ADALETSİZ

By suleeterzi

10.1M 338K 197K

Ailesinin baskısından bunalıp evden kaçan kuzeninin yanına yerleşmeye başlayan Elis Aktaş gittiği şehrin kura... More

1.BÖLÜM "BENİM GURURLU KIZIM"
2.BÖLÜM "BUZ MAVİSİ VS RENKLİ GÖZ PARÇASI"
3.BÖLÜM "TANIDIĞIM EN KÖTÜ İNSANSIN"
4.BÖLÜM "OLMADIĞIM BİRİ GİBİ DAVRANMAK"
5.BÖLÜM "YARGILADIKLARINA BENZEYENLER"
6.BÖLÜM "BANA GÜVENME, İNAN"
7.BÖLÜM "NE DİLEDİĞİNE DİKKAT ET"
8.BÖLÜM "KÖPEKLERDEN DAHA SADIK"
9.BÖLÜM "SANA GÜVENMİYORUM"
10.BÖLÜM "MASKELİ BALO"
11.BÖLÜM "BANA SORDUN MU?"
12.BÖLÜM "KEHANET'İN KIZLARI"
13.BÖLÜM "KEHANET'İN ERKEKLERİ"
14.BÖLÜM "NABZIMI BİLİYORSUN"
15.BÖLÜM "BEN SANA KAÇTIM"
16.BÖLÜM "AKLIMDA ÖYLE KALMASAYDIN"
17.BÖLÜM "ÇALAN ERKEKLER"
18.BÖLÜM "CAN KIRIKLIKLARI"
19.BÖLÜM "DÜŞÜRÜRSÜN, TEKRAR KALKAR"
20.BÖLÜM "GEÇMİŞİN PENÇESİ"
21.BÖLÜM "DOKUNSAM KAYBOLUR MUSUN?"
22.BÖLÜM "ARTIK SANA BİR ŞEY YAPAMAM"
23.BÖLÜM "DENGELERİ YIKMAYA HAZIR MISIN?"
24.BÖLÜM "MESİH, BEN SENİ..."
25.BÖLÜM "MESİH, SEN HEP KAL"

SEZON FİNALİ "RENKLİ GÖZ PARÇAN ARTIK AİT OLDUĞU YERDE"

203K 9.8K 3.5K
By suleeterzi

KEYİFLİ OKUMALAR💐

"Şşş, sessiz ol duyacaklar!"

"Ellerini çekersen duymalarına gerek kalmayacak."

Koridordan geçerken Melikşah ve Nida'nın sesini işitmiştim. Cilveleşmekten başka bir işe yaramadıklarını düşünüyordum. Normal bir şekilde bırakıp onlara arkamı döndüğümde bile kendilerinden geçebiliyorlardı. Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı biraz daha kapıya dayadım. Neden bunu yaptığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu fakat yapmak istiyordum. Bir şekilde kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.

"Nida'm?"

"Hmm, efendim?" Sesi umursamaz gelmişti.

"Söylesene, neden bu kadar güzelsin sen?"

Nida kıkırdadı. "Sen bana aşkla baktığın için öyle görüyorsun sevgilim."

"Yavrum sen bakmasam da güzelsin. Boy desen var, fizik var. Güzellik var. Kızılsın bir de. Ulan ne şanslı hayvanım ben."

Nida kahkaha attı. "Hayvan olduğunu kabul ediyorsun yani?"

"Kızıl tek ona mı takıldın? Burada sana elli tane iltifat ettim. Anca iğneleyici olanı al."

"Sen benim her halimi sevmiyor musun? Sev beni işte." Suratımda içten bir tebessüm oluşmuştu. Sevmek... Birini koşulsuz şartsız sevmek. Her erkek yapabilir miydi bunu? Ya da her kadın? Sevmek yürek isterdi. İnsanlık isterdi. Sevmek herkesin harcı değildi. Gözlerini tüm insanlara yummak, sadece ona açmaktı. Onu görmek, yanında değilken bile hissetmekti. Ondan daha güzelini görünce aklına sahip olanı getirmekti. Bizim Mesih'le aramızda olan sevgi miydi? Benim hislerim tam olarak buydu. Mesih'i seviyordum... Deli gibi, koşulsuz şartsız.

"Sevmek ne demek? Senden başkasını gözüm görmüyor."

Cidden öyle miydi? Bu mümkün müydü? Kulağıma nedense çok uzak geliyordu. Bana göre her erkek aldatabilirdi. Fakat bu kavramı Mesih'le özdeştiremiyordum. Onun yapabileceğine inanamıyordum. Mesih'i hissediyordum. Oralarda bir yerde. İçindekini, gerçek Mesih'i...

"Oyarım senin o gözlerini sonra hiçbir yere bakamayacak hale gelirsin."

"Hiçbir yere mi?"

Nida onaylamadığını belli eden bir ses çıkardı. "Hiçbir yere."

"Kalçalarına da mı?"

Melikşah'ın aç bir kedi gibi mırıldanmasına Nida kıkırdadı. "Hayır, kalçalarıma her zaman bak."

Gözlerimi devirerek yoluma devam ettiğimde suratımda ufak bir tebessüm oluşmuştu. Aniden biri kolumu tutarak sırtımı duvara yaslayınca kuruyan dudaklarımı hızla ıslattım ve gözlerimi açtım. Buz mavisi gözlerini gördüğüm an okyanusun ortasında susuz kalmıştım sanki... Tüm bedenim sonbaharın ortasında kalan bir yaprak gibi titrerken, Mesih verdiği nefese kadar sakin ve tehlikeliydi. Nasıl olabiliyordu?

Onu defalarca gördüğüm halde kalbimi ilk günkü gibi hareket ettiriyor, tüm bedenimde kasırga etkisi yaratabiliyordu.

Mesih... Sen bana her baktığında sana mühürleniyordum... Tenin değdiğinde tenime, çölde uzun süre susuz kalmış bir insana su verilmiş gibi canlanıyorum. Mesih... Kokun, sevgilim. Kokunu her aldığımda senden başka herkesi unutuyordum. Mesih... Varlığında yaşam bulduğum adam... Buz mavilerin ölene kadar bende olsun, sen hep benimle kal. Dudaklarını araladığında gözlerim ağzına sabitlendi. Tekrar kapatmasıyla gözlerine geri döndüğünde içim titremişti. Bir insan, yanındayken bile özlenir miydi? Seviyorsan işte. Seviyorsan...

Mesih gözlerini kıstığında suratında ciddi olduğu kadar da keyifli bir ifade vardı. Boşta kalan elini arkamdaki duvara sabitlediğinde daha da yaklaşmıştı. Diğer elini kolumdan çekmedi. "Gizlice kapı dinleme huyunun olduğunu bilmiyordum."

"Senin de gizlice beni izlediğini yeni öğrendim." Bilmiş bir tavırla yapıştırmıştım hemen cevabımı.

Gözlerini kısarak bir adım geri çekilip kollarını göğsünde kavuşturduğunda geniş omzu ve kaslı kolları hoş bir şekil almıştı. Alt dudağının kenarını dişlerinin arasına alarak yakıcı bakışlarını boynumdan başlayarak usulca aşağılara doğru indirmeye başladığında titredim. Avını kollayan vahşi bir hayvandan farksızdı, pençelerini saklasa da her an atılacakmış gibi gözlerindeki açlıktan sezebiliyordum. Mesih... Adeta beni gözleriyle yiyip bitiriyordu... Tüm bedenimi ilk defa görüyormuşçasına büyük bir önemle izledikten sonra genzinden çıkan yanık bir sesle mırıldandı.

"Ben seni gizlice izlemem, İris."

Sertçe yutkundum. "Elis."

Onu düzeltmemle erkeksi, derin bir soluk alarak üst dudağının kenarı yukarı kıvrıldı.

"İris," diyerek tekrarladı Mesih. "Ve..." Kolunu belime sararak bedenimi kendine yapıştırmasıyla soluk almayı unuttum. Sertçe yutkunduğumda etkisinden boğulmaya başlamıştım. "İstediğim zaman da dokunurum, çekinmem."

Dişlerimin arasından sert bir soluk aldıktan sonra kafamı duvara yaslayarak gözlerimi gözlerinden ayırmadan elimi omzuna attım. "Ben de dokunabilirim."

Mesih tek kaşını kaldırarak tısladı. "İstemen yeterli." İç çektim. "Dokunabilirsin..."

"Dokunabiliriz."

Gözlerimiz birbirinden ayrılmıyorken sürekli inip kalkan göğüslerimiz her seferinde birbirine çarpıyordu. Sıcak nefesi dudaklarımın arasından geçtiği an tüm bedenim yanmaya başlamıştı. Mesih... Beni kutupta bile yakabilecek güce sahipti. Onu her zerremde hissediyordum.

"Evet." Konuşarak inlemişti sanki... Birden dudaklarımız birbirine hızlı bir ahenkle yaklaşınca tek cümle durmamıza yetmişti. "Koridorda yiyişmek güzeldir."

Soluğumu sertçe dışarı bıraktıktan sonra kafamı çevirip Melikşah'a baktım ve Mesih de ufak bir küfür savurmuştu.

"Cidden... Neden böylesin?" Mesih büyük bir sinirle tıslamıştı.

"Asıl siz niye böylesiniz? Yerde dedik, masada dedik, duvarda dedik. Her yerde dedik. Bana laf bile bırakmadınız."

Homurdandığımda Mesih geri çekilmişti. "Ben bir Nida'ya bakayım."

İkisinin arasında kaçarak koridoru terk ettiğimde Melikşah'ın arkamdan söylediklerini umursamamıştım. Mutfağa girerek derin bir soluk aldığımda, bedenim hâlâ Şah'tan öncesinin etkisinde kalmıştı. Alt dudağımı sertçe dişlerimin arasına aldığımda gözleri bir türlü çıkmıyordu aklımdan. Bir iç daha çekerek kendime soğuk su koyup uzun yudumlarla içmek iyi gelmişti. Artık içim yanmıyordu.

"Günaydın tatlım."

"Oh, günaydın Nida."

"Erkencisin?" Isıtıcıya suyu koyduktan sonra dolaptan kendine bir kupa çıkardı.

"Evet, uyuyamadım."

"Ah, evet. Yanı başımda Melikşah olsa ben de uyuyamazdım." Arkasını dönerek gülümsedi. "Ki uyumadım."

Yüzümü buruşturdum. "Cidden sizin cinsel hayatınızla ilgilenmiyorum."

Nida'nın kaşları havalandı. "Ama ben sizinkiyle ilgileniyorum."

Gözlerimi devirdim. NiŞah çifti bu olayı aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık muhabbetine getirmişti.

Suratında bilmiş bir tebessüm oluştu. "Yapmadınız değil mi?"

"Neyi?"

Burun kıvırdı. "O işi, anlasana..."

Gözlerim kocaman açıldığında beynimi dondurmuştu. Dudaklarım aralanınca söyleyecek söz bulamayıp tuhaf birkaç sesin ardından tekrar kapattım. "Nida! Tabi ki yapmadık."

Nida'nın kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Ne var bunda, gayet normal. Çocuğa hiç acımıyor musun?"

Kaşlarım kendiliğinden çatıldığında ne diyeceğimi bilememiştim. "Ne? Saçmalama! Acıma durumu mu bu? Yapamayınca yazık mı oluyormuş? Bende hormon yok mu?"

Nida onaylar mırıltılar çıkardı. "Hah işte ben de onu diyorum, ikinize de acı çektirmeye ne gerek var?" Sertçe yutkundum. "Nida lütfen bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum çünkü ben seninle aynı fikirde değilim."

Nida kıkırdadı. "Cidden Mesih'i elinde nasıl tutabileceğini bilmiyorsun."

Ona çok sinir olmuştum. Bir erkek sadece cinsellikle elde tutulabiliyorsa, hiç elime gelmese daha iyiydi!

"Mesih, uçkuruna düşkün bir erkek değil." Diyerek onu savundum.

"Neticede bir erkek, bunu kabul ediyorsun."

Lanet olsun, neden böyle yapıyordu? "Nida..."

Tekrar kıkırdadı. "İnandın..."

"Ne?"

"Söylediklerime inandın."

Öfkeyle soludum. "İnanmadım sadece sinirlerim bozuldu."

"Ayrıca en iyisini yapıyorsun, ben uzun süre bekletmiştim."

"Şah'ı?" Şah gibi bir erkek bekleyebilir miydi? Nida'yı ölene kadar beklerdi.

"Aynen öyle. Bu bana göre senin değerini gösterir. Bir erkekle olup olmamak hiç sorun değil, herkes istediği kişiyle olabilir fakat benden sana bir abla tavsiyesi sakın akıl olarak erişkinliğe kavuşmadan böyle şeyler yaşama. İlişki içerisindeyken herkese toz pembe görünür yakınlaşmalar ancak erkekler gösterdikleri kadar masum değildir. Bu yüzden yaşının coşkusunu yaşa ve bu tarz şeylerden de uzak dur." Beni örnek alma diyordu yani.

"Her neyse Nida. Cidden bu konu hakkında konuşmak istemiyorum."

"Pekâlâ tatlım. Ama unutma, bana her zaman danışabilirsin."

İnledim. "Lütfen şimdi değil."

Kahvaltı masasına oturduğumuzda dün olanlar, Mesih'in yaptıkları aklıma gelmişti. Beni babamın cenazesine götürmüş, içimde kalan son ukdeyi canlandırarak yaşamama sebep olmuştu. İmkânsız gibi gördüğüm her olayda o vardı. Bir şekilde tüm engelleri aşarak amacıma ulaşmama sebep oluyordu. Yardım etmek değildi bu ama doğru cümleyi kuramıyordum... Her zaman yanımdaydı, bir şekilde zorlukları aşmamda katkı sağlıyordu... Çok şey görüp geçirmişti, belliydi. Hayatımda gördüğüm en deneyimli insandı belki de. Ne zaman ne yapacağını iyi bilirdi. Bu oturup kalkmasını biliyor kavramıyla eşdeğer değildi. Mesela insanları yönetebiliyor, istediği gibi yönlendirebiliyordu. Tehlikeliydi... Baştan aşağı tehlikeli ve bir o kadar da çekici.

Kahvaltıyı yaptıktan sonra Mesih beni eve bırakmıştı. Nida'nın verdiği kırmızı gül tohumlarını arka bahçeye ekerken eğlenmiştim. Böyle bir şeyi ilk defa yapıyordum, çok hoşuma gitmişti.

"Çizimden bahçıvanlığa terfi etmişsin."

Çömeldiğim topraktan doğrulmadan kafamı arkaya çevirdiğimde pijamalarının üzerine uzun bir hırka giymiş, kollarını göğsünün altında bağlayan Selenay'la karşılaşmıştım. Saçları yeni uyandığını belli edercesine dağınık, gözleriyse uykuluydu. Cenaze olayı ruhen onu da yormuştu. "Kırmızı gül ekiyordum."

Selenay yanıma gelerek çömelip elini toprağa koyduğunda gözleri uzaklara dalmıştı. "Ne kadar garip değil mi Elis? Can gömen toprak, can yeşertiyor..."

"Her an bir döngü içerisindeyiz."

Selenay derin bir soluk aldı, gözleri kapanmıştı. "Kimin ne zaman kendini döngüye teslim edeceği belli değil."

"Belli değil. Ama ben bunları düşünme taraftarı değilim." Kafamı kaldırarak bulutlara baktım. "Her gün varlar. Tekrar doğuyorlar. Bu sonsuz umut demek. Her gün oluşuyor, değişiyor. Her saniye bir umut, daha iyi yaşamak için, ideallerine ulaşmak için, her saniye bir kazanç... Düşünsene kısıtlı olsa da elinde bitmeyen bir umut var, ölene kadar sürecek olan türde bir umut... Bu yüzden hiçbir şey hayal kalmamalı."

"Yaşayabilmek için..." dedi Selenay buruk bir sesle.

"Doğru kalabilmek için..."

"Mutlu olabilmek için" diyerek tamamladıktan sonra birlikte bitirmiştik. "Hayal etmekten asla vazgeçme."

Birbirimize bakarak tebessüm ettikten sonra doğrulup eve doğru yürüdük.

"Bugün ne yapacaksın?"

Boğazımı temizledim, bugün yapacak işlerim vardı. "Çizimleri tamamlayarak Mira'nın yanına uğrayacağım." Apartman kapısını itekleyerek açtı Selenay.

"Peki, bugün tamamlayabilecek misin?"

"Zorundayım, kızın tanıdık olması daha fazla bekleteceğim anlamına gelmez."

"Haklısın, başarılar dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden."

Üzerime rahat bir şeyler geçirdikten sonra eşyalarımı hazırlayarak kombinleri oluşturmaya başladığımda bu işi özlediğimi hissettim. Bir ihtiyaçtı bana göre, uzun zamandır gideremediğim açlıktan farksızdı. Çizdiğim siluetleri kalem oyunlarıyla canlandırmak, kemiklerini gözler önüne sermek... Belki de en sevdiğim kısımdı. Üzerlerine istediğim şeyi anında geçirebiliyordum, bu da hayal gücümdeki en uç noktayı oluşturmama sebep oluyordu, daha fazlasını isteyip yapabiliyordum. Beş saatin sonunda elimde dört farklı kombin vardı. Büyük bir keyifle ortaya koyduğum işe bakmaya devam ederken bir kısmını hallettiğim için mutluydum. Beğenmiştim.

Ertesi gün ılık bir duş aldım. Altıma tek dizi yırtık siyah bir pantolon geçirip üzerine altın baskılı, koyu yeşil kısa bir kapüşonlu geçirdim. Saçlarımı Şeyda'ya gevşek bir balıksırtı yaptırdıktan sonra, koyu bir göz makyajı ve toprak tonunda rujla makyajımı tamamlamıştım. Görüşme için hazırdım.

"Tatlım, nasılsın?" Koridorda karşılaştığım Şeyda her zamanki gibi evimizin güneşiydi, neşe kaynağımızdı.

"Fazlasıyla iyi ve özgüven sahibiyim." Duruşumu dikleştirdim.

"Anladığım kadarıyla çizim işi iyi gitmiş?"

Sırıttım. "Fazlasıyla."

Gizli bir şey söyleyecekmiş gibi yaklaştı Şeyda. "Biliyor musun ben de seninle aynı fikirdeyim." Kendisinden fazlasıyla emin konuşmuştu.

"Nasıl yani?"

"Gece sen uyurken çizimlerine baktım da hepsi on numaraydı."

Kıkırdadım. "İlahi Şeyda!"

Aceleyle ellerini salladı. "Neyse çok oyalanmadan git hadi, bu senin ilk iş günün olabilir!" Bileğimdeki saate baktım, geç kalmak üzere olduğumu fark etmek telaşlanmama sebebiyet vermişti. "Evet, daha ilk günden söylediğim saatte orada olmamak berbat olur!"

Aceleyle koridorda yürüyerek kapıya geçtiğimde Selenay da gelmiş, üzerime bakarak olup olmadığımın hesaplamasını yapıyordu.

"Hey, sakin ol. Özel şoförün kapıda, geç kalmayacaksın."

Kaşlarımı çatarak siyah deri ceketimi giyip gri şalımı boynuma doladığımda Şeyda çantamı uzatmıştı.

"Şoförüm mü?"

"Evet," dedi Şeyda keyifle. "Eray Bey!"

Selenay kahkaha attı. "Hadi in artık."

Hızla kapıyı açıp kızlara el salladıktan sonra aşağıya inmiştim. Eray her zamanki içten ve samimi tebessümü yüzünde, arabasıyla aşağıda beni bekliyordu.

"Hoş geldiniz Elis Hanım."

Duruşumu dikleştirerek arka koltuk tarafına doğru yürüdüm. "Kapımı açın lütfen."

"Ay haspam... Hemen de havalara girermiş. Neyse bugünlük bozmayalım seni." Ayıplayan bakışlarımı umursamadan arka kapıyı açtı Eray ve geri çekilince koltuğa oturdum. Arabanın kapısını kapattı ve tıpkı bir şoför gibi ceketinin önünü tutup hızla koltuğuna yerleştiğinde kıkırdamıştım.

"Nereye gidiyorduk?"

Boğazımı temizledim. "Mira Mira mağazasına." "Oh, tabii."

Eray arabayı çalıştırıp hareket ettirdiğinde kalbim de hızla atmaya başlamıştı. Mira'nın çizimlerime yapacağı yorumları deli gibi merak ediyor, bu işi almak istiyordum. Bu yüzden elimden gelenin fazlasını yapmam gerekiyordu. Araba pasajın önünde durunca sertçe yutkunarak indim.

"Geldiğimize göre artık senin arkadaşın olabilirim." Eray koluma girdi.

"Ah, evet. Belki..."

Eray burnuma bir fiske vurduktan sonra beraber pasaja girip Mira Mira'nın önünde durunca cam kapıyı aralayarak girmemde yardımcı olmuştu. İçeriye girdiğimizde Mira kasanın başında duruyordu. Bizi görünce tebessüm ederek yanındaki müşterisinden müsaade istedi ve yanımıza geldi.

"Hoş geldiniz."

Tokalaştıktan sonra gülümseyerek, "Hoş bulduk, nasıl gidiyor?" diye sordum.

"Şu an daha iyi tatlım. Senin yardımınla iyi şeylerin olacağını hissediyorum."

Utanarak kafamı eğdim.
"Teşekkür ederiz," dedi Eray ve bu ona tuhaf bir bakış atmama sebep oldu. Ardından elini uzatarak Mira'nın elini alıp dudaklarına götürdü ve ufak bir buse kondurarak ona çıra gibi bir bakış attı. "Bu arada sizi yakından tanımak büyük şeref."

Üzerine sabitlenen bakışlar ve yakıcı öpücük sebebiyle Mira'nın gözleri irileşmiş, dudakları aralanmıştı."Te-teşekkür ederim." Elini geri aldıktan sonra derince yutkundu. "Buyurun siz içeriye geçin, ben de müşterimle ilgilendikten sonra yanınıza gelirim."

"Bekliyoruz." Yardımcı kızın yönlendirmesiyle içerideki odaya girdik ve bize iki kahve getirmek için yanımızdan ayrıldı.

"O yaptığın hareket de neydi öyle?" Hesap sorarcasına konuşmuştum.

"Ne yapmışım ki?" Sanki hiçbir şeyden haberi olmayan tertemiz bir çocuk gibi konuşmuştu.

"Kadına kur yaptın resmen?"

Eray otururken daha da yayılarak tek kaşını havalandırdı.

"Ee? Ne var bunda?"

Gözlerim irice açılmıştı. Eray ciddi miydi? Komşu kızından hevesini ne çabuk almıştı?

"Suzy? Ona ne oldu?"

Omuz silkti. "Bir şey olduğu yok, birbirimizi sevdiğimizi falan mı sanmıştın? Biz sadece birbirimizi sevmiyoruz ve anlaşamıyoruz. İlk aşklar nefretle başlar saçmalığını atın artık kafanızdan."

Belirgin bir şekilde gözlerimi devirmiştim. Eray'ın Suzy'e karşı bir şeyler beslediği gün gibi de ortadaydı. Bunu anlamamak aptallık olurdu. Fakat neden şimdi böyle davranıyordu? Cidden erkekleri anlamak kadınlardan daha zordu. Her zaman kadınlar için bir kullanım kılavuzuna ihtiyaç duyduklarından bahsederlerdi fakat biz sadece ilgi beklerdik. Bu kadar basitti. Sevmiyorlarsa zaten dengemizi bozan onların kafa karıştırıcı hareketlerinden başka bir şey değildi. Aslında erkekler tuhaftı! Anormaldi! Anlaşılamazlardı ve kesinlikle dünyaya bir kullanım kılavuzuyla beraber gelmelilerdi.

"Bir şey olmadığına emin misin?" Endişeli bir tonda konuşmuştum.

Eray gözlerini kısarak daha da umursamaz bir şekilde devam etti. "Elis, ben bekâr bir erkeğim. Mira da hoş bir kadın. Onunla ilgilenmem sence de normal değil mi? Ben güzel olan her kadınla ilgilenirim. Ben halkın sevgilisiyim." Şımarık bir tavır takınmıştı.

Yüzümü buruşturarak elimi salladım. "Kendini kandırma. Sevgilim dediğin halk senin gibilere çok daha farklı şeyler demeyi tercih ediyor."

Sinsi bir tebessüm oluştu suratında. "Sence bu ne kadar?" Bakışlarıyla aşağıyı gösterdi.

"Eray cidden! Görünüşünle karakterin çok farklı. Beni deli ediyorsun, neden böylesin?"

Eray umursamazca homurdandı. "Neden beni olduğum gibi kabul etmiyorsun? Bu her şeyi kolaylaştırır."

Dudaklarım hayretle aralandı. "Hemcinslerimle oynayan bir erkeği mi? Asla."

Pis bir şekilde tebessüm etti. "Saçmalama. Sence ben öyle bir şey yapabilir miyim? Cidden bunu düşünüyor musun?"

Gözlerimi kısarak yanımda duran dergiyi kafasına fırlattım. "Kes sesini Eray!"

Birden kapı açılınca ikimiz de öylece kalmıştık. Mira kaşlarını hayretle kaldırarak bize baktığın da Eray gülümseyerek ayağa kalkıp dergiyi yerine koydu ve oturması için Mira'nın koltuğunu çekti.

Mira birden az önce gördüklerini unutarak keyifle yerine oturunca Eray da karşıma geçmişti. Kin dolu bakışlarımla ilgilenmiyordu bile! Nasıl olurdu da patronuma kur yapabilirdi! Bunun ileride nelere sebep olabileceğini düşünmüyor muydu? Zor durumda kalan ben olacaktım.

Mira keyifle gülümseyerek sırtını koltuğuna yasladı. Yakışıklı bir erkeğin onunla ilgilenmesi her kadın gibi onun da hoşuna gitmişti. Mira şu an Eray'ın sadece kendisine öyle davrandığını sanıyordu fakat yanılıyordu. Her zaman çok gülen erkekten korkardım ben. İçlerde çok başka yüzler saklardı onlar. Karakterleri farklıydı ama herkese aynılardı. "Görüşmeyeli nasılsın Elis?"

Boğazımı temizledim. "Bir sorun yok, gayet iyiyim. Ya sen?" Eray yüzünden gerilmiştim.

"Bu aralar biraz yoğun olduğum için pek iyi değilim açıkçası, her şeyin üstesinden gelmeye çalıştığım için kendimi çok yıpratıyorum. Bu da sağlığımı etkilemeye başladı."

"Dayım doktor, seni onun yanına götürebilirim."

Gözlerimi kısarak dişlerimi birbirine bastırdığımda içimden Eray'a küfürler ediyordum.

"Ah, düşüncen için çok teşekkür ederim fakat biraz kafa dağıtmak için önce psikologla görüşmem gerekiyor. Sağlık sebeplerim psikolojik olarak kendimi daraltmamla başlıyor."

Eray'ın sırıtışı genişledi. "Eray Ergin, psikoloji mezunuyum. Benimle görüşebilirsiniz. Kafanızı dağıtmaktan memnuniyet duyarım."

Bir süre tuhaf bir şekilde birbirimize baktıktan sonra kahkaha atmıştık. Tüm sinirlerim boşalmıştı o an. Derin bir soluk aldıktan sonra boğazımı temizledim. "Eray daha toy, bence sen bir profesörle görüşmelisin."

Eray'ın tek kaşı havaya kalkınca iğneleyici bakışlarımla onu susturmuştum. "Benim için sorun değil aslında."

Mira utangaç bir tebessüm sergileyince sıkıntılı bir soluk verdim. Eray'ın suratındaki kendinden emin tebessümü görünce ona yumruk atma isteği doğurmuştu içimde. Avcı avı avlamak üzereydi.

"Her neyse, artık çizimlere göz atmak ister misin? Sana yardımcı olmak istiyorum."

"Evet, ben de."

Çizimlerimi çantamdan çıkarıp önüne koyduğumda dudaklarımı kemirmeye başlamıştım. Mira suratındaki donuk ifadeyi bozmadan konseptlerimi dikkatle inceledi. Sıkıntılı soluklar almaya başladığımda, Eray'la bakışlarımızı suratına sabitlemiştik. Mira bize hiçbir ipucu vermiyordu. Hatta beğenmediğini ve nasıl söyleyeceğini tasarladığını düşünmeye başlamıştım. "Yalnız..." dedi ve kafasını kaldırarak boş bakışlarını ikimiz arasında gezdirmeye başladı "Bunlar harika!"

Birden rahatladığımda Eray da rahat bir soluk verip işine devam etti.

Yani Mira'yı alıcı gözlerle süzmeye.

Sinirle bakışlarımı ondan çekip Mira'ya zoraki bir tebessüm gönderdiğimde ne demem gerektiğini bilmiyordum. "Elis cidden. Yapabileceğini biliyordum fakat... Bu kadarını ben bile tahmin etmemiştim. O kadar yeteneklisin ki ne diyeceğimi bilemiyorum." Sözleri beni fazlasıyla utandırmıştı. "Haftaya başlamaya ne dersin?"

Gözlerim parlamıştı birden. Resmen işe başlıyordum. Hayal ettiğim mesleğe, hayal ettiğim kadar güzel bir yerde!

"Hem bu sırada hazırlanır, işe öyle başlarsın."

"Sen nasıl istersen."

"O zaman pazartesi saat dokuzda buradasın."

Ayağa kalktığımızda kuş kadar hafiftim sanki. Tek endişem de ortadan kaybolmuştu. "Görüşmek üzere Mira!" "Görüşmek üzere."

Eray elini alarak tekrardan dudaklarına kondurduğunda tüm mutluluğum buhar olup uçmuştu. Eray kesinlikle benden sıkı bir dayak yemeliydi.

"Görüşmek üzere..."

"Size de..." Mira kendinden geçmişti bile!

Eray'ı kolundan çekiştirerek butikten çıkardığımda zırvalamaya başlamıştı. Onu hiç dinlemeden yürümeye devam edip yüksek sesle konuştum.

"Mira'dan uzak duracaksın Eray!"

Ön koltuğa oturduğumda o da kendi tarafına yerleşmişti.

"O bunu istemiyor ama?"

"Çünkü o seni tanımıyor ve lanet olasıca, o benim patronum bunu nasıl yaparsın?"

"Elis... Fazla abartmıyor musun?" Arabayı çalıştırdı.

"Eray. Ben o kadınla çalışacağım ve sen onunla oynamak istiyorsun. Benim bırakacağım etkiyi de mi düşünmüyorsun? Bu kadar mı yokluk çekiyorsun? Sanki başka kadın yok!"

"Yeter Elis. Bu kadarı yeterli." Yaptığı hatanın o da farkındaydı, söyleyecek cümlesi yoktu. Derin soluklar alarak eve gidene kadar sakinleşmeye çalışmıştım. Eray'ın bunu yapabildiğine hâlâ inanamıyordum ama yapmıştı, hem de çok rahat bir şekilde. Kısa bir vedalaşmanın ardından eve girdiğimde birden patlama sesiyle irkilerek sırtımı kapıya yaslamıştım. Gözlerimi sıkıca yumarak derin nefesler almaya başladığımda ellerim titriyordu.

"Tebrikler!" Şeyda'yla Selenay kapıdan girişte patlattıkları balonlarla bana gülümsüyorlardı.

"Kızlar cidden ödümü patlattınız."

Birden üzerime atlayarak beni salona götürdüklerinde masadaki yemeklerle acıktığımı hissettim. Benim için bir sürü şey yapmışlardı.

"Hey, kabul edildiğimi nerden öğrendiniz?"

"Bilmiyoruz öyle tahmin ettik." Selenay'ın dediğine kahkaha atmıştım.

"Başka seçenek olabilir mi sence tatlım?" Şeyda da onu desteklemişti.

"Cidden! İyi ki varsınız!" Oturmadan montumu çıkarıp koltuğun üzerine koydum.

"Ee, anlat bakalım neler oldu?"

Masaya oturunca sudan büyük bir yudum aldım. "Çizimleri çok beğenmedi aslında."

İkisinin de yüzü tuhaf bir şekil aldı. "Nasıl yani?" "Yani, pek beğenmedi işte. Ben ısrar ettim biraz, daha iyi olacağımı söyledim." İkisi de şoke olmuştu.

"Sıçarım ben o Mira'nın ağzına. Nasıl senin çizimlerini beğenmez."

Kahkaha attım. "Düzgün konuşsana şaka yapıyorum, Mira çizimlerimi çok beğendi."

Selenay derin bir soluk verdi. "Ay ben biliyordum işte. Şeyda sana da dedim, Mira yetenekten anlar, çok iyi kız dedim."

Şeyda'yla ikimiz gözlerimizi devirmekle yetinmiştik. "Cidden çok fena bir kızsın Selenay."

Selenay gözlerini belertti. "Elis'i kabul etmezse oradan alışveriş yapmam, müşterilerini etkilerim diyen ben miydim?"

Şeyda suratına masum ve şaşkın bir ifade kondurdu. "Aşkolsun, ben öyle bir şey yapabilir miyim?"

Söyledikleri bana Eray'ı hatırlatmıştı, yüzümü buruşturdum. "Siz asıl olayı bilmiyorsunuz, Eray bugün beni delirtti."

İkisi de şaşırmıştı. "Nasıl, ne yaptı ki?"

"Gözümün önünde Mira'ya kur yaptı."

"Ne?" Selenay'ın sesi çok yüksek çıkmıştı. "Nasıl yani, peki komşu kızına ne oldu?"

Şeyda devam etti. "Onunla ilgilendiğini sanıyordum."

"Ben de onu dedim, tuhaf tuhaf konuştu." Aynı şaşkınlığı şu an ikisi yaşıyordu.

"Ne dedi?" Şeyda daha şaşkındı.

"İşte ben bekâr bir erkeğim, ilgilenmem çok doğal falan. Suzy'i umursamadığını söyledi."

"Yazık kıza ya, Suzy bence onunla ilgilenmeye başladı."

"Ben o şekilde düşünmüyorum." Selenay Şeyda'ya katılmamıştı. "Eray'ın ilgilenip ilgilenmemesi Suzy'e çok batmaz."

"Ben de aynı şekilde düşünüyorum ama Eray'ın yaptığı da iş değil yani. Bir de benim patronumla, tamamen saçmaladı."

"Evet, seni de mi düşünmüyor, anlamadım ki." Selenay sinirlenmişti. "Ben konuşacağım onunla."

Kafamı onaylamaz anlamda salladım. "Gerek yok, ben zaten konuştum. Eray'ın anlayışsız bir insan olduğunu sanmıyorum. Bence bu konuya dikkat edecektir."

İkisi birden iç çekti. "İnşallah."

"Ee, ne zaman işe başlıyorsun?" Şeyda her zamanki gibi ortamı toparlamıştı.

"Önümüzdeki pazartesi."

"Vay canına, bir işsiz ben mi kaldım?" Önceden tek çalışan Selenay'ken şimdi ikimiz de çalışıyorduk.

"Biz sana bakarız Şeyda."

Selenay'a hak verdim. "Evet, biz sana bakarız."

Şeyda duygulandı. "Ay ağlatacaksınız şimdi beni."

Şeyda'nın evini kullanıyorduk sonuçta ve kira vermiyorduk. Buna rağmen o bize misafir olduğumuzu hiç hissettirmiyordu. Her ne kadar çalışmasa da ona kalan dairelerden gelen kiralar ona yetiyor, genç yaşta mantıklı yatırımlar yaparak elini daha da kuvvetlendiriyordu.

"Mesih'in haberi var mı?" Bu sefer Selenay konuşmuştu. "Gideceğimden haberi vardı da sonucu henüz söylemedim."

"Ne zaman söylemeyi düşünüyorsun? Ona da bize yaptığını yapma bence. Geri zekâlı olduğunu düşünmesin." Şeyda kahkaha atınca suratımı buruşturmakla yetinmiştim.

"Çok komiksin Selenay."

"Ne sandın tatlım..."

"Kızlar diyorum ki yemeklerimizi yedikten sonra bu güzel haberi dışarıda pasta keserek kutlayabiliriz."

"Şeyda'ya katılıyorum." Plan benim içinde uygundu.

"O zaman hepinize afiyet olsun, izninizle ben başlıyorum."

Önümdeki mezelerden yemeye başladığımda onlar da çok gecikmeden bana katıldı. Yemekleri ikisi beraber hazırlamışlardı. Selenay beni şaşırtarak enfes bir pilav yapmıştı, normalde beceremediği için inanamamıştım. Karnımızı çok doldurmadan masadan kalkıp dışarıya çıktığımızda temiz hava iyi gelmişti.

"Efendim?" Arel Şeyda'yı aramıştı.

"Kızlarla dışarı çıkıyoruz, sen?"

Sesi donuk olduğu için sorgulayan bakışlarım Selenay'ı buldu. Bana sonra anlatacağını belirten bir ifade takınınca beklemeyi tercih ettim.

"Tamam, sana da." Telefonu kapatarak arabaya binince yan koltuğuna oturmuştum.

"Neler oluyor?"

Boğazını temizleyerek arabayı çalıştırdı. "Arel son günlerde biraz ilgisiz. Buna canım sıkılıyor."

"Nasıl yani?"

"Yani eskisi gibi bakmıyor gözlerime. Yine arıyor, buluşuyoruz ama bir şeyler farklı. Hissediyorum Elis. Her ne kadar sorun olmadığını tekrar etse de kadınlık dürtülerim beni rahat bırakmıyor."

Benim de içime kurt düşürmüştü. Arel'in neyi olabilirdi ki? Erkekler... Bu kadar tuhaf olmak zorundalar mıydı cidden?

"Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Elis..." Şeyda'nın gözleri doldu. Konuşmakta zorlanıyordu, bu durumun onu yorduğu belliydi. "İnan bilmiyorum ama..." Konuşmakta zorlandı. "Hislerimin doğru çıkmaması için geceleri yalvarmaya başladım."

Ne demek istediğini anlamıştım. "Saçmalama Şeyda, Arel öyle bir şey yapmaz." Dedi Selenay.

Sertçe yutkundum. Neden böyle hissetmiyordum? Sanırım bugün erkeklere olan güvensizliğim üzerimdeydi. Dürtülerimle Şeyda'yı daha fazla yıpratmamak için sessiz kalmayı tercih ettim.

"Neyse ne. Bizim görevimiz senin kafanı dağıtmak. Kafan dağılınca daha sağlıklı karar alabileceksin."

"Aynen öyle." Selenay beni desteklemişti. Araba KÜTÜK kafenin önünde durunca inerek tahta konseptli kafeye girdim. Kendine has dekorasyonu ve farkı olan mekânlara bayılıyordum. "Tatlılarımızı yedikten sonra karaoke kısmına geçelim." Gelen hoş müzik beni de hareketlendirmişti. Kesinlikle dans etmem lazımdı.

"Ne yiyorsunuz?

"Ben triliçe istiyorum."

"Ben de bir fıstık rüyası alırım."

Selenay da triliçe de karar kılınca siparişlerimizi vermiştik. "Ee Selenay? Bir tavla atalım mı?"

Selenay gözlerini belertti. "Sana kaç kere diyeceğim insan içinde yapma şunu diye sonra tüm imajımız mahvoluyor."

"Ne yapayım, canım çok istedi." Kıkırdadım.

Selenay etrafına bakındı. "Ben de istiyorum, eve gidince mi oynasak?"

Şeyda dudaklarını büzüştürdü. "Bari bugün yapma." Selenay büyük bir istekle dayanamadan garsona seslendi. "Bir tavla alabilir miyiz?"

Garson kafasını salladıktan sonra ilerlemeye devam etti.

"Bana da öğretin şu tavlayı."

"Öğretiriz tabi, biz Selenay'la işin ustası olduk artık." "Tatlılarımız geliyor, tatlı libidom tavandı valla."

Garson tatlılarımızla birlikte tavlayı da masaya koyduktan sonra geri çekilmişti.

"Bayılıyorum şu triliçeye." Afiyetle yemeye başladım. En sevdiğim tatlıydı, bu kafede daha da güzeldi. Yavaş yediğim için ben yemeye devam ederken kızlar tavlayı açarak taşları dizmeye başladılar.

"Beni izle kuzen."

"Hayır bebeğim beni izle, asıl o zaman öğrenebilirsin." Şeyda meydan okumuştu.

"Sakin olun, ikinizi de izleyeceğim."

İkisi de erkek tavlasını çok iyi oynayabiliyordu. "Selenay, Alaz biliyor mu tavla oynamayı?" Kafasını onaylamaz anlamda salladı.

"Hayır, kıroca buluyor."

Kahkaha attım. "Paşamıza bak sen."

Şeyda burun kıvırmıştı. "Mesih biliyor mu Elis?"

Bir an duraksadım, bu konu hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Bilmiyorum."

Şeyda kahkaha attı. "Mesih'i tavla oynarken düşünemiyorum, kesin bilmiyordur."

"Benim zeytin satrançta çok iyi, hiç yenilmemiş." Selenay Alaz'la böbürlendi.

"Şah dışında kimseye yenilmemiş diyecektin herhalde?" Bunu ben bile bilmiyordum.

"Ciddi misin Şeyda?"

Kafasını salladı. "Arel söylemişti."

"Aman canım, bir kereden ne olacak?"

"O zaman böbürlenmeyeceksin tatlı kız." Dediğimde hararetle oynamaya devam ediyordum.

"Her neyse çok konuşma da at şu zarı."

Şeyda daha yüksek attığı için oyuna o başlamıştı. Kıyasıya rekabetin ardından dörde beş Şeyda yenmişti. Hızlı oynadıkları için her zamanki gibi bir şey anlamamıştım.

"O son çifti atmasaydın yeniyordum!" Selenay sinirlenmişti. "Evde devam edeceğiz."

"Tabii canım ne zaman istersen, ben seni bıkmadan aynı zevkle yenerim."

"Sen öyle san."

"Öğren de gel ablası."

"Kızlar, yeter. Cidden semt kızlarına bağladınız." Dedim. Şeyda sinsice sırıtmaya devam edince Selenay kolasından büyük bir yudum almakla yetinmişti.

"Ee? Ne yapıyoruz, geçiyor muyuz karaokeye?" Onlar oynadığı için ben sıkılmakla yetinmiştim. Bu yüzden bir an önce eğlenmek, ilk işimi kutlamak istiyordum.

"Aynen, kalkalım." Eşyalarımızı toparladıktan sonra karaokeye gidip kurtlarımızı dökmeye başladığımızda Heves ve tayfasını görünce hevesimiz kaçmıştı.

"Cidden bir bunlar eksikti." Şeyda isteksizce mırıldanmıştı.

"Boş ver o kaltakları, biz eğlencemize bakalım."

Selenay'a katılarak devam ettim ama Heves'in dik bakışlarından rahatsız olmuştum.

"Bu aptal Elis'e neden böyle bakıyor?" Şeyda sinirlenmişti.

"Dayak istiyor galiba." Selenay ondan daha fazla sinirlenmişti.

Kıkırdadım. "Sakin olun."

Heves bana acır gibi bakıyordu sanki Mesih benim değil de onunmuş gibi. Bir yudum su alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Şizofrenin tekiydi, aslında düşününce İshak'la iyi anlaşabilecekleri kanaatine varmıştım.

"Ben bir lavaboya gideyim."

"Biz de gelelim." Selenay abartıyordu.

"Saçmalama kuzen."

Yanlarından ayrılıp lavaboya gidip aynanın önüne geçtim. Saçlarımı düzelttikten sonra rujumu tazelemeye başladığımda tuvaletin kapısı kapanmış ve ardından kilitlenmişti. Kafamı çevirdiğimde kimseyi görememiştim, az önce tuvalete mi kilitlenmiştim? Kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı. Rujumu çantama atıp kapıya doğru ilerlediğimde ışıklar kapanıp açılmaya başladı. İçime doğan kötü hissin etkisiyle dudaklarımı ıslatarak kapıyı zorladım.

"Hey? Kimse var mı orada?" Kapıya vurmaya başladığımda ışıklar tamamen söndü.

Karanlıkta kalmanın etkisiyle sertçe yutkundum. Burada neler oluyordu böyle? Kalp ritmim daha da hızlanmaya başladığında artık kapıyı yumrukluyordum. Birinin ayak seslerini hissedince duraksadım.

"Kapıyı açar mısınız? Kilitli kaldım."

Kısa süre sonra kapı açıldığında karşımda temizlik görevlisi kadın vardı. "Kusura bakmayın, bayanlar tuvaletinin ışıkları arızalanınca kısa süreliğine kapatmak durumunda kaldık, içeride birinin olduğunu bilmiyorduk."

Derin bir soluk aldım. "Elektrik arızası olduğu için burada bulunmanız uygun değil." Kadının açıklaması beni tatmin etmese de lavabodan çıkarak kızların yanına geçtim.

"Ne oldu, betin benzin atmış?" Selenay'ın aklına Heves geldiği sinirlenen ifadesinden belli oluyordu. "Tuvalette kaldım, elektrik arızası vardı."

Selenay'ın tek kaşı şüpheci bir tavırla havada dikilmeye devam etmişti.

"Kızlar Vuslat'a geçelim mi?"

Kafamı salladım. "Kesinlikle."

Mesih'i görmek günün diğer harika olayı olabilirdi. Hesabı ödeyip Vuslat'a geçtiğimizde olayın üzerinde durmayıp moralimi bozmamayı tercih etmiştim. Selenay Alaz'ın yanına uğrayınca, Şeyda da içecek almaya gitmişti. En son ki alkol diyetine hız kesmeden devam ediyordu. Söylediği gibi artık içki içmiyordu.

Örgümden çıkan saçlarımı kulağımın arkasına iterken kolumdan arka tarafa çekilmem bir olmuştu. Buz mavilerine çarptığım an ağzımın kulaklarıma çıkması, yüreğimin göklere kadar hoplamasından daha hızlı olmuştu.

"Oh?" Verebildiğim tek tepkiydi bu.

"Çevrilmeye pek bir alıştın bakıyorum?" Tek kaşı sorgularcasına havaya kalktıktan sonra suratını yaklaştırdı.

"Bu hep olan bir şeydi."

"Evet." Gözlerindeki ateş bedenimi yakmaya başladığında beni öpmek istediğini hissedebiliyordum.

"Görüşmem harikaydı." Üzerimdeki etkisini hafifletebilmek için konuyu değiştirdim.

Mesih genzinden onaylar bir mırıltı çıkardı. "Güzel."

"İşe alındım."

"Biliyordum."

"Pazartesi başlayacağım."

"Hımm..."

Aynı anda derin bir soluk aldığımızda, içeceklerle gelmekte olan Şeyda'ya dönüp baktık. Bizi birlikte görünce gülümseyerek yolunu değiştirdi.

Mesih birden kolumdan tutup beni arka tarafa götürmeye başlayınca, dağılmayan heyecanım tekrar ilk haline bürünmüştü. Loş ışıklı koridorda beraber kaldığımızda sırtım duvardaydı.

"Yarın gidiyorum."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandığında başta ne diyeceğimi bulamamıştım. "Nereye?"

"Birkaç işim var."

Başka bir şey söylemek istemediğini fark ettiğim için şansımı denemedim. "Ne zaman döneceksin?"

Mesih donuk ifadesiyle yüzümü inceledi. "Belli değil." Sinirlenmiştim.

"Şimdi sinirini çekemem." Beni cidden öfkelendirmişti. "Önce sana doymam lazım, sonra sinir."

Ben ne olduğunu anlayamadan birden dudaklarıma yapışınca yüreğim hoplamıştı. Dudaklarımı birden kavrayarak tüm benliğimi havaya uçurunca aklım başımdan gitmişti. Mesih... Beni sömürüyordu. Kendinde olanları bana veriyor, bendeki her şeyi alıyordu. İki eliyle belimi tüm erkeksiliğiyle kavradı. Alt dudağımı çekerek bıraktıktan sonra alnını alnıma yaslayarak gözlerini gözlerimde sabitledi. Dudaklarını bir kez de alnıma dokundurunca tek eli saçıma çıkmıştı. Nefes nefese soludum.

"Tükeneceğimi sandım."

Mesih hırıltılı nefesleri arasında kafasını sallamakla yetindi. "Geldiğimde seni yudum yudum içeceğim İris... Tek dikişte bitirmemek için." Şaşkınlıkla gözlerine bakakaldığımda dilim tutulmuştu sanki... "Şimdi gitmem lazım renkli göz parçası, kendine dikkat et."

Beni bırakıp koridoru terk ettiğinde öylece duruyor, az evvel yaşananları algılayamıyordum.

Kızlarla kısa bir süre sonra daha takılıp eve geçmeye karar vermiştim, Şeyda biraz daha dışarıda olmak istediği için Selenay onunla kalacağını söyleyince eve geçebileceğimi düşünmüştüm çünkü kafam Mesih nedeniyle fazla dağınıktı. Güzel bir uyku günün yorgunluğunu atmaya iyi gelebilirdi.

Aralık apartman kapısından içeriye girdim ve kapıyı kapatarak asansöre yöneldiğimde farklı bir sessizlik sezmiştim. Bugün apartmanda farklı bir nefes sesi uğulduyordu... Kapıyı iterek asansörden çıkarken bir yandan da çantamdan anahtarlarımı bulmaya çalışıyordum. Anahtarı kilide soktuğumda ensemde bir soğukluk hissettim. Kafamı çevirdiğimde sensörün kapanmasıyla kararan apartmanda kalakaldım ve kafamı geri yatırmamla ışıklar tekrardan açıldı. Omuz silkerek kilidi çevirip kapıyı açtım ve hızla içeri girip kapıyı kilitlemem bir oldu.

Apartman boşluğunda daha fazla vakit geçirmek istememiştim. Omzumu kapıya yaslayıp derin bir nefes aldığımda dudaklarımda Mesih'in öpüşü kalmıştı.

Tebessüm ederek iki parmağımı dudaklarımda gezdirdim ve tekrar o anı düşündüğüm sırada ensemden aşağıya soğuk bir ter damlası indiren bir kıpırtı hissettim. Karanlık koridorun tam solunda bir cisim hareket etmişti... Alt dudağımı ıslatmaya çalıştığımda boğazımda oluşan kuruluk canımı acıttı. Elimi kapının koluna yerleştirerek sıkıca kavradım. Önüme bakmaya devam ederek tırnaklarım etime geçercesine sıkmaya devam ettim. Kafam önüme dönüktü, farkında değilmişim gibi yapsam da orada birinin olduğundan emindim, tehlike hissediyordum!

Kulpu kuvvetle aşağıya indirdiğimde kapı açılmadı, lanet olsun bir dakika önce ellerimle kilitlemiştim!

Koridorun sonundaki kıpırtı hızlanınca yüreğim yerinden zıplamaya başladı... Hızla kapıya dönüp titreyen elimi kulpa yerleştirdiğimde yüreğim ağzıma gelmişti. O adım atıyordu, hem de bana doğru! Evde tanımadığım biri vardı!

Anahtarı sıkıca kavrayıp çevirdim ve güçlükle kapının kulpunu tutup açmaya çalıştığımda saniyeler içerisinde kaybettiğim sesim kuvvetli bir çığlık halinde dudaklarımdan çıkacakken ağzıma kapanan el sayesinde engellendi...

Gözlerim yuvalarından çıkacak derecede büyüdüğünde, burnumla sesli bir soluk alarak karnımın şişmesine izin verdim. Sırtım yabancı bir göğse yapıştı. Arkamdaki kuvvet beni geriye doğru çekip kapıyı kapattığında kafamla kapı arasında milimlik bir mesafe kalmıştı. Çırpınmaya çalışıyordum fakat olmuyordu, arkamdaki kuvvet buna izin vermiyordu!

Kulağıma dudakları değdiği an sıkıca gözlerimi yumdum. En sonunda ona dönmeme izin verdiğimde tüm bedenim gerildi...

İshak.

Gözlerim gereğinden fazla aralandığında içimi bir titreme dalgası kaplamıştı. Titreyerek çarpan dişlerimi sertçe bastırdım, dudaklarımın arasından çıkabilecek en ufak bir korku iniltisini dahi duymasını istemiyordum... Burada yalnızken, bana her şeyi yapabilecekken, ona daha fazla aciz görünemezdim. Zaten ufak bir korku iniltisinden başka hiçbir mırıltı çıkartabilecek durumda değildim ki dilim tutulmuştu sanki... Etrafım çok kalabalıktı, buğulu bir kalabalık vardı. Herkes duvarların ardındaydı, bense içeride kapalı kalmıştım. Aldığım soluklar göğüs kafesimi yararak yukarı çıkıyordu sanki.

"Mesih aşağıda." Tek solukta fısıldayabildiğimde dudaklarının kenarları yukarıya doğru kıvrıldı. Gözlerin de korkutucu bir sinsilik belirdiğinde sözleri, sanki olabilirmiş gibi daha fazla paniğe kapılmama sebep oldu.

"Artık değil."

Sertçe yutkundum, bu boğazımda bir sızıya sebep olmuştu. "Burada, o yüzden götünü kollasan iyi edersin."

Tüm gücümü toparlamaya çalışarak kapıya dönmemle sırtımın duvara çarpması bir olmuştu. Alkol kokan nefesi yüzüme çarpınca acıyla gözlerimi kapattım. Kolumu acıtıyordu aralanan dudaklarımı kapattıktan sonra güçlükle gözlerimi açtığımda bunu hiç yapmış olmamayı dilemiştim. İshak tüm gerçekliğiyle karşımda dikiliyordu...

Koyu gözleri ruhumu lime lime ederken, etrafında her zaman sürdüğü siyah boyalar vardı. Sol gözünün altını deldirdiğini o an fark etmiştim. Korkudan gözüme çarpmamıştı. Piercing'in etrafını kabuk bağlamasından yeni yaptırdığı belli oluyordu. Alkol kokan nefesini dudaklarını tekrar aralamasıyla suratımda hissedince, yüzümü buruşturdum. Berbat kokuyordu.

"Sakin ol Elis."

"Neden? Neden bunu yapıyorsun?"

Elini kolumdan çekerek şaşkınlıkla bana baktı. Sanki ne yaptığının farkında değildi ve benimle oynuyordu. "Bir şey yapmıyorum." Tıpkı bir deli gibi gözlerini kocaman açarak ellerini havaya kaldırdı.

"Bak, ben bir şey yapmadım."

Az önce tırnaklarını batırmasıyla sızlayan kolumu ovuşturduğumda acıdan gözlerim dolmuştu. İç çektim. "Sen bir akıl hastasısın."

Ufak gülüşü kahkahalara dönerken içimden küfretmekle meşguldüm.

"Bravo, Elis. Sandığım kadar salak değilmişsin."

Dişlerimi sertçe birbirine bastırdığımda, içimden çenesine yumruk atmak geçiyordu ama sadece geçiyordu işte.

"Neden buradasın?" Kafamı çevirip koridoru yokladığımda kimseyi görememiştim.

İshak gülümseyerek tek elini duvara yasladığında, kaçacak yerim kalmamıştı. Karışık duran saçlarını uzun zamandır taramadığı belliydi. Boşta kalan elini kot ceketinin iç cebine sokarak bir fotoğraf çıkardı.

Arkası çevrili olduğu için ne tuttuğunu görememiştim. "Gözlerimin içine bak."

Kaşlarımı çatarak kuşkuyla koyu irislerine baktım. Bir sis belirmişti sanki irislerinde, koyu bir sis... Gözlerini kıstığı an kıpırdayamadım. Ne kadar süredir o şekilde kaldığımızı çıkaramıyordum. Bana gösterdiği fotoğraf biraz eskiydi ve İshak Mesih'le birlikte gülümseyerek kameraya poz vermişti. İshak ve Mesih! İkisi de dişlerini açığa çıkaracak kadar gülüyordu.

Mesih'i ilk gördüğüm zamanı hatırlıyordum, şu an bana bile o kadar çok gülmemişken bu eski fotoğraf... Kafamda birçok soru işaretinin oluşmasına neden olmuştu bu. Resmen aklım bulanmıştı. İshak'ın bağırışıyla fotoğraftan gözlerimi çekebildiğimde titredim.

"Sen benden abimi çaldın! Senin varlığın bizi ayırdı kaltak!"

Alt dudağımı ısırarak İshak'a hayretler içerisinde baktım. Daha öncesinde de böyle şeyler zırvalamıştı fakat şimdi elinde bir kanıt vardı ve bu ona inanmam için yeterliydi.

"İshak be-"

Omuzlarımdan kavrayıp kemiklerim kırılırcasına beni kapıya çarptığında çektiğim acıyla uzun bir inleme sesi çıkardım.

"Artık sen yoksun, olmayacaksın! Gebererek hayatımızdan çıkacaksın!" Elleri boğazımı sıkıca kavradığında başparmağının soluk boruma yaptığı baskı sanki boğazımı deşiyordu. "Abim eskisi gibi beni önemseyecek Elis... Bunu senin ölümün sağlayacak."

Gözleri aklını kaçırmışçasına iriydi, kontrolünü öylesine kaybetmiş ve öylesine manyaktı ki korkudan aklımı kaçıracaktım. Dizimi kaldırıp sertçe erkekliğine geçirdiğimde ellerinden kurtulabilmiştim.

Koşarak koridorun sonuna ulaştığımda İshak da peşimden geldi. Ne yapacağımı bilemeden banyoya girip kapıyı ardımdan kilitlediğimde hırıltılı nefesini duyabiliyordum... Çaresizce etrafıma bakındım ama kendimi koruyabileceğim hiçbir şey yoktu.

Telefonumu çıkarıp titreyen parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirerek Mesih'i buldum ve üzerine tıkladığımda İshak çok yaklaşmıştı.

Sessiz bir çığlıkla telefonu yere atıp kulpu kavrayarak açmaması için sıkıca tuttuğumda kahkaha atmaya başladı.

"Ölümün daha heyecanlı bir hale geliyor Elis! Çaresizliğin bana zevk veriyor!"

Gözyaşlarıma engel olamadan var gücümle kapıyı tutmaya devam ederken saniyeler sonra içeriye girebileceğini biliyordum... Banyonun kilidi yoktu, lanet olsun İshak kilitleri toplamış olmalıydı.

"İshak git buradan, birazdan Mesih gelecek!"

"Gelse bile her şey için geç olacak aptal!"

Hıçkırarak acıdan sızlayan parmaklarımı tutmaya devam etsem de kapıyı zorlayarak içeriye girdi. Kalçamın üzerine düştüğümde İshak bana tepeden iğrenç bir sırıtışla bakıyordu.

"He-her şey... İyi olacak mı sanıyorsun? Mesih... Seni asla affetmeyecek!"

Hırlayarak bağırdığında kalçamın üzerinde geriye doğru gidiyordum.

"Senden nefret ediyordum! Birazdan nefesini keseceğim ve huzura ereceğim!"

Çaresizce ona bakarken üzerime atladığında elleri boğazımı bulmuştu, nefesim kesildiğinde zorlukla sırtına tutundum ama onu itemiyordum. Ellerim çaresizce üzerinde gezinirken arka cebindeki çıkıntıyı fark ettim. O dokunduğum bir çakı mıydı? Gözleri gözlerime kilitlendiğinde dünyadan soyutlanmıştı sanki.

"Mesih..." diye inledim.

İshak'ın gözleri sinirden yuvalarından çıkmak üzereydi, var gücüyle boğazımı daha fazla sıktığında yer altımdan kaymaya başladı... Güçlükle cebindeki çakıyı çıkarıp aldığımda parmaklarımdaki kan çekilmişti sanki ellerimi kullanmakta zorlanıyordum... Zorlanarak tırnağımla çakıyı açtığımda oksijensizlikten görüşüm bulanmıştı.

Canım pahasına çakıyı karnına sapladığımda gözlerimiz kilitlendi. İshak daha fazla boğazımı sıktığında artık hiçbir şey hissetmiyordum, koca bir hissizlik vardı banyoda...

Gözlerimi yumduğumda göklerdeydim sanki. Ve kısa bir süre sonra üzerimde bir ağırlık hissettiğimde Mesih'in istediği gibi dengeler yıkılmıştı... Defalarca kez yanıp küllerimden tekrar doğsam da bu sefer geriye sadece hissizlik kalmıştı.

Seni seviyorum buz mavisi, bana yaşattığın her gün için teşekkür ederim, ruhumu yeşertip beni ben yaptığın için, karakterimi oturtup başımı kaldırmama yardım ettiğin için, renkli göz parçan artık belki de artık ait olduğu yerde... Serin suların en derininde.

SEZON FİNALİ

3.Kitap SINIRSIZ 20 Kasım saat: 21:00'da wattpad de yayında olacak. ADALETSİZ'e daha yeni bölüm gelmeyecektir. SINIRSIZ şu anda profilimde yok. Eskiden de yayınlamamıştım. Onun klasörünü ilk defa açacağım. 20 Kasım saat: 21:00 da SINIRSIZ'ı wattpad profilimde çalışmalarım kısmında bulabilirsiniz. Her türlü detaylı bilgi için beni takip edin.

💎KRİSTAL💎

Kitaplarımla ilgili ulaşabileceğiniz her türlü bilgi için instagram: suleeterzi

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 54.7K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
1.3M 55.8K 34
Gölgelerin içinde yaşamalıyım ben. Gölgelere mahkûm olmaya zorlanan bir bedenim, karanlığa ait olmak isteyen bir ruhum var. Hayatımsa yarım, adımın...
2.2M 138K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
22.9M 489K 77
"Ve ateş kül oluncaya dek yanmaya devam etti. Su ise buhar olacağını bilmesine rağmen savaşından vazgeçmedi.'' Masal on sekiz yaşını doldurduğunda ka...