Just Love [düzenleniyor]

Por Glorien

20K 474 66

Isabella Marie Swan ve Edward Cullen; bu kez çok farklı bir hayatta bir araya gelmiş iki genç. Más

Just Love
1. Bölüm
2. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Özel Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm

3. Bölüm

1.4K 47 1
Por Glorien

Bella buraya gelmeden önce ne kadar panik yaptığını düşününce şaşırıyordu.

Çünkü hiçbir şey olmamıştı...

Hiçbir şey.

Edward'ın yanına gittiklerinde bilinci hala kapalıydı. Bir an elini tutmak, yüzüne dokunmak istemişti ama Alexander tepesindeyken yalnızca bakmakla yetinmişti. Şimdi Acil'in girişinde dikiliyorlardı. Alexander'ın yüzünde düşünceli bir ifade vardı.

"Kara kara düşünmesi gereken ben değil miyim? " 

dedi Bella sonunda dayanamayıp. Alexander uykudan uyanmış gibi irkildi. Gözlerini kıza çevirdi.

"Ah, sadece bağlantının ne olabileceğini merak ediyordum. Gerçi bir tahminim var."

Omuz silkti. Bella'da aynını yaptı. Böyle görünürde "rahat" tavırlar sergileyip konuşmasına kendisi de anlam veremiyordu. Dengesiz, çözümleyemediği bir ruh hali içindeydi. Aslında Edward'la olan geçmişini kimse bilsin istemiyordu. Bu hem onu utandırırdı, çünkü ameliyathanedeki olayı çoktan herkes duymuştu, hem de Rosine'in tepkisinden korkuyordu. Sevgilisi kısmen komadaydı ve onun değil eski sevgilisinin adını söylemesi muhtemelen pek hoşuna gitmezdi. Bella bu konuda ne düşünmesi gerektiğini gerçekten bilmiyordu. Evden çıkarkan Edward'ın uyandığına, birbirlerine sarıldıklarına ve tekrar birlikte olduklarına dair bir hayal kurmuştu. Aptalcaydı. Edward daha Bella'nın onun bir kaç metre ötede olduğunu bilmeden öylece yatıyordu. Bundan hep korkmuştu; tekrar ümitlenmek ve hayal kırıklığına uğramaktan.

"Bir şeyler yiyelim mi?"

Alexander bu teklife şaşırmış görünüyordu. Bella hastanedeyken dışarı çıkmak gibi bir istekte bulunmazdı hiç, hele Alexander'la.

"Neden olmasın?"

Bella hastanenin karşısındaki, her zamanki restorana gitmek üzere hareketlendi ama Alexander onu durdurdu.

"Bu kez mekanı benim seçmeme izin ver. İzin günündesin, ben de moladayım. Buradan uzaklaşmak sana iyi gelecek gibi görünüyor."

Bella itiraz etmedi. Alexander bir kez daha şaşırdı. Beraber genç doktorun lüks Mercedes'ine bindiler. Bella çevreye bakmıyordu bile. Yalnızca, aynı yanında oturan adamın da dediği gibi buradan uzaklaşmanın ona iyi geleceğini düşünmüştü.

Yaklaşık yirmi dakika sonra araba yavaşladı. Bella daldığı düşüncelerden sıyrılıp etrafına bakındı. Şehrin deniz kıyısında kalan kesimine gelmişlerdi. İkisi de arabadan inerlerken Bella nerede olduklarını anlamaya çalıştı. Vale gelip anahtarı Alexander'dan aldığında ise, ona pahalıya patlayacak bir yemek yemek üzere, epey lüks fransız restoranına geldiklerini anladı. Ne var ki ne giysisi, ne makyajı, ne saçları ne de ruh hali buraya hiç uygun değildi. Bunu düşünmemeye çalışarak içeriye girdi. Salon pek dolu değildi. Zaten akşam saatlerinde doluşurdu böyle yerlere insanlar; şık giysileriyle tabaklarını doldurmayan minicik porsiyonlara ve pahalı şaraplara para saçmak için.

"Buyrun, Madam."

Bella sandalyesini çeken garsona tuhaf bir bakış attı. Sonra oturdu ve gözlerini Alexander'a dikti.

"Buranın kafamı dağıtacağını mı düşündün? Gerçekten?"

 Bu soruları garson gider gitmez, karşısına oturmak yerine kare şeklindeki masada, sağ tarafına oturan Alexander'a eğilerek söylemişti. Alexander sırıttı.

"Her gün bulunduğun çoğu yerden farklı değil mi? Daha iyi bir seçenek olabilir miydi?"

Bella daha ağzını açamadan garson adlarını bile okuyamadığı yiyecek ve içeceklerle odlu menüyü masaya bıraktı. Alexander ise menüye ihtiyaçları olmadığını söyledi, sonraki üç dakika boyunca genç doktor ve garson Bella'nın anlamadığı bir dilde konuşmaya başladılar. Sohbetleri yarı fransızca, yarı aksanlı İngilizceydi. Garson sonunda Alexander'ın seçiminin muhteşem olduğunu defalarca tekrar ederek uzaklaştı.

"Ee, ne yiyoruz? Dur tahmin edeyim! İçine çilek jölesi ve fıstık ezmesi doldurulmuş ördek, sarımsak suyunda bekletilmiş kaz ciğerleri, bir kadehi maaşımız edecek bir şarap?"

Alexander bir kahkaha attı. İçerideki tek tük insanların başı bir anda onlara döndü. Bella, onlara dönenlerden dişi olanların gözlerini Alexander'dan uzunca bir süre alamadıklarını ister istemez farketti. Boğazını temizledi.

"Bana güvenemez misin Bella? Seni buraya sinirlenmen için getirmedim. Gerçi dikkatini dağıtma olayı işe yaradı. Çoktan kafanı benim ne sipariş ettiğime taktın ."

Alexander kendine has gülücüğünü yüzüne yerleştirdiğinde, Bella kendilerine dönen başlardan bazılarının hala önlerine dönmediğini gördü. 

"Hiçte bile. Sadece aptalca yemeklere manasız para harcamak hoşuma gitmiyor."

"İyi, zaten yemeği ben ısmarlıyorum."

"Hah, öyle mi Bay Anlaşılmaz Dildeki Tüm Yemekleri Ezbere Bilen?"

Alexander bir kahkaha daha attı. Bella onun gülüşünün bu kadar melodik olduğunu daha önce hiç farketmemişti. Ya da koyun psikolojisine kurban gidiyordu; restorandaki her kadın ister istemez karşısındaki adama kaçamak bakışlar attığı için

"Evin gerçekten güzelmiş. Terası kullanıyor musun? Orada akşam yemeği inanılmaz olur. Manzaran nefes kesici, hele şehrin ışıkları yanmaya başladığında..."

"Aslına bakarsan terasa hiç çıkmadım."

 dedi Bella kaşlarını kaldırarak. Alexander abartılı bir şaşırma ifadesi takındı.

"Sana inanmıyorum! Tanrı aşkına, resmen şehirdeki en iyi evlerden birini tutmuşsun. Aslında içeriye yeni bir kaç eşya alsan ve terasa bir masa koysan-"

Sözleri Bella'nın tahmin ettiği gibi en pahalı şaraplardan birini getiren garson sebebiyle bölündü. İkisinin kadehlerini doldurduktan sonra yemeğin gelmek üzere olduğunu haber verip uzaklaştı.

"Tatmanı istedim, yemekten önce."

Alexander kadehini kavrayıp kaldırdı. Bella gülümsedi, uzun zamandır ne dışarıda yemeğe çıkmış ne de bir başkasıyla kadeh kaldırmıştı. Tek yaptığı stresli günlerinde tek başına ucuz bir şarap ya da şampanya açmaktı; zira şampanyayı tercih ederdi çünkü tatlı içkilere meyilliydi. O da kadehini kaldırdı.

"Mutluluğuna Bella, sana çok yakışıyor."

Kıstığı, derin kahverengi gözlerini Bella'nın gözlerine diken Alexander öyle bakıyordu ki Bella öksürerek dikkatini dağıtma ihtiyacı hissetti. Kendi kadehini hafifçe onunkine dokundurdu. Neyse ki işe yaramıştı. Az önce Alexander'ın gözlerinde gördüğü parıltı da neydi? Yoksa karmakarışık olmuş zihni ona oyun mu oynuyordu?

Şaraptan bir yudum alırken içten içe Alexander'ın zevkini takdir etti ama bunu yüksek sesle söylemeyecek kadar inatçıydı. Yemekleri önlerine konurken Bella kol saatine baktı.

"Alexander, bölmek istemezdim ama molan bitti bile."

"Molamı uzatacağımı haber vermediğimi kim söyledi?"

Önlerindeki tabaklara baktı Bella. Gerçekten leziz görünüyorlardı. Hem önyargıyla tahmin ettiği gibi gibi, koca bir tabağın ortasındaki buharda pişmiş minik brokoli ve havuç parçalarından oluşmuyordu yemekleri. Bu yanında bir çok garnitür bulunan, kocaman, iyi pişmiş bir biftekti.

"Tam bir etoburum. Nasıl tahmin ettin?"

dedi Bella gülerek.

"Bana güvenmeni söylemiştim."

Yemek boyunca Alexander Bella'ya evini nasıl tuttuğunu, ailesini, geçmişini, ilgi alanlarını; bir sürü şey sordu. Ne var ki Bella yalnızca cevaplamış, hiç soru sormamıştı. Yemekleri biterken Bella'nın gözleri boydan boya camla kaplanmış duvara kaydı. Güneş batmıştı, şehrin ışıkları yavaş yavaş yanıyordu ve denizle birlikte muhteşem bir manzara seriliydi önlerinde. Nerdeyse 2 saattir Edward aklına gelmemişti, aslında hiç gelmemiş dese yalan olurdu, ara ara nasıl olduğunu ve neden adını sayıkladığını düşünüyordu ama durmaksızın soru soran Alexander sayesinde düşüncelerinden uzaklaşıyordu. Ayrıca şu leziz şarabı fazla kaçırmış olmalıydı çünkü başı dönmeye başlamıştı. Konuşmakta olan Alexander'ın sözünü kesti.

"Üzgünüm ama yemeği burada noktalasak iyi olur. Sen nöbetine devam edebilirsin, ben de taksiyle eve dönerim."

"Üzgünüm, yemeği burada noktalama fikrini kabul ediyorum ama taksi fikrini kabul etmiyorum. Sarhoş ve genç bir kadını San Francisco sokaklarında bir başına bırakmak akıllıca olmaz."

"Hah, ben sarhoş değili -hıck!"

Bella hıçkırınca kızararak eliyle ağzını kapadı. Alexander gülerek hesabı istedi. Bella yemekleri geldiğinden beri ilk kez etrafa bakmak için başını kaldırdı. Bu kısım tahmin ettiği gibiydi. Pahalı tasarımcı elbiseleriyle kadınlar ve gucci takımlarıyla baylar karşılıklı oturmuş kadehlerini tokuşturuyor, havyarlarını mideye yuvarlıyorlardı. Restorandan çıktıklarında soğuk rüzgar yüzünden ürperdi Bella. Aklına yine Edward düşmüştü. Zaten son iki gün içinde yaşadıklarından sonra nasıl onu tamamen aklından çıkarabilirdi ki? Eve gidene kadar Alexander'ın eski parçalardan oluşan blues cd'sini dinlediler, pek konuşmadılar. Alexander bu hafta işe gelip gelmeyeceğini sordu. Bella emin olmadığını söylediğinde şaşırdı. Bella işe gelme konusunda daima emin olurdu. Scarlett Apartman'ın önüne yanaştıklarında Bella doğruca emniyet kemerini çözdü.

"Bu akşam için teşekkürler. Bir daha ki benden ama ne yazık ki hamburger ve patates yemek zorundayız."

"Bana uyar."

Alexander koltuğunda arkasına yaslanıp gülerek kıza bakarken Bella o parıltıyı bir kez daha gördüğünü sandı. Muhtemelen alkolün etkisiydi. Arabadan çıktı, arabada iyice ısındığı için yine ürperdi. Apartman kapısına yöneldiğinde ise tüm cadde gözlerinin önünde dalgalanmaya başladı. Tanrı aşkına, kaç kadeh içmişti? Yalpalayarak birkaç adım attı, demir korkuluklara tutundu ve anahtarı bulmak için çantasını eşeledi. Anahtarı bulup yakalamıştı ki yere düştü, onu almak için eğildiğinde ise dengesini kaybetti.

Düşmek üzereydi; ama düşmedi. Bir anda bir çift el onu belinden yakalamıştı. Kafasını kaldırdığında az daha kalp krizi geçirecekti.

"E-Edward?"

Alexander'ın onu görüp görmediğini anlamak için arabaya bakındı ama çoktan gitmişti. Edward gülümsedi.

"Evet, aşkım? Seni her zaman düşmeden önce yakalayacağımı biliyorsun. Hele söz verdiğin gibi bana yardım ettikten sonra... Beni hayata döndürdükten sonra."

Bella ne diyeceğini bilemedi. Buraya nasıl gelmişti? Bu kadar kısa sürede iyileşmiş olması olanaksızdı. Ama işte, capcanlı karşısındaydı. Kehribar rengi gözleri sağlıkla parıldıyordu. Dayanamayıp boynuna sarıldı.

"Seni öyle çok özledim ki..."

 Öyle sarhoş ve özlem doluydu ki yaptıklarının doğru ya da yanlış olması umurunda değildi. Edward'ın bir eli belini sarmıştı, öbürü saçlarını okşuyordu.

"Ben de seni aşkım."

 Bella o tanıdık kokuyu derin derin içine çekti. İçi saliseler içinde huzur doldu...  Onun mutlu olması için gereken tek şey Edward'dı. Bundan artık tam anlamıyla emindi.

"Benimle gel, daireme çıkalım. Burası çok soğuk."

dedi Bella çarpık bir gülümsemeyle. Zorlukla yapmış olsada geriye çekilebilmişti. Beraber en üst kata çıkarlarken Edward tek kelime etmedi. Sadece birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı. İçeri girdiklerinde Edward gözlerini kocaman açtı.

"Burası harika Bella! Teras manzarası muhteşem, oraya bir masa koymalısın..."

 Bella kaşlarını çattı. Bu cümle ona tanıdık gelmişti.

"Ne tuhaf. Alexander bugün aynını söyledi."

 Edward dudakları muzipçe kıvrıldı.

"Ne o? Ben yokken yeni bir sevgili mi edindin yoksa? Hmm, demek Alexander."

Bu sırada kapıyı kapatmış, Bella'ya yaklaşmıştı. Alnını alnına dayadı. Bella hala şoktaydı ve ne diyeceğini bilemiyordu.

"Ha-hayır. O, şey, iş yerinden arkadaşım ya-yalnızca..."

Yanakları alev almıştı. Edward dairede çınlayan bir kahkaha attığında Bella kendinden geçecek gibi olduğunu hissetti. Nefesleri birbirine karıştı. Edward'ın kolları belini sardı, dudakları birbirine yaklaştı; temas ediyorlardı ama Edward onu öpmek üzereyken hafifçe geri çekiliyordu.

"Bu anın tadını çıkarmak istiyorum..."

Edward'ın sesi yıllardır hayalini kurduğu aşk ve tutkuyla doluydu. Gözleri buluştu, kollarını boynuna doladı. Edward bu kez geri çekilmedi, dudakları birleşti. Bella, sabırla biriktirdiği özlemle sevdiği adamı öptü, kokusunun üzerine sinmesini ve bir daha asla gitmemesini istiyordu.

 Ve gözlerini açtı.

"Sonunda! Beni çok korkuttun!"

Yerinden öyle bir kalktı ki, zaten şarap yüzünden bulanık olan aklı iyice birbirine girdi. Gözleri yaşlarla doldu. Bir rüya daha... İyi de nasıl olmuştu bu? Şimdi dairesinde, turuncu kanepesindeydi. Alexander terasa bakan büyük camların yanında ayaktaydı ama Bella uyanır uyanmaz yanına gelmişti. Kızın dolan gözlerini görünce koltuğa, yanına ilişti.

"İyi misin? Neyin var? Anahtarları almak için eğilince düştün ve bayıldın. Ben de anahtarı alıp seni yukarı çıktım. Bella, cevap verir misin? İyi misin."

Bella bir anda hıçkırıklara boğularak Alexander'a sarıldı, başını gömdüğü omzu rüyasında özlemle içine çektiği kokuyu taşıyordu. Alexander'ın kolları da ona sarılmış, şevkatle sırtını sıvazlıyordu. Bu rüyalarla nasıl yaşayabilirdi? Kalbi dayanmıyordu artık. Üzüntüden ölmek diye bir şey varsa eğer kalbi bugün durabilirdi...

Sonunda biraz sakinleştiğinde geri çekildi. Göz yaşlarını ellerinin tersiyle sildi. Alexander ise ona yaklaşıp yüzünü ellerinin arasına aldı.

"Sakin ol. Hepsi geçecek. Bana güven, olur mu? İyi olacaksın. Söz veriyorum."

Gözleri buluştu. Alexander'ın gözleri Edward'In ki gibi açık kehribar değil, kopkoyu bir kahverengiydi. Öyle ki göz bebekleri seçilemiyordu. Bu renk gözlerine derin bir gizem katıyordu. Bella derin bir nefes verdi dudaklarının arasından.

"Teşekkür ederim. Gerçekten, sana çok minnettarım. Ama artık başımda beklemene gerek yok. Benim yüzümden fazlasıyla zaman kaybettin."

Gülümsedi. Alexander çenesini tutup nazikçe kaldırdı. Bella'nın kaçırdığı gözleri tekrar onunkilerle temas etti.

"Seninle geçirdiğim hiçbir anın zaman kaybı olduğunu düşünmüyorum."

Genç kadın ne diyeceğini bilemeyerek, öylece gözlerine baktı. Yüzleri biraz daha yaklaştı. Bu kez nefesi bir başkasınınkine karışıyordu. Ona tutkuyla bakan fakat bu kez rüya değil gerçek olan birine. Sevgiye ne kadar muhtaçtı... Yıllardır kimseye duygularını belli etmemiş, açmamış, yakın olmamış ya da güvende hissetmemişti. Fakat şimdi bu koltukta otururken ve Alexander ona bakarken ilk kez güvende hissediyordu.

" Bu doğru olmaz..."

Sözcükler dudaklarının arasından bir fısıltı şeklinde çıkmıştı. Yüzleri biraz daha yaklaştı. Alexander ellerini sırtından aşağıya kaydırırken Bella ensesinden aşağıya inen ürpertiyi inkar edemezdi. Biraz sevgiye ihtiyacı vardı o kadar. Buna hakkı yok muydu onca yıldan sonra?

"Bence en doğru şey bu olabilir."

Alexander'da fısıldıyordu. Sanki lise çıkışı geldikleri evde Bella'nın odasına çekilmişlerdi ve ebeveynlerinin bu yakınlıktan haberi olsun istemiyorlardı. Alexander uzandı; dudakları buluştu. Bella ne kadar sıcak olduklarını düşündü; Alexander'ın yumuşak dudakları onunkilerde hareket ederken kolları genç adamın boynuna dolandı. Alexander'ın bir eli belinden, bluzunun altından girip sırtına temas ettiğinde içi titredi. İşte bu, tam olarak şu an, o kötü rüyaları unutturabilirdi Bella'ya. Elleri Alexander'ın saçlarının arasında dolanmaya başladı. Arkaya doğru yaslandı, Alexander kanepeye çıkıp Bella'ya iyice yaklaştı. Dudakları Bella'nın bembeyaz boynuna indi. Tam o anda Alexander'ın cebindeki telefon titreyip çalmaya başladı. Alexander hızlı bir hareketle telefonu çıkarıp tekli koltuklardan birine attı ve Bella'yı öpmeye devam etti. Arama kesildi. Sonra yine başladı. Alexander kollarını ona dolamış kızdan uzaklaşmakta bir hayli zorluk çekiyor gibiydi.

"Üzgünüm, bakmalıyım."

dedi nefes nefese. Bella başını salladı. Kalkıp koltuğa gitti ve ekrana baktı.

"Hastaneden. Şimdi gelirim."

Mutfağa ilerledi ve sakince telefonu dinlemeye başladı Alexander, yalnızca evet, hayır, tamam kelimelerini tekrar ediyordu. Bella bacaklarını toplayıp onu bekledi. Alexander yanına gelirken az önceki gibi coşkulu değil çökmüş görünüyordu.

 "Ne oldu? Bir sorun mu var?"

dedi Bella korkuyla. Tam mutluluğa elini uzatmış, yakalayacakken nasıl bir aksilik çıkmış olabilirdi? Alexander başını hayır anlamında iki yana salladı.

"Aslında iyi bir haberim var. Edward, o... Uyanmış."

Seguir leyendo

También te gustarán

1.2M 98.8K 47
Gelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında...
23.5M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
66.6K 4.8K 34
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
29.4K 4.4K 38
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...