O Kendi Geleceğini Buldu

De IremmA

1.5K 42 11

En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur Sırf uzaklaşmak için, Ve geride kalanlar Birinin onl... Mai multe

O Kendi Geleceğini Buldu

1.5K 42 11
De IremmA

Merhabalar. Bu arkadaşımla birlikte 09 ‎Ekim ‎2012 (dosyanın özelliklerine baktım da vay be o kadar olmuş mu yazalı :OO) yazdığımız ortak tek bölümlük bir hikayedir. Arşivimde paslanmasındansa okuyuculara sunmanın vakti geldi diye düşündüm. 13 word sayfalık bir hikayedir. Hatalarımız olabilir(kontrol etmedim de hihi :))) o yüzden bizi mazur görün. Ve yorumlarınızı esirgemeyin. :)

                   SHE FOUND HER FUTURE

En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur

Sırfuzaklaşmakiçin,

Ve geridekalanlar

Birininonlardan

Uzaklaşmayı neden isteyebileceğini

Birtürlü tam olarakanlayamazlar...

 

                        Charles Bukowski

‘’Genç kız heyecanla kapının çalmasını bekliyor ama o sinir bozucu ses inatla duyulmamaya devam ederken oflayarak aynada son bir kez kendine baktı. Kahverengi saçları düzene kavuşmuş bir şekilde omuzlarından aşağıya süzülüyor, lacivert renk straplez elbisesi ise belini güzelce sardıktan sonra kısa bir balon etekle bitiyordu. Bu etek senelerce insanlardan sakladığı bacaklarını ortaya çıkarıyordu. Bir an en yakın arkadaşının okul eteği boyuyla kendininkini düşündü.

Tanrım!

Pansy her zaman gösterişe bayılan biri olmuştu. Kendi kendine gülümsedi. 4 yıl ne kadar çabuk geçmişti. Daha çömezken okulun koridorlarında ölesiye nefret ettiği ama şu anda canını bile verebileceği genç adamla kavgalarını hatırladı. Ve canını bile vermeye hazır olduğu adam onu almaya gelmemişti. İçeriden Adele-Rolling In The Deep duyulurken Hermione o topuklularla oturma odasına koşarak nasıl ulaştığını bilmiyordu. Nefes nefese telefonun ahizesini kulağına dayadı.

‘’Ben Hermione.’’

‘’Ah Herm. Ben geç kalacağım. Seni Harry götürsün.’’

‘’Taaamaammm.’’

Ahizeden dıııııttt sesleri duyulurken genç kız mırıldandı.

‘’Aptal sarışın!’’

                                                                        * *  *

Courier-Between    

Genç kız panç kasesi vb şeylerin olduğu masanın yanındaki duvara dayanmış girişe bakıyordu. Saniyeler birbirini kovalarken dakikaları oluşturuyor ama Hermione için zaman neredeyse hiç ilerlemiyordu. Sadece içeri giren sarı bir kafa görmek istiyordu. Ama Tanrı bugün belli ki genç kıza ters, istediğini gerçekleştirmiyordu.

Bir yarım saat daha uçsuz bucaksız zaman girdabında kayıplara karışırken balonun bitmesine bir saat kala sarı bir kafa içeriye adım attı. Genç kız mutlulukla genç adama ilerlerken bir anda durdu. Bu olayda bir terslik vardı. Genç adamın bakışları donuktu. Kalbi acıyla sıkışırken gözleri doluyordu. Nerden bildiğini bilmiyordu ama sona yaklaştıklarını hissediyordu. Gözlerini kapatıp mırıldanırken bundan yararlanan yaşlar usulca yanaklarından süzüldü.

‘’Sevenler hisseder.’’

 Gözlerini açtığında Draco’yu karşısında buldu. Genç adam şaşkınlıkla kıza baktı. Yaşları silmek için genç kıza elini uzattığında genç kız elini tutup yavaşça indirdi. Hermione gözyaşları arasında derin bir nefes aldı.

‘’Elveda deme vakti geldi, değil mi?’’

Draco gri-mavi gözlerini kaçırırken Hermione inatla kahverengi gözleri ile ona bakıyordu. Ellerini genç adamın yanaklarına koydu ve kendisine bakmaya zorladı. Grileri daha da koyulaşmış gözler ona çevrildiğinde nefesini tuttu. Doğruydu. Ayrılık vakti gelmişti. Yaşlar daha da artarken son gurur parçasını da tuzla buz ederek mırıldandı.

‘’Asla elveda deme.’’

Genç adam, hala yanaklarında duran ellerin üzerine ellerini koyup alnını genç kızın alnına dayadı. Bir süre gözler birbirine kilitli kaldı. Draco uzanıp kızın dudaklarına bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde alnı genç kızın alnına hala dayalıydı. İkisinin de bu sonu sindirmesini ister gibi yavaşça mırıldandı.

‘’Elveda.’’

Draco, Hermione’den uzaklaştı. Son kez genç kıza baktığını bildiği için ezberlediği güzelliği beynine tamamen kazımaya çalıştı.

Sürelerinin dolduğunun her ikisi de farkında, yavaşça zor da olsa birbirlerine gülümsediler. Draco arkasını dönüp uzaklaşırken bir aşk daha tarihteki son oyununu oynadı ve perdeler kapandı.

                                                        ~*~*~*~*~*~*~

Yeni çiselemeye başlamış yaz yağmuru arabanın ön camına birer birer düşerken, arabayı süren kadın kara kara arabasını park edecek bir yer arıyordu. Her yer neredeyse dolmuştu. Genç kadın bir yandan yağmaya başlayan yağmura lanet okuyor bir yandan da düğüne geç kalacağı için Pansy’nin ona ne tür işkenceler yapacağını düşünüyordu. Korkunç fikirleri aklından geçerken bir yandan yavaş yavaş ilerleyerek park yeri arıyordu. Biraz ilerde bir park yeri görürken gözleri parlayarak oraya ilerledi.  Tam park etmek için dönüyordu ki son model bir araba gelip hızlıca park etti. Hermione Granger, ağzı açık bir şekilde arabaya bakarken siniri iki kat arttı. Şaşkınlığı üzerinden atlatınca o da hırsla arabasını durdurdu. Gözleri ateş gibi yanmaya başlarken yağan yağmura aldırmadan hızlıca arabadan indi. O sırada arabanın sahibi de arabasının kapısını açmıştı. Genç kadın sinirle bir şeyler sıralamaya başladı.

 “Sen ne yaptığını sanıyorsun?! Ben park edecektim.”

Hermione arabanın sahibini hala göremezken birazdan bir baş çıktı arabadan. Hermione sinirle kim olduğuna bakarken arabadan onunla aynı yaşta bir kadın indi. Ama yalnızca bir kadın demek çok yanlış olurdu. O bir tanrıça görünümde bir kadındı. Sarı saçları su dalgaları şeklinde sırtının ortalarına kadar iniyordu. Mavi gözleri ona ayrı bir hava katarken Hermione kadının elbisesine baktı. Gözlerinin rengini belli etmesi için ten rengine zıt bir renk seçmişti. Siyah. Elbisesi kadının vücudunu sarıyor, dizinin iki karış üstünde bitiyor ve muhteşem bacaklarını ortaya çıkartıyordu. Hermione dili tutulmuş ve ağzı açık kadına bakarken kadın çoktan şemsiyesini açmış hatta onun yanına gelmişti.

“Pardon bir şey mi dediniz?”

Hermione açık ağzını kapatırken yağmurun altında ıslanıyor olduğunu fark edip acele bir hayır mırıldanıp arabasına geri bindi. Kadın tek kaşını kaldırarak Hermione’nin yanından ayrıldı. Hermione ise arabada saçının haline baktı. Suratını buruşturup acilen bir maşaya ihtiyacı olduğu kanısına vararak yeni bir park yeri aramaya başladı.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Sen neredesin ha?! Hiç gelmeseydin!”

Hermione böyle bir tepkiyle karşılaşacağını çok iyi bildiği için sadece gözlerini sıkıca kapatıp fırtınanın geçmesini bekledi. Ama o fırtına bir türlü bitmiyor hatta daha da büyüyorken, Hermione sessizce içinden bugünün onun düğün günü olduğunu ve stresli olabileceği gerçeğini bildiğini hatırlattı. Hep mantık, tek mantık! Bu yol Hermione’de her zaman işe yarardı.

Kadın, Hermione’nin geç kalmasından tutup havadaki yağmura dair olan bütün sinirini boşalttı. Hermione azar kısmı bittikten sonra yavaşça gözlerini açıp karşısında duran, beyaz gelinlik içerisinde bir peri gibi oradan oraya dönüp duran kıza alıcı gözüyle baktı. O sırada çok az kişinin becerebildiği bir ıslık koyuverirken düğünün güzeller güzeli gelini kiliseye geldiği zamandan itibaren ilk defa güldü. Hermione de gülümserken düşüncelerini dile getirdi.

 “Çok güzel olmuşsun Pans.”

Pansy gözleri dolarken korkak bir kedi gibi Hermione’ye baktı.

“Gerçekten mi?”

Hermione başını sallarken onun da gözleri doldu. Pansy, Hermione’ye sarılırken Hermione’de ona sarıldı. Tanışalı hemen hemen 15 yıl oluyordu. Lise başlarında iki ergen genç kız oldukları için birbirlerine artistlik taslamaktan ne kadar iyi anlaşacaklarını fark edememişlerdi. Ama bu şimdiki arkadaşlıklarını daha da güçlü kılıyordu. Çünkü birbirlerini en kötü yönleriyle biliyorlardı. İkisi de anılarda yolculuğa ufak bir yolculuğa çıkarken Hermione’nin önüne ilk gelen görüntü dörtlü gruplarının mutluluğuydu. Lisenin son yılında oluşan bu dörtlü gruptan bugün iki kişi evleniyordu. Pansy ve Harry. Diğer ikili ise şu an birbirlerinden bir haber yaşıyorlardı. Hermione aklına gelen isimle gözlerini açarken Pansy’den ayrıldı. Hermione’nin hareketiyle Pansy de anılardaki yolculuğundan uyanırken Hermione uzun zamandır sormaya cesaret edemediği soruyu yöneltti.

“O gelecek mi?”

Pansy makyajının akmaması için gözlerindeki yaşları dikkatli bir şekilde silerken Hermione’ye baktı.

“Çok önemli bir toplantısı varmış. Gelemeyecekmiş.”

Hermione üzülse mi sevinse mi bilemezken sadece başını salladı. Bunca yıldan sonra onu görmeye hiç hazır değildi. Özellikle de bu düğünde…

“  Draco ailesinin evde olmaması sebebiyle verdiği barbekü partisi(4 kişiyle ne kadar parti yapılırsa) için eşyaları hazırlarken Hermione ve Pansy salataları ve tabakları hazırlıyordu. Harry ise bahçedeki masanın sandalyelerinden birine gömülmüş, gazetenin üçüncü sayfa haberlerini okuyordu. Draco malzemeleri bir eline alırken diğer eliyle Harry’nin kafasını yavaşça gazetenin içine ittirdi ve Harry hafifçe hey’ledi. Pansy onların bu halini görmüş içeriden Harry’e bağırdı.

‘Koca kıçını kaldırmalısın Potter!’

Draco direk gülme krizine girerken Harry surat asıp ayaklandı.

‘Pekala Parkinson! Ne yapmam gerekiyor?’

Pansy ona mutfaktaki tabakaları işaret ederken Hermione de salatayı bitirmiş masaya götürmek için tabağı eline aldı.

Akşamın ilerleyen saatlerinde yemekler yenmiş, şaraplar bitmişti. Pansy ve Harry ise tatlı tatlı atışıyorlardı. Hermione onların her zamanki hallerine gözlerini devirirken Draco’ya

‘Sevgili olunca bu atışmalar biter sanmıştım. Ama şimdi daha çok tartışıyorlar. Bir ilişki sürekli itişmekle nasıl ilerler?’

Diye yakındı. Draco onun söylediklerine gülerken yanında oturan kıza uzanıp yanağını öptü.

‘Boşveeeer.  En kötü ihtimal bizden 10 yıl sonra evlenirler.’

Hermione genç adamın söylediğine gülerken adamın kafasını eliyle ittirdi.

‘Seninle evleneceğimi sanıyorsan yanılıyorsun Malfoy.’

Draco bununla kaşlarını çatarken Hermione mutfaktan şarap almak için ayaklandı. O sırada genç adamın suratının halini görünce gözlerini devirip güldü.

‘Teklif gelsin düşünürüz.’

Draco bununla sırıtırken Hermione genç adam fark etmese de kızarmış ve sevinmişti. “

 

Gelin ve en yakın arkadaşı birlikte mihraba yürürken Ginny onların bir adım önünden yürüyordu. Konuklar beyazlar içerisinde birbirinin koluna giren kadınlara bakıyorken ikisi de birbirinden güzel görünüyordu. Hermione saçlarının ıslanması nedeniyle Ginny’e saçını topuz yapmasını istemişti. Makyajını da bir kere tazeledikten sonra tamamdı. Pansy ise Hermione’nin dünyada gördüğü en güzel gelinler arasındaki top 10’e girerdi.

Pansy , sadece onu mihrapta bekleyen adama odaklanmıştı. Midesi alt üst olurken ne kadar yakışıklı olduğunu ve ne kadar doğru bir karar verdiğini bir kere daha anladı. Bu duygu hiçbir zaman değişmeyecekti. Hermione mihraba geldiklerinde Pansy’i yanağından öpüp, Pansy’den sonra ki en yakın arkadaşına, Harry’e teslim etti. Rahip uzun bir konuşmanın ardından sonra Pansy ve Harry birbirlerini sonsuza dek sevip, iyi ve kötü günde beraber olacaklarına söz verdiler. Hermione mutlulukla arkadaşlarını alkışlarken herkes dışarıdaki bir süre önce dinmiş yağmurdan nasibini almamış kilise bahçesindeki yerlerini almak için dışarıya akın etmeye başladı. Pansy ve Harry ise Hermione’in yanında bittiler. Hermione gülerek

 “Sizin ilgilenmeniz gereken insanlar yok muydu?”

Harry ve Pansy korkuyla Hermione’nin suratına bakarken Hermione gözlerini devirdi.

“Abartmayın, çocuklar. Çok fazla insan da yok.”

Pansy ise

“Immm… Esasında kilise tamı tamına dolu ki bu da yaklaşık bir 300 kişi yapıyor.”

Hermione şokla Pansy’e bakarken Harry Hermione’nin haline bir kahkaha attı. Hermione açık ağzını kapatırken Harry en mantıklı öneriyi ortaya koydu.

“Bence bu yakın arkadaşların ve ailelerin konuşması olayını aradan çıkartalım. Sonradan dans etmek isteyeceklerdir. Bu yüzden bizde insanlara merhaba demekten kurtuluruz.”

Pansy bu öneriyi beğenirken Harry’nin dudaklarına bir öpücük kondurdu.

“Akıllısınız Mr Potter.”

Harry de gülümserken

“Teşekkür ederim Mrs Potter.”  dedi.

Hermione gülerken Pansy Hermione’ye döndü.

“Tuhaf oldu.”

“Hayır.”

“Soyadı değişikliği istemeseydim keşke.”

Harry direk atılırken

“Heeey! Bari ben gittikten söyle bunu da en azından düğün günümüzde tartışmayalım.”

 Hermione ve Pansy birer kahkaha patlatırken Pansy karşısındaki adama tatlı tatlı güldü. Harry ise onaylamayan bakışlarla yanlarından ayrıldı. Hermione Pansy’e dönüp

“Evlenmemiş ya da hiç evlenmeyecek olan bir tek ben kaldım gruptan. Kendimi kötü hissediyorum.”

Pansy onun omzuna kolunu atarken

“Herm seni asla yalnız bırakmayacağız. Bunu çok iyi biliyorsun.”

Hermione kafasını sallarken zemine gözlerini dikti.

“Sadece… Biliyorsun hep sizden önce bizim evleneceğimizi düşünürdük. Ama olana bak.”

Pansy onu daha da sıkarken

“Belki de doğru insan değildi Herm. Bunu bilemeyiz.”

Hermione gözlerini diktiği yerden kaldırıp Pansy’e baktı. Acı bir gülümsemeyle

“Evet bilemeyiz. Çünkü hiçbir açıklama yapmadı. Ve bende sormadım. İnanabiliyor musun?! Her zaman mantıkçı olan ben ilk defa kalbimi dinledim ve sonuçlarına bak. 11 yıldır aynı adamı düşünüyorum.”

Pansy arkadaşının durumuna üzülüyor ama yapacak ya da söyleyecek bir şey bulamıyorken alkışlar arasında Ginny sahneden indi. O sırada Harry mikrafonu yeniden eline aldı.

“Şimdi de en yakın arkadaşım Hermione’yi buraya çağırıyorum. Ama kendisinden bir konuşma yerine bize bir şarkı söylemesini rica ediyorum.”

Hermione şokla Harry’e bakarken hayır anlamında kafasını salladı. Pansy ise onu sahneye ittiriyordu. Hermione alkışlamalar ve destekler arasında sahneye zorla çıkarken Harry ona melek gülümsemelerinden birini yolluyordu. Hermione onu kıramayacağını bildiği için daha fazla itiraz etmedi. O an bugüne en uygun olacağını düşündüğü şarkıyı seçti. Hafifçe arka tarafındaki adama dönüp şarkıyı söyledi. Adam hafif bir baş hareketiyle onu onaylarken birazdan notalar enstrümanlardan çıkmaya başladı. Hermione ise zaman ve mekân kavramını unutup bu şarkıyla ilgili anılara daldı.

Laura Pausini-It’s not  Goodbye

Her sözde ayrı bir anı daha fazla güç kazanırken bu şarkının Hermione ve Draco’nun şarkısı olduğunu bilen yeni evli çift yavaşça birbirine sarılmış şarkıyı söyleyen genç kızın çelikten duvarlarını indirmesini izliyorlardı.

Genç bir adam kilisenin bahçesine adım attığında duyduğu şarkı yüzüne bir tokat gibi inerken anılar zihninde üst üste biniyor genç adamın düşünceleri sahneye çıkmak için sanki birbirleri ile yarışıyorlardı. Tanıdık ses kulaklarında hoş bir tını olarak yankılanırken olduğu yerde durdu. Gözlerini şarkıyı söyleyen kişiye odaklarken bir anı savaşı kazanmış sahnedeki yerini alıyordu.

‘’Genç adam burnunu kahverengi gürlüğe daldırmış yasemin kokusunu içine çekiyordu. Göğsüne yaslanmış kız ise çoktan kendini havadaki esintinin kollarına bırakmıştı, gözleri kapalı. Nefes aldığını hissediyorken yavaşça gözlerini açıp balkondan gözüken Londra sokaklarına baktı. Yavaşça gülümseyip onu sıkıca saran adama

“Keşke bir de müzik olsaydı.” dedi. Draco gülümsedi.

“Belki de birazdan başlar?”

“Nasıl olacakmış o?” 

Draco eliyle bir yere işaret verirken slow bir müzik kulaklarını doldurmaya başladı. Hermione şaşkınca içeriye bakarken hiç kimse göremedi. Evde de televizyon ya da müzik çalar olmadığına göre… Draco’nun kollarından yavaşça ayrılırken aşağıya baktı. Bir kemancı, bir solist ve gitardan oluşan grup Hermione ve Draco’nun şarkısını çalıyorlardı. Hermione gözleri dolu, mutlulukla parlayarak Draco’ya döndü.

“Draco ben…”

Draco gülümserken tamamladı.

“Ben de seni seviyorum Herm.”

Draco gözleri dolmuş bir halde 11 senedir görmediği genç kadını incelemeye başladı. Hala aynıydı. O sevdiği kadındı ya da sevdiği kadına çok benziyordu. Genç kadının kalbinde ve düşüncelerinde ne olduğunu bilmiyor ve bilmekte istemiyordu. Çünkü zamanın onu ne kadar yıprattığını tahmin edemiyordu ve zamanla yıpranmış bir Hermione artık eski gibi olamazdı.

Düşünceler daha da çıkmaza neden olurken genç adam hala yerinden kıpırdayamamıştı. Hala özlemle kadını izliyorken ilk defa kadının vücudunda bir gezintiye çıktı.

Saçlarını hoş bir topuzla toplamıştı kadın. Draco her ne kadar o güzel dalgaları özlese de bu da çok yakışmıştı ona. Güzele ne yakışmazdı ki… Üzerinde ise gelini sönük bırakmak istercesine, bütün nedimelerden farklı olarak beyaz, dizine kadar inen bir elbise giymişti. Belindeki siyah kuşak, kadının zayıfladığını belli etmek istercesine sarıyordu belini. Uzun ve bir mankeninki kadar düzgün olan bacaklarından sonra siyah bir ayakkabıyla bitiyordu ufak gezintisi. O sırada yeniden kadının gözlerine bakarken kadınında onu gördüğünü anladı. O sırada midesine yumruk yemiş gibi olurken kahverengi gözlerin onu bunca yıl sonra hala etkilemesine şaşırmıştı.

Kadın sahnede fazla kaldığını anlamış alacak ki yavaşça dolu dolu olan gözlerini ondan ayırıp alkışlar arasında sahneden indi. Draco da sonunda bedenine söz geçirebilmiş, kadını alkışlamaya başladı. O sırada salonda bir çığlık koparken Draco sesin geldiği tarafa döndü. Siyah bir fırtına boynuna atlayıp onu deli gibi sıkarken gülümsedi ve o da ona sarıldı. Kucağındaki kadın sürekli konuşuyor, hiç aralıksız olarak Draco’ya azarlıyordu. Draco onun bu haline gözünü devirirken Pansy onu azat edip son bir soru sordu.

“Neden geleceğini söylemedin?” Draco sırıtarak

“O zaman bana böyle koşturarak gelmez ve insanların düğünün iptal mi oluyor diye düşünmesini sağlayamazdım.”

Pansy adamın koluna bir tane geçirirken Harry de yanlarına geldi. Bir süre sinirli bir şekilde karşısındaki adamı süzse de sonradan ikisi de birbirlerine sarıldılar. İkisinin de suratında bir tebessüm oluşurken Harry

“Çok adi bir adamsın, Malfoy. Senin yüzünden Pansy’nin en sevmediğim kuzeni Cedric baş sağdıcım oldu.”

Draco bununla kahkahayı patlatırken

‘’Bu kadar önemli olduğumu bilseydim hiç gelmezdim Potter.’’

Harry küçük bir çocuk gibi omuz silkip dil çıkarırken Hermione’nin tanrıçaya benzettiği güzellik onlara doğru yaklaşıyordu. Pansy kaşlarını çattı.

‘’Böyle birini tanıdığımızı sanmıyorum Harry.’’

‘’Evet, tanımıyoruz. Ve bu bayan kim ve neden burada?’’

Draco onlara gelen genç kadına elini uzattı ve genç kadın adamın elini tuttu.

‘’Çocuklar bu benim nişanlım Estella.’’

Harry ve Pansy aynı anda “ha?”’larken Draco tebessüm edercesine gülümsedi. Pansy sinirlendi.

‘’Nİ-ŞAN-LAN-DIN-MI? Hem de bize söylemeden!!!’’

‘’Açıkla-‘’

‘’Hayır dinlemek istemiyorum Malfoy. Benimle sinirlerim yatışmadan konuşma.’’

Genç kadın arkasını dönüp uzaklaşırken Harry’de çaresizce onun peşinden gitti…

                                                          -***-

Hermione bahçedeki banklardan birine çökmüş derin derin nefes alırken yanına biri oturdu. Genç kadın başını oraya çevirdi ve daha önce görmediği biri ile karşılaştı. Mavi gözlü, siyah saçlı ve uzun bir boylu adam ona endişeyle bakıyordu.

‘’İyi misiniz?’’

Hermione olumsuz anlamda başını sallarken genç adam ona bir mendil uzattı. Tanımadığı bu adam gözünde bir artı daha alırken çekinerek mendili alıp düşen birkaç damlayı sildi.

‘’Teşekkür ederim.’’

Tanımadığı yakışıklı ve tatlı adam gülümsedi.

‘’Rica ederim. Peki, bu kadar güzel bir bayanı ağlatan şey nedir diye sorsam abartmış olur muyum?’’

Hermione kıkırdama ile gülme arası bir ses çıkardı.

‘’Eski ve uzun bir konu. Anlatarak sizi de sıkıntıma ortak etmek istemem.’’

‘’Tanımadığın kişilerle sorunlarını konuşmak daha kolaydır. Ama ismini söylersen tanışmış olabiliriz. Bu arada ben Alex.’’

Alex elini genç kadına doğru uzatmış beklerken genç kadın da uzatılan ele karşılık verdi. Eller birleşirken genç kadının içinde tuhaf bir his belirdi.

‘’Bende Hermione.’’

İkisi birlikte ufak bir kahkaha attı.

‘’Evet, Hermione resmi olarak tanıştığımıza göre sorunun nedir?’’

Genç kadın derin bir nefes aldı.

‘’Lise aşkım. Onun burada olmasını beklemiyordum.’’

‘’Ah. Lise aşkı ha? En unutulmaz olanları.’’

Hermione gülümseyerek kafasını salladı.

‘’Öyle de diyebiliriz. Sen burada ne arıyorsun? Ve damadın akrabası olamazsın. Olsaydın bilirdim.’’

‘’Kuzenim Pansy’nin düğününe geldim.’’

Hermione kızararak;

‘’Kuzeninin senin kadar tatlı ve yakışıklı bir kuzeni olduğunu bilmiyordum.’’

‘’Bende kuzenimin bu kadar güzel ve nazik bir arkadaşı olduğunu bilmiyordum.’’

İkisi minik bir kahkaha atarken Alex

‘’Düğünden sonra yarın ya da başka bir gün bir şeyler yapmaya ne dersin?’’

‘’Ah bilmiyorum. Güzel bir fikir gibi duruyor.’’

Alex Hermione’ye en güzel gülücüklerinden birini attı. Hermione üzüntüsünü bir an da unutmuştu. Alex birazdan içeriden gelen seslerle Hermione’ye bakıp

“Artık Pansy’nin yanına gitmeliyiz. Yoksa seni düğünden kaçırdığımı düşünüp beni haşlayabilir.”

Hermione anlayışlı bir şekilde başını salladı. İkisi birlikte insanların arasına karıştılar. Hermione etrafına bakarken onu saçlarından bulmak çok kolay oldu. Kalbinin bir parçasının acımasını önleyemezken yanlarına Pansy geldi. Suratında Hermione’nin hiç hoşuna gitmeyen bir sırıtış vardı. Bu gülüşü sevmemişken suratını buruşturdu. Pansy ise Alex ikisine bakarken

“Tanışıp beni büyük bir zahmetten kurtarmışsınız.” dedi. Hermione Pansy’e “uyuz musun kızım sen?” bakışlarıyla öldürürken Alex hafifçe gülümseyip

“Evet tanıştık. Bana niye bu tatlı arkadaşından daha önce bahsetmemiştin Pansy?”

Hermione utangaç bir şekilde gülümserken Pansy hiçbir lafın altında kalmaz

“Yanıma uğradığın mı var?” dedi. Alex teslim oluyorum dercesine ellerini kaldırırken Pansy Hermione’ye döndü.

“Konuşmalıyız. Şimdi.” Hermione kaşlarını çatarken Alex

“Ben de Harry’e bir şey soracaktım.” Diyerek Hermione’nin gözünde bir artı daha kazandı. Hermione meraklı bakışlarla

 “Çatlatmasan hani Parkinson?”

Pansy ise nasıl söyleyeceğini bilmiyor sessizce dudaklarını ısırıyordu. Hermione bir kaşını kaldırırken Pansy off’layıp baklayı ağzından bir seferde çıkardı.

“Draco nişanlanmış.”

Hermione ayaklarının altındaki zeminin sarsıldığını hissederken sadece “ne?” diyebildi. Pansy onun renginin solduğunu görürken telaşlandı.

“Herm hadi içeriye girelim.” Hermione kafasını iki tarafa salladı.

“Bu senin düğünün Pansy ve ben bu düğünü mahvetmeyeceğim. Şimdi Harry’nin yanına git ve şu insanlara merhaba de.”

Pansy şu üzgün haliyle bile onu düşünen arkadaşına baktı. Ona kocaman sarıldı.

“Üzülme, Herm… Lütfen.” Hermione yavaşça başını salladı. Hiç üzülmeyeceğine emindi… Sessizce ve titrek adımlarla kendini gelin ve damadın arkadaşları için ayrılmış masadaki sandalyelerden birine attı. Dirseklerini masaya dayayıp yüzünü elleri arasına aldı.

Hala inanamıyordu. O nişanlanmıştı! Aslında inanması gerekirdi. Onlar ayrılmışlardı ve bu ilişkiye hala inanan sadece kendisi kalmıştı. 11 sene önce biten bir ilişkiyi düşüncelerinde yaşatmaya çalışmıştı. Ve sonuca bakılacak olursa hayatına devam edememiş zaman ilerledikçe olduğu yerde saymaya devam eden birine dönüşmüştü. Oysa Draco çoktan onu aşmıştı. Hayatına devam etmiş ve nişanlanmıştı. Kendiside öyle yapmalıydı. Hayatına devam etmeliydi.

Sessizce oflarken kendini soyutlamaya çalıştığı kilisenin bahçesini kaplayan ve tüm çiftleri dansa teşvik eden bir parça çalmaya başladı. Genç kadının gözleri müziğin etkisi ile dolmaya başlarken kulaklarına dolan ses yüreğine okların saplanmasına neden oldu.

‘’Bu dansı bana lütfeder misiniz?’’

Hermione ürkekçe kafasını kaldırırken eski sevgilisinin eli ısrarla önünde duruyordu.

Righteous Brothers-Unchained Melody

Çimler ayaklarının altlarında ezilirken genç kadının kolları gevşek ve bir o kadar da resmi bir biçimde genç adamın boynuna dolanmıştı. Genç adamın elleri ise tam zıt bir şekilde genç kadının belini sıkıca kavramıştı, sanki onun kollarında olduğunu gerçekten kendine kanıtlamak istercesine.

Aralarında sessizlik uzayıp gideceğe benzerken Hermione sonunda sıkılmış, gözleri Draco’nun arkasındaki bir yere odaklanmış, mırıldandı.

‘’Nişanlamışsın.’’

Draco kafasını sallarken ‘’Öyle oldu.’’ Dedi.

Hermione sonunda cesaretini toplayıp kahverengi gözlerini mavi-gri gözlere çevirdi.

‘’Benden ne istiyorsun?’’

‘’Sadece dans.’’

Hermione’nin gözleri dolarken acılı bir sesle karşıdakinin kelimeleri sindirmesi için yavaşça fısıldadı.

‘’Benden aldıklarından sonra bu dans benim sana hediyem olsun.’’

Draco’nun kalbi acıyla burkulurken kahverengi gözlerde gördüğü acı, çaresizlik ve yıpranmışlık kendinden bir kez daha nefret etmesine neden oldu.

‘’Beni neden terk ettin Malfoy? Bizi niye kolayca silip attın?’’

Draco susarken Hermione sinirle fısıldadı.

‘’Söylesene Malfoy. Bana niye bunları yaşattın? Tüm bunlar bir oyun muydu? O zavallı egonu tatmin etmek için yapılmış bir oyun muydu?’’

Draco’da sinirlenmiş tısladı.

‘’Eğer o gördüğün magazin dergilerinden fırlamış kadınla nişanlanmasaydım seni öldüreceklerdi. Başka hiçbir seçeneğim yoktu.’’

Hermione acıyla güldü.

‘’Her zaman başka bir seçenek vardır Malfoy.’’

Draco’nun gözleri genç kadının gözlerini adeta içine çekerken eğilerek dudaklarını genç kadının kulağına dayadı.

‘’Seni seviyorum Hermione. Her zaman sevdim ve seveceğim.’’

Hermione’nin adımları bir an birbirine dolanırken genç adam onu daha sıkı kavradı. Genç kadın sonunda gözlerinden yaşların süzülmesine izin vermiş adımlarını durdurarak Draco’nunda durmasını sağladı. Zorla artık kendini huzurlu hissedemediği kolların arasından çıkarken ağlamaktan çatallaşmış sesiyle fısıldadı.

‘’Sence de bunu söylemek için biraz geç değil mi?’’

Hermione arkasını geçmişine dönüp geleceğine yol açmak için kendine yeni bir defterde yeni bir sayfa açtı.

1 Ay Sonra~

‘’Herm bak cidden iyi misin?’’

Genç kadın elindeki telefonu biraz daha sıkarken sıkıntıyla konuştuğu kişi görmese de gözlerini devirdi.

‘’Kaç milyon defa demem gerekecek Pansy? İyiyim dedim ya.’’

‘’Of Herm seni çok özledim.’’

‘’Bende canım dostum. Ama beni dert etmeyi bırak ve balayının tadını çıkart. Neredeyse her gün beni aradın.’’

‘’Ama ak-‘’       

‘’Bak Parkinson 1 haftaya geri dönüyorsun ve geldiğinde beni göreceksin.’’

‘’Tamam Granger.’’

‘’Ayrıca gelince sana anlatacak bir şeyler olabilir.’’

‘’Ne? Ne anlatacaksın!?’’

‘’Gelince öğrenirsin. Hem belli bile değil.’’

‘’HERMİONE J-‘’

‘’Görüşürüz Pans.  İyi eğlenceleeeerrrrr.’’

Telefonu en iyi dostunun suratına kapatıp kendi kendine güldü. Bu artık onun için yabancı bir eylem değildi.

Draco’yu ne kadar sevse de onun gibi yapması gerekmişti. Hayatına devam etmeliydi. Tüm anıları yok sayamazdı ama geçmişiyle de yaşayamazdı, bunu anlamıştı. Ve hayatın ona sunduğu fırsatları değerlendirme kararı almıştı ve gayet de işe yarıyordu.

Hızla aynada kendine son bir bakış attı. Beyaz straplez bluz, koyu mavi kot şort ve sandaletlerini giymiş, saçlarını düzleştirip hafif bir makyaj yapmıştı. Aynada gördüğünden memnun kalırken kapı zilini duyması ile yerinden zıplaması bir oldu. Acele ile telefonunu ve el çantasını alıp kapıyı açtı.

Karşısında siyah saçlı ve mavi gözlü genç adam ona gülümseyerek bakıyordu. Midesinde kelebekler uçuşuyor gibiydi. Hermione’de gülümserken Alex ona elini uzatıp ‘’Küçük bir eğlence kaçamağına hazır mısınız Miss Granger?’’ dedi. Hermione heyecanla kafasını sallayıp uzatılan eli tuttu. Ama bu tutuş bir ay önceki karşılaşmalarında olduğu gibi değildi. Güven verici ve sahiplenici bir tutuştu.

Genç kadın, Hermione Granger, artık emindi. Geleceğini bulmuştu ve onu kaybetmeye hiç niyeti yoktu.

                                                 SON

Continuă lectura

O să-ți placă și

3.9M 112K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
3.1M 16.9K 3
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
betty De ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby