İçgüdü

By MrsAuthor_99

119K 8.4K 1.6K

Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek e... More

Vampir Grupları Hakkında
1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölümden Kesit
7. Bölüm
Çok Önemli !
8. Bölüm
Mini Duyuru
10.Bölüm
11. Bölüm
Flashback
Alıntı ve Birkaç Şey
12.Bölüm
İçgüdü-Alıntılar
13. Bölüm
14. Bölüm
Duyuru
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
Üzgünüm...
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
Flashback 2
30. Bölüm
31. Bölüm
Duyuru
🎄 Yılbaşı Özel Bölümü 🎄
32. Bölüm (1. Kısım)
32. Bölüm (2. Kısım)
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
Kayıp Kardeş (Özel Bölüm)
46. Bölüm
Sorularınız⬇
47. Bölüm
48. Bölüm (1. kısım)
48. Bölüm (2. kısım)
49. Bölüm
Flashback 3
FİNAL (1. kısım)
FİNAL (2. kısım)
Yazardan...
Playlist
İçgüdü: Sofia
Özel Bölüm
50 Bin Özel Bölümü 🥳
75 Bin Özel Bölümü ✨

9. Bölüm

1.9K 143 6
By MrsAuthor_99


5 Mayıs 1496

"Bu nedir peki?" elimde tuttuğum şişenin içindeki sıvı çalkalandıkça köpürüyordu. Tam olarak ne tür bir sıvı olduğunu bilmiyordum, köpürdükçe renk değiştiriyordu. "Bırak onu Alexandra. Tehlikeli bir iksir o." Annemin uyarı dolu sesini duyar duymaz şişeyi aldığım yere bıraktım. 

Annem çalışırken yalnız kalmak isterdi fakat bu sefer ısrarlarımıza dayanamayarak sessiz durma sözüyle yanında kalmamıza izin vermişti. Odanın diğer ucundan Anastasia'nın sesi duyuldu. "Biz ne zaman senin gibi olacağız, anne?"

 Anastasia bu soruyu o kadar çok soruyordu ki gözlerimi devirmeden edemedim. Cadı olmaya bu kadar meraklı olması beni şaşırtıyordu. Bu zamanda cadı olmak başınıza gelebilecek en kötü şeydi. Çünkü büyü çalışabileceğimiz tüm alanlar neredeyse vampirlerin elindeydi ve cadılar görüldükleri yerlerde öldürülüyordu. 

"Senin için daha vakit var tatlım." 

Annemin cevabına bozulan kardeşim yeniden şişeleri kurcalamaya döndü. Annem önündeki kaseye kanından birkaç damla akıttı. "Elini ver Alexandra." Dediği şey karşısında kaşlarımı çattım. Yerimden kıpırdamadığımı görünce devam etti. "Bana güven, kızım." 

Annemin beklenti dolu sesi karşısında daha fazla direnemedim ve elimi uzattım. Parmağımın ucunda hissettiğim hafif bir yanmanın ardından kanım kaseye damlamaya başladı. "Bu bir kan büyüsü." diye fısıldadım. Kan büyüsü yapıldıktan sonra karışım istenen nesneye sürülürdü. Böylece büyüyü yapan kişinin ailesi dışından biri bunu asla çözemezdi. 

Kan büyüsünün diğer bir özelliği ise zor durumlarda kullanılmasıydı. "Neden yapıyorsun bunu? Bir şey mi var, anne?" diye sordum. Annem telaşlı sesime gülümseyerek cevap verdi. "Bu, sonrası için." 

Dediği şeylerin hiçbirinden bir şey anlamamıştım. Soru sormaya hazırlandığım sırada beni susturdu. "Sen yalnızca bana güven. Çünkü güvenebileceğin tek kişi benim."

Günümüz

Dün geceden beri beynimde yankılanan bir cümle tüm huzurumu benden alıp götürmüştü. Yeniden kasvetli, umutsuz havama bürünüp gördüğüm rüyanın yalnızca bir rüyadan ibaret olmasını diledim. Bunca yıldan sonra annemin hayatıma yeniden girip hayatıma yön vermek istemesini kabullenemiyordum. Neden? Neden yüzyıl önce değil de şimdi? 

Aklımda çözülmeyi bekleyen onlarca soruyla yatağımdan kalkıp günlerdir değiştirmediğim kıyafetlerimi değiştirdim. Alex'in bana çektirdiği işkencenin izleri pantolonuma işlemişti. Parçalanmayan yer yok denecek kadar azdı. Bunda birde benim Alex'e haddini bildirmemin etkisi vardı tabi. 

Saçlarımı toplayıp yemek için aşağıya indim. Bugün önemli bir gündü, bundan sonraki planımızı belirleyecektik. Masanın diğer ucuna, Alex'in tam karşısında benim için ayrılan yere oturdum. Masadakiler bana kaçamak bakışlar atıyordu fakat hiçbirinin konuşacak cesareti yok gibiydi. 

"Herkes burada olduğuna göre..." diye mırıldandı Alex. Sesi oldukça neşeliydi. 

Gümüş bardağı havaya kaldırarak gülümsedi. "Başlayabiliriz." Cümlesini tamamladıktan sonra masada bulunan herkes birer yudum kan içti. Ben hariç. Ben o sırada Alex'in neyin peşinde olduğunu çözmeye çalışıyordum fakat bu imkansızdı. Şu an gülümsüyordu ama bu bir saniye sonra beni öldürmeyeceği anlamına gelmiyordu. 

Gerginliğimi o da fark etmiş olacak ki sırıtışı yüzüne yayıldı. "Bazılarımız iyi uyumamış anlaşılan." dedi gözlerini benden ayırmayarak. Hafifçe gülümsedikten sonra gümüş bardağı dudaklarıma götürdüm. Bardakta hayvan kanı olması biraz daha gülümsememe neden olmuştu. Bardağın içindeki kırmızı sıvıdan birkaç yudum içtikten sonra bakışlarımı Alex'e çevirdim. Hala gözleri üzerimdeydi bu bende gereksiz bir gerginlik yaratıyordu. 

Nick gelip Alex'in önüne bir kağıt koydu. Kağıtta çok önemli bir şey yazıyor olmalıydı belli ki duymamız istenmiyordu. Kağıtta her ne yazıyorsa Alex için kötü bir şey olmalıydı, yüzündeki sırıtıştan eser kalmamıştı. O sırada içeri takım elbiseli ve oldukça karizmatik görünen bir adam girdi. Tüm vampirler ayağa kalkınca ne yapacağımı bilemedim. Kimdi bu adam? Alex'in sevmediği biri olmalıydı çünkü yüzüne bile bakmamıştı. 

Adam Alex'in birkaç adım ötesinde durdu ve vampirlere oturmaları için işaret yaptı. "Merhaba, kardeşim." Adam elini Alex'in omzuna koyunca şaşırmıştım. Gelen adam Alex'in abisi miydi? Yüzleri azda olsa benziyordu fakat birbirlerinden hoşlanmadıkları kesindi. Alex yüzüne sahte bir gülüş yerleştirip ayağa kalktı ve "Hoşgeldin, abi." dedi. Sonra ikisi sanki kırk yıllık dostmuş gibi sarıldılar. Olanları şaşkınlıkla izlerken Alex bize doğru döndü. "Teo ile tanışın. Kendisi en sevdiğim aile üyemdir." 

Teo, Alex'in kurduğu son cümleye gülerken az önce Alex'in oturduğu sandalyeye yerleşti. Etrafa göz atmaya başladı, bir süre sonra da gözlerimiz buluştu. Gözleri en az Alex'in gözleri kadar canlı bir renge sahipti. Ondan tek farkı Teo'nun gözlerinin renginin mavi olmasıydı. Bu öyle bir maviydi ki, onun yanındayken bir daha deniz görmeye ihtiyaç duymazdınız. 

Teo bana gülümsedikten sonra Alex'e döndü. "Bu güzel hanımefendiyle tanışmak isterim." diye mırıldandığında Alex'in göz devirmesi bahçeden bile görülebilirdi. O anda gelen gülme isteğimi bastırmaya çalışırken Teo yeniden konuştu. "Kardeşim kız arkadaşını benden mi kıskanıyor yoksa?" 

Salondaki tüm vampirler gülerken Alex ve ben gülmüyorduk. "Adım Alexandra." diye yanıtladım. Teo'nun bakışları bana dönerken Alex konuştu. "Beni tanımıyor gibi konuşuyorsun. Benim yanımdaki kadın en az benim kadar güçlü olmalı." deyip şaka yapıyormuş gibi Teo'nun omzuna vurdu. 

"Bilmez olur muyum?"

Teo gülerek ayağa kalktıktan sonra yanıma geldi. "Memnun oldum hanımefendi." Teo elimi öpmek için hamle yaptığında Alex onu durdurdu. "İstersen seninle özel konuşalım, abi." Teo Alex'in bu davranışına güldükten sonra bana başıyla selam verdi ve bahçeye çıkmak üzere kapıya yöneldi. 

"Bu neydi şimdi?" 

Percy yanıma gelip bu soruyu sormuştu. Aynı zamanda herkes Alex ve Teo'nun ne konuştuğunu duymaya çalışıyordu. Fakat buna karşı hazırlıklı olmalıydılar çünkü Bulgarca konuşuyorlardı. Makedonya'da doğduğumdan bu dili anlayabilecek kadar biliyordum. Ama bunu kimseye söylemedim çünkü Alex başıma bela olabilirdi. 

"Birde abisiyle uğraşacağız desene!" Jack kafasını uzatmış bahçeye bakıyordu. 

"Aynen. Ailecek tuhaf bunlar." Jane onu onayladığında pencerenin önü vampirlerle dolmuştu. 

Kalabalıktan uzaklaşmak için yukarı çıkmaya karar verdim. Jane ve Jack beni takip ediyor, aynı zamanda da Teo ile ilgili konuşuyorlardı. "Yakışıklı adammış Teo." dedi Jane ama Jack onunla aynı fikri paylaşmıyordu. "Hayır, sadece gözleri güzel. Alex daha yakışıklı bence." dedi. 

Konuştukları konu bende kusma isteği uyandırsa da sesimi çıkarmadım. Onları kırmak istemiyordum. Onlardan başka kimsem olmadığı düşünülürse bu yaptığım mantıklıydı.

"Teo Alexandra'yla çok ilgilendi. Fark etmedin mi?" dedi Jane neşeli bir sesle. Fakat sinirlerim yavaş yavaş gerilmeye başlamıştı. Adımlarımı hızlandırdım ama pek bir faydası olmadı. "Kusura bakma ama ben hala TeamAlex'çiyim. " dedi Jack ve gülüştüler. 

"Bu saçmalığa bir son verseniz?" diyerek arkamı döndüğümde ikisi de sustu. Odamın kapısını hızla açıp kendimi içeri attım. Bir dakika sonra Jane ve Jack içeri girdi. İkisi birbirine bakıyor, arada bana kaçamak bakışlar atıyorlardı. "Sadece eğleniyorduk Alexandra." dedi Jack sonunda. 

Bunu diyeceklerini biliyordum ve cevabımı çoktan hazırlamıştım. Bu yüzden tereddüt etmeden söyleyiverdim. "Kendinize eğlenecek başka bir şey bulun." 

Bunu sert bir şekilde söylemiştim, ikisi de cevap vermedi. "Yalnız kalmak istiyorum." dedim sonunda. Yatağıma uzandım, gözlerimi kapattım. Nefes alıp verişlerini duyuyordum. Hala buradaydılar. 

"İstediğin gibi olsun." 

Jack hızla odayı terk ettiğinde gözlerimi araladım. Jane hala buradaydı, en sonunda "Bu gidişle yalnız kalacaksın zaten." deyip çıktı. Çıkarken kapıyı çarpmayı da ihmal etmemişti. Onları kırmamak adına gösterdiğim büyük çaba sonuçsuz kalmıştı. Önce Percy şimdiyse Jane ve Jack. Sevdiğim herkesi bir bir kendimden soğutmayı başarıyordum. Eskiden olduğu gibi. 

********************

Zifiri bir karanlık...Bu öyle bir karanlık ki yalnız gözlerimi değil, zihnimi de ele geçiriyordu. Hareket edip edemediğimin farkında değildim. Uzaktan, çok uzaktan ince bir kadın sesi duyuyordum. Adımı söylüyordu. Bir anda beynimin içinde bu ses yankılanmaya başladı. Alexandra. Alexandra. Alexandra... 

Sesin sahibini göremiyordum. Sanki o her yerdeydi. Bir süre sonra her şey netlik kazandı. Geçen gece annemi gördüğüm yerde duruyordum yine. Görüşüm iyice netleşince onu gördüm. Bu sefer benden birkaç metre uzakta duruyordu. Yüzünde telaşlı bir ifade vardı. 

"Anne?" dedim sorar gibi. Gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Alexandra. Zaman geldi." 

Kaşlarımı çattım. Neyin zamanı gelmişti? Annem yine bilmece sorar gibi konuşuyordu. "Neyin zamanından bahsediyorsun?" diye sordum fakat oralı olmadı. "Bir dahaki dolunayda. Elma ağacının altında seni bekliyor olacak. Bana güven." dedi ve gözden kayboldu. 

"Kim?" diye sordum ama cevap gelmedi. "Kim beni bekliyor, anne?" Yine cevap yoktu. Annemin meleksi sesinin yerini koca bir sessizlik almıştı. Etraf yeniden karanlığa bürünürken kalp atışlarımı duyabiliyordum.

Yataktan öyle bir hızla fırlamıştım ki kendimi yatağın en ucunda buldum. Hızlı hızlı nefes alıyordum, kalp atışlarımı hissedebiliyordum. Korkuyla etrafa bakındığımda gördüğüm tek şey rüzgarın etkisiyle uçuşan perde oldu. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı, aklımı kaçıracak gibi hissediyordum. Kapıyı hızla açıp merdivenlere yöneldim. Diğerlerini uyandırmak istemiyordum ama ne kadar dikkat etsemde gürültü çıkarmama engel olamıyordum. 

Alex'in odasının önünden geçerken Teo'nun sesini duydum. Bir yandan da eski bir şarkının sözleri ulaşıyordu kulaklarıma. Gizli bir şey konuşuyor olmalıydılar, bu saatte müzik dinlemelerinin başka bir açıklaması olamazdı. Kendime engel olamayarak Teo'nun sesine odaklanmaya çalıştım. "Onun kim olduğunu bilmiyorsun." dedi. Sesi öfkeli çıkıyordu. Biraz sonra Alex'in her zamanki alaycı tavrını duydum. "Bana yaptığın onca şeyden sonra gelip sana inanmamı bekliyorsun öyle mi?" diye sordu. 

Teo daha da öfkelenmişti. "Senin bana yaptıklarının yanında benimki hiç kalıyor Alex." 

Teo cümlesini bitirdikten sonra araya uzun bir sessizlik girdi. Bahçeye çıkmak için adım attığımda Alex'in sesini duydum. "Neyin peşinde olduğunu bilmiyorum ama ya yanımda savaşırsın ya da ne olacağın umrumda değil." 

Bunu o kadar sakin bir sesle söylemişti ki gören masal anlatıyor sanırdı. Teo bu tehdit karşısında tepki vermedi. Burada durdukça yakalanma ihtimalim artıyordu, bu yüzden adımlarımı bahçeye yönlendirdim. Zaten konuştuklarından hiçbir şey anlamamıştım. 

Teo kimden bahsediyordu? Neden herkes bilmece gibi konuşuyordu? Kafam o kadar karışıktı ki... Annemin sesi beynimin içinde dönüp duruyordu. "Dolunayda. Elma ağacının altında. Seni bekliyor olacak. Bana güven." Beni kim bekliyordu? Annem hiçbir ipucu vermemişti. Dahası bu, beynimin bana oynadığı bir oyun olabilirdi. Bir tuzak olabilirdi. Hiçbir şey bilmiyordum. Gidip gitmemek konusunda kararsızdım. Karar vermek için zamana ihtiyacım vardı. Fakat yeterli zaman yoktu. Çünkü dolunaya yalnızca iki gece kalmıştı.

Beğendiğiniz replikleri bana mesajla ulaştırabilirsiniz, diğer çalışmada paylaşıyorum. Ayrıca hikayeyle ya da benimle ilgili merak ettikleriniz için Ask.Fm hesabımın linki profilimde!


Continue Reading

You'll Also Like

2.6M 124K 47
"Bir şey söylemeyecek misin?" Aidan'ın bunu demesiyle gözlerimi ona çevirdim. Gözleri kırmızıya dönmüştü. Söyleyeceğim sözcüklerin harfleri birbirine...
2.3M 219K 31
"Hoşuma gidiyorsun ama seni öldürürüm."
1M 41.6K 69
İntikam hırsıyla yanan bir kız. Karanlığın içine batan bir kız. O sonradan kötü olmadı. O hep kötüydü. Her zaman acımasız , kötü bir kızdı. İnsan...
35.6K 3.6K 83
Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmesini isteyen, hepsinden de fazla uçmasını...