SOĞUK CEHENNEM (kitap oldu)

By KumsalGezici

362K 21.7K 3.8K

"Cehennem benim kendi varlığım." More

1.BÖLÜM: •BEKLENMEYEN•
2.BÖLÜM: •SON AFFEDİŞ•
3.BÖLÜM: •TEKLİF•
4.BÖLÜM: •CENNET VE CEHENNEM•
5.BÖLÜM: •AYRILIK•
6.BÖLÜM: •ACIYLA EVLENMEK•
8.BÖLÜM: •CENNETE BULANMIŞ CEHENNEM•
9.BÖLÜM •GEZEGEN•
10.BÖLÜM: •ANNE•
11.BÖLÜM: •KÜÇÜK OYUN, BÜYÜK HUZUR•
12.BÖLÜM: •KALBİN ÜZERİNDEKİ BASKI•
13.BÖLÜM: •DAVET• (part I)
13.BÖLÜM: •DAVET• (part II)
13.BÖLÜM: •DAVET•(Part III)
14.BÖLÜM: •KRİZ•
15.BÖLÜM: •ÖZLEM•
16.BÖLÜM: •GERÇEKLER•
17.BÖLÜM: •GEÇMİŞTEN GELEN ADAM•
18.BÖLÜM: •GİTMEK VE KALMAK•
19.BÖLÜM: •ÖDÜNÇ SEVGİ•
20.BÖLÜM: •OYNANMAMIŞ OYUNLAR, HEPSİ YARIM KALDILAR•
21.BÖLÜM: •SOĞUK ADAMIN SICAK GÖZYAŞLARI•
22.BÖLÜM: •ZEMHERİ•
23.BÖLÜM: •BURAYI CENNET Mİ SANDIN•
24.BÖLÜM: •CEHENNEMİN ORTASINDA DURAN ADAM•
25.BÖLÜM: •TEK HAZİNE•
26.BÖLÜM: •AİT OLMAK•
27.BÖLÜM: •SENDEN BAŞKASI•
28.BÖLÜM: •VEDANI ET, GERİ ÇEKİL•
29.BÖLÜM: •BİRİNİ YİTİRMİŞTİ, BELLİYDİ•
30.BÖLÜM: •GERİYE KALAN•
31.BÖLÜM: •BİZİM MASALIMIZ• |Final
KİTAP OLDU!
KAYIP

7.BÖLÜM: •GERİ SAYIM•

18.9K 974 164
By KumsalGezici

Multimedya; Toprak

Yaş, on sekiz.

Bazı şeylerin bitişi ve yeni şeylerin meydana gelmesi bu yaşta saklaydı Toprak için. En nefret ettiği yaş bu olmuştu çünkü hayal ettiği gibi olmamıştı istedikleri. Ne aşık olup daha sonra da aşık olduğu adamla evlenebilmiş ne de annesi ve babasının tekrar bir arada olup mutlu olduklarını görebilmişti. En kötüsüyse, Yusuf'a yalan söyleyecek, evlendiğini gizleyip annesinin bir arkadışında kaldığını anlatacaktı.

Küt saçlarını tararken gözleri aynaya kaydı, mavi gözleri eskiden ona çok ışıltılı gelirken şu sıralar pili bitmiş oyuncak gibi artık ışıldamıyorlardı. Okula gitmek için hazırlanıyordu. Boy aynasından kendine baktı. Beyaz gömleği, gri eteği üzerindeydi, yatağın üzerinde ki gri okulun armasını taşıyan ceketi alıp üzerine geçirdi ve saçlarını düzelttikten sonra çantasını alıp odadan çıktı. Merdivenlerden inerken bu evde görevli birinin olup olmadığını düşündü, masaya bir portakal suyu bırakan orta yaşlarda ki sevimli kadını gördüğünde onun burada çalıştığını anlamıştı. Masaya doğru yaklaştığında kadın sıcacık gülümsemişti ama o Toralp'le aynı masaya oturmaktan o kadar çekiniyordu ki, kadının gülümsemesine zorlukla karşılık verebilmişti. Masanın baş köşesinde oturan adama kaydı gözleri. Beyaz gömleği, kolunda ki saati kirli sakalları ve güçlü olduğu dışarıdan belli olan uzun parmaklarıyla tuttuğu gazeteyle ciddi bir görüntü oluşturmuştu. Toprak'ın gözü adamın parmağında ki alyansta takılı kalmıştı. Çıkarmayacak mıydı işe giderken?

O alyansa bakarken adam onu çekinerek izleyen kıza çevirdi bileğinde ki koyu lacivert taşları olan bileklikle aynı renkte olan gözlerini. Okul forması ve bir koluna attığı çantayla tam yaşı gibi gösterirken, parmağında ki alyans onun birine ait olduğunu gösterir gibi ışıltıyla parlıyordu. Kız ona en uzak köşede ki sandalyeyi çekip otururken bakışlarını ondan çekip önüne çevirmişti. Nereye oturacağı, ne yapacağı ya da hissettikleri adamın pek fazla umrunda olduğu da söylenmezdi. O sadece onunla evlenmek istemiş ve evlenmişti. Bu gerekiyordu.

"Eşine günaydın dilemelisin, tatlım." dedi kadın portakal suyunu önüne bırakırken kulağına eğilerek sıcak ve tatlı bir sesle. Kadın mutfağa giderken Toprak gözlerini tekrar adama çevirmişti. O onu hiç görmüyor gibiydi, böyle bir adama nasıl iyi dilekte bulunabilirdi ki? Sanki 'günaydın' dese 'aydınsa aydın, sen önüne bak' tarzında bir cevap alacak gibiydi. Ama kadın ne demişti? 'Eşine günaydın dilemelisin.' Evet, o adam geçici sürelğinede olsa onun eşiydi.

"Günaydın.." dedi hafif kısık bir tonla. Sanki adam onun varlığından bile habersiz gibiydi. Toprak 'günaydın' dediğinde adamın koyu mavi renkteki gözleri Toprak'ı bulmuş ve gazeteyi kenara bırakmıştı. Sanki bunu söylemesini bekliyormuş gibi arkasına yaslanmış ve ona bakmıştı.

"Günaydın, prenses." diyerek karşılık vermiş ve daha sonra önüne dönerek kahvaltıya odaklanmıştı. Toprak derin bir nefes vermek istiyordu. Beklediği gibi bir cevap almamak onu sevindirmişti.

"Yarım saat sonra okula gitmem gerekiyor." diye mırıldandı. Geç kalmak istemiyordu ama bu yoldan da okula nasıl gideceğini bilmiyordu ki.

Adam sadece kafa sallayarak onaylamakla yetinmişti.

"Lise kaç?" diye sordu. Cevabını çok iyi biliyordu ama niyeti karşısında ki kızın çekingen bir şekilde konuşmasını engellemekti. Birini konuşturmaya çalışmaktan nefret ediyordu ama bu kızın utangaçlıktan konuşabilecek bir durumda olmadığı belli oluyordu.

"Son sınıf." diye cevap verdi, Toprak.

"Güzel." dedi adam keskin bir sesle. Sanki o konuştuğunda etrafta soğuk rüzgarlar esiyor gibi üşüyordu kız. Seside görüntüsü kadar soğuktu. Gözleri öyle tuhaf maviydi ki, mavinin en koyusu gözlerindeydi. Siyaha dönük ama keskin bir maviydi. Adamı daha önce de görmüş olmasa lens kullandığını düşünecekti. Bu gözleri ilk defa görmediğini hissediyordu. Bir yandan da saçmaladığını düşünüyordu çünkü bu adamı daha önce kesinlikle görmediğine emindi.

"Annem'i ne zaman göreceğim?" diye sordu, Toprak. Bir gün olmasına rağmen öyle özlemişti ki onu. Çok konuştuğunu düşünüp gözlerini önünde duran tabağa dikti, iştahı yoktu. Kim bilir annesi şuan ne durumdaydı?

"Kahvaltını yaptıktan sonra odama gelir misin?" diye sordu Toralp ayağa kalkıp üst kata doğru çıkarken. Soru soruyor ama cevabını kendisi olumlu olarak alıyor gibi hiç dinlemiyordu. O tuhaf bir adamdı.

"Yemeyeceksen eğer peşinden git, beklerse sorun çıkarabilir." dedi hizmetli kadın mutfaktan çıkarken. Çok rahatsız hissediyordu kız. Bu ev kimindi? Bu güzel kahvaltı sofrası? O neredeydi, dün nerede uyumuştu? Bir anda bunların olması saatler geçtikçe tuhaf gelmeye başlıyordu ama artık geri dönüşü yoktu.

"Ellerinize sağlık." dedi ayağa kalkıp kadına zoraki bir gülümseme yolladıktan sonra üat kata çıkarken. Hangi oda Toralp'in odasıydı? Koridorda sıralı kapılar vardı.

"Aralık bıraktım, görmüyor musun?" dedi Toralp kapıyı açıp öylece dikilirken.

"Göremedim, ama ne var bunda?" dedi Toprak onun karşısına geçerek. Nereden görecekti ki, düşüncelerinden kafasını toplayamıyordu bile. Hem de bu adam neden bu kadar ters konuşuyordu ki?

"Anlıyorum." dedi adam kupkuru bir sesle. Yüzünde hiç bir duygu barındırmıyordu.

"Demek ki seni bir ara gözlerin için muayene'ye götürmeliyim." diye getirdi cümlesinin devamını. Neden sürekli böyle atışmalara hazır bir haldeydi bu adam?

"Kör değilim." diye mırıldandı Toprak. Bu adam kimdi? Onunla evli miydi gerçekten?

"Öyle gibi görünüyorsun."

Derdi neydi bunun? Şuan annesinin yanında olmak varken neden bu adamla uğraşıyordu ki.

"Seni ve duygusuz yüzünü görebildiğime göre kör falan değilim." dedi kaşlarını çatarken. Ses tonu istem dışı yüksek çıkmıştı. Ona katlanabilir miydi bir yıl pek emin olamıyordu.

"Sesini yükseltmeye devam edersen, kör olmayan gözlerini kör yaparım. Anladın mı?"

Adamın göz bebekleri büyümüş, koyu lacivert olan gözleri siyaha dönmüştü. Ani duygu değişimleri vardı, tuhaftı. Sessiz kalarak gözlerine bakmaya devam etti Toprak. O konuştukça adamla anlaşamıyorlardı.

"Bana anladığını söyler misin?" diyere sordu, Toralp. Bu soru Toprak'a buz kütleleri fırlatmış gibiydi. Bu adam bağırıp çağırsa bu kadar etkili olmazdı ama böyle rica etmesi sanki daha sonra gelecek felaketleri haber veriyor gibi soğuktu. Emir vererek ricada bulunmak ancak bu kadar kibar yapılabilirdi.

"Anladım, kıt değilim çünkü." diyerek geçiştirmeye çalıştı kız. Onunla ayrıca onun evinde tartışmak istemiyordu. Ama bir yandan ona cevapsız kalmakta istemiyordu.

"Geç." derken kapıyı sonuna kadar açıp Toprak'ın odaya girmesini izlemişti adam. Akşam olduğunda bu kızın sorun çıkarıp çıkarmayacağından emin değildi, bir çuval inciri berbat edebilirdi de. Onu uyarması ve yapması gerekenleri anlatması gerekiyordu. O ise birilerine bir şeyler anlatmaktan her zaman nefret etmişti.

"Okuldan seni alırım, işim çıkarsa Bünyamin alır." diyerek başladı Toralp büyük gardolaba sırtını yaslarken. Toprak tam karşısında yatağın ucuna oturmuş onu dinliyordu.

"Kendim gelebilirim." dedi kız. Yusuf'a uğrar onunla vakit geçirirdi, neden apar topar buraya gelmek zorundaydı?

"Bu akşam moruk bizi davet etti, diğer günler zaten kendin geleceksin." derken gözlerini devirmişti adam.

"Ama benim işlerim vardı, kafeden çıktığımı Sedat amcaya söylemem gerekiyor." diyerek ayağa kalktı, Toprak. Yusuf'a okulda söyleyebilirdi ama öyle de ayıp oluyordu, onca yıl orada çalışmışken oğluyla haber yollamak yerine gidip kendi yüz yüze konuşmalıydı. Doğru olan buydu.

"Kızım," dedi adam bir iki adım yaklaşırken. Yavaş yavaş sinirleniyor gibiydi. "Senin işlerin umrumda değil. Bizi çağırıyorlar çünkü evliliğimin nasıl gittiğini gözlemleyecek o adam, anlıyor musun? Oraya geleceksin ve böyle çocuk gibi davranmak yerine zeki bir eş rolu oynayacaksın. Ondan sonra nereye gidersen git, ne işin varsa hallet."

Gözlerini kaçırdı Toprak. Adam haklıydı, zaten bunun için evlenmemişler miydi? Onun işleri elbette ki adamın umrunda olmayacaktı. O böyle bir adamdı, sadece kendi işlerini düşünen. Ortada bir hedef vardı ve bu adam o hedefe ulaşabilmek için sahte bir evlilik yapmıştı, kim bilir daha neler yapacaktı.

"Bittiyse," diye mırıldandı Toprak. Adamın kurduğu cümlelerden sonra sesini kaybetmiş gibiydi.

"Bitti." derken kapıyı açarak Toprak'ın odadan kaçar gibi çıkışını izledi, daha sonra da kendi çıktı ve Toprak'ın yanından geçerek aşağıya inip kapıya doğru ilerledi.

"Bir kadın eşine evden çıkarken ceketini giymesinde yardımcı olmak için kapıda beklemelidir. Bu saygılı bir davranıştır." diyerek fısıldadı hizmetli kadın Toprak'ın kulağına. Hemen sonra da eline takım elbisenin ceketi tutuşrulmuştu.

"İki gün evde yokuz. Belki de daha tatil yapabilirsin Sahra hatun."

Toralp'in sesi git gide yaklaştığında Toprak'ın gözleri elindeki cekete kaymıştı. Bu biraz tuhaftı ama daha fazlası utanıyordu. O adama yakınlaşmak bile yüzüne soğuk rüzgarların çarpması kadar etkili ve ürkünç oluyordu. Bunu yapmak zorunda mıydı?

Adamın gözleri elinde ceketle öylece ona bakan kıza kaymıştı kapıya doğru ilerlerken. Sahra bunu yapmasını söylemiş olmalıydı, yoksa kız ona yaklaşmayı seven biri değildi. Hatta olabildiğince uzağında dıruyordu her zaman, bunu fark etmişti ama alışacaktı. Alışmasa bile umrunda değildi, yanında olup işine yaraması yeterli olurdu.

Toprak, ona doğru ilerleyen adama baktı. Yanına yaklaştığında ceketi yavaşça kaldırıp giymesine yardımcı olurken, Sahra mutfağa girmişti. Bu kadın neden en olmadık zamanlarda onu yalnız bırakıyordu? Adam ceketi giydikten sonra kıza doğru dönüp kravatını düzeltti.

"Böyle devam et." dedi onaylarca bakışlarını Toprak'a çevirip daha sonra omzuna yavaşça iki kere vurup evden çıkarken.

"Ne söylüyor bu?" diye söylendi Toprak arkasından. Sanki hayvan eğitiyor gibi bir hareket yapmıştı karşısında ki adam. Bunun sebebi ise Sahra hanımdı. Donuk yüz ifadesiyle mutfağa doğru ilerledi.

"Sahra abla."

"Evet tatlım?" diye gülümseyerek dönmüştü kadın ona.

"Ayağının tam yanında fare var." derken yüz ifadesi oldukça ciddiydi. Ne korkuyor, ne de şaka yapıyor gibiydi. O şaka yaparken hiç bir ifade kullanmazdı zaten.

"Ne?!"

Kadın mutfağın diğer tarafına büyük bir iki adımla kaçarken Toprak ciddi yüz ifadesini hiç bozmamıştı.

"Şakaydı." dedi mutfaktan çıkarken. Bunu yapmasaydı eğer tüm gün sinirden kendini yiyebilirdi. Evden çıkıp arabaya doğru ilerledi ve Toralp'in yüzüne bakamadan arabaya bindi. Bekletildiği için kızmış olabilirdi belki de.

"Bünyamin seni alıp buraya getirecek, ben gelene kadar hazırlanıp bizim için küçük bir valiz hazırlarsın, odamda çok fazla durma al ve çık."

Ne giymeliydi ki Toprak? Sonuçta oraya bir gelin olarak gidecekti, daha önce hiç gelin olmamıştı. Sanırım buna düz bir elbise ile çözüm bulması gerekiyordu.

"Anneni aramaya kalkma, şuan konuşacak durumda olduğunu sanmıyorum. Büyük ihtimalle senin moralini bozacak ve akşam için güler yüzlü olman gerekiyor."

"Aramam." dedi Toprak. Bu adam gerçektende kendisinden başka kimseyi düşünmüyordu. Neyse ki birazdan Yusuf'a kavuşacaktı. Onu tek anlayan oydu zaten.

"Görüşürüz." diye mırıldandı Toprak arabadan inerken.

"Görüşeceğiz, prenses."

Toralp, arabadan inip koşar adımlarla okula doğru ilerlerken, parmağında ki alyansı çıkarıp cebine atan kızı izledi. Arabayı çalıştıracağı sırada kapıda o adamın boynuna atlayan kişinin de Toprak olduğunu görmüştü.

Toprak Yusuf'u görebilmek için hızlı adımlarla okula doğru ilerlerken giriş kapısında öylece duvara yaslanıp etrafına bakınan kişinin Yusuf olduğunu görmüş ve hızla boynuna atlamıştı.

"Toprak, nerdesin be cüce?" dedi tek kolunu Toprak'a sararken. Dün gece telefonlarına cevap vermemişti, normalde hiç böyle yapmıyordu.

"Yusuf, her şeyi anlatacağım. Kahvaltı yapmadım kantine gidelim ilk önce olur mu?" diye mırıldandı Yusuf'un kolundan tutarak kantine doğru ilerlerken. Telefonu çaldığında cebinden çıkarıp ekrana bakmış ve kayıtlı olmayan bir numarayla karşılaşmıştı. Bir yandan Yusuf'la ilerlerken diğer yandan telefonu açıp kulağına görürmüş ve karşı tarafı dinlemişti.

"Alyansı parmağından çıkarman hoşuma gitmedi."

Toprak, duyduğu sesle yerinde dururken kafasını yavaşça arkaya çevirdi ve arabanın camından kulağına tuttuğu telefonla öylece ona bakan adamı gördü.

"Kiminle konuşuyorsun benim yanımda?" dedi Yusuf gülerek Toprak'ın durduğunu görünce. Toralp, telefonun diğer ucundan gelen Yusuf'un sesini duymuştu ama gözleri Toprak'ın kolunu tutarak gülen Yusuf'taydı.

"Hiç," diyerek iki yanına baktı kız. Bir yanda ona gülerek bakan Yusuf, diğer tarafta arabada onu izleyen Toralp vardı.

"Şimdi derse gireceğim, akşama görüşürüz." dedi hızla telefonu kapatıp hırkasının cebine atarken. Yusuf'la beraber ilerlemeye başladığında giden arabayı görmüştü göz ucuyla. Neden böyle bir zorluk çıkarmıştı?

"Dün neden beni aramadın? Evde de değildin. Neler oluyor, Toprak?" diye sordu Yusuf, masaya oturduklarında. Kızın yüzündeki huzursuzluğu fark edebilmişti, anlatmadığı şeyler olduğunun farkındaydı.

"Biliyorsun, annem klinikte kalıyor artık ve bir yılda eski annem olarak o hastaneden çıkabileceğini tahmin ediyoruz. Bende evde yalnız kalamam, Yusuf. Yalnız kalmaktan her zaman korkmuşumdur biliyorsun, annemin uzaktan bir akrabası ile kalacağım o süre boyunca." dedi ona yalan söylemekten büyük bir rahatsızlık duyarken. Ama buna mecburdu. Artık evli biri olduğunu ona nasıl söyleyebilirdi ki? Çok kızardı, belki de artık onunka görüşmezdi ve Toprak bunu kaldıramazdı. Yusuf'u çok seviyordu. Sanki tek başına onun için kocaman bir aile gibiydi.

"Bizde kal, kimde kaldığını bilmiyorum bile. Uzak akraba diyorsun, kimin ne olacağı belli olmaz, Toprak." dedi. Kaşları çatılmış, sesinde korumacı bir tavır oluşmuştu.

"Uzun zamandır tanıyorum ben, gerçekten iyiyim. Ama rahat olamazsam size geleceğim, tamam mı?" dedi Toprak gülümseyerek. Uzak akraba dediği de resmi olarak eşi oluyordu, kahkaha atası vardı.

"Ye hadi." diye mırıldandı Yusuf arkasına yaslanırken. Toprak'ın sakladığı şeyler olduğunun farkındaydı ama söylemek istese zaten söylerdi, ondan bir şey gizlemezdi o bu yüzden üzerine gitmeyecekti.

"Bu akşam bizde ol, gece seni bırakırım." dedi tostundan küçük bir ısırık alan kıza.

Bu akşam olmaz ki.

"Bu akşam gelemem, bir iki gün sonraya ertelesek mi, Yusuf'um?" diyerek mırıldandı ağzı doluyken. Yusuf bu haline gülse bile canı sıkkın olduğu belli oluyordu.

"Neden? Bu akşam ne işin var?" diye sordu Yusuf. Toprak o olmadan bir yere gitmezdi, ne işi olabilirdi?

Sevgili eşimin ailesine mutlu bir aile rolu yapacağım, o yüzden bu akşam seninle vakit geçiremem.

"Çünkü bu akşam kaldığım aileyle beraber misafir ağırlamam gerekiyor, Yusuf. Söz verdim şimdi böyle verdiğim sözü tutmazsam birde evlerinde kalıyorum hiç hoş olmaz."

Keşke ona doğruları söylemeyerine böyle yalanlar söylemek zorunda olmasaydı. Tüm bunları, bu yalanları ve bu evliliği annesi için yapmıştı.

"Sınıfa geçelim, geç kalıyoruz." diye mırıldandı tostunu bırakıp Yusuf'u kolundan tutarak ayağa kaldırırken. Onu çekiştirmeyi çok seviyordu çünkü nereye çekse hiç sorgulamadan oraya geliyordu.

Masanın üzerinde ki tosta baktı, Yusuf. Bu kızda kesinlikle bir sorun vardı. Normalde iki tost yiyen kız bir iki ısırıkla yetinmişti. Bu büyük bir sorun olduğuna işaretti.

Toprak, Yusuf'la beraber koridorda ilerlerken gözleri istem dışı etrafa bakınıp duruyordu. Toralp'in gitmeden önce öyle bir bakışı vardı ki, sanki her an ortaya çıkıp her şeyi açığa çıkaracak gibiydi. Korkuyordu. Ondan ve yapacaklarından. Onun bir itirafı Yusuf'u sonsuza kadar kaybetmesine neden olurdu ve bu dayanılmaz bir olaydı.

"Derslerini iyi dinle." dedi Yusuf gülerek Toprak'ın saçlarıyla oynarken. Onun kısa saçlarıyla oynamayı öyle seviyordu ki.

"Yusuf, gidelim hadi. Ders başlayacak." dedi kızıl saçlı bir kız gelip Yusuf'un koluna girerken. Toprak'ın gülümsemesi yüzünden silinecekken kendini toplamış ve Yusuf'a gitmesi için el sallamıştı. Yüzünde ki gülümsemeye zır olarak içinde öyle büyük sancılar oluşmuştu ki. Yusuf'un koluna ondan başka kız nasıl giriyordu? Bu hiç hoşuna gitmemişti.

"Geleceğim, Ayça. Önden git." dedi Yusuf kupkuru bir sesle kolunu kızın elleri arasından alırken. Yusuf, Toprak'tan başka bir kızın koluna girmesinden nefret ediyordu. Koluna girmesi gereken tek kişi Toprak'tı.

"Kafana takacağın tek şey derslerin olsun, Toprak. Ölümden başka her derdin çaresini bulabiliriz. Her yolun bir geriye dönüşü var, tamam mı?"

Gülümsedi, Toprak. Keşke yalnızca kafasına takması gereken dersleri olsaydı. Her yolun bir dönüşü vardı, biliyordu. Ama ya o bir çıkmaz sokağa girdiyse ve geriye dönmesini engelleyen bir adam varsa?

***

"Artık işi bırakmam gerekiyor, Yusuf. Biliyorsun, ev kirası ya da fatura ödeme gibi bir sorunum yok. Derslerden de çok geri kaldım, onlarla ilgileneceğim. Sedat amcayla bu akşam olmasa bile iki güne kadar gelip konuşacağım, söyler misin?" diye sordu Toprak. Tüm dersler boyunca bu konuşmayı nasıl yapabileceğini düşünüp durmuştu.

"Toprak, her ne oldu bilmiyorum. Bana anlatana kadar seni bekleyeceğim, sorun değil. Git hadi." dedi Yusuf umursamazca. Ama öyle umursuyordu ki aslında, tüm gün derslere odaklanamamıştı bile. Onu eve bırakmak istemiş ama evden birinin gelip onu alacağını söylemişti. Gelen kişinin kim olduğunu bilmiyordu, arabanın camları içini göstermediği için.

Toprak, bir şeyler anlatmaya çalışır gibi Yusuf'a bakmış ama sonunda arkasını dönerek arabaya doğru ilerlemişti. Ona ne anlatabilirdi ki? Arabaya bindiğinde barmen adamın gelmiş olduğunu gördü ama hemen sonra camdan Yusuf'a bakmaya devam etmişti. Çantasını tek omzuna atmış, elinde ceketi öylece arabaya bakıyordu Toprak'ı göremediği halde.

Bünyamin arabayı çalıştırdığında gözleri yan tarafında ki kıza kaydı. Camdan o kafede tartıştıkları adama bakıyordu. Bir iki göz açıp kapattıktan sonra yanağına düşen küçük bir damlayı gördü. Bu kız, o adama aşık mıydı?

"Onu seviyor musun?" diye sordu, o adamı arkalarında bırakıp caddeye çıktıklarında.

"Evet. O benim en yakın arkadaşım." derken kolunu gözlerinin üzerine sıkıca bastırıp gelen yaşları geriye doğru atmaya çalışmıştı Toprak. Ona ilk defa yalan söylüyordu. Öyle acıydı ki bu.

"Erkekten arkadaş olmaz." diye mırıldandı Bünyamin.

"Ne saçmalıyorsun sen şimdi? Zaten canım sıkkın, sizin yüzünüzden ona yalan söyledim. Birde o adam Yusuf'un yanındayken beni arayıp tehdit eder gibi konuştu. Hepinizin sorunu ne şimdi?" dedi kolunu gözlerinin üzerinden çekerek. Üzülüyordu. Annesi için ayrı, yaşadığı hayat için ayrı, Yusuf için ayrı ve yapmak zorunda olduğu bir evliliği yaptığı için ayrı üzülüyordu. Neden onu kimse anlamıyordu?

"Anneni kurtaran bu evlilik olacak, birde bu tarafından düşün. Toralp seni uyardı en başında, zorluklar olacak dedi. Şimdi daha ilk günden nasıl bu kadar güçsüz düşüyorsun?" diye sordu Bünyamin evin sokağına girdiğinde.

"Yusuf'a yalan söylemek zorunda kaldım ve annemi çok özledim." dedi Toprak sulu gözledini Bünyamin'e çevirirken. Ne kadar Toralp'in arkadaşı olsa bile bu konuda tarafsız gibi duruyordu.

"Biliyorum, farkındayım. Evlilik yaptığın adam çok güçlü biri. Sana söyleyeceğim tek şey, güçlü birinin karşısında güçsüz durursan seni ezer. Özellikle bu Toralp'se. Ezmekle kalmıyor, eriyip bittiğini zevkle izliyor. Yapmadığı şey değil, güçlü ol." dedi Bünyamin. Sanki yanlışa düşen birini o yanlışın içinde küçükte olsa doğru bulabileceğine inandırmaya çalışan insanlar gibi.

Sadece dinlemekle yetinmişti, Toprak. Toralp'i tanımıyordu ama iyi biri olmadığını her halinden belli ediyordu. Araba evin önünde durduğunda Bünyamin'e teşekkür ettikten sonra zile basmıştı.

"Ben gerekli olanları, valizleri hazırladım. Siz sadece giyinin ve eşiniz Toralp beyi bekleyin yarım saat sonra burada olacaktır." dedi Seha, siyah ceketini üzerine geçirirken.

"Ne giymeliyim? Oraya giderken yani.."

"Düz elbiselerden yana kullanmalısınız tercihinizi. Gelin olarak, ne kısa ne de uzun olmalı ve davranışlarınız uysal olsun. Toralp'e ısınmadığını ve yaptığın evliliğin sahte bir evlilik olduğunu biliyorum, Toprak hanım." dedi saçlarını sıkıca toplarken. Tüm bunlar evin hizmetlisi nasıl biliyordu? Sessiz kalmıştı Toprak.

"Ben Toralp'in öz teyzesiyim, bu yüzden şaşırmış olmalısın."

Toprak'ın merak duygusu iyice ön planla çıkmıştı. Birde küçük erkek kardeşi olduğundan bahsetmişti.

"Peki, Toralp'in kardeşi var mı?"

"Birazdan gideceğiniz evde iki üvey kardeşi var. Annesi öz değil, ondan pek hoşlanmaya bilirsin ama saygını korumlısın."

Bunu anlamıştı, Toprak. Toralp'in babası eşinden boşanmış ve başka bir kadınla evlenmişti. Bu yüzden Toralp belki de nefret ediyordu babasından. Ama bu kadar basit bir konu olamazdı nefretinin sebebi.

"Öz annesi nerede?" diye sordu birden. Neden ayrılmışlardı?

"Bunları eşine sormalısın. Soğuk biridir ama sahte bile olsa evlendiği kızı üzecek bir şey yapmamak için özen göstereceğinden eminim. Anne ve babasının evliliğinden sonra kendi evliliğinde aynıları olmasını istemiyor. Tek yapman gereken seni yönlendirdiğinde ona uyum sağlaman, gerekeni o halledecek ve sana yardım edecektir zaten." derken göz kırpmış ve evden çıkmıştı.

Tek yapması gereken onun yönlendirmelerine ayak uyurmaktı, bunu hiç unutmamalı ve onun yönlendirdiği şekilde oynamalıydı bu oyunu. Oyunun kurucusu oyken, ona kurallara uymaktan başka bir şey düşmüyordu zaten.

Hızlı adımlarla odasına geçip dolabın kapağını araladı ama yatağın üzerinde ki elbiseyi gördüğünde boşuna telaş yaptığını anladı. Seha hanım onun için elbise ve ayakkabılar hazırlamıştı zaten, düşünceli bir kadındı. Toprak, dolabın kapağını kapattı ve yatağa doğru yaklaşıp elbiseyi eline aldı. Siyah, muthemelen dizlerinin biraz üzerinde olan düz bir elbiseydi ve kolları uzundu. Zarif bir elbiseydi, uzun kol detayı ve sırtında düğme yerine bir zincir sarkması hoş duruyorlardı. Elbiseyi yatağa bırakırken kutunun içindeki siyah platformlara kaydı gözü, sade ve zarif bir kombin olmuştu. Abartıyı sevmiyordu zaten.

Üzerinde ki giysileri çıkarıp astı ve elbiseyi üzerine geçirdi yavaşça. Aynanın çekmecesinde bulduğu maşayla saçlarına hafif bir dalga vermiş, maskara ve hafif bir ruj ile işini tamamlamıştı.

İşi bittikten sonra üşüdüğünü hissedip üzerine elbisesinin boyunda olan hırkasını geçirmiş ve yatağa kıvrılmıştı, okula giderkende bu hırkayı giymişti.

Adam eve geldiğinde ortalarda kimseyi görememişti. Seha çıkmış olmalıydı ama kız? Bünyamin eve bıraktığını ve moralinin bozuk olduğunun haberini vermişti. Bu umrunda değildi ama ağladığını duyduğuda işlerini erken bırakıp eve dönmüştü. Teselli etmeyecek ya da nedenini sormayacaktı ama onunla laf atışmasına girebilirdi. Kadınların ağlamalarından nefret ediyordu. Babasının şimdi evli olduğu kadın hariç, hiç bir kadın ağlamayı hak etmiyordu. Onlar değerli birer varlık olarak görüyordu. Doğuruyor, büyütüyor ve bunların yanında eşleriyle uğraşıyorlardı. Ağlamaları dünyaya küfür eder gibi oluyordu.

Merdivenlere doğru ilerleyip aralık olan kapıyı gördüğünde Toprak'ın odasına doğru ilerledi. Gideceklerini biliyordu, hazırlanmış olmalıydı ama hiç ses gelmiyordu. Yavaşça odaya girdiğide aynanın önünde ki hafif karışıklığı ve kenarda duran sırt çantasına baktı. Daha sonra gözleri yatakta kıvrılmış, elbisenin kıvrıldığı için çıplak bacaklarını kendisine çekip küçülmüş ve hırkanın içine gizlenmeye çalışmış olan Toprak'ı gördü. Uyuyordu. Tam neden uyuduğunu, kalkıp kahve yapmasını söyleyecekti ama bunu yapmak yerine elleri ona ihanet etmiş ve yatağın kenarında duran ince şeyi alıp üzerine örtmüştü. O kahve istemişti, onun üşümemesi için üzerini örtmek değil. Alkolu fazla kaçırmış olmalıydı. Oysa ki gün içinde böyle şeylerden uzak duruyordu ama başında durduğu yer bir bar dı. Ne kadar uzak durabilirdi ki? Ayrıca uzak durmak isteyen kimdi? Uyuşmayı seviyordu.

Yastığın hemen kenarına kıvrılmış olan ellerine kaydı gözü, alyans yoktu parmaklarında. Gözlerini devirip odadan çıktı. Kızın bu duruma alışması biraz zaman alacak gibiydi. Onu uyandırmak yerine ilk önce bir duş alacak ve hazırlandıktan sonra onu uyandıracaktı. Şimdi uyandırırsa eğer bu kız onunla yine atışmaya girecekti ve bunun için biraz sinirli sayılırdı. O alyansı parmağında görememek onu sinirlendirmişti. Unutmuştu kız okuldan çıktıktan sonra takmayı ama unutmaması gerekiyordu. Bu unutulacak kadar basit bir konu değildi.

İşlerini halledip gömleğini üzerine geçirirken gözleri duvara kaydı. Bir insanın bakıp sadece düz bir duvar gördüğü yerde o yapacağı pislikleri görüyordu. Yeni başlıyordu tüm oyunları ve yan tarafta kendini güvende sanarak uyuyan kız, onun ne kadar acımasız bir adam olacağını asla bilmiyordu. Bilmesinede gerek yoktu, sadece ona düşen oyunun küçük bir kısmını ezberlemesi ve aynı şekilde uygulayıp bir yılın sonunda da gitmesi yeterli olurdu adam için. O kız gelip geçiciydi, sadece bir yıl onunlaydı ama umrunda olduğu da söylenemezdi. Evde yabancı biri olduğu için tetikte olmak zorunda oluyordu. Yüzü masum görünse bile yaşından çok daha olgundu ve karşı tarafa yardım ederek ona oyun oynayabilirdi. Ceketini üzerine geçirip odasından çıkarak kızın odasına girdi, neden uyuyuyordu ki? Bir yıl sonra istediği kadar uyuyabilirdi ama şimdi değil.

"Uyan." dedi bir ses uykusunun arasında. Gözlerini açamıyordu, öyle tatlı bir uykudaydı ki hiç sonu gelsin istemiyordu. Bir dakika kadar süre sonra kırılan cam sesiyle uykusundan sıçrayıp etrafa baktı. Karşısında Toralp vardı ve sakince ona bakıyordu. Ne kırılmıştı?

"Beni beklemeni söyledim dün, uyumanı değil." dedi Adam yatağının ucuna otururken. Toprak'ın gözleri yerde ki ters dönmüş çerçeveye kaydığında gözleri irileşmişti. Yusuf ve kendisinin fotoğrafıydı bu, Toralp mi kırmıştı?

"Sen mi yaptın bunu?" dedi hızlı bir hareketle yataktan çıkıp çerçeveyi eline alırken.

"Evet."

Adamdan gelen kupkuru ve keskin sesle mavi gözlerini elinde ki çerçeveden alıp ona çevirdi. Uyuduğu için yapmış olamazdı değil mi? Bu onun değerli bir eşyasıydı, başka bir değerlisi yoktu zaten. Nasıl böyle kolay yok etmişti onu?

"Bunu bana değer verdiğim biri almıştı, bunu neden yaptın?" diye sordu ayağa kalkarken. Sesinin yüksek çıkmasına engel olamamıştı yoksa sinirden hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı.

"Yenisini al." dedi adam rahat bir tavırla.

"Yenisi aynı değeri vermez ona!" diye bağırdı Toprak. Bu adam nasıl bir insandı?

"Sen nereden bileceksin ki zaten? O kadar kötü kalplisin ki, ne şimdi ne de ileride ki hayatında hiç Yusuf kadar değerli bir arkadaşın olmayacak senin! Zaten bir baksana, ailen bile seninle yaşamıyor ve onlara karşı bille savaş açmış, oyunlar oynuyorsun!" diye bağırdı ses telleri acıyana kadar. Elinde ki çerçevenin her kırık olduğunu hatırladığında gözlerinden yanaklarına birer damla düşüyordu. Bu çerçevenin kırılmaması gerekiyordu çünkü o ne zaman kırılırsa Yusuf'la aralarında ki kardeşlikte böyle parçalara ayrılacaktı. Bunu alırken öyle söylemişlerdi.

"Evet güzelim," diye mırıldandı adam ayaklanıp ona yaklaşırken. "Değer verdiğim kimse yok, önemsediğim ya da aramızda bir bağ kurduğum hiç kimse. Bu yüzden, kaybedebileceğim bir şeyde yok. Bana karşı kullandığın oyun cümlesini hatırla ve o oyunun baş rolunde olduğunu idrak et. Ben bir pislik yapıyorum ve sende yardım ediyorsun." derken kızın söylediği cümleleri yüzüne vurur gibi gülümsemişti adam. Kızın yüzünde ki o 'ben ne yapıyorum böyle?' ifadesini yakalayabilmişti. Yardım ettiği pisliğin farkında değildi.

"Senin benden farkın yok, Toprak." dedi alayla. Toprak adını duyduğunda gözlerini adamın çenesinden almış ve gözlerine sabitlemişti. Adını onun sesinden duymak çok tuhaf gelmişti. Şimdi tamamen karanlığa boğulmuş gibi hissediyordu.

"Annen sana çok mu bağlı? Hayır. Kendisi şuan hastanede. Baban seni seviyor mu sanıyorsun? Hayır. Kadınlarla gönül eğlendiriyor, zevkli adam. Peki, şu herif.." dedi kızın elinde ki çerçeveyi alırken. Toprak vermek istememiş ama adam çekip almıştı ve bunu yaparken eline batan camları hiç umursamamıştı. Bu adamın canı yanmıyor muydu?

"Yusuf benim en yakın arkadaşım. Onun hakkında kötü bir cümle kurmana izin vermem." dedi Toprak çerçeveye uzanarak. Ama adam yukarı kaldırmış ve buna engel olmuştu.

"Sana göre arkadaş. O seni seviyor." dedi Toralp. Karşısında ki kız aptal mıydı yoksa aptal'ı mı oynuyordu?

"Bende onu seviyorum. Sevmesem arkadaş olmayız, sen bilmiyorsun tabii arkadaşlar birbirlerini sever."

"Aptalsın sen, sadece aptal." derken elinde ki çerçeveyi yere atmış ve odadan çıkmıştı adam. Bu kıza ne kadar anlatırsa anlatsın, anlasa bile kendi bildiğini söyleyecekti. O herifin ona nasıl baktığını görmüştü, arkadaşlıktan öteydi. Belki de kız da onu seviyordu ama bunu arkadaşlık sanıyordu. Hayır. Sevmiyordu. Onlar sadece arkadaşlardı ve ilerisi olmayacaktı.

Belki de bu kızı seçmekle hata yapmıştı, Toralp. Ama artık yeniden başlamak için çok geçti çünkü oyunda geri sayımlar başlamıştı.

Beş.. Dört.. Üç.. İki ve bir..

"Sevgili eşim, alyansını tak ve hazırlan. Gidiyoruz!"

Continue Reading

You'll Also Like

25.5M 906K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
17.6K 906 18
Aşkın hâlen hüküm sürdüğü, güzel atların koşturduğu o uzak diyarlardan arsız bir sarmaşık gibi günümüze dolanan masallar... -Kuruluş Osman dizisinden...
1.2K 94 31
En çelimsiz olanından başlayabilirdim. Elimdeki sopayı kafasına vurmam çok ani olmuştu ve yere yığılmıştı. Sağ tarafındaki adam eline silahını alınca...
Piyanist-XIII- By carmenella0

Mystery / Thriller

4.4K 693 32
Her şey ölümle başladı, aşkla varoldu. Kardan kalbini kordan bir adama teslim etti. Adam sadece intikam istedi. Kadın aşk istedi. Adam sadece ölüm...