförün açmasını beklemeden kapıyı açıp arabaya binmiştim. Babamda arabayı eklendiğinde şöför kendi yerine geçmiş ve arabayı çalıştırmıştı.

Yol boyunca kafamı cama yaslamış ve yolu izlemiştim. Eve vardığımızda arabayı duraklatan şöför bu kez hızlı davranmış ve kapımı açmayı başarabilmişti. Evin bahçesine girmiş ve hızlı bir biçimde kapıya doğru ilerlemiştim. Dün yağan yağmurdan kalan su birikintilerinin birine bilmeden ayak bastığımda pantolonumun ıslandığını hissedebilmiştim.

Kapıyı çaldığımda kapıyı Şeker teyze açmıştı. Bana, "Hoşgeldin." dedikten sonra kenara çekilmiş ve kapıyı sona kadar açmıştı.

Eve girdikten sonra yönümü salon olarak belirleyip salona girmiş ve bir koltuğa çökmüştüm. Arzu salona elinde bir tepsiyle gelince ona çevirmiştim gözlerimi. Tepsinin üzerinde iki adet süt dolu bardak vardı. Tepsiyi sehpaya bıraktıktan sonra bir bardağı alıp diğer bardağıda tepsiyle birlikte bana doğru ittirmişti.

"Sağ ol." diye mırıldandım.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu soğuk havada benimde süte hayır diyesim gelmemişti. Dışarısı o kadar soğuktuki... Sütü tepsiden alıp elimde beklettim.

Düşünmeden edemiyordum. Elçin'i. Dün yaşananlar aklımdan çıkmıyordu. Düşünmek istemiyordum. Aklımdan çıkarmak istiyordum ama olmuyordu.

Ben onu aklıma almamıştımki. Kalbime almıştım.

Biri vücudumdan bir parçayı ayırıyor ve bana acı çektiriyor gibi hissediyordum. Son günlerde sürekli yaşadığım şeydi. Acı çekmek.

Kan tadını dudaklarımda o kadar gezdirmiştimki artık bu olağanca sıradan geliyordu. Acı çekmek ne kadar sıradanlaşabilirse o kadar sıradanlaşmıştı.

Ben nereden bilebilirdimki gördüğüm bir şeyi görmemiş gibi davranmanın bana bunları yaşatacağını?

"Dün yaşananları duydum, canım." dedi Arzu söylesem mi, söylemesem mi? diye düşünmekten bıkmış bir yüz ifadesiyle. Başımı salladım. Konunun nereye geleceğini merak etmiyor değildim. "Ben, konuşmak isteyip istemediğini merak ettim." dediğinde başımı iki yana olumsuz bir şekilde salladım.

"Üzgünüm ama bu günlerde birileriyle konuşmak isteyebileceğim son şey." dedim.

"Peki, tatlım." diyen Arzu, sütünü yudumlamaya devam etti.

Kapı çaldığında kapıyı açmak için koşturan Şeker teyze dikkatimi çeksede ona bakmak yerine sesi kısılmış olan televizyona bakmayı tercih etmiştim.

"Buyrun," Diyen Şeker teyzenin sesi kulağımla buluştuğunda gözlerini televizyondan çekip oraya çevirdim. Şeker teyzenin sesinin ardından içer Kıymet ve Umut girmişti.

Ayağa kalkıp yanlarına vardıktan sonra ikisinide öptükten sonra, "Hoşgeldiniz." demiştim.Şeker teyze dış kapıyı kapattıktan sonra mutfağa dönmüştü.

Kıymet duraklaya duraklaya, "Biz düşündükki böyle günlerde bize ihtiyacın olabilir. Ama istersen gidebiliriz." demişti. Sanki yanlış bir şey söylemekten korkuyormuş gibiydi.

"Evet," diye ekledi Umut.

"Hayır, saçmalamayın. Böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim." dedikten sonra onları salona geçirdim.

"Bu Arzu. Psikoloğum ve aile dostumuz." derken işaret parmağımla Arzu'yu göstermiştim. "Bu Umut," Dedim ve Arzu'ya Umut'u gösterdim. "Bu da Kıymet." dedim son olarak Kıymet'i gösterip.

"Hoşgeldiniz çocuklar, tanıştığıma memnun oldum." diyen Arzu güler yüzüyle ikisine yanaşıp, selamlaşmıştı.

Arzu yerine dönerken, "Biz bahçedeyiz. Bir şey olursa çağırırsın." demiş ve salonun bahçeye açılan kapısına doğru yürümüştüm. Bahçenin kapısını açıp onların önden geçmesini bekledikten sonra arkalarından bahçeye geçip kapıyı kapatmıştım. Havuzun kenarında, çimlerin üzerine yerleştirilmiş olan puflara onları oturttuktan sonra havuzun diğer kenarında olan şezlongların üzerinde bulunan ince örtüleri kapıp yanımıza getirdim.

Örtüleri havaya kaldırıp, "Üşürüz diye düşündüm." deyip herkese birer tane örtü vermiştim. Geri kalan örtülerde ıslak çimin üzerine atmıştım.

"Serhan tüm belgeleri, elimizdeki tüm delilleri ve dün yaptığı konuşmayı davaya verdi." dedi Umut.

"Sabah ifade verirken onu gördüm. Sanırım o da ifade vermişti." dedim.

Cebimden sigara paketimi çıkarıp içinden bir dal aldım. Dalı ağızımda sabitlerken sigara paketini kapatmadan önce Kıymet'e uzattım. Kıymet içmek istemediğini belirtircesine başını sallayıp elini önüne siper ettiğinde bu kez Umut'a doğru götürdüm paketi. Umutta istemeyince paketini cebime geri koydum.

"Okul resmi sitesinde son birkaç saat içerisinde atılan tüm yorumlar sizi işaret ediyor. Sen ve Elçin'i." dedi Kıymet.

"Biz diye bir şey kalmadı galiba." dedim Kıymet'e.

Sigarayı yaktıktan sonra çakmağı, pufun yanındaki plastik, küçük, beyaz masaya bırakıp içime çektiğim dumanı dışarı üflerken.

"İkinizde birbirinizi seviyorsunuz, Kuzey. Olay halen sıcak diye böyle düşünüyorsun." dedi Umut. Beni teselli etmek istercesine.

"Sanırım sadece sevmenin yetmediği bir noktaya geldik." diye yanıtladım. Kıymet başını üzgün üzgün sallayıp gözlerini havuza çevirdi.
"Çok seviyorum ama canım yanıyor." dediğimde Kıymet başını aniden havuzdan kaldırıp bana çevirdi.

Net bir sesle, "Seviyorsan canın yanacak." deyince zorla gülümsedim.

"Ben zaten hep yandım." dedim gülümsemeyi kesip.

Sigaranın külünü dökmek adına sigaraya parmağımla yavaşça dokundum. Bazı küller yere doğru bazıları ise yana doğru savrulmuştu.

"Her şey düzelecek." dedi Umut.

Anlıyordum beni teselli etmek istiyorlardı. Fakat benim teselliyle düzelecek bir moralim kalmamıştı. Ben o aşamayı çoktan geçmiştim.

"Biz anka kuşu değiliz, Umut. Küllerimizden tekrar doğamayız. Üstelik küllerimiz bu kadar dağılmışken asla." dedim.

Ne onların ne de benim kendimi teselli etmeye ihtiyacım vardı. Teselli olmaktansa gerçeklerle yüzleşmek daha mantıklı geliyordu. Boğulacağımı bile bile çırpınmak istemiyordum. Çünkü çırpınacak gücüm yoktu.

Şeker teyze elinde tepsiyle birlikte evden çıkmış bize doğru ilerlemeye başlamıştı. Yanımıza varınca, "Size sıcak çikolata yaptım çocuklar. İçersiniz değil mi?" dedi. Sanırım Şeker teyzeni sesi sıcak çikolatalardan daha sıcaktı.

Gülümseyerek, "Teşekkür ederiz, Şeker teyze." dedikten sonra tepsiyi Şeker teyzenin elinden alıp pufların yanındaki bir sehpaya bıraktım. Herkes bardağını aldıktan sonra bende tepside kalan son bardağı aldım ve bir yudum aldım. Mmm. Enfesti.

Ertesi gün ne kadar gitmek istemesemde babam gitmem için ısrar etmiş ve bende üzerime okul kıyafetlerimi geçirip arabayla okulun yolunu tutmuştum. Kısa bir yolun ardından kendimi okula varmak üzereyken bulmuştum. Tam okula girmiş olacaktımki birinin önüme atlamasıyla el frenini kaldırdım.

Önüme atlayan çocuk başını kaldırıp elini kaldırdı ve suçlu olduğunu kabullenircesine elini salladı. Çocuk utana sıkıla yoluna devam ettikten sonra bende arabayı bir yere park etmiştim.

Okulun bahçesinde yürümeye başlar başlamaz gözlerin üzerime dikildiğini hissedebilmiştim. Gözleri umursamadan spor salonuna tırmanan merdivenleri tırmanmaya koyuldum. Spor salonuna girdiğimde antreman yapan öğrencilerle karşılaşmıştım. Antremanı bölmemeye dikkat ederek Toprak hocanın yanında vardıktan sonra bir süre Toprak hocayı bekledim.

Toprak hoca dizine yasladığı yoklama defterine imzasını attıktan sonra yanında bekleyen öğrenciler başkanına uzatmış ve öğrenci defterle birlikte yanımızdan ayrılmıştı.

Toprak hoca gözlerini bana çevirirken, "Sorun nedir Kuzeyciğim?" diye bir soru yöneltmişti.

"Ben, şey. Sizle konuşmak istedimde." dedim zorlukla.

"Dinliyorum." dedi, Toprak hoca. Beklemek istemediği ses tonundan bile belli oluyordu.

"Ben voleybol takımından çıkmak istiyorum, hocam." dedim düpedüz söylediğim için pişman olurken.

Toprak hoca kaşlarını çatmıştı. Bu durumdan memnun olmadığı gerilen yüz hatlarından belli oluyordu.

"Neden, bir şey mi oldu?" diye sordu Toprak hoca yüzündeki ifadeye uyum sağlayan ses tonuyla.

Aslında onla bu tür şeyler konuşmak istemiyordum. Sonuçta voleybol takımından çıkabilmek için Toprak hocaya yaşadıklarımı anlatmak zorunda değildim.

"Oldu. Daha fazla devam edebileceğimi düşünmüyorum, Hocam. Anlayışla karşılarsınız galiba." deyip gitmek için arkamı döndüğümde Toprak hocanın sesiyle duraklamıştım.

"Önce Elçin şimdi de sen. Neler oluyor size? Beni yarı yolda mı bırakacaksınız?" Toprak hocanın söyledikleriyle birlikte yavaş yavaş arkamı döndüm.

"Elçin'de mi takımdan çıktı?"

"Konumuz bu değil, Kuzey." dedi Toprak hoca oturduğu sandalyeden kalkıp benle aynı hizaya gelirken.

"Üzgünüm, hocam." dedim çekingen bir sesle.

Toprak hoca bu kez bir şey demeden gözlerimin içine baktığında daha fazla burda durmak istemeyip çıkışa doğru ilerledim. Spor salonundan çıktıktan sonra buraya ulaşmak için kullandığım merdivenleri indim.

Öğlen arası zili yavaşça duyulurken boş koridorlar açılan sınıf kapılarıyla öğrenci akınına uğramıştı. Biri elini sertçe koluma doladığında yanıma bakmış ve koluma giren kişinin Serhan olduğunu görünce bir şey demeden yemekhaneye giden yolu yürümeye devam etmiştim.

Yemekhaneye vardığımızda elime bir tepsi almış ve tepsiye birkaç şey almıştım. Son olarak tepsiye bir su sıkıştırdıktan sonra Serhan'ın oturmuş olduğu masaya varıp boş bir sandalye çektim. Tepsiyi masaya bıraktıktan sonra çektiğim sandalyeye oturmuştum. Serhan önündeki çorbasından birkaç kaşık yudumladıktan sonra gözlerini bana çevirmişti.

"Acıkmadın mı?" sorusuyla birlikte bir tepsimdeki yemeklere birde tekrar Serhan'a bakmıştım.

"Henüz değil." dedikten sonra dirseğimi masaya yaslayıp yüzümü elime bastırmıştım.

Serhan şüpheci şüpheci bakarken, "Sen hasta falan değilsin, değil mi?" diye sorduğunda iç çektim.

Yüzümü elimden çektim. Suyu elime alıp kapağını çevirdikten sonra su şişesini kafama dikmiştim. "Hayır. Sadece aç değilim." demiştim suyu kapatıp tepsiye tekrar yerleştirirken. "Elçin voleybol takımından çıkmış. Haberin var mı?" diye sordum, Serhan'la göz teması kurmadan.

"Hayır. Onu daha görmedim." diyen Serhan kaşığı çorba kasesine bırakıp tepsiyi itmişti. Bu doyduğunun habercisiydi.

Onu görmemek gerçekten benim için fazlasıyla zordu. O benim cennetimin temsilcisiydi. O yokken cehennemin tepesine kurulmuş, yaş köprüde yürüyor gibi hissediyordum. Her an kayacak gibi. Düşecek gibi.

Serhan fısıldar bir sesle, "Atlatacaksınız." dedi. Çekine çekine bakıyordu.

"Sanmıyorum." dedim net bir sesle. "Ben onu kandırdım, Serhan. Annesini ve babasına kasten çarpan kişinin Birkan olduğunu bilmeye en çok onun hakkı vardı." diye ekledim hemen ardından.

Serhan bir süre yemekhanenin girişini izledikten sonra gözlerini heyecanla bana çevirdi. Ellerini masaya yaslarken, "Elçin geldi." demişti.

Gözlerim direkt kapıya yöneldi. Kalbim göğüs kafesime karşı saldırıya geçmişti. Küt, küt. Kalbim olması gerekendende yavaş atmaya başlamıştı.

Mavi gözleri bu kez çok farklıydı. Okyanus büyüleyici değil, korkutucu bakıyordu. Saçını savurduğunda odağım gözleri değil, saçı olmuştu bu kez. Saçı kısalmıştı. Saçını kesmişti. Normalde omzunun aşağılarına kadar uzanan saçı artık boynunun bitişiyle aynı hizadaydı.

Masadan kalktım ve ona doğru yürümeye başladım. Elçin benim ona doğru yürüdüğümü fark ettiğinde duraklamış ve çatık kaşlarla bakışlarını bana yöneltmişti. Dudaklarını birbirine bastırmıştı.

Yanına vardığımda, "Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum. "Başka bir yerde, sadece ikimiz." diye ekledim.

Elçin göz devirdikten sonra sert bakışlarını tekrar bana hizalamıştı.

"Burda da söyleyebilirsin." dedi.

Anlıyorum, üzülmüştü. Kırılmıştı. Fakat konuşmak istiyordum. Her şeyi onunla baş başa oturup konuşmak istiyordum.

"Hayır, burada söyleyemem. Sakin bir kafayla oturup, konuşalım istiyorum." dedim baskıcı bir sesle.

"Benim senle konuşacak bir şeyim kalmadı, Kuzey." deyip yanımdan geçmek için yürümeye koyulduğunda, kolundan kavrayıp onu engelledim.

"Benim var, Elçin. Beni dinlemeni istiyorum." dediğimde kolunu bırakmamı ister gibi kolunu tuttuğum elime bakmıştı. Onu bıraktığımda geriye çekilmiş ve gözlerime bakmıştı.

"Tamam."

Elçin'in onay vermesiyle yemekhaneden ayrılmıştık. Bahçeye çıkmış ve arabama doğru ilerlediğimiz sırada Elçin birden dengesini kaybetmişti. Elçin'i düşmemesi için belinden yakalamış ve onu kendime doğru çekmiştim. Elçin, dengesini kazanır kazanmaz beline koyduğum elimi belinden çekmiş ve yoluna devam etmişti. Arabamın yanına vardığımızda onun kapısını açmış ve o binince kapıyı geri kapatmıştım. Şöför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdıktan sonra okuldan çıkmış ve sahile doğru sürmeye başlamıştım.

Elçin fazlasıyla ciddi izliyordu yolu. Gözlerimi yoldan alıp ona çevirdiğimde ona baktığımı fark etmişti. Fakat herhangi bir şekilde hamle yapmadan ciddi bir biçimde yolu izlemeye devam etmişti.

"Sana anlatacaktım." dedim birdenbire cesaretimi toplarken.

Elçin ciddi bakışlarını bana çevirdiğinde onu aynadan izlemeye başlamıştım.

"Neyi bekledin?" diye sorduğunda söyleyecek bir şey aradım.

"Söylersem beni bırakacağından korktum." dedim.

Evet. Köpek gibi korkmuştum. Söylediğimde beni terk eder diye korkmuştum. Onsuz kalmaya katlanamayacağımı biliyordum. Ona ne kadar bağlı olduğumu biliyordum.

"Söylemedinde ne değişti, Kuzey?" diye sorduğunda gözlerimi ona çevirdim. Görüş alanını kapatan saçını hışımla kulağının arkasına itti.

"Hiçbir şey." dedim sessizce. "Ben ne desem bilemiyorum." diye ekledim ardından.

Onunla göz teması kurmak istedim. Gözlerimi aniden ona çevirdim. Buz kadar soğuk bakan gözlerinden kaçırdığım gözlerimi yola çevirmiştim.

Elçin, "Defalarca konuştuk. Birbirimizden bir şey saklamak yok, dedik." diye söylenirken gözlerini bana dikmiş, bir şeyler söylememi beklemişti.

"Korktum." diye tekrarladım az önce yaptığım gibi.

Elçin koltuğunda doğrulurken, "Kuzey, bu korktun diye benden gizleyebileceğin bir şey değilki." demişti. Sesi doğrulurken yaşadığı hareketlenmeden dolayı dolayı gel gitli çıkmıştı. "Ben kötü zamanlar geçiriyorum. Önce bir darbe babamdan aldım. Sonrada senden. Bunları kaldırmamı bekleme n'olursun."

Kaşlarımı çatıp ona baktım. Babam derken neyi kastetmek istemişti? "Babam derken?" diye sordum olayı anlayabilmek adına.

"Evet, babam, Kuzey. Ben hastalığından dolayı sana bir şey anlatmıyordum. Kötü hissetmeni, aklının bende kalmasını istemiyordum. Kötü olayların hastalığını etkilediğini biliyordum çünkü." dedi, Elçin tek bir nefeste. "Ben bir tecavüz çocuğuyum."

Gözleri dolmuş, sesi ağlamaklı çıkmıştı.

Mavi.

Mavi en fazla ne kadar can yakıcı bakabilirdi bilmiyordum. Ta ki Elçin'in alev almış gözlerine takılana dek.

Sahil kenarına vardığımızda arabayı durdurmuş ve söylecek bir şeyler aramıştım. Elçin elini el freninin üzerine yasladığında bir süre Elçin'in elini incelemiştim. Elçin'den yayılan portakal kokusu burnuma ilişti. Çok az yakıcı fakat daha çok cezbedici olan kokuyla bir süre oyalanmıştım. Elimi yavaş yavaş Elçin'in elinin üzerine doğru götürdüm. Elim, eline değdiğinde Elçin gözlerini sonsuzluğa uzanır gibi görünen denizden almış ve benim üzerime çevirmişti. Tepki vermediğinden dolayı elini tam kavradım ve bir süre elini okşadım.

Heyecandan terlediğimin farkına vardığımda elimin tersiyle alnımdaki terleri hışımla silmiştim.

Elçin birden elini elimden çekti.

"Üzgünüm, Kuzey."

Yıkılan hayallerimin ikazının altında kalan ben, ikazın altından kurtulmak adına uğraşıyordum.

Zorlukla konuştum. "Ben üzgünüm, Elçin. Balık olsan, okyanusun olurdum. Okyanus olsan, gökyüzün, gökyüzü olsan güneşin olurdum. Ama ben Elçin'e Kuzey olamadım."

Continue Reading

You'll Also Like

174K 6.1K 23
Babasının intikamını almak isteyen baran ağa berfinle evlenip ondan intikam alıcakken aşık olursa... Şiddet,argo ve küfür içerir
1.1M 79.5K 58
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
25.4M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
488K 20.2K 51
"Onların hikayesinde beyaz, boyunlarına asılmış bir idam ipiydi. Siyah ise kimsesiz, küçük bir çocuk." Bu hikaye okumaya değer bulan herkese adanmış...