GİRİFT : Yöneticiler

By rosarkness

735K 51.2K 7.4K

Dünya'nın bilinen bir dengesi vardı. Yöneticiler zekaları ve farklı renkteki gözleriyle ayrılan varyeteleriyl... More

Tanıtım
1.bölüm | Kaplan
2.bölüm | Sınav
3.bölüm | Uçurum
4.bölüm | Akrepol
5.bölüm | El
6.bölüm | Yanılsama
7.bölüm | İşaret
8.bölüm | Hedef
9.bölüm | Hançer
10.bölüm | Masumiyet
11.bölüm | Öfke
12.bölüm | Albina
13.bölüm | Uyku
14.bölüm | Düğün
15.bölüm | His
16.bölüm | Yardım Çığlığı
17.bölüm | İntikam Duygusu
18.bölüm | Neden
Tanıtım
19.bölüm | Ceza
20.bölüm | Dokunuş
21.bölüm | Karanlık
22.bölüm | Ateş
23.bölüm | Yıldızlar
24.bölüm | Had
25.bölüm | Kanlı Kürk
26.bölüm | Yansıma
27.bölüm | Fırtına Damlaları
28.bölüm | Bedel
29.bölüm | Üç Taht
30.bölüm | Kararlılık
31.bölüm | Savaş Kıyafeti
32.bölüm | Zincirli Kukla
33.bölüm | Şeytanın Gülüşü
34.bölüm | Ceza Vakti
35.Bölüm | Nefes Kesen
36.bölüm | Kayıp Cennet
37.bölüm | Pelerin
38.bölüm | Korns Kanı
39.bölüm | Düello
40.bölüm | Ölüme Yolculuk
41.bölüm | Plan
42.bölüm | Haberci
43.bölüm | İlk Kar
44.bölüm | Kalbe Dizilen
45.bölüm | Haber
46.bölüm | Son Haykırış
47.bölüm | Zehir
48.bölüm | Ölene Kadar
49.bölüm | Savaş
51.bölüm | Kaybeden
52.bölüm | Başa Dönüş
53.bölüm | Parkur
54.bölüm | Ölüm Oyunu
55.bölüm | Görü
56.bölüm | Söz
57.bölüm | Arayış
58.bölüm | Veda
59.bölüm | Katiller
60.bölüm | Koruyucular
Final Açıklaması
2.kitap

50.bölüm | Renklerin Savaşı

7.4K 592 111
By rosarkness

  Loras kendisine gelen kılıcı durduramazken son kez alırcasına bir nefes aldı. Gözlerini kapadığında sadece Albina'yı düşünüyordu. Her şey onun içindi. Hayatını ona adamıştı. Bu uğurda ölmekten çekinmiyordu. Fakat beklediği şey olmadı. Yüzüne inmesi gereken kılıcın yere düşüşü kulaklarına ulaştı. Yavaşça gözlerini açan Loras, karşısındaki büyücünün kalbine yediği okla sarsılışını izledi. Ardından kılıcına uzandığı gibi adamı yere yığdı. Loras okun geldiği yöne çevirdi bakışlarını ve tepenin üstünde Albina'yı gördü. Yayını indirmiş, kendisine bakıyordu. Loras, hızla ayağa kalktı ve Albina'ya doğru ilerledi. Önüne çıkan kişiler onu yavaşlatmıyordu. Aksine daha da hızlanıyordu sevdiği kadına doğru. Yanında onunla savaşan askerler yolunu hızla açıyordu. Loras savaş meydanında kalan askerlere geri çekilmelerini emretti ve savaş alanının karşısından çıktı.

  Kendisine gelen haberde Albina'nın orduyu yardıma getirdiği yazıyordu. Bir plan yapılmıştı. Ona defalarca savaşa girmemesini söylediği halde gelmişti. Yanına ulaşmak için hayatını hiçe sayıp kendisini dışarıya atmıştı. Onu yalnız bırakmayacaktı. Tepeyi hızla çıktı. Albina'ya sinirliydi ama özlemi daha ağır basıyordu. Yanına ulaştığı gibi belinden tutup kendisine çekti ve ona sımsıkı sarıldı. Albina da Loras'a sarıldıktan sonra kulağına fısıldadı. "Tek parça kalman için seni uyarmıştım, Loras."

  "Tek parçayım."

  Loras Albina'dan ayrıldığında savaş alanına döndü. Az önce yaşadıklarına anlam veremiyordu. Neyin içinde olduklarını çözmeliydi.

  "Neyin var, Loras?"

  "Şu savaşı kazanalım, sonra konuşuruz."

  Albina başını sallayıp orduya döndü ve emir verdi. "Şimdi!"

  Düşman ordusunu içine alan askerler oklarını gerdi ve bıraktı. Onlara kaçacak yer bırakmamışlardı. Düzenleri dağılmıştı. Teker teker ölüyorlardı.

  Ayakta kalan son kişi de öldüğünde, karla kaplı alan kızıla bulanmıştı. Albina bu görüntüyü dikkatle izleyerek kaleye doğru ilerlemeye başladı. Kaplanı Desire ve Loras hemen yanındaydı. Ölü bedenlerin yanından geçerken hepsinin gözlerine teker teker baktı.

  Albina Hernadez kalesine adımını attığında insanların gözünde umut görmüştü fakat umudu kendi gözleri beslemiyordu. Savaş alanına giderken düşman ordusunun kamp alanına uğramış ve ordunun arasına gizlice girip attığı oku bile bulmuştu ama ölen bir tane bile insan bulamamıştı. Güneşin ilk ışıklarıyla düşman ordusunun arasında gezmiş, planının neden işe yaramadığını anlamaya çalışmıştı. Hatta vurduğu adamı bile görmüş, onu takip etmişti. Adam Albina'nın olduğu yere doğru döndüğünde gözlerinin ışıkla parladığını görmüştü. Şaşkınlıkla vurduğu askere bakarken diğer askerlere de bakmıştı. Yine de hepsinin gözlerinde aynı şeyi görmüştü; büyücülerin ışığı yansıtan gözlerini.

  Albina savaştıkları ordunun saf soylu olduğunu biliyordu. Gözlerine özellikle bakmıştı. İlk saf soylular saldırmıştı. Saf soylularla savaşmak kolaydı fakat ikincisinde büyücülerin saldıracağını bilen Albina, en kolay kısmının onlar için ne kadar zor olduğunu da görmüştü. Bu savaşı kazanamayacaklarını biliyordu. Rodrigo yanında olmasa da kendisini uyarmış ve kaçmasını istemişti ama kaçıp ne yapacağını bilmiyordu. Güvenli bir yerin varlığından şüpheliydi. Eninde sonunda bu savaş zaten olacaktı ama belli ki Akrepol'ü bölüyorlardı. Bu tuzağa düşmemeleri gerekiyordu.

  Albina Loras ile birlikte büyük kalenin bir odasına girdiklerinde Albina ellerini bir masaya koydu ve soluklandı. Bir plana ihtiyacı vardı. "Loras... Gitmek zorundayız."

  Loras Albina'nın dediğine anlam verememişti. "Nereye?"

  "Akrepol'e dönmemiz gerekiyor."

  "Neden?"

  "Çünkü kaybedeceğiz. Savaşmak anlamsız."

  "Onları püskürttük. İkincisini de aynı şekilde kazanacağız, diğerlerini de..."

  "Anlamıyorsun Loras. Bu kendi aramızda verdiğimiz bir savaş değil. Bu türlerin savaşı, bu renklerin savaşı..."

  "Bu ne demek?"

  "İkinci saldırıda karşımızda bir büyücü ordusu olacak. Bugün seni yenecek olan büyücü gibi binlercesi saldıracak. Biz çoktan kaybettik. Bu nasıl oldu bilmiyorum... Büyücüler bölgenin krallıklarını ele geçirmiş olmalı."

  "Saçmalama, Adela. Büyücüler neden bize saldırsın?"

  "Onları gördüm!" Albina Loras'ın omuzlarından tuttu ve sıktı. "Bu sefer babanı hiç olmadığı kadar çok pişmanlığa uğratmalısın. Geldiklerinde öldürecek birini bulamamaları lazım. Gitmeliyiz. Geçidi kullanabiliriz. Çok uzun sürecek ama başka çare göremiyorum."

  "Sen neler diyorsun? Bu savaşı kazanmak zorundayız. Hiçbir yere gitmiyorum."

  "Loras, lütfen."

  "Dediklerinin mantıklı bir açıklaması yok, dayanağı yok. Büyücüleri nasıl ayırt edebildin? Kanıtın var mı?"

  "Loras bana inanmak zorundasın."

  "Bu zamana kadar inanmaktan başka bir şey yaptım mı? Bana artık bir açıklama yapmalısın! Bu kadar şeyi nereden biliyorsun? Kimsin sen?"

  Albina Loras'ın hiddetli gözlerine baktı. Haklı olduğunu biliyordu. Ona bir açıklama borçluydu ama kim olduğunu söyleyemezdi. "Sadece inan bana. Kaybedeceğimiz bir savaşa girmek üzereyiz."

  "Altı boş sözlere inanacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Sana inanmıyorum, bana bir açıklama yapmadan da inanmayacağım!"

  "Açıklanacak bir şey yok, Loras. Karşımızda güçlü bir ordu var ve kazanamayız. Nedenlerini bilip bilmemek önemli mi? Çok merak ediyorsan babanla oturur bulursunuz."

  "İnandığın buysa gidebilirsin Adela fakat ben inandığım şey için savaşacağım bu sefer. Aileme ihanet etmeyeceğim."

  "İnandığın şey bir kaç parça taş, biraz toprak! İnandığın şey, ölecek onca insanın canları daha mı değerli? Söyle bana!"

  Loras kaşlarını çattı. Albina ciddiydi. Karşılarında böyle bir ordu varsa neden savaştıklarını bilmeliydi. "Araştırması için birlik göndereceğim."

  "Bunun için zaman yok!"

  Loras sinirle Albina'ya yönelecekken kapı çalındı. Durdu, sinirle kapıya döndü. "Gir!" Odaya giren kişi, elinde olan kağıdı Loras'a uzattı. "Size gelmiş, efendim."

  Loras kağıdı eline aldı ve açtı. Okuduklarıyla kaşlarını daha çok çatan Loras Albina'ya döndü. "Bizi merkeze çağırıyorlar. Savaşı baş komutana emanet edip gitmeliymişiz."

  "Bu da nereden çıkmış?"

  "Sınav başlamış."

∆∆∆

  Hena ve Riga hızlıca kalede koşturuyorlardı. Etrafta bağırışlar vardı. Rüzgar, sanki bu bağırışları bastırmak istercesine şiddetle esiyordu. Kar hızla yağıyor, soğuk herkesi etkisi altına alıyordu.

  "Bu da ne böyle!"

  Hena kalenin surlarının üstünde önünü kapatan dev sarmaşıklara bakıyordu. Ellerini uzatıp sarmaşıkları aşmaya çalıştı fakat sarmaşıklar demir kadar sertti. Kafasını kaldırıp sarmaşıkların uzunluğuna baktı. Kaleyi bir kafes gibi sarmıştı. Bu herkesi şaşkına uğratmıştı. Kapı açılmıyor, kimse dışarıya çıkamıyordu.

  Hena kılıcını çıkarıp sarmaşıkları kesmeye çalıştı fakat etkilenmiyor gibiydi. Riga, Hena'yı durdurdu. "Yapma. Tehlikeli olabilir."

  "Ne yapacağız?"

  "Uğraşıyorlar. Üstüne tırmanmaya başlandı."

  Hena, kulağına garip bir ses geldiğinde kulağını duvar gibi örülmüş sarmaşıklara dayadı. Sanki biri sarmaşıklara vuruyordu ve gittikçe de yaklaşıyordu. Hena geri çekildi ve Riga'ya döndü. "Buradan çıkmak zorundayız. Bir çıkış yok mu?"

  "Sarayın gizli geçitleri olması lazım ama kimse bilmiyor. Arıyorlar."

  Hena'nın içinde kötü bir his vardı. Geçitleri bulmalılardı. Merdivenlere yöneldiğinde Riga Hena'yı takip etmeye başladı fakat merdivene ulaşamadan sarmaşıkların parçalanan kısımlarından mızraklar fırlatıldı ve ortalık birden savaş alanına döndü. İçeriye bir sürü büyücü girmişti.

  Hena ve Riga seslerle birlikte kılıçlarını çıkardıktan sonra hızla onlara doğru koşmaya başladılar. Hena gözünü kestirdiği birine yöneldi fakat ayağına dolanan bir kırbaçla yere düştü. Yüz üstü düştüğü için birkaç dişi kırılmış, yüzü kısa sürede kanlar içinde kalmıştı. Hena acıyla bağırarak arkasını döndü ve üstüne doğru gelen büyücüye kılıcını doğrulttu. Sarı gözlerinin parladığını gören Hena onun büyücü olduğunu anlamıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Büyücü Hena'nın tepesinde durdu ve gözlerini kıstı. "Sen öldürdüğüm ailenin kızısın. Demek ki tam yok edememişim."

  Hena'nın içindeki sinir onu deliye döndürmüştü. Ona acı verici bi ölüm verecekti. Kılıcını sinirle ona doğru savurduğunda geri çekilen büyücü elindeki kırbacı yere doğru vurdu. Havayı kesen kırbaç güçlü bir ses çıkarmıştı. "Gözlerinde ki intikam hevesini görebiliyorum. O duyguyu yok etmeyi seviyorum."

  Bu Hena'yı korkutmuyordu. Sadece içinde öfke vardı. Bakışları o kadar sertti ki büyücü etkilenmişti. Kırbacını Hena'ya doğru vurduğunda Hena hızla geriye kaçtı ve bu sefer o büyücüye doğru yaklaşıp kılıcını savurdu. Büyücü kılıcı avcunun içinde yakalayıp sıkıca tuttu. Elindeki eldiven onu koruyordu. Hena buna şaşırmak yerine sinirle sıktığı diğer elini büyücünün yüzüne geçirdi. Büyücü biraz affallasa da toparlanıp Hena'nın göğsüne tekme atarak onu resmen savurdu.

  Hena kafasını vurmuştu. Başı deli gibi ağrıyordu. Görüş açısı git gide bulanıklaşıyordu. Büyücünün siluetini izliyordu. Kendisine doğru geliyordu. Metal bir parlaklık gördüğünde ona karşı koyabilecek hali kalmamıştı. Elini kaldırmaya çalıştı fakat başaramadı. Bu kaybediş onu çoktan öldürmüştü. Onun vuruşu canını yakmayacaktı.

  Kendisine doğru gelen kılıç kısa bir süre sonra durdu. Hena yüzüne doğru fışkıran kanlarla gözlerini kapattı. Açtığında büyücü dizlerinin üstüne çökmüştü. Ölüyordu. O anı izlemekten kendini alamadı. Büyücü yere yığıldığında yanına biri yaklaştı. "Hena!"

  Bu Riga'nın sesiydi. Onu koruyordu. Yardım etmesi gerekiyordu. Kendine gelebilmek için savaş veriyordu. Görüşü netleştiğinde Riga'nın yardımını alarak doğruldu. Büyücü yerde yatıyor ve çırpınıyordu. Hena kılıcını kaptığı gibi büyücüye yöneldi ve tekrar tekrar sapladı. Hıncını alamıyordu bir türlü. Kanlar içinde kalan büyücü son nefesini çoktan vermişti. Riga onu tutup geri çekti. "Kendine gel!"

  Hena etrafına baktı. Herkes savaşıyordu. O ise öylece duruyordu. Sanki bir anlamı yoktu. Çok istediği intikamını almıştı. Hayatını o ana kadar planlamıştı sanki. Önünü göremiyordu. Oradaki herkesin aynı halde olduğuna emindi. Riga'ya döndüğünde elini tuttu. "Kaybedeceğiz."

  "Farkındayım." Hena Riga'ya sıkıca sarıldı ve gözlerini kapattı. Her yeri ağrılar ve kan içerisindeydi ama yine de Riga'nın kollarında huzurluydu. En uygun zamandı belki de; "Seni seviyorum, Riga." 

  "Ben de seni seviyorum."

  Hena büyük bir acıyla gözlerini açtı. Boğazını yakan kanlar ağzından döküldü. Nefesini hissetmiyordu. Riga da farksızdı. İkisini delip geçen mızrak onları ebediyen o halde bırakmıştı. Sarılmış halde ve kan içinde. Ölüm ansızın, aniydi. Acımasızdı. Son nefeslerini verirken haykırışlar durmamıştı. Pervasız katlediliş devam etti. Ölüme susamışlık, acımasızlık... Savaş durmamıştı, durmayacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

259K 22.9K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
13.7K 2.3K 91
İstekler açık, buyrun gelin... Saygı ve şartlar çerçevesinde, kitaplarınızı daha ilgi çekici kılmak için buradayım.
3.6M 300K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
1.5K 479 26
İlk temas gününü hatırlıyorum, güzelliğine ve ihtişamına hayran olduğum bir geceydi. Kayan yıldızlar, geceyi süsleyen harika renkler, insanlığın yaşa...