Scent Of A Man (HANHUN) - 남자의...

By simBulamadm0

110K 7.2K 5.3K

120 yıllık bir kan mührü. Evlilik üzerine yapılan bir anlaşma. Oh Sehun, Kim Luhan ile evlenmek zorundaydı. More

Bölüm 1 - Her Şeyin Başı
Bölüm 2 - Oh Sehun'u Bulun
Bölüm 3 - Bir Teklifim Var
Bölüm 5 - Tanışma Kahvaltısı
Bölüm 6 - Acil Durum: Evlilik
Bölüm 7 - Bal Ve Ayı
Bölüm 8 Part 1 - Han ve Hun (M)
Bölüm 8 Part 2 - O'nu Tanımak
Bölüm 9 Part 1 - Öpersem Geçecektir
Bölüm 9 Part 2 - Flaş Haber!
Bölüm 10 - Oh'ların Sıcak Evi
Bölüm 11 - Kalbimdeki Yabancı Hisler
Bölüm 12 Part 1 - Yakınlaşmak
Bölüm 12 Part 2 - Davet
Bölüm 12 Part 3 - Baskın Basanındır
Bölüm 13 - Seni Seviyorum
Bölüm 14 - O'nun Tenini Keşfetmek (M)
Bölüm 15 - Kütüphane (M)
Bölüm 16 Part 1 - Davetsiz Misafir
Bölüm 16 Part 2 - Tenim Teninde (M)
Bölüm 16 Part 3 - Venüsten
Bölüm 17 - Kaderin Cilvesi
Bölüm 18 Part 1 - Tanıtım Gecesi
Bölüm 18 Part 2 - Sonunda (M)
Bölüm 19 - Baskın Sehun (M)
Bölüm 20 - Vizeler (M)
Bölüm 21 - Kırmızı Çoraplar (M)
Bölüm 22 - Kaderin Tekrarı
Bölüm 23 - Benzersiz Yolculuk
Bölüm 24 - FİNAL

Bölüm 4 - Pazarın Ruhu

3.6K 281 266
By simBulamadm0

Edebiyat dersi her zamanki gibi aşırı sıkıcı geçiyordu. Sehun derse katılmaya çalışıyordu ama sık sık da saatine bakıyordu. Ders bir türlü bitmek bilmiyordu. Adam anlatıyor da anlatıyordu. Ön sıradaki inekler not yazmakla uğraşıyordu.

Dersin bitmesine 20 dakika kala hocaları kürsüye geri döndü ve boğazını temizledi.

''Şimdi...geldik ödev zamanına. Hepiniz çeviri yapacaksınız. Jane Austen'ın Emma kitabını.''

Orta sıralardan bir öfleme sesi geldi. Arka sıra da yüzünü buruşturuyor,birbirlerine bakıyorlardı.

''Öfleyip püflemeyin. Bütün kitabı çevirmeyeceksiniz. Ben kitabı parçalara ayırdım. Bir de sizleri ikişerli gruplara ayırdım. Dersin sonunda kapının önüne astığım listeye bakın. Sayfa numarası ve ödev arkadaşınız yazıyor. Kimse ödev arkadaşını falan da değiştiremez tamam mı ? Böyle şeylerle odama gelmeyin.''

Sehun başını elinin üstüne koymuş derince nefes alıyordu. Yüzünü buruşturuyordu. Şu çeviri ödevlerinden acayip sıkılmıştı. Herkes çeviri ödevi veriyordu. Neyse ki hoca eşleri,numara sırasına göre ayırdıysa ödevi yine Ravi'yle yapması güzeldi. Çocuk sorumluluklarını hep yerine getirirdi. Görev dağılımına da uyardı.

Sınıftaki gürültü artınca hoca eline sopasını aldı ve kürsüye vurdu.

''Her gruba 30 sayfa verdim. 1 ayınız var. Rahat rahat yaparsınız. Bugünlük burada bitirelim.''

Hoca kitaplarını topladı ve büyük adımlarla sınıftan çıktı. Herkes ayaklandı ve kapının önüne koştu. Kiminle eş olacaklarını merak ediyorlardı. Sehun kapının oradaki kalabalığın dağılmasını bekliyordu. Nasılsa birazdan giderlerdi. Sırasından kalktı ve kollarını esnetti. Sonra da eşyalarını toplamaya başladı. Cebindeki telefonu titredi. Hemen cebinden çıkardı.

1 yeni mesaj

Tao

Mesajı açtı.

''Dersin hala bitmedi mi küçük böcek,sizin şu edebiyatçı da amma pimpirikli''

Sehun kıkırdadı. Cevap yazdı.

''Bugün 20 dakika erken bıraktı. Şaşırdım vallahi. Bizim sınıfa gelsene.''

İçinden ''Tao ne kadar şanslı'' dedi. Güzel sanatlar fakültesinde okuyordu ve böyle aptal ödevlerle uğraşmak zorunda değildi. Çocuğun kendisi sanatçıydı zaten. Sanata dair her türlü şeyi yapabiliyordu.

Kapının önündeki kalabalık hala dağılmamıştı. Sehun çantasını masada bıraktı ve kapıya ilerledi. Kalabalıkla arasında mesafe bırakıp dikildi. Sonra da arkasından ismini söyleyen o kadife sesi duydu.

''Sehun ? Oh Sehun?''

Sehun arkasını döndü ve gözlerini büyüttü.

Kim Jongindi.

Pembe bir gömlek giymişti ve saçlarını havaya kaldırmıştı. Ay yüzü meydandaydı.

''Sehun sensin değil mi ?''

Bir cevap alamadığından sorularını yeniliyordu. Sehun içinden kendine bir tokat attı ve gözlerini normal boyutuna döndürdü.

''E-evet benim.''

4 yıldır elde edemediği konuşma fırsatı şuan onunlaydı. İlk kez konuşuyorlardı.

''Ödevi birlikte yapıyoruz.''

Gülümsüyordu. Lanet olası, gülümsüyordu. Dolgun dudaklarının ucu kıvrılmıştı. Sehun başka bir şeylere odaklanmak istiyordu ama o zaman da çok ilgisiz görüneceğinden korktu.

''Aa..öyle mi...''

Jongin ani bir hareketle kendisine yaklaştı. Telefonunu cebinden çıkarıyordu.

''Numaranı alayım. Şimdi gitmem gerekiyor. Ödev sayfalarını falan konuşuruz.''

Sehun afalladı ve ellerini önünde birleşti. Utana utana numarasını söyledi. Jongin kaydederken de yukardan -boyu ondan uzun olduğu için- birbirine karışmış koyu kumral saçlara baktı. Jongin telefonunu cebine koydu ve Sehun'a gülümseyerek baktı.

''Sonra görüşürüz'' diyip iki kez Sehun'un omzunu pat patladı. Sonra da dosyasını alıp sınıftan çıktı. Gözleriyle Jongin'i takip etti ve kapıda dikilen öbür esmeri gördü. Tao'yu. Şaşkınca Sehun'a bakıyordu. Sınıfa yavaş adımlarla girdi ve ifadelerini düzeltmeye çalıştı. Çünkü daha sınıfta bir sürü kişi vardı.

''Her şeyi anlatıyorsun...hemen...ne oldu?''

Sehun derin bir nefes aldı ve ellerini yüzüne kapadı. Kaşlarını parmak uçlarıyla ovaladı. Ellerini yüzünden çektiğinde yüzü hafif kızarmıştı.

''Ödev partneri olduk...lanet ya...''

Tao dirseğini çilli çocuğun karnına resmen batırdı. Sehun iki büklüm olup karnını ovdu.

''İyi ya işte,konuşmuş olacaksınız ohabukim-''

Esmer çocuk Tao konuşurken aslında pencerenin önünde sırtını dönmüş telefonla konuşan uzun boylu çocuğu inceliyordu. Çocuk önüne dönüp koluna klasik,toffee rengi ofis tipi çantasını geçirdi ve Tao cümlelerinin devamını getiremedi.

Uzun bir boy,sarı ve yandan ayrılıp arkaya yatırılmış gür saçlar, çerçeveli gözlükler. Bakışlarını aşağı indirdi ve bakmaktan hiç çekinmedi.

Vücuduna oturan beyaz bir gömlek ve koyu mavi bir kot. Ayağında da açık kahve george hogg vardı. (ah bu george hogglar ilkokul-ortaokul trajedimdir benim,yıllarca giydim.) Çocuk yürüyerek yanlarından geçti ve Tao sanki o an sınıfa güzel bir koku yayıldığını hissetti. Cezbedici bir erkek parfümü.

Çocuğun kapıdan çıktığını gördüğünde sorusunu yineledi.

''Bu çocuk kim?''

Ağzının suyu akacaktı.

Sehun kıkırdadı.

''O yenecek bir şey değil. Ve ismi Kris. Bir ismi daha var sanırım. ''

Tao gözlerini büyütüyordu.

''Bu çocuk 4 yıldır buradaydı ve ben daha yeni mi fark ettim?''

Sehun kıkırdamaya devam ediyordu. Tao'nun klasik giyimli, ciddi erkeklerden hoşlacağını hiç tahmin edemezdi.

''Hayır hayır. Bu sene transfer oldu. Yatay geçiş mi ne yapmış. Üstelik yapması mümkün değilken yapabilmiş sanırım. Zengin birisi gibi...torpillidir kesin. Ama dersleri çok iyi.''

Tao'nun ağzının suyu sınıfı bir havuza çevirebilirdi.

Ve içinde boğulabilirlerdi.

''Vay anasını...çok taştı lan. Ben gidip birazcık takip ediyorum.''

Sehun'u beklemeden sınıf kapısına koşturdu ve Sehun arkasından ''Beni de beklesene'' diye bağırdı. Sonra da çantasını alıp koşturdu. Sınıftakilerin tuhaf bakışlarını umursamadı.

Bahçeye çıktıklarında Kris'in pahalı,siyah bir arabaya bindiğini gördüler. Kapısını onun için şoför açmıştı. Araba bir anda gözden kayboldu.

''Havasından anlamam lazımdı...zengin piç...ama çok yakışıklı.''

Tao merdivenlerden hızlıca inerken - sanki arabanın peşine düşecek gibiydi- ''Onu koynuma alacağım'' dedi ve Sehun bir anda Tao'nun bileğini kavradı.

''Hey hey hey,yavaş olsana. Bu ne acele ? Çocuk bir yere kaçmıyor ki...''

Tao güldü. Durakladı ve "Haklısın" dedi.

Sehun bakıştıkları o kısa anda aslında Tao'ya bu aralar yaşadığı şeyleri çok anlatmak istediğini fark etti. Ani gelen evliliğini. -Kendisi bile hala evleneceğine inanamıyordu- Sonuçta Tao onun tek sırdaşıydı.Ama bunun yerine bahçede biraz dikildiler ve Tao da ani bir telefon üzerine atölyeye gitmesi gerektiğini söyledi.

Okul kapısından çıkıp geniş kaldırımda yavaş yavaş yürümeye başladı. Sırt çantasının askılarını kavrıyordu ve yere bakıyordu. Her şey bir anda gelişmişti. Pat diye evlilik kararı almıştı. Ama her şey ailesi içindi. Bunca yılı zorluk içinde geçirmişlerdi. Sehun daha küçücük yaşında annesinin peşinden pazara gider,orada çalışır,annesine yardım ederdi. -Pazar meydanlarında büyüdüğü söylenebilirdi.- Artık hayatında bir pürüz çıkmasın istiyordu. Yorulmuştu.Bu kadar şanssızlık ona 22 yıl boyunca yetmişti.

Kolunu kaldırdı ve ince kazağının kolunu sıyırıp parmak izlerine baktı. Geçmek bilmiyorlardı.

Otobüs durağına ilerledi ve yavaşça oturdu. Saat 4 olmak üzereydi. Sanki ayağına bir şey batıyor gibiydi. Geçen günü düşündü. Labirentte kayboluşunu.

- - - - -

Bir iki kelam et

Kurulacak muhabbet

İki imza var sonunda

Nikahta vardır keramet

Luhan işten çıkmadan önce ani bir toplantı düzenlenmişti. Toplantı bitmeye yakın masanın ortasından fal kurabiyelerinden birini aldı. Kurabiyeyi yiyip konuşanları dinliyordu. Kurabiyeyi yedikten sonra küçük fal kağıdına baktı.

Bağırası vardı.

Fal bile evleneceğini yüzüne vuruyordu. Konuşanları dinlemeyi bıraktı ve kağıdı parmak uçlarıyla karınca boyutlarına kavuşturdu. Sonra da cebine attı.

Oh Sehun'u düşündü.

Hayatına nasıl böylece dalabilmişti ?

Acaba nasıl birisiydi ? -Bu en çok düşündüğü ve kendine sürekli sorduğu şeydi-

Konuşsa anlaşırlar mıydı ?

Bir anda gözleri daldı ve gözünün önünden turuncu-kahverengi çiller geçti.

Soluk beyaz ten. Kısılan kahverengi gözler.

Başını iki yana salladı ve kendine geldi. Toplantı masasının başında oturan abisi ona sesleniyordu.

''Luhan ? Sana diyorum. Sence nasıl bir fikir ?''

Luhan ''Gayet iyi bir fikir'' diyerek saçmalamıştı. Ne dediğini bilmiyordu.Bu kadar hızlı,afallamadan cevap verebileceğini de bilmiyordu. İçinden ucuz kurtulduğu için şükrederken derin bir nefes aldı.

Şirketten çıkınca otoparka gitti. Simsiyah,parlak jantlı spor arabasına baktı. Bu sabah abisi ,anahtarları eline tutuşturmuştu ve arabanın onun için olduğunu söylemişti. Fransa'da kesinlikle kötü şartlarda yaşamamıştı ama şuanda bu kadar ışıltı da ona fazla geliyordu. Bazen rahatsız ediyordu.

Arabaya bindi ve yavaşça otoparktan çıktı. İş çıkış saati diye trafik biraz yoğundu ama ilerledikçe de araba sayısı azalmış,yaya sayısı çoğalmıştı. Üniversiteli gençler ellerinde kitapları gülüşerek yürüyorlardı. Yine ışıklarda durdu ve yeşil ışığı beklerken -bu o uzun olan kırmızı ışıklardandı- çevresine bakındı.

Ve Oh Sehun'u gördü.

Bugün ara ara beynine küçük saldırılar düzenleyen çocuk.

Otobüs durağında oturuyordu.

Bir anda eğildi ve ayakkabılarından birini çıkardı. Ters çevirip salladı ve tekrar giydi.

Çevresine boş boş bakınıyor,ayaklarını sallıyordu.

'Bir iki kelam et'

Luhan falı düşündü.

Ne kadar düşündüğünü bilmiyordu ama yeşil ışık sonunda yanmıştı. Öndeki arabalar yavaşça ilerlediler ve Luhan,arkasındaki arabadan gelen korna sesiyle sıçradı. Bugün çok dalıyordu. Arabayı aniden karşı kaldırıma sürdü. Tam gidiyordu ki ani anaryasıyla birlikte arabayı durdurup geri geri gitti. Yolcu koltuğunun camını indirdi.

''Sehun?''

Bugün hakikaten de bedeni,beyninden önce çalışıyordu (!) Onun yerine karar veren bedeniydi. Sehun sırt çantasının askılarını ellerinde sıktı ve ayağa kalktı. Arabaya azıcık yaklaşıp eğildi.

''Aa şey...Merhaba...''

Başını eğerek selam da verdi. Son model spor arabanın mükemmelliğine bakmamaya çalışıyordu. Luhan direksiyonu kavramaya devam ediyordu.

''Seni eve bırakayım.''

Gerçekten de düşünceli birisi miydi ?

Önce yemek olayı. Sonra labirent. Şimdi de bu.

''Hayır,teşekkürler. Gerek yok. Birazdan otobüs gelecek zaten.''

Luhan onu gördüğü halde evine bırakmazsa kendisini suçlu hissedebilirdi. Karakteri böyleydi işte.

''Annem seni görüp de eve bırakmadığımı öğrenirse bana çok kızar.''

Sehun biraz doğruldu ve otobüsünün gelmesi gerektiği güzergaha baktı. Gelen hiçbir otobüs yoktu. Yine eğildi.

''Nereden öğrenecek ki?''

Bu saçma soruyu sorduğuna pişman oldu.

Luhan parmağıyla karşı kaldırımda kalan kafeyi gösterdi.

''Şu kafeyi görüyor musun ?''

Sehun başını evet anlamında salladı.

''Orada annemin casusları var.''

Sehun'un kafeye ciddi bakışlar attığını görünce nedense kahkaha atmak istedi. Ama bunun yerine kendini tuttu ve cümlesini düzeltti.

''Yani annemin çevresi çok geniştir. Her yerden tanıdığı birisi çıkıyor. Lütfen beni mahcup etmeden önce arabaya bin.''

- - - - -

Arabada çıt çıkmıyordu. Luhan yola bakıyordu Sehun ise çevreye. Bir an önce eve gitmek istiyordu.

Luhan,arabası oldukça fakir bir semte girince yüz ifadesini düzgün tutmaya çalıştı. Çevredeki evler çok eskiydi ve genelde 4-5 katlı apartmanlar,gecekondular vardı. Pek de iyi giyimli olmayan insanlar kaldırımda yürüyorlardı. Sehun boğazını temizledi.

''Burada durabilirsin. Karşıdaki ev.''

Luhan arabayı kenara çekince,Sehun tam karşıda duran bej renkli küçük apartmanı işaret etti. Kemerini yavaşça açtı ve göz ucuyla Luhan'a baktı.

''Çok teşekkür ederim,iyi akşamlar.''

Arabadan indi ve selam verdi. Sanki Luhan'ın konuşmasını beklemiyor gibiydi. Luhan da arkasından ''İyi akşamlar'' diyebilmişti.

Sehun'un ince bacaklarını apartmanın kapısına sürükleyişini izledi ve sonra da apartman kapısından elinden kartonlarla çıkan yaşlı kadınla konuşmasını izledi. Kadın da Sehun da gülümsüyordu. Sehun kadının elindeki kartonları aldı ve apartmana girmedi. Tam o anda arabada tanıdık olmayan bir zil sesi çalmaya başladı. Luhan gözlerini demin Sehun'un oturduğu koltuğa indirdi ve eski model dokunmatik telefonun ışıklı ekranına baktı.

'Annem'

Telefonunu arabasında unutmuştu.

Telefon çalmaya devam ederken ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Telefonu götürse miydi açsa mıydı diye düşünürken aniden telefonu açtı.

''Alo ?''

Jimin birkaç saniye sustu.

''Siz kimsiniz ? ''

Luhan kemerini açtı.

''Ben Luhan. Sehun telefonunu arabamda düşürmüş.''

Kadının şüpheli ses tonu anında değişti.

''Aaa merhaba Luhan. Demek birlikteydiniz.''

Jimin'in küçük kahkahaları kulaklarını doldurdu.

''Yani şey,onu eve bırakıyordum. İzninizle yetişip hemen telefonunu vereyim. Evin önündeyim zaten.''

Kadının imalı ''peki peki'' lerini dinledi ve telefonu kapatıp arabadan fırladı. Hızla arabayı kilitledi. Sehun yaşlı kadınla birlikte kaldırımdan yürüyordu. Arkalarından koşturdu ve ilerdeki pazarı gördü. Gürültü nasıl olduysa bir anda artmıştı ve ışık da öyle. Luhan buranın şu sangseol pazarlarından* biri olduğunu düşündü.

(sangseol pazarı : haftanın her günü geç saatlere kadar açık pazar. Bizim ülkede çok çok az vardır.)

Adımlarını hızlandırdı ve onlara yetişti.

''Sehun!''

Sehun hemen arkasına döndü ve Luhan'a baktı. Bir şey demesine fırsat kalmadan Luhan nefes nefese konuştu.

''Telefonun. Arabamda kalmış.''

Yaşlı kadın Luhan'a gülümseyerek baktı.

''Aiigooo,erkek arkadaşın mı yoksa?''

Sehun'un karnını dirseğiyle dürttükten sonra -neden herkes Sehun'a bu hareketi yapıyordu- Sehun kartonları düşürecek gibi oldu. Hafif sallandı. Sehun hemen cevap verdi. Luhan neden bu soru üstüne sustuğunu bilmiyordu.

''Hayır hayır halmoni.''

(Gerçek büyükannesi değil,saygıdan büyükanne diyor. Bir de büyükanne diye yazmadım,tuhaf olur belki diye.)

Luhan biraz daha yaklaştı ve telefonu uzattı. Ama Sehun'un elleri dolu diye birbirlerine çaresizce baktılar. Böylece büyük olan da Sehun'un ön cebine işaret parmağını sokup cebi açtı ve telefonu içine bıraktı. Sehun gıdıklandığını hissetse de çaktırmadı. Yaşlı kadın hala ikisine gülümseyerek bakıyordu.

''Bugün pazarın en keyifli günü. Bu bey arkadaşın bizimle gelmeli.''

''Bey arkadaş'' demişti çünkü Luhan takım elbise giyiyordu. (Jilet gibiydi maşallah)

Sehun artan gürültünün arasında bağırdı.

''Hayır hayır halmoni olmaz. O böyle şeyler yapamaz.''

Luhan'ı kurtarmaya çalışıyordu. Yaşlı kadın bir anda Luhan'ın koluna girdi ve beklenmedik gücüyle onu çekti.

''Pazarın ruhunu ne zaman hissedecek o zaman ? Bana çok teşekkür edeceksin genç bey. Haydi gidiyoruz.''

Luhan sürüklenirken hiçbir şey diyemedi,ağzı oynuyor ama sesi çıkmıyordu. Işıklı pazara girdiler. Hava yavaş yavaş kararıyordu ve pazarda yoğunluk artmaya başlamıştı. Ortama yabancı olduğu için hiçbir şey diyemiyor sadece çevresini izlemekle yetiniyordu.

Tezgahların arasındaki geniş alandan yürürlerken yaşlı kadın kalabalığın arasından kolayca sıyrılarak yürüyordu. Haliyle Luhan'ı da çekeliyordu. Kıyafet,çanta,sebze ve meyve satılıyordu. Köşede ısrarla pazarlık yapmaya çalışan bir kadın müşteriye baktı. Ve pazarın bir ucundan fasulyeli balık keki kokusu geldi.

Bu kadar gürültünün içinde insanlar birbirini nasıl anlıyordu,işte bunu anlayamadı. Yaşlı kadın Luhan'ı bir meyve tezgahının arkasına çekti ve Luhan afallayarak düşmemeye çalışırken çevresine baktı. Sehun kartonları açıyor,kartondan çıkardığı limonları hızlıca tezgaha diziyordu. Sehun'un bağırmasını duydu.

''Limonlar ! Taze limonlar ! Jeju'dan yeni geldiler !''

Luhan bu bağırmayla hafifçe yerinden sıçradı. Sonra da yaşlı kadın karşı tezgaha bakarak bağırmaya başladı.

''Myunghee ! Sana eleman getirdim ! Çok genç,güçlüdür !''

Luhan'ın aniden koluna girdi ve karşı tezgaha sürükledi. Luhan sürüklenişinin arasında başını kaldırdı ve tezgahın üstünden sallandırılan şeylere baktı.

Sütyen ve boxerlar.

Çamaşırcıydı.

Gözlerini büyüttü ve orta yaşlı adamın karşısında durdular. Yaşlı kadın onu Myunghee'nin yanında bıraktı ve hemen kendi tezgahına ilerledi. Luhan büyük gözleriyle Myunghee'nin kirli sakallı yüzüne bakıyordu. Adam da Luhan'ın kılığına. Atıldı ve ''Ceketini çıkaralım'' dedi. Luhan neden şuan insanların istediklerini yapmalarına izin veriyordu bilmiyordu. Arkasına döndü ve Sehun'un başka bir tezgaha ilerlediğine şahit oldu.

Ceketini çıkardı. Myunghee ona ayakkabılarını da çıkarmasını söyleyince küçük tabureye oturdu ve çıkardı. Sonra da Myunghee ona ''Tezgaha çık'' diye bağırdı. Luhan afallayarak tezgaha çıktı ve ardından Myunghee de terliklerini atıp tezgaha çıktı. Tezgah hafifçe sallandı. Ön taraftan sallandırılan kırmızı sütyenlerden birini alıp Luhan'ın eline verdi.

''Sütyeni giy.''

Luhan gözlerini büyüterek dehşetle sütyene bakıyordu.

''Ne ?''

Adam nefes verdi.

''Gömleğinin üstüne giy işte. Reklam bizim için en önemli şey yakışıklı genç.''

Myunghee bu iyi giyimli adamın burada ne işi olduğunu bilmiyordu. Luhan sütyene uzanmayınca adam Luhan'ın arkasına geçti ve sütyeni zorla kollarından geçirip kopçasını bağladı. Luhan eğilerek üstüne baktı. Beyaz dar gömleği üstündeki dantelli kırmızı sütyen oldukça komik görünüyordu. Konuşamıyordu.

''Ben şey bunu-''

Myunghee sözünü kesti.

''Şimdi ben ne dersem tekrar edip bağır tamam mı ?''

Luhan'ın onay vermesini beklemeden konuşuyordu.

''İpek çamaşırlarımız geldi ! Dantel çamaşırlar ! En iyisi burda !''

Luhan adama bakıyordu.

"Ben şey bağıramam-"

Adam güçlüce onu dürttü.

"Hadi bugün güzel satış yapmamız lazım!"

Luhan boğazını temizledi ve bağırmaya çalıştı.

"İpek çamaşırlar geldi...dantel çamaşırlar...geldi"

Myunghee bağırdı .

"Yüksek sesle!"

Luhan gözlerini kapatarak ve sıkarak bağırdı. Şuan rezil olduğunu düşünüyordu ama bağırdı.

"İpek çamaşırlar geldi ! En iyisi burda !"

Tezgahın üstündeki yakışıklı genci görünce kadınlar akın etmeye başladı. Tezgaha ilk varan permalı orta yaşlı kadın gülümsedi.

"Aigoo Myunghee. Yeni eleman mı ? Şu üstündeki kırmızıdan 75b var mı ?"

Myunghee tezgahtan indi ve kadına gülümsedi.

"Olmaz mı efendim."

Kutudan çıkardı ve kadına verdi. Luhan yine bağırdı.

"En iyi çamaşırlarımız burada ! Beyler ve hanımlar ! "

Şuan yaptığı şeye inanamıyordu. Sehun karşı çaprazda kalan çorapcıdan Luhan'ı izliyordu. Üstündeki sütyene baktı. Gözleri büyüdü. Engel olmak için tezgaha ilerledi ama kadınlar tezgahın önüne doluşuyordu.

"Genç çocuk, üstündekinin başka hangi rengi var ?"

Luhan arkasına döndü ve Myunghee'ye baktı.

Myunghee sürekli alınan şeyleri torbalamakla uğraşıyordu. Soru soran kadına bakıp "Mavi ve siyah da var" dedi.

Yarım saat boyunca tezgahın önündeki kalabalık hiç gitmedi. Luhan gaza geldikçe bağırıyor ve atıp tutuyordu. Nedense bu bağırma işi hoşuna gitmişti.

"Kim Tae Hee de bizden giyiyor ! Haydi hanımlar! "

1 saatin sonunda Luhan kahve tezgahındaki kadına da yardım etti. Kadın kahve suyunu çok koyuyordu ve kahvenin aroması azalıyordu. Plastik bardaklara koyulan kahvelere sıcak sütle şekilli köpük yaptı ve kadın o gün hiç satmadığı kadar kahve sattı.

Acıktığını fark ettiğinde bir buçuk saat geçmişti ve pazardaki kalabalık dağılmıştı. Sehun bir torba balık kekiyle tezgaha dönmüş, sonra da pazarın girişindeki alçak basamaklara oturmuşlardı.

"Ben...gerçekten özür dilerim... İlsang halmoni seni zorla çektiğinde engel olmalıydım. Ama yapamadım. Özür dilerim."

Luhan balık kekinin tadının bu kadar güzel olduğunu unutmuştu.

"Çok yoruldum. Ama sanırım...pazarın ruhunu anladım."

Sehun'un yere bakarak gülümsediğini fark etti. Sonra da bastıramadığı kahkahası duyuldu.

"Myunghee amcanın yaptıkları-hahahah"

Ortalık yerde sütyen giymesi gerçekten hayatında yaptığı en ilginç şey olabilirdi.
Luhan'ın dudakları yukarı kıvrıldı. Sehun'u gülerken izledi. Genç çocuk iki büklüm olmuştu. Ama sonra da İlsang halmoniden bahsettiklerinde ikisinin de yüzü düşmüştü.

"Oğlunu yeni kaybetti. Ona hep pazarda yardım etmeye,yalnız bırakmamaya çalışıyoruz. Bizim apartmanda oturuyor zaten. "

Luhan yediklerini boğazından ilerletmekte zorlandı. Seslice yutkundu.

"Öyle mi...yaptığınız gerçekten çok iyi bir şey."

Tuhaf sessizliği kurtaran Luhan'ın telefonu oldu. Annesi arıyordu.

"Oğluşum! Duydum ki Sehunlaymışsın. "

Haberleri Jimin'in yetiştirdiğini anlamak zor değildi.

"Evet anne. Şey...birazdan eve gelirim. Kapatmam lazım. "

Annesi de Jimin gibi küçük kahkahalar atıyordu.

"Hahaha. Peki peki. Hadi görüşürüz oğlum."

Kahkahalar. Peki pekiler. İmalar.

İlsang halmoniye ve bugün pazarda tanıştığı herkese veda edip Sehun'u apartmanın kapısına kadar bıraktı.

Gece başını yastığına koyan Sehun telefonundan süzülen ışıkla gözlerini kıstı ve Luhan'ın gizlice çektiği resmine baktı.

Üstünde sütyen, tezgah tepesinde bağırıyordu.

Çift kişilik yatağında bir oraya bir buraya dönen Luhan da bugünü düşünüyordu. İşte maruz kaldığı yargılayıcı bakışlardan sonra bu insanların masumiyeti,samimiyeti ona çok iyi gelmişti. Başının altına ellerini koydu tavana baktı. Sehun'un masumluk taşıran bakışları -ki o şuan bu masumluğun taştığının farkında değildi-gözünün önüne geldi.

Artık ikisi de evlenmenin o kadar da kötü olmadığını düşünüyor gibiyken Sehun'un telefonu titredi.

1 yeni mesaj

''Ben Jongin. Sana mesaj atmayı unutmuşum. Numaramı kaydet :) "

Continue Reading

You'll Also Like

116K 7.5K 20
"Sehun, böyle yapma. Beni sevmenle ilgili olan düşüncelerimi biliyorsun." "Biliyorum. Beni sevmeyeceğini de biliyorum. Ama senden zaten beni sevmeni...
7.8K 721 19
Başımı yerden kaldırdım ve onun bana tüm merhametiyle bakan dolu gözleriyle karşılaşır karşılaşmaz ağzımdan bir hıçkırık koptu. Acı çekmiştik. Canımı...
186K 19K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
46.3K 3.7K 38
Ve Sehun, kendi cehenneminin içinde, cenneti yarattı.