ANWA

By Leeseaa

2.6M 167K 31.4K

Karanlık Orman, asırlar boyunca gizliliğini korumuş olan bir sırdı. Hiçbir insan ormanın içine girememişti, i... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47 -FİNAL-
DUYURU

Bölüm 37

45K 3.1K 587
By Leeseaa

İki koca gündür Aiden'ın odasından çıkmıyordum. Oda arkadaşlarım bütün gün birbirimize dokunduğumuza inanıyordu. Gerçi, bu kısmen doğruydu. Haritayı inceliyordum, yolu çiziyordum ama bunları yaparken Aiden'ın dudaklarını sürekli tenimin üzerinde hissediyordum. Yola çıkmak için can atsam da Aiden birkaç gün daha Anwa'da kalmamızı ve her şeyin üzerinden geçmemizi teklif etmişti.

Bu gece çıkacaktık. Atı ayarlayacaktı, kılıçlar zaten odasındaydı ve gerekli her ekipmana generalin oğlu olmasından dolayı ulaşabiliyordu.

Bacaklarımın üzerine serdiğim haritayı katlamaya başladım, çevreme bakındım. Onun odasındaydım çünkü kendi odamda yakalanma riskim olacaktı. Deri çantalardan birisine üzerinde onlarca işaret olan haritayı yerleştirdim. Aiden'ın odasına giren birisi onun uzun süreli bir yolculuğa çıkacağını kesin anlardı. Üzerimdeki kıyafetleri düzelttim, çantaları tek tek duvarın önüne koydum ve zafer manzarama ellerimi belime koyup baktım.

Saçlarımı toplarken Aiden'ın odasından çıktım. Saraya gitmişti, komutanlarla sıradan bir günmüş gibi vakit geçiriyordu. Sarayın yolunu tuttum, belki Rendal'ı görebilirim diye düşündüm ama asıl amacım Aiden'a hazır olduğumu bildirmekti.

Muhafızların arasından geçerken hepsi bana kısa bakış attı ama hiçbiri beni durdurmadı. Saraya istediğim gibi girebilmek beni memnun ediyordu. Çitlerin biraz ötesinde durup çevrede göz gezdirdim. Birkaç savaşçı toplu halde, ellerine kılıçlarını ve oklarını almış bir şekilde yürüyordu, eğitime gidiyorlardı. Sıradan bir akşamüstünden hiçbir farkı yoktu.

Hemen merdivenlere yönelip adımlarımı seri tuttum. Ayaklarımı izleyerek merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Kapıdan geçecek, Aiden'ı veya Will'i bulacaktım.

Saraya açılan kapıdan geçeceğim sırada hemen önüme dimdik duruşundan asla ödün vermeyen bir savaşçı çıkınca duraksadım. Başımı kaldırdım, iki saniyeliğine nutkum tutuldu ve kendime gelmek için yutkundum. Gözlerim generalin yüzüne çıktığında Darrel bana kaşları çatık bakmaya son verdi. "General..." Dudaklarımdan çıkan sözcükle Darrel bir adım geriledi, baştan aşağı bana baktı.

Önünde tedirginliğimi belli edecek kadar kısa bir selam verdim.

"İyi akşamlar efendim." dedim doğrulurken.

Darrel'ın aceleci tavırları yoktu, aksine vakit öldürmeye çıkmış gibi duruyordu. "Valerie," dedi koyu mavi gözlerini üzerimden hiç çekmeden. Beni burada görmeyi beklemediği çok belliydi.

O sormadan açıklamak istedim, hızlı davrandım. "Aiden'ı arıyordum. Biliyorum, başıma buyruk hareket etmemem gerekir, saraya bu şekilde giremem ama..." Mahcup olmuş görünüp gülümsemeyi tercih ettim.

Darrel ana kapıdan içeri baktı. "Aiden, Isaac ile birlikte." derken bana tekrar döndü. "Arka bahçede." Aiden'ın yerini öğrendiğim için hemen yanına gitmek istedim ama Darrel'ın bakışları kıpırdamama müsaade etmiyordu.

"Teşekkür ederim efendim."

Başımı eğip yanından geçmek amaçlı bir adım daha attım ama tedirginliğini üzerinden atıp bana tekrar döndü, aklına bir fikir gelmiş gibi "Acelen var mı Valerie?" diye sordu. Kapının iki yanında duran muhafızlar bile benimle aynı ifadeye bürünüp şaşırdı, hatta ikisi de bize bir bakış atıp tekrar önlerine döndüler. Başımı iki yana salladığımda Darrel'ın dudağının kenarı hafif kıvrılıyor gibi oldu. "Güzel. O zaman bana eşlik edebilirsin, bahçede kısa bir yürüyüşe çıkacağım."

Generalden duymayı en son beklediğim sözcükler ağzından bir bir çıkarken sadece başımı sallayabildim. Benden ona eşlik etmemi istiyordu, kesinlikle yanlış anlamamıştım. "Ben mi?" diye sordum. "Yani... tabii efendim."

Darrel merdivenleri gösterdiğinde kapıdan içeriye baktım. Aiden beni görür de bu durumdan kurtarır diye umdum ama bize bakanlar sadece muhafızlardı. Yalandan bir tebessümle Darrel'ın yanına geçtim, o kadar gerildim ki parmaklarımı birbirine geçirip çıtlatmaya başladığımı fark bile etmedim.

Yola doğru dönmedi, çimenlerin üzerinden ilerledi. İlk iki dakika hiç konuşmadan etrafa baktı. Onu görenler, yanımızdan geçenler başıyla selam veriyordu ama Darrel hiç oralı olmuyordu. İnsanların generale korkuyla yaklaştığı çok belliydi. Yanında beni görenler ise beklenmeyen durumla açılmış olan gözlerini üzerimden çekemiyordu.

Saraydan ve çalışanlardan bir hayli uzaklaştığımızda Darrel ellerini arkasında birleştirdi, tam karşısına bakarak konuştu. "Eğitime bile girmeyecek kadar yetenekli olduğunu duydum Valerie." Az kalsın sözleriyle beni durduracaktı.

Hakkımda bir şey biliyor olması beni terletecek kadar geriyordu.

İyi bir şey mi söylemişti yoksa kötü mü... onu bile çözememiştim.

"Büyü konusunda ustalaşmışsın. Aeron ve Isaac'in söylediğine göre Anwa oldukça yetenekli bir savaşçıya sahip olacakmış."

Zoraki gülümsedim. "Sözleriniz için teşekkür ederim efendim."

Darrel başını biraz daha yukarı kaldırdı. "Çalışmalarının devamlılığını Aiden ile sağlayacağını düşünüyorum." Bunu da biliyordu. Benim hakkımda mı yoksa oğlu için mi araştırma yapmıştı bilemiyordum.

Başımı birkaç kere salladım. "Evet, Aiden'ın beni desteklemesinden gurur duyuyorum, ondan çok şey öğrendim. Ne de olsa, Anwa'nın en genç ve en başarılı savaşçısı." Aiden için asla kullanmayacağı kelimeleri bile bile seçtim.

Hafif gülümsedi. "Öyle." Bunu kabul etmiş olması benim yüzümdeki pişkin gülümsemeyi sildi.

Birkaç saniyeliğine benim neredeyse üç katım olan adamı inceledim. Aiden, babasının neredeyse bir kopyasıydı. Gözlerinin renginden yüz hatlarına kadar... her şeyi babasına benziyordu. Darrel'ın sert bakışları yakışıklı suratını daha da ulaşılmaz gösteriyordu, aynı şeyi Aiden içinde söyleyebilirdim ama bu benzerlikleri sadece fizikiydi. Aiden'ın yanımda bu şekilde yürüdüğünü bir an hayal ettim. İnsanlar Darrel'dan kaçıyordu ve mümkün olduğunca onun gözüne batmamaya çabalıyordu. Aynı duruşu Aiden sergileyemez, babası kadar gaddar olamaz diye düşündüm, benzerlikleri sadece fizikidir diye umdum ama derinlere indiğimde Aiden'ın sadece bana ve yakın çevresine gülümsediğini, kalan herkese babası insanlara nasıl bakıyorsa o şekilde baktığını fark ettim. Lakin, Aiden asla Darrel kadar duygusuz olamazdı. İnsanlarla iletişimde kalmayı, gülümsemeyi sevdiği belliydi ama ciddiyetini kesinlikle babasından almıştı.

Çok benziyorlardı ama bir o kadar da farklıydılar.

"Aiden, bunca yıl hayatına sarayda birlikte büyüdüğü dostları hariç kimseyi almamıştır Valerie. Sana değer verdiğini görüyorum ve hatta başkalarıyla paylaşmadıklarını paylaştığına da inanıyorum." Adımlarını yavaşlattı, onu zorlayacak bir konuşmaya gireceğini sesinin tonuyla belli etti. "Kahkahasını duymayalı yıllar oluyordu."

Geçen gün, Rendal'ın odasına hızla girmeden önce onun güldüğünü duyduğunu tahmin etmiştim ama kendisini gördüğünde yüzünün değiştiğini de fark etmiş olmalıydı.

"Ciddiyeti elden bırakmamak içindir." diye mırıldandım.

Darrel boğazını temizledi, "O gün... Estalla herkese fısıldadığında, Aiden kapıdan geçmesini beklediğim son isimdi. Komutanlarımdan, eğitim verdiğim savaşçılardan ve bütün öğrencilerden bekleyebilirdim ama oğlumdan..."

Hızla durdum. "Onun kapıdan geçmesi tamamen sizin suçunuz efendim." Lafımın ve fevri hareketimin üzerine Darrel da yürümeyi bıraktı. Başımı aşağı eğdim, "Açık sözlülüğüm için bağışlayın." Dilimi tutamamak yüzümün ve bedenimin ısınmasına sebep oldu.

Darrel'ın şaşırdığı belliydi. Başını sağa sola salladı. "Hayır," Tekrar ona bakmamı sağladı. "senin kadar ben de farkındayım Valerie. Aslında, bana eşlik etmeni istemem, açık sözlülüğünden faydalanmak içindi."

Önünü gösterip yürümeye devam etti. General dakikalardır beni şaşırtıyordu.

"En iyisi olması için uğraştım, bunu görev bildim çünkü ben onun hem komutanı hem de babasıyım. Herkes evladının başarılı olmasını ister." İçten sözlerinde bile bir resmiyet vardı.

Aklımdakileri içimde tutmamı istemediği belliydi ve Aiden'ın bana içini açtığının da farkındaydı. Darrel zeki bir adam olabilirdi ama söz konusu ailesi olduğunda kördü.

"Tıpkı benim babam gibi..." Bana bir bakış attığında açıkladım. "Ormanda çıktıktan sonra yanlarında kaldığım aile. Başarılı olmamı hep istemiştir ve beni sözleriyle hep desteklemiştir. Başarıya giden yolda birçok kez tökezledim efendim ama beni her zaman kaldırdılar ve sözleriyle yanımda olduklarını belli ettiler."

"Herkes farklı bir yol izler."

General, inatçının tekiydi. Hafif gülümsememden ödün vermedim. "Efendim, bildiğiniz gibi aylar boyunca namı dillerden düşmemiş bir savaşçının yanında kaldım. Ace Wexler'ın yanında... Alanlarda yenilmiyor, inanılmaz hırslı bir adamdır." Darrel'a kısaca baktım. "ve kendisinin yenemediği tek kişi sizin oğlunuz. Aynı namı Aiden da saldı, kendisi yenilmez bir savaşçı." Derin bir nefes çektim. "Kılıç kullanmak konusunda, Anwa'ya gelmeden önce berbattım efendim ama babam bana denediğim için benimle gurur duyduğunu söylerdi ve bu sözleri ondan işitmek benim çok daha iyisini yapmak istememi sağlardı. Gözündeki gurur dolu bakışları daha da yüceltmek için çabalardım, aynısı ormandaki hayatım için de geçerli... Aiden'ın bunları duyduğunu sanmıyorum."

O an Darrel her şeyi bildiğimi anladı. Annesine kadar...

Sustuğumu fark ettiğinde "Devam et lütfen." diye mırıldandı. Aiden'ın ne düşündüğüne dair hiçbir fikri yoktu ve ancak benden öğrenebilecekti.

"Komutanlarından güzel sözler duymak Aiden'ı bir derece tatmin eder çünkü hiçbiri öz babası değil. Kara büyüyü hayal etmiş çünkü elinden gelenden daha fazlasını istediğinizi sanmış. Bence onunla zaten gurur duyuyorsunuz ama o başarısına başarı katsın diye bunu belli etmiyorsunuz. Bazı insanlar onu kara büyüye yenilmiş ve Estalla'ya kulak vermiş bir savaşçı olarak görüyor olabilir ama ben ne görüyorum biliyor musunuz? Ben asırlar boyunca kimsenin yapamadığını yapan ve kara büyüyü ittirebilmiş bir savaşçı görüyorum ve gurur duyuyorum. İmkansızı başaran ilk kişi."

Darrel'ın bardağa dolu tarafından bakmadığından emindim. Aiden'ı geçitten geçen bir başarısızlık olarak nitelendiriyor olabilirdi ama benimle konuşuyor olması bile çaresiz olduğunu gösterirdi, bir şeyleri değiştirmeye çalışıyordu.

"Herkesin imreneceği bir güç, yerine göre merhametli ve yenilmez bir savaşçı yetiştirdiğimi biliyorum Valerie." Çimenlerin üzerinde ikimizi de durdurdu. Gözlerime baktı, "ama o çocuğa bir aile vermedim, vermekte geç kaldım." İç geçirdi, saraya doğru bakışlarını kaçırdı. "Gaana'dan döneceğini bir parçam biliyordu ve döndüğünde ona nasıl olduğunu sormak istedim ama oğlumla ona nasılsın diyebilecek bir yakınlığım yok."

"Beni buraya çağırmanızın sebebi Aiden'ın gerçekten nasıl olduğunu öğrenmek istemeniz mi, yoksa bir dahakine bir başkası olmadan kendiniz ona nasıl olduğunu sorabilmek istemeniz mi?"

Darrel birden davranışlarını değiştirmezdi ama oğluna yaklaşmak için birkaç adım atmaya hazır gibiydi. Aiden, babasının uzaklığından memnun görünüyor olabilirdi ama içinde, bir ailenin sıcaklığına açtı.

"Ona kendim sormak için geç kalmış olabilirim."

Hafif tebessüm ettim. "Hiçbir şey için geç kalındığına inanmıyorum."

Konuşurken saray yoluna tekrar dönmüştük. Darrel benden istediğini alıyordu, ben de ondan alıyordum.

Daha rahat tavırlarla yürümeye başlamıştım. "Benden çekiniyor." dedi Darrel, sonra bana baktı. "Sen de öyle."

"Sizden herkes çekiniyor efendim." dediğimde güldüğünü duydum. Generalin aylar sonra gülmesi beni kendisine döndürttü, şaşırttı.

"Haklısın." Saraya iyice yaklaştığımız için yine gözler bize çevrilmeye başladı. Çevredekileri umursamamaya çabaladım. "İki gün sonra onunla ufak bir karşılaşmam olacaktı... Belki de iptal edip oğlumun nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını anlamaya çabalayabilirim."

Darrel'ın Aiden ile olan ufak konuşması bile Aiden'ı şoka sokardı ama beni yavaşlatan ve boğazımı kurutan Darrel'ın yapacak oldukları değildi, iki gün sonra demesiydi.

Tedirgin bakışlarımı görünce kaşlarını çattı. "Bir sorun mu var?"

Ağzım aralık kaldı, ne diyeceğimi bilemedim. Karanlık Orman'a doğru baktığımda Darrel da başını yukarı kaldırdı. "Şey..." Mimiklerimle bir sorun olduğunu zaten belli etmiştim, söyleyeceğim her yalan beni daha da batırırdı. "Aiden da ben de akademide yeni döndük ve o kadar olaydan sonra..." Yüzümü buruşturup sustum.

"Devam et Valerie."

Aiden beni öldürecekti.

"Birkaç günlüğüne uzaklaşmanın ona iyi geleceğini düşündüm efendim. Anwa'dan uzak, dedikodulardan ayrı birkaç gün... Hem onun için hem de benim içindi. Size söyleyecekti ama fırsatı olmamış olmalı." Yalan söylemeyeceğim diye çıktığım yolda doğruları biraz bile açıklayamadım ama en azından burada olmayacağımızı anlamıştı.

"Fırsatı mı olmadı, yoksa söylemek mi istemedi?" dedi ama soru bana yöneltilmedi. "Birkaç günlüğüne uzaklaşmak istiyor... Aiden?" İnanamıyor gibiydi. Başımı üst üste salladım.

"Birkaç gün Karanlık Orman'ı ona gezdirmek istiyorum, ardından krallığa bağlı bölgeleri gezebileceğimize inanıyorum. Küçük bir seyahat..." Karşı çıksa bile Aiden'a söyleyemezdi, onu saraya bağlama yetkisi yoktu. Ancak Legas'a gittiğimizi öğrenirse buna hayır diyebilirdi ama o detayı atlamıştım.

Saray yoluna çıktığımızda bile konuşmaya devam ettik. General hala kendisini zorluyordu ama konuştukça açılmış gibiydi. İçeri girmek için merdivenlere yöneldiğimiz sırada sağımızdan gelen sesle ikimiz de durduk.

"Valerie?"

Aiden yola doğru yürüyordu ama birkaç saniyedir yerinde takılı kalmış gibiydi. Babasıyla birlikte yürüyor olmam onu yerine kilitlemişti. Şaşkınlığını üstünden attığında yanımıza doğru hızla yürümeye başladı. İkimizi de karşısına aldı, babasına kısaca selam verdi ve mavi gözleri bende durdu.

Yüzündeki bu ifadeyi daha önce hiç görmemiştim. Bir ejderham olduğun öğrendiğinde bile bu kadar şaşırmamıştı.

"Aiden," Aiden ancak babası onun adını söylediğinde gözlerini benden çekebildi. "Valerie de bana tam birkaç günlüğüne saraydan ayrılacağınızı söylüyordu." Aiden bir anlığına bana baktığında gülümsemeye çalıştım.

"Öyle mi?" Özellikle babasının bilmesini istemiyordu ama her şey için çok geçti. "Vaktinizi çalmak istemedim general, kısa bir gezi olacaktı."

Darrel koca bir nefesin ardından "Gerekli bir gezi, bu kargaşadan uzaklaşmak için iyi bir zaman." dedi, saraya baktı. Aiden tek kelime etmiyordu, babasının canımı sıktığını düşünüyordu ama Darrel'ın sözleri onun kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.

"Ne kadar süreceğini henüz konuşmamıştık." dedi Aiden, Legas'a gitmek düşündüğümüzden de uzun sürebilirdi.

"Ne kadar gerekiyorsa Aiden. Sarayda seni bekleyen bir iş yok." dedi Darrel, ardından merdivenlere doğru baktı. Isaac ve Aeron merdivenlerin tepesinde duruyor, gözlerini bizden çekmiyordu. Aiden ile aynı bakışlara sahiptiler, benim generalle olmam onları dehşete düşürmüş gibiydi.

"Anlamadım, haftalarca uzaklaşacak olmamda hiçbir sakınca görmüyor musun?"

Darrel, komutanlardan gözlerini çekip oğluna döndü. "Sana gitmeyeceksin demek gibi bir yetkim yok Aiden." Aslında vardı.

"Fikirlerini belirtmekten hiçbir zaman çekinmedin."

"Bana birkaç günlüğüne uzaklaşmak istemeni söylememenin sebebi onaylamayacağım için miydi?" İkisinin arasında sessizlik olduğunda dudaklarımı birbirine bastırarak bekledim. Darrel uzun uzun verdiği nefesin ardından konuştu, hayatındaki en zor anlardan birisi gibiydi. "Eğer Valerie ile geçirecek vakte ve Anwa'dan uzak birkaç güne ihtiyacın varsa buna karşı çıkamam Aiden. Aksine, kara büyüyü yendikten sonra kısa bir araya ihtiyacın olduğuna inanıyorum."

Generalin sözlerinden sonra Aiden bir bana bir de babasına baktı. Ne konuştuğumuzu az çok tahmin etmiş olmalıydı.

Aiden başını eğip bir adım gerilediğinde Darrel mavi gözlerini bana çevirdi. "Hoşsohbetin için teşekkür ederim Valerie."

Hemen eğildim. "Her zaman efendim. İyi akşamlar."

Darrel daha fazla oyalanmadan merdivenlere yöneldi. O gidene kadar ne Aiden konuştu ne de ben. Komutanlar ancak general yanlarına çıktığında hareket edebildiler. Uzaktan ikisine de gülümsedim.

"Babamla ne yapıyordun? Ya da başta türlü sorayım... babama ne yaptın? Raven, eğer canını sıkacak bir şey..." Hemen ellerimi ona uzatıp kollarını tuttum.

"Hayır, hayır... Sıradan bir konuşmaydı."

"Generalle?" derken kaşlarını kaldırdı. "Ona gideceğimizi mi söyledin? Ve o bundan gayet memnun görünüyor..." Babasının arkasından baktı. "Senden ne istedi?"

Bana inanmadığını belli ettiğinde ofladım. "Hiçbir şey Aiden! Ama bir şey öğrendim, baban gülümseyebiliyormuş." Yanına geçip koluna girdim, onu yürüttüm ama hareket ettiğinin bile farkında değildi. Hala cevap bekliyordu. "Seni sordu." dedim sonunda. "Sıradan bir konuşmaydı ve dahası olacağını hissediyorum."

"Generalin yıllar sonra kendi isteğiyle konuştuğu ilk kişi olabilirsin."

Kıkırdadım. "Onur duydum." Ne konuştuğumuzu duymak için cümleleri artarda sıralayacağı belliydi. "Aramızdaki küçük sohbeti duyamayacaksın ama tedirgin olmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Düşündüğünün aksine, baban senin için endişeleniyormuş. Bu kadar, başka bir şey duymayı bekleme çünkü aklından geçenler gibi, canımı sıkacak hiçbir şey konuşulmadı."

"Onun gülümsediğini söyledin."

Kaşlarımı kaldırıp indirdim. "Sadece bir saniyeliğine... sonra hemen kendine geldi." Gülümsediğimde gülümsedi.

Durumu yadırgamayı bırakınca "Saraya niye geldin?" diye sordu.

"Seni bulmaya geldim, bir başka Valefor karşıma çıktı. Hazır olduğumu ve gece çıkabileceğimizi söyleyecektim. Rendal kime gittiğimizi biliyor, baban sadece gideceğimizi biliyor... bence bunu daha fazla yaymaya gerek yok. Sadece Will'e söylemek zorundayız yoksa meraktan ölecektir. Elimiz boş dönersek hayal kırıklığı olacak."

"Nasıl istersen Raven."

Yurda doğru yürüdük. Odalarımıza geçmedik, akşam yemeği yemek için Will'i ve oda arkadaşlarımı bulduk. Kalabalık salonda birkaç saatimizi öldürmemizin ardından Harper ve Luna'ya, Aiden'ın odasına gideceğimi söyledim. Will ile birlikte üst kata çıkarken Aiden ona küçük seyahatimizden bahsetti ve druidi arayacağımızı bilen diğer bir kişi de Will oldu. Kendisi de gelmek istediğini söylese de ne Aiden ne de ben bunu kabul ettik.

Yurttaki herkes uyuyana ve karanlık iyice çökene kadar Aiden ile odada kaldık. Çantaları sırtlayıp kılıçları da pelerinine gizledi, beni yurdun önünde bekleyecekti. Aiden beni beklerken odama sessizce girdim ve yastığımın üzerine Karanlık Orman'a gideceğimi, birkaç günümü Drogo ve Alischa ile geçireceğimi bildirdiğim bir not bıraktım.

Elimdeki pelerini giyerken çevremi kolaçan ettim, temkinli adımlarla binadan çıktım. Merdivenlerin yanında, çalıların arasında Aiden'ı görünce hemen yanına gittim. Elimi tuttuğu gibi beni ahırın yoluna çekti.

Ahırın içinde uyuyan seyis bizim gürültümüzle homurdanarak kalksa da Aiden'ı görünce tekrar uyuyakaldı. Simsiyah atı dışarı çıkardı, kenara çekildi. Atın sırtına çıkmadan önce pelerinin başlığını başıma geçirdim ve karşısına geçtim. Gecenin karanlığında bile albenisini kaybetmeyen gözlerine bakarak gülümsedim. "Karanlık Orman'a gidiyoruz, yolu kısaltabildiğimiz kadar kısaltacağız Valefor." Dumanlara doğru baktım. "Drogo'nun her şeyden haberi var."

Ve Drogo'nun bu yola yalnız çıkmayacağım için bir nebze olsun rahatladığını kalbimde hissediyordum.

"Komuta sizde Bayan Raven." derken kenara kaydı ve eyeri gösterdi.

Hızla atın sırtına çıktım, ardından Aiden arkamdaki yerini aldı. Dizginleri tutup atın yönünü değiştirdi ve hiç beklemeden Karanlık Orman kapısına doğru dörtnala atı koşturttu.

Demir kapıya ulaşmadan elimi kaldırdım, attan inmedim, hızla Anwa'dan çıkmak istedim. Yaptığım büyüyle birlikte kapı hızla iki yana açıldı, siyah at son hız kapıdan geçtikten sonra kapı tekrar kapandı.

Omzumun üzerinden akademiye baktığımda Aiden kolunu bana sardı. "Hayal kırıklığı olabilir." diye mırıldandım. Hiçbir şey öğrenemeyebilirdik.

"Olabilir ama denemedik demeyeceğiz Valerie."

Karanlık Orman'ı işaret ettim. "Durmadan devam et Valefor. Seze bizi bekliyor, ormandaki her canlı yolumuzdan çekilecek. Bu kez yavaşlamak yok, direkt olarak merkezden geçeceğiz."

Continue Reading

You'll Also Like

265K 17.3K 57
Çizgi meselesini bilir misiniz? Hani dark side falan... Yoldan çıkmak, yer altına inmek... Doğru ile yanlış arasındaki o ince çizgiden bahsediyorum e...
611K 43.4K 22
Anwa'nın devam kitabıdır. İlk kitabı okumadan geçmemelisiniz. Kapak tasarımı: DiesLux
İZ By N.Ipek

Fanfiction

85.5K 7.1K 29
Marvel İçinde -17- Hayatını tek bir amaç uğruna heba etmesiyle, kalbi sürekli büyüyen bir nefret ve intikam hırsıyla dolup taşan bir kara deliğe dönü...
221 58 11
Bir hikayenin nasıl başlaması gerektiğini kimse söylemez ama aşk ve olağan fantaziler kendi kokusunu salgıladıkça insanı ürkütür...