BEYAZ KUMRU

De buseedilan

363K 13.3K 2.3K

"Kaybolmuş bir ruhtum sadece ve doğru yolu bulmak için çabalamıyordum. Ben akıntıya karşı çırpınmayı seçmemiş... Mais

1: SÖNMEYEN ATEŞ
2: BOZUK PARÇA
3: BU AYRILIK BİR VEDA DEĞİL
4: BİLİNMEYEN KİŞİ
5: URAS ARSLAN
6: DENKLEM
7: KİLİTLİ KAPI
8: SARILMAK
9: KENDİNDEN GEÇMEK İÇİN NE HARİKA BİR GECE!
10: ÇOBAN YILDIZI
11: ESKİ BİR ARKADAŞ
12: SABAH KOŞUSU
13: NİŞAN
14: BİR TUTAM AŞK
15: ERKEN BALAYI
16: GÜVENLER
17: YEMEK SAVAŞI
18: TESADÜF
19: BUSE
20: DOSYA
21: MIŞIL MIŞIL
22: AKŞAM YEMEĞİ
23: KAÇIRILMA
25: KÜÇÜĞÜM DAHA ÇOK KÜÇÜĞÜM...
26: KISMEN DOĞRU
27: ÇETİN VALENTINI
28: D.
29: PROVA
30: HAYDUT
31:GÖL EVİ (BÖLÜM1)
32: GÖL EVİ (BÖLÜM2)
33: DÖVÜŞ
34: AYRILIK
35:ÇALINTI BİLGİ
36:PİNOKYO
37: BAHAR ŞENLİĞİ
38: DOĞUM GÜNÜ
39:BEYAZ KUMRU
40: KISKANÇLIK
41: KASA

24: SATILIK EV

5.9K 284 61
De buseedilan

Gri dört duvarın ortasında konumlandırılmış rahatsız sandalyede oturuyordum. Kafamın hemen üzerinde sarkıtılan beyaz ışık uykusuz gözlerimi yormaktayken karşımdaki duvarda bir aynayı anımsatan cam pencerenin ardından gözetlendiğimi biliyordum. Sorgu odasının basık havasını görmezden gelmeye çalışırken polis memurunun ard arda sıraladığı sorulara acemice cevap vermekle epeyce meşguldüm.

"Kaçırılmadığınızı idda ediyorsunuz. Görgü tanıkları bu öğleden sonra sahildeki bir kafeden iki adamla beyaz bir arabaya binerek ayrıldığınızı söylemiş. "

Polis memuru ve aramızdaki siyah ahşap masaya ellerimi serbesçe yerleştirmiştim. Bileğimdeki tokayla oynarken "Kaçırılsaydım haberim olurdu. Öyle değil mi?" dedim. Gözlerimi kırpmamak ve sesimi aynı düzeyde tutmak yorucuydu.

Genç görünümlü komiser önündeki dosyaya göz gezdirirken "Arkadaşınız onu orada bekeleyeceğiniz doğrultusunda ifade vermiş ve daha sonra sizden haber alamamış." dedi ve daha sonra şüpheli bakışlarını üzerime dikti.
Berkay ile ifadem uyuşmadığı için başım dertteydi ve beni sorguya çekiyorlardı.Yalanımı güçlendirmek için "Ben bir üniversite öğrencisiyim ve yetiştirmem gereken proje ödevlerim var. Tüm gün orada Berkay'ı bekleyemezdim. Üstelik özel hayatım ile ilgili şeyler soruşturmaya dahil değil sanıyordum." dedim umursamaz bir tavırla.

Memur bey iç çekti ve kollarını aramızdaki masaya dayayarak bana doğru eğildi. "Bakın, biz devletin adamlarıyız.Eğer bir şeylerden korktuğunuz için konuşmuyor iseniz, sizi koruyabileceğimizi bilmenizi isteriz."

"Bende şunu bilmenizi istiyorum; yaşıtlarımdan hiçbiri  kafa dinlemek için bir kaç saatliğine ortadan kaybolduğu için emniyet müdürlüğünce sorguya çekilmiyor." Sandalyemi ittirerek yavaşça ayağa kalktım ve kapıyı işaret ederek "İfademi verdim. Artık eve gidebilir miyim?" diye sızlandım.

Komiser bey cevap vermek için yeltendiği sırada kapı pervazında sert görünümlü bir kadın belirdi ve polis memuru ayağa kalkarken "Hilal amirim." diye seslendi uzun boylu kadına.

Beyaz bir gömlek giymiş ve saçını yukarıdan sıkıca at kuyruğu yapmış olan kadın "Sen çıkabilirsin." deyip başıyla onayladı. 

 Polis memuru başını sallayarak sorgu odasını terk ettiğinde sert görünümlü kadın kalkmış olduğum sandalyeyi gözleriyle işaret ederek "Otur." dedi. 

İtiraz etmeden oturduğumda aramıza masayı aldı fakat oturmadı. Avuç içlerini masaya yerleştirirken "Hemen yan odada sorgunu izliyordum." dedi tepeden bakarak. Kaşlarını çattı ve  gözlerini kıstı. "Biri yalan söylediğinde anlarım." dedi baskıcı ve ürkütücü bakışlarının ardından.

Tedirginliğimi ufacık bir an için gizleyemesem de kendimi toparladım. "Ben yalan söylemi..." diye itiraz etmeye çalıştığımda araya girdi.

"Trafik şubeyle görüştüm ve tüm kamera kayıtlarını tek tek inceletiyorum. Bir şeyler sakladığını biliyorum." Kaşlarını havaya kaldırdığında yutkundum. "Bunun için eğitim aldım ve neler döndüğünü öğreniceğimden emin olabilirsin küçük kız." dedi tekdüze ses tonuyla.

Harika! Başım şimdide polisle derde girecekti! Dişlerimi sıktığımda çenem gerildi. Gözlerimdeki panik ve korkuyu donuk bakışlarala kolayca gölgeledim. "İfadem bu kadar hanım efendi." diye direttim.

Hilal amir gülümserken basadan uzaklaştı ve kapıya doğru yöneldi. Dudaklarındaki alaycı tavrı seziyordum. Kapıyı araladığında "Gitmekte özgürsün." dedi. Göze batmayan hızlı adımlarla odayı terkederken Hilal amirin fındık kabuğu rengi sert bakışlı gözleriyle kısa süreliğine karşı karşıya geldiğimde "Şimdilik." diye ekledi.

***

"Hafta sonu İzmir'e gidebilir miyim? Annemi ziyaret etmek istiyorum." diye sordum.

Babam ve Ceyda olanlardan sonra ilk uçakla tatillerine ara vermiş ve İstanbul'a dönmüşlerdi. İzmir'deki evimizde annemin eşyaları kolilenmiş ve bodrum katına kaldırılmıştı. Toz tutmuş eşyalara göz atıp işe yarar bir şeyler bulup bulamayacağıma bakmak istiyordum.

Babam kahvaltı sofrasında okuduğu gazeteden gözlerini kısa süreliğine ayırdı ve okuma gözlüğünü çıkararak boynundan sallanmasına izin verdi. "Yaz başlangıcına kadar eve dönemeyeceğini biliyorsun." Gazeteyi katlayarak masanın kenarına koydu.

Umutsuzluk içinde iç çektim. "Biliyorum ama onu görmeyi gerçekten çok istiyorum." diye ısrar ettim.

 Sert kahvesinden bir yudum aldığında yüzünü ekşitti. "Olmaz." dedi tekdüze ses tonuyla.

Elimdeki çatal ve bıçağı daha sıkı tutarak öfkelenmemeye çalıştım ve "Neden?" diye sordum.

Babam abartılı bir şekilde nefes verdi. Çikolata kahvesi gözlerini suratıma dikerek "Çünkü küçük hanım hala pervasızsın. Geçen gece sana bir şey olduğunu düşündük ve apar topar Türkiye'ye döndük. Keyfi şekilde başıboş ortalarda dolandığını büyük bir rahatlıkla söylüyorsun. Dünya etrafında dönmüyor. Büyü artık." diye söylendi.

Ellerimi yumruk yaptım ve kaşlarımı çattım. Gerçeği bilmiyordu. O gece neler yaşadığımı bilmiyordu. Çatal ve bıçağı masaya bırakarak ayağa kalktım. "Yaşadığım dünya Engin Ertürk'e ait. Bu yüzden asla benim etrafımda dönemeyecek zaten." Odama çıkmaya yeltendiğimde.

Babam elindeki çatalı sertçe bıraktı ve tabağa çarpan çataldan çıkan titreşim sesiyle irkildim. "Otur!" diye emretti. Kısa bir süre içinde emrine itaat etmeyince "Otur!" diye tekrar etti. "On sekiz yaşını doldurmuş olman umrumda bile değil! Burası benim evim ve benim kurallarım geçerli." Ses tonu yoğunlaşmıştı. Alnındaki damar belirginleşiyordu. "Bu çatı altında yaşadığın sürece benim kurallarıma uymak zorundasın. Reşit olman umrumda değil. Otur, kahvaltını yap ve okula git!"

Babamın yapmazsam hayatımı kabusa çevireceği emirlerine istemeyerek itaat edip kahvaltımı tamamladıktan sonra okula gitmek için hazırlandım. Berkay arabasının içinde ön kapıda bekliyordu. Hala babamla olan anlaşması geçerliydi ve beni okula götürüp getiriyordu.

Arabaya bindiğimde "Senin için endişelendim." dedi ve arabayı çalıştırdı. Ön camdan yola bakıyordum. Emniyet kemerini takmadığım için çıkan sinir bozucu ses kulağımı tırmaladığında "Beni orada beklemeni söylemiştim." diye söylendi. O gece telefonumu kaybetmiştim ve Berkay'la haberleşememiştik.

Emniyet kemerini bağlarken sesli bir şekilde nefes verdim. "Polislere ve babama yalan söylemek zorunda kaldım."   diye itiraf ettim.

Ani bir fren yaptığında öne doğru sendelendim.

"Ne? Yani dolaşırken yolunu kaybetmen yalan mıydı? Polise yanlış ifade mi verdin? Neden?" diye sordu. Koyu mavi gözlerinde  endişe vardı.

İç çektim ve gözlerimi kaçırdım. "Şu kafeden ayrıldığım adamlar..."

"Görgü tanıklarının tarif ettiği." Bunu daha çok soru sorar gibi söylemişti.

Başımı salladım. "Beni zorla arabaya bindirdiler ve terkedilmiş bir binaya götürdüler." Olanlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken kalbim hızla atmaya başladı.

Gözleri fal taşı gibi açıldı. "Ne?! Ne istiyorlarmış?"

"Bilmiyorum. Mikroçip hakkında bir şeyler sorup durdular."

Kaşlarını çattı. "Ne mikro çipinden bahsediyorsun?"

"Bilmiyorum." Kafam fazlasıyla karışıktı ve onunkide karışmışa benziyordu.

"Nasıl kurtuldun?" diye sorduğunda Uras'ın donuk bakışları gözlerimin önüne geldi. O bakıştan nefret ediyordum.

Yutkundum. "Tekrar uyandığımda emniyet müdürlüğünün yakınlarında bir banktaydım." diye yalan söyledim.

Arabayı tekrar çalıştırdı. "Polise gidelim ve gerçekleri anlat."

Panik ses tonumla "Olmaz!" diye haykırdım.

Yüzüme baktı ve kaşlarını çatmıştı. Olayı çözümlemeye çalışıyordu. "Nenden?"

Derin bir nefes aldım ve tekrar gözlerimi kaçırdım. "Emin değilim ama o adamları baban göndermiş olabilir." Bunu itiraf etmesi zordu. "Bu kadar tesadüfi olamaz." Tekrar gözlerine baktım.

Başını salladı. "Kamera görüntülerini halettim. Babam hiç bir şey bilmiyor." Tekrar kafasını salladı ve keyifsizce güldü. Ön camdan ufuk çizgisine bakarak "Hem babam asla sana zarar vercek bir şey yapmaz."

Onun için kabullenmesi zor şeyler söylediğimin farkındaydım. "O halde annemele ilgili bir dosya bulundurması neyin nesi?" elimi omzuma koyarak gözlerime bakmasını sağladım. "Annemin sakladığı şeyler olduğunu kabullenmem uzun sürdü. Seni anlıyorum. Fakat polise gidip riske atamam. Gerçekleri öğrenmeden olmaz." Bunların aramızda kalmasını yalvaran bakışlar attım.

Gözlerini devirdi ve elini şaçına götürdü. "Pekala." diye kabul ettinde gülümsedim ve teşekkür edercesine omzunu daha sıkı tuttum. "Ama bu işte beraberiz." diye şart koydu.

İtiraz etmek istesemde bunun bir faydası olmayacağını bildiğimden başımı salladım.

Okula vardığımızda İdil koşar adımlarla ilerleyerek boynuma atladı. Nefes almadan geçirdiğim kısa sürenin ardından omuzlarımdan sıkıca tutarak yapışan bedenlerimizin arasına mesafe koydu ve coşkulu ses tonuyla "Günaydın kaçak." dedi.

Bir kaç gece öncesini emniyet müdürlüğünde geçirdiğimden haberdardı. Yalnızca telefonda kısa bir görüşme yapmıştık. Konuşmanın çoğunluğu onun endişelerini dile getirmesi ve benim susmanla geçmişti. Benim için endişelenmesi, beni önemsemesi ve tüm bu özveriye rağmen ona karşı dürüst olamadığım gerçeği zehirli pençeleriyle kalbimi tırmalıyordu.

Gülümsedim. "Günaydın."

Berkay'a kısa bir bakış attı ve birbirlerine başları ile sessizce selam verdiler.

Sıra sıra park edilmiş arabaları arkamızda bırakarak fakülteye yürüdüğümüz sırada İdil önümüze geçerek yüzünü döndü ve geri geri adım atarak ilerlemeye başladı. "Tüm şu gerginliği atmamıza ihtiyacımız var."

"Ben gerdin değilim." diye itiraz ettim.

Gözlerini deviridi ve Berkayla aynı anda "Evet, öylesin." dedi.

Berkay'a memnuniyetsiz bir bakış attığımda omuz silkti.

"Yarın dersimiz yok  ve düşündümde yarın gece karokeye gidebiliriz."

Yüzümü buruşturdum. "Pas geçeceğim." Müziği seviyordum fakat bir süre evde takılmayı tercih ediyordum.

"Neden olmasın? Seni şarkı söylerken dinlemeyeli uzun zaman oldu." dedi Berkay.

İdil adım atmayı bıraktı ve olduğu yerde dikilince bizde durduk.  Gözleri fal taşı gibi açılmıştı: "Şarkı söylediğini bilmiyordum."

Berkay sırıttı. "Sen bir de piyano çalarken dinle. En iyisidir."

Başımı iki yana salladım. "O kadarda iyi değilim." Yanaklarım kızarmıştı.

İdil parmak uçlarında zıplayarak "Hadi ama eğlenceli olur. Lütfen lütfen..." diye ısrarda bulununca teklifini kabul etmem zorunda kaldım. Bu kız istediğini almayı gerçekten başarıyordu.

***

Eve vardığımda Zehra teyze valizini hazırlamaya koyuluştu.

"Gitmek zorunda mısın? Biraz daha kal." Gitmesini istemiyordum. Onun etrafta olması işleri kolaylaştırıyordu.

Yanağımı avucunun içine aldığında gülümsedi. "Yine gelirim yavrum."

Gözlerimi kaçırdım çünkü zorlukla nefes alıyordum. "Yinede biraz daha kalmanı istiyorum."

Zehra teyze güldü ve saçımı okşadığında tekrar şefkatli gözlerine baktım. "Güzel kızım benim." dediğinde beni sevgi dolu hamur ve şeker kokan kolları arasına sarmaladı.

Yutkundum. Sulu gözlülük yapıpı durumu dahada zorlaştırmak istemiyordum. "Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sorduğumda tekrar yüz yüze geldik.

Başını salladı.

"Anneme ait eşyaların kaldırıldığı kolileri İzmir'e vardığın zaman buraya kargolayabilir misin? " diye sordum.

"İzmir'deki bütün eşyalar Engin Bey İstanbul'a gelmeden önce buraya getirilmişti zaten kızım." İfadesinde şaşkınlık vardı.

Kaşlarımı çattım. "İzmir'deki ev boş mu? Yazın döndüğümüzde ne olacak?" diye sordun içimdeki kötü hissi söküp atmak istercesine.

Zehra teyzenin yüzündeki şaşkın ifade sürmeye devam ediyordu. "Kızım İzmir'deki ev aylar önce satıldı. "

Söylediği gerçek şiddetli yankılar halinde kafamın içinde dönüp dolaşırken kalbim sıkıştı. Gözlerimin arkasında biriken sıcak gözyaşlarını hissedebiliyordum. Ciğerlerim nefes almayı redderken boğazıma çöreklenen yumru canımı yaktı.

Yalan söylemişti! Babam yalan söylemişti! Yaptığı ve söylediği her şeye bir hiç uğruna katlanmıştım. Benim için kafasında tasarladığı başka planları vardı ve ben bunu farkedemeyecek kadar umutsuzluk içinde boğluyordum.

Zehra teyze olup bitenden haberimin olmadığını anladığında acı dolu bir ifadeyle bana baktı.

***

Temposu düşük ve karışık bir bölüm olduğunun farkındayım. Bir dahaki bölümde bunu telafi edeceğim. Bunu geçiş bölümü olarak düşünün. Lütfen bölümü beğenmeyi ve kurguyla ilgili fikirlerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın :)

Continue lendo

Você também vai gostar

187K 9.2K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
Babamın Borcu De maviatlas159

Ficção Adolescente

517K 19K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
349K 22.4K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...