Turuncu Adam

By plutonalien

134K 11.5K 2.4K

"Selvi boylum,turuncu kafalım benim." More

GİRİŞ
1.Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm-Part I
5.Bölüm-Part II
6.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm

7.Bölüm

6.8K 666 135
By plutonalien


Yedinci Bölüm: Dört tarafı öküzlerle çevrili ayı parçası.

Bir daha gözüme görünme.

Gözüne atlar kaçsın da o göz bebeklerini tepiklesinler inşallah. Gözüme görünmeymiş. Sen kimsin be? Sen benim gözüme görünme turuncu ayı! Ayı!! Ayı!!!!

Görünmez değilim bişey değilim ne görünmicem be gözüne!! Hem gözlerime demedi ki.. Bi tanesini kapasın, diğerinden görürdü beni, dimi? Valla çok mantıklı.

"Çok mu zekisin sen?"

Zekiyim tabi tireğe bak. Zeki olmasam Akasya olmazdım zaten! "Senin kadar olmasın, biz de kendi çapımızda zekiyiz tabi."

Yani neden inatla çapımı daralttırmak istiyordum, bilmiyorum. Halbuki çapım da geniştir he, seneye de giymek için büyük almıştım o kadar. Kendi çapımda zekiyimmiş. Hay senin çapını!

Bi gözlerini kıstı, bi elini yumruk yaptı açtı, bi kafasını sağa sola çıtlattı. "Ne yapayım şimdi sana?"

Allah'ın emri peygamberin kavli ile babamdan iste beni, olmaz mı? "Tamam.. şimdi bi saniye. Eğer terminatöre dönüşmeyeceksen açıklama yapmak istiyorum."

"Sonra da kayboluyorsun."

"Yanlış anlama estağfirullah ailene bir şey demek istemem.. Ama.. Ayı mısın yoksa sonradan mı ayı oldun?"

"Akasya, beni zıvanadan çıkarma."

"Aa zıvana neresi ki? Güzel bir yer mi? Bende gireyim." Üzerime yürümeye başladığını görünce elimi kaldırdım. "Tamam ya tamam. Bir sürü hata yaptım, kabul ediyorum. Sonra hatalarımı telafi edeceğime üzerine birazcık mum diktim. Ama ne yapayım, çok tatlısın."

Şimdi Dünyada tatlı olan bazı şeyler vardır. Yenilen tatlılar dışında. Yeni doğmuş bebekler tatlıdır mesela, ya da yavru hayvanlar. Mesela ablamın benden çaldığı o kot pantolon? Dünyanın en tatlı şeyi. Selena Gomez tatlıdır mesela hatta zorlarsak ben bile tatlıyım.

Bir dağ ayısı, 1.90 boylarında, omuzları arasındaki mesafe Anya'dan Konya'ya olan, turuncu saçlı bir dağ ayısı nasıl tatlı olurdu? Oyuncak ayılarda tatlı olur bak ona da okeyim de, söyle bana sevgili beynim Bedirhan nasıl tatlı olurdu? Tatlı değil; olsa olsa atlı olurdu, şöyle en beyazlısından. Ya da turunculusundan. Beyaz atlı prens sizin olsun, turuncu kafalı ayı benim.

"Akasya, ciddi söylüyorum canımı biraz daha sıkarsan ömründe göreceğin tek tatlı parçaladığın motorumun borcunu ödeyeceğin zaman vereceğin banknotlardaki pembelik olur. Anladın mı?"

Hooo-baaaa.

İşte bu hiç tatlı değildi.

Nedense o an aklıma 10 yaşındayken okul gezisi ile birlikte gittiğim çiftlik gezisi geldi. Atları beslemek için küp şeker veriyorduk ve unicornların varlığına inandığım için şekerleri boyayıp vermiştim atlara. Böylece tek boynuzlu ata dönüşeceklerini düşünüyordum.Tamam, arada ilerizekalılık bir vurup geçer, en azından sonradan olma değil, has be has ilerizekalıyız, bu da bir şeydir, değil mi?

"Eğer öyle bir şey olacak ise pembe banknotların yerine, turuncularından versem olur mu? Çünkü çok tatlısın."

Ellerini önünde birleştirerek karşısında gerizekalı varmış gibi tane tane konuşmaya başladı. "Bak Akasya,"

Böyle tane tane bakakasya deyince, ba-kakasya gibi iletildi beyin hücrelerime. Kafamı sağa eğerek Bedirhan'a baktım. "Hacer teyze, sen misin?"

Kafasını sağa doğru çevirirken derin bir nefes aldı. "Nereden anladın?"

"Kakasya'dan. Hacer teyze bana hep kakasya der de."

"Tebrik ediyorum, bu kadar ileri görüşlü bir insan ile tanışmak isterim." Gülse, belki espiri olarak algılayabilirdim ama power ranger mega force'daki renkli sığırların maskelerinden takıyormuş gibi mimiksiz bakıyor olması az biraz sinirimi bozdu. "Kakasya."

Pardon, biraz sinir olduğumu söylemiştim değil mi? Karşımda bir dağ ayısı dururken, ne birazcığı be!

"Bedirhan, birazcık insan olmayı dener misin?"

Arabalarda hani böyle biblo köpekler olur ya? Kafaları sağa sola hareket eden. Aynı o şekil kafasını sallayıp yanımdan geçip gitti. Koşarak önüne geçtim tekrar. "Tamam, Dexter duygularını bastırabilirsen bir konu hakkında söz veririm sana."

Bir müddet bekledikten sonra kafasını söyle der gibi eğiyor. herifin konuşmasına,mimiklerine ihtiyaç olmaması çok havalı bir şey. İki kafa hareketi ile ne demek istediğini anlatabiliyor. Keşke bende yapabilsem demeyeceğim, ses tonumu severim. Bazen sırf kendi sesimi duymak için aynanın karşısında konuşurum, o kadar yani. Allah bize ses vermişken, neden hareketler ile uğraşıp kendimi yorayım ki?

"Bak, her türlü aynı yerde çalışacağız," bekledim. "Hemen bakışlarını öcüye çevirme de dinle." Gözlerimi omuzlarına indirdim. Çocukken gittiğim bir parkta kocaman bir Temel Reis maketi vardı. Kollarını iki yana açmıştı, salıncaklar Temel Reisin kollarından asılıyordu. Nedense bir an gözümün önünde küçük bir kız çocuğunun Bedirhan'ın koluna sarılmış, sallanan görüntüsü geldi.

Turuncu, kıvırcık saçlı bir kız çocuğunun.

YUHANESBURGER!

Ve o dakika bazen konuşmamanın-konuşamamanın ne güzel bir şey olduğunu fark ettim. Gözlerimi yavaş yavaş tekrar Bedirhan'a çevirirken boğazımı temizledim. "Borcumu amcaya ödemem lazım, o yüzden aynı yerde çalışmak zorundayız."

Konuşmadan dinlemeye devam etti. "Eğer istersen, seninle hiç muhatap olmam."

Yer gök, böyle bir yalan görmemiştir. Saygılar anterior prefrontal korteksim, görevini on numara yerine getiriyorsun.( anterior prefrontal korteks: beyinde yalan söylemeden sorumlu kısım)

Duygusuz bakışları anında değişti. Alay mıydı o grilerdeki? "Ciddi söylüyorum."

Benim ciddiyetim, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranırken beyaz sarayın önünde poz veren Pablo Escobar rahatlığı gibiydi. Dünya yansın, çok da tın. İllaki su bulurum öyle bir kafa yani.

"Çok inandırıcı, gerçekten."

Ense kökümden çıkmış kıvırcık saçımla oynamaya devam ettim. "Beni tam tanımadan yargılayamazsın." dedim. "Söz verdiğimde, sağ böbreğimi alsalar yine de tutarım."

"İşte şimdi ilgimi çektin." Saçımı çekiştirerek düzleştirip, bırakarak tekrar kıvırcık olmasını sağladım. "İstersen seninle hiç muhatap olmam, söz veriyorum. Akasya sözü."

Selamlar, ben Akasya sözü.

Bir Akasya size bunu dediğinde katiyen-asla-mütemadiyen-kesinlikle inanmayın. Ablasına da söz vermişti hatırladınız mı? Hani düğününe geç kaldığı ablasına? Bir Akasya sözüne asla güvenmeyin, bana güvenin.

Gerizekalı Akasya sözü, hem Akasya sözüne güvenmeyin diyorsun, hem bana güvenin diyorsun. Ne ayak?

"Tamam, inandım." Gözlerini kısarak suratımı incelerken verdiği kararın doğruluğunu tartar gibiydi. "Yanıma asla yaklaşmayacaksın."

Öküz. Bizde bayılıyoruz sana yaklaşmaya sanki. Dört tarafı öküzlerle çevrili ayı parçası! Öküzgen! Sarı bez kılıklı! Çürümüş kumkuat! Çekirdekli mandalina!

"Kabul. Sende oyun oynadığımı iş yerindekilere söylemeyeceksin."

Bir müddet bekledi. "Kabul."

Elimi uzattım. "Bu anlaşma sonsuza kadar aramızda bir sır olarak kalacak." Tokalaşmasını beklerken elimi gösterdim. "Tamam mı?"

Elimi tutunca, sanki post apokaliptik film izliyormuşum da en heyecanlı yerinde elektrikler gitmiş gibi oldu. Ve o giden elektrik parmak uçlarıma geçmiş gibi. Böyle okumuşsunuzdur hikayelerde, görmüşsünüzdür filmlerde. Elektrik çarpması gibi bir şey olur ya? Yemin ediyorum onu hissettim.

"Anlaştık Ajan Simit." dediğinde güldüm. Tamam Ajan Smith demiş olabilirdi ama bu beni espiri yapmaktan alıkoyamazdı ya?

"Anlaştık Ajan Çatal."

***

Kollarımı birbirine bağlamış beş-on kişinin Bora'ya yüklediği, Bora'nın da elçilik yaparak gelip bana anlattığı zırvalıkları dinlerken Hindistan'ın Sentinel adasında dış dünya ile bağlantıları olmayan yam yamların gönderilen birleşmiş milletler elçisini yediği gibi, Bora'nın kafasını kopararak yemeyi düşünüyordum.

"Sadede gel."

"Ablan çocukluğu bıraksın, gelsin pantolonu ve eşyalarını vereceğim dedi. Annen de harçlığını ona göndermiş, gelmezse vermem diyor."

Bir an o güzel pantolon gözümün önünde canlansa da kafamı sağa sola salladım. "İstemez, alsın evini de eşyalarını da, pantolonunu da-" Bora elini ağzıma bastırdı. "Tamam, anladım."

"Bir diğeri, babam gelsin tavla atalım diyor. Yenersen okul hediyesi olarak annemin antika kütüphanesinden istediğin bir kitabı yürütüp sana verecekmiş."

Bora'nın annesini uyuz edebilecek her şeye sorgusuz sualsiz evet derdim. Ama bu da ilgimi çekmedi. "Değiştir."

"Bizim çocuklar Adalar'a gidelim diyor. Hem yüzeriz falan."

"Olmaz," dedim. "Çalışıyorum. İzin günüm sadece pazartesi, hafta içi de eğlenceli olmaz."

"Çalışma konusunda ciddi miydin sen?" diyor şaşkınlıktan oturduğu yerden kalkarak. "İki haftadır kıçımız ayrıldı lan napıyorsun diye!"

"Bir kere," bende ayağa kalktım. "Koca manyağı ablamın beni umursadığını düşünmüyorum. Annem ile de konuştum zaten. Bu da demek oluyor ki kıçı ayrılan bir tek sensin." Arkasına doğru geçip poposuna bakıyorum. "Eh popon da pek ayrılmış görünmüyor, o yüzden haydi görüşürüz."

"Ak, ne yaptığını sanıyorsun?"

Bora benim için kız ve erkekler arkadaş olamaz tabusunu yıktıran insan. Cidden, hadi sen öyle düşünüyorsun o kesin seni seviyordur falan demeyin. Kan kardeşiz, o kadar diyeyim yani. Sünnetini hatırlıyorum olum, mümkün mü böyle bir şey? Tertip diyoruz birbirimize, daha ne diyeyim?

"Yaşamaya çalışıyorum. Kendi ayaklarım üzerinde."

"Şimdiye kadar zaten babanın ayakları üzerinde yaşıyordun." Bağcıklarını kenarlarına sokuşturduğum konverslerime baktı. "Şimdi mi senin ayakların olduğunu çaktın?"

"Espiri seviyene mi küfredeyim önce IQ seviyene mi yoksa direkt AQ'dan gireyim mi?"

"Nerede çalışıyorsun?" ellerini iki yana doğru açtı. "Bari onu söyle."

"Söylerim ama aramızda. Bak birine söylersin, sonra gelir ne yapıyorum diye bakmaya dadanır başıma kelleni koparırım, anlaşıldı mı?"

"Tamam be," burnundan nefesini veriyor. "Tangle sözü."

Baş ve işaret parmağını birleştirip O yaparak havaya kaldırdı. Aynı şekilde elimi yaparak Bora'nın halkasının içinden birleştirdim. Tangle oyuncakları vardı küçükken hatırlar mısınız? Lego gibi hani, şekilden şekle sokardık. Bora ile aramızda gizli sözümüzdü bu ve sanırım Dünyada uyduğum tek sözdür kendisi.

Saçlarımızı birbirine bağlayıp saç kardeşi olalım diye Bora'nın saçlarını omzuna kadar uzattırmışlığım var, o derece.

Gerçi bir tane teli düğümlememiz gerekirken biz tüm saçlarımızı düğümlemiştik, sonra ikimizi de koyun gibi kırpmışlardı ama yine de saç kardeşi olmuştuk işte. Az daha zorlasak kelle kardeşi olacaktık da, neyse.

Restauranta kadar yürürken kaçırdığım tüm dedikoduları anlattı. Tercihlerini söyledi. Ben manyaktım, gidip bir aydır bile tanımadığım herife uyuzluk olsun diye onun okulunu yazmıştım sadece tercihlerime. Bora benden daha manyaktı,ultra manyaktı aynı okulda olalım diye sadece bir tane tercih yapmıştı.

"Ne zaman açıklanacakmış bari?"

"Bugün yarın açıklarlar herhalde." Restaurantın tabelasını incelemeyi bırakarak bana döndü. "Cidden çalışacak mısın?"

Yediğim haltı anlatmamıştım tabi, inanamıyor olması normaldi çalışacağıma. Ben ki televizyon kumandasını almaya üşenip ayağımın yetişebildiği mesafeye koltuk koyan, neredeyse televizyon yüzünden kör olacak bir insanım, çalışmam tabi ki absürt gelir beni tanıyan insanlara.

"Çalışıyorum zaten."

"Kızım sen sağlık okumadın mı? Madem çalışmak istiyorsun git gir bir hastaneye?"

"He çünkü beni deli itti, gidip nöbetlerde sürüneceğim, olur tabi." Omuzlarımı silktim. "Ben memnunum, hem eve de yakın."

"Çok yakın cidden. İstanbul mu burası?"

"Öf Boraaa." Gözlerimi devirdim. "Çok laga luga yaptın he."

Bora elini uzatıp saçlarımı karıştırmaya çalıştı ama bu mümkün değildi çünkü saçlarım doğuştan karışıktı zaten. Bazen kıvırcık saçın bir ceza olduğunu düşünsem de, düz saçlı halimi görmek istemezsiniz. Samara halt yemiş yanımda, o kadar diyorum.

Eline vurarak kafamdan uzaklaştırmaya çalışırken gözüm birisine takıldı.

Yeeeees, çok güzel. Mükemmel.

Tam elimi kaldırarak selam vermek üzereydim ki, verdiğim söz aklıma gelince yumruk yaparak sağ tarafıma sabitledim. Ayı ise,iki saniye bile gözlerimin içine bakmadan motoruna atladı.

Yolun karşı tarafında, kaldırımın üzerinde durmaya devam ettim. Tam önümden geçerken bir anda hızlanınca, rüzgarı saçımı başımı daha çok birbirine kattı.

Allah'tan ayı avlamak yasaktı, yoksa çoktan sırtıma bir tüfek alarak dağlara çıkmıştım.

"Siktir,Akasya."

Durduk yere küfür eden Bora'ya çemkirmek için saçlarımı gözümün önünden çekiştirdim. "Ne küfür-"

"Gerizekalı aşık mı oldun sen?!!"

NEEEEEY!

NASIL!!

NEREDEN ANLADI!!

NE ZAMAN!!

KİM! BEN Mİ AŞIK OLDUM!

"Ne alaka be!"

"Kaşlarının eğiminin açısını bilirim ben Akasya. Burnunun deliklerinin pi re karesinden alanını bulurum! Durdun durdun gidip turuncu bir herife mi aşık oldun?"

Yani nesi varmış turuncu olmasının? Turuncu ve çilli. Bence ketçap mayonez, Safiye Faik, kahve ve kitapdan sonra en çok birbirine yakışan şeylerdi. Turuncu ve çil. Ne varmış aşık olduysam yani? Başka kime aşık olacaktım, elimizde bu vardı buna olduk mu diyeyim buna şimdi ne diyeyim?

"Yok," kafamı geriye atarken dilimi üst damağıma bastırıp "cık" sesi çıkardım. "Turuncu bir herife değil ama turuncu bir ayıya." Boranın bakışları görünce kafamı sağa eğerek işaret ve baş parmağımı birleştirdim. "Belki birazcık."


Merak etmeyin, bu sefer devamı kısa sürede gelecek:)

Yakında görüşürüz.

Adios!

Continue Reading

You'll Also Like

7M 405K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
152K 9.3K 24
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
805K 36.5K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...