BU HAFTA DELİ BİR HAFTAYDI. NEREDEYSE HİÇBİR ŞEYE VAKİT BULAMADIM BU YÜZDE KATİL UŞAK OLMAYABİLİR HAFTAYA GELECEK. BU BÖLÜMÜN İKİNCİ PARTI DA KISA OLDU SANKİ. NEYSE AFFEDİN HAFTAYA 51. BÖLÜMDE TELAFİ EDERİZ.
BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ/ HİKAYEYİ YORUMLAMAYI/OYLAMAYI/ÖNERMEYİ UNUTMAYIN!
SEVİLİYORSUNUZ :)
*WATTSAPP GRUBU İSTEYENLER ÖZELDEN NUMARALARINI BANA ULAŞTIRSINLAR MESAJ OLARAK. YORUMA YAZMAYIN Kİ NUMARANIZ BAŞKA ELLERE GEÇMESİN :)
BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;
"Hadi içeri" dedi annem. Sesini neşeli tutmaya uğraş verse de üzgün olduğunu anlayabilecek kadar iyi tanıyordum onu. Herkes sorgusuz sualsiz arkasını dönüp eve yürümeye başladığında bir süre öylece dikildim. İçeri girmem gerektiğini kendime hatırlattığımda içeri girmek için öndekilerin girmesini bekleyen son kişiler kapının önündeydi. Hızlı adımlarlar atarak yetiştim onlara. Deniz ile yan yanaydık. Başını hiç kaldırmıyor lakin yürüdüğü yere de bakmıyordu. Başka bir yerlerdeydi ruhu, aklı. Umarım kalbi benimleydi. Şu an tek istediğim bundan ibaretti.
Salona girdiğimizde ani bir ısıyla karşılaşan bedenim titredi. Titremem geçince salona doğru yürüdüm. Herkes şimdiden bir yere dağılmış, Savaş ile Derya yukarı, babam içerideki odalardan birine annem ise mutfağa geçmişti. Salonda Deniz ile ben yalnız kalmıştık.
"Film mi izlesek" dedim. "Annem muhtemelen yemek hazırlığına girişti. O zamana kadar bir filmi rahat rahat bitirebiliriz bence."
"Olur" dedi omuz silkerek. Pek de keyifli bir cevap değildi verdiği. "İzleyelim."
Elimi beline koyup onu merdivenlere yönlendirdim. Basamakları birer birer tırmanırken bir basamak gerisinden onu takip ediyordum. Basamaklar bitip ayaklarımız ikinci katın zeminine değdiğinde fazla bir yolumuz kalmamıştı. Bir dakika geçmeden odamın kapısının önünde, sonra da içerisindeydik. Deniz yatağıma otururken odada ilerleyip laptopu odadaki LCD televizyona bağladım.
"Ne izlemek istersin? Sen seç" dedim. Bilgisayarın önünde eğilmiş film sitesini açmakla meşguldüm.
"Fark etmez" dedi. "Bana hepsi uyar."
"Peki" diye mırıldandım. Onu neşelendirmek konusundaki başarısızlığım canımı sıkmıştı. Neyse ki üzerinde durmayıp başka yollar denemeye kendimi verecek kadar akıllıydım. Komedi kategorisinden bir film seçtim, başlattım. Deniz'in yanına yatağa uzandığımda, onu kendime çektim. Bir bez bebek gibiydi, onu hareket ettirmek zor olmadı.
Filmin ileriki dakikalarında ondan duyduğum birkaç gülücük, bir yarım kahkaha moralimin yerine gelmesini sağlamıştı. Olanları, olacakları zihnimden silip ana odaklandım ve kollarımdaki sevgilimle film izleyip gülüp eğlendim.
Film bitip aşağı indiğimizde annem sofrayı hazırlamış son rötuşları yapıyordu.
"Ah indiniz mi? Ben de tam seslenme kısmına geçiş yapıyordum." dedi annem gülümseyerek.
"Kusura bakmayın" dedi Deniz. Mahcup göründü. "Yardım da etmedim..."
"Duymamış olayım" dedi annem. İşaret parmağını bize doğrultup masadan uzaklaştı. Merdivenleri tırmanmaya hazırlanıyordu. "Siz oturun keyfinize bakın. Ben de ahaliyi toplayıp geleyim."
Merdivenleri çıkıp gözden kayboldu. Merdivenlerde pat pat ayak sesleri giderek soluklaşırken Deniz'in sırtına koyduğum elimle onu masaya doğru yürüttüm. Büyük bir centilmenlik örneği gösterip sandalyesini çekip oturmasını bekledim. Hemen yanındaki sandalyeye ben geçtiğimde merdivenler toplu ayak sesleri duyuldu. Masa ailenin kalan fertleri ile çevrildiğinde herkes kendi içine çekilip tabağındakilerle ilgilenmeye başladı.
"Ellerinize sağlık Asya Teyze." Dedi Derya. Daha çorbasından bir yudum almış almamıştı. "Nefis olmuş." İltifatla yüzü aydınlanan annem gülümseyerek Derya'ya eğilip baktı.
"Afiyet olsun kuzum."
"Benim hatunum yapar da güzel olmaz mı hiç!" Annem babamın sözleriyle kıpkırmızı olurken başını çorbasına eğdi. Babamın yüzü eş zamanlı buruştu. Muhtemelen aşağıdan babama hiç de hoş olmayan, can acıtıcı bir hamle de bulunmuştu. "Biz kadına iltifat edelim..." Yan eğilip bacağını tuttu. "O bacağımızı bizden almaya çalışsın."
"Bacak mı?" dedi Savaş. Hayal kırıklığına uğramış gibi göründü. "Aşk olsun anne senden daha yaratıcı bir hamle beklerdim." Sırıttı. Babam Savaş'ın sırıtışı karşısında duruşunu bozmazken ona gözdağı veren sinir bozucu bir gülümsemeyle selamladı onu.
"Ben de bu çatal, kaşığı sokacak daha yaratıcı yerlerim var ama... Neyse."
"Bu adamı seviyorum" dedi Derya. Ellerini Sihirli annemde Betüş'ü çağırırcasına birleştirip bana saygısıyla karşısında eğildi. "Bu çocuğa böylesine iyi laf sokabilen başka kimse yok. Tabii... Benden sonra." Saçını savurup kaşığını kavradı, çorbaya daldırdı. Babam Derya'ya gülüp çorbasını içmeye devam ederken aralarında gizli bir anlaşma var gibiydi. Sorgulamadım.
Çorba faslı bitip ana yemeğe geçildiğinde babam bombayı patlattı.
"Barış. Gece 22.00'a almıştın değil mi?" Deniz duraksayıp elindeki çatalı yavaşça masaya bıraktı.
"Neyi?" diye sordu. Konu bir nedenden ötürü ilgisini çekmişti ve ilgisini çeken şeyin ne olduğunu gayet iyi biliyordum.
"Abim bu gece dönüyor." Dedi Savaş. Bir sessizlik oldu. "Haberin yok mu?"
Bir süre kimse konuşmadı. Sanırım Deniz duyduklarını sindirmeye çalışıyordu, annemler de onun ağzından çıkacak bir sözü sabırla bekliyorlardı.
Deniz konuşmadı. Uzun bir süre tek kelime dahi etmedi, sadece yemeğini yedi. Masadakilerde yemeklerini yiyor, olay unutuldu gibi gözükse de ortamdaki gerginlik elle tutulur cinstendi. Çatalını ağzına götüren Deniz'e bakış atmadan lokmasını yemiyordu.
"Bana söylemedin" dedi Deniz. Neredeyse fısıldıyordu. Çatalını yemeğine gelişigüzel batırırken belki de konuştuğunun farkında değildi. Belki de istemsizce içindekiler diline düşüvermişti.
Elimi dizine koymak çekmeye yetmişti. Başını ani bir şekilde bana döndürdüğünde boynu için endişelenmiştim. Böylesine ansızın yapılan bir hareketle kendini incitebilirdi lakin şu anda sağlığı ile ilgili yapılacak bir konuşmanın ilgisini çekeceğini düşünmüyordum. Bu yüzden konuşmamayı tercih ettim. Gözlerimin benimkine benzer renkteki gözleri ile iletişime geçip içimdekileri aktarması için bir mucize diledim, gerçekleşmedi. Ya da gerçekleşti. Deniz bana o denli öfkeli bakıyordu ki bu şartlar altında burada hareketsiz oturmak bile zordu.
"Öhm Öhm." Babamın sahte öksürüğü ile kısa, sedasız kavgamıza son verirken söyleyeceklerine kulak kesildim. "Bugün iş yerine Ege geldi."
Bunun durumumuza ufaktan iyi bir katkıda bulanacağından şüpheliydim fakat konunun magmadan uzaklaşmasından memnundum.
"Ya" dedi annem. Tepkisi her zamankinden abartılı olsa da görmezden geldim. "Ben de bayağıdır görmüyorum abimi. Özledim. Neden gelmiş?"
"Öyle geçerken bir uğramış..."
Gerisi biraz silikti çünkü dinlemedim. Onlar normal konular hakkında laklak yaparlarken ben yemeğimi deştim, nimetle oynayıp her türlü günaha girdim.
Deniz aniden ayaklandığında konuşmaları yarıda kesilmiş, herkes ona bakıyordu.
"Be- Ben... Gitmeliyim. İzninizle."
Hani rüzgâr gibi geçti derler ya aynen öyleydi. Ne olduğunu dahi anlayamadan Deniz ortadan kaybolmuş gerisinde şaşkın suretler, büyük bir kapı gürültüsü bırakmıştı.
Çaresizce masada kalan her bir kişinin yüzüne baktım sırayla. Bana acıma duygusuyla bakan gözlerini görmek ne kadar can sıkıcı, sinir bozucu, öfkelendirici olsa da bunun üzerinden geldim. Zorlansam da bunu başardım çünkü ne yapmam gerektiğini idrak edemiyordum. Önümde seçebileceğim sayısıyla seçenek, yürüyebileceğim sayısız yol, dönebileceğim sayısız kavşak vardı. Hangisinin dikenli, hangisinin güllerle bezeli olduğunu bilmiyordum. Bana yol gösterecek benden yaşça da küçük olsa bir canlıya ihtiyacım vardı lakin elimde olanlarda öylece boş boş oturup bana bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Sinirlenmeye başlıyordum.
"Ne!" dedim. Adeta bir volkan misali patlamıştım. "Bakmayın öyle! Gerçi siz de haklısınız." Ses tonumu alçalttım. "Karşıdan öylece bakmak daha kolay. Bir de gelin benim yerime koyun kendinizi o zaman konuşalım."
"Empati yapın diyor sanırım" dedi Savaş. Ses tonu düz, duygudan yoksundu. Ellerini tabağının üzerinde bir çatı olacak biçimde birleştirip yaşını başını almış, yetişkin bir adam gibi ardına yaslandı. "Tamam. Bunu sen istedin." Boğazını temizledi. Yeniden konuşmaya başladığında ses tonunu değiştirmiş aklınca başarılı bir şekilde taklit yapıyordu. "Selam arkadaşlar. Ben Barış. Bugün size içinde bulunduğum boktan..."
"Öhm öhm" Babamın sahte öksürüğü ile konuşmasını yarıda kesip elini göğsüne koyup başını hafifçe eğdi. Özür diliyordu.
"Affedersiniz bayım. İçinde bulunduğum nahoş durumdan bahsedeceğim diyecektim. Neyse. Kendimce İzmir'de ailemin yanında kendi başıma bir birey olmayı beceremeyeceğime dair bir teorim..." Araya girdim.
"Sen bunu nereden..." Beni umursamayıp devam etti.
"var. Bunun için Türkiye'nin yarısının yaşadığı bir yerden bir yere gitmek için insanların saatlerini harcadığı şehre taşınmak istiyorum ama bir sorunum var. Âşık oldum ve sevdiğim kız İstanbul'dan buraya İzmir'e okumak için geldi. Umurumda mı? Değil! Gideceğim ben. Koydum kafaya. Ailem buradaymış, sevgilim arkada kalıyormuş, çok sevdiğim kardeşimi yalnız bırakıyormuşum kim takar!"
"Tamam!" dedim. Elimi masaya vurdum. Savaş sus pus olup sırıtırken söyleyeceklerimin onun sırıtmasını sileceğini bile bile söyledim. "Gidiyorum Savaş. Umursamaz olduğumu düşünseniz de... Geride bıraktıklarımı düşünmediğimi söyleseniz de gerçek şu ki umursuyorum da düşünüyorum da ama bu bir şeyi değiştirmiyor. Gideceğim çünkü. Sonra ne olacağını bilmiyorum fakat... Bugün İstanbul yolcusuyum bu kadar. Lütfen siz de üzerime gelmeyin de son saatlerimi güzel geçireyim. Lütfen. Rica ediyorum."
...
"Sayın yolcularımız. İzmir-İstanbul uçağımız 10 dakika sonra uçuşa geçecektir. Yerlerinizi almanız rica olunur."
İnsansı-robotik ses duyulduğunda yerimde yayılmış oturuyordum. Daha on dakika olması işime gelirken sonuna kadar oturmaya kararlı bir görüntü çizsem de içim içimi yiyordu. Geldiğimden beri gözlerimin kapılara dikili olması ve kendimi siyah kapüşonlu ceketle gizlemem muhtemelen insanların aklına türlü türlü senaryo getirip onları korkutuyordu.
Gelmeyecekti. Bunu kendime ne kadar söylediğimi saymadım. Aklımda onun gözlerime bakarak söylemesinin ardından durmadan tekrarlanan bu kelime beni çıldırma noktasına getiriyordu. Hâlbuki dememiş miydim ben ona sanki geri geleceğim de eşyalarımı toplamaya gidiyormuşum davranalım diye? Bu kadar zor muydu cidden? Beni geçirmeye gelemeyecek kadar üzmüş müydüm onu? Kızdırmış mıydım? Yine de gelmesi gerekmez miydi? Ya yolda başıma bir şey gelse? O küçücük kalbi, o denizler kadar engin vicdanı kaldırabilecek miydi bunu?
Biraz daha bekledim. Ayaklandığımda uçağın kalkmasına iki dakika kalmıştı. Uçağa bineceğim kapıya ilerlerken oradaki bayan memur hızlanmam için bana bir şeyler söylüyordu. Aheste aheste yürümeye devam ettim. Elimde Oyuncak'ın içinde olduğu taşıma kutusu ile birlikte uçağa zamanında binmeyi başardım. Ve yıldızlar bu sefer benim gidişim için parladılar.
EVET BEYLER BAYANLAR YORUMLARI ALALIM :)
İLK ÖNCE SİNİRLENMEYİN :) HER ŞEY GÜZEL OLACAK :)
1.BARIŞ'IN GİTMESİNİ NASIL KARŞILADINIZ?
2.SİZCE GİTMESİ DOĞRU MUYDU?
3.DİĞER BÖLÜMDE NELER OLACAK?
DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. ESEN KALIN EFEM :)